Yeni bir yılın daha eşiğindeyiz
Peygamberimiz
Muhammed aleyhisselâm Medîne’ye hicret ettiğinde 53 yaşındaydı. Bir hafta süren
zorlu bir yolculuktan sonra Rebîülevvel’in 8. günü (20 Eylül 622 Pazartesi)
Medîne yakınındaki Kubâ köyüne geldi. Arkadaşı Ebubekir ile birlikte birkaç gün orada kalıp Eylülün 24’ünde Cuma
günü Medîne’ye girdiler. Bu tarih müslümanların şemsî (güneş) yılbaşısı kabul
edildi.
Araplar, İbrâhim
aleyhisselâmdan beri kamerî ayları kullanmışlar. Ancak İslâmdan önce “Fil
Vak’ası” nı yılın başlangıcı kabul edip seneleri buna göre sayıyorlardı. Hicretten
sonra ise bu değişmiş, yılları her sene gerçekleşen en mühim hâdisenin (izin yılı,
emir yılı, zelzele yılı, vedâ yılı) ismi ile anmaya başlamışlar.
Fakat bu da bazı tarih karışıklıklarına sebep olmuş. Nihayet Peygamber efendimizin
ölümünden sonra (hicretin on yedinci yılında) Halîfe Hazret-i Ömer zamanında alınan
bir kararla hicretin olduğu sene başlangıç kabul edilmiş. Senenin ilk ayı [1] da Muharrem olmuş.
Böylece Hicrî takvim, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in Mekke’den Medîne’ye hicretine dayandırılmış.
O seneki Muharrem ayının birinci günü -yani hicretten 66 gün evvel- müslümanların
hicrî-kamerî yılbaşısı kabul edilmiş.
İşte o
tarihten bu yana asırlardır Muharrem ayının birinci gecesi İslâm âleminin yılbaşı
gecesidir. Hristiyanlığın aslında bulunmayan, fakat sonradan kabul edilen 1 Ocak yılbaşı
günü ise, tamamen onlara ait özel bir gün.
Ayın dönüşüne dayanılarak düzenlendiği için bu takvime Hicrî-Kamerî Sene
veya Sene-i Kameriyye gibi adlar verilmiş. Başlangıcına da “Hicrî Yıl”
deniyor.
Hicrî kamerî yılın
birinci ayı olan Muharrem ayını, Safer, Rebiülevvel, Rebiülâhır, Cemaziyülevvel,
Cemaziyülâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları takip
ediyor. Bu sebeple hicrî Yılbaşı veya 1 Muharrem, Zilhicce
ayının son gecesini Muharrem ayının birinci gününe bağlayan gece oluyor.
Muharrem ayı,
Zilkade, Zilhicce ve Receb ayı ile beraber Kur'an'da değer verilen dört haram [2] aydan birisi. Bu aylarda barış içinde yaşanması ve asla savaşılmaması islâm öncesinden beri devam edegelen önemli bir gelenek. Ayrıca başta şii müslümanlar olmak üzere bütün islâm
alemi Muharrem ayının 10. gününü Aşurâ [3] Günü olarak bilir
ve değer verirler.
İslâmdan önce Araplar, savaşmak
isteyince, o yılki Muharrem ayını sonraki ayla değiştirirlermiş. Böylece, haram ay, Muharrem ayından bir
sonraki ay olurmuş. Ta ki Tevbe suresinin 37. âyet-i kerimesi [4] bu hileyi yasak edene kadar.
Hicrî takvim ayın hilâl şeklinde göründüğü ilk geceyi ay başı
olarak kabul ediyor. Buna göre ayın tekrar bu hale dönüşüne kadar geçen süre
bir ay, bunun on iki kez tekrarlanması da bir yıl oluyor. Ancak ayın dünya çevresindeki dönüşü yirmi
dokuz buçuk gün kabul edildiği için; bir ay 29, öbür ay da 30 gün olarak sayılıyor.
Ayrıca bir sonraki güne saat 00:00 da değil güneş batması ile (akşam ezanı)
geçiliyor.
Bu yüzden miladî takvimde bir yıl 365 gün iken, Kamerî’de 354
gün. Ay takvimi esaslı hicrî aylar miladî aylardan her yıl 11 ya da 12 gün önce geliyor. Bir sonraki hicrî yılbaşı da öyle.
Bu durum, hicrî ayların yıllar içinde bazen kış, bazen
yaz, bazen ilk, bazen de son baharda görülmesini sağlıyor. Kamerî zaman adeta, yılın bütün mevsimlerini, haftalarını, aylarını ve günlerini dolaşıyor. Böylece
örneğin, 36 yıl boyunca oruç tutan biri yılın her ay ve gününde oruç tutmuş oluyor.
İslâmda bütün mübarek gün ve geceler, hicrî kamerî yıla göre.
Misal; hac, oruç, aşura, kurban ve bayram günleri, kandil geceleri kamerî aylara göre
tespit ediliyor. Bütün ibadetlerde ve dinî faaliyetlerde kamerî aylar esas.
Hz. Ömer (r.a.) ve diğer sahabiler müslümanlar için bu takvimi seçerken hicretin başlangıç alınması hususunda görüş birliği içindeler.
Bu bakımdan, daha birçok önemli olay arasından Peygamber Efendimizin Mekke’den
Medine’ye hicretinin esas alınması oldukça önemli.
Çünkü hicret, adeta
İslâm inkılâbının bir dönüm noktası. Kaldı ki, müslümanlar Mekke'de o güne kadar eşi görülmemiş bir zulüm
ve işkence altında yaşamışlar. Hicret nihayet böyle bir sabır ve metanetin sonunda Cenab-ı
Hakkın izniyle gerçekleşmiş. Hicret eden mü’minlere ise “Muhacir” [5] ismi verilmiş ve bunların
faziletleri övülmüş. Yani hicret, basit bir göç hadisesi değil. Hem o
yaşanan zulüm ve işkencelerin sonu, hem de İslâmın daha geniş kitlelere yayılmasının
başlangıcı olmuş bir olay.
Böylece hicret mü’minlerin hayatında sadece belli bir tarih olarak kalmamış, bir irşad kavramı [7] olarak da varlığını devam ettirmiş.
Nitekim, Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hicretin
sadece Mekke’den Medine’ye göç eden mü’minlere bağlı bir fazilet olarak
kalmaması, daha sonraki insanların da bundan nasiplenmesi için “Hicret”i "Rabbin hoşlanmadığı şeyleri terk etmek" [6] olarak nitelendirmiş. Bu sebeple hicret, İslâm tarihindeki yeri kadar, bugün için müslümanların yaşamında da çok önemli bir kavram.
Bütün bunlardan dolayı elbette bu ayı ve onu karşılayan ilk geceyi ihya etmeli ve saygı göstermeli.
Bu hususta bir hadis-i şerif, “Ramazandan sonra
en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur” [8]
diyor. Ayrıca Muharrem ayı Allah’ın ayı denilerek övülürken, bu ayda oruç
tutmak ve tevbe etmek özellikle tavsiye edilmiş [9] bulunuyor.
Ancak
saygı göstermek, hiç kuşkusuz öncelikle Allah’ın emirlerine riayet etmekle, iyilik yapmakla, günah sayılan yasak ve şüpheli şeylerden kaçınmakla olur. Çünkü hicret bugün belki de en başta kötülüğü
terk edebilmek [10] demektir.
Bu yıl 24 Ekim Cuma gününü 25 Ekime bağlayan gece yeni bir yıla giriyoruz. Cumartesi gününden itibaren Muharrem ayındayız. 03 Kasım 2014 Pazartesi günü ise 10.gün, yani aşurâ günü. Hicrî yılbaşınız, Muharrem ayınız ve Aşurânız kutlu olsun. Hayırlar getirsin.
İslâm coğrafyasında fitneyi alevlendiren, birbirini boğazlayan, yüz binlerce insanı yerinden yurdundan eden, kendi şehirlerini yakıp yıkan, haram aylarda savaşıp Allahın hudutlarını çiğneyen gözü dönmüşleri ise Rabbim tez elden ıslah eylesin.
Mevlam bize de aslında ne olup bittiğini anlayacak feraset, bu ateş çemberinin içinde ne yapılması gerektiğini bilecek basiret versin inşâllah.
Bu yıl 24 Ekim Cuma gününü 25 Ekime bağlayan gece yeni bir yıla giriyoruz. Cumartesi gününden itibaren Muharrem ayındayız. 03 Kasım 2014 Pazartesi günü ise 10.gün, yani aşurâ günü. Hicrî yılbaşınız, Muharrem ayınız ve Aşurânız kutlu olsun. Hayırlar getirsin.
İslâm coğrafyasında fitneyi alevlendiren, birbirini boğazlayan, yüz binlerce insanı yerinden yurdundan eden, kendi şehirlerini yakıp yıkan, haram aylarda savaşıp Allahın hudutlarını çiğneyen gözü dönmüşleri ise Rabbim tez elden ıslah eylesin.
Mevlam bize de aslında ne olup bittiğini anlayacak feraset, bu ateş çemberinin içinde ne yapılması gerektiğini bilecek basiret versin inşâllah.
[1] Bu da, mîlâdî
16 Temmuz 622 Cumâ gününe denk geliyor. (Ahmed Ziyâ Beyin “Kozmoğrafya”
kitabından)
[2] Tevbe
36
[3] Arapça
10 sayısının türkçe okunuşu aşerâ olduğu için “Aşurâ” ve Aşure” ismi buradan
geliyor.
[4] Bir
ayın haramlığını başka aya geciktirmek, ancak kâfirliği arttırır. Kâfirler,
böylece sapıtıyorlar. Onlar, Allah’ın haram kıldığı ayların sayılarını denk
getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu yine haram ederler.
Böylece, Allah’ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar” mealindeki âyet-i
kerime
[5] “Gerçek
muhacir, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınan, onları terk eden kimsedir.” (Buhari,
Rikak: 26) “Gerçek muhacir, hata ve günahları terk edendir.” (Ibni Mace, Fiten:
2) “Gerçek muhacir, Allah’ın üzerine haram kıldığı şeyleri terk edendir.” (Ebu
Davud. Vitr: 12)
[6] Bir
seferinde hicretin en faziletlisinin hangisi olduğu sorulduğunda, Resulullah
Aleyhissalâtü Vesselamın verdiği cevap şu olmuştur: “Rabbimin hoşlanmadığı
şeyleri terk etmendir.” (Müsned. 2: 160, 191)
[7] Şu
hadis-i şerif bir gerçeği çok daha açık ifade etmektedir: “Mekke fethinden
sonra hicret yoktur, ancak aynı derecede sevap olan cihad ve iyi niyet var.
Cihada çağrıldığınız zaman severek koşun.” (Müslim, imaret: 85)
[8] Müslim
[9] Bir
hadis-i şerif mealinde: “Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, çünkü o,
Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş
kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin
günahlarını da affeder. [Tirmizi] denilmektedir.
[10] “Hicret, kötülüğü terk etmendir.” (Müsned.
4:114)