18 Kasım 2013 Pazartesi

023 22 Şubat 2013 Cuma 20:39 ŞİİR VE TÜRKÜ................................Sultanu'ş-şuara Bâki

Sultanu'ş-şuara Bâki


Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal 
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş 

1526 yılı en ihtişamlı dönemini yaşayan Osmanlı'nın Muhteşem Süleyman'ının tahta geçtiği yıldır. Aynı yıl Fatih Camii müezzinlerinden 'karga' lakaplı Mehmet Efendi'nin bir oğlu gelir dünyaya. Sadece 16. Yüzyıla değil, sonraki yüzyıllara kendi orijinal söyleyiş ve ustalığıyla damgasını vuracak, şiirde çığır açıcı bu bebeğe "Mahmut Abdulbaki" ismi verilir.

Çocukluğunda saraç çıraklığı yapmış, ancak ailesinden gizli gizli medreseye gitmişti. İlme olan tutkusu fark edilince de ailesi medreseye devam etmesine izin vermiş, kendi gayretleri ile iyi bir eğitim görmüştür. Fakat, eğitimi boyunca şiire olan ilgisi de giderek artmış ve güçlü kaleminin ünü de böylece yayılmaya başlamıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. 

1554'te Nahçıvan seferinden dönmekte olan hükümdara bir kaside sunarak onun dikkatini çekmeyi başarır. Kendi Mahlası da Muhibbî olan ve şiirden anlayan Kanunî Bâki'nin sanatkarlığını takdir etmiş ve kendi şiirlerini ona göstermek istemiştir. 

Böylece Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a getirtilen, onun himaye ve lütfunu kazanan Bâki "Zahm-ı sinemden okun parelerin hep alma/Dursun Allah'ı seversen hele bir pare meded" gibi redifli gazelde olduğu gibi padişahın şiirlerine de nazireler yazmıştır. Fakat, şair hayatı boyunca çeşitli dönemlerde devlet hizmetinde bulunmuş, kadılık, kazaskerlik gibi makamlarda görev yapmıştır. 

En bilinen beyitlerinden olan "Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal/Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" beytini içeren şiiri bir gazel formundadır.

Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş / İklim-i hüsne anın içün pâdişâ imiş 
Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer / Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş 
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal / Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş 
Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese / Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş 
Zülfün esîri Bâkî-i bîçâre dostum / Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş 

Şair Bâki, kendine ait üslûbuyla, o döneme kadar Fars şairlerinin taklit edilme ve ûstad sayılma özelliklerini ortadan kaldırmış, döneminde ve sonraki yüzyıllarda da üstad sayılan ve taklit edilen bir şair olmuştur. 

Gazel 
Ferman-ı aşka can iledür inkiyadumuz /Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadumuz 
(Aşkın fermanına boyun eğmekliğimiz ta candan ve yürektendir. Bu uğurda alın yazımıza karış zerre inadımız ve karşı koymamız söz konusu değildir. )
Baş eğmezüz edaniye dünya-yı dun içün / Allah'adur tevekülümüz i'timadumuz 
(Şu alçak dünyanın birtakım geçici menfaatleri uğruna aşağılık kimselere boyun eğmeyiz. Bu yolda bütün tevvekülümüz, bütün güvencimiz Allah'adır. O'nun hükmüne rıza gösteririz.) 
Biz mükteka-yı zerkeş-i caha dayanmazuz / Hakk'un kemali lütfunadır istinadumuz 
(Biz geçip gidici mevkii ve makam ile makam ile edin,lmiş altın işlemeli yastıklara sırtımızı verip dayanmayız. Bütün dayanağız Cenabıhakk'ın noksansız ve sınırsız lütfunadır. )
Minnet Huda'ya devlet-i dünya fena bulur / Baki kalur sahife-i alemde adumuz 
(Dünya devleti geçip gider ve yok olur ama Allah'a binlerce şükürler olsun ki, bizim adımız alemin sayfasında Baki kalır. )

Bâkî neşeli, zarif, hoş-sohbet, nükteci, şakacı, bir şahsiyete sahipti. Nerede olursa olsun doğruyu söylemekten çekinmez biriydi. Bu itibarla bazen kırıcı olabiliyordu.

Ey gönül 
Erkanı devlet içre hemet kalmadı 
Kimden umarsın kerem 
Ehli mürüvvet kalmadı 
Nefsi nefsine oldu alim 
cümlesi hayret dir 
Kimseden kimseye 
hiç derman ve takat kalmadı

Nitekim bir defasında Sultan Süleyman da kendisine kırılmış ve onu Bursa’ya sürmüştü. Padişah bu kıymetli şaire haber gönderirken maksadını da şairce bildirmişti.

Bâkî bed/Bursa’ya red/Nefy-i ebed/Azm-i bülend (Huyu kötü olan Bâkî’yi Bursa’ya sürdüm. Orada devamlı kalsın. Yüksek kararım budur.)

Fakat padişahın bu hükümdarca ve ağır ifadelerine karşı şiirin sultanından cevap gecikmemiştir.

N’ola kim nefy-i ebed azm-i bülend oldunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân’a bâkî
Şahâ! Azminde isbât-ı tehevvür eyledin ammâ
Buna çarh-ı felek derler, ne sen bâkî ne ben bâkî

Buna rağmen Bâki'nin saraya hep yakınlığı devam etmiştir. Kanunî Sultan Süleyman dan sonra 2. Selim ve 3. Murat zamanlarında da hem saraydan hem halktan büyük bir itibar ve ilgi görmüştür.

Gazel.2
Hattım hisabın bil dedin gavgalara saldın beni / Zülfüm hayalin kıl dedin sevdalara saldın beni 
(Yanağımdaki ayva tüylerinin hesabını bil dedin beni kavgalara saldın, saçlarımı hayal et dedin, beni sevdalara saldın.)
Geh ebr veş giryan edip geh bad veş püyan edip / Mecnun-ı sergerdan edip sahralara saldın beni 
(Kah bulut gibi ağlattın, kah bir rüzgar gibi o taraftan bu tarafa savurttun, şaşkın mecnûn ettin beni sahralara saldın)
Vaslım dilersin çün dedin lutf edeyin olsun dedin / Yarın dedin birgün dedin ferdalara saldın beni 
(Kavuşmayı diliyorsun, mâdem dedin, lütf edeyim, olsun (bari) dedin; Yarın dedin, bir gün dedin, yarınlara saldın beni!)

Vefatından önce bu kadar ilgi ve alâka gören sanatçı azdır. 1600 yılında, İstanbul’da ölmeden çok önce “Sultanüş’şuâra” yani “Şairlerin Sultanı” diye anılagelmiştir. Son Şiiri şöyledir.

Âlâyiş-i dünyâdan el çekmege niyyet var / Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
(Dünyanın süslerinden el çekmeye niyetim var. Yakında yokluk derler bir şehre seyahatim var )
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım / Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var
(Uçtu gitti bu göklerden inleyen gönül kuşum. Fırsat bulamaz oldum yolculuk kederim var )
Nûş eylese bir âşık tâ haşre dek ayılmaz/Bezm-i feleğin bilmem câmında ne hâlet var
(İçse bir aşık -ta kıyamete kadar ayılmaz. Feleğin meclisinde -bilmem kadehinde ne haller var )
Bu hâlet ile ey dil sağ olmada âlemde/Derd ü gam-ı dilberle ölmekte letâfet var
(Bu haller ile ey gönül sağ olmaktansa alemde. Dilberlerin gam derdinden ölmekte incelik var)
Gitdükçe harâb eyler mülk-i dil-i vîrânı/Dehrün bu cefâsından bir şâha şikâyet var
(Gittikçe viran gönül ülkesini harap ediyor. Zamanın bu cefasından bir şaha şikayet var )
Ser terkine kâ'ildir dünyâya gönül virmez/Terk ehlinin ey Bâkî başında sa'adet var.

(Baş vermeye razıdır da dünyaya gönül vermez. Ayrılık ehlinin ey Bâkî başında saadet var.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder