ÖNSÖZ
Yıllardır ‘sıla’mdan yani ‘memleket’im
Susurluk’tan uzakta yaşıyorum. Yatılı okul, üniversite, gurbette memuriyet
ve nihayet emeklilik dönemim doğduğum yerden uzaklarda geçiyor. Elbette sıla-i
rahim sebebiyle alâkam hiç kesilmedi. Her geçen yıl benden büyük akrabalarım
giderek azalsa da köklerimin orada olduğunu biliyorum. Akranlarımın çoğu hayat
mücadelesi nedeniyle Susurluk'ta değiller, yeni gençleri ise neredeyse hiç
tanımıyorum. Bu yüzden gittiğimde kendimi yalnız ve yabancı hissetsem de
nihayetinde oraya ait olduğumun farkındayım. Bu yüzden “Nerelisin?” diye
soranlara “Susurlukluyum” demeye devam ediyorum. Orada olmasam da kalbim
Susurluk’la beraber.
Bu kitap memleketim
Susurluk'la ilgili. 2020 yılı başından bu yana yaklaşık olarak 2,5 yıl boyunca "Susurluk
için ne yapılabilir?" sorusuna cevap olmak üzere yazılar yazdım. Amacım 'en
az beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir alt plân' yapılmasını sağlamaktı.
Politik bir hedefim asla olmadı. Aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs
arıyordum. Geleceğe uzanan yolu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna
hazırlamak lazım diye düşünmüştüm. Amacım bu çalışmayı sonuçlandırıp
çocukluğumun şehrinin geleceğine katkı sunmak, kendimce ona olan vefa borcumu
ödemekti.
Elbette bu çalışma
önerimiz olan STRATEJİK PLAN’ın
kendisi olmayacaktı. Onu bizzat Susurluk yapacak. Ama bu yazılarla ona giden
yolu gösterecek; aynı zamanda eğiterek anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek
ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacaktım. Kişisel olarak Susurluk'ta
birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu merak ediyordum elbette. Fark şu
ki: olmasa da Allahın izni ve yardımıyla yazacaklarımı bitirmeden vazgeçmeyecektim.
Bu çalışma süreci aynı zamanda
Corona salgınıyla geçti. Öyle ki “Susurluk için bir stratejik plan önerisi”
çalışması corona günleri içinde pişti denilebilir. Kuşkusuz iki konu
birbirinden çok farklı, ancak hayat da böyle bir şey değil mi? Yaşadıklarımız
illa ki birbirine uyumlu denk şeyler olmuyor. Salgın süreci genelde acı, korku,
tedirginlik ve belirsizliklerle sürüyordu. Böyle bir ortamda Susurluk’la ilgili
yazdıklarımız daha çok bir 'umut yolculuğu' na dönüşmüş oldu.
Zira Susurluğun sahip
olduğu 'Güçlü' yönlerin daha da
gelişmesi, "zayıf"
taraflarınsa en azından (0) noktasına getirilerek, sonra da güçlüye doğru
evrilmesi lazımdı. Ayrıca mevcut ve gelecek fırsatlarının değerlendirilmesi,
tehditlerden sakınılması gerekiyordu. Bunun için de stratejik nitelikte adımlar
atılmalıydı.
Stratejik plan
yönteminin ilk, yani 'Neredeyiz?'
aşamasında. Susurluklu bazı değerli dost ve arkadaşlarımı yazılarımdan ve
görüşlerimden haberdar etmek, destek ve katkılarını almak üzere eş zamanlı
olarak bir WhatsApp grubu kurmuştum. Grup üyeleri elbette ki değişik siyasi
görüşlere sahip insanlardı. Çıktığım yolda acaba yol arkadaşı bulabilir miydim?
Bu arayışla “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve Stratejik
Plan önerimizi şekillendirmeye başladık.
Bu öneri sadece benim
aklım, fikrim ve görüşüm olmayacaktı elbette. Zaten pek çoğu akademik
yayınlarda ya da internet ortamında yer alan kurumsal bilgi ve belgelerden
yararlanılmış şeylerdi. Bazıları da Whatsapp grubumuzdan, az bir kısmı da özelden
gelen katkılarla gelişti. Kuşkusuz benim de bu alanda bilgim, uzmanlığım, tecrübem,
görüş ve değerlendirmelerim vardı. Böylece bir yıl kadar tümünün belli bir akış
ve üslup içinde editörlüğünü üstlenmiş oldum.
Önerilen stratejik plan;
mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon
oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak
hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek
performansın izleme ve değerlendirilmesi yöntemine dayanıyor. Bu tarz bir
yönetim yaklaşımı, öncelikle; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?,
Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl
değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya
cevap aranarak işe başlıyor. Sonuçta bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da
olgunlaşıp sonuçlanıyor.
Bunlar Susurluğun
geleceği olan gençler ve önderleri tarafından sahiplenilmesi gereken adımlar. Bunun
için de kesinlikle katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç var. Bu
yaklaşıma kısaca ‘STRATEJİK YÖNETİM’
diyoruz. Bu hem yönetim bilimi hem de 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Ve Kontrol
Kanununa uygun bir teknik. Bu yaklaşım, planların katılımcı bir yöntem ve süreç
yönetimi ile yapılmasını, paydaşlığın önemsenmesini, farklı fikirlerin
zenginliğinden yararlanılmasını, çözümcülüğü ve geleceğe odaklanmayı teşvik
ediyor. Güncelle değil, gelecekle ilgili bir yol haritası olarak şekilleniyor.
Böyle olunca da bu amaç için birlikte olanların 'adanmış yol arkadaşlığı' çok
değerli.
Bu noktada çalışmanın
somut bir ürün olarak ortaya çıkıp şekillenmesinde en azından başlangıçta katkısı
olanlara, bilhassa da Hakan Akış kardeşime
çok çok teşekkürler ediyorum. Ayrıca eskimeyen yol arkadaşım Metin Ayer’i de rahmetle anmak isterim.
Katkılarını özel olarak ileten; Hüseyin
içöz, Fahrettin Şener, Şükrü Gür, Murat Savut, Şafak Mut, Murat Taşdemir,
Yüksel Akış, Nuri Erdim ve Erhan
Kaya gibi değerli dostlarıma da buradan şükranlarımı sunuyorum.
Ramazan
Serdar Topraktepe de kendi kulvarında yazdıklarıyla bana
ilham ve destek oldu. Tüm yol arkadaşlarımın fikir ve katkılarından az çok istifade
ettim. Öte yandan elinden bir şey gelmediğini, konuya ehil olmadığını düşünerek
en azından dua edenlere de müteşekkirim. Sonuna kadar devam etmese de yazım
sürecinde onlarla yol arkadaşlığı etmek güzeldi. Hepsinin Susurluk için iyi ve
olumlu birer örnek olduklarını düşünüyorum.
Bazıları "Seni bu çalışmadan dolayı şu an
ilçemizde söz sahibi, seçilmiş ya da atanmış olan idarecilerden kaç kişi arayıp
ta teşekkür etti, yada katkı sağladı?" diye soruyor. Tabi ki
"teşekkür" edenler, "çok iyi gidiyor" ya da "bize ne
düşerse" diyenler oldu, olmadı değil. Ancak iş sadece teşekkür etmekle
bitmiyor ki. Aktif katkı vermeleridir esas olan. Bizim yolculuğumuzdan,
çalışmamızdan hiç haberi olmamış pek çok değerli insan var bu Susurluk'ta.
Tabi ki yazılanları
okuyanlardan fikirlerini paylaşmalarını bekledim. Bize göre doğru olan şeyler
kimilerine yanlış gelebilirdi. Onlara göre olumsuz olan noktalar yeri geldikçe
bize hatırlatılabilirdi. Böylece bizde ortaya koyduklarımızın yanlış/doğru
mukayesesini yapabilirdik. Ama olmadı. Ya sustular, değerli fikirlerini en sona
sakladılar ya da hiç okumadılar bile. Doğrusu yazılanları takip edip okuyamayacak
kadar meşgul olanlar için üzülüyorum. Ama elimden bir şey gelmez. Yalnız
kalmama karşın inançla yazmaya devam ettim. Allaha hamdolsun ki işin sonunda
hayırlı ve Susurluğa faydalı bir eser ortaya çıkmış oldu.
Birlik ve beraberlik
içinde olmak, birlikte çalışmak ve birlikte güzel şeyler ortaya çıkarmak
gerçekten harika bir yol arkadaşlığı. Özellikle de geleceğe yönelik plan
yapabilmek için geleceğe dönük düşünme becerisi kadar birlikte yol yürümeye
inançlı ve kararlı insanlara ihtiyaç var. Şayet Susurluk ilçemizin de geleceği
ile ilgili bir plan yapılması arzu ediliyorsa öncelikle entellektüel bir
birikim oluşturulabilmeli. İlçeyi yönetenlerin, iş adamlarının, siyasi
partilerin, sivil toplum örgütlerinin, medyası ve kamuoyunun bu çözüm etrafında
güç ve iş birliği yapması sağlanmalı. Ortak bir amaç belirlenebilirse birlikte
de yürünebilir. Sonrası bu hareketin liderlerinin elinde olacaktır.
Şayet başarabilirse
ilçe mülki idaresinin de bu yolculuğa bigâne kalması elbette düşünülemez. Kaldı
ki insanları ortak bir amaca doğru adalet ile yönlendirip yönetebilmek
idarecilerin hem görevi hem de en önemli meziyeti değil midir? Tüm
siyasîler ve yöneticiler "biz adiliz" diyerek adil olmuş olmuyorlar
ki. Bunun sözde kalmaması lazım. Şayet adalet ortalıkta gözükmezse yazıp
çizilenlerin kağıt üzerinde kalması da mukadder oluyor. Bu yüzden birikmiş
sorunlar varsa "yönetiyoruz" diyerek koltuk işgal edenlerin sık sık
aynaya bakmaları tavsiye edilir.
Ortak amaçları bulup
çıkarabilmek toplum olarak bizim en büyük eksikliklerimizden biri. Ortak bir
amaç belirlenemezse, birlikte yürümek ve yol arkadaşlığı etmek de mümkün
olmuyor. Konuşulan bir amaç birine dar gelirken, öbürüne bol gelebiliyor.
Neticede ortak bir paydada buluşulamıyor. Şöyle olmalı, böyle olmalı diyenlerin
kahve ağzından çıkıp etraflarına kulak vermeleri, okumaları, düşünmeleri ve
ortak akıl için biraz çaba göstermeleri gerekiyor.
Dertlenerek, sızlanarak
ve bilhassa sadece başkalarını eleştirerek ortaya güzel bir iş ya da eser
koyanı görmedim bu güne kadar. Yapabiliyorsak kollarımızı, gönlümüzü ve
aklımızı ardına kadar açarak kucaklayıcı olmamız gerekiyor. Düşünecek,
araştıracak çok şey var. Canımız yansa, içimiz burkulsa da şöyle diyebiliriz:".. Görecektir, duranlar
yürüyeni..." Sağımıza solumuza gereğinden fazla takılmamak lazım.
Elbet çıkar "7 güzel adam" deyip umutla ve cesaretle yürümeliyiz.
Elinizde olan bu eser, bu
yolda fiili bir davettir. "Susurluk
için ne yapabiliriz?" derdi olanlar içindir. Duymak, görmek,
bilmek istemeyene ise ne yapsak boştur. Niyetimiz hayır olursa, inşallah da hayra
çıkacaktır. "Que sera sera!" Ne olacağı bellidir. Merak etmek bu
akıbeti değiştirmez. Önemli olan nasıl yürüdüğümüzdür.
Taklid ve kopya en kötü
stratejidir. Özgün bir hareket için biz sadece olabilir bir yol gösterdik. Anlaşılmasını,
inanmayı, destek ve katkı verilmesini kolaylaştırmak istedik. Amacımız bu
süreci Susurluğa mal edip benimsetebilmekti. Duymayan kulaklara, okumayan
gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmek. İnanın ki sonrası üç kişiyle de olur,
yedi kişiyle de, on kişiyle de.
Sonuçta odaklanılmasını
önerdiğimiz şey; "Susurluğun geleceğine yönelik makro bir bölgesel /
stratejik plan yapılması"dır. Bunun için radarlarımızı biraz daha geniş
bir çapa ayarlamamız gerekiyor. Yetişmiş pek çok Susurluk değerinin bu tür bir
makro plan çalışmasına katkısı olabileceğinden eminim. Ancak, böyle bir zemin
oluşabilecek mi, Susurluk bunu başarabilecek mi, ya da ne kadar geç kalarak yapacak göreceğiz.
Niyetim halisti ve
“Allahın izniyle akıbet de halis ola!” diye yola çıkmıştım. Rabbime hamdolsun
ki sonuçta dört aşamalık tüm çalışma için yaklaşık iki yılı aşkın emek verilerek
4 ana bölümlü 450 sayfalık işte bu eser ortaya çıkmış oldu. Çalışmayı 96 hafta
boyunca her Çarşamba yayınlayan, ama şu an mevcut olmayan SUSURLUK REİS GAZETESİ’ni
de şükranla anıyorum.
Çok istememe rağmen bir
yayınevinde basılmasına imkânım olmadı. Ama, sanıyorum birkaç nüsha ciltletip
birini Hakan Beytur’a, diğerini de Kaymakamlık aracılığı ile İlçe kütüphanesine
bırakacağım. Ayrıca dileyenler ona internet üzerinden https://yzyorum.blogspot.com/2021/12/29-aralk-2021-carsamba-susurluk-icin.html linkinden de
ulaşabilecekler.
Artık 66 yaşındayım, ne
kadar ömrüm olacağını ise ancak Rabbim bilir. Bütün emeğimi, bilgimi, uzmanlığımı,
tecrübe ve yeteneğimi kullanarak memleketime vefa borcumu ödediğimi sanıyorum. Susurluk
gençlerine ithaf ettiğim bu öneri ne kadar benimsenecek, ne kadar hayata
geçecek onu da bilemem. Ama Susurluk’tan umutsuz bir şekilde göçüp gitmek te
istemiyorum.
“SUSURLUK
OYALANMA ARTIK, HAYDİ DAVRAN, AYAĞA KALK VE YÜRÜMEYE BAŞLA! YARINLAR SENİN
ELLERİNDE.”
Yüce yaradana emanet
olun, hoşça ve sağlıcakla kalınız. 22 Şubat 2023
Yılmaz
Yalçın
TBMM
E.Müdürü, Kamu Yönetimi Uzmanı, Bir Susurluk evladı
I.BÖLÜM
NEREDEYİZ?
22 Ocak 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı145...................................Sıla-i rahim
Sıla-i rahim
Sözlüğe göre ‘Sıla’ kelimesi bağ, ilişki anlamına geliyor. İnsanlar arasındaki soy
birliği, akrabalık bağı” manâsındaki rahm/rahim yada çoğulu olan ‘erhâm’ kelimesi ile sıla-i rahim terim olarak kan bağı ve evlenme yoluyla oluşan
akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma,
ziyaret etme şeklinde açıklanıyor. Bu manâda sıla-i
rahim, kişinin akraba ve yakınlarına karşı insânî, ahlâkî ve sosyal sorumluluklarını ifade ediyor.
İnsanlar, değişik renklerde, farklı
isimlerde fakat aynı bahçenin gülleri. Bu çeşitlilik içerisinde herkesin birbirine karşı yakınlığı ve ilişki derecesi elbette
farklı farklı. Ancak davranışlarımız, kendi yakınlarımız ve ilişki durumumuza göre şekil ve anlam kazanıyor. Herkes bilir ki, en yakınlarımız elbette;
anne, baba, dede-nine, kardeşler, torunlar, amcalar, halalar, teyzeler ve diğer
yakınlarımızdır. Bunları adeta bir ağacın kökleri, gövdesi ve dalları gibi görmek yanlış olmaz. Bir ağacın gövdesi, dalları ve kökleri arasındaki ilişki neyse akraba
arasındaki ilişki de böyle bir bağdır. Dolayısıyla asıl olan, bu
ilişkinin koparılmayıp, aksine sağlamlaştırılmasıdır.
Birçok ayet ve
hadiste akraba ilişkilerinin sürdürülmesi ve haklarının gözetilmesi emrediliyor. Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınmamız isteniyor.
Allah’ın, adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara yardım etmeyi emrettiği
bildiriliyor. Genel olarak dinimiz, bir taraftan akraba ilişkilerini mümkün mertebe kuvvetlendirmemizi, onlardan muhtaç konumda
olanları koruyup kollamamızı emrederken, diğer taraftan da yakınlarla
ilişkilerimizi koparmamızı yasaklıyor. Bu çerçeveden baktığımızda sıla-i rahimi sürdürmenin farz, kesmenin haram olduğu çok açık. Sıla-i rahim görevi ya onları ziyaret ederek, maddî ve manevi yardımda bulunarak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olarak, ya da onlara fiilî veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, kötülememek, unutmamak ve dargın durmamak şeklinde ifa edilmiş oluyor.
Kuşkusuz ziyaret, akraba ile
bağımızı koparmamanın en kolay yolu. Nice anne-babalar, akrabalar hasretle bir
dost, bir yakın ve elbette evlat yolu gözlüyorlar. Ancak maalesef günümüz şartlarında gerek akrabalarımız gerekse diğer
insanlarla ilişkilerimiz gün geçtikçe zayıflamakta. Ahlakımız,
ticaretimiz, sanatımız, dinlenme ve eğlence kültürümüz, insanî ilişkilerimiz gittikçe yozlaşmakta. Bunun en önemli sebebi modern dünyanın bizlere dayattığı hayat tarzı ve kendi
değerlerimizden uzaklaşmamız olsa gerek. Ne yazık ki günümüz kent yaşamında akraba ilişkilerinin zayıfladığı,
hatta kaybolma noktasına geldiği görülebiliyor. O kadar meşgul ve kendi dünyamızda yalnızız ki, diğer insanları ve onların
problemlerini gün geçtikçe daha az hatırlıyoruz. O kadar
bireysel yaşıyoruz ki, huzuru da, sevinci de, üzüntüyü de paylaşmayı unuttuk. Oysa
sorunlar, üzüntüler paylaşıldıkça hafifler. Aynı şekilde sevinçlerimizin de yakınlarımızla paylaştıkça arttığına hep şahit olmuşuzdur.
Konuya bir başka açıdan yaklaştığımızda dilimizde ‘sıla’ kelimesinin
insanın doğup büyüdüğü ya da bir süre ayrı
kaldığı yer anlamına geldiğini de unutmayalım. Öyle ki sıla, eskiden beri Anadolu insanının dilinde
gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer, yani ‘memleket’ anlamına
kullanılmaktadır. ‘Memleket’ kavramı esas itibariyle bir devletin egemenliği
altında bulunan toprakların bütünü, ülke anlamına geliyor. Hatta o ülkede yaşayan tüm bireyler de aynı kavrama dahil sayılıyorlar. Bu
manada çoğu zaman kişi için doğup büyüdüğü ülke, yurt, bölge, yurt ve yer ‘memleketim’ kelimesiyle
ifade ediliyor. Bu bakış açıyla doğduğu yerden uzaktaki
insanlar, yani gurbette yaşayanlar için ‘sıla-i rahim’ akrabalık bağından daha fazla bir anlam
taşımakta.
Yıllardır ‘sıla’mdan yani
‘memleket’im Susurluk’tan uzakta yaşıyorum. Yatılı okul, üniversite, 35 yıl gurbette memuriyet ve nihayet
emeklilik dönemim doğduğum yerden uzaklarda geçiyor.
Elbette sıla-i rahim sebebiyle alakam hiç kesilmedi. Her geçen yıl benden büyük akrabalarım giderek azalsa da köklerimin orada olduğunu biliyorum.
Akranlarımın çoğu hayat mücadelesi nedeniyle orada değiller, yeni gençleri
neredeyse hiç tanımıyorum. Bu yüzden gittiğimde kendimi yalnız ve yabancı
hissetsem de nihayetinde oraya ait olduğumun farkındayım. “Nerelisin?” diye
soranlara “Susurlukluyum” demeye devam ediyorum. Orada olmasam da kalbim
Susurluk’la beraber. Gelen haberleri izliyorum, hakkında yazılanları okuyorum,
konuştuğum insanlardan bilgi almaya çalışıyorum. Bunlar beni kâh üzüyor, kâh umutlandırıyor.
1960’lı yıllarda da Susurluğun sorunları
vardı elbette. Ancak bunlar keyfe keder konulardı. Şeker fabrikası gürül gürül çalışıyor, hayvancılığıyla, sütüyle, yoluyla, mola tesisleriyle Susurluk’ta bir şekilde teker dönüyordu. Henüz evlatlarını
okumaya ve çalışmaya dışarı göndermenin acısını tatmamışlardı. Yurt
dışındaki Susurluklular ise tatile geldiklerinde çevrelerine
katkı ve hareket sağlıyorlardı. Henüz kimse ‘acı vatan
Alamanya’ gerçeğiyle yüzleşmemişti. İnsanlar daha güzel şeylerin umudundaydılar ve gezmeye,
eğlenceye vakit ayırabiliyorlardı.
Ardından 70’li yıllarda daha fazla genç okumaya gitti Susurluk’tan. Doğal olarak Şeker fabrikasına
giremeyen daha fazla genç ayrıldı ana ocağından. İşte o yıllardan
bu yana Susurluk nüfusu ve ekonomisi adeta patinaj yapmaya başladı. Şeker fabrikası ve
Susurluk yetmez oldu yeni yetişen gençlere. 70’li, 80’li ve 90’lı yıllar zaten ülkenin de türbülansa girdiği yıllardı. Susurluk bu dönemin
yaralarını ne yazık ki sıcağı sıcağına pek anlayamadı. Alıştıkları devranın öyle gideceğini sandılar. Geleceğe yönelik bir
atılım içine girmediler. Ama 2000’li yıllar Susurluğun yüzüne hep birer şamar gibi indi.
Önce Şeker fabrikası teklemeye başladı, ardından Yörsan’la ilişkileri gerildi, son olarak dinlenme tesislerinin akıbeti belirsiz
bir süreç izlemeye başladı. Bir şeyler yapmak gerektiği açıktı. 1999’da
yapılan seçimde memleketime olan vefa borcumu ödemeye çalıştım. Susurluğu gelecek yıllar ve gelişmelere karşı uyardım. Yeni sanayi
yatırımlarına ihtiyaç olduğunu,
Susurluğu teğet geçecek bir İzmir otobanı plânlandığını, gençler için bu günden bir şeyler yapılmazsa ilerde büyük sorunlar yaşanacağını dilim döndüğünce anlattım. Ne yazık ki aynı şeyleri 20 yıldır söylüyor ve yazıyorum.
Emekli olduktan sonra son iki buçuk senedir de sırf Susurluğa katkım olsun diye REİS gazetesine bilâ ücret yazı yazıyorum. Elim, dilim, yüreğim yettiğince de yazmaya ve önerilerde bulunmaya devam edeceğim. O da
olmazsa dua ederim. Bu benim anama, babama, atama bağlılığım gibi sıla-i rahim
inancımla da ilgili. Bu konuyla ilgili gelecek günlerde de
fırsat oldukça yazmaya devam edeceğim inşallah. Orada birilerine yardımım ve katkım olur
diye düşünüyorum.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/01/22-ocak-2020-carsamba-reis.html>
29 Ocak 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı146...................................Alacakaranlık
Alacakaranlık
“Artık bir şeyler yapmalı” demekle o ‘bir şeyler’
kendiliğinden olur mu? Ya da kendiliğinden olmakta olan, oluveren şeyler
gerçekte bizim istediğimiz şeyler midir? Her sabahın bir akşamı var, her
gündüzün bir gecesi. O oluveren şeyler içinde ömrümüzün zaman tünelinde
parlayan, bir güneş gibi aydınlatıp ısıtan, sonra da solup giden, yitirdiğimiz
şeyler yok mu? Bir şeyler yapanların kadrini kıymetini bildik mi peki?
Olanların da farkına varıp sahip çıkabildik mi? Gördüğünüz gibi sorunun içinde
sorular var. “Ne gibi şeyler?” meselâ, ‘Kim yapacak, ne zaman yapacak, nasıl
yapacak, nerede yapılacak?” gibi meselâ. Çok basit ‘Beş N, bir K yöntemi’ bile
bu soruları peş peşe önümüze koyabiliyor. Bu soruların alacakaranlığında
memleketimden gittikçe yükselen bir ses, bir çağrı işitiyorum: “Susurluk için
mutlaka bir şeyler yapmalıyız!
Bir zamanlar bir belediye başkanı tanımıştım. İç
Anadolu’da küçük bir ilçenin başkanıydı. “Ankara'da ne işiniz var?” diye
sordum. "Heybemi vurdum sırtıma, düştüm yollara; destek arıyorum"
diye cevap vermişti. Biraz hayret, biraz da istihza ile "Ben heybe filan
göremiyorum sırtınızda" dedim. "Siz göremezsiniz ama ben sırtımda
ilçemi taşıyorum. Heybemin bir gözünde o var; ilçemin neye ihtiyacı olduğu, ne
yapmak istediğim, nasıl yapacaklarımla ilgili projeler. Diğer gözü ise boş,
kapı kapı dolaşıyorum işte. Ağlamayana meme vermiyorlar" demişti. Çok
duygulandım, o kavruk tenli yüreği büyük adamı hala unutmadım.
Yine bir zamanlar meclise yanıma eski bir belediye
başkanımız ve beraberindekiler gelmişti. Allah rahmet etsin, seçimlerde
rakibimdi de. Buna rağmen Susurluk için elimden gelen izzet ikramı yaptım.
Kahvelerimizi içerken bir taraftan da sordum: "Bir proje getirdiniz
mi?" Bana soran gözlerle baktı: "Ne projesi?.." O günlerde
TBMM’de Milletvekili Danışmanıydım ve Bakanlıkların bazılarının, özellikle de
DPT'nin böyle küçük ilçe projelerini desteklediğini biliyordum. Bazıları araç
gereç, DPT gibi bazıları da mali destek sağlıyorlardı.
Tabi ki projelerin belli bir formatı ve ekinde istenen
bazı belgeler vardı. Bizimkininse ne böyle bir yardımdan, ne de proje denen
şeyden haberi vardı. Milletvekillerini ziyaret etmeye gelmişler. Elbet onlardan
‘bir şeyler’ isteyeceklerdi, sormadım. Sadece çok çok üzüldüm. Zira
oradakilerin ve genelde Ankara'nın "Bize yardım edin, bir şeyler
verin!" sözlerine en azından "Meselâ, ne gibi şeyler. Kimden
istiyorsunuz, ne isteyelim?" gibi kontra sorularla karşılık vereceğini
adım gibi biliyordum. Onları uğurladım, geldikleri gibi elleri boş, bir dolu
lafla döneceklerdi.
Susurluk için üzülen, ‘bir şeyler yapılmasını’ isteyen
herkese çok teşekkür ederim. Çok bilinen bir deyimle ‘Elini taşın altına
koyan’, ‘karınca misali elinden geleni yapan’, hiç değilse taş koymayan her
gayret için şükran hisleriyle doluyum. Susurluğun geleceği için ortak bir
bilinç aşılamaya çalışan her yüreği büyük insana müteşekkirim. Elbet ben de
çorbada tuzum olsun isterim. Sıladan uzak binlerce Susurlukludan biri olarak
kafamda soru işaretleri yok değil. Fakat umutlarımı hiçbir zaman yitirmedim,
şimdi de aynı duygular içindeyim.
Değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasın ki?
Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte geleceğini inşa eden
bir Susurluk görmeyi kim istemez. Umarım her şey özlediğimiz, dilediğimiz gibi
olur. Rabbim ihlasla isteyene, ne istediğini bilene ve uğrunda istikamet üzere
gayret gösterene şüphesiz yardım edecektir, inanıyorum.
Ancak, öncelikle Susurluğun neye ihtiyacı olduğunu, ne
yapması gerektiğini, kimden ne talep etmesi lazım geldiğini, zamanını, mekânını
ve tonunu belirlemesi gerekiyor. İlk adım sağlıklı bir durum analizi yapmak
olmalı. "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının hiç zamanı değil.
Nerede durduğumuzu, zayıf ve güçlü yönlerimizi tespit etmeden sağa sola yalpa
yapmanın bir yararı olmaz.
Çok şükür ki, bu tür girişimlerin, beyin fırtınalarının
yapılmakta olduğunun haberlerini alıyoruz. Mülki idaresi, Belediyesi, İşadamı
ve esnaf temsilcileri ile siyasi partiler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları
el ele vermişler gibi görünüyor. Hiçbir kuşku olmasın ki bu hale Susurluğun
geleceği konusunda görüş ve düşünce sahibi olan pek çok insanla büyüyüp,
genişleyecektir.
Siyasi fikirler farklı olabilir. Ancak, beka gibi
meselelerde politika olmaz. Şu anda bu halkanın içinde olanlar bana göre bir
kamu görevi yapıyorlar. Politik anlamda yapılan konuşmalar, hatta verilen
sözler bir yana içinde yaşadıkları beldeye, halka hizmet etmek, kalıcı eserlere
önder olmak zorundalar. Zor günler sıçrama yapmak, büyük düşünüp yararlı işler
yapmak için de bir fırsat olabilir. Meselâ otoban konusu akıllı davranıp ona
göre stratejiler geliştirilirse Susurluk için farklı sonuçlar sağlayabilir.
Yörsan'daki kriz bile akıllıca göğüslenip yönetilebilirse Susurluğa yeni
ufuklar açabilir. Ama "Dur bakalım ne olcek!" diye beklenirse hiç
şüpheniz olmasın ki bir beş yıl daha kaybedilecektir.
Kaymakamımızın değerli ve iyi bir yönetici olduğunu
biliyorum. Ticaret ve sanayi odasının da işin işinde olması güzel bir haber.
Hastane ve Toki yatırımı için yürütülen çalışmalar elbet Susurluk için önemli.
Bunlar olmalı, verilen sözler yerine getirilmeli. Ama bütün bunların ötesinde
bir sıçrama hamlesi istiyorsak; Susurluk’ta bir Üniversite kampüsü açılmasına
yönelik girişim, Organize Sanayi Bölgesi yada Lojistik merkezi tesisi çok çok
çok daha önemli.
Aman bu fırsat pas geçilmesin. Yapılacak durum analizi ve
oradan çıkacak bir stratejik plan çerçevesinde bütün alternatifler tek tek
değerlendirilsin. Değişim için belirlenecek amaç ve hedefler istikametinde
alınacak kararlara öncelikle Susurluğun inandırılması gerekiyor. Vizyonu
olmayan, bir stratejiye sahip olmayan, hedefleri olmayan hiçbir hareket
başarılı olamaz. Ama biliniz ki onların da üstünde yürünecek yola 'inanmak'
vardır. Yüzünü çevirdiği yöne, gideceği yola ve varacağı menzile inancı olmayan
insanların başkalarından destek beklemesi beyhudedir.
Ben kalemimle,
tecrübem ve yüreğimle böyle kutlu bir yürüyüşe hazırım. Bu yürüyüşte suni
ayrılıklara, laf üretmeye, sadece eleştiriye ve sen ben kavgasına yer yok,
olmamalı. En başta bu ‘huruç hareketi’nin önderlerine böyle bir vazife düşüyor.
Bırakın birileri alıştığı minval vıdı vıdı etmeye devam etsin, siz ‘besmele’
ile yola çıkmaya, ayrıştırmaya değil birleştirmeye gayret edin. Birileri
aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve
saflarınızı bozmayın.
İlham mı
istiyorsunuz? Edebalı ecdadımızın vasiyeti ortada, o her ‘bey’ için ve tüm
zamanlarda geçerli nasihatını Osman gazi üzerinden bizlere de yapmış. O halde
sizler de Susurluk için farklılıkları zenginlik, olumsuzlukları fırsat sayın.
Husumetleri silin atın kalbinizden ve dilinizden. Hep birlikte Susurluk için en
iyi olana doğru yönelelim ve Rabbim ihlasla hareket eden kullarına ne kapılar
açar görelim.
Biliniz ki hiç bir
‘alacakaranlık’ vakti kalıcı değildir. Bakın! bir şeyler yapmaya niyet edenler
için şafak sökmekte bile. Oyalanma, “Haydi Susurluk! Kalk ayağa ve yürümeye başla!”
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/01/29-ocak-2020-carsamba-reis.html>
05 Şubat 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı147...................................Yol çatırığı
Yol çatırığı
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre ‘Çatır’ veya ‘Çatırık’ iki dere veya yolun kesiştiği bağlantı noktası demekmiş. “Çatır çatır” ifadesiyle de toprağın don tuttuğunu, havanın çok soğuk olduğunu anlatmış oluyoruz. Bu sözcüğün tanımladığı bir başka durum ise ‘Çizgi ve çatlak’. Kavram her haliyle çatallaşmış yolları, buz kesmiş ortamları,
derin çatlakları ve karşı karşıya olunan sorunlu kavşakları çağrıştırıyor.
Çocukluğumda asfalt yolda tek tük geçen kamyon ve
otobüslere el edip binebilmek için epey yürümek ve ‘yol çatırığı’na çıkmak gerekiyordu. O nokta; yolculuğa çıkmak, gitmek
istediğimiz yerler için olmazsa olmaz bir başlangıçtı bizim için.
Bugün de
teknolojinin sunduğu yeni imkânlarla herhangi bir yola çıkmadan önce internet üzerinden yol tarifi alıyor, konumumuzu belirleyip gitmek istediğimiz yere
nerelerden geçerek, kaç kilometre sonra ve ne kadar saatte varabileceğimizi öğreniyoruz. Bazen gidilecek yollar farklılaşıp çatallaşıyor.
O zaman da elbette daha kısa, daha uygun ve daha rahat olanını tercih ediyoruz.
Bu hayatımızda da aynı. Günümüzü yaşayarak, ama bilmediğimiz yarınlarımıza
yol almak için uğraşıyoruz. Bazen karşımıza yeni yeni yol çatırıkları çıkıyor. Durumumuzu, karşımızdaki seçenekleri ve
olabilecek riskleri gözden geçirmemiz
gerekiyor. Bu değerlendirme aynı zamanda geçmişimizi
muhasebe etmek, seçimlerimizi daha doğru yapmak için de bir fırsat.
Anadolu’nun bazı yörelerinde
yeni çıkmış ekine de ‘çatırık’ dendiğini biliyor muydunuz? Doğrusu ben bilmiyordum. Bunu öğrendiğimde bir karar için ‘yol ağzına’
gelmiş olmanın aynı zamanda bir yenilenme ve yeniden doğup çoğalma vesilesi olduğunu da anlamış oldum. Böylece
sorunlar aşılabilmekte, olumsuzluklar fırsata dönüşebilmekteydi. Sonra Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresi 261. Ayetinde sözü edilen "…her dalı yüz taneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli…”ni düşündüm. Kuşkusuz “Allah'ın lütuf ve ihsanı çok geniş” ve elbette “Allah dilediği kimseye daha kat kat verir”. Bize misal verilen ‘tek bir tohumun’ önce yedi gövde üzerinde yedi başak vermesi, bunların her birinde de yüzer dane bulunması işte tam da böyle durumlar için bir ilham
kaynağı olabilir. Toprağa gömülen o tohum, nasıl ki çatır çatır donmaktan, bir çıkış yolu bulamayıp çürümekten kurtulabiliyorsa insan da, kurumlar da, şehirler de, ülkeler de karşı karşıya kalabileceği engelleri fırsata çevirip aşabilir. Gövdesi üzerinde
dikilip yeniden doğabilir. Bereketle çoğalıp kendini yenileyebilir.
Bu, tarihteki Ergenekon destanını da açıklar. Onlar demir dağları eritip yeni yurtlar edinmemişler miydi?
Arkalarında Moğol sürüleri, etrafta Haçlı artıkları, önlerinde Bizans surları olan bir milletin adeta küllerinden
yeniden doğup cihanşümul bir devlet kurması da böyle değil miydi? Yedi düvel düşmanın her cepheden saldırdığı Çanakkale’yi geçilmez yapan kahramanlar çaresiz gibi görünen o kumpası nasıl aşabildiler? Ya kurtuluş savaşı? Atalarımız dört bir yandan işgal edilmiş bir imparatorluktan bir Anadolu direnişi ile “Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek bir zümrüd-ü anka misâli genç bir cumhuriyet çıkarmadılar mı?
Susurluk
bugün bir yol ayrımında. Yol çatırığına gelmiş ne yöne gideceğini düşünüyor. Elbet geçmişte pek çok hata yapılmış
olabilir. Geleceği görememiş, elindekileri
koruyup geliştirememiş ve zaman kaybetmiş olabilir. Elbet bunların bir bir
değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak, suçlu bulmanın, kabahati
birilerine yüklemenin hiçbir yararı yok. Aksine, yapılan yanlışların tekrar
edilmemesi, nelerin doğru olmadığının anlaşılması için onları bilmek gerek.
Bilirsek, en uygununu bulmamız kolaylaşabilir.
Üç yıl sonra
Cumhuriyetimizin ‘100. Yılını’ kutlayacağız. Elbette 2023’te hem ülkemizin hem de ilçemizin etrafını saran
kara bulutların dağılmasını, yolumuzun açık hale gelmesini istiyor
ve diliyoruz. Ancak, bunlar kendiliğinden olmayacak. Bugünden yarına hemen olabilecek şeyler de değil. Bir yol çatırığındayız, hangi yöne gidersek gidelim
yolculuğun çetin ve engebeli
olacağının farkında olmalıyız. Kaybedilen fırsatlar ve zaman aleyhimize
işlemiş. Mevcut olumsuzluklar ayağımıza dolanmış görünüyor.
Kuşkusuz
eğitimde, kültürde, sosyal ve manevi
hayatımızda sorunlar var. Özellikle ekonomik alanda
gün geçtikçe büyüyen olumsuzluklar
komplike başka rahatsızlıklara da yol açıyor. Örneğin işsizlik özellikle gençlere ve aile düzenine telafisi mümkün olmayan zararlar
veriyor. Her geçen gün daha fazla genç doğup büyüdükleri yeri terk ediyor.
Esnafa çırak, işyerlerine işçi bulunamaz oluyor. Nüfusumuz gittikçe düşüyor, işgücü başka illerden ve ülkelerden gelenlerle karşılanabiliyor. Şayet 2023
hedeflerinin konuşulduğu bir ortamda biz de Susurluğun bu gidişatını
değiştirmek istiyorsak öncelikle durup ta
kendimize “Neredeyiz?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyor.
Bu
soruya verilecek cevabın altı bilimsel olarak ‘Durum (SWOT) analizi’ denilen
bir yöntemle doldurulabilir. ‘Güçlü ve Zayıf yönlerin belirlenmesi’ üç kişiyle de yapılabilir, yedi kişiyle de, yetmiş
kişiyle de. Çok basit bir yöntemdir; temsil özelliği olan ve
değerlendirilip seçilmiş herkes bir kâğıda Susurluğun en güçlü 7 yönünü ve en zayıf 7 yönünü yazacaktır.
En fazla bir saatlik bu beyin fırtınası
sonuçları daha sonra birleştirilir. En fazla tekrar edilenlerden başlayarak güçlü ve zayıf yönler aşağıya doğru sıralanır. Ortaya çıkan tablo
artık üzerinde konuşulabilecek bir panorama çizmiştir.
Aynı zamanda ‘Neredeyiz?’ sorusunun cevabıdır. Misyon denilen kavram da doğal
olarak bu çalışmada sık sık gündeme gelecektir.
İkinci aşama, “Nereye gitmek istiyoruz?”
sorusunun cevabını aramaktır. Birkaç seanslık bir beyin fırtınası bu konunun
da masaya yatırılmasını mümkün kılar. Bu
aşamada sahip olunan değerler ve uyulması beklenen ilkelerin yolculuk için ne kadar anlamlı olduğu görülecektir. ‘Nereye gitmek
istiyoruz’ sorusu neticede bir gelecek öngörüsü ile sonlanır. Böyle bir ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olmaz.
Çalışmanın devamında üzerinde mutabakat sağlanan hususlar için ne yapılabileceğinin tartışılması gerekecektir. Soru şudur: “Güçlü yönler nasıl daha da geliştirilebilir?”, “Zayıf yönler nasıl güçlü hale getirilebilir?” Görevlendirilecek
sekreterya önerilen çözümleri tasnif edip sıralar. İşte yol çatırığından çıkışın stratejileri büyük ölçüde bu önerilerden doğacaktır. Böylece “Nasıl
yapacağız?” sorusu da cevap bulmuş olur. Bundan sonrası “Yolculuk sırasında
kendimizi nasıl ölçer değerlendiririz?” tekniğini uygulamakla ilgilidir.
Burada önerilen çıkış yolu zaten ülkemizde halen yürürlükte olan ‘5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’ gereği ve ‘Stratejik Yönetim’ icabıdır. Bu
konuyla ilgili öneri ve açıklamalara önümüzdeki haftalarda da devam edeceğim.
--------
Kaynak <http://yzyorum.blogspot.com/2020/02/05-subat-2020-carsamba-reis.html>
12 Şubat 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı148...................................Stratejik plân
Stratejik plân
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol yasası 2003 yılında çıktı.
Uygulamanın genelleştirilmesi ve bu kapsamda Stratejik Yönetim biçiminin ülkemizde resmen başlaması ise 2006 yılında başladı. O günden bu yana tam 14 yıl geçti. Bütün bakanlıklar, üniversiteler ve kamu kurumları Stratejik Plânlarını
yaptılar. Yine 2007 yılından bu yana her yıl kanun gereği yıllık Faaliyet
Raporlarını kamuoyuna açıklayıp yayınlıyorlar.
Diğer yandan genel olarak ülkemizin ve kurumlarımızın karşı karşıya olduğu sürekli değişim
rüzgârlarına karşı esnek özellikli plânlar
geliştirmek de adeta bir zaruret oldu. Artık kurumlar kadar şehir ve beldeler için de sosyal, ekonomik ve manevi sorunlara karşı bölgesel plânlar yapılması söz konusu. Zira ortaya çıkan dar boğaz, kriz ve negatif
gelişmelere karşı hamle yapıp, sorunları aşabilmek kurumlar için olduğu kadar şehirler için de hayati önemde.
Plânlı hareket,
değişimin yönetilmesi ve takip edilmesi gereken yol haritası aynı zamanda o yörenin kurumlarının da aynı yöne doğru yeniden yapılandırılmasını,
belirlenmiş amaç ve hedeflere uyumlu bir koordinasyon içinde yürünmesini zorunlu kılıyor. Gelecek için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş
stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak gerekiyor. Doğal olarak sürecin etkin izlenmesi,
değerlendirilmesi ve denetlenmesi de giderek daha fazla önem kazanmakta.
Bu çerçevede; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir
vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile
bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi
katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor. Bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ diyoruz.
Bu tarz bir yönetim
yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?,
Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve
Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor. Bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor.
“Neredeyiz?” sorusu; var olunan iç ve dış ortamın gözden geçirilip
değerlendirilmesini içeren
‘Durum
analizi (SWOT)’ yöntemi ile cevaplandırılabilir. Bu aşamada mevcut
durumun ‘güçlü’ ve ‘zayıf’
yönleri
masaya yatırılır. Başlangıç
olarak zayıf yönlerin
güçlendirilmesi
zaruretini görmek,
güçlü yönlerin
de zaman içinde
olabilecek aşınmalardan korunarak daha da güçlendirilmesi talebini hissetmek; üzerinde durduğumuz zeminin sağlamlaştırılması çabalarımıza kapı aralar.
“Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabı ise;
kuruluşların bölgenin ya da şehrin varoluş nedenini öz bir biçimde ifade edilmesi anlamına gelen misyonun yeniden yazılması ile
başlıyor. Ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılması geliyor. Bu şekilde ortaya çıkan gelecek öngörüsünün adı artık kısaca ‘Vizyon’ olacaktır. Yalnız bu
tasarımın içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri ise ilkelerle bezeli
olmalıdır. Stratejik yolculuk işte bu değerlerden güç alarak ve
belirlenen ilkelerin aydınlattığı istikamette gerçekleşecektir.
Yol haritası diyebileceğimiz stratejiler de en
sonunda öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba ve eylemlerin belli bir amaç için kurgulanmasıyla şekillenir. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak tanımlanabilecek stratejik amaçlar için ulaşılması gereken ölçülebilir hedefler ortaya koymak bu yöntemin olmazsa olmazıdır. “Gitmek
istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz ?” sorusu işte
bu Stratejik amaçlar ve hedeflere ulaşmak için kullanılacak yöntem, yol haritası ve faaliyetlerle, yani; strateji ve projelerle
cevaplandırılmış olacaktır.
Stratejik plân çalışmasının son aşaması; “Başarımızı nasıl takip eder ve değerlendiririz?” sorusu ile açıklığa kavuşur. Zira değişimi yönetirken sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan sonuçların belirlenmiş vizyon, ilkeler, amaçlar ve
hedeflerle ne ölçüde uyumlu olduğunun takibi gerecektir. Kısaca ortaya çıkan performansın değerlendirilmesi diyebileceğimiz bir safhadan
bahsediyoruz. Buradan elde edilecek sonuçlarla plânın gözden geçirilmesi ve gereğinde bazı kısımlarının güncellenmesi
mümkün olabilecektir.
Böylece, halen bulunulan nokta ile ulaşılmak istenen durum
arasındaki yol tarif edilmiş olmaktadır. Bu tarz bir yaklaşım orta vadede
stratejik amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak
stratejik yöntemlerin belirlenmesine yarar. Aynı zamanda uzun vadeli
ve geleceğe dönük bir bakış
açısı ile değişimin yönetilebilmesini sağlar.
Susurluk için önerdiğimiz bu yöntem: Her şeyden önce
bilimsel bir yöntemdir. Kamu yönetiminde
halen yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Günlük gelişigüzel gelişmelere değil, sonuçlara odaklı olmaktır. Sonuçların plânlanmasıdır.
Değişimden korunmak için değil,
bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde olabilmesine gayret etmek demektir. Dinamik bir şekilde
hareket edilerek aslında o değişimlerin bizatihi plânlanması söz
konusudur. Yapılan çalışmalar düzenli olarak gözden geçirilerek değişen şartlara uyarlanmakta, yani esnek bir plân anlayışıyla hareket edilmektedir.
Arzu edilen ve ulaşılabilir bir
geleceğe odaklanmak gerçekçi olmayı gerektirir. Uzun vadeli bir yaklaşım elbette ki günü kurtarmaya
yönelik olamaz. Günlük işlerin plânlanması ve
sorunların halledilmesiyle ilgili değildir. Hayalci de değildir. Zira hayalle ölçülebilir amaç ve hedefler arasında çok büyük bir fark vardır. Kaldı ki, hedeflenen sonuçların nasıl ve ne ölçüde gerçekleştiğinin
izlenmesi, değerlendirilmesi ve denetlenmesi aynı zamanda hesap verme
sorumluluğuna da temel oluşturur. Bu tür
bir yönetim sürecinin üst düzey
yetkililer tarafından tam olarak desteklenmesi şarttır. Bununla beraber, böyle katılımcı bir yaklaşım ilgili tarafların, her düzeydeki paydaşların katkısı, ortak çabası ve desteği olmaksızın başarıya ulaşamaz.
Bir değişim plânının olması, gerçekleştirilmesi
için yeterli değildir. Plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi gerekir. Asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı
belgeler değil, yönetim sürecinin bizzat kendisidir. Şüphesiz bu
tarz bir yönetim çalışmasına
en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden insanlar
sürece dahil edilmelidir. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulur. Zira bu sürecin bir yan ürünü olarak
yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecektir.
Şayet Susurluk geleceğini öngörmek, karşı
karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval kısa
vadeli çözümlerden
uzak durmalıdır. Aksine Susurluğun orta ve uzun vadeyi öngören bir ‘stratejik planı’ olmalıdır. Burada önerdiğimiz şey elbette ki mevcut sorunlarıyla uğraşmayı, projeleri
sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmaz. Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi partiler vaadlerini
yerine getirecek ve Mülki idare
de vazifesini yürütecektir. Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli
basın, sosyal medya ve sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardır. Burada farklı
olan şey hep birlikte stratejik plân
çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve destek vermektir. Şayet böyle bir çalışmayı
nasıl yapabiliriz? endişesi olursa yakın üniversitelerden destek alınabilir. Bu konunun daha iyi anlaşılması
ve ortam hazırlanması için yazmaya
devam edeceğim.
--------
Kaynak
<http://yzyorum.blogspot.com/2020/02/12-subat-2020-carsamba-reis.html>
19 Şubat 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı149...................................Bölgesel
plânlar
Bölgesel plânlar
Susurluk için
bir ‘stratejik plân’ yapılması kuşkusuz iç ve dış dinamiklerin dikkate alınıp
değerlendirmesini de gerektiriyor. İç değerlendirme ‘güçlü ve zayıf’ yanların
ele alınıp gözden geçirilmesiyle ilgilidir. Bu değerlendirme güçlü yönlerin
nasıl daha güçlü hale getirilebileceğini, zayıf yanların ise nasıl onarılıp
güçlendirilebileceğinin yolunu açar. Dış çevrenin analiz edilmesi ise karşı
karşıya olunan ‘fırsat ve tehditleri’ görme ve tanımamıza yardımcı olur.
Doğal olarak
da tehditlerin zararlı etkilerinden nasıl korunabileceğimizi ve fırsatlardan
nasıl yararlanabileceğimizi düşündürür. Etrafta ne olup bittiğini görmek,
olabilecek risklerin farkında olmak ve nasıl bir süreç içinde olduğumuzu bilmek
yola çıkmak için zorunlu hususlardır. Böyle bir bakış açısı aynı zamanda risklere
karşı korunabilmenin, tehditlerin nasıl olup da fırsata dönüştürebileceğinin,
zayıf yönlerin bile nasıl güçlü bir yan haline getirilebileceğinin de
şifrelerini verir.
“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusuna cevap
bulmak elbette ki işkembe-i Kübra’dan atmakla olmayacaktır. Meselâ Stratejik plân hiç te kolay bir çözüm yolu
değildir. Zaman, emek ister, en çok da adanmışlık, inanmışlık ister. Ancak başarılırsa
gelecek 10-20 yıl için geçerli bir vizyon ve uygulama stratejileri ortaya çıkacaktır.
Bu arada ‘Amerika’yı yeniden keşfetmeye’ de gerek yoktur. Bunun için başımızı
kaldırıp birazcık etrafımıza bakmak yeter.
Meselâ, böyle bir plân çalışması için içinde yer aldığımız Güney Marmara
Kalkınma ajansını bilmeden, dikkate almadan, ondan yararlanmadan yola çıkılamaz.
Zira bölge olarak Balıkesir ve Çanakkale illerini içine alan Güney Marmara Kalkınma ajansı Susurluk
için de değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak görünüyor.
Halen Güney Marmara Bölgesi için 2010-2013 ve 2014-2023 yıllarını kapsayan iki Bölge Plânı
yapılmış. Bu plânlar da Balıkesir ve Çanakkale illerindeki kamu ve özel çeşitli kesimlerin katkıları ile
hazırlanmış. O belgelerde Susurluk nasıl yer alıyor, Susurluğa nasıl bir
gelecek öngörülmüş bilmek gerek.
Öncelikle Kalkınma ajansları olgusunu anlamaya
çalışalım. Türkiye’de bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla
1989 yılından itibaren ilk kalkınma projeleri GAP, DOKAP (Doğu Karadeniz
Kalkınma Programı), DAKAP (Doğu Anadolu Kalkınma Programı) ve ZBK
(Zonguldak-Bartın-Karabük) kalkınma programları gibi projeler DPT
koordinasyonunda hayata geçirilmeye başlandı.
Ancak merkezden yapılan plânlamanın yeterince verimli
sonuçlar vermemesi sonucu gelişmiş ülke deneyimlerinden de yararlanılarak,
yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya bir kalkınma politikasının
geliştirilmesinin önemi anlaşıldı. Bu sebeple 2006 yılında 5449 sayılı kanun
ile kurulan kalkınma ajansı sayısı bugüne kadar tüm Türkiye’de 26'yı buldu.
Böylece AB üyelik sürecinde Türkiye'de bölgeler arası
gelir ve gelişmişlik farklarının azaltılması politikaları kapsamında, yeni bir
yaklaşım, yöntem ve kurumsal örgütlenme modeline geçildi. Doğal olarak bu yeni
bölgesel kalkınma modeli AB ülkelerinin bu konudaki deneyimlerine
dayanıyor.
Kalkınma Ajansları bölgeler arası eşitsizliklerin
azaltılması ve bölgesel kalkınmanın sağlanması için Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı koordinasyonunda çalışan özerk kamu kuruluşları. Başında bir yönetim
kurulu ve Genel sekreter var. Bunlar doğrudan yatırım yapan uygulayıcı
kuruluşlar değil. Asıl görevleri kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları
arasında işbirliğini destekleyerek yerel potansiyelin açığa çıkmasını sağlamak
olarak özetlenebilir.
Amaç, yerel potansiyeli harekete geçirmek suretiyle
bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgeler arası
ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak. Avrupa Birliği istatistikî
sınıflandırma birimleri ile uyumlu olacak şekilde Türkiye; 12 Düzey 1 Bölge ve
26 Düzey 2 Bölgesine ayrılmış. 5449 sayılı Kanun gereğince kurulan 26 Kalkınma
Ajansı Düzey 2 Bölge esasıyla çalışıyor.
Kalkınma Ajanslarının görevleri
15.7.2018 tarih ve 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde düzenlenmiş.
Bu görevlerden bazıları şöyle:
“Yerel yönetimlerin plânlama çalışmalarına teknik destek sağlamak.
Bölge plân ve programlarına uygun olarak bölgenin kırsal ve yerel kalkınma ile
ilgili kapasitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmak ve bu kapsamdaki
projelere destek sağlamak. Bölgesel gelişme hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olarak kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları
arasındaki işbirliğini geliştirmek. Bölgesel gelişmeye yönelik Ajansa tahsis edilen iç ve dış kaynaklı fonları, bölge plân ve programlarına uygun olarak
kullanmak veya kullandırmak. Bölgenin kaynak ve imkânlarını tespit etmeye, ekonomik ve
sosyal gelişmeyi hızlandırmaya ve rekabet gücünü artırmaya yönelik araştırmalar yapmak, yaptırmak,
başka kişi, kurum ve kuruluşların yaptığı araştırmaları desteklemek. Bölgenin iş ve yatırım imkânlarının, ilgili kuruluşlarla
işbirliği halinde ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımını yapmak veya
yaptırmak. Türkiye’nin katıldığı ikili veya çok taraflı uluslararası programlara
ilişkin faaliyetlerin bölgede tanıtımını yapmak ve bu
programlar kapsamında proje geliştirilmesine katkı sağlamak.”
Burada bizi ilgilendiren Güney Marmara Kalkınma Ajansının faaliyetleri ve ajansla
ilgili diğer hususlar kendisine ait internet sitesinden öğrenilebilir.
Kalkınma Ajanslarının ortaya koyduğu
Bölge Plânları, o bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkı sağlamak
amacıyla, bölgenin konumu göz
önüne alınarak
ulusal düzeyde üretilen
politika, plân, strateji, koordinasyon ve yönlendirme belgeleri oluyor. Amaç ve önceliklere vardıracak ölçülebilir
hedeflere yönelik strateji, proje ve faaliyetleri içeriyor. Bu suretle bölgesel kaynak ve potansiyelin, ilgili tüm kesimlerin işbirliği ile yerinde kullanılabilmesi ve bölgesel gelişmenin sürdürülebilirliğinin sağlanması amaçlanıyor. Bunun için
faaliyetler arasında ve yerel düzeyde yer
alan kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonun güçlendirilmesi gerekiyor.
Kamu, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliği ile bölgesel program ve projelerin oluşturulabilmesi daha kolay.
Bu çerçevede
hazırlanacak bir bölge Plânı, bölgenin sosyo-ekonomik ve fiziksel
durumunun değerlendirilmesi, bölgedeki
mevcut sektörlerin değerlendirilmesi, bölge içi alt bölgelerin değerlendirilmesi, bölgenin Güçlü yanlar, Zayıf yanlar, Fırsatlar ve Tehditler analizinin
yapılması, yereldekilerin talep ve ihtiyaçlarının belirlenmesiyle başlıyor.
Buradan yola çıkılarak çözümler üretilmesi,
amaç, hedef ve stratejilerin ortaya konarak bölgenin gelişmesinin programlanması sağlanıyor. Görüldüğü
üzere buradaki yaklaşım da 5018 sayılı yasada çerçevesi çizilen ‘stratejik yönetim’ ve ‘stratejik plân’ yöntemi.
Konuyla ilgili bilgi ve açıklamalarımıza gelecek haftalarda da devam edeceğiz.
Benzer plânlama çalışması örneklerine de yer vereceğiz. Gelecek haftaki yazımız
Allah’ın izniyle önerdiğimiz stratejik plân çalışması için ‘Ne, Niçin, Nerede, Nasıl ve Kim?’ sorularının cevaplandırılması
konusunda olacaktır. Bu arada aynı hafta 25 Şubatta mübarek üç aylara girmiş olacağız. Takip eden
Perşembe gününü Cumaya bağlayan akşam da Regaib kandili. Şimdiden tebrik eder, yüce Rabbimden hakkımızda hayır ve esenlikler dilerim.
--------
Kaynak
<http://yzyorum.blogspot.com/2020/02/19-subat-2020-carsamba-reis.html>
26 Şubat 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı150..................................‘5n
1k’ formülü
‘5n 1k’ formülü
Aynı amaç istikametinde çaba göstermenin
ilk aşaması meseleyi ‘ANLAMAK’ sa, ikinci adım farklı düşünceleri paylaşıp ortak bir yürüyüşü ‘BENİMSEMEK’ olmalı. Üçüncü halka olan ‘İNANMAK’ çok önemli. Adeta işin odak noktası. Anlaşılmamış, benimsenmemiş ve
inanılmayan bir yürüyüşün başarısı olmaz. Ama anlamış, benimsemiş ve inanmışsanız o davaya
omuz verir, destekler ve ‘KATKI’nızı esirgemezsiniz.
Madem ki "Susurluk
için ne yapılabilir?" sorusuna
bir cevap bulmaya çalışıyoruz ve "Susurluk için orta ve uzun vadeli bir plânlama yapılmalıdır" tezimiz
var, o halde konuyu anlamak, benimsemek, inanmak ve katkı vermek için de bir yöntemimiz
olmalı. Bunun için de ben '5N,1K' tekniğini öneriyorum.
'5n 1k' diye bilinen formül 'Ne,
Nerede, Ne Zaman, Nasıl, Niçin ve Kim?' gibi beş temel sorudan oluşuyor. Bir gazetecilik
terimi olarak popüler hale gelmiş. Günümüzde kullanım alanı oldukça geniş. Eğitim, yönetim, sorun çözme, planlama, proje yapma, raporlama
ve değerlendirme gibi pek çok süreçte kullanılmakta. Hem kişisel yaşamımızda, hem de
toplumsal alanda her hangi bir şey ya da olay hakkında ayrıntılı düşünmemize
yardımcı olan bir yöntem.
“Kim?”, “Ne?”, “Nerede?”, “Ne Zaman?”, “Nasıl?” ve “Niçin?” sorularıyla bir olay, sorun ya da planın ayrıntılı bir biçimde ortaya
çıkarılmasını sağlıyor. Konunun ya da sorunun gerçek yapısını
anlama, belirleme ve analiz edilmesini kolaylaştırıyor. Yönetsel
anlamda da bir sorunu çözmenin, bir rapor yazmanın, hatta bir proje oluşturmanın en kolay,
en basit ve kapsamlı yolu.
5N1K yöntemi, doğru ve basit soruların
kullanılmasıyla sorunların tespit edilmesini, açıklığa kavuşturulmasını ve
tanımlanmasını sağlayabiliyor. Kuşkusuz, öncelikle durumu belirlemek için
kullanılıyor. Sonraki aşama ise sorulardan alınan cevaplara göre kritik
faktörleri görebilmek. Nihai safha ise çözüm önerileriyle ilgili.
İlk soru “Ne?” sorusu. Bu soru
konunun anlaşılmasına yardımcı oluyor. İşin, sorunun, durumun, olayın, görevin vb.
tanımının yapılmasını sağlıyor. Sorun ne? Risk ne? Durum ne? Ne yapılacak? gibi
benzer sorularla sıralı olarak önce eylem, sonra da amaç ve hedeflere doğru yönelmek mümkün. Örnek
verecek olursak; "Susurluk için ne yapılabilir?" sorusu bizi "Susurluk için bir plânlama yapılmalı" eylemine götürdüğü gibi bakış
açısına göre başka çözüm önerilerine de imkân verir. İkinci soru “Niçin?” Sorusudur ki “Neden?” sorusuyla aynı manâdadır. Bu soru bize eylemin amacını vermeye yardımcı olur
ve o amaca yönlendirir.
Misâl; Niçin bir plân yapılmalı? sorusuna “Çünkü Susurluğun
içinde bulunduğu durum bu günden yarına çözülebilecek gibi görünmüyor” diyoruz. Karşı karşıya olunan sorun günlük değil ki günübirlik çözümlerle halledilebilsin. Yılların
birikimi zafiyetler var, bütün göstergelerde yıldan yıla izlenen bir düşüş söz konusu. Bunlar ite kaka, taşıma
suyla, ekle yamayla hallolabilecek şeyler değil. Plân yaklaşımı bütün bunlara soğukkanlı, kapsamlı ve en
etkili çözümleri üretebilir.
Takip eden “Nasıl?” sorusu bize bunun nasıl
yapılabileceğini düşündürür. Yöntemimizi belirlemede yardımcı olur. Hangi adımı/adımları atacağımızı,
bunların özelliğini seçmemizi sağlar. Sorun nasıl çözülür? Hangi şartlar ve usullerle? Bu başlık altında sorulan sorular
‘Nasıl’ın altını doldurur. Meselâ konumuza
dönersek; yapılmasını önerdiğimiz ‘Plânlama’ nasıl bir plân olacak? Cevap; “en az beş yıllık orta vadeli, stratejik yönetim yaklaşımı ve tüm susurluğu
kapsayan Bölgesel bir alt plân tekniği ile.”
Neden? Çünkü Susurluğu bulunduğu halden çıkarıp geliştirip yükseltecek çözüm bir yıl iki yıl içinde inşa edilemez. Kurumların her birinin kendi
hizmetlerini plânlamasıyla da hallolamaz. Orta ve uzun vadeli bir plânlama gerekiyor. Ayrıca bu plânın stratejik yönetim yaklaşımıyla yapılması yasal altyapı ve diğer plânlara uyum açısından da şart.
“Nerede?” sorusu bize mekân ve yer
kavramlarını belirlemede yardımcı olur. Sorun nerede? “Susurluk’ta.” Şehir merkezinde mi?
Hayır, tüm Susurluk’ta. O halde çözümü nerede arıyoruz? elbette ki “Güney Marmara’nın iki ilinden biri olan Balıkesir’in alt bölgesi olan Susurluk ilçesinde.” Zaten temel soru "Susurluk için ne
yapılabilir?" değil miydi? Çözüm de buradan çıkacak. Ancak, vurgulanması gereken fark şu:
yapılmasını önerdiğimiz plân tüm Susurluğu kapsayan Bölgesel bir
plân olmalı. Yani Güney Marmara Kalkınma plânıyla
uyumlu bir alt plân olarak yapılmalı. Susurluğun bütün köyleri, mahalleleri ve şehir merkezini kapsamalı.
Peşinden gelen ‘Ne Zaman?’ sorusu olayın gerçekleştiği veya gerçekleşeceği zamanı netleştirir. Zamanla ilgili süre ve süreç kavramlarını belirlemeye yardımcı olur. Hedef; tarihleri, süreyi ve sıklığını da detaylandırmaktır. Yine kendi örneğimizden yola çıkarsak; 2023'e susurluk için bir alt bölge stratejik plânıyla
girmeliyiz. Bunun için dolu dolu üç yılımız var. İlk plân 2023-2028
dönemi için 5 yıllık olmalı, sonra da beşer yıllık aralarla güncellenmeli.
Buna göre ikinci plân dönemi 2028-2033, üçüncü plân dönemi 2033-2038, dördüncü plân dönemi
2038-2043, beşinci plân dönemi 2043-2048 ve nihayet altıncı plân dönemi de
2048-2053 olmalı.
Beşinci ve son aşama “Kim?” sorusu
ile cevap buluyor. Bu aşamada konuyla ilgisi ve sorumluluğu olanların
belirlenmesi söz konusu. Hedef ise yapılacak olan şeyden doğrudan etkilenenlerin
kimler olduğunun tadat edilmesi. Çiftçiler, gençler, işçiler, esnaf, yöneticiler, iş insanları, kurumlar vb. gibi. Sorular şöyle
sıralanıyor; Plân hazırlığını kimler yapacak, Katkı verecekler ve paydaşlar kim,
Planın yazılması, izlenmesi ve güncellenmesinden kim sorumlu, Kimler uygulayacak,
Sorumlular kim ve kimler etkilenecek?.. İşte bütün bu
sorularla ‘Susurluk için yapılacak bölge alt plân özelliğine sahip orta ve uzun vadeli Stratejik plânın’ ilgili, yetkili ve sorumlu kişileri belirlenmiş olacak.
Bu sorular için sanıldığının aksine yüksek bir
eğitim düzeyine ihtiyaç yok. Basit sorular. Ancak, tüm soruların cevaplandırılması
gerektiğinden bu manâda sistematik bir özelliğe sahip. Böylece başarıya en kısa yoldan ulaşılabilir. Yaklaşılan meselenin
verileri bu plâna göre toplanırsa eksik bilgi kalmaz, yeniden yeniden zaman, kaynak ve
emek harcamaya gerek duyulmaz. Okuyan kişi neticede kafasındaki ne, neden,
nasıl, nerede, ne zaman, kim sorularının cevaplarını net bir şekilde bulabilir.
Bazı sorunlar karmaşık halde olabilir, gerçek nedenleri üzerinde daha fazla düşünmeyi
gerektirebilir. Bu tür sorunlar için doğru soruları bulup sormadan ve hakkındaki doğru verileri
toplamadan olmaz. Bu nedenle 5N1K soruları bizi çözüme en kısa ve en etkili yoldan
yaklaştırabilmektedir.
Hiç kimse “ne yapabilirim ki?” demesin.
Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyoruz? Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, önerileri ve
katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun
geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes
en azından bir dua da mı edemez? Regâib kandili hepimiz için hayra vesile olsun inşallah.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/02/26-subat-2020-carsamba-reis.html>
04 Mart 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı151.....................................Anlamadan olmaz
Anlamadan olmaz
Bundan önceki yazılarımızda ‘Susurluk için ne yapılabilir?’sorusuna cevap bulmak üzere yola çıktık. Önce ‘Sıla
i Rahim’le başladık. Susurluğun bir sıla i rahim, bir memleket olarak kıymetini
dile getirdik. 1960’lı yıllardan 2000’li yıllara nasıl gelindiğini anlattık. Özellikle 80’lerden
itibaren Susurluk nüfusu ve
ekonomisinin adeta patinaj yapmaya başladığını, Şeker fabrikasının ve
Susurluğun yeni yetişen gençlere yetmez
olduğunu yazdık.
80’li ve 90’lı yıllar zaten ülkenin de türbülansa girdiği yıllardı. Ne yazık ki Susurluk bu dönemin yaralarını sıcağı sıcağına pek anlayamamış,
alıştıkları devranın öyle
gideceğini sanmıştı. O dönemde
geleceğe yönelik bir atılım içine girmediği için de
maalesef 2000’li yıllar Susurluğun yüzüne hep birer şamar gibi inmekteydi. Önce Şeker fabrikası teklemeye başlamış, ardından yeni
parlayan yıldızımız Yörsan’la ilişkileri gerilmişti.
Maalesef Susurluk gelecek yıllar ve
gelişmelere karşı yapılan uyarılara da duyarsızdı. Yeni sanayi yatırımlarına
ihtiyaç olduğunu, Susurluğu teğet geçecek bir İzmir otobanı plânlandığını,
gençler için tez
elden bir şeyler yapılmazsa ilerde büyük sorunlar yaşanacağını duymak, anlamak istemedi. Nihayet
Yörsan krize girdi, ne olacağı halen belirsiz. Son olarak
dinlenme tesislerinin akıbeti de meçhul
oldu. Gerçekten de Susurluk merkezini es geçen yeni otoban burayı adeta bir köy haline mi getirecekti?
Bir şeyler yapmak gerektiği açıktı ama ‘Ne yapılmalıydı?’ ‘Alacakaranlık’ başlıklı yazımıza şöyle başlamıştık: “Artık bir şeyler yapmalı” demekle o ‘bir şeyler’ kendiliğinden
olur mu? Ya da kendiliğinden olmakta olan, oluveren şeyler gerçekte bizim istediğimiz şeyler midir? “Hatta bu
meseleyi ‘Kim yapacak, ne zaman yapacak, nasıl
yapacak, nerede yapılacak?” gibi sorularla sistemli biçimde ele alabilmeyi önermiştik.
Değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasındı
ki? Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte
geleceğini inşa eden bir Susurluk görmeyi
kim istemezdi?
Ancak, öncelikle Susurluğun neye ihtiyacı olduğunu, ne yapması
gerektiğini, kimden ne talep etmesi lazım geldiğini, zamanını, mekânını ve tonunu belirlemesi gerekiyordu. İlk adımın
sağlıklı bir durum analizi yapmak olduğunu, "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının zamanı olmadığını,
nerede durduğumuzu, karşı karşıya olduğumuz tehdit ve fırsatları, zayıf ve güçlü yönlerimizi tespit etmeden sağa sola yalpa yapmanın bir
yararı olmayacağını yazdık.
Çok şükür ki, bu tür beyin
fırtınalarının yapılmakta olduğunun haberlerini aldığımızı, Mülki idare, Belediye, İşadamı ve esnaf temsilcileri ile
siyasi partiler, muhtarlar ve sivil toplum kuruluşlarının el ele vermesinden
memnuniyet duyduğumuzu dile getirdik.
Ancak, bu yürüyüşte suni ayrılıklara, laf üretmeye, sadece
eleştiriye ve sen ben kavgasına yer yoktu ve olmamalıydı. En başta bu hareketin
önderlerine böyle bir vazife düşüyordu. Tavsiyem şu olmuştu: “Bırakın
birileri alıştığı minval vıdı vıdı etmeye devam etsin, siz ‘besmele’ ile yola çıkmaya, ayrıştırmaya değil birleştirmeye gayret edin. Birileri aranızı
ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve saflarınızı
bozmayın.” Hatırlarsanız o yazım şöyle bitiyordu: “Biliniz ki hiç bir ‘alacakaranlık’
kalıcı değildir. Bakın! Bir şeyler yapmaya niyet edenler için şafak sökmekte bile. Oyalanma, “Haydi Susurluk! Kalk ayağa ve yürümeye başla!”
Bir sonraki ‘Yol çatırığı’ başlıklı yazımda; hepimizin günümüzü yaşayarak, ama bilmediğimiz yarınlarımıza yol almak için uğraştığımızı söylemiştik. Kuşkusuz bazen karşımıza yeni yeni yol
çatırıkları çıkıyordu. O zaman da durumumuzu, karşımızdaki seçenekleri ve olabilecek riskleri gözden geçirmek zorunda kalıyorduk. Bu değerlendirme aynı zamanda geçmişimizi muhasebe etmek, seçimlerimizi daha doğru
yapmak için de bir fırsattı.
Evet, Susurluğun bugün bir yol
ayrımında olduğu açıktı. Bir yol çatırığına gelmiş, ne yöne
gideceğini düşünüyordu. Elbet geçmişte pek çok hata
yapılmış olabilirdi. Geleceği görememiş, elindekileri koruyup geliştirememiş ve
zaman kaybetmiş olabilirdi. Elbet bunlar bir bir değerlendirilmeliydi. Ancak,
suçlu bulmanın, kabahati birilerine yüklemenin hiçbir yararı da yoktu. Aksine, yapılan yanlışların tekrar edilmemesi,
nelerin doğru olmadığının anlaşılması için de
onları bilmek gerekiyordu. Bilirsek, en uygununu bulmamız kolaylaşabilirdi.
Fakat, şayet 2023 hedeflerinin konuşulduğu bir
ortamda biz de Susurluğun gidişatını değiştirmek istiyorsak öncelikle durup ta kendimize “Neredeyiz?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyordu. Burada önerilen çıkış yolu da zaten ülkemizde halen yürürlükte olan ‘5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ gereği ve
‘Stratejik Yönetim’ icabıydı. Bu çerçevede; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe
dair bir vizyon oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile
bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmeli, ölçülebilir kriterler geliştirerek performans izlenmeli ve
değerlendirilmeliydi. Bu da katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyordu.
İşte bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’
deniliyordu. Bu tarz bir yönetim
yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz
noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade
edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor, bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyordu.
‘Stratejik Plân’ başlıklı
yazımız ile işte o önerdiğimiz planlama seçeneğinin ne olup ne olmadığını açıklamıştık. Çünkü; bir değişim plânının
olması, gerçekleştirilmesi için
asla yeterli değildi. Plânın
sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi
şarttı. Zira; asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı belgeler değil, yönetim sürecinin
bizzat kendisiydi. Elbette bu tarz bir yönetim çalışmasına
da en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden
insanlar sürece dahil edilmeliydi. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulacaktı.
Bu sürecin bir yan ürünü olarak
yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecekti. Şayet Susurluk geleceğini öngörmek, karşı
karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval kısa
vadeli çözümlerden
uzak durmalıydı. Aksine Susurluğun orta ve uzun vadeyi öngören bir ‘stratejik planı’ olması en doğru seçenek gibi görünüyordu.
Burada önerdiğimiz şey elbette ki mevcut sorunlarla uğraşmayı, projeleri
sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmayacaktı. Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi partiler vaadlerini
yerine getirecek ve Mülki idare
de vazifesini yürütecekti. Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli
basın, sosyal medya ve sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardı. Farklı olan
şey hep birlikte stratejik plân çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve destek vermekti. Özetle bunları yazmıştık o haftaki yazımızda.
Bir önceki yazım ise ‘Bölgesel plânlar’ üzerineydi.
Önerdiğimiz ‘Stratejik Plan’ın Güney Marmara Bölgesinin
bir alt planı olması gerektiği ve sadece Susurluk merkezli olmayacağı, tümüyle
Susurluğu kapsayacağını anlatmıştık. Böylece
hem planın yapılmasında Güney Marmara
ajansından destek alınabilecek, hem de orada yapılan üst ve alt bölge
planlarıyla uyumluluk sağlanabilecekti.
Son yazım ise ‘5n 1k formülü’ hakkındaydı.
Bu formül meseleyi anlama, benimseme, İnanma, destekleme ve katkı
verme anlamında bilinen en etkili yöntemlerden
biriydi. Buraya kadarki yazılar ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusuna doğru, etkili ve gerçekçi bir cevap
üretebilmenin alt yapısını oluşturmaktaydı.
Aslında bu haftaki yazımla karşı
karşıya olduğumuz dış ‘Fırsat’ ve ‘Tehdit’lere, Susurluğun sahip olduğu ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yönlere
girmeyi düşünmüştüm. İlk
olarak da sosyal-insani bir ‘zayıf yön’ olarak yolumuzdaki ‘Çakır dikenleri’ ni yazacaktım. Ancak; aldığım geri bildirimlerden Susurluk için ‘Orta ve
uzun vadeli Stratejik Bölgesel alt
plan’ önerimin yeterince anlaşılmadığını fark ettim. Bu nedenle bu hafta
bir özetleme yapmayı uygun buldum. ‘Çakır dikenleri’ni öbür hafta okuyabileceksiniz.
--------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/03/04-mart-2020-carsamba-reis.html>
11 Mart 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı152.....................................Çakırdikenleri
Çakırdikenleri
Geçen haftaki son yazım ‘Anlamadan olmaz’ başlığı ile çıktı. Bir özet
mahiyeti taşıyordu. Zira; aldığım geri bildirimlerden önerimin yeterince anlaşılmadığını düşünmüştüm. Gerçekten de
meseleyi 'anlamak' konuya giriş için daha ilk
adımdı ve önemliydi. İnşallah artık meseleye bir yakınlık sağlanmış
olmalı. Çünkü
önümüzdeki haftalarda 'Neredeyiz?' sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bunun için Susurluklu bazı değerli dost ve arkadaşlarımı
yazılarımdan ve görüşlerimden haberdar etmek, destek ve katkılarını almak üzere bir WhatsApp grubu kurdum. Grup üyeleri elbette ki değişik siyasi görüşlere sahip insanlar.
Nihayetinde politik bir amacım yok,
aksine Susurluğun geleceği için bir
konsensüs arıyorum. Amacımız
yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlamaktır. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz
olan stratejik planın kendisi olmayacak. Onu bizzat Susurluk yapacak. Biz
sadece yolu göstereceğiz. Anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve
katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacağız.
Kişisel olarak Susurluk'ta birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu diye çok merak ediyorum. Fark şu ki: olmasa da yazacaklarımı
bitirmeden inşallah vazgeçmeyeceğim.
Şu anda odaklandığımız konu
Susurluğun geleceğine yönelik makro
bir bölgesel / stratejik plan yapılması. O halde radarlarımızı
biraz daha geniş bir çapa ayarlamalıyız.
Eminim yetişmiş pek çok Susurluk değerinin bu tür bir makro plan çalışmasına
katkısı olabilir. Artık biliyoruz ki 'Neredeyiz?' sorusu 'Tehditler',
'Fırsatlar' 'Güçlü' ve
'Zayıf' yönlerle ilgili. Bu aşamada en azından üzerinde konuşabileceğimiz bir listeye ihtiyacımız olacak.
Bir süre önce
WhatsAppta bazı 'Tehdit' örnekleri
vermiş, okuyucularımdan katkı beklediğimi yazmıştım. O davetim hala geçerli. Bu yazımda da "Sizce Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak,
engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler nelerdir?" sorusunu yineliyorum. Misal de veriyorum yardımcı
olabilmek için: 'Deprem, sel basması, ekonomik kriz, çevre kirliliğine yol açabilecek sanayi işletmeleri vb. gibi.
Ayrıca "Sizce Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak,
hızlandıracak ve destekleyecek dış 'Fırsat’ lar nelerdir?" sorusunu da ortaya koyuyorum. Ne gibi 'Fırsat' larla karşı
karşıyayız? Mesela Susurluk için organize
sanayi bölgesi kurulması, ziraat fakültesi açılması ve İzmir otoyolu vb. gibi
gelişmeler bizim için birer fırsat mıdır?
Yine İstanbul sanayicisinin giderek kendine bu bölgede yer araması, bölgenin otoyollar, demiryolu ve liman sahası
olması, lojistik merkez imkânlarına sahip olması, tarımsal üretimin sanayi, ticaret ve istihdamın gelişmesine temel olabilecek potansiyel
taşıması birer fırsat olabilir mi? Ne dersiniz?
Bu haftaki yazım, Susurluğun sahip olduğu ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yönlerine bir
örnek olacak. Evet, ilk olarak sosyal-insani bir ‘zayıf yönümüz’ü, yolumuzdaki
‘Çakırdikenleri’ ni dile getireceğim. Benim de pek çok kişinin de aklına hemen
geliveren ‘Ama’ lardan en önceliklisi bu. Millet olarak hep süreç başlatmakta
iyi olduğumuz, ancak sonunu aynı heyecanla getiremediğimiz düşünülür.
Sonuç için yeterince gayret sarf edilmediğinden, iyi niyetle çalışanların
engellendiğinden, yöneticilerin bu tür çabaları samimi ve içten
sahiplenmediklerinden şikâyet edilir.
Bu 'zaaf' tabi ki Susurluk için de geçerli. O nedenle konu Susurluğun bir
'zayıf' yönü olarak elbette masaya yatırılmalı. Yol yürüyenler çakırdikenlerini
bilir. Acısını tanırlar. Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır.
Önemsemediğiniz, hiç dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde
küçük bir deniz mayını sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla
düşerse düşsün ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel
saçılmışlar ve kuru otlar arasında kendisini kamuflajlamışlardır. Kendinizi
daha büyük engellere hazırlamışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu
canınız epey acır.
İnsan dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz? Bir Ezop masalında dile
getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır.
Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep
olabileceğini ancak batınca anlar insan. O ısırana, zehrini boşaltana kadar
anlayamazsınız düşmanlığını. Sahibi önce sizi duymaz görmez. Siz adım attıkça
yanınıza yanaşır. Sizden görünür, kulağınıza fısıldar, yolunuzdan saptırmaya
çalışır. Baştan yokmuşsunuz gibi davranan o tipler size yol yordam öğretmeye
çalışmaktadır. Kulak vermezseniz ufaktan etrafınızı zehirlemeye başlamışlardır
bile.
Sureti haktan görünerek kafalarda soru işaretlerini çoğaltmaya
koyulmuşlardır. Siz durmayıp yürüdükçe muhalefetleri sinelerinde gizlenir ve
büyür. Yola serptikleri çakırdikenleri her adımda canınızı yakar.
Bu vesvese ve kibir baronları ise hep
uzaktan seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim”
edasıyla hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden
olanların düzeltmek için hiç çaba harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya
vakıfmış da onlar devlet sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı
vermemeleri insanı çileden çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve
sorumlusu oldukları halde çözüm çabalarına
uzak durmaları başkalarını da engeller.
Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır
ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de
tipsiz ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine
kestirdikleri kuş ayrılınca onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer
yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk kuşu yavrusu diğerlerini
aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini beslemesini sağlar.
Bu üçkâğıtçı kuşa
benzeyen bazı insanlar da laf kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin
kuyruğuna takılıp makam mevki sahibi olmaya çalışırlar. Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma
kabiliyetsizlikleri nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler. Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer insanların besleyici kuş
gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna inanmışlardır. Onlar büyük adam
oldum edasındadır ancak memlekette sadece oturdukları koltuk kadar yer
kapladıklarının farkında değildirler.
Bu gibi insanlar da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve güvensizlik içindedir.
Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin olamazlar.
Bugün için önümüzde
Susurluk için önemli
fırsatlar var. Güney Marmara Kalkınma Ajansı da
bunlardan biri. Kuşkusuz oluşmakta olan iki yeni gelişme de bizim için çok kıymetli
fırsatlar gibi görünüyor. Bunlardan biri Susurluk’ta bir Ziraat Fakültesi açılması, diğeri de bakanlıktan onay alan Organize Sanayi Bölgesi. Otoban konusunun ilk anda 'tehdit' gibi görünse de
aslında değerlendirilecek bir 'fırsat' olduğunu düşünüyorum. Yörsan ve Şeker fabrikası konusunda da benzer görüşlerim var.
Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay
değildir. İnsanların bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda
uluorta konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek gerektiğinde ortadan
kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır.
Her şeye rağmen bu sürece dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan
kurtulmaları gerekiyor. Bundan sonra şikayetlenmek de boşa böbürlenmek de
olmamalı. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki
acıları azaltabilir. Daha büyük
sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız.
Yol haritamızda şu an toplam 4-6
yazılık bir seriyle 'Durum analizi' var. Önümüzde duran
'tehdit' ve 'fırsat' ları, 'güçlü' ve 'zayıf' yönleri hep o stratejik plan yaklaşımı içinde ele alıp analiz edeceğiz. Sonuçta dört aşamalık
tüm çalışma için yaklaşık bir yıl emek verilecek, düşüncelerimizi
paylaşacağız. Bunlar Susurluğun önderleri
tarafından sahiplenilmesi gereken adımlar.
Amacımız işte bu süreci Susurluğa da mal edip benimsetebilmek. Duymayan
kulaklara, okumayan gözlere,
umutsuz gönüllere
ulaştırabilmek. İnanın ki sonrası üç
kişiyle de olur on kişiyle de.
Bakalım, niyet halis, inşallah akıbet
de halis ola! Çok selam ve dua ile.
------
Kaynak
<http://yzyorum.blogspot.com/2020/03/11-mart-2020-carsamba-reis.html>
18 Mart 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı153.....................................Coronavirüs
Coronavirüs
Bu hafta Susurluğun gelişmesini
kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir 'Fırsat’ olarak Ziraat fakültesi açılmasıyla
ilgili yazacaktım. Planım buydu. Ancak, korona virüs ile ilgili gelişmeler bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de gündemin
ön sırasında. WhatsApp
grubumuzdan bir arkadaşımızın "Sizce
Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış
'Tehdit' ler nelerdir?" sorusuna
bir korona virüs videosu göndererek
katkıda bulunması üzerine bu yazı yazılmış oldu.
Aslında küresel çapta doğal felaketler ve salgın
hastalıklar sadece Susurluk gibi bir belde için değil ülkeler,
hatta kıtalar için de dikkate alınması gereken büyük tehditler
arasında. Kuşkusuz dünya çapında ve ülkeler
bazında da gereken tüm tedbirler alınıyor ve alınacak. Bu
tür doğal felaketler ve salgın hastalıklar gelecekte Allah göstermesin bizim ülkemizde,
hatta bizim şehirlerimizde de olabilir. Böyle salgınlar çıkabilir,
deprem, yangın, toprak kayması ve sel basması yaşanabilir.
Böyle durumlarda elbette ki hem ekonomik, hem sosyal hem de insani
kayıplar söz konusu olacaktır. Bu nedenle yaşanabilecek ‘Doğal
felaketler ve salgın hastalıklar’ Susurluğun
gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler
arasında sayılabilir.
Neden? Çünkü; böyle hallerde adeta hayat yoğun bakıma alınıyor. Ekonomik
yatırımlar erteleniyor ya da vazgeçiliyor,
mevcut tesisler çalışmıyor, üretim, ticaret ve ulaşım aksıyor, insanlar can ve mal derdine düşmüş oluyor.
Sosyal hayat kısıtlanıyor, para dönmüyor ve en önemlisi
insanların ruh dünyasında derin travmalar oluşuyor.
Yaralar sarılıp hayat normale dönünceye kadar da belli bir süre geçiyor doğal olarak. Bunlar elbette
tabiatı icabı gelişmeyi zorlaştıran, engelleyen, mal ve can zararlarına yol açan felaketler.
Bu sebeple Susurluk için sadece korona virüs gibi salgın hastalıklar değil, özellikle deprem ve su basması gibi potansiyel tehlikelere karşı da
yapılabilecekler üzerinde düşünmek gerekiyor. Çözümleri, bu çözümlere ulaştıracak stratejileri, amaç, hedef, proje ve faaliyetleri ortaya koymak gerekiyor.
Zira, bu riskleri dikkate almayan bir plânlama eksik olur, gerçekçi de olmaz.
Bakınız, aralık ayında Çin'in Wuhan kentinde çıkan
korona virüs salgını hızla tüm dünyaya yayıldı. Çin’den sonra İran’da görülen
salgın önce Avrupa’ya, sonra da Amerika’ya sıçradı. İtalya üzerinden kıta
Avrupa’sına yayıldı ve oradan da dünyayı tehdit etmeyi sürdürüyor. Maalesef
ülkemizde de görülen vakalar şimdilik İtalya’dan dönen bir vatandaşın
etkileşimde bulunduğu yakın çevresi ve ailesiyle sınırlı.
Dünyada bugün için korona virüsten ölenlerin sayısı 3
bini aşmış durumda. Ölenlerin kahir ekseriyeti Çin’de. Salgın İran'da 77,
İtalya'da 79, Güney Kore'de 28, Japonya'da 12, Fransa'da 3, ABD'de 6,
Avustralya, Tayland, Tayvan ve Filipinler'de de birer kişinin ölümüne sebep
oldu. Çin'de salgın nedeniyle sadece son 24 saatte 38 kişinin öldüğü, 119 yeni
vaka tespit edildiği bildirildi. Buna karşılık virüs bulaşma durumları şüpheli
olan kişilerin sayısı 520’ye, müşahede altına alınan kişilerin sayısı ise 36
bin 432’ye gerilemiş durumda. Yapılan açıklamaya göre iyileşerek taburcu edilen
hastaların sayısı 49 bin 856 imiş.
Sağlık Bakanımız ülkemizde tespit edilen ilk hastanın
virüsü Avrupa’dan aldığı ve kendisinin dış dünyadan tamamen izole edilmiş
olduğunu açıkladı. Daha sonra aynı aile ve çevreden dört kişiye daha virüs
bulaştığı anlaşıldı ve onlar da gözetim altına alındılar. Çok şükür ki şu ana
kadar herhangi bir ölüm söz konusu değil.
Özetle; Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyada korku ve
paniğe neden olan korona virüs salgını belirti veren bir hastalık olarak kabul
ediliyor. Kuru öksürük, halsizlik, ateş, eklem ve kas ağrıları, solunum yolu
sıkıntıları, nefes darlığı gibi pek çok grip benzeri belirtiler veriyor. Daha
çok hayvanlarda görülse de bu salgınla ilk kez insanlarda da görülmeye başladı.
Bulaşıcı olması sebebiyle mutlaka tedbir alınması gereken bu virüs halen tüm
dünyanın gündeminde.
Muhtemelen de havaların ısındığı Nisan Mayıs ayına
kadar da hayatı olumsuz etkilemeye devam edecek. Muhtemelen tedavisi de
bulunacaktır. Ancak bulunmasa bile virüsün güneş ısısı ve kuru hava ile
birlikte yok olup gideceği biliniyor. Kuşkusuz hem dünyada hem de ülkemizde
alınan tedbirler var. Ulaşım ve toplu etkinlikler kısıtlanıyor, okullar ve
işyerleri kapatılıyor hatta metropol şehirler karantina altına
alınıyorlar.
Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Sağlık Örgütü vaka
sayısı dünya çapında 120
bini aşan bu yeni tip Korona virüs
(Kovid-19) tehdidini Küresel
salgın (Pandemi) olarak ilan etti. Ancak aynı zamanda virüsün ‘Kontrol edilebilir bir pandemi’ olduğu açıklamasını
da yaptı.
Pandemi; en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok
fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isim oluyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için kabaca üç kriter
aranıyor: Yeni bir virüs olması,
İnsanlara kolayca geçebilmesi ve İnsandan insana kolay ve
sürekli bir şekilde bulaşması.
2009 yılında domuz gribi de pandemik
hastalık ilan edilmişti. O zaman domuz gribi nedeniyle yüz binlerce kişinin öldüğü sanılıyor. Korona virüsler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu
(MERS-CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome,
SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs
ailesinden. Hasta bireylerin öksürmeleri aksırmaları ile ortama saçılan damlacıkların solunması ile bulaşıyor. Hastaların solunum parçacıkları ile kirlenmiş yüzeylere dokunulduktan sonra ellerin yıkanmadan yüz, göz, burun
veya ağıza götürülmesi ile de virüs
alınabiliyor.
Bu nedenle kirli ellerle göz, burun veya ağıza temas etmek oldukça riskli. Enfeksiyonun yaygın belirtileri solunum
semptomları, ateş, öksürük ve nefes darlığı ile kişinin güçlükle nefes alıp vermesi. Daha ciddi vakalarda, pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebiliyor.
Peki, ne yapılacak? Öncelikle el temizliğine dikkat edilecek. Eller en az 20
saniye boyunca normal sabun ve suyla yıkanacak. Sabun ve suyun olmadığı durumlarda
alkol bazlı el antiseptikleri o da yoksa her evde bulunan limon kolonyası
kullanılabilir. Öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağızın tek kullanımlık kâğıt mendil ile örtülmesi, kâğıt
mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içinin kullanılması gerekiyor. Toplu taşıma ve kalabalık ortamlara
dikkat! Mümkünse
kalabalık yerlere girilmemeli.
Elbette tedbir alınacak, mutlaka
derman da aranacak. Bugün bize
garip gelen 'karantina' uygulaması insanlığın tarihi kadar eski kadim bir
uygulama. Peygamber efendimiz zamanında da bizzat tatbik edilmiş. Zamanımızda çok daha etkili ve güçlü imkânlar var.
Hem dünyada hem ülkemizde
gereken yapılıyor, yapılacak da. Fakat, dikkat ediyor musunuz
"TEMİZLİK" diyorlar, "ellerinize, aksırığınıza dikkat
edin", “kalabalık yerlere bir müddet
gitmeyin” uyarısı yapıyorlar, “belirtiler belli, dikkat edin,
tedbirli olun” diyorlar.
Tam da böyle günlerde soğukkanlı, sabırlı ve salim
akılla hareket etmemiz gerekmiyor mu? Telaş, panik ve fırsatçılığın ne yeri ne de zamanı. Hatırlayın! Atadan, dededen
bildiğimiz şeyler var. Temizlik de bunlardan biri değil mi? "Temizlik
imandandır" denmemiş miydi? Çok basit
tedbirlerle Allah’ın izniyle bu bela da atlatılacak.
Nihayetinde bir aylık bir süreyle
imtihandayız diye farz edelim. Baharın ilerleyen günlerinde hava sıcaklığı artacak ve güneş bu mikrobu yok edecek, bu kadar basit işte.
Yetkililer ne söylüyorsa güvenip uyalım. İşi sulandıranların, bulandıranların,
fitnebaz ve fırsatçıların kayığına binmeyelim. Sakin ve
akıllı olalım. Tedbir almayı panik ve telaşla karıştırmayalım. İşin ciddiyetini
mikroskopla büyütüp işi dünyanın sonu
geldiye çevirmeyelim. Gerekeni yapıp ondan sonra Allah'ımıza
sığınalım ve tevekkül edelim. Son kertede derdin de
dermanın da sahibi odur.
Unutmayın, hayat devam ediyor.
Peygamberimizin Ahmed b. Hanbel’in Müsned
adlı eserinde geçen çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı
dikiniz." Öyleyse
biz de “Susurluk için ne
yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve önerimizi şekillendirmeye devam edeceğiz.
Şu anda Stratejik Plan yaklaşımının
“Neredeyiz?” sorusuna cevap bulmaya çalışıyoruz.
Önümüzdeki hafta inşallah "Susurluğun gelişmesini
kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olarak Ziraat
Fakültesi açılması
girişimini ele alacağız.
Bu arada, Allah nasip ederse 21 Mart
Cumartesiyi 22 Mart Pazara bağlayan gece Recep ayının 27’si, yani Miraç Kandili. Duaya da ihtiyacımız var. Kendi sağlığımız için, beldemizin ve ülkemizin sağlığı ve selameti için, hastalarımızın şifa bulması için bol bol dua etmeliyiz. Bu ‘Fırsat’ kaçmamalı ve
değerlendirilmeli. Mübarek olsun.
--------
Kaynak
<http://yzyorum.blogspot.com/2020/03/18-mart-2020-carsamba-reis.html>
25 Mart 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı154....................................Ziraat Fakültesi
Ziraat Fakültesi
Susurluk’ta bir üniversite
olsun çabası epey bir süredir vardı. Susurluğun güney batısını kapatmış bulunan askeri birliğin çekilmesiyle
birlikte Balıkesir yolu üzerinde önemli miktarda bir alan boş kalmış, bu alandaki binaların
onarılarak üniversite olarak kullanılması düşünülmüştü. Bu nedenle takip eden yıllarda
Girne Amerikan Üniversitesi’nin Susurluğa gelmesi için bazı girişimler oldu. Ancak bunun gerçekleşmeyeceği
anlaşıldıktan sonra bu sefer dümen Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Susurluğa kaydırılmasına döndü.
Şükürler olsun ki yapılan temas ve görüşmeler henüz kuruluş
aşamasında olan Ziraat Fakültesi’nin Susurluk’ta konuşlanması kararıyla sonuçlanmış oldu. Ardından geçtiğimiz ay
14 Şubatta Susurluk Milli Emlak'a ait İlçe Sultaniye Mahallesi'nde bulunan 161
Ada 2 Parsel 156.556 m2 arsanın, Ziraat Fakültesi için Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi'ne
ek yerleşke olarak ön tahsis işlemi tamamlandı. Sonrasında da ilgili teknik elemanlar
tarafından fakültenin kurulacağı alanda yapılması gereken bina ve diğer
eklentiler hakkında kapsamlı bir saha çalışması gerçekleştirildi.
Böylece bu seferki girişimin başarıyla
sonuçlandığı haberi Susurluk’ta yeniden umutları yeşertmiş oldu. Zira,
son yıllarda Şeker fabrikası, Yörsan ve mola tesislerinde görülen olumsuz gelişmeler sosyo-ekonomik
hayatı olumsuz etkilemekteydi. Kurulacak fakülte ile birlikte geleceği öngörülen öğrenci nüfusu
beklentisi esnafın ve halkın moralini bir miktar yükseltmiş oldu.
Zira, ilçede tarım ve hayvancılığın stratejik önemi
nedeniyle kurulacak ziraat fakültesinin Susurluğun durağanlaşan hayatına önemli ölçüde bir canlılık getireceği düşünülüyor.
Neticede Ziraat Fakültesi açılmasıyla ilgili gelişmeler olumlu bir ‘dış fırsat’ olarak
Susurluğun gündemine girmiş oldu.
Türkiye’nin halen en genç ve dinamik
üniversitelerinden biri olan Bandırma On yedi Eylül Üniversitesi,
“Geleceğe Açılan Köprü” misyonuyla 23 Nisan 2015 tarih ve 29335 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan 6640 sayılı Kanun ile kurulmuş. Üniversite, çeyrek asırlık köklü bir geçmişe sahip
olan Balıkesir Üniversitesi’nden devralınan eğitim kurumları ile akademik hayatına başlamış. 08 Eylül 2015 tarihinde göreve başlayan Rektör Prof. Dr. Süleyman Özdemir’le birlikte de hızlı bir gelişme sürecine girmiş.
Halen toplamda 6 yerleşkede 4 enstitü, 9 fakülte, 1 yüksekokul ve
8 meslek yüksekokulu ile eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerini sürdürüyor. Üniversitede
şu an ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde olmak üzere 13-14
bin civarında öğrenci mevcut. Bünyesinde yer alan, ancak henüz daha öğrenci ve öğretim üyesi alımı yapılmamış olan Ziraat Fakültesi’nin önceleri Gönen’e
taşınabileceği öngörülmüş.
Ancak, Milletvekilleri ve Büyükşehir’in
de desteğini alan Susurluğun mülki idaresi, ticaret odası, belediyesi, siyasi partileri ve sivil
toplum kuruluşları ile birlikte gerçekleştirdiği başarılı markaj sonucu değiştirmiş ve rota
Susurluğa dönmüş. Şimdi sıra fakültenin ihtiyacı olan altyapı ve inşaatların yapılmasında. Bu arada
Üniversite de YÖK prosedürünü tamamlayıp kadrosunu oluşturarak, hangi bölümleri açacağını belirleyecek ve eğitim öğretim
planlaması oluşacak.
Kuşkusuz Susurluk ve içinde
bulunduğu bölge tarım ve hayvancılık yönünden zengin bir ilçe. Bu
nedenle Ziraat Fakültesi’nin ilçede açılması sadece bizim için değil bölge açısından da uygun düşmekte. Kuşkusuz Susurluğun sosyal yaşamına hareket katacak ve
yapılacak akademik çalışmalar da tarımsal üretime destek verecek. Bölge ekonomisinin ağırlıklı olarak
tarıma dayalı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, gerek bölgedeki çiftçi ve hayvan yetiştiricilerine,
gerekse tarıma dayalı sanayiye yön verebileceği düşünülüyor.
Bölge ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir gelişme
göstermesi bu fakülteden beklenen en önemli başlık. Bölgenin bilgi ve yeni teknoloji ihtiyaçlarını
karşılayabilecek bilimsel çalışmalar yapmak bu beklentiler arasında. Fakülte bünyesinde;
Bahçe Bitkileri, Bitki Koruma, Tarım Ekonomisi, Tarım Makinaları,
Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Yapılar ve Sulama, Tarla Bitkileri, Toprak
Bilimi ve Bitki Besleme ve Zootekni Bölümleri gibi muhtemel bölümler bölge tarım ve hayvancılığının gelişmesine, çeşitlenmesine ve verimine katkıda
bulunacak.
Diğer taraftan mezun olacak gençlerin bölgedeki
tarım ve hayvancılık işletmelerinde istihdam edilebilmeleri konusunda bazı
gelişmeler olabileceğini ümid etmek de yanlış olmaz.
Ülkemizdeki Ziraat fakültelerinin kurulmasındaki
temel misyon ve öncelikler kabul edilmiş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir
düzen içinde oluşuyor. Toplumun ihtiyaçları, kalkınma planları ilke ve
hedeflerine uygun, çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım
ve danışmanlık yapmak en öncelikli konu.
Doğal olarak ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve
ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını diğer
kuruluşlarla iş birliği yaparak öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını
toplum yararına düşünce ve önerileriyle birlikte bildirmek te öyle.
Yörelerindeki tarımsal varlığın gelişmesine ve ihtiyaçlarına uygun meslek
elemanlarının yetişmesine ve bilgilerinin gelişmesine katkıda bulunmak en temel
görevleri.
Özetlenen bu faaliyetler sonuçta bölgenin tarımsal
üretiminde artış sağlayacak çalışma ve programlar yapmak, uygulamak ve
yapılanlara katılmak, bununla ilgili kurumlarla iş birliği yapmak ve çevre
sorunlarına çözüm getirici önerilerde bulunmak şeklinde somut katkılara
dönüşüyor.
Yine ülkemizdeki Ziraat Fakültelerinde araştırma,
uygulama, analiz, deney vb. hizmetlerin yapıldığı çeşitli merkez,
araştırma-uygulama çiftlikleri ve laboratuvarlar da bulunuyor. Buralarda
eğitim-öğretim, araştırma ve uygulama çalışmalarının yanı sıra, bölgedeki tarım
ve tarıma dayalı sanayi sektörlerinin ihtiyaçlarına yönelik hizmetler de
verilmekte. Bu manada eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanı sıra, bölge tarımına
yönelik bilimsel araştırma, uygulama ve deneme çalışmaları da yapılmakta.
Bir Ziraat Fakültesi insanların gelecek beklentileri
içinde aşağı yukarı şöyle bir Vizyona sahip oluyor: “Yerel kaynaklar ve ihtiyaçlar
dikkate alınarak Ziraat Mühendisliği alanlarında bilgi ve hizmet üretmek,
üretilen bilgiyi ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürmek, donanımlı uzmanlar
yetiştirmek ve ilgili sektör ve bölge halkı ile bütünleşecek öncü bir kurum
olmak.”
Görüleceği üzere bütün bu açıklamalar Ziraat Fakültesi
açılması meselesinin gelecekte “Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak,
hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’
olduğunu” gösteriyor.
“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünüyor ve Stratejik
Plan yaklaşımıyla “Neredeyiz?” sorusuna cevap bulmaya çalışıyorsak, ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yanlarımız kadar şu an için yada yakın gelecekte karşımızda
duran ‘Fırsat’ ‘Tehdit’ leri de değerlendirebilmeliyiz. Şayet bu yöreye faydalı olunacaksa; ona öncülük yapacak, geleceğine ışık tutacak çalışma ve kurumların takdir edilmesi
gerekiyor.
Bu anlamda bölgenin ihtiyaç duyduğu tarımsal bilgi, yenilik ve
teknolojileri insanların hizmetine sunacak, onlara öncülük yapabilecek bir akademik çalışmanın
elbetteki stratejik değeri olacaktır. Dolayısıyla bilimsel çalışmalarını
üreticilerin önüne koyacak, besicilikteki problemlerin çözülmesine ön ayak olacak ve ürünlerdeki
hastalıkların bertaraf edilmesine yardımcı olacak bir kurumun Susurluğun
gelişmesine katkısı olacağını beklemek hayal olmaz.
Böylece yörede daha bilinçli bir
tarım ve hayvancılık faaliyeti gerçekleştirilebilecektir. Bu akademik çalışmalar üretime
destek olacağı gibi pazarlama ve tarıma dayalı sanayi konusunda karşılaşılan
problemlerin çözülmesine de yardımcı olacaktır. İşte Ziraat Fakültesi
Susurluk için böyle bir ‘fırsat’ olarak doğuyor. Düşünenlere, destek ve emek verenlere teşekkür etmek boynumuzun borcudur.
Ancak, henüz yolun başında olunduğunu da görmek gerek.
“Neden Ziraat Fakültesi? Başka seçenek olamaz mıydı?” gibi sorular artık anlamsızdır. Seçilen bu
yol, bir ‘fırsat’ olarak Susurluğu kendine göre şekillendirecek, Susurluk da onu
biçimlendirecektir. Şimdi bir taraftan büyünün bozulmasından sakınmak, diğer
taraftan da inşa zorluklarını göğüslemek gerekiyor.
Ayrıca bir üniversite yerleşkesinin içinde
bulunduğu toplumsal yapıya sosyo-ekonomik faydaları olduğu kadar riskleri de
olabilir. Bunu öngörmemek büyük hata olur. En büyük fayda beklentisi olan ‘bölgenin tarım ve hayvancılığına katkısı’ da bugünden yarına
olmayacaktır. Fakülte gelecek denmekle kurulmuş olmayacağı gibi. Hem fiziki hem
kurumsal oluşumu en iyi şartlarda 2-3 sene sürebilir. Fakülte binası, derslik ve
laboratuvarları bir yana, barınma sorununu çözmeden de öğrenci alınamaz.
Gelen genç öğrenci
kitlesinin sadece alışveriş edip para harcayan bir kesim olduğunu düşünmek de bir
o kadar vahim bir hata olacaktır. O öğrencilere kucak açmak, maddi manevi ihtiyaçlarına
destek olmak, gerektiğinde evini kiraya vermekten kaçınmamak ve sebep olabilecekleri bazı
asayiş sorunlarına da tahammül göstermek gerekecektir.
Bu tür daha birçok olumlu olumsuz etki-tepki
sayabilirim. Gerçek şudur ki; artık 2023-2028 döneminde içinde Meslek Yüksek Okulu ve Ziraat Fakültesi olan
bir Susurluk hayal etmemiz şart. Pek tabi Stratejilerimiz de ona göre
şekillenecektir.
----------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/03/25-mart-2020-carsamba-reis.html>
01 Nisan
2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı155..................................Bakir
olmanın gücü
Bakir olmanın gücü
“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve 'en
az beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir alt plân yapılmalı' önerimizi şekillendirmeye devam ediyoruz. Şu anda da
Stratejik Plan yaklaşımının “Neredeyiz?” sorusuna cevap bulabilmek için, bir yandan üzerinde çalışılabilir bir dış 'tehdit' ve 'fırsat' lar listesi ile
Susurluğun 'güçlü' ve 'zayıf' yönlerini
ortaya koymaya gayret ediyoruz. Her
hafta önümüzde duran 'tehdit' ve 'fırsat' lardan, 'güçlü' ve 'zayıf' yönlerden
bazı örnekleri stratejik plan yaklaşımı içinde ele alıp analiz etmeyi sürdüreceğiz.
Dolayısıyla bu haftaki yazım,
Susurluğun sahip olduğu ‘Güçlü’ yönlerine
farklı bir örnek olacak. ‘Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha bakir olması' hususu bir avantaj olarak 'Konum' başlığı altında ele
alınıp değerlendirilecek. Susurluk
bilindiği gibi İstanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlere yakın. Aynı zamanda Çanakkale-Bursa-Bandırma-Balıkesir gibi gelişmiş merkezler
ortasında yer alıyor. İlaveten yol üstü ve güçlü bir ulaşım ağı arasında.
Böyle bir konuma sahip olmasına rağmen, çevresindeki Bandırma, M.Kemal Paşa ve Gönen gibi diğer komşu ilçelerle
karşılaştırıldığında nispeten daha geride kalmış görünüyor. Bu hal
olumsuz bir faktör gibi durmasına rağmen bir başka açıdan kendisine birçok bakımdan avantaj da sağlayabilir.
İşte bu yazımızda söz konusu göreceli
durumu Susurluğun sahip olduğu ‘güçlü’ bir yön olarak
ortaya koymaya çalışacağız. Görüşümüze göre
Susurluğun bu kısmî el değmemiş hali gelecekte "Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak,
hızlandıracak ve destekleyecek” bir iç
potansiyel taşıyor. Kuşkusuz “Neredeyiz?” sorusuna cevap verirken de mutlaka
dikkate alınması gereken önemli
avantajlardan, ‘güçlü’ yönlerinden
biri.
Demografik göstergeler özellikle de
nüfus yoğunluğu gelişmişliği takip etmek için önemli göstergelerden biri. Nüfusa göre Susurluk Balıkesir'in merkez ilçeleri hariç 7.
sırasında yer alıyor. Toplam il nüfusunun
sadece yüzde üçü Susurluk’ta yaşıyor. Bu oran Bandırma’da yüzde 13, Edremit’te yüzde 12, Gönen’de ve Ayvalık’ta yüzde 6, Burhaniye’de yüzde 5, Bigadiç’te
ise yüzde 4 civarında. Diğer taraftan 14.299 km² lik il yüzölçümü içinde
Susurluğun kapladığı alan 645 km² ile yüzde 4,5’luk bir
paya sahip.
Bölgede homojen bir dağılım yok ancak Balıkesir Merkez, Bandırma,
Ayvalık ve Burhaniye Bölge’nin en yoğun nüfusa
sahip yerleşim birimleri. Buraları Edremit ve Erdek takip ediyor. Örneğin 2013 verilerine göre Balıkesir ve Bandırmada km2 ye 189-242 kişi düşerken, Susurluk’ta bu rakam 37 kişiye düşüyor. Bu rakam Balıkesir geneli için 69 kişi olarak hesaplanmış.
Türkiye’de toplam nüfusun %91,3’ü il ve ilçe merkezlerinde, %8,7’si belde ve köylerde
ikamet etmekte iken Bölge nüfusunun %87,2’si
il ve ilçe merkezlerinde, %12,8’i belde ve köylerde
ikamet ediyor. Bölgede 2000 yılında %51,46 olan
kentsel nüfus oranı, 2013 yılına gelindiğinde %87,2’ye yükselmiş.
Bize göre Kentsel nüfus
oranının en fazla olduğu ilçeler
Balıkesir Merkez, Bandırma, Burhaniye. Kırsal nüfus oranlarında ise İvrindi, Balya, Kepsut ve Manyas ilçeleri öne çıkıyor. İlçelere Göre Kentsel Nüfus
Oranları yine 2013 verilerine göre
Balıkesir ve Bandırmada % 70-88 iken, Susurluk’ta bu rakam 57-70 kişiye düşmekte. Verilere göre bölgenin nüfusu ülke ortalamasına göre daha yavaş artıyor. Örneğin yine 2013 verilerine göre Balıkesir ve Bandırmada nüfus artış oranları ‰0 - ‰10 iken, Susurluk’ta
bu rakamın ‰-10 - ‰-5
kişiye düştüğü gözleniyor.
Sayılara baktığımızda son on yılda nüfus 43 binden 39 bine inmiş bulunuyor. Bugünkü Susurluk nüfusu da 2017 bilgilerine göre 39 binin altına düşmüş, merkez nüfusu ise 21
bin dolayında. 2007 yılında Balıkesir içindeki ağırlığı yüzde 4 imiş.
Bu süreçte il nüfusu yüzde 7
artarken, Susurluğunki 4 bin kayıpla yüzde
9 azalmış. Bu durumun halen kronik bir düşüşle sürdüğü görülebiliyor.
Bunun sebepleri arasında yer alan nüfus artış hızı özellikle
2013 ten bu yana yüzde 0,5 yani yüzde yarım oranının altına doğru düşmüş. Hâlbuki bu oran il genelinde dalgalı bir seyir izlemekle beraber
2017 yılı itibariyle yüzde 0,7
olarak gerçekleşmiş. Şu anda nüfusunun yüzde 30’u genç, yüzde 20’si yaşlı görünüyor. Geri kalan yüzde
50’si ise orta yaşta. İl düzeyinde bu dağılım sırasıyla 32, 19 ve 49 düzeyinde.
Bölgemizin İstanbul, İzmir ve Bursa illerine çok yakın olması, kuşkusuz bölgedeki nüfus
dolaşımında en önemli etkenlerden biri. Özellikle hizmetler sektörü ve sanayi alanında bizden daha geniş imkânlara sahip olan bu yerleşimlerdeki üniversite ve iş imkânları, başta 20 – 24 yaş
grubu olmak üzere bölge nüfusunun bu merkezlere yönelmesine sebep olmakta.
Bölgede yapılan kentsel kademelenme çalışmasına göre
yerleşmelerin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri, sahip oldukları potansiyel tasnif edilmiş ve etki
alanları tespit edilmeye çalışılmış.
Buna göre Susurluğun 4. Kademede Bursa Mustafakemalpaşa’nın, 5.
kademede Balıkesir’in, 6. kademede ise Bursa’nın etkisi altında olduğu
anlaşılmış. Güney Marmara Bölgesinde
6 yıllık dönemde 12 ilçenin nüfusu artmış, 19 ilçenin nüfusu azalmış.
Nüfus artışının Balıkesir’de ilçe merkezleri ile Edremit Körfezinde ve Bandırma’yı da içine alan kuzey kısımda yoğunlaştığı görülüyor.
Susurluğun dahil olduğu iç bölümlerde ise
nüfus azalıyor. 2007-2013 yılları arası nüfus verilerine göre
Balıkesir, Bandırma ve Gönen’de nüfus artmakta
iken Susurluk’ta bir nüfus
azalması gözlenmekte.
TOBB Sanayi Veri Tabanı verilerine göre Balıkesir il
genelinde 874 firma bulunuyor. Sanayinin en çok Merkez, Bandırma ve Gönen
ilçelerinde yoğunlaştığı gözleniyor. Bölgede firma başına çalışan sayısı ortalama
37. Balıkesir Merkezde Firma Sayısı 265, Bandırma’da 118, Gönen’de 107 iken
Susurluk’ta sadece 33. Genel olarak Güney Marmara Bölgesinde sanayinin tarıma
dayalı sanayi ile doğal kaynakların işlenmesine yönelik geliştiği biliniyor.
Sanayide diğer ilçelere oranla daha çok gelişme gösteren Bandırma, Biga ve Çan
ilçeleri ise Bölgenin kuzeyinde uzanan sanayi aksının merkezlerini oluşturuyor.
Susurluk’ta daha çok kırmızı et, süt ve süt ürünleri, beyaz et, diğer tarıma
dayalı sanayi var. Planlı sanayileşme açısından Organize Sanayi Bölgelerinin
(OSB) dikkate alınması önemli.
Bu manada 2si’i Balıkesir’de diğerleri Bandırma, Gönen
(Deri ihtisas OSB) ve Burhaniye’de (Zeytin ihtisas OSB) olmak üzere 5 OSB var.
2014 yılı Ticaret odası bilgilerine göre İlçenin toplam arazi varlığı 62.175
hektar. Bunun yüzde 45’lik yarıya yakın bir kısmını tarım alanları. Diğer
yarısı yüzde 41 orman ve fundalıklar, yüzde 8 çayır ve meralar, yüzde 6 ise
tarım dışı arazi ve yerleşim alanları olarak görülüyor. Doğal olarak ilçe
ekonomisi büyük oranda hayvancılığa, tarımsal üretime ve bu faaliyetlerden elde
edilenlerin işlenmesine dayanıyor.
Susurluğun ne yazık ki tarihi, turistik ve kültürel
alanda renkli bir geçmişi yok. Bu anlamda arkeolojik yada sanatsal eserlere de
malik değil. Bu nedenle Turizm yok gibi. Ayrıca ilçe sınırları dahilinde
uluslararası çapta büyük sanayi tesisleri ve ticari yatırımlar bulunmuyor.
Ekonomik olarak bazı sanayi tesislerine sahipse de bunlar daha ziyade orta ve
küçük ölçekte işletmeler. Sayıları da az.
Ekonomik göstergelerimizi yükselten iki kuruluşumuz
Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumunu dikkate aldığımızda durum daha da
vahimleşiyor. Ancak tarım, hayvancılık ve yol üstü konumu dolayısıyla geçmişten
bu yana varlığını sürdürebilmiş bölgesel bir geçiş noktası. Elbette ki
yaşanmış, halen varlığını sürdüren ve gelecekte de onunla hatırlanacak
değerleri var.
Bu değerlerin bazıları ulusal düzeyde biliniyor. Ama
çoğu burada yaşamış ve yaşamakta olanların hayatında bir tür kimlik çizgileri
gibi. Elbette bunlar da önemli.
Ancak şu ana kadar özetlediğimiz bilgiler Susurluk için pek iç açıcı değil. Bazıları olumsuz, bazıları ikaz işaretleri
veren göstergeler. Öte yandan
bu durum bir başka açıdan bakılırsa daha ‘el değmemiş, kapağı açılmamış bir Susurluk’ tan da söz edebiliriz.
İstanbul, Bursa, İzmir üçgeninin tam
ortasında. Özellikle Çanakkale-Balıkesir
Bölgesel Planı kapsamında ve iki ana aksda gelişen
otoyolların odak ve bağlantı noktasında. Buna hızlı tren projesi ve demiryolu
aksı da ilave edildiğinde Susurluğun gayet stratejik bir konuma sahip olduğu açık.
Zaten alternatif lojistik bir merkez
olmasının düşünülmesi de bu yüzden.
Otoyolla birlikte birçok tarlanın birileri tarafından satın alınması, İstanbul’u terk
etmeyi düşünen bazı
sanayii tesislerinin kurulma süreci
başlayan OSB için girişimde bulunmaları tesadüf değil. Konu ile ilgili olarak bir iş adamının ‘Balıkesir gizli
kalmış bir hazine’ ifadesini sahip olduğumuz kültürel değerler, el değmemiş bir doğa,
jeotermal, rüzgâr ve
biyoenerji potansiyeli nedeniyle Susurluk için niye düşünmeyelim ki?
En azından daha yolun başında olmak
bundan sonrası için akıllıca değerlendirebileceğimiz
pek çok seçim
şansımızın olduğunu gösteriyor. Bütün bunlar
arada-derede kalmış olmamızı avantaja ve ‘güçlü’ bir yöne dönüştürüyor.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/03/01-nisan-2020-carsamba-reis.html>
08 Nisan 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı156..................................Fırsat
ve tehditler (I)
Fırsat ve tehditler (I)
Her bireyin, kurumun hatta ülkelerin belli bir değeri vardır. Şehirler de tarihi geçmişleri, coğrafi stratejik konumları, sosyokültürel özellikleri ve ekonomik varlıkları itibariyle her biri
farklı özelliklere sahiptirler. Zira karşımıza çıkan fırsat ve tehditler ile sahip olduğumuz güçlü ve zayıf yönler nasıl hayatımızı etkiliyorsa, toplum, belde ve ülkelerin de değişik biçimlerde gelişip büyümesine neden olurlar.
Misâl; gözleri görmeyen bir insanın işitme ve dokunma duyularının daha güçlü olduğunu,
ilave bazı özel yeteneklerinin ortaya çıktığına hep şahit olmuşuzdur. İşte çevremizi saran ve malik olduğumuz iç ve dış faktörler de
aslında bizi biz yaparlar. Şayet yolumuzu bu özelliklerimizi bilerek aydınlatamazsak, hem yürümekte çok zorlanırız hem de istediğimiz menzillere varmakta
başarılı olamayız.
Bu bağlamda açılımı ‘güçlü, zayıf, fırsat ve tehditler’ olan GZFT analizi (SWOT) bizlere mevcut durumumuzu
ayrıntılı olarak tahlil etme ve değerlendirme imkânı vermektedir. Bir başka deyişle ‘Durum analizi’; herhangi bir konu için karar verme aşamasında güçlü veya zayıf, avantajlı veya riskli noktaların bir bütün halinde
ele alınmasını mümkün kılar. Bu şekilde alınacak kararlar tüm yönleriyle ve gerçekçi bir
şekilde değerlendirilebilirler. Böylece, güçlü ve zayıf
yanlarımızla, muhtemel fırsat ve tehditler gözden geçirilerek, en doğru stratejik adımlar
belirlenebilir.
Biz de “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu
üzerinde düşünmeye ve iyi bir gelecek için 'en az beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir alt plân yapılmalı' önerimizi
şekillendirmeye devam ediyoruz. Şu anda Stratejik Plan yaklaşımının “Neredeyiz?” aşamasındayız. Son bir aylık süreç içinde ortaya çıkan fırsat
ve tehditler ile güçlü ve zayıf yanlar listelenerek WhatSapp grubumuzda paylaşılmıştı.
Şimdi Susurluk olarak önümüzde duran
'tehdit' ve 'fırsat' ları stratejik plan yaklaşımı içinde tasnif edilmiş biçimiyle
değerlendirme noktasındayız.
Bu yazımızda da öncelikle ‘Nüfus Ve Sosyal Hayat, Turizm, Sağlık, Eğitim, Kentleşme Ve Çevre’ başlıkları
altında kümelenen bazı Fırsat ve tehditleri karşılaştırmalı olarak
ele alıyoruz.
Nüfus Ve Sosyal Hayat açısından
karşı karşıya olduğumuz fırsat; Bölge
dışından göç baskısının azlığı, dolayısıyla da üzerimizde bir ‘Göç
baskısının olmaması’ avantajıdır.
Bu husus özellikle de günümüzde birçok büyük kent için önemli bir sosyal sorundur. Göç verme ve dışarıdan göç
alma olgusu çağımızın kentleşme, sanayileşme, savaş vb. pek çok derdiyle yakından ilgilidir.
Böyle bir gerçekliğin
bizde olmaması ya da hissedilmeyecek ölçüde az yaşanması şimdilik Susurluk için bir artı durumunda. Diğer yandan ‘Köylerin
boşalıyor’ olması ile ‘Artan
yaşlı nüfus’ trendi ise
giderek artan şekilde bizi farklı bir tehditle karşı karşıya bırakıyor. Köyden kente inme de ülkemizde son yarım yüzyıldır süregelen bir vakıa.
Öte yandan işsizlik, yüksek tahsil ve daha iyi bir hayat arzusu vb. sebeplerle dışarıya çıkan gençlerimizle
birlikte ilçede tersine bir göç
yaşandığı da biliniyor. Bu durum aynı zamanda sosyal dokumuzun da yıldan yıla
daha yaşlı hale gelmesinin altında yatan temel nedenlerden biri.
Turizm başlığı altında ‘Alternatif turizm talebinin giderek artması’ ile ‘Jeotermal yatırım potansiyeli’ ilçemiz için birer fırsat gibi görünüyor. Diğer yandan ilimizde turizm alanında daha çok Erdek, Edremit, Burhaniye gibi ‘sahil ilçelerinin öne çıkmış olması’ bizim için bir dezavantaj.
Susurluğun yol üstü konumu ancak oralara giden tatilcilere birer ayran ve tost ikram
edebilmekten öte bir fayda sağlamıyor.
Geçmişte adımızın bir dönem ‘Fırt’ olarak geçiyor olması da bu durumu pek güzel açıklıyor aslında. Sağlık sektörü açısından hükümetimizin sağlık politikaları kapsamında bütün yurt genelinde yürüttüğü hastane yatırımları ilçemiz için de bir fırsattı ve değerlendirildi. Eskiden stratejik bir görev ifa eden askeriyenin kontrolündeki alan
boşaltılınca bu karar Susurluk için bir fırsat kapısı aralamıştı zaten. Hali
hazırda projelendirilmiş ve ihale aşamasına gelmiş bulunan ‘Yeni Hastane projesi’ işte bu alanda ilçemizin önüne gelen fırsatı değerlendirdiğini gösteriyor.
Ancak ihalesi, sözleşme ve
inşa süreci birkaç yıl alacağından söz konusu 50 yataklı hastanenin hizmete girmesini
2023 gibi beklemek gerçekçi olur. Kaldı ki bu hastanenin yatak
kapasitesinin ilerde 100’e çıkarılabileceği de ifade ediliyor. Böylece ilçemizin toplam yatak kapasitesinin daha da artacak olması dikkate
alınması gereken diğer önemli bir fırsat.
Sağlık altyapımızın güçlendirilmesi,
doğal olarak onun uzman hekim ve gelişmiş tıbbi araç gereçle donatılmasını da gerektirecek. Böylece dünyada, ülkemizde veya çevre il ve ilçelerde
ortaya çıkabilecek Corona virüsü vb. ‘ölümcül salgın hastalıklar’ türü risklere karşı inşallah daha korunaklı olabileceğiz.
Eğitim konusunda
şu sıralarda Susurluk’ta bir ‘Ziraat fakültesi açılması’ girişimi var. Bu amaçla Bandırma 17 Eylül Üniversitesine yer tahsisi yapıldı. Şayet her şey yolunda giderse 2-3
sene içinde Susurluk bir fakülteye kavuşabilir. Bu gelişmenin bir fırsat
olarak değerlendirilmemesi için hiçbir sebep yok. Zaten
Tarım ve hayvancılık sektöründe güçlü yönlere sahip olan yörenin Ziraat Fakültesi ile önemli bir avantaj sağlayacağı ortada.
Öte yandan ilçede mevcut bir Yüksek okul
daha var. İlave olarak kurulacak Ziraat Fakültesi ile
şehir merkezimiz önemli sayılabilecek bir öğrenci kitlesine ev sahipliği yapar hale gelecek.
Hiç kuşkusuz genç bir kitle Susurluk için
sosyoekonomik canlılık anlamına geliyor.
Ancak, dışardan gelen bu gençlerin barınma, yeme içme, eğlenme ve sosyokültürel ihtiyaçlarını da
karşılamak gerekecek. Ayrıca sosyal dokumuza uyumsuzluk, huzuru bozma ve asayiş
gibi ‘muhtemel gençlik sorunlarına’ da hazırlıklı olmak lazım. Bunlar da öncelikle fırsat olarak değerlendirilmesi gereken bir üniversite ortamının getireceği başlıca riskler olarak
sayılabilir.
Kentleşme Ve Çevre başlığında
Susurluk için en önemli fırsat
ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek yayılan ‘Kentsel dönüşüm’ uygulamaları
olmalı. Ayrıca bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ‘Artan çevre bilinci‘ eminim
planlama ve uygulamalarda mutlaka dikkate alınacaktır. Her konuda olduğu gibi
bu konularda da bir büyükşehir sınırları içinde olmamızın ve güçlü desteğinin yararları olacaktır elbette.
Diğer yandan Kentleşme Ve Çevre açısından
karşımızda bazı riskler de var. Örneğin;
İstanbul gibi büyük merkezlerin güçlü sanayi bölgelerinden
gelmesi muhtemel bazı ‘Sanayi
yatırımlarının ortaya çıkarabileceği
çevresel ve sosyal sorunlar’ ile yine muhtemel ‘Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi’ tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu kirlenme ve
bozulma riskine her daim uyanık olmak ve ilkesel hareket etmek son derece önemli.
Aynı şekilde olabilecek ‘Doğal
Afet Ve Felaketler’ de
hazırlıklı olunması gereken öncelikli ve
hayati önemde bir risk alanı. Bilindiği üzere Balıkesir ve ilçeleri Kuzey
Anadolu Fayı'nın güney koluna ait fay segmentleri üzerinde yer alıyor.
Ayrıca Susurluk ve bazı ova köyleri dere yatağının olası etkileri altında. Geçmişte
yaşanan Deprem, sel ve su taşkınları gelecekte de Susurluk için stratejik birer tehdit. O nedenle yapılacak planda bu
gibi doğal afet risklerinin dikkate alınması ve tedbirlere özen gösterilmesi
şart.
Gelecek haftaki yazımız inşallah ‘Konum,
Kalkınma Ve Teşvikler, Ulaşım, Lojistik, Enerji Ve Doğal Kaynaklar, Sanayi,
Tarım Ve Hayvancılık’ başlıkları
altında kategorize edilmiş, kalan diğer Fırsat ve Tehditler üzerine olacak. Özetlemeye
çalıştığımız Fırsatların “dış çevreden
yönelen olumlu ve yararımıza olan gelişmeler” olduğunu bir kez daha yineleyelim.
Tehditler ise aynı şekilde “dış çevreden
kaynaklı ve bizim için
arzu edilmeyen durumlar ile olumsuz gelişmeler” oluyor. Strateji dediğimiz şey de zaten sahip olunan iç güç, zafiyet
ve potansiyeller ile dış çevreden
kaynaklı fırsat ve tehditler arasında uyum sağlayacak faaliyetleri ortaya
koyar. Bir bakıma iç ve dış değişikliklere uyum sağlayarak
gelişmeyi sürdürme
aracıdırlar. Bu anlamda biz de şu aşamada dış ve iç çevre faktörlerini ele alıp ‘Durum analizimizi’ (GZFT/SWOT) yapmaya çalışıyoruz.
Değerli okuyucularım belki zor günler yaşıyoruz. Alışılmadık sinsi ve görülmez bir düşmanla savaşıyoruz. Bunun için en iyi müdafaa evde
kalmak, kurallara ve tedbirlere uymaktır. Böylece hem kendimizi, hem ailemizi, hem sevdiklerimizi, hem de büyüklerimizi
bu salgından koruyabiliriz. Ölenlere
rahmet, hastalarımıza şifa diliyorum.
Ama unutmayalım ki bir yandan da
hayat devam ediyor. Şehirlerimizi ve ülkemizi
düşünmeye, daha
sağlıklı, daha iyi, daha müreffeh bir
gelecek için çalışmaya
devam etmeliyiz. İçinde yaşadığımız musibete karşı ah,
vah ederek yerimizde sayamayız. Bu bizim inancımıza da milli karakterimize de
uymaz.
İmkânı olanlar Cumhurbaşkanımızın başlattığı “Biz bize yeteriz Türkiyem!”kampanyasına
destek verip bu zor günlerin el
birliğiyle atlatılmasına yardımcı olmalıdır. İnşallah bu yazının yayınladığı gün Şaban ayının ilk 15 gününü arkada
bırakmış olacağız. Bu vesile ile de Berat Kandilinizi tebrik ediyor, hepinize
sağlık ve esenlikler diliyorum.
-------
Kaynak
<http://yzyorum.blogspot.com/2020/04/08-nisan-2020-carsamba-reis.html>
15 Nisan 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı157..................................Fırsat ve tehditler (II)
Fırsat ve tehditler (II)
KONUM başlığı altında ele alacağımız Fırsatlar: ‘Balıkesir’in
büyükşehir
olması’, ‘Yol üstü
konum’, ‘Ulaşım ağlarının güçlendirilecek olması’
ve ‘Büyük merkezler ortasındaki konumu’ olarak belirlenmişti. Bunlardan ilki; 2014 yılında
Balıkesir ilinin büyükşehir olması ile ilgili.
Değişiklikle ilçedeki 44 köy ve 2
kasaba mahalle statüsüne dönüşmüştü. Böylece merkez ilçede bulunan belediye ile toplam 54 mahalle Büyükşehir
hizmetlerinden doğrudan faydalanma imkânına
kavuşmuş oldu. Artık Büyükşehir’e geçişin
başlangıç sıkıntıları da arkada kalmış durumda. Bu, önümüzdeki süreçte bütünüyle
Balıkesir ilini yetki ve sorumluluk alanında gören daha aktif bir Büyükşehir göreceğiz
anlamına geliyor.
Siyasi destek, yatırım planlama,
altyapı ve üst yapı hizmetlerinde farkın fark edileceği bir aşamaya
geldik. Özellikle Büyükşehir sınırları içindeki tüm köy-mahallelerine kentsel hizmetlerin ulaştırılması ve mekânsal kalitenin artırılmasını görebileceğimiz bir süreçteyiz. Bu durumun ilçemiz için bir fırsat olarak
değerlendirileceğini ümit
ediyoruz.
İlçenin ‘Yol üstü
konum’u zaten geçmişten beri
bize güç ve kaynak sağlayan bir avantajdı. Belki de Susurluğun var
oluşunun temel nedeniydi. Bu konumumuz otoban geçmesinden sonra da devam edecek. İlçemiz halâ İzmir
İstanbul, Ankara Körfez bölgesi arası dinlenme noktalarından biri olma özelliğini koruyor.
Herkesin bildiği gibi Susurluk, güzel ve
lezzetli ayranı ile meşhur. Bugüne kadar
Bursa-Balıkesir-Körfez ve İzmir geçişi üzerinde yer
alması sebebiyle, pek çok yol üstü dinlenme
tesisimiz oldu. Bu konuda tecrübemiz,
tanınmışlığımız var. Dinlenme tesisleri ve fabrika satış mağazaları ilçe ekonomisine ve istihdama çok büyük katkılar sağladılar.
Görüşümüze göre; hem
otoban hem de karayolu bu ilçenin içinden geçtiği sürece bize bu stratejik faydayı sunmaya da devam edecekler.
Ancak, ilişkimizin farklı bir şekle gireceği, bizi alıştığımız düzenden farklı bir pozisyona sokacağı kesin. Şu an bu
avantajımız biraz zayıflamış gibi görünse de halen devam ediyor. Bu konumumuzu gelecek için bir fırsat olarak görmek ve uyum sağlayarak yolumuza devam etmeyi sürdürmemiz
gerekiyor.
Kaldı ki içinde bulunduğumuz Güney Marmara
bölgesindeki ‘Ulaşım
ağlarının güçlendirilmekte olması’ hiç kuşku yok
ki bize ilave artılar sağlayacak. Zira yakın civarımızda önemli sanayi, tarımsal ürün potansiyeli ve turizm merkezleri bulunuyor. Özellikle İstanbul ile başlayıp güneye doğru devam eden ve Edremit Körfezi ile İzmir’e bağlanan, oradan da Akdeniz’e doğru devam eden
kıyı şeridinde yer alan doğa ve tarih turizminin önemli merkezlerine kara ulaşımı hala ilçemiz üzerinden geçiyor.
Aynı şekilde İç Anadolu Bölgesi’nden Batı Anadolu’ya olan kara yolu ulaşım aksları yine
bizden geçip Balıkesir’de kıyı kesimlere doğru dağılmakta. Bu da
bize bir geçiş güzergâhı olarak ilçemizin
ulaşım konusunda geçmişten gelen değerinin canlı
kalacağını gösteriyor. Bu nedenle bölgemizde ulaşım konusunda sürdürülen yatırımların yakın gelecekte bir tehdit değil aksine fırsat
olarak görülmesi
vizyonumuzu aydınlatabilir.
Susurluk, Balıkesir'in kuzey
doğusunda yer alan bir ilçesi. İlçenin doğusunda Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesi, kuzeyinde yine Bursa'nın Karacabey ve Balıkesir'in
Bandırma ilçeleri, batısında Manyas, güney ve güney
doğusunda Kepsut ilçesi var. Yakın çevremizde Bandırma, M.Kemal Paşa ve Balıkesir gibi nispeten
gelişmiş, daha geniş bir çevrede ise
Bursa, İstanbul ve İzmir gibi ‘Büyük
merkezler ortasındaki konumu’ ilçemiz için hem bir tehdit hem de bir fırsat durumunda.
Mevcut ulaşım altyapısı bağlamında
İstanbul, İzmir ve Bursa gibi önemli
merkezlerin arasında yer almak, üç yöne de kolay erişim imkânı sağlıyor. Aynı
şekilde sosyo-kültürel-ekonomik açılardan
gelişmiş bir bölge içinde
bulunulması ve bu illerle yakın etkileşim içinde olunması önemli bir
avantaj. Gelecekte de bu konumumuz bir fırsat olarak bizi olumlu etkilemeye
devam edecek.
Ancak ‘Bursa-İzmir-İstanbul gibi büyük
şehirlerin bölgemizde var olan çekim gücü
ve yakınlığının ilçe
üzerinde olumsuz etkileri’ de var elbette. Tıpkı, ‘Bandırma, Gönen, Kemalpaşa ve Karacabey gibi daha fazla yatırım çeken ilçelere yakınlık’ sebebiyle sürekli geri
planda kalıyor olmamız gibi. Bulunduğumuz konum ve coğrafi özellikler elbette ki ilçemizin ekonomisinden kültürüne,
ulaşımından geçim kaynaklarına kadar birçok unsuru etkilemiş durumda.
Örneğin Tarım ve hayvancılık bölgemiz genelinde ağırlıklı iken, sanayi sektörü Bölgenin kuzeyinde yer alan Bandırma, Gönen ve Biga çevresinde
gelişmiş durumda. Edremit Körfezi turizm
alanında ön plana çıkarken, iç kesimlerde madencilik ve ormancılık önemli bir geçim kaynağı.
Kuşkusuz bu bölgede olmamızın ve yakınlıklarımızın avantajları gibi
dezavantajları gelecekte de üzerimizdeki
etkisini sürdürmeye devam
edecek. Önemli olan fırsatlardan daha fazla yararlanabilmek, oluşan
olumsuzlukları ise en aza indirebilmek
KALKINMA VE TEŞVİKLER başlığı
altında gelecek için öngördüğümüz Fırsatlar: ‘Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede olması’, ‘OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ ve ‘Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ kapsamı içinde olmamızdır. Yatırım Teşvik Sistemi; genel, bölgesel, büyük ölçekli ve stratejik yatırımların teşviki uygulamalarından oluşuyor.
2012 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar kapsamında yer
alan desteklerin uygulanması açısından iller, sosyo-ekonomik gelişmişlik
seviyeleri dikkate alınarak altı bölgeye ayrılmış. Bölgesel Teşvik Sistemi işte bu önceden
belirlenen bölge ayırımları esas alınarak uygulanmakta.
Güney Marmara Bölgesinde yer alan ilimiz bu bağlamda 3. bölgede yer
alıyor. Tabi ki bu avantaj sadece il merkezi için değil
Susurluk için de geçerli.
Demek oluyor ki; gerçekleştirilecek
yatırımlar, belirlenen sektörler ile asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması
halinde, 3. Bölge desteklerinden yararlanabilecek. Dikkate alınması gereken husus,
bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması.
Bu anlamda da Susurluk için
başlatılan ‘OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ çok kıymetli bir fırsat. Ülkemizdeki Organize
sanayi bölgeleri, sanayinin etkinliğini ve kent yerleşimlerini düzenli hale getirmek amacıyla kuruluyorlar. Sanayi tesislerini bir
araya toplayarak bu kuruluşların ulaşım, kentsel toprak, enerji, yakıt, su, endüstriyel atık su arıtma tesisi, hammadde gibi altyapı ve diğer ihtiyaçlarıyla ilgili kolaylıkları bir arada bulunduran oluşumlar.
Bunun yanı sıra OSB’ler sanayinin çevreye olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla atık yönetim politikaları uygulayan, özel olarak
planlanan ve imar planlarında da yer verilen özel bir bölge türü. Elbette ki öncelik, dağılım ve inşalarına devlet karar
veriyor.
Kalkınma açısından
diğer bir fırsat ‘Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ kapsamında
bulunuyor olmamız. Bu ajans 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan ülkemizdeki 26 kalkınma ajansından biri. TR22 Düzey-2 Bölgesinde yani Balıkesir ve Çanakkale illerinde
faaliyet gösteriyor. Kamu tüzel kişiliğe haiz bir kuruluş. Görevleri 2018 yılı 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde düzenlenmiş.
Bunlar arasında; “Yerel yönetimlerin plânlama
çalışmalarına teknik destek sağlamak, Bölge plân ve programlarının uygulanmasını sağlayıcı faaliyet ve projelere
destek olmak, Bölge
plân ve programlarına uygun olarak bölgenin kırsal ve yerel kalkınma ile ilgili kapasitesinin
geliştirilmesine katkıda bulunmak ve bu kapsamdaki projelere destek sağlamak, Bölgesel gelişme hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olarak kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki
işbirliğini geliştirmek” gibi
hususlar var.
Bu görevler ve proje desteği verdiği diğer pek çok mikro alan Susurluk ilçemiz
için de faydalanılması gereken fırsatlar. Kaldı ki Susurluk
şayet önerimiz doğrultusunda orta vadeli stratejik bir bölgesel alt plan çalışması
içine girerse, en büyük destek ve işbirliğini yine Güney Marmara Kalkınma Ajansından bulacaktır.
Kalkınma Ve Teşvikler başlığı altında gelecekte karşılaşabileceğimiz en önemli Tehditler ise: ‘Küresel ve ülke kaynaklı ekonomik krizler’, ‘Teşvik sisteminde Çanakkale’nin 2. Balıkesir’in 3. bölgede yer alması’, ‘Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin az olması’, Şeker fabrikası ve Yörsan’ın
durumu’ ile ‘Üretimde gerilemeler’ ve artan ‘İşsizlik
sorunu’ olarak görünüyor.
Bu güne kadar gerek küresel
gerekse ulusal düzeyde pek çok ekonomik kriz gördük yaşadık. Gelecekte de bu türden krizlerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Bu nedenle böyle
dalgalanmalara kendi çapımızda
hazırlıklı olmak, mücadele için ülke idaresinin ortaya koyduğu
tedbirlere uygun davranmamız gerekecektir.
‘Teşvik sisteminde aynı Güney Marmara Bölgesi
içindeki iki ilden biri olan Çanakkale’nin 2.
Balıkesir’in ise 3. bölgede yer
alıyor olması’ da elbette ki olumsuz bir faktör. Daha ziyade Tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomimiz var. Bu
anlamda ‘Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin
az olması’ ve yakın gelecekte de bunun değişebileceği yönünde bir işaret bulunmaması ilçemizin kalkınmasını belli bir alanla sınırlıyor.
Diğer yandan ilçemizin iki stratejik üretim tesisi olan ‘Şeker
fabrikası ve Yörsan’ın durumu’
ile ‘Üretimde gerilemeler’ ve artan ‘İşsizlik
sorunu’ gibi olumsuz gelişmeler önümüzdeki dönemde de bizi tehdit etmeye devam edecektir.
---------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/04/15-nisan-2020-carsamba-reis.html>
22 Nisan 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı158..................................Fırsat ve tehditler (III)
Fırsat ve tehditler (III)
ULAŞIM başlığı altında ilçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olarak halen yürütülmekte olan ‘Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ ni görebiliriz.
Bunlardan tamamlanmış durumdaki Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi boylu
boyunca Susurluk’tan geçtiği ve iki
noktada giriş-çıkış imkânı verdiği
için ilçemiz açısından oldukça
önemli.
Bilindiği üzere İstanbul ve İzmir arasındaki güzergâh geçmişten bu yana ticaret ve iç turizm açısından
yoğun olarak kullanılıyor. Bu otoyol da, Karacabey ayrımı kavşağından
başlayarak Susurluğun kuzeyinden geçmekte
ve Ömerköy’den sonra Yeniköy
üzerinden Balıkesir’e ulaşmakta. Otoyolun, mevcut karayolu üzerinde günden güne artan araç trafiği
yoğunluğunu hafifletmesi ve ulaşım süresini
önemli oranda kısaltması bekleniyor.
Diğer yandan mevcut otoyol ile yapımı
halen devam eden Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe
Otoyoluna bağlanılması ve Çanakkale köprüsü üzerinden Tekirdağ’a ulaşılması da mümkün olacak. Otoyolun, aynı zamanda böyle bir başka proje olan 'Kuzey Marmara Otoyolu ve 3.
Boğaz Köprüsü' ile de bütünleşmesi planlandı. Neticede kuzeye, batıya, doğuya ve güneye yani dört yöne de otoyol bağlantısı Susurluğa önemli bir avantaj sağlamış olacak. Böylece, işgücünden, harcanan yakıttan ve seyahat süresinden önemli ölçüde tasarruf
edilecek. Daha da önemlisi ulaşımı daha ekonomik, hızlı
ve güvenli hale getirecek.
Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma
hiç kuşku yok ki önemli
bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için değil Bölgenin de denize açılan kapısı. Kaldı ki 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma
arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri de ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor. Karşılıklı hafta içi ve hafta sonu seferlerle bir buçuk iki saat gibi kısa bir sürede, İstanbul’a ulaşmak mümkün. Ayrıca Bandırma’dan her gün Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri de yapılıyor.
Susurluk, Bandırma’yı İzmir’e
bağlayan demiryolu üzerinde bulunuyor. Bu demiryolu hattı
Bandırma limanı ile bütünleşmiş bir şekilde Susurluk üzerinden Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e kadar uzanıyor.
Balıkesir’den doğu istikametine devam eden demiryolu hattı ise bölgeyi Eskişehir-Ankara ve Afyon-Konya kentlerine
bağlamakta.
Bu
arada 2023 yılına kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bölgeyi ilgilendiren Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Bu Hızlı
Tren Hattı ile Ankara, İzmir, İstanbul ve Bursa gibi metropollerin arasındaki
ulaşımın kolaylaştırılması ve seyahat süresinin azaltılması hedefleniyor.
Gerek yolcu taşımacılığı gerekse Bölge ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış
pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje büyük önem arz
ediyor. Zira çift yönlü toplam 245 km uzunluğundaki demiryolu hattının
Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Soma-Bergama hattı üzerinden Çandarlı
Limanı ve Aliağa’ya ulaşması planlanıyor. İlaveten bu hatta Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da düşünülmüş.
Ulaşım konusunda ‘İstanbul-İzmir otobanının ilçe
merkezinin dışından geçmesi’ bir tehdit olarak da
algılanabilir. Aynı şekilde ‘Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre
sorunları’ da olabilir. Plaka Tanıma Sistemi kayıtları itibarıyla, 2018 yılında
Susurluk karayolundan 13 milyon 200 bine yakın araç geçmiş.
2019 yılında geçen araç sayısı ise 13 milyon 900 bine yakın. Bu açıdan
bakarsak yeni otoyol şehrimizden geçen araç sayısını azaltmamış. Ülkede trafiğe giren araç sayısına
paralel olarak artmış. Belki açılışını takip eden ilk
birkaç ay bir azalma olmuş olabilir, ancak rakamlar yıl geneli itibariyle
700 bin artış olduğunu gösteriyor. İşletmecisi tarafından uygulanan ve
kimi kesimler tarafından yüksek olduğundan şikâyet edilen
geçiş ücretleri de buna sebep olmuş olabilir.
Ben bu yolu Gökçe yazı girişinden Gebze çıkışına kadar özel
aracımla geçtim. Köprü dahil 220 lira tuttu. Bu tercih bir fayda maliyet karşılaştırmasına
bağlı. Zaman, yoğun trafik yükü ve harcanacak yakıt maliyetini hesaplayan herkes
dilediği alternatifi kullanabilir. Her hâlükârda karayolumuzdan geçme tercihinde bulunanlar hiç de az olmayacak. En azından uygulandığı iddia edilen yüksek geçiş ücretinin bizim için şimdilik ve yakın gelecekte de bir fırsat
olduğunu düşünebiliriz.
Diğer taraftan otoyol sebebiyle ilçemizde elbette bazı ekonomik kayıplar söz konusu
olacak. Oradan geçip gidenleri biz görmediğimiz, tanımadığımız için, onlar da Susurluğu görmedikleri, tanımadıkları için sosyal hayatı da olumsuz etkileyebilecek. Belki de tüm otoyol güzergâhlarında yaşanan bazı çevre sorunlarına biz de şahit olmuş olacağız.
Ancak unutmayalım ki fırsat ya da avantaj olarak
gördüğümüz şeyler de değerlendirilmediğinde kaçar gider.
Tehdit ya da dezavantaj olduğunu düşündüğümüz şeyler de tedbir almazsak korktuğumuzu başımıza getirir. Fırsat veya
tehdit, dışardan bize hangisi yönelmişse yönelsin onu
fırsat ya da tehdit haline getirecek olan bizim onlara karşı tutum ve
davranışımızdır.
LOJİSTİK başlığı altında önümüze gelecek
Fırsatlar: ‘Bölgede
Lojistik ağını güçlendirmeye
yönelik altyapı projeleri’ ile ‘ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ olarak
görülüyor. Karşımıza çıkacak
Tehditler ise: ‘Bölgede
öngörülen bazı lojistik merkezlerinin öncelikle Balıkesir ve Bandırma için planlanması’ olabilir.
Güney Marmara Bölgesi
coğrafi konum ve ulaşım ağları açısından hiç şüphesiz
stratejik bir öneme sahip. İstanbul ve Bursa illeriyle İzmir arasındaki
bağlantıyı sağlayan devlet yolu ile yeni otoyol ilçemizden geçiyor. Öncelik bölge içerisindeki ilçe
lojistik bağlantılarının tesisi. Sonrasında lojistik ağlarının Bursa, İzmir ve
İstanbul gibi yakın ticaret merkezlerine entegre edilmesi gelecek.
Bu anlamda bölge içi ticareti canlandırmaya yönelik tren hattı ve yol bağlantılarının güçlendirilmesi de önem
arz ediyor tabi ki. Rekabet edebilir bir fiyat için ulaştırma ve lojistiğin önemi büyük. Zira işletme faaliyetlerinin yüksek maliyete sahip olan kalemlerinden biri. Uygun kazancın elde
edilebilmesi için lojistik yöntemi
ve tedarik zinciri kısmının da başlı başına iyi yönetilmesi gerekiyor.
Bu nedenle ülkemizde lojistik merkezlerin öncelikle, OSB’ler ile
bağlantılı olarak yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu
toplam 19 merkezde inşa edilmesi planlandı. Bölge ulaşım ağı açısından önem taşıyan projelerden biri TOBB’un öncülüğünde ve
Ulaştırma Bakanlığı’nın desteğiyle yürütülen Büyük Anadolu
Lojistik Organizasyonlar (BALO) projesi.
Bu kapsamda yurtiçindeki toplama merkezlerinden konteynerlerle alınan yüklerin tren seferleriyle Anadolu ve Avrupa yakasındaki yük birleştirme merkezlerinde toplanacağı ve gideceği
şehirlere göre ayrıştırıldıktan sonra Avrupa’daki lojistik kentlere
ulaştırılacağı öngörülmüş.
Meselâ bu kapsamda Bandırma ilçesi
de bir Anadolu yük birleştirme merkezi. Burada
toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla ulaşarak Avrupa’ya
yol alacak. Bu kapsamda Tekirdağ-Bandırma Trenferi Projesi ile trenlerin
feribotla deniz üzerinde bir yerden başka yere
taşınması planlanıyor. Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars
Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş.
Böylece bölgemizden yüklenen ürünler, Avrupa ve Orta Asya’ya
kadar kesintisiz ulaştırılabilecek. Bölgenin
sanayi mallarının yanı sıra yöremizin
tarımsal ürünleri; et,
süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik köylerden yüklenip yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek.
Bu sayede Avrupa’ya gönderilen ihraç
mallarının ulaşım süresi ve maliyetlerinin yarıya düşürülerek İstanbul’un yükünün
hafifletilebileceği öngörülüyor. Bu
projelerin hayata geçmesiyle Bandırma ilçesi başta olmak üzere
bölgemiz ve Balıkesir ilimizin stratejik anlamda daha fazla önem kazanacağı gün
gibi ortada.
Demir yolu ve otoyola sahip, boydan
boya karayolu üzerinde yer alan, limana çok yakın, yeni otoyol ve hızlı tren projeleriyle
bağlantılandırılmış bir Susurluğun bu fırsatı iyi değerlendireceğini umut
ediyorum. Çünkü giderek bölgemizdeki ulaşım; dış ve iç ticaret açısından
daha kapsamlı, daha ekonomik hale geliyor. En azından bu sayede Susurluğun ürünlerinin de
kolay, ucuz ve hızlı biçimde çevresindeki büyük kent pazarlarına ulaşabileceğini öngörebiliriz.
Ayrıca Susurluk bu avantajını iyi
kullanabilirse; tarımsal üretime
dayalı işletmeler, kendisine yer arayan bazı sanayi kuruluşları ve lojistik
şirketleri için de yeni bir cazibe merkezi olabilir. Bu nedenlerle ‘Bölgede
Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ ile ‘ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ çok kıymetli
bir fırsat olarak duruyorlar.
Öte yandan ‘Bölgede öngörülen bazı
lojistik merkezlerinin öncelikle
Balıkesir ve Bandırma için
planlanması’ bir vakıa. Ancak lojistik sektörü de orta vadede Balıkesir ve Bandırma’ya sıkışmak
istemeyecektir. Susurluğun özellikle
Yahyaköy, Okçugöl gibi mahalleleri tren yolu, otoyol ve karayolunun
neredeyse birbirine kenetlendiği noktalar.
Ayrıca Bandırma’ya ve limana yakın
olma avantajları da var. Bu yüzden
lojistik sektörünün kısa süre içinde ilçemizde de
konuşlanacağını bekleyebiliriz. Ayrıca bu sektörün ulaşımla ilgisi olduğu kadar depolama tesisleri, soğuk
hava depoları ve paketleme tesislerini de içerdiğini unutmayalım. İşte bu nedenle de ilçemizin bir lojistik merkezine sahip olmasını ısrarla talep
etmeli ve takipçisi olmalıyız.
--------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/04/22-nisan-2020-carsamba-reis.html>
29 Nisan 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı159...................................Fırsat ve tehditler (IV)
Fırsat ve tehditler (IV)
ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR başlığı altında önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş bazı 'Fırsatlar' var. “Rüzgâr
enerjisinin gelişimi” ile bölgemizin “Biyogaz
kapasitesi” Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve
destekleyecek birer dış 'Fırsat’ örneği. Zira
son yıllarda Türkiye’de izlenen
enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi
politikaları çerçevesinde
bazı uygulamalar bölgemizde de giderek yaygınlaşmış
bulunuyor.
Bu bağlamda yakın çevremizde yenilenebilir enerji üretimi yapılan pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki
yıllarda da artan şekilde “Güneş enerjisinden yararlanma” projeleri görebileceğiz.
Şimdiden güneş gören bazı
kıraç ve yamaç arazilerde
güneş panelleri çoğalıyor.
İleriki dönemlerde bu tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde bölgemiz yüksek tarım
ve hayvancılık birikimi ile ülkenin en önemli biyogaz/biokütle üretim merkezlerinden olmaya aday.
Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de 2,2 MWh
kapasiteli bir biyogaz/biokütle enerji
santrali faaliyete geçmiş
bulunuyor. Edincik’te de 2,16 MWh kapasiteli bir diğer biyogaz/biokütle enerji santrali kuruluyor. Biz niye böyle bir santrale sahip olmayalım ki? Susurluk bu rüzgârı görüp, bir
fırsat olarak önümüzdeki orta vadede değerlendirebilir. Devletimizin bu yönde attığı her adım ilçemiz için de bir fırsattır.
Öte yandan bölgede çıkarılan endüstriyel
hammaddeler arasında Susurluk’ta da bulunan bor madeni en ön sırada yer alıyor. Bunların şu anda işletilmiyor olması
işletilemez anlamına gelmiyor. Yatırımcısı olması ve uygun projelerle gelinmesi
halinde Susurluğun yeniden madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor madeninin kazandığı stratejik önem ülkemizin gündeminde. Bor kaynağının sadece çıkarılması değil, işlenerek katma değerli pek çok ürüne dönüşmesi da artık hayal değil.
Bu gün itibariyle bor konusunda alınan mesafe hiç şüphesiz ilçemiz için de
yararlanılması gereken bir fırsat. Belki de eskiden taş toprak olarak
vagonlarla Bandırma’ya geçen bor
madeni gelecekte ilçemizde işlenebilir. Bu bir hayal
değil, neden olmasın ki?
Borun, sanayide çok sayıda kullanım alanına sahip olması ve yeni tüketim alanlarının artması bölge ekonomisi için bir
avantaj. Artan petrol ve enerji maliyetine bağlı olarak ısıtma ve
soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme potansiyelinin de bor ürünlerine olan talebi arttıracağı düşünülüyor.
Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ile
birlikte Susurluk-Çatal Dağda da granit rezervi var.
İnşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da artıyor.
Madencilik sektöründeki bu gibi fırsatların değerlendirilmesi ile kalkınmamıza katkı
sağlanması pekâlâ mümkün.
SANAYİ başlığı
altında Susurluk için doğan ‘Fırsatlar’: “İstanbul
sanayisinin desantralizasyonu” ve “İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize
doğru kayması” olarak görünüyor. Büyük sanayi merkezleri çağımızda hızlı nüfus artışı
ve çarpık kentleşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı altında. Merkezlerin sürekli olarak büyümesi; bölge içi ve bölgeler arasında gittikçe büyüyen nüfus ve sosyo-ekonomik
gelişmişlik farklarına neden oluyor.
Bu durum aşırı büyüyen merkezlerin doğal ve ekonomik kaynaklara dayalı olan sürdürülebilir kalkınmasını da tehlikeye sokmakta. Günümüzde giderek daha önem kazanan çevre
sorunları da bu desantralizasyonu zorluyor. Bu yüzden
İstanbul gibi geçmişte belli merkezlerde yoğunlaşmış bulunan sanayiinin yakın çevrede daha az yoğunluklu bölgelere taşınması gündemde.
Özellikle İstanbul karayolu ağında ve kent merkezinde giderek artan
trafik yoğunluğunun sanayinin yeniden dağılım politikaları ile ne ölçüde hafifletilebileceği üzerinde plan ve projeler var. Bu duruma bulunan çözüm stratejilerinden birisi İstanbul sanayisinin yer değiştirmesi üzerine gelişmekte.
Nitekim bu fırsatı değerlendiren Güney Marmara Kalkınma ajansı aşırı büyüyen merkezlerin çevresindeki alanlara yayılması suretiyle merkezdeki
yoğunluğu hafifletilip kaynakların devamlılığının sağlanması konusuna Bölge Planı’nda yer vermiş bulunuyor. Gerçekten de bu
bağlamda Çanakkale ve Balıkesir’i içine alan TR22 Düzey 2 Bölgesi, coğrafi konumu, merkezlere yakınlığı ve sahip olduğu gelişme potansiyelleri
bakımından aşırı büyüyen bu merkezlere alternatif olarak görülüyor.
2010- 2013 Güney Marmara
Bölge Planı Mekânsal Gelişim Şemasında Bölgenin
hangi alanlarının ne tür işlevler için uygun
olduğu gösterilmiş. Bu doğrultuda Güney Marmara Bölgesi’nin kuzeyi sanayi, güneydoğusu madencilik alanları için uygun iken bölge genelinde tarımsal topraklar söz konusu. Bölgenin mekânsal gelişmesinin bu yönde devam edeceği varsayılarak İstanbul’dan
taşınması gündemde olan sanayi için Balıkesir Merkez, Bandırma ve Biga uygun mekânlar olarak değerlendirilmiş.
Zira bu noktalar gerek ulaşım
kolaylığı gerekse hâlihazırda var olan sanayileşmeden
dolayı desantralizasyon cazip görünüyor. İçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi
merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde
bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına
yakınlığımız bize de bu açıdan bir
avantaj sağlıyor. Sadece biraz daha yüksek
ve etkili bir sesle “Biz de varız!” dememiz gerekiyor. Bu
açıdan Ömerköy’de
kurulması planlanan karma OSB’sinin çok
kıymetli bir fırsat olacağını sanıyorum.
Bölgenin en önemli
kentleri, Balıkesir, Çanakkale,
Bandırma ve Edremit. Bandırma; limanları, demir yolu bağlantısı ve büyük ölçekli sanayi
tesisleriyle bölgenin sanayi merkezi durumunda. Sanayide diğer ilçelere oranla daha çok gelişme gösteren
Balıkesir merkez, Susurluk ve Bandırma ile birlikte Biga ve Çan bölgenin
kuzeyinde uzanan bir sanayi aksı oluşturuyor.
Sanayinin hâlihazırda Bandırma- Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit akslarında geliştiği, ancak bu
gelişmenin asıl olarak Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde
kuvvetli olduğu izleniyor. Bursa-Gebze-İstanbul otoyolu ve Lojistik Köyü
projelerinin etkisiyle önümüzdeki
yıllarda bu gelişme daha da hızlanacak.
Ancak sanayi gelişme akslarında yeni
tesislerin dağınık, gelişigüzel ve sürdürülebilir olmayan bir şekilde yer seçmeleri yerine, daha ziyade OSB’lere yönlendirilmesi politikası da var. Bu
nedenle OSB’lerin sağladığı uygun ortam ve maliyet avantajları göz önüne alınarak taşınması düşünülen sanayi
için bu merkezlerin öncelikli alanlar olarak dikkate alınması söz konusu.
SANAYİ başlığı altında karşımıza çıkabilecek en önemli “Tehdit; “İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme
ve yönlendirme lüksümüzün
olmaması” gibi görünüyor. Ancak,
doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini de biliyoruz.
Aynı şekilde verimli tarım toprakları
ve sit alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına
uzaklığı bakımından İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığını lehimize bir
avantaj olarak değerlendirebiliriz. Bu açıdan ilçemizde kurulacak karma Organize
Sanayi Bölgesinin (OSB); yasal altyapısı, oluşum disiplini
sayesinde buraya gelecek sanayi için belirli
bir plan çerçevesinde ve
kendi içinde otokontrol sağlayarak doğru tercihler yapılmasını
sağlayabileceğini düşünüyorum.
Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal
üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu sebeple normal şartlarda gelişmenin daha çok gıda sektörü ağırlıklı ve öncelikli
bir sanayie doğru olacağını öngörebiliriz. Diğer yandan bölgenin genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi
de ilçemizde varlığı gözlenen
diğer faaliyetler. Bu sebeple ilçemizin
taşıdığı fırsat ve güçlü yönlerinin gelecek sanayi tesisleri için etkili ve yönlendirici
olacağını tahmin ediyorum.
Ancak sevgili S.Ramazan
Topraktepe’nin de belirttiği gibi: “Hadi yatırım yapın” demekle kimse yatırım yapmaz. Bütün
şehirler, bütün il, ilçe, kasabalar yatırımlardan pay almak için rekabet halindeler. Hiçbiri “benim
bu fabrikaya, bu üniversiteye,
bu tesise ihtiyacım yok, bu da sizin şehrinize olsun” demeyecektir. Sürekli rekabet halindesin. Birlik ve beraberliğini korumaz,
akıllı davranmaz, harekete geçmezsek anında denklemin dışında kalırız. Susurluk’a bir yatırım
gelecekse eğer…Bu şehrin insanının göstereceği gayrete, isteğe, birlik ve beraberlik içinde hareket edip etmediğine bağlı…” Şayet gelecek on yıllara “daha yaşanılası bir Susurluk” olarak girmek
istiyorsak…Cumhuriyetimizin 100. yılına kalkınmış bir Susurluk olarak girmek
istiyorsak…Her alanda Susurluk’un gelişmesini, ilerlemesini istiyorsak, öncelikle bir yol haritasına ihtiyacımız var. Biz bazı
şeyleri değiştirmedikçe
hiçbir şey değişmez.”
Yine bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği
gibi: “Susurluğun Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.” Yoksa eskisi gibi kısır çekişme, çıkar
hesapları ve politik tartışmalar içine
girersek sadece ilçemiz ve bizler kaybetmiş olmayız,
gelecek nesilleri de mağdur etmiş oluruz.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/04/29-nisan-2020-carsamba-reis.html>
06 Mayıs 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı160..................................Fırsat ve tehditler (V)
Fırsat ve tehditler (V)
Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor ve azalıyor. Gıda
fiyatları son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir
artış gösterdi. Artan dünya
nüfusu, küresel
ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal artış gelecekte de büyük
sıkıntılara gebe. Bu yüzden
yaşanmakta olan değişim son dönemde tarım
sektörüne
odaklanmayı kaçınılmaz kıldı.
Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,2 Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman
bu nüfusun %70’inin
kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel
gıda talebindeki artışın da
yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin ediliyor. Daha fazla kalori tüketimi ve beslenme değişiklikleri; Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat daha fazla süt, 1,5 kat daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına geliyor.
Böylesi bir ortamda Türkiye sahip
olduğu imkânlar ile TARIM
VE HAYVANCILIK sektör yatırımcıları için çok önemli FIRSATLAR sunmakta. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme
kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25-
%35 olan kurumlar vergisi ülkemizde
%20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak kurumsal markalar için teşvik edici önemli
bir avantaj.
Ülkemiz zaten gelişmiş bir tarım ve gıda sektörüne sahip.
2015 yılında ilk 500’de 106 şirket, ikinci 500’de 97 şirket ve ilk 1000 şirket
içinde de 203 şirket tarım ve gıda sektöründe
faaliyet gösteriyordu. Yine 2015 verilerine göre 29,6 milyonu aşkın gencimiz var. Yani nüfusumuzun
yaklaşık %35-36’sı genç. Bunlar
şayet gerekli eğitim, destek ve motivasyon sağlanırsa nitelikli ve rekabetçi bir işgücü potansiyeli demek. Ayrıca Tarım sektöründe işgücü maliyetleri karşılaştırıldığında
orta doğu ülkeleri hariç Avrupa ve
dünya ortalamasından nisbi olarak %70-%80 daha düşük.
Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik sistemi uygulanıyor. Buğday ve yem bitkileri tüm havzalarda destekleniyor. Desteklemelerde
Bürokrasi azaltıldı; Tek Başvuru, yılda iki kez ödeme sistemi getirildi. Girdilerde Mazotta %50, Gübrede %40 destek var. Gübrede kdv sıfırlandı %18 kdv kalktı, Tarım kredi gübre fiyatlarını %23 düşürdü. Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeline
geçildi. Bu model ile ihtiyaçların yerli üretimle
karşılanması ve ihracat potansiyelinin artırılması hedefleniyor.
Türkiye’nin değişik illerinde Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri ve Damızlık koç-teke üretim merkezleri planlandı.
Ayrıca Tarım Bakanlığınca Milli
tarım kapsamında daha birçok çalışma yürütülmekte. Son
yıllarda giderek artan elektronik
satış ve pazarlama uygulamaları da
ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar
arasında.
Ülkemiz dünyada, en büyük 10 meyve-sebze üreticisi arasında. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2
Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde
4.ncü, Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64
Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık Kurutulmuş, Dondurulmuş ve İşlenmiş
meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor.
Gelişen bölgesel
ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte. Artan iç talep ve Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi büyük pazarlara yakınlık gibi avantajlara sahibiz. Ayrıca gelişmiş bir
meyve sebze işleme endüstrimiz var. Bu da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor.
Türkiye’de son yıllarda
hayvancılık sektörü de artan talepler doğrultusunda yatırım yapmak için oldukça cazip hale geldi. Zira sektörde ciddi yatırım
teşvikleri var. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan
bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. Öte yandan hammaddesini
hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma, dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor.
Ayrıca Türkiye; Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel
talep artışından faydalanıyor. Bu alanda İhracatta güçlü bir büyüme potansiyeli mevcut. Meselâ ‘Helal gıda’ trendi yatırımcılarımız için büyük bir fırsat. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar yoluyla da
sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu.
Ülkede modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki iddialı hedefleri arasında. Bu
kapsamda seracılık için de cazip teşvikler var. Öte yandan Dünya Organik Gıda Pazarı değeri 2014 Yılında 80 Milyar $ iken her yıl
ortalama % 10,5 artışla büyümekte.
Organik tarımda gerçekleşen hızlı büyüme ve
geleceğe yönelik büyüme
beklentileri Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle
gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız.
2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz. Organik tarıma uygun yeterli toprak,
teknik alt yapı, AB mevzuatına uyumlu mevzuat, AB pazarlarına yakınlık ve bu
alana sağlanan destekler bu alanda son derece teşvik edici fırsatlar.
İlçemiz ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir
otobanı, tren ve karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş
değer uzaklıkta. Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55
km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu
itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım ve
hayvancılık sektörü için önemli bir avantaj.
Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve alternatifimiz çok. Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte
talebi karşılayacak düzeyde yer
mevcut. Kaldı ki arazi toplulaştırmaları da hızlandırılmış durumda. Halen uygulanan birçok tarımsal
destekleme var ve il genelinde sözleşmeli üretim
modeli başarıyla uygulanıyor.
Dünyada ve Türkiye’de Organik
gıda pazarının büyümesi ilçemiz için de
değerlendirilmesi gereken bir fırsat. Organik tarım için uygun arazilerimiz var ve bu alanda yüksek bir potansiyel bulunuyor. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için de söz konusu.
Ülkedeki Ziraat fakültelerinin sayıları her geçen gün artmakta. Bu manada ülke genelinde 40 üniversitenin
ziraat fakültesi var. Bunlardan 4 tanesi daha henüz öğrenci
alımına başlamamış durumda. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi de onlardan biri.
Susurluk’ta bir ziraat fakültesi
olması hem ilçemiz hem de bölgemiz
için büyük bir ihtiyaç. Bu konuda
başta Ticaret odası ve Borsası olmak üzere
şehrimizin her türlü desteği vereceğini ümit
ediyorum. Şayet amaç tarım ve hayvancılığı geliştirerek üreticilerimize destek olmak ise herkes elini taşın altına
koyacaktır.
Verilere bakılırsa tarımda üreten nüfus giderek
azalıyor. Bu nedenle stratejik değeri olan tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye
ihtiyacı var. Bölgemiz Ziraat Fakültesi ile Üniversite
sektör işbirliği imkânı bağlamında,
tarım ve hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak bir pilot bölge olmaya çok uygun.
Çünkü Ziraat Fakülteleri için gerekli
olan; araştırma uygulama çiftlikleri,
araştırma istasyonları için gerekli
araziler ve yöre halkının geçim
kaynağı durumundaki aktif bir tarım ve hayvancılık faaliyetimiz var. Bunlar öğrenim görecek öğrenci ve akademik kadro için de uygun ortamlar. Bu tarihi bir fırsat. Umuyoruz ki mevcut Meslek Yüksek Okulu
ve Ziraat fakültesiyle ilçemizdeki
tarım ve hayvancılık üretimi daha
da geliştirilebilecek.
TARIM VE HAYVANCILIK alanında önümüzdeki dönemde ilçemiz için tehdit oluşturabilecek bazı riskler de var tabi ki.
Bunların en başında Sanayi, enerji ve lojistik yatırımlarının plansız gerçekleşmesiyle tarım
arazilerinin amaç
dışı kullanılma riski geliyor. Özellikle meralarda
kaçak yapılaşma ve mera dışı amaçlarla kullanım mera hayvancılığını sona erdirmek üzere. Zaman zaman artan Sığır ithalatı da yerli hayvancılığımız için bir başka tehdit.
Oldukça verimli ve sulanabilir topraklara sahibiz. Ancak Yanlış sulama ve gübre kullanımı tekniklerinden dolayı toprakta tuzlanma riski de büyüyor. Hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenmeler
tarım ve hayvancılıkta da ciddi sorun.
Kuraklık, Maliyetlerin yüksek olması, Bitki ve hayvan hastalıkları, İnsanları
etkileyen salgın hastalıklar ve Satış yapılan piyasalardaki
taleplerin düşmesi de diğer riskler. En nihayet çalışacak insan gücünün azalması,
özellikle de köylerde azalan üretici nüfus ve yaşlanma faktörü geleneksel
tarım ve hayvancılığımızı yok etmek üzere.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/05/06-mays-2020-carsamba-reis.html>
13 Mayıs 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı161..................................Güçlü ve Zayıf yanlar(I)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(I)
Bu bölümün ilk yazısı yine Susurluk için
stratejik önemde olan 'TARIM VE HAYVANCILIK’ üzerine.
Daha sonraki yazılarda sırası geldikçe diğer 'GÜÇLÜ' ve 'ZAYIF' yönlerin karşılaştırılmalı olarak ele alındığını okuyacaksınız.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapmış
olduğumuz istişare ve tarama çalışması sonucu sektörün Tarım boyutunun güçlü yanları: “Güçlü bir Tarım faaliyeti, Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı, Organik tarım potansiyeli, Sağlıklı ve taze sebze meyve
kapasitesi, Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik
bitkilerin varlığı, Önemli miktarda orman varlığına sahip
olma ve Yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme” şeklinde belirlenmişti.
Aynı şekilde; “Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi, Süt ve süt ürünleri üretimi ile Kanatlı hayvan üretimi” yine sektörün Hayvancılık boyutunun güçlü yönleri olarak öne çıkmaktaydı.
Diğer yandan sektörün mevcut
durumda zayıf yönleri de grubumuzda: “Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü, Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması, İşletmelerin kurumsal
olarak gelişmemiş olması, Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma
potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” şeklinde tespit edilmiş ve
sıralanmıştı.
2016-2017 sektör
raporlarından da anlaşılacağı üzere Susurluk yöresi tarım ve hayvancılıkta Türkiye’nin öncü bölgelerinden birisi. Balıkesir zaten Türkiye’yi doyuran
il olarak biliniyor. Tarım sektörünün Türkiye ortalaması %9,5 iken bölgemizde bu oran %20’ler
seviyesinde ölçülmüş. “İklim, sulanabilir arazi varlığı tarım ve hayvancılığa uygun”. Ayrıca “sözleşmeli üretim kültürü de gelişmiş” durumda. Üretim alt yapısı ve “çalışacak insan sayısı yeterli”. Zengin tarımsal üretim sahip olduğu dinamikler sayesinde gelecek için de bir
artış potansiyeli gösteriyor.
Bu itibarla ilimiz Türkiye’deki tarım
ve hayvancılığın odak noktalarından birisi ve önemli miktarlarda üretim
yapılarak ülke ekonomisine katkıda bulunuyor. Nitekim hayvancılık konusunda
devletin 2023 planında ve GMKA’nın bölge planında önemli bir yere sahip olduğumuz açıkça belirtilmiş. Süt işleme ve
gıda işleme fabrikalarının bölgedeki faaliyetleri ise önemli bir diğer avantaj.
Özetle hem tarım ve hayvancılıkta, hem de “sektöre dayalı sanayi oluşumları konusunda güçlü bir potansiyel ve yüksek bir
rekabet gücü”ne sahibiz. Bu çok çok önemli. Dolayısıyla ilçemizin yakın ve orta vadede sahip olduğu güçlü yanların
geliştirilerek çoğaltması bölge için de stratejik bir önem taşıyor.
Halen yörede
mevcut geniş ve verimli tarım arazileri ile uygun iklimsel şartlar zengin bir ürün çeşitliliği oluşturuyor. İlçemiz de elverişli iklimi, bitki örtüsü, verimli ve sulanabilir arazi varlığı ile bölgede öne çıkmakta. Meselâ “Buğday (yeşil ot) üretimi” sadece
Susurluk bölgesinde
yapılıyor.
Aynı şekilde ilçemiz sahip olduğu iklim şartları, sulama imkânları ve uzun hasat süresi ile “tohum
yetiştiriciliği” için de en uygun bölge. Bu nedenle bölgemizde çok sayıda özel teşebbüs, resmi üretici ve ıslah kuruluşu var. İlçemizde de bu firmalar tarafından işletilen
alanlarda tohumluk üretilmekte.
Özellikle
ilçemiz
ova köyleri
olarak adlandırılan kısımda “sulu
tarımla meyve-sebze üretimi” gerçekleştiriliyor. Ayrıca mikro klima bölgelerinin varlığı sayesinde çok çeşitli
meyve türleri
de yetiştirilebiliyor.
“Gelişen meyvecilik faaliyetleri”bir
anlamda alternatif kazanç
yolları da demek. Meselâ halen ilçemizde “mantar
üretimi” konusunda
faaliyet gösteren
ve kompost üretimi
yapan işletmeler de bulunuyor. Bunun
gibi örtü altı üretim
de birçok köyümüzde yapılmakta ve sera sayısı hızla artmakta. Çünkü ilçemiz “seracılık
yatırımları için
de uygun arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar”a
sahip. Bölgenin
bu kaynaklara sahip olması, taşıdığı sıcaklık ve debi seracılık için son derece uygun bir ortam sağlıyor.
Arıcılık faaliyetleri için de elverişli ormanlık alanlara sahibiz. Ayrıca
bölgemiz
orman köylerinin
cam fıstığı, yosun mantar ve defneyaprağı gibi değişik üretim alanlarında farklı kazanç imkânları
var.
İlçemiz
özellikle
büyükbaş, küçükbaş
hayvancılık ve arıcılık için
elverişli arazi, geniş meralar ve zengin doğal ortamlara sahip. Bu nedenle geçmişinden bu yana “ülke büyükbaş
hayvan varlığında ilk sıralarda” yer
alıyor. “Küçükbaş
hayvancılıkta da kendine özgü ırklar” söz
konusu. Bölgede
büyükbaş ve küçükbaş hayvan beslenen, besi ve süt üretimi
odaklı, irili ufaklı pek çok
işletme var.
Bu yüzden
Susurluk ilçesi
ve bu bölge
Türkiye’deki ve özellikle
İstanbul’daki “kesik kırmızı et sektörünün en önemli tedarikçilerinden”. Bu yüzden
bölgemizde “bir çok entegre et tesisi” faaliyet
gösteriyor.
Et ve et ürünlerinin pazarlanması bu merkezlerde gerçekleştiriliyor.
İlçemiz ayrıca süt ve süt ürünleri konusunda da öne çıkmış
durumda. Özellikle “süt işleme fabrikalarının bölgedeki
faaliyetlerinin fazla olması” güçlü bir yönümüz. Böylelikle üretilen sütler hem ilçedeki, hem de yakın çevredeki süt işleme
merkezlerine pazarlanmakta. Bu bağlamda ilçemizden ülkenin dört bir yanına ve dünyaya süt ve süt ürünleri
gidiyor.
Diğer taraftan bölgemiz “Beyaz et üretimi”nde de ön sıralarda. İlçemiz çok sayıda
tavukhaneye ve Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme tesisine yer
vermesi sebebiyle beyaz et sektöründe de söz sahibi.
Bunların dışında “besi ve süt yemleri ile silaj ve küspe” türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk. Besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki “yem hammaddeleri” konusunda oldukça zenginiz.
İlçemiz, çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği bir bölgede. Bu bağlamda özellikle
hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş yer kaplıyor.
Bitkisel ve hayvansal üretimin
yoğunluğu nedeniyle aynı zamanda “tarıma dayalı sanayinin
gelişmekte olduğu bir bölge” burası. İlçemizde ve bölgemizde yoğun pancar üretimine dayalı olarak “Susurluk
şeker fabrikası”meselâ bunlardan en önemlisi.
İşlenen pancar, şeker, küspe ve melas gibi farklı pek çok ürün ortaya çıkarmakta ve tarım ve hayvancılığa
katkıda bulunmakta.
Ayrıca bölgemizde yer alan bazı “Gıda işleme fabrikaları”nın varlığı da güçlü bir diğer
yönümüz. Bu bağlamda bölgemizde birçok salça, donmuş gıda ve konserve fabrikaları bulunuyor. İlçemiz ve bölgemiz bu
fabrikaların temel ham madde üretim merkezi konumunda.
TARIM VE HAYVANCILIK alanında güçlü yönlere sahip olduğumuz kadar “ZAYIF” olduğumuz ya da günden güne zayıflamakta olan başka taraflarımız da var. Meselâ; “Maliyetlerin yüksek olması” önemli bir sıkıntı. Bu zafiyet bazı konularda ulusal çapta
yaşanan enflasyon, kur artışı ve girdilerin pahalanması nedeniyle bize
yansıyor. İşin bu tarafı dış çevreden yönelen tehditlerle ilgili. Ancak, “ekonomik
olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim” gibi sorunlar ilçemiz için de geçerli zayıf noktalar.
Aynı şekilde ilçemizde üretilen
bitki ve hayvanlarda görülen “Hastalıklar” da bizim için dikkate
alınması gereken olumsuzluklar. Güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyeline karşılık “pazarlamaya yönelik paketleme tesisleriyle entegre soğuk hava depoları
eksikliği” ilçemiz için önemli bir
boşluk. Bir yandan da kırsal alanda giderek “boşalan köyler ve yaşlı nüfus” gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sorun sanayileşme ile ortaya çıkan genel bir tehdit aslında.
Çevremizde kümelenen
sanayi tesisleri ve büyük kentler gençlerimiz
için çekim
merkezi olmuş durumda. Bu olgunun ilçemize
yansıması “Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması” olarak
ortaya çıkıyor. Emek yoğun bir sektör olan tarım ve hayvancılıkta bilinçli ve girişimci bir genç
kitleye ihtiyaç gittikçe artıyor.
Bu sorunun üzerine gidilmesi ve orta vadede güçlü hale dönüştürülmesi gerekiyor.
Bölgemiz şu ana kadar yoğun bir sanayileşme görmedi. Doğal olarak “hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenme” henüz alarm
seviyesinde değil. Ancak, ilçemizin içinden geçen Susurluk
deresinde ve diğer su kaynaklarımızda gözle görülür kirlenmeler de yok değil. En güçlü yanlarımızdan biri olan sulanabilir arazi varlığımız bu
kirliliğin artması ölçüsünde olumsuz etkilenecek. Konunun giderek zayıflama temayülü gösteren bir sorun olarak gündemimizde yer almasından daha tabii bir şey olamaz.
Tarımda Ziraat mühendislerimizin, Hayvancılıkta da Veteriner hekimlerin
sahaya inmesi ve üretim faaliyeti içinde aktif olarak yer almaları gerekiyor. Bu anlamda Tarım
ilçe Müdürlüğünde çalışan “Ziraat mühendisi ve veterinerlerin masada oturup evrak işleriyle
uğraşmaları” zayıf bir yön olarak ortaya çıkıyor.
Onların arazilerde, köylerde, çiftçilerle ve
hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizle
omuz omuza uyum içerisinde çalışması lazım. Evrak işleri Ziraat odasınca veya düz memurlar eliyle de yapılabilir.
Bu arada çiftçilerimizin ihtiyacı olan “bilgi ve
danışmanlık desteği” 3 ayda bir
yapılacak seminerlerle etkinlikle sürdürülebilir.
Bir başka zayıf konu ise tarımsal arazilerin sulanmasında yaşanıyor. “Pahalı sulama” tarımsal üretimde
oldukça önemli bir
zayıf nokta. Üretilen ürünlerin maliyetinin düşürülebilmesi için sulama alanlarının kapalı sisteme alınması bir çözüm yolu
olabilir. Böylece önemli bir
maliyet oluşturan mazot ve elektrik tüketimi
olmadan çiftçilerimiz
vanayı açtıklarında tarla ve arazilerini sulayabilmeliler.
Hayvancılık konusundaki deneyimler “seçilen
büyükbaş
hayvan ırkı” konusunda da bir sorun olduğuna
işaret ediyor. Bölgemizde yetiştirilen holstein cinsi
hayvan nihayetinde bir süt ırkı.
Doğrudur, çok süt veriyor
ancak yavru sayısı az ve hastalıklara dayanıklı değil. Bir holstein ırkı yavru
ne kadar yem verilirse verilsin 300 kilogram civarında oluyor. Fakat semental
gibi başka bazı ırklar daha uzun ömürlü ve
dayanıklılar.
Ayrıca 20-25 kilo civarında süt verirken, 8-10 buzağı, 400 kilogram civarında et
alınabiliyor. Hayvancılıkta bir diğer önemli konu bölgemizde
bulunan meraların değerini bilememek bu “meralardan yeteri kadar yararlanamamak”. Sadece Göbel bölgesinde 4000 dönüme yakın mera var ama verim ömrü çok kısa. Bu bağlamda mevcut meralarımızın kıymetini bilip
koruyarak, ıslah edilip sulayarak yıl içerisinde hayvancıya olan katkısını arttırmamız mümkün.
---------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/05/13-mays-2020-carsamba-reis.html>
20 Mayıs 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı162..................................Güçlü
ve Zayıf yanlar(II)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(II)
ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR alanında bugün değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak
“Güçlü yönler”; “Rüzgâr enerjisi kapasitesi”, “Güneş enerjisi”, “Biyogaz potansiyeli” ve “Jeotermal kaynaklar” olarak görülüyor. Günümüzde kişi
başına tüketilen enerji, refahın önemli göstergelerinden birisi.
Üretim artışı ve yükselen toplumsal ihtiyaç sebebiyle dünyada enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 78,5’ini ithalat
ile karşılayan Türkiye bu konuda büyük ölçüde dışa bağımlı. Doğal olarak da bu bağımlılık başta cari açık ve
enerji güvenliği olmak üzere birçok ekonomik ve stratejik olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Dolayısıyla yerli enerji üretimi ülke açısından en kritik konular arasında yer almakta.
Rakamlara bakılırsa Türkiye’de yerli
enerji üretimine sadece hidrolik ve yenilenebilir kaynakların katkı
sağladığı görülebiliyor. Bu nedenle gerek enerji arz güvenliği ve gerekse kaynak çeşitliliğini
sağlamak üzere yakın ve orta vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının
yaygınlaştırılması bekleniyor.
Aynı zamanda çevresel olumsuz etkileri de en alt düzeyde olan
kaynaklar bunlar. Hem ucuz hem de temiz enerji üretebileceğimiz alternatifler. Bu
bağlamda içinde bulunduğumuz bölge rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz gibi
yenilenebilir enerji kaynakları bakımından oldukça zengin bir potansiyele sahip.
Rüzgâr alan yüksek rakımlı tepelerde her yıl daha
fazla rüzgârgülü görüyoruz. Yerli enerji kaynaklarının giderek stratejik değer kazandığı
bir ortamda, Güney Marmara Bölgesi ülkemizde rüzgâr enerjisi üretimi alanında Türkiye’nin lideri durumunda. Zira Temmuz 2013 verilerine göre; Türkiye’de 2.619
MWh olan rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 800 MWh ile yüzde 30,6’sı bölgemizde yer alıyor. Bu miktarın 666 MWh’sı Balıkesir’de, 133 MWh’sı da Çanakkale’de kurulu.
Bölgenin rüzgâr enerjisi gücünün 2019 yılı itibariyle 1.200 MWh
artışla 2.000 MWh’e çıkarılması hedeflenmişti. Yakın bir zamanda Marmara ve Ege Bölgelerinin
yaklaşık 4.800 MWh’lik kapasite artışıyla birlikte toplamda yüzde 70’i bulan
6.808 MWh Kurulu güce ulaşılması mümkün olacak. Bu şu anlama geliyor: Marmara ve Ege Bölgelerinin
kesişim noktasında yer alan Güney Marmara Bölgesi’nin, ekonomik ve coğrafi hinterlandı ile birlikte Türkiye’de rüzgâr enerjisi
pazarının odak noktasında yer alması öngörülüyor.
Mevcut ve öngörülen “Rüzgâr enerjisi kapasitesi”, özellikle de lisanssız elektrik üretim alanı
bu konuda faaliyet göstermek isteyen KOBİ’ler için çok güçlü bir potansiyel. “Güneş enerjisi” konusunda da bölgede gelişmekte olan bir pazar söz konusu. Ancak bu enerji kaynağından
şu an için çok fazla yararlanabildiğimiz söylenemez. Bunun en temel nedenleri
ilk yatırım maliyetlerinin çok fazla olması, depolama sorunu, elektrik üretmede
kullanılan sistemlerin teknolojisinin yeteri kadar gelişmiş olmaması vb. gibi
faktörler.
Ancak gerek son zamanlarda giderek
artan bireysel elektrik üretim düzeyi, gerekse orta vadede bu sistemle ilgili teknolojilerdeki
gelişmelere paralel olarak bu alanın çok daha fazla önem ve işlev kazanacağı ortada. Nitekim çevremizde
bu işi yapan firma sayısı ve bireysel olarak bu sistemi kurup kendi ihtiyacını
karşıladıktan başka fazla elektriği satan kişi sayısı giderek artmakta.
Muhtemelen kurulması öngörülen OSB’de bu konuda çalışacak firmalar da olacaktır. O zaman bu sektör ilçemiz için önemli bir
kazanım ve güçlü bir yön haline gelecek. Tabii ki tercih yapma gücümüzle ve firmaları yönlendirecek
yetkili kişilerin basiret ve dirayetiyle.
Öte
yandan tarım ve hayvancılık faaliyetleri bölgemizde oldukça yoğun. Yapılan hesaplar büyükbaş,
küçükbaş
ve kanatlı hayvan gübrelerinin,
diğer organik atıkların ve gıda sanayii atıklarının biyogaz tesislerinde
işlenerek ülkenin
toplam elektrik üretiminin
yüzde
5,9-11,6’ini
karşılayabileceğini ortaya koymuş. Bu durumda “Biyogaz potansiyeli”nin
ilçemiz
için
hiç
değilse orta vadede güçlü bir yön
olarak öne çıkacağı öngörülebilir.
Öte
yandan Jeotermal ile ilgili verilere GMKA’nın yenilenebilir araştırma raporunda yer
verilmiş. Bu verilere göre
termal olarak Gönen
ve Edremit Güre
bize kıyasla çok çok ileri düzeyde. Örneğin
oralarda 15-20 tane kuyu açılmış
iken bizde sadece bir tane açılmış
durumda.
Buna karşılık sıcaklık ve debi olarak Yıldız’daki
kaynak bu iki bölgeyi
de geçiyor.
Ancak tanıtım ve yatırım eksiği nedeniyle Yıldız da, Kepekler de çok zayıf kalıyorlar. Simav gibi yakın bölgelerde jeotermal kaynak hem binaları, hem de
seraları ısıtma amacıyla kullanılıyor. Fakat büyük
yatırım gerektirdiğinden Devletin öncülük
yapması ya da teşvik vermesi gerekiyor bu alana. Şu an ve orta vadede sahip
olduğumuz “Jeotermal
kaynaklar” bölgemiz açısından
hem tarım, hem de ısıtma amaçlı
değerlendirilmeyi bekleyen güçlü bir rezerv durumunda.
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR
sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız; “İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması” ve “Doğal
kaynakların yeterince değerlendirilememesi” ile “rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına verdiği
olumsuzluklar” olarak
belirlenmişti.
Balıkesir ili ülkemizde yenilenemeyen doğal kaynaklar anlamında
zengin yer altı rezervleri ile biliniyor. Bölgede çıkarılan
başlıca endüstriyel
hammaddeler bor, kil, zeolit, halloysit ve kaolin. Granit rezervleri bakımından
da Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ve Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor
ki inşaat sektörünün
gelişmesi oranında doğal taş kullanımının arttığı bir gerçek.
Ayrıca Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit; Dursunbey, Susurluk ve Gönen ilçelerinde
de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt oluşumlarına da rastlanıyor. Bu sebeple bölgemiz tarih boyunca madencilik faaliyetlerinin
kesintisiz olarak yürütüldüğü bir
bölge
olmuş.
Türkiye’de işletilen ilk bor yatağının Sultançayır’da
olduğunu pek çok kimse bilmez. Öte yandan halen Demirkapı Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömerköy Köyünde cevheri
pandermit olan iki bor rezervi daha bulunuyor. Söz konusu maden bölgemizden
bugüne kadar çoğunlukla hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede gerçekleştirilememişti. Halen de günümüzde “İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması” zayıf bir yönümüz, bu
doğru.
Ancak içinde bulunduğumuz dönemde sahip
olduğumuz madenlerin yine ülkemizde işlenerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi yaklaşımı benimsenmiş durumda.
Bu öncelikten yararlanmak ilçemiz için de mümkün. Böylece mevcut doğal taş ve madenlerin işlenerek hammadde ya da ara
mamul olarak değil de nihai ürün halinde satılması Susurluk için yeni istihdam alanları açılması
anlamına gelecek.
Aynı şekilde geçmişte oldukça faal bir
şekilde işletilen Dereköy maden suyunun yeniden aktive edilmesi olabilir mi? Bu konunun
araştırılması gerekiyor. Acaba rezerv ekonomikliğini mi yitirdi, yoksa işletme sorunları yüzünden mi
atıl kaldı? Piyasa rekabeti nedeniyle çalıştırılmasına mani mi olunmuş? Her hal-u kârda "Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılıp işletilmiyor
olması" Susurluk için ele alınması gereken zayıf bir yön.
Aynı değerlendirmeyi "Susurluk çayının kumu" için de düşünmek mümkün. Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde bir gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyel bugün neden
atıl vaziyette? Bu sorular ışığında gerek Maden suyu için gerekse Dere kumu hakkında mevcut
potansiyeli, kapasitesi, neden işletilmedikleri ve gelecekte işletme imkânının olup
olmadığının araştırılması gerekiyor.
Bulunulan nokta hakkında bilgi sahibi
olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize dair stratejik öneriler
geliştiremeyiz. Stratejik plan tekniğinde Zayıf yönlerin durum analizi kapsamında ele
alınması; bu konularda gelişme ve güçlendirme şansımızın olup olmadığını anlamak için zaten.
Güçlü yönler kapsamında değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi
kapasitesinin çevreye ve yaban hayatına verebileceği bazı olumsuzluklar da söz konusu
olabilir. Bu bağlamda “rüzgâr enerjisi
türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına
verdiği olumsuzluklar” da incelenmeye değer hususlar.
Aynı şekilde “jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu çevre kirliliği” için de benzer uygulamalar
araştırılarak risk değerlendirmesi yapılabilir. Bu konularda muhtemel
olumsuzlukların göz ardı edilerek önemli çevresel zararlara neden olunmasına daha işin başlangıcında iken
meydan verilmemeli.
Tabii ki enerji konusunda devletin
politikaları ve öncelikleri ihmal edilemez. Enerji ve doğal kaynaklar konusunda da
2023 ten sonra yapılacak ulusal planda yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini
koruması ve doğal kaynakların değerlendirilmesi yaklaşımının sürdürülmesini
bekliyoruz.
Hiç kuşkusuz bu konuda da siyasi
partilerimize ve bizi temsil edenlere çok görev düşüyor. Bu bağlamda inanıyoruz ki; dış çevreden yönelen Fırsat ve tehditler ile mevcut
Güçlü ve Zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi; ilçemiz ile ilgili önceliklerin
belirlenip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları bulunmasını
kolaylaştıracaktır.
Bu çalışmaları tamamlamamız 2023 sonrası
dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan
yapılabilmesi açısından çok önemli. Bu çalışma sayesinde daha plan aşamasına geçmeden olduğumuz yeri görmemiz, öncelikler
ve hedefler konusunda mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve plan yapacaklara
belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş olacağız.
Gelecek hafta inşallah bu yazımızda
yer veremediğimiz “SANAYİ” sektörüyle devam edeceğiz. Bin aydan hayırlı Kadir gecenizde yapmış
olduğunuz duaların kabulünü niyaz eder, ramazan bayramınızı da şimdiden tebrik ederim.
--------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/05/20-mays-2020-carsamba-reis.html>
27 Mayıs 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı163..................................Güçlü ve Zayıf yanlar(III)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(III)
“SANAYİ“ alanında bugün mevcut olan ve orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı
sağlayacağı varsayılan “Güçlü yönler” tarama çalışmasında; “Şeker
fabrikası”, “Yörsan”, “İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli”, “Entegre et
tesisleri” , “Beyaz et tesisleri “,“Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri “ ve “Ahşap
sandalye, masa imalatı” olarak tespit edilmişti.
Yer darlığı nedeniyle bu haftaki
yazımızda öncelikle “Şeker fabrikası”, “Yörsan”, “İstanbul sanayisinden ilçemize
kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli” ile ilgili
değerlendirmelerimizi ortaya koyacağız.
Sanayide diğerlerine oranla daha çok gelişme
gösteren Balıkesir merkez ve ilçeleri Susurluk, Bandırma ile
birlikte, Çanakkale’nin ilçeleri Biga ve Çan Güney Marmara Bölgesinin özellikle kuzeyinde uzanan sanayi aksını oluşturuyor. Bilhassa
Bandırma büyük ölçekli sanayi tesislerine sahip. Ayrıca TCDD ve BAGFAŞ limanları ile
demir yolu bağlantısının sağladığı avantajla bölgenin merkezi durumunda. Sanayinin
hal-i hazırda Bandırma-Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit
akslarında geliştiği görülüyor.
Ancak orta vadede bu gelişmenin asıl
olarak Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde kuvvetli olacağı düşünülüyor.
Susurluk 128 yıl önce 1892'de bucak, 94 yıl önce de 1926'da ilçe yapılmış.
Şeker fabrikası kurulalı 65 yıl, Yörsan açılalı 36 yıl olmuş. Şeker Fabrikası ve Yörsan hem Susurluk ilçemizin hem
de bölgenin köklü ve önemli sanayii kuruluşlarından.
İlçede ayrıca özel sektöre ait ayçiçek yağı, dondurulmuş gıda, salça ve
konserve fabrikaları da bulunuyor. İlçemizin sanayi açısından gelişmiş sayılması işte bu daha çok tarımsal
üretime dayalı fabrika ve işletmelerimiz nedeniyle. Bunların da
şeker, süt ve süt mamulleri, konserve, nebati yağ, yumurta, beyaz-kırmızı et, süt ve süt mamulleri
ile diğer tarımsal ürünlere dayalı tesisler olduğunu biliyoruz.
Bu kapsamda ilçemizde
Şeker fabrikası dışında diğer tarıma dayalı sanayi tesisi olarak; 1 ayçiçek yağı
fabrikası (Tunalı Yağ), 7 adet süt ve süt işleme tesisi (Yörsan, Özceylan Gıda, Aydoğan Süt Ürünleri, Dağistanlı Süt Ürünleri-Peynir paketleme, İlhanlar Mandıra İşletesi, Emirbey Süt Ürünleri,
Mizey Gıda), 3 adet meyve-sebze işleme tesisi, (Assan
Gıda, Oraklar Gıda Fide, Ahi Güven Gıda), 2 adet entegre et tesisi (Aydoğan Et, Dört Mevsim
Et), 1 adet tavuk et işleme tesisi (Has Tavuk), 1 adet Kesimhane (Medist
Hayvancılık İth. İhr. A.Ş.), 8 adet sakatat işleme tesisi, 1 adet yem üretim
tesisi, 1 adet plastik esaslı madde ve 1 adet kültür mantarı üretim tesisi (Ran Mantarcılık)
bulunuyor. Bu fabrika ve tesisler halen sanayide Susurluğun sahip olduğu güçlü yönler.
Öncelikle “Şeker Fabrikası’nı ele alalım. Zaten bitkisel ve hayvansal üretimin yoğunluğu nedeniyle tarıma
dayalı sanayinin gelişmekte olduğu bir bölge burası. Özellikle ülkemizin öncü şeker fabrikalarından Susurluk şeker
fabrikası ilçemizde ve bölgemizde yapılan yoğun pancar üretimine dayalı olarak ilçemizde
faaliyet gösteriyor. Başlangıçta 1800 ton/gün kapasite ile çalışan fabrikada halen 7000 ton/gün pancar işlenmekte.
2018-2019 Yılı Üretim yılı
itibariyle 70 gün süren kampanya döneminde Susurluk ve Eskişehir yörelerinde 108 köyde bin 648
çiftçiye 61 bin 110 dekar alanda 500 bin ton pancar ekimi
yaptırılmıştı. İşlenen bu miktar pancardan yaklaşık 120 bin ton pancar posası,
45 bin ton kristal şeker, 25 bin ton melas elde ediliyor. Fabrika bölgeye
yaklaşık 400 milyon lira katma değer sağladığı gibi 779 kişiye de istihdam
sağlıyor.
Temeli dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından
1954 yılında atılan Susurluk Şeker Fabrikası bundan bir yıl sonra dönemin
Başbakanı Adnan Menderes tarafından açılmıştı. O günden bu yana 65 yıldır fabrikada İşlenen pancardan öncelikle
iyi kalite kristal toz şeker ve kesme şeker üretiliyor. Ayrıca, küspe ve
melas gibi farklı ürünler de çıkıyor.
Şeker, büyük ölçüde ülke içinde tüketilen ağzımızın değişmez tadı,
halkımızın en temel gıda maddelerinden biri. Ayrıca gıda sanayiinde ve tatlı
vb. üretiminde de çok önemli bir girdi. Öte yandan çıkan yaş küspe bölgenin hayvancılık faaliyetleri için olmazsa olmazlardan. Son yıllarda özelleştirilip
özelleştirilmeyeceği, ya da üretimine son verilip verilmeyeceği
yoğun tartışmalara neden oldu. Ancak, hükümetin desteğiyle özelleştirilme
listesinden çıkarıldı ve polar oranı %12 ile sabitlenerek pancar ekicisine güçlü bir güvence
verildi.
Orta vadede Şeker fabrikamızın
kapanma riski yok. Bölgede polar oranı düşük olmasına rağmen, çiftçinin ürettiği pancar alınacak, yetmediği takdirde yakın çevreden
pancar getirtilerek fabrikanın üretimi sürecek. Bu şu anlama geliyor; Şeker fabrikası orta vadede sadece
Susurluk için değil bölge için de güçlü bir sosyo ekonomik faktör olmaya devam edecek.
Süt
işleme fabrikalarının bölgedeki
varlığı kuşkusuz bir diğer güçlü yönümüz. Ürün
pazarlaması da yine bu işletmeler tarafından ülke içinde
ve ülke
dışına yapılmakta. Bölgemizde
Türkiye’nin önde
gelen markası olan “Yörsan” ve bunun yanında irili-ufaklı pek çok süt
işleme tesisi bulunuyor. Bunlar
Yörsan
A.Ş., Sütaş
A.Ş., Ülker
A.Ş., Mis Süt
A.Ş., Özceylan
A.Ş. Kay-Süt
gibi büyük ölçekli tesisler ile bazı ufak çaplı mandıralar.
Yörsan
fabrikası bunlar arasında hem yöremiz
hem de ilçemiz
açısından
önemli
bir tesis. 107
bin 415 metrekare alanda günlük 1 milyon 200 bin litre süt işleme kapasitesine sahip tesislerde
uluslararası standartlarda ve hijyenik üretim şartlarında üretim gerçekleştiriliyor. Bu fabrika aynı zamanda Orta Doğu
ve Balkanların en büyük süt
entegre tesisi. Ancak satıldığından bu yana zor günler geçiren
Yörsan
son bir yıl içinde
önce
konkordato, ardından da iflasını açıkladı.
Satın alan yabancı sermaye uluslararası büyük
bir kuruluştu. Ancak global çapta
başka işlerindeki kötü yönetimi
ve bankalara olan borçları
sonucu Yörsan
süt üreticilerine ve tedarikçilerine ödeme
yapamaz hale gelmişti. Şimdilik mahkemenin atadığı kayyumluk müessesesiyle bu ara süreci atlatmaya çalışıyor.
Ülkemizin
en büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yer alan bu
tesis hem bölgedeki
süt üreticileri, nakliyeciler ve esnaf için hem de çalışan işçiler açısından
çok önemli. İlçemiz ekonomisinin öne çıkan
amiral gemilerinden biri. Gerek sağladığı istihdam, gerek ürettiği katma değerle şehrimizin can
damarlarından biri.
Kuşkusuz neler yapılabilir noktasında hala süren çalışmalar
var. Umarız bir anlaşmaya varılır ve düzgün bir yatırımcı eliyle yeniden güçlü bir
şekilde faaliyetine devam eder. Yörsan’ın çalışması
ve her yönüyle şehrimize katma değer sağlamaya devam etmesi
gerekiyor. Bu Susurluk için
stratejik bir konu. Onun bu topraklardan aldığını bu topraklara verme misyonu
kararmamalı.
Her hal-u kârda daha güçlü bir şekilde Susurluğun sosyo
ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmaya devam etmeli. Hatta orta ve uzun vadede
daha da büyüyüp; Banvit’in Bandırma’ya, Vestel’in Manisa’ya yaptığı gibi Susurluğu da
geliştirmesini bekliyoruz.
Bizim için Yörsan hiçbir zaman yabancı sermaye olmadı. Bu
şehrin idari yönetimi, sivil toplum kuruluşları, işçisi, köylüsü, çiftçisi, süt üreticisi ve esnafı Yörsan’a sahip çıkacaktır. Çünkü Yörsan, tıpkı
Şeker Fabrikası gibi Susurluk’la özdeşleşmiş, onun güçlü bir diğer yönü olarak birbirlerinin kaderi
olmuşlardır.
Güney Marmara TR22 Düzey 2 Bölgesi
olarak kodlanmış Balıkesir ve Çanakkale illeri aslında kültürel ve doğal zenginlikleriyle tam bir ‘yaşanacak bölge’ vizyonuna
sahip. Diğer yandan gerek coğrafi konum, büyük sanayi merkezlerine yakınlık ve
gerekse de sahip olunan gelişme potansiyelleri bakımından da aşırı büyüyen
merkezlere alternatif oluşturuyor.
Bu bağlamda “İstanbul sanayisinden ilçemize
kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli” Susurluk için şimdiden
güçlü bir yön olarak ortaya çıkmış görünüyor. İstanbul Sanayisinin Bölgemize taşınmak için aradığı en önemli
unsurlardan birinin ulaşım ve lojistik alt yapı imkânı olduğunu biliyoruz.
Gebze-Orhangazi-İzmir ve Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir Otoyolları ile
Bursa-Bandırma-İzmir hızlı tren projesinin tamamlanmasının bu anlamda bölgeye önemli bir güç kattığı ve
katacağı çok açık.
Ayrıca İstanbul-İzmir arası karayolu
ve Ankara-Bursa-İzmir arası demiryolu ulaşımları bölgeyi giderek bir transit merkezi
konumuna getiriyor. İlçemizi de içine alan bu merkez orta vadede Bandırma’daki limanlar yoluyla da
dış dünya ile kesintisiz bir bağlantı içinde olacak. Ayrıca İstanbul, Bursa
ve İzmir gibi üç büyük kente olan yakınlığın bize büyük bir avantaj sağladığını da görebilmek
gerekiyor. Bütün bunlar kendisine yer arayan İstanbul sanayisinin dinamizmi için son
derece cazip ve stratejik unsurlar.
Bölgede Balıkesir merkezde iki,
Bandırma, Çanakkale ve Biga’da birer adet olmak üzere faaliyette olan beş adet; bunun yanı sıra Bölgede henüz faaliyete
geçmemiş olan Gönen Deri ile Burhaniye Zeytincilik Organize Sanayi Bölgesi
mevcut. Sanayi parsellerinin yüzde 80’e yakını tahsis edilmiş olup, OSB’lerde üretimde olan firma sayısı 143. Bölge OSB’leri
ulaşılabilirlik açısından oldukça iyi konumlarda. Söz konusu OSB’lerde altyapı çalışmalarının çoğu tamamlanmış olup, atık su ve doğalgaz kullanımı
konusunda bazı eksiklikler var.
Bölge OSB’lerinde 250’den fazla çalışanı olan 2 işletme bulunuyor.
İşletmelerin ciroları da göz önüne alındığında OSB’deki işletmelerin çoğunun KOBİ olduğu görülüyor. GMKA
TR22 Güney Marmara Organize Sanayi Bölgeleri Araştırmasına göre
Balıkesir OSB’lerinde en çok faaliyet gösteren iş kollarının gıda ve yem 28%, makine ve teçhizat 12%,
deri, plastik ve kimya 8% olduğu tespit edilmiş.
Buna göre söz konusu işletmelerin yarısı gıda,
yem ve makine teçhizat sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Günde ortalama 10 saat üretim yapılıyor, yüzde 60’ında
vardiya uygulaması var ve personel sayısı ağırlıklı olarak 11 ile 25 kişi.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/05/27-mays-2020-carsamba-reis.html>
03 Haziran 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı164...............................Güçlü ve Zayıf yanlar(IV)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(IV)
Geçen haftaki yazımızda “SANAYİ“ sektöründe bugün mevcut olan ve orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı
sağlayacağı varsayılan “Güçlü yönler” den “Şeker fabrikası”, “Yörsan” ve “İstanbul sanayisinden ilçemize
kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli” ile ilgili
değerlendirmelerimizi yapmıştık.
Bu hafta Susurluğun diğer güçlü yönleri; “Entegre et tesisleri”,“Beyaz et tesisleri“,“Gıda
sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri “ ile “Ahşap sandalye, masa imalatı” konularındaki
görüşlerimizi okuyacaksınız.
Bölgemizdeki mevcut sanayinin
genellikle tarıma dayalı ve doğal kaynakların işlenmesine yönelik
geliştiği ortada. İlçemizin %80´lik bölümünün tarımla uğraşırken %20´lik bölümünün de sanayiden geçimini sağladığını biliyoruz.
Bu bağlamda Balıkesir ve Çanakkale yöresinin
başlıca sanayi ürünleri; un, yem, salça, konserve, nebati yağ, yumurta, gübre,
margarin, işlenmiş sebze ve meyve, bakliyat, beyaz-kırmızı et, sofralık zeytin
ve zeytinyağı, süt ve süt mamulleri, dondurulmuş ve kurutulmuş gıda, deniz ürünleri, bor
ve mermer başta olmak üzere maden ürünleri, seramik mamulleri, çimento, inşaat demirçeliği.
Sanayi işletmelerinin sektörlere göre dağılımı
incelendiğinde her iki ilde de gıda sektörünün önde geldiği görülüyor. Susurluk da kendi çapında bu
karakteristiği doğrulayan bazı tesislere sahip.
Örneğin “Entegre et tesisleri” kapsamında
3 adet mezbaha ilçemizde faaliyet gösteriyor. Bunlar: Dört Mevsim Et Entegre Tesisi, Göbel mahallesi Medist işletmesi ve Yılmazlar et entegre. Susurluğun geçmişten bu yana bilinen, çok kaliteli et ve et ürünlerinin pazarlanması bu merkezlerde gerçekleştirilmekte.
Özellikle İstanbul piyasası bu ürünlerin en çok tercih edildiği megakent.
Diğer taraftan bölgemiz “Beyaz et tesisleri “ ile bu üretim işkolunda ön sıralarda yer alıyor. Bu anlamda da bölgemiz çok sayıda beyaz et üretim işletmesine ve tavukhaneye sahip. İlçemiz de Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir
markasının kesim ve işleme tesisine sahip olması dolayısıyla beyaz et sektöründe söz sahibi durumda. Karapürçek mahallemizde yer alan Hastavuk adlı işletmede
hem kanatlı kesim hem de bu ürünlerin dış il ve ilçelere
pazarlanması gerçekleştiriliyor.
İlçemiz ve bölgesi, ülkemizin salça ve konserve imalat merkezi konumunda. “Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri “güçlü bir yönümüz. Bu çerçevede ilçemizde de bazı salça, donmuş gıda ve konserve fabrikaları gibi gıda
işleme tesisleri bulunuyor.
Bunların başlıcaları Karapürçek’teki Askon Gıda sanayii Meyve Suyu Fabrikası, Kepekler’deki Assan
Foods Gıda Sanayii Gıda Üretim ve İşleme Ketçap -
Mayonez ve Salça Üretim tesisi, Göbel’deki Fide Konserve Fabrikası, Ümiteli’deki Ahi Güven Konserve ve Donmuş Gıda Fabrikası ile Susurluk’taki Tunalı Ayçiçek Yağ Sanayii işletmesidir. Bu fabrikalar hem yurt içi hem de yurt dışına satış yapmaktadırlar. İlçemiz ve bölgemiz bu fabrikaların hem üretim hem de tarımsal ürün tedarik merkezi konumundadır.
Bunların dışında besi ve süt yemleri ile silaj ve küspe türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve
üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk. Besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki yem hammaddeleri konusunda oldukça zengin olan ilçemiz, çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği
bir bölgede yer alıyor. Bu bağlamda özellikle
hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş
yer kaplıyor.
Öte yandan “Ahşap sandalye, masa imalatı” geçmişten bu güne
Susurluğumuzun önemli bir değeri ve güçlü yönü. Özellikle 50’li 60’lı 70’li yıllarda ağaç sandalye, masa, at arabası vb. ürünler konusunda ilçemiz haklı
bir şöhrete sahipti. Şu anda da halen Yeni sanayi sitesinde bu ürünlerle
uğraşan; Özenç sandalye, Cms sandalye, Habeş sandalye, Palmiye koçak
sandalye, Güler Sandalye ve Ada Sandalye gibi işletmelerimiz ilçemizin geçmişten
gelen bu güçlü yönünü geleceğe taşıma gayreti içindeler.
Özellikle son dönemde sahil kasabalarında, çay bahçelerinde, yeme içme mekânlarında
yeniden ahşap malzemeye dönüş gözleniyor. Nostalji de olsa nihayetinde sağlıklı, ortopedik ve
dayanıklı olması sebebiyle bu sektörün orta vadede güçlenerek varlığını sürdüreceğini tahmin etmek zor değil. İnsan emeği ve ustalık gerektiren
bu alanda yetenekli gençler desteklenir ve kazanılabilirse bu ürünlerin yine ülkede aranan bir marka olması
şaşırtıcı olmaz. Ahşap Sandalyecilik akıllı stratejilerle yine Susurluğun
başlıca gelir kaynaklarından biri olabilir.
Yapılan tarama çalışması ve
katkılar sonucu “SANAYİ“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız; “Sektörün yetersizliği”, “Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler
olmaması”,“Nitelikli ara eleman yetersizliği”, “İhracat ve markalaşma
potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” ile “Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” ve “Üniversite işbirliğinin bulunmaması” olarak
belirlenmişti.
“Sektörün yetersizliği” genelde bölgemiz ve özellikle de ilçemiz için olumsuz
bir faktör. Ülkemizdeki
sanayi işletmelerinin yüzde 71’inin başta İstanbul olmak üzere 12 ilde yoğunlaşmış bulunduğunu,
bu anlamda Marmara Bölgesinin sektörün en fazla yoğunlaştığı coğrafi bölge olduğunu biliyoruz.
Buna karşılık Balıkesir ve Çanakkale’yi kapsayan
Güney Marmara bölgesi ise bu güne kadar sanayi sektöründeki gelişmişlikten yeterince faydalanamamış durumda. Zira
Marmara Bölgesi’ndeki sanayi sektörü içinde oransal olarak payı en az olan bölge.
Ancak Güney Marmara TR22 Bölgesi
sanayinin geliştiği büyük kentlere olan coğrafi yakınlığı, lojistik bağlantılarını güçlendiren
altyapı yatırımları, doğal kaynaklarının zenginliği ve çevresindeki büyük merkezlere alternatif arayan
sanayinin yer arayışı sebebiyle son derece gelişmeye açık. Bu nedenle şu an itibariyle zayıf
görünen bu tarafımızın orta vadede güçlü hale gelebileceğini varsaymak, ona göre
stratejiler geliştirmek akıllıca olacaktır.
“Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması” bölge için bir başka genel zafiyet. İlçelere Göre
Sanayinin Sektörel Dağılımı Tüik, 2012 verilerine göre TR22 Bölgesi’nde İSO 500 listesinde yer alan İçdaş, Kastamonu Entegre Ağaç Sanayi, Akçansa Çimento,
Banvit, Kale Seramik, Şeker Piliç, Yörsan, Turyağ, Best Elektromekanik, Yarış Kabin, Bupiliç ve Teksüt gibi pek çok sanayi
işletmesi bulunuyor. Ancak bu gibi sanayi işletmelerinin çoğu KOBİ
statüsünde.
Bölgedeki diğer büyük ölçekli
tesisler ile KOBİ’ler arasındaki iletişim zayıf. Ayrıca, bölge
illerinde girişimcilik kültürünün yeterince gelişmemiş olduğunu da biliyoruz. Öte yandan
bunların uygun ve zamanında finansmana erişim güçlükleri de var.
“Nitelikli ara eleman yetersizliği” geleceğimizi negatif etkileyen önemli bir sorun. Bilgi ekonomisi ve küresel rekabet, şirketlerin işe eleman alırken çıtayı yükseltmesini
zorunlu kıldı. Ama ezbere dayanan eğitim sistemi, nitelikli gençler
yetiştirmede yeterince başarılı olamadı. Kronikleşen ekonomik krizlerden sonra
şirketler, maliyetleri düşük tutmak için yeni eleman alımında cimri davranınca sorun daha da
ağırlaşıyor. Gençler iş bulmakta zorlanıyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun iş gücü
istatistiklerine bakıldığında da 24-29 yaş arasındaki her 100 eğitimli gençten 30’unun işsiz
olması, sorunun gerçek boyutlarını gözler önüne seriyor. Aynı soruna iş sahipleri, sanayiciler ve şirketlerin
insan kaynakları yöneticilerinin gözüyle baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Onlar da
şöyle söylüyorlar: “Aradığımız nitelikte eleman bulmak çok zor.
Ortada fakülte diplomasını her kapıyı açan bir
anahtar olarak gören, iş dünyası hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan on binlerce genç var. Bir iş bulanların önemli bir bölümü de işinden memnun olmuyor.”
Bir sorun, iki farklı bakış açısı. İş
arayan gençlerin sadece diploma ile yetinmeyip niteliklerini de var güçleriyle
artırmaları gerekiyor.
Bölgenin rekabetçilik gücünü anlamak için
2007-2010 yılları “İller Arası Rekabetçilik Endeksi” çalışmalarının sonuçlarına
bakmak gerekiyor. Buna göre her iki ilin de Marmara Bölgesi’ne göre alt; ülkeye göre orta sıralarda seyrettiği görülmekte. Bu
sebeple “İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” oldukça zayıf bir tarafımız.
2012 Ticaret becerisi ve üretim
potansiyeli endeksinde Balıkesir’in 2008’den 2010 yılına gelindiğinde 41.
sıradan 27. sıraya yükselişi bu alanda bir gelişme olduğunu gösteriyor. Ancak markalaşma becerisi
ve yenilikçilik konusunda her iki ilde yıllara göre durağan bir seyir izlenmekte.
“Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” güçlendirilmesi
gereken bir başka zayıf yönümüz. Zira bölgemiz bilgi yoğun sanayi sektörlerinde bugüne kadar yeterince yol kat edememiş
durumda. Ancak küresel rekabette ön plana çıkarak kalkınmayı hızlandırmak için, kalkınmanın motoru olan
teknolojiye yatırım yapmak; teknoloji geliştirmek ve yüksek teknolojili ürünleri üretmek
gerekmektedir.
Bu sektörlerin başında 2023 yılına kadar ülkede 40
Milyar € katma değer yaratması beklenen yenilenebilir enerji teknolojisi
sektörü geliyor. Yaşlanan nüfus ve buna bağlı olarak artan sağlık sorunları sebebiyle
orta vadede hızla gelişmesi beklenen medikal elektronik sanayii ve ilaç sektörü de yatırım
yapacak işletmeler için son derece cazip alanlar.
“Üniversite işbirliğinin bulunmaması” konusuna
gelince; Bugüne kadar Süt ürünleri MYO nedeniyle Balıkesir üniversitesiyle güçlü bir
işbirliği kurulduğunu söylemek oldukça zor. Şimdi Bandırma Üniversitesi ile birlikte bir Ziraat Fakültesi kurma
teşebbüsü var.
Bize lazım olan şey sadece kuru bir
bina ve öğrenci kalabalığı değil bunun da ötesinde aktif ve üretken bir
işbirliğidir. Aslında bugüne kadar Uludağ üniversitesi ve Balıkesir üniversitesi ile böyle bir işbirliği kurulamamış olması ilçemiz için
talihsizlik olmuş. Bu konuda daha atak olmak, işbirliği projeleri geliştirmek
ve ısrarla talep etmek Susurluğumuzun gelişmesine çok şey katacaktır.
--------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/06/03-haziran-2020-carsamba-reis.html>
10 Haziran 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı165...............................Güçlü ve Zayıf yanlar(V)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(V)
Bu hafta "ULAŞIM" ve "LOJİSTİK" alanındaki güçlü ve zayıf yönlerimizi ele alacağız.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan
tarama çalışmasında “ULAŞIM” sektöründe Susurluk için “Güçlü yönler”; “Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması” ve “Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması” şeklinde
belirlenmişti. Bu faktörler bugün de mevcut olmakla birlikte orta vadede de Susurluğun gelişmesine
katkı sağlayabilecek artılar.
Susurluk İlçemiz ulaşım ağı bakımından gerçekten de önemli bir
konumda. Karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km
mesafede yer alıyor ve mevcut ulaşım araçları her daim çalışmakta.
Tarihi konumu itibariyle hep bir geçiş noktası olmuş. Zaten eski
ismi ‘Fırt’ bu özelliğini çok güzel açıklıyor. Denizden Bandırma-Balıkesir yolu ile karadan İstanbul-Bursa yolu
ve Bandırma-Manisa demiryolu üzerinden İzmir'e ulaşım hep Susurluk’tan geçerek
sağlanmış.
Özellikle “Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması” Susurluğu çok avantajlı bir konuma oturtuyor. Bandırmaya yakınlık aynı
zamanda İstanbul gibi büyük bir pazara da yakın olmak demek.
Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban
yolu da ilçemizden geçiyor. Bu bağlamda oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve ticaret ağlarının yoğun
olduğu iki büyük kente ulaşma alternatifimiz çok. Meselâ demir yolu konusunda orta vadede
daha da güçlü hale geleceğimiz anlaşılıyor. Ülke çapında geliştirilen stratejiler ve
belirlenen hedefler doğrultusunda şekillenecek demiryolu sektörü sayesinde
demiryolları daha çok tercih edilen bir ulaşım sistemi olacak.
İşte ilçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi
büyük sanayi merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde
bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına yakınlığımız
bize orta vadede de pek çok açıdan avantaj sağlayacak.
Bursa-Bandırma-Balıkesir-Manisa-İzmir kara yolu
ilçemizin
içinden
geçtiği
için
tarihten beri bölgeye
bir canlılık sebebi. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otobanı da bu akışkanlığı güçlendirmiş oldu. Ayrıca Bandırma-İzmir tren yolu
da İzmir’den Marmara denizine kadar yakın bölgenin liman bağlantısını sağlamakta. Böylesine “Güçlü
ulaşım ağlarına sahip olması”
tabi ki ilçemize
önemli
bir avantaj kazandırıyor.
Ulaşım imkânlarının bu çeşitliliği ve gücü ilçe merkezimizi çok elverişli ve stratejik bir konuma yükseltiyor. Bilhassa
İstanbul-Bandırma/Bursa-Balıkesir-Manisa-İzmir ve
Ankara/İstanbul-Bursa-Balıkesir-Edremit/Manisa-İzmir karayolu üzerinde bulunması yüzünden
tarihi boyunca ilçemiz
gelen geçen
yolculara lezzetli ayranını ikram etmekle ünlenmiş. Günümüze kadar da açılan birçok
mola ve dinlenme tesisi ilçeye önemli bir istihdam kapısı olmuşlar.
Karayolu imkânı ilçemizin
Balıkesir’e uzaklığını sadece 45 km, Bursa iline uzaklığını ise 108 km.
yapıyor. Ayrıca Susurluk merkezinden çevre
il, ilçe ve
köylerin
hepsine ulaşım mümkün. 9 mahallenin ulaşımı stabilize yol, 35
mahallenin ulaşımı ise asfalt yol ile sağlanmakta.
Öte yandan
İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden
geçmekte
olup, en yakın sivil hava alanı ise Bursa’da.
Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma hiç kuşku yok ki çok önemli
bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için
değil Bölgenin
de denize açılan
kapısı. Kaldı ki 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı
feribot ve deniz otobüsü seferleri ulaşımda büyük
kolaylık sağlamaya devam ediyor.
Bandırma’dan her gün karşılıklı olarak düzenlenen Bandırma-İstanbul Hızlı Feribot seferleri
bilhassa ilçemiz
için
de ayrı bir avantaj.
Zira Bandırma’dan Hızlı Feribotla İstanbul’a 2 saatte ulaşılabiliyor. Ayrıca
Bandırma’dan her gün
Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri de var.
Whatsapp grubumuzda yapılan tarama çalışmasında “LOJİSTİK” sektöründe Susurluk için “Güçlü yön”: “Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması” olarak belirlenmişti.
Halen mevcut olan bu faktörün orta
vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacağı öngörülüyor. Bu bağlamda ilçemizin
konumu itibariyle Manisa ve Balıkesir illerinin üretim bölgeleri ile İstanbul, İzmir ve Bursa
gibi büyük pazar ve tüketim merkezleri arasında bulunması önemli bir artı.
Özellikle de ilçemizin tarım ve hayvancılık konusundaki potansiyeli göz önüne
alındığında İstanbul’a yakınlık lojistik alanında stratejik bir avantaja dönüşüyor. Meselâ bu
kapsamda Bandırma ilçesi bir Anadolu yük birleştirme merkezi. Burada toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla
ulaşarak Avrupa’ya yol alacak.
Bu kapsamda Tekirdağ-Bandırma Trenferi
Projesi ile trenlerin feribotla deniz üzerinde bir yerden başka yere taşınması planlanmış
durumda. Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş. Böylece bölgemizden yüklenen ürünler,
Avrupa ve Orta Asya’ya kadar kesintisiz ulaştırılabilecek.
Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin
tarımsal ürünleri; et, süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik köylerden yüklenip
yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek. Bu projelerin hayata geçmesiyle
Bandırma ilçesi başta olmak üzere bölgemiz ve Balıkesir ilimizin stratejik anlamda daha fazla önem
kazanacağı gün gibi ortada. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa
gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız
bizim için çok değerli bir avantaj.
Tarım ve Hayvancılık, Hizmetler ve
Sanayi sektörlerinde uzmanlaşmış farklı bölgeleri birbirine bağlayan konumuyla
ilçemiz özellikle lojistik sektörü için son derece cazip bir nokta. Buna bağlı olarak, mal ve hizmet
akımlarının geçiş yaptığı, yönetildiği ve yönlendirildiği muhtemel bir altyapıya da aday. Susurluk,
Bandırma’yı İzmir’e bağlayan demiryolu üzerinde. Bu demiryolu hattı Bandırma
limanı ile bütünleşmiş bir şekilde Susurluk üzerinden
Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e kadar uzanıyor.
Bu arada 2023 yılına kadar yapımı
planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bölgeyi ilgilendiren
Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Gerek yolcu taşımacılığı gerekse Bölge
ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje büyük önem arz
ediyor. Zira çift yönlü toplam 245 km uzunluğundaki demiryolu hattının
Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Soma-Bergama hattı üzerinden Çandarlı Limanı ve Aliağa’ya ulaşması
planlanıyor. İlaveten bu hatta Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da
düşünülmüş.
İlçemiz Balıkesir’deki Gökköy Lojistik
Köyü gibi bir demiryolu projesi ya da özel sektör girişimiyle oluşacak başka lojistik
merkezleri için son derece uygun alanlara sahip. Bu tercihler aynı zamanda
kurulması öngörülen OSB ile Bandırma limanına da yakın olmuş olacak. Demir yolu ve
otoyola sahip, boydan boya karayolu üzerinde yer alan, limana çok yakın, yeni otoyol ve hızlı tren
projeleriyle bağlantılandırılmış bir Susurluğun bu fırsatı iyi
değerlendireceğini umut ediyorum.
Yapılan tarama çalışması ve
katkılar sonucu “ULAŞIM“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız; “İç
yolların kalite ve güvenliğinin
düşük
olması” ve “Havayolu imkânının
uzaklığı” olarak belirlenmişti.
Bölgede karayolu ulaşımı bugün için yeterli görünmekle birlikte orta vadede bölgenin erişilebilirliğini artırmak üzere ilave düzenleme ve
yatırımlara ihtiyaç duyulabilir. Zira özellikle üretim
yapılan kırsal alanlardaki “İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük
olması” gerek ulaşım gerekse lojistik açıdan gelecekte sorun potansiyeli taşıyor. Orta vadede Susurluğun
topyekûn gelişmesini engelleyebilecek bir zafiyet olabilir.
Bu arada yıldan yıla artan araç trafiği ve üretim
faaliyetleri sırasındaki hareketlilik göz önünde bulundurularak mevcut iç yollardaki iyileştirme çalışmalarının da kesintisiz sürdürülmesi ve sorunun büyümesine meydan verilmemesi gerekiyor. Geleceğe yönelik olarak da ilçemizde teknik altyapı eksiklikleri bulunan mevcut yolların kalite
ve güvenlik açısından
yeterli seviyeye çıkarılması için şimdiden gerekli planlamalarının yapılması gerekiyor.
Zaten stratejik plan yaklaşımı; sürekli olarak ‘Güçlü’ yönlerin daha da güçlendirilmesini,
‘Zayıf’ tarafların da en azından bu zafiyetinden
kurtarılarak güçlü yöne doğru evrilmesini amaçlar. Kara, deniz ve demiryolu imkânları bakımından ilçemiz çok elverişli bir konumda olmasına
rağmen en yakın Bursa sivil hava alanına 108 Km. uzaklıkta. Koca Seyit
Havalimanı ise hem daha uzak, hem de daha ziyade turizm amaçlı.
“Havayolu imkânının uzaklığı” şu an itibariyle ilçemiz için bir dezavantaj gibi görünüyor. Yılda
1 milyon yolcuya hizmet vermesi planlanan Balıkesir Merkez Havalimanı inşaatı
tamamlanmış olmasına rağmen Bursa havaalanı seviyesine ulaşması zaman alabilir.
Yine de bize 45 km. uzaklıktaki yeni
havalimanının 420 dönümlük bir arazi üzerinde, 6 bin 500 metrekarelik terminal binası ve 28 bin 800
metrekarelik 4 uçak kapasiteli bir aprona sahip
olduğunu kaydedelim. Bu kapasite, havaalanının orta vadede bölgenin her türlü ihtiyacına cevap verebilecek şekilde donatıldığı anlamına
geliyor.
Son olarak yine yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucunda “LOJİSTİK “ sektöründe tespit
edilen “Zayıf yan”ımız; “Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması” olarak belirlenmişti. TCDD tarafından yapılan lojistik merkezler, iltisak
hatları, Marmaray, Kars-Tiflis-Bakü,
Kars-Nahcivan-İran, Nusaybin-Musul-Basra Demiryolu Projesi, Van Gölü Feribot Geçişi, Kavkaz-Samsun ve Derince-Tekirdağ, Bandırma-Tekirdağ
Feribot Projesi vb. projelerin yapım çalışmaları
sürüyor.
Lojistik merkezler; farklı işletici
ve taşıyıcılarla ulusal ve uluslararası, yük taşımacılığı, dağıtımı, depolama ve diğer tüm hizmetlerin yapıldığı alan olarak tanımlanıyor. Lojistik
ve taşımacılık şirketleri ile ilgili resmi kurumların içinde yer aldığı, her türlü ulaştırma moduna (karayolu, demiryolu, havayolu,
denizyolu vb.) etkin bağlantıları olan, depolama, bakım-onarım, yükleme-boşaltma, elleçleme, tartı, yükleri bölme, birleştirme, paketleme vb. faaliyetlerini gerçekleştirme imkânları
olan ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli, aktarma alan ve donanımlarına sahip bölgeler.
Karayolu, demiryolu, denizyolu ve
yerine göre havayolu erişimi ile kombine taşımacılık imkânlarının olduğu depolama ve ulaştırma hizmetlerinin
birlikte sunulduğu merkezler. Yapılması planlanan 16 adet lojistik merkeze
bakıldığında ülkemizin her bölgesinde, öncelikle organize sanayi bölgeleriyle bağlantılı olarak, yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu bölgelerde yapıldığı gözleniyor.
İlçemizde şu an için herhangi
bir lojistik merkez oluşumunun bulunmaması bir zafiyet. Ancak orta vadede bu
alanda güçlü hale
gelmemiz şaşırtıcı olmaz.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/06/10-haziran-2020-carsamba-reis.html>
17 Haziran
2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı166...............................Güçlü ve
Zayıf yanlar(VI)
Güçlü ve Zayıf yanlar(VI)
Bu hafta da Susurluğun "KALKINMA VE TEŞVİKLER" açısından güçlü ve zayıf yönlerini ele
alacağız.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan
tarama çalışmasında bu alanda Susurluk için “Güçlü yön”: “Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik
sistemi” olarak belirlenmişti. Halen mevcut olan bu faktörün orta
vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Bilindiği üzere ‘Yatırım Teşvik Sistemi’ genel, bölgesel, büyük ölçekli ve
stratejik yatırımların teşviki uygulamalarından oluşuyor. 2012 yılında Bakanlar
Kurulu Kararı ile yürürlüğe konan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar kapsamında
yer alan desteklerin uygulanması açısından iller, sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyeleri
dikkate alınarak altı bölgeye ayrılmış. Bölgesel Teşvik Sistemi işte bu önceden belirlenen bölge
ayırımları esas alınarak uygulanmakta.
Güney Marmara Bölgesinde yer alan ilimiz bu bağlamda
3. bölgede yer alıyor. Tabi ki bu avantaj sadece il merkezi için değil
Susurluk için de geçerli. Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede olması, OSB kurulması ile
ilgili çalışmalar ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı kapsamı içinde
olmamızla birlikte düşünüldüğünde orta vadede ilçemize avantaj sağlayabilir.
Zira gerçekleştirilecek muhtemel yatırımlar,
belirlenen sektörler ile asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması halinde, 3. Bölge desteklerinden yararlanabilecekler. Dikkate alınması gereken
husus, bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması ki bu kriter de Susurluk Ömerköy’de
kurulacak OSB için geçerli.
Yapılan tarama çalışması ve
katkılar sonucu “KALKINMA VE TEŞVİKLER“ sektöründe tespit
edilen “Zayıf yanlar”ımız ise; “işsizliğin artmakta oluşu”,”Stratejik plan için yetişmiş eleman eksikliği”,”Geleceğin Planlanmasına idari
kadroların ve partilerin farklı bakış açıları”,”Geleceğe
yönelik düşünmeme”,”Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama
konularında geri kalınması” ve “Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması” olarak belirlenmişti.
“İşsizliğin
artmakta oluşu” ülkemizde
olduğu kadar tüm dünyada da önemli bir sorun. Türkiye'de işsizlik oranı, 2020 başında geçen yılın aynı dönemine göre
0,9 puan azalışla yüzde
13,8 oldu. Bu dönemde,
istihdam edilenlerin yüzde
16'sı tarım, yüzde
20,7'si sanayi, yüzde
5,2'si inşaat, yüzde
58,1'i ise hizmet sektöründe idi.
Susurluk’la
ilgili bugüne
ait herhangi bir işsizlik verisi yok. Dolayısıyla da geleceğe yönelik ne olacağına dair bir öngörümüz de
bulunmuyor. Ancak, Susurluk’ta
kiminle konuşulsa işsizlikten yakınıyor. Bu sıkıntı rakamla ifade edilemese de
varlığı hissedilen bir gerçek.
Kaldı ki geçmiş
yıllarda %10 civarına düşen
işsizlik oranı son yıllardaki krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor.
Nüfus
artış oranından daha fazla büyüme ve yatırım gerçekleşmezse istihdam meselesinin orta vadede de
konuşulması kaçınılmaz
olur.
Görüşüme göre Susurluk’ta işsizliği giderek arttıran belli başlı üç sebep var. Bunlardan ilki tarım ve
hayvancılıktaki yapısal sorunlar, ikincisi Şeker fabrikası, Yörsan ve mola tesislerinin negatife dönen durumu, üçüncüsü de özelde
köyden
kente gelenlerin, genelde ise okuyan gençlerin iş bulamaması olarak görünüyor. Bu konu güncelde bir zafiyet olduğu kadar orta vadede de
şayet yeni iş sahaları açılmazsa
sorun olarak gündemde
kalmaya devam edecek.
Aslında işsizlik sorunun altında yatan sebepler
arasında nitelikli eleman sıkıntısı olduğunu biliyoruz. ”Stratejik plan için yetişmiş eleman eksikliği” de bu meselenin bir
başka yönü. Kalkınma için stratejik plan ne kadar gerekliyse, bir plan
yapabilmek için
de yetişmiş eleman olması o kadar şart.
Bu doğru bir tespit. Yalnız
‘nitelikli ya da yetişmiş eleman’ dediğimizde bu her zaman okumuş, diplomalı
insan anlamına gelmiyor. Bakarsanız etrafınızda böyle bir işi becerebilecek pek çok insan
var aslında. Ancak hiç kimsenin bir kenara itilip değersizleştirilmemesi, katılımcı bir
stratejik plan süreci içinde uygun olanların seçilip kazanılması gerekiyor. Kişinin yaşadığı yer söz konusu
olduğunda her kesimin ve her fikrin değerli olduğu kabul görmeli. Bu
noktada ilçeyi yönetenlerin bakış açısı, iş yapma biçimi ve sorumlulukları daha bir öne çıkıyor sanki.
Hiç kimse kendinden menkul, her söylediği tam
doğru olamaz. Onlardan dediğim dedik olmaları değil, tam aksine süreç içinde
insanları ortak bir amaca doğru adaletle yönetebilmek bekleniyor. Aksi halde kâğıt üzerinde en
güzel görünen planlar bile maalesef topal olabiliyor. Bunun en güzel örneği
profesyonel firmalara parayı bastırıp fiyakalı bir stratejik plan kitabı
yaptırmakla ilgili olabilir.
Ancak uygulayıcıları, tarafları,
etkilenenleri ve paydaşları işin içinde olmayan bir plan ancak kitaplıklarınızda süs olur.
İyi, etkin bir plan; sade, iddiasız ve en az masrafla da olsa onu yapanların
benimsedikleri, kendilerinden bir şeyler kattıkları ortak bir belgedir. Kısaca
en iyi plan uygulanabilen bir plandır.
Kuşkusuz ”Geleceğin Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış
açıları” bu tür süreçleri oldukça olumsuz etkiler. Toplum olarak her meseleye devlet ağırlıklı
bakış açımız sebebiyle idari kadroların geleceğin planlanmasında daha
etkin olduklarını düşünür ve bekleriz. Oysa o idari kadroları belirleyen siyaset ya da
politika yapanlar değil midir? İdari olarak bir makamda bulunan kişinin iktidar
düşüncesinin haricinde bir çizgide olması mümkün mü? Siyasi iktidarın istemediği bir idareci görevde
kalabilir mi?
Oluyorsa, doğal olarak bakış açılarında da
bir farklılık olacaktır ki; bu durumda geleceğin planlanması kadar her meselede
sorun yaşanmasını göze almak gerekir. En azından genelde böyle düşünürüz değil mi? Peki, aynı fikirde
olduklarında bile neden tam gelişme sağlanamıyor? Sebebi farklı fikirler
olmadığında, idareci ve karar verenlerin tüm yaptıklarını yüzde yüz doğru
kabul etmeleri olabilir mi?
Uygulamada sıkıntılar çıkmaya
başlayınca da kimse başarısızlığı üstüne almak istemiyor. Neticede öyle ya da böyle un varken, şeker varken bir türlü helva
yapılamıyor işte.
Geleceğin Planlanması her şeyden önce
geleceğe yönelik düşünmeyi gerektiriyor. ”Geleceğe yönelik düşünmeme” ise stratejik plan yapılmasının önündeki en büyük engellerden biri.
Stratejik plan kavramı 5018 sayılı
kanunla 2006’dan beri yürürlükte. Başlangıçta çok iyi çalışmalar
yapıldı ve aradan 14 yıl geçti. Görünen şu: Kâğıt üzerinde
plan yapmakta gerçekten başarılıyız, bu doğru. Fakat iş
uygulamaya gelince maalesef sınıfta kalıyoruz. Elbette ki bunun da birçok nedeni var. Ancak; gerek siyasilerde, gerek alt düzeyde politika yapanlarda, gerek toplumda etkili sivil
toplum önderleri ve idari kadrolarda, hatta tüm toplumda geleceğe yönelik düşünmeme her konuda iyileşmeye engel bir zayıflık.
Hâlbuki resmî kurumlar,
STK’lar ve siyasiler yörelerine gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorundalar. Neticede her bir yatırım ilçemizin ve gençlerin
geleceği demek oluyor. Bunun için elbette
geleceğe yönelik düşünebiliyor olmaları, ortak bir gelecek vizyonunu paylaşıyor
olmaları gerekli. Yoksa kısa görüşlü eski
alışkanlıklarla hareket edip, kısır çekişmelerle,
politik tartışmalarla zaman tüketecek
olurlarsa bundan en başta yine ilçemiz ve
insanımız kaybetmiş olur.
Geleceğe yönelik düşünme gibi; yenilikçilik,
girişimcilik gibi yetenekler de zamanımızda
paradan daha değerli. Bu
vasıfların iş dünyasına yansıması da çoğu zaman markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama gibi
ataklarda kendini gösteriyor. Bu nedenle ”Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama
konularında geri kalınması” sadece ilçemizde
değil ülkemizde de yaygın olarak hissedilen eksiklikler.
Hâlbuki inancımız bize şunu söylüyor: “Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allah'ın lütuf ve ihsanı çok
geniştir. İlmi her şeyi
kaplar. Her şeyi hakkıyla bilendir." (Bakara 261) Demek talep edersek ve ihlasla çalışırsak bu yetenekler layık olana verilir. Sonra da bu
kişiler bizzat Cenab-ı Allah’ın; “Onlar
filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin
gibidirler” (Fetih Suresi 29. Ayet) övgüsüne mazhar olurlar.
Bundan dolayı şayet ilçemizin geleceğini düşünüyorsak,
gelişmesini istiyorsak yenilikçi,
girişimci ve inançlı insanlara ihtiyacımız olduğu çok açık. Onlar
varsa; markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlamanın en iyisinin yapılacağına
emin olabiliriz. Aksi halde emek, zaman ve para harcadığınız ürünler
elimizde kalır.
Hizmeti sunmayı beceremiyorsak para
kazanamayız. En önemlisi bir ‘üretim kültürümüz’ yoksa var olmayı sürdüremez, silinir gideriz. Malum
meseldir: “Durursan düşersin!”
Kazananlar durmayıp yürüyenlerdir.
Eğer şehrimizin orta vadede bir
cazibe merkezi olmasını istiyorsak daha fazla kişi bu ideali omuzlamalı. Bir
sanayi kuruluşu sade biz istediğimiz için
gelmez, akıllıca stratejilerle ilçemizi çekim merkezi yaparsak, sahip olduğumuz artılara bakarak
gelir. Bu bizim daha fazla birlik beraberliğimize, daha fazla ortak akıl üretmemize, laf üstüne laf değil taş üstüne taş koymamıza bağlı.
Bu anlamda kuşkusuz “Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması” ilçemiz için bir dezavantaj. Zira bu deneyimin yaşandığı ihracat ve
ithalat faaliyeti neredeyse yok denecek kadar az. Ayrıca bu hususta güçlü olmak öncelikle yabancı dil bilmek ve dijital iletişim
teknolojileriyle içli dışlı olmayı da gerektiriyor.
Gerek eğitim alanında gerekse iş yaşamında bu alana yatırım yapmak artık bir lüks değil zorunluluk.
Başta oda ve borsamız olmak üzere, yönetici ve
STK’larımız da bu konuda üstlerine düşeni
yapmalılar. Dış ticaret öncelikle
elbette bu konuda çalışan kişi ve firmaların konusu. Bu
bağlamda orta vadede Susurluk’ta konuşlanması muhtemel tarım, sanayi, ticaret
ve hizmet sektörü
kuruluşlarıyla birlikte ihracat ve ithalat faaliyetlerinin de yoğunlaşacağını
bekleyebiliriz.
Kaldı ki bu günün ve yarının teknolojisiyle dünyanın her yerine sanal iletişim mümkün. Dünya ticaretinin önemli bir
kısmının internet üzerinden döndüğünü biliyor, görüyoruz. O halde Susurluk bilinçli bir şekilde bu zayıflığını azaltmanın ve giderek güçlü hale
gelmenin stratejik yollarını bu günden
bulabilmelidir.
Enseyi karartmaya da gerek yok ama. Sonuçta ne olacaksa olacak. Önemli olan olacak olan değişim ve gelişimi öngörebilmek. Öngörebilirsek,
planlayabilirsek ve stratejik hamlelerle hedeflerimize ilerleyebilirsek
başarılı olabiliriz. Bunun için de anlamak,
benimsemek, inanmak, desteklemek ve katkı vermek gerekiyor.
--------------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/06/17-haziran-2020-carsamba-reis.html>
24 Haziran 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı167...............................Güçlü ve Zayıf yanlar(VII)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(VII)
Bu hafta Susurluğun "KONUM"ve“NÜFUS” açısından güçlü/zayıf yönlerini ele alacağız.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan
tarama çalışmasında Susurluk için KONUM bakımından “Güçlü yönler”; “İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık”,“Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha bakir olması” ve “İstanbul sanayisinden ilçemize
kayacak olanlar için oldukça uygun bir konum” şeklinde belirlenmişti.
Yine aynı çalışmada Susurluk için NÜFUS alanında “Güçlü yön” ise; “Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus” olarak tespit edilmişti. Bu faktörler bugün de halen mevcut. Ancak, orta vadede
de Susurluğun gelişmesini olumlu etkileyebileceği düşünülen avantajlar.
İlçemiz coğrafi konum olarak Türkiye’nin
ekonomik hareketliliğinin en yüksek olduğu Marmara Bölgesi’nde yer aldığı gibi Marmara Denizi’ne de çok yakın bulunuyor. Haritaya bakacak
olursanız körfeze dönük Balıkesir ilinin başına denk gelen bölgesinde küçük bir armuta benzeyen Susurluk ilçesini görebilirsiniz.
İlçe toprakları ilin kuzey doğusunda,
deniz seviyesinden ortalama 63 m. rakımda, fazla yüksek olmayan engebeli bir araziden
oluşuyor. Kuzeyde Bandırma ve Manyas, doğusunda M.Kemal Paşa, Güneyinde
Kepsut, batısında Balıkesir ili ve Balya ile çevrili. Doğu kesiminde Çataldağ
(1336 m), batı yönünde ise Keltepe (881 m) yükseltileri arasında, doğudan
Simav çayı olarak gelen Susurluk deresinin oluşturduğu vadi üzerinde
konuşlu.
Dere ilçe merkezini bölerek kuzeye doğru Yahyaköy, Göbel,
Kepekler ve Beylikköy’e doğru ilerliyor ve buralarda son derece verimli ova toprakları içinden
Karacabey’e geçiyor. Bir adı da Kocadere olan bu bereket kaynağı çay Marmara
Denizine dökülen en büyük ırmak.
Susurluk bilindiği gibi İstanbul, İzmir ve Bursa
gibi büyük şehirlere yakın. Aynı zamanda Çanakkale-Bursa-Bandırma-Balıkesir gibi gelişmiş
merkezler ortasında yer alıyor. İlaveten yol üstü ve
güçlü bir ulaşım ağı arasında. Susurluk ilçesi bu konumundan dolayı öncelikle “İstanbul,
İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık” açısından avantajlı bir noktada.
Kendi bölgesini
olduğu kadar Ege bölgesini
ve İç
Anadolu’yu
da Marmara denizine, böylece
İstanbul’a, Tekirdağ’a ve dış dünyaya
bağlayan bir geçiş
koridorunda bulunuyor. Çok
yakınımızda, Bandırma’daki deniz ulaşımı ve ulaşıma bağlı taşımacılık ile bu
ulaşımın tetiklediği sektörler
zaten bölgemizin
mekânsal
gelişim eğilimlerini önemli
ölçüde etkilemekte.
İlçemiz
bu ortamda Marmara Bölgesi’ni Ege ve İç Anadolu Bölgelerine bağlayan kara ve demir yollarına sahip.
Karayolu, otoyol ve demiryolundan oluşan bu kombine ulaşım altyapısı Susurluk
topraklarında güçlü bir ağ oluşturuyor. Mevcut ağ bir bakıma mal ve
hizmet akımlarının geçiş
yaptığı, yönetildiği
ve yönlendirildiği
bir altyapı anlamına da geliyor. Böylece
İstanbul, İzmir ve Bursa gibi önemli
merkezlerin karşılıklı etkileşimi Susurluk üzerinde hissediliyor diyebiliriz.
Çevresindeki
önemli
turizm, ticaret ve sanayi merkezlerini birbirine bağlayan konum kendisine çok güçlü bir pozisyon sağlıyor. Söz konusu merkezler tarım ve hayvancılık ürünlerimiz
için büyük
pazarlar olduğu kadar, aynı zamanda hizmetler ve sanayi sektörlerinde de uzmanlaşmış bölgeler. Bu yüzden ilçemizin
sahip olduğu konum lojistik sektörü için
de büyük bir önem
taşıyor ve bu avantaj orta vadede de devam edecek.
Böyle
bir konuma sahip olmasına rağmen ilçemiz,
çevresindeki
Bandırma, M.Kemal Paşa ve Gönen
gibi diğer komşu ilçelerle
karşılaştırıldığında nispeten daha geride kalmış görünüyor. Susurluğun ne yazık ki fark atacak tarihi,
turistik ve kültürel manada renkli bir geçmişi yok. Arkeolojik yada sanatsal eserlere de
malik değil, bu nedenle Turizm yok gibi.
Ayrıca ilçe sınırları dahilinde uluslararası çapta büyük sanayi tesisleri ve ticari yatırımlar da
bulunmuyor. Ekonomik olarak bazı sanayi tesislerine sahipse de bunlar daha
ziyade orta ve küçük ölçekte
işletmeler.
Nüfus açısından da Susurluğun durumu pek iç açıcı değil.
1970’de nüfus 39.951 iken 2000’e kadar artarak 43.107’ye ulaşmış. Ancak, sonrasında sürekli
azalarak 39 binin altına düşmüş. Yani bir anlamda bugün Susurluk 1965’de 39.763 olan nüfusunun da altına inmiş görünüyor. Bütün bunlar bazıları olumsuz, bazıları
ikaz işaretleri veren göstergeler. Bu durumda
“Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha bakir olması” acaba orta vadede kendisi için bir avantaja dönüşebilir mi?
Bir başka açıdan daha ‘el değmemiş, kapağı açılmamış bir Susurluk’ tan söz ediyor
olabilir miyiz?
Evet, çünkü Susurluk’ta kilometre kare başına 36,6 kişi
yaşıyor.Karşılaştırmak için bu yoğunluğun Türkiye ortalamasının 104, Balıkesir ili ortalamasının da 84 kişi
olduğunu not edelim. Son olarak konu ile ilgili bir iş adamının;
“Balıkesir gizli kalmış bir hazine” ifadesini sahip olduğumuz değerler, el değmemiş bir doğa, sanayi
ve lojistik yatırımlarına uygun araziler, jeotermal, rüzgâr ve biyoenerji potansiyeli nedeniyle
Susurluk için niye düşünmeyelim ki? En azından daha yolun başında olmak bundan sonrası için akıllıca
değerlendirebileceğimiz pek çok seçim şansımızın olduğunu gösteriyor. Bütün bunlar bence arada-derede kalmış olmamızı ‘güçlü’ bir
avantaja dönüştürüyor.
Burası İstanbul, Bursa, İzmir üçgeninin tam
ortasında bir nokta. Özellikle Çanakkale-Balıkesir Bölgesel Planı kapsamında ve iki ana aksta gelişen
otoyolların odağında yer alıyor. Buna hızlı tren projesi ve demiryolu aksı da
ilave edildiğinde Susurluğun gayet stratejik bir konuma sahip olduğu açık.
Her sektörden yatırıma müsait geniş
bir arazi varlığımız var. Söz konusu avantajları yöremizi “İstanbul sanayisinden ilçemize
kayacak olanlar için oldukça uygun bir konum”a yükseltiyor. Susurluk İlçemiz ulaşım
ağı bakımında önemli bir konumda yer aldığı gibi yeni yapılan İstanbul-İzmir
Otoban yolunun da üzerinde. Böylece kuzeyinde ve güneyinde yer alan iki önemli ve yoğun ticaret ağına da eş
değer uzaklıkta.
İlaveten karayolu ile Bandırma’ya 55
km, Bursa’ya 108 km ve Balıkesir İl Merkezine 45 km yakınlıkta. Mevcut ulaşım
araçları her daim çalışıyor. Bu bağlamda ilçemizde ulaşım ağı bakımından hiçbir sorun olmadığı gibi, yeni yatırımların
gelmesi açısından da talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut.
Önemli ulaşım güzergâhları üzerinde yer alması, İstanbul, Bursa ve İzmir gibi metropollerin
kesişim noktasında bulunması, gelişmiş iç pazarlara ve Bandırma limanı üzerinden de
Avrupa’ya ulaşım imkânı bulunması ilçemizi tercih edecek sanayi kuruluşları için değerlendirilmesi gereken son
derece cazip bir ortam.
Kaldı ki otoyolla birlikte birçok tarlanın birileri tarafından satın alınması, İstanbul’u
terk etmeyi düşünen bazı
sanayicilerin Susurluk OSB’si için
girişimde bulunmaları tesadüf değil.
Alternatif lojistik bir merkez olması ile ilgili düşünceler de bu yüzden.
Susurluğun NÜFUS açısından “Güçlü yön”ü; “Henüz çok
yaşlanmamış bir nüfus” olarak görünüyor.
İlçemizin nüfusu 2019 yılına göre
38.704. Bu nüfusun, 19.128’
erkek (%49,4) ve 19.576’sı kadından
(%50,58) oluşuyor. 2000’li yılların başında 43 bin civarında imiş. 2007’de
42.726’ya, 2010’da 41.504’e, 2014’de 39.929’a, 2019’da da 38.704’e düşmüş.
Elimizdeki istatistiki verilere göre Nüfus artış hızı dalgalanmakla birlikte son on yılda %0’ın
altında yani eksi görünüyor.
2008’de -%0,46, 2013’de -%0,37,
2018’de -%0,26 ve 2019’da
da -%0,91 imiş. Sorunu anlamak için Bandırma
ilçesindeki nüfus
artışının binde 12,25 olduğunu belirtmek gerek. Yine 2019 verilerine göre Susurluk nüfusunun
%24,28’i yaşlı, %27,61’i genç ve %48,11’i ise orta
yaşta. Orta vadede bu yaşlanma tablosu sıkıntı çıkarmaz, ancak yaşlı nüfus
genç nüfusu geçmek üzere.
Şimdilik Susurluk henüz çok yaşlanmamış bir nüfusa sahip.
Bu avantajın gerek ekonomik gerekse
sosyal açılardan değerli olduğunu ve dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Yaşayan dört
kişiden biri genç, diğeri yaşlı kalan ikisi de orta
yaşta görünüyor. Tablonun 1-2-1 olması şu anda güçlü gibi görünen bu konunun
uzun vadede zayıfa dönmesine de sebep olabilir. Bu da hem
sosyal hem de ekonomik anlamda ilave sorun yaratacaktır.
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu “KONUM“ sektöründe tespit
edilen “Zayıf yan”ımız; “Deniz ve sahil sınırının olmaması” olarak belirlenmişti.
Kuşkusuz denize sahili olan ve liman
sahibi yerleşim yerleri tarihten bu yana gelişmişler. Bandırma’nın büyümesi de büyük ölçüde bu
sebepten. Mesela deniz sahili bulunan körfez ilçelerimiz Edremit, Burhaniye ve
Ayvalığın Turizm açısından gelişmiş olması da aynı
nedenle olmuş. Susurluğumuz bu açıdan pek
talihli değil.
Ancak, bölgemizin denize açılan kapısı
durumundaki Bandırma limanına olan uzaklığının sadece 55 km. olması, bölge ulaşımının karayolu, otoyol ve demir yolu ile ilçemiz üzerinden
sağlanması bu zayıf yönümüzü hafifletiyor. Stratejik bakış açısıyla zayıf yönlerin güçlü hale dönüşüp dönüşmeyeceğine bakmak gerekir.
Bu açıdan deniz ve sahil sınırı konusunda çözümü olmayana
takılmamak, mümkün olana odaklanmak daha akıllıca olacaktır.
---------------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/06/24-haziran-2020-carsamba-reis.html>
01 Temmuz 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı168...............................Güçlü
ve Zayıf yanlar(VIII)
Güçlü
ve Zayıf yanlar(VIII)
Bu hafta Susurluğun "TURİZM" sektörü alanında güçlü ve zayıf yönlerini ele
alıyoruz.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan
tarama çalışmasında Susurluk için "TURİZM" alanında “Güçlü yönler”i; “Alternatif turizm imkânları”,“ Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler”, “Termal
turizm için Jeotermal potansiyel”,”Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi” ve “Ayranıyla meşhur, tost ve ayran için coğrafi
konuma sahip olması” şeklinde belirlemiştik.
Bu faktörler bugün halen
mevcut olduğu gibi orta vadede de varlığını sürdürebilecek, Susurluğun gelişmesini
olumlu etkileyecek avantajlar.
TR22 kodlu Çanakkale-Balıkesir Güney Marmara
Bölgesi; pek çok alternatif turizm çeşidiyle ülke genelinde ön plana çıkan bir turizm koridoru, kültür turizmi gelişim bölgeleri ile
sağlık ve termal turizm alanı olarak tanımlanmış. Ege ve Marmara Denizinde kıyı
turizmi oldukça canlı. Öte yandan aynı bölge; içinde jeotermal kaynakları, tarihi ve kültürel değerleri bir arada barındıran yüksek turizm
potansiyeline sahip bir merkez.
Bu bağlamda turizm çeşitliliği
ile birlikte “Alternatif turizm imkânları”açısından da oldukça zengin. Alternatif Turizm kavramı zaten kitle turizminden farklı
bir yaklaşım sunuyor. Bu ürün yavaş yavaş gelişen bir turizm hareketliliğini, optimum kârlılığın göz önünde
bulundurulmasını, uzun vadeli programlarla turistik gelişme sağlanmasını,
değişime karşı direnci, çevre değerlerine saygıyı ve çevreyle bütünleşmeyi ifade ediyor.
Susurluk ilçesi İstanbul, Bursa, İzmir hattı üzerinde yer
almakla birlikte, halen içinden turizm merkezlerine akan yerli ve yabancı turistler için bir
durak yeri değil geçiş güzergâhı olarak varlığını sürdürüyor. Herhangi bir antik kent, müze ve ören yeri bulunmuyor. İnanç ya da kültür
turizminde değerlendirilebilecek varlığımız da yok. Buna karşılık doğa turizmi,
termal sağlık turizmi, yöresel ürünler pazarı ve sportif turizm gibi alanlarda el değmemiş güçlü yönlerimiz
var.
Özellikle sıcaklık ve debi açısından zengin termal kaynaklara
sahip bir bölgedeyiz. Balya, Bigadiç, Edremit, Gönen, Manyas, Sındırgı ile birlikte Susurluk ilçemizde de güçlü bir “termal
turizm” potansiyeli mevcut. İlaveten “dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve
piknik turizmi, motor kros, rahvan at ve yağlı güreş müsabakaları ile sportif olta balıkçılığı ve av
turizmi” gibi pek çok alternatif turizm faaliyeti için uygun bir konumdayız.
Alternatif turizm faaliyetlerini
tercih edenler çevreye daha duyarlı, daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha bağımsız
hareket edebilen, araştırma ve inceleme ruhuna sahip, gezdiği yerlerde daha çok para ve
zaman harcayan insanlar. Bu bağlamda “yayla seni bekliyor”, “köyüne dön”, “tarladan
kendin topla”, “dalından kopar ye”, “ormanda kamp” vb. çeşitli aktiviteler farklı zevklere
sahip şehirli insanlara oldukça cazip geliyor. Doğa sporları giderek yaygınlaşıyor. Temiz hava
ve muhteşem manzaralara karşı günün her saati aktif bir tatil geçirebiliyorsunuz.
Meselâ ilçemizdeki coğrafi şartlar, flora ve
faunasıyla av turizmine uygun imkânlar sunuyor. Orta vadede belli esaslara uyularak geliştirilecek olan “av turizmi” bir alternatif
turizm türü olarak ilçemiz ekonomisine katkıda bulunabilir.
Yine, şehir hayatının olumsuzlukları
içinde bunalan insanların doğal ortamlara olan özlemleri “çiftlik
turizmi” gibi bir türün ortaya çıkmasına sebep olmuş durumda. Bu yüzden son yıllarda şehirlere yığılan
insanlarda kırlara yönelik bir ters göç olgusu görülmekte. Bu hareket de insanların alternatif turizm çeşitlerinden
çiftlik turizmine yönelmesine sebep oluyor.
Göçer Yörüklerle
birlikte, yoğun Balkan ve Kafkas göçlerine
de yurt olan bölgemizin
kültürel çeşitliliği
oldukça
dikkat çekici.
Zira ilçemizde
yerli manavlardan, muhacir ve romanlara kadar geniş bir kültürel
dokunun izleri bulunuyor. Bu açıdan “Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler”söz konusu.
Son dönemde
deniz, kum ve güneş
turizmine alternatif arayışları ve farklı turizm çeşitlerine yönelme gözlendiği
için bölgemizin sahip olduğu doğal kültür ve
değerler de bu alana ilgi duyan pek çok
ziyaretçi için keşfedilmeyi bekliyor. Sadece bunun için atadan nineden yadigâr el işleri, köyden köye
değişen farklı özelliklere
sahip düğün adetlerimiz, yöreye özgü konuşma biçimimiz, sebze ve meyvelerimiz, et-süt ve süt ürünleri
yelpazemizin meraklısı için görgü ve
bilgiye açılması
gerekiyor.
Ayrıca ilçede Çataldağ’da
Aygır Çeşmesi,
Bıçkı
Deresi, Farafat orman içi
yerleri gibi gezilebilecek yerler, Çaylak,
Yahyaköy
Yandım Çavuş
ve Günaydın
Göleti
çevresi
gibi de mesire yerleri görülmeye değer yerler.
Bölgemiz
jeotermal kaynaklar bakımından ülkemizin
önde
gelen yörelerinden
biri. Termal kaynaklarımız doğal çıkışlı
olup içindeki
eriyik mineral, tuz ve element yönünden zenginler. Termal Turizm; mineral içeren sıcak su banyosu, çamur banyosu ve içmeler gibi çeşitli kullanım şekillerini içeriyor.
Bununla beraber fizik tedavi ve rehabilitasyon,
idman, psikoterapi ve diyet gibi destekleyici tedavilerin birleştirilmesi ile
yapılan uygulamaları da kapsıyor.
Hatta, bu kaynakların eğlenme ve rekreasyon amaçlı kullanımı da söz konusu. Bu bağlamda ilçemiz “Termal
turizm için
Jeotermal potansiyel” açısından güçlü bir
potansiyele sahip.
Bu potansiyel hem sağlık turizmi hem de dinlenme
amaçlı
değerlendirilmeyi bekliyor. Kuşkusuz bunun için öncelikle
tanıtım, eğitim ve alt yapıdaki bazı olumsuzlukların giderilmesi şart. Eğer bu
alanda uygun stratejik hamleler yapılabilirse, onlar da Susurluğun kalkınmasını
çeşitlendirecek
birer kaldıraca dönüşebilirler.
Susurluk tarihinden bu yana içinden yolgeçen bir yerleşim yeri. Doğal olarak da geçmişe dayanan köklü bir ”Geleneksel
mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi”ne sahip. Yıllar boyu birçok irili ufaklı mola ve dinlenme tesisi oldu.
Değişen ekonomik ve sosyal dönemler bu
tesislerin çoğalıp azalmasına, duruma göre kapanmasına, değişmesine ve
farklılaşmasına sahne oldu. Bütün bunlar sektöre hem girişimcilik açısından, hem de yetişmiş eleman yönüyle güçlü bir deneyim kazandırdı. Şu anda
otoyolun bu alanda Susurluğa olumsuz etkisi olacağı düşünülüyor. Ancak, gereken değişim,
yenilenme ve uyum sağlandığı takdirde bu avantajımızın orta vadede de devam
edeceği beklenebilir.
İstanbul'u Edremit Körfezi'ne,
İzmir ve diğer Ege illerine bağlayan güzergâh üzerinde bulunan Susurluk'taki tesislerde mola verenlerin ilk
tercihlerinden olan Susurluk Tostu ile Susurluk Ayranı, yurt içinde olduğu
kadar yurt dışından gelen birçok turist tarafından da biliniyor. Ünü sınırları aşan bu ürünlerin
tescillenmesiyle ilgili coğrafi işaret alınması için ilk başvuru Ticaret Odasınca Şubat
2013'te yapılmış.
Kasım 2017’de de "Susurluk
Tostu" ile "Susurluk Ayranı"na coğrafi işaret alınmış. Böylece “Ayranıyla
meşhur Susurluk, tost ve ayranı için coğrafi konuma sahip” olurken bu ürünlerin bundan sonra her yerde aynı kalitede yapılması da güvence altına alınmış.
Yani ayran yağı alınmamış yoğurttan,
tuz ve su kullanılarak yapılacağı için
daima köpürecek ve
taze olacak. Susurluk Tostu da daha çok
bölgemiz ürünü tava
ekmeğinden yapılacak ve az tuzlu kelle peyniri ya da bilinen adıyla Mihaliç peyniri kullanılacak. Diğer kaşar türü kolay
eriyen peynir kullanan üreticiler
yaptıkları tosta, Susurluk Tostu diyemeyecek.
Artık Malatya'nın kayısısı, Aydın'ın
inciri, Ayvalık'ın zeytini gibi artık Susurluk Tostu ve Susurluk Ayranı da
coğrafi işaretler listesine girmiş durumda. Kuşkusuz bu tescil, ayran ve
tostumuzun kalitesinin devamını sağladığı gibi bu ürünlerin satış garantisi de olacak. Belirlenen standartların
dışında üretim yapan tesis ve iş yerleri Susurluk Tostu veya
Susurluk Ayranı adını kullanamayacaklar.
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu “TURİZM“ sektöründe tespit
edilen “Zayıf yanlar”ımız
ise; “Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama” ve “Deniz
turizmi imkânının bulunmaması” olarak belirlenmişti. Susurluk Büyük şehirler ile Turizm bölgeleri arasındaki güzergâh üzerinde. Konaklama noktası değil, daha çok bir duraklama ve geçiş
menzili. Bu sebeple yönetmelik
kapsamında “Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama”sı anlaşılabilir bir durum.
Ancak kitle turizmine alternatif
olarak gelişen yeni turizm yaklaşımında, grup tüketimi yerine bireysel turlar ön plana çıkmakta, büyük konaklama
tesisleri yerine küçük ve orta boy işletmeler öngörülmektedir. Bu anlayış doğrultusunda gelen ziyaretçilerin konaklama ihtiyaçları, yerel ve kültürel öğelerin
esas alındığı küçük konaklama birimlerinde
karşılanacaktır. Bu nedenle orta vadede hedef alınan alternatif turizm
alanlarına uygun tesislerin planlanıp işletilmesi için bugünden gerekli adımların atılması
gerekiyor.
Susurluğun bir deniz kıyısı ya da
sahili olmaması konumundan kaynaklanan bir zayıflık. Doğal olarak bunun sosyal
ve ekonomik anlamda birçok olumsuz
etkileri var. “Deniz turizmi imkânının bulunmaması” da bunlardan biri. Elbette ki Susurluğa deniz
getirilemeyeceğine ya da Susurluk deniz kenarına taşınamayacağına göre öncelikle
buradaki zayıflığı Marmara ve Ege denizine uzaklık olarak algılamakta yarar
var.
Bugünün ulaşım alt yapısı ve araçları ile 40 dakikada Bandırmaya 1,5 saatte Edremit körfezine ulaşmak mümkün. Bu mesafe büyütülecek bir
sorun değil. Kaldı ki ilçemizin
konumu Turizm açısından bu bölgelere yönelmiş
tatilcilerin geçiş güzergâhında. Çıkarı da duraklanan kısa süreyi ne kadar uzatabilirse, onları yedirip içirerek ne kadar mutlu edebilirse o kadar olacak.
--------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/06/01-temmuz-2020-carsamba-reis.html>
08 Temmuz
2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı169...............................Güçlü ve
Zayıf yanlar(IX)
Güçlü ve Zayıf yanlar(IX)
Whatsapp grubumuzda yapılan tarama çalışmasında
Susurluk için "KENTLEŞME VE ÇEVRE" konusunda “Güçlü yönler”; “Çaylak mesire yeri”ve“Çataldağ” olarak belirlenmişti.
Bu faktörler de bugün mevcut
olduğu gibi orta vadede de varlığını sürdürerek Susurluğun gelişmesini olumlu etkileyebilecek avantajlar. “Çaylak mesire yeri” olarak isimlendirilen mevkî İlçemizin güney
doğusunda. Çayın Susurluk nehriyle birleştiği vadideki geniş alan yıllardır
piknik alanı olarak kullanılmakta. Çataldağdan gelen Çaylak suyu burada doğal güzelliği ile eşşiz bir mini kanyon
oluşturmuş. Çay yatağı kayalardan akan küçük şelaleler ve göletlerle
dolu. Burası suları sürekli akan bir küçük dere ile çınar ağaçları altında gizlenmiş koyu gölgeli antik bir yaşam bölgesi.
Bugün bile piknik alanından çaylak
deresini yukarı doğru takip ederek dere yatağındaki kayalıklar üzerinde,
buz gibi su içerisinde ve yıllanmış çınar ağaçları altında heyecan dolu yürüyüşler yapılabiliyor.
Geçmişte zaman içinde vadi boyunca birçok su
değirmeni kurulmuş ve bölge halkının tahıllarını öğütmüş. Hatta Enver Paşa döneminde Almanların su ile elektrik üreten
Siemens jeneratörleri ile Susurluğun elektrik ihtiyacı bile buradan sağlanmış. Bu
jeneratörler yıllarca Susurluk bölgesinin enerjisini sağlamış ve bir dönem sonra
kaderine terk edilmiş. Çaylak mesire yeri kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de
Susurluğun doğal güzellikleri arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri.
“Çataldağ”Susurluğun doğusunda Kepsut'un Kuzeyinde Mustafakemalpaşa'nın Güneybatısında,
Balat vadileri arasında iki zirveli bir masif. 1336 metre ve 1306 metrelik iki
adet zirvesi var. Çevredeki üç ilçenin birleştiği noktada bulunan zirveler Susurluk ilçe sınırları
yer alıyor. Bugün her üç ilçeden de Çatal dağa ulaşım mevcut.
Ayrıca alternatif turizm kapsamında
iki adet Susurluk yürüyüş yolları rotası üzerinde bulunuyor. 1.Rota; Kalfa Köy-Gölet-Çataldağ Zirveye kadar 12 km. Rotanın
başlangıç yüksekliği 560 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 905 m. Meraklısı için zor bir
parkur. Orman yollarından devam ederek Çataldağ göleti kenarından geçip 1250 m
rakımlı Çataldağ'da sona eriyor.
2.Rota ise 8 km. lik Yayla Çayır Köyü-Çobandede-Çataldağ güzergâhı. Yaylaçayırı Köyünden
başlayarak Çataldağ'da bitiyor. Rotanın başlangıç yüksekliği 690 m, bitiş yüksekliği
1250 m, ortalama yüksekliği ise 1000 m. Bu rota da zor bir parkur olup, rota üzerinde
1310 m rakımlı Çobandede tepesi var. Bu tepede de bir adet seyir terası mevcut.
Aynı tarama çalışması ve katkılar sonucu “"KENTLEŞME VE ÇEVRE" sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız ise;“Düzenli
kentleşme için
uygun alan olmaması”,”Mevcut yapı stoğunun doğal afetlere uygun olmaması”,
“Kentsel ve çevresel
altyapı yetersizliği”, “Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen
atıklardan kaynaklanan kirlilik”ve“Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması” olarak belirlenmişti.
Susurluk içinden geçen
ırmağın ikiye böldüğü,
oluşturduğu vadi ve ovanın üzerinde
kurulu bir yerleşim bölgesi.
Gerek ilçe
merkezinin konuşlandığı dar boğaz, gerekse ovadaki verimli tarım arazileri
Susurluğun kentsel gelişimini sınırlandırıyor. Var oluşu içinden geçen
yola ve dereye bağlı ilçenin
geçmişten
bu yana bu yönden
pek büyüme şansı olmamış.
Bu nedenle “Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması”ilçe için
elbette bir dezavantaj.
Deprem bölgesinde
bulunuyor olması da binaların yüksek
katlı olmasını riskli hale getiriyor. Tek çıkar yol; orta vadede ekonomik ömrünü tamamlamış konutların, eski sokak ve
mahallelerin sağlıklı bir kent planlaması ile kentsel dönüşümünün yapılmasında.
İlçemizde
mevcut binaların yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne kadar uygun olup
olmadığı konusunda yapılmış bir çalışma
yok. Bu
sebeple bugün ve
orta vadede ”Mevcut
yapı stoğunun doğal afetlere uygun olmaması”gerçeğini elde bir varsaymak gerekiyor. Bu zayıflık
Orta vadede yine uygun bir şehir planlamasıyla kentsel dönüşüm zorunluluğunu dayatıyor.
Mevcut yapı stoğu;
Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne göre
"halihazırda içinde
oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri ve onların müştemilatı ile bunların adedi" anlamına gelen
bir inşaat terimi. Belediye başkanlığımızın ilçenin daha yaşanır olması için mutlaka Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ile gönderilen kentsel dönüşüm planlamasına yönelik yönetmeliği
dikkate alması gerekiyor.
Bunun için
ilçedeki
yapı stoğu, stoğun kalitesi ve riskli alan tespitine yönelik raporların hazırlanmasıyla işe
başlanabilir. Böylece devletin öncelikleri arasında yer alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut olabilir.
Zira Kentsel Dönüşüm
Stratejisi her kent ve ilçenin kendine özgü kentsel dönüşüm planlamasını yapmasını öngörüyor. Bu sayede beldemiz de, bir dönüşüm anayasası sahibi olabilecek ve
hazırlanan belgeye göre dönüşümünü yönetebilecek.
“Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği” Türkiye, özellikle
depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen
yıkıcı depremler, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve
ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştur.
Ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması
doğal afetleri kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas
unsurlardan biri haline getirmektedir. Kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan
nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst
yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü çarpık yapı
stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz.
Günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde
yaşıyor olması sebebiyle kentsel altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve
planlama süreçleri stratejik önemde bir konu. Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu kentsel teknik
altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap verememesi. Bunun nedeni; kent
inşa etmenin olmazsa olmazı kent planlaması ile kentsel altyapı arasındaki
hassas dengenin kurulamamasından kaynaklanıyor.
Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu
kadar orta vadede de şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi gereken
zayıflıklarından biri.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 verileri üzerinden
hazırladığı ‘Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’na göre; ülke genelinde, 30 ilde su kirliliği,
26 ilde hava kirliliği, 21 ilde atıklar, 3 ilde gürültü kirliliği, 1 ilde de erozyon öncelikli çevre
sorunları olarak ifade edilmiş.
Su kirliliğinin 1.,2. ve 3. sırada
sorun olan il sayısının toplamı 76. Su kirliliğinin birinci öncelikli
sorun olduğu illerin yer aldığı havzalar ise Meriç-Ergene, Marmara, Susurluk, Gediz,
Kızılırmak-Yeşilırmak, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Van Gölü Havzaları olarak belirtilmiş.
Özetle; 2016 yılı verileriyle Türkiye genelinde birinci öncelikli
sorun: Su kirliliği. İlçemiz özelinde de “Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik” iddiaları zaman zaman kitle halinde balık ölümleriyle gündeme geliyor.
İddialara göre Susurluk ırmağının bugünkü durumundan
bölgedeki fabrika ve tesisler sorumlu. Nitekim, son olarak 2019
yılında meydana gelen toplu balık ölümleri sonrası açıklama yapan Bursa valiliği ölü balıkların Balıkesir'in Susurluk ilçesi yönünden
geldiğini belirtilmiş.
Buna karşılık Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden yapılan bir yazılı basın açıklamasında:"Balık ölümlerine sebep olan fabrikanın Susurluk Şeker Fabrikası olduğuna
dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Susurluk Çayı'nda
balık ölümleri olduğuna dair ihbar üzerine,
Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Susurluk Şeker Fabrikası'nda denetimler yapılmış olup
aynı gün düzenlenen rapor doğrultusunda, fabrikamızda oluşan atık suların
mevcut çamur havuzlarına alınmakta olduğu ve çevreye alıcı ortama herhangi bir atık su deşarjının söz konusu olmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla Susurluk
Deresi'nde meydana gelen balık ölümlerinin
Susurluk Şeker Fabrikası ile herhangi bir ilgisi yoktur" denilmiş.
Anlaşılan “Kabahat gelin olmuş alan
yok” sözünde olduğu gibi kirliliğin müsebbibi belli değil(!). Belli veya
değil, gerçek olan şey şu: bu dere kirli akıyor! Mühim olan bölgesel bir
plan çerçevesinde bu zayıf tarafımızı iyileştirmeye çalışmak ve
sularımızın kirlenmemesini sağlamak.
Bölgemizde “Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin
bulunmaması” sularımızdaki kirlilik sorununun ve çevresel kirlenmelerin çözümünü güçleştiriyor.
Oysa ‘atık yönetimi’ buna bir çözüm olabilir.
Atık yönetimi herhangi bir ürünün tasarım
aşamasından başlayarak; üretim, tüketim, atık oluşumu, atığın geri dönüştürülmesi ve/veya bertaraf edilmesini
kapsar. Bu şekilde ilgili kuruluşlar, kirlenmiş atıkların güvenli ve çevre dostu
bir şekilde bertaraf edilmesi için bazı basit prosedürleri izleyerek; hem yasal mevzuata uyum sağlayabilir, hem
de finansal tasarruflarda bulunabilirler.
Aynı şekilde “Sıfır Atık”
uygulamasıyla da atıkların kaynağında ayrı toplanarak geri dönüşümünün
sağlanması mümkün. Böylece hammadde ve enerji israfının da önüne geçilebiliyor. Nitekim bu kapsamda geri
kazanılabilir atıkların yoğun olarak oluştuğu kamu kurumları, terminaller,
eğitim kurumları, alışveriş merkezleri, hastaneler, otel ve restoranlar ile büyük iş
yerleri başta olmak üzere 2023’e kadar bütün Türkiye’de Sıfır Atık Projesi’nin hayata geçirilmesi hedefleniyor.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/07/08-temmuz-2020-carsamba-reis.html>
15 Temmuz
2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı170..............................Güçlü ve Zayıf
yanlar(X)
Güçlü ve Zayıf yanlar(X)
Bu hafta da Susurluğun "SAĞLIK", “EĞİTİM ve SPOR” açısından güçlü ve zayıf yönlerini ele alacağız.
Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan
tarama çalışmasında Susurluk için "SAĞLIK" alanında “Güçlü yön”; “Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması” olarak önerilmişti. “EĞİTİM” alanında “Güçlü yönler”ise ; “Meslek yüksekokulu” ve “Endüstri Meslek lisesi” şeklinde belirlenmişti.
“SPOR” la ilgili olarak da “Genç sporcu
yetiştiren bir alt yapı” ve “Son yıllarda sağlanan başarılar”ı bu bahse
eklemek mümkün. Elbette söz konusu faktörler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini
olumlu etkileyebileceği düşünülen avantajlar.
“SAĞLIK“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız ise; “Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması” ile “Kırsal alanda sağlık imkânlarına
erişimde zorluklar” olarak belirlenmişti.
Aynı şekilde "EĞİTİM" alanında “Zayıf yön” de; “Çevre Üniversiteler ile bir işbirliği olmaması” olarak tespit edilmişti. Son olarak Susurluk için "SPOR" konusunda “Zayıf yön”; her alanda olduğu gibi bu meselede de “Görüş ve güç birliği olmaması” sayılabilir.
"SAĞLIK" açısından “Güçlü yön”ümüzden
ilkinin “Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması” önemli bir avantaj.
Gerçekten de hem Kuzey doğumuzda hem de güney
batımızda yakın mesafede iki büyükşehir bulunuyor. Bunlardan Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 57
dakikada gidilebilen 91 km. uzaklıkta. Ayrıca orada bu yıl yeni açılan büyük bir şehir
hastanesi de var. Ona da aynı yoldan 53 dakikada ulaşmak mümkün. Her
ikisi de günümüzün en önemli ve modern sağlık tesislerinden.
Balıkesir Tıp Fakültesi Üniversitenin
Bigadiç yolu üzerindeki Çağış Kampüsünde. 60 Km’lik yolu 45 dakikada almak mümkün. Bursa gibi Balıkesir’in de büyük bir şehir
hastanesi var. 48 km’lik mesafe 38 dakikada alınabiliyor. Bursa Görükle kampüsündeki 1000
yataklı Tıp Fakültesi 1992 yılından beri eğitim-öğretim ve araştırma hastanesi olarak
hizmet veriyor.
2009 yılında faaliyete geçen
Balıkesir Tıp Fakültesi ise 200 yataklı Sağlık uygulama ve araştırma hastanesi
olarak faaliyet gösteriyor. 2017 yılında 196.071 metrekare kapalı alan ile yeniden
inşa edilen Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi 1100 yataklı olarak hizmet vermeye devam
ediyor.
Kamu Özel İşbirliği modeli ile Temmuz 2019
yılında 470.000 m2 toplam inşaat alanına kurulmuş Bursa Şehir Hastanesi’nin ise
1.355 yatak kapasitesi bulunuyor ve sadece Bursa’ya değil çevre
illerine de dünya standartlarında sağlık hizmeti sunabilecek vasıfta.
Kuşkusuz “Susurluğun
diğer il ve ilçelere
ulaşım sorununun olmaması” ve “Güçlü
ulaşım ağları üzerinde
merkezi bir konumda bulunması”gibi avantajlar sağlık açısından ona güçlü bir
pozisyon sağlıyor. Yakın dış çevresinde
konuşlu bu imkânlar,
yıl içinde
yapımı planlanan 150 yataklık Susurluk Hastanesi ile orta vadede daha da güçlenmiş olacak. Kaldı ki yapılması öngörülen “Yeni
hastane binası”nın ilerde 200 yatak kapasitesine olması yükseltilmesi de söz konusu.
Ayrıca ilçemiz termal sağlık açısından da bazı imkânlara sahip. Gerek Ilıcaboğazındaki çamur banyoları, gerekse de Kepekler ve Yıldızdaki
jeotermal kaynaklar bu anlamda önemli
bir potansiyel. Bu manada geçmişten
gelen “Termal
sağlık tesisleri”miz ve ülkemizde “Termal tesislere yapılacak yeni yatırım imkânlarının destekleniyor olması”
Susurluk için sağlık alanında birer avantaj olarak
değerlendirilmeyi bekliyor. Kuşkusuz mevcut güçlü yönlerin yenilenerek büyütülmesi ilçenin
orta vadede gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunacak unsurlar.
“SAĞLIK“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımızı değerlendirirken
şu an itibari ile yaşadığımız pandemi süreci gibi salgınların insanımız için ne büyük bir risk oluşturabildiğini unutmamamız
gerekiyor. Hele de küresel
düzeyde
bir salgının ilaveten yaygın ekonomik krizlere, bölgesel ve küresel sosyal-siyasi olumsuz gelişmelere neden
olabildiğini de görmüş olduk. Bu
bağlamda daha önce
belirlenmiş olan“Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük
olması” ve “Kırsal
alanda sağlık imkânlarına
erişimde zorluklar” baş
edilmesi gereken öncelikli
sağlık sorunlarımız olarak gözüküyor.
“Doktor
yetersizliği” ya
da “Hastane
fiziki şartlarının kötü olması” elbette hayat kalitelerimizi olumsuz etkiler. Bu
bağlamda yapılan modern büyük binalar asla sorunu tek başına çözmüyor.
Zira “doktor
ya da araç
gereç
cihaz donatım eksikliği” olan
hastanelerin bizi bu alanda güçlü yapması beklenemez. Nitekim bütün bu “Yetersizliklerden
dolayı çoğu
hastanın çevre
ilçe ve
il merkezlerine gitmek zorunda kalması” sorunun hala devam ettiğini gösterecektir.
Öte
yandan günümüzde
her ne kadar sağlık hizmetleri ücretsiz
dense de her durumda bunun böyle
olmadığını da biliyoruz. Bu yüzden “Maddi
imkânı
olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar” şimdi de orta vadede de ilçemizin zayıf bir tarafı olacaktır.
“EĞİTİM”alanında “Güçlü yönler”imizden Susurluk’ta kurulu bulunan Süt ve süt ürünleri “Meslek yüksekokulu” geçtiğimiz günlerde bir protokolle Balıkesir Üniversitesinden 17 Eylül Bandırma Üniversitesine
devredildi. Bu değişiklik aynı zamanda söz konusu meslek yüksekokulunun
kapasitesinin ve Susurluğa katkısının da arttırılması yönünde atılmış bir adım.
Özellikle de geçen haftalarda Susurluk’ta açılması düşünülen Ziraat fakültesinin kapatılması kararından sonra bu devrin yapılmış olması
konuyu daha önemli hale getirdi. Zira bu okulda Laborant ve Veteriner Sağlık
hizmetleri, Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi, Süt ve Ürünleri Teknolojisi olmak üzere 3 bölüm yer alıyor.
Bilindiği üzere tarımda üreten nüfus giderek azalmakta. Bu nedenle
tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var.
Bu bağlamda bölgemiz tarım ve hayvancılığın gelişimine ışık tutacak ve katkı
sağlayacak çalışmaları bekliyor. Amaç; bölge tarım ve hayvancılığını geliştirerek bölgemiz üreticilerine destek olunmasıdır.
Kuşkusuz Ziraat Fakültesi
Susurluğun güçlü yönü; Tarım ve Hayvancılık sektörü için gerçekten stratejik ve uygun bir adım olurdu.
Ancak konuya pragmatist yaklaşıldığı anlaşılıyor. Neticede olmadı. Niye
kaybettiğimize üzülelim ki? Elimize bakmalı, Meslek Yüksekokulunun bu misyonla yeniden
yapılanması ve aktif hale getirilmesi daha gerçekçi olmaz mı?
Kuşkusuz Ziraat fakültesine ah vah etmek yerine eski kışla arazisinin bir
'yerleşke' olarak 17 Eylül üniversitesine tahsisi üzerine dikkat ve enerjimizi toplayarak ilerlemek daha doğru
olacak. Sonuçta Susurluk bir üniversite,
daha doğrusu tüketen bir 'öğrenci
kitlesi' istiyorsa o gerçekleşecek
gibi görünüyor.
Hem bu oluşum; sahip çıkılarak hep birlikte destek verilir ve iyi
değerlendirilebilirse bir kaç fakülteyi de Susurluğa getirebilir. Olanlardan ders alıp
kendimize rehber yapacağımız soru şu:
"Biz ne istiyoruz? Susurluğun
geleceği için doğru, uygun ve stratejik önem taşıyan adım ne olabilir?"
Bir kez daha gördük ki “üniversite gelsin”
demekle hemen üniversite gelmedi, gelmiyor. Meslek yüksekokulunun da dahil olduğu ama birkaç fakülteyi de
barındıran bir üniversite yerleşkesi Susurluk için hedef yükselten
daha stratejik bir hedef olabilir. Hayat devam ediyor. Yine de Susurluk için düşünen, önerisi
olan, harekete geçip bir şeyler yapan iktidar-muhalefet
herkese teşekkür etmek boynumuzun borcudur.
“EĞİTİM“ alanında diğer
bir “Güçlü yön” ise “Endüstri Meslek lisesi” şeklinde belirlenmişti. Bugün ilçemiz Mesleki eğitim alanları bölgede faaliyet gösteren
sanayi kuruluşlarına direk öğrenci
yetiştirme potansiyeli oldukça yüksek. Bu alanlar aynı zamanda günün teknolojik gelişmelerine (CNC teknolojisi, kaynak
uygulamaları, Yenilenebilir enerji vs.) ayak uydurabilme kabiliyetine de
sahipler.
Ayrıca devletin bu okullara
-teknolojik gelişmelere paralel olarak- eğitim teknolojileri alanında yatırım
yapma imkân ve isteği de yüksek.
Bakanlık olarak sürekli eğitim programları, eğitim
teknolojileri konularında İyileştirme çalışmaları
güncel tutuluyor. Son olarak bu okul GMKA'na proje yapmada
yetişmiş elemana sahip ve onun desteklerinden yararlanma kapasitesi de yüksek. Bunlar ilçemiz
Mesleki eğitim alanında Susurluğun gelişmesini ve kalkınmasını destekleyecek
oldukça güçlü yönler.
Susurluğun “SPOR” alanında da
güçlü olduğu yönler var. Bunlardan akla gelen ilki “motorkros sporu” konusundaki geçmiş
deneyimleri. Çaylak mesire yeriyle bütünleşik
olarak yapılan müsabakalar hem spor hem de turizm yönüyle
Susurluğa bir katkı getirmişti. Niye geleneksel hale gelmesin ki? Aynı şekilde
Karapürçek’te yapılan “Rahvan
at yarışları” da Türkiye’nin bu alanda önde gelen sportif etkinliklerinden. Onun da alternatif turizm
açısından bir potansiyel olduğu unutulmamalı.
Susurluğumuzun yine geçmişten bu yana yaşatılan “Genç
sporcu yetiştiren bir alt yapı”deneyimi
var. Bu konuda amatör
ruhla ve özveriyle sporcu yetiştiren, adeta tek başına okul olan kulüp ve hocalara sahibiz. Okullarımızda “Son yıllarda sağlanan başarılar” da gerçekten göz dolduruyor. Bu başarıların ardında da kuşkusuz bu işi
severek, inançla yapan eğitimciler var.
Susurluk için "EĞİTİM" alanındaki “Zayıf
yön”; “Çevre Üniversiteler
ile bir işbirliği olmaması” önemli bir zayıflık. Çevrede
Bursa Uludağ Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi ve Bandırma 17 Eylül Üniversitesi var. Bu güne kadar söz konusu üniversitelerle herhangi bir işbirliği yapılmamış olması
Susurluğun gelişmesi adına kuşkusuz bir eksiklik. Ancak orta vadede en azından
kampüsü
dolayısıyla Bandırma 17 Eylül Üniversitesi ile bir işbirliği içinde olacağı düşünülebilir.
Hiç kuşkusuz "SPOR" konusunda da “Zayıf
yön”lerin en önemlisi her
alanda olduğu gibi bu meselede de “Görüş
ve güç birliği olmaması”
sayılabilir. Yöneticiler, okullar, kulüpler ve sporcu yetiştiren hocalar mutlaka işbirliği içinde çalışmalılar.
Bu orta vadede telafi edilmesi gereken zayıf bir yön.
Öte yandan bütün sportif faaliyetlerin olduğu, başarılar elde edildiği
bir ilçede gençlerin spor
yapabileceği “kapalı spor salonu” olmaması da gerçekten
anlaşılabilir bir şey değil.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/07/15-temmuz-2020-carsamba-reis.html>
II.BÖLÜM
NEREYE VARMAK
İSTİYORUZ?
22 Temmuz 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı171..............................Nereye varmak istiyoruz?
Nereye varmak istiyoruz?
Allaha şükürler olsun ki, önerimizin
ikinci adımı olan “Nereye varmak istiyoruz?” aşamasına
geldik.
Katılımcı bir Stratejik Plan yapmanın dört aşamadan oluştuğunu ve dört soruya cevap verilerek şekillendiğini daha önce açıklamıştık. Bu yaklaşıma kısaca
‘Stratejik yönetim’ biçimi diyoruz. “Neredeyiz?, Nereye varmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya
nasıl gideriz? ve Başarımızı nasıl ölçer,
değerlendirebiliriz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya verdiğimiz cevaplar
en sonunda bir “stratejik plân” ortaya konulmasıyla olgunlaşıyor.
“Neredeyiz?” sorusu; var olunan iç ve dış ortamın gözden geçirilip değerlendirilmesini içeren ‘Durum analizi (SWOT)’ yöntemi ile
cevaplandırılıyor. Bu aşamada dış çevreden yönelen “Fırsat” ve “Tehditler” dikkate alınıyor. Ayrıca mevcut durumun ‘güçlü’ ve ‘zayıf’ yönleri bir
bir gözden geçirilip değerlendiriliyor. Böylece işin başlangıcında plan dönemi süresince
yararlanılabilecek fırsatlar, sakınılması gereken tehdit ve riskler not edilmiş
oluyor.
Güçlü yönlerin zaman içinde
meydana gelebilecek aşınmalardan korunarak daha da güçlendirilmesi, zayıf yönlerin
olumsuzluklarının giderilerek ya da tahkim edilerek güçlü hale getirilmesi iyileştirmeye çalıştığımız
yapının değişip gelişmesine sağlam bir zemin oluşturuyor.
Bu bağlamda bugüne kadar 25
hafta, 25 yazı ile konuya kapsamlı bir giriş yaptık. Susurluğun artıları ve
eksilerini, kısaca elimizi güçlendiren, elimizde var olan avantajlarımızla, elimizi zayıflatan
risk ve dezavantajları bir bir gözden geçirmiş olduk.
Bu aşama aynı zamanda üzerinde
bulunduğumuz, bizi biz yapan “değerlerin” pırıltılarını da fark etmemizi sağladı. Bu değerler geçmişten
gelen, bugün var olan, orta ve uzun vadede de varlığını sürdürecek olan
kıymetlerimiz. Büyük ölçüde gelecek vizyonumuzu da etkileyecekler.
"Nereye varmak istiyoruz?” sorusunun cevabı; stratejik plan yapan her
kuruluş gibi, bölgenin
ya da şehrin varoluş nedenini öz
bir biçimde
ifade edilmesi anlamına gelen “Misyon” un
kaleme alınması ile başlıyor. Ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin
kavramsal, gerçekçi ve öz
bir ifade ile tasarlanıp yazılmasına geçiliyor.
Bu şekilde ortaya çıkan gelecek öngörüsünün adı artık kısaca ‘Vizyon’ olacak.
Yalnız bu tasarımın içi
değerlerle dolu, çevresindeki
yol işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalı. “Nereye varmak istiyoruz?” sorusu
doğal olarak birinci aşamada kayda geçen “Fırsat” ve “Tehditler” dikkate alınarak, “güçlü” ve “zayıf” yönlerden
hareketle bazı menzillerin yani “hedeflerin” belirlenmesiyle
tamamlanıyor.
“Yol haritası diyebileceğimiz bu stratejiler” de en sonunda öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba
ve eylemlerin belli bir “amaç” için
kurgulanmasıyla şekillenmiş olacak.
“Gitmek istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz ?” sorusu işte bu Stratejik amaçlar ve hedeflere ulaşmak için kullanılacak yöntem, yol haritası ve faaliyetlerle, yani;
strateji ve projelerle cevaplandırılmaya çalışılacak. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak tanımlanabilecek “stratejik amaçlar” için ulaşılması gereken ölçülebilir
hedefler ortaya koymak bu yöntemin
olmazsa olmazı.
Bu aşamada da “Neredeyiz?” sorusuna verilen
cevaplar önemli
bir zemin. Zira, işin başlangıcında not edilen ve plan dönemi süresince
yararlanılabilecek fırsatlar ile sakınılması gereken tehdit ve risklerden doğal
olarak çözümler de çıkar.
Aynı şekilde güçlü yönlerin zaman içinde meydana gelebilecek aşınmalardan korunarak
daha da güçlendirilmesi
çabası
zaten kendi doğal istikametinde seyredecek. İlaveten zayıf yönlerin olumsuzluklarının giderilerek ya da tahkim
edilerek güçlü hale getirilmesi için de çareler
düşünülecek.
Bu nedenle “Neredeyiz?” aşamasında kayda geçen artı ve eksiler iyileştirilmesine ve
geliştirilmesine çalıştığımız
Susurluğun geleceği için
bir zıplama trampleni işlevi görecek.
Stratejik plân çalışmasının son aşaması; “Başarımızı nasıl takip eder ve değerlendiririz?” sorusu ile açıklığa kavuşuyor. Zira değişimi yönetirken sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan
sonuçların belirlenmiş vizyon, ilkeler, amaçlar ve hedeflerle ne ölçüde uyumlu
olduğunun takibi gerecektir. Kısaca ortaya çıkan performansın değerlendirilmesi
diyebileceğimiz bir safhadan bahsediyoruz.
Buradan elde edilecek sonuçlarla plânın gözden geçirilmesi ve
gereğinde bazı kısımlarının “güncellenmesi”de mümkün olabilecek. Böylece, halen bulunulan nokta ile ulaşılmak istenen durum
arasındaki yol tarif edilmiş, orta vade için öngörülen stratejik amaçlar,
hedefler ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak stratejik yöntemler belirlenmiş olacak. Bu yöntem aynı zamanda uzun vadeli ve
geleceğe dönük bir bakış açısı ile değişimin yönetilebilmesini sağladığı için de çok değerli.
Kaldı ki, Susurluk için önerdiğimiz
bu yöntem; her şeyden önce bilimsel bir yöntem. Dayanağını kamu yönetiminde halen yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan alıyor. Katılımcı bir yöntem, tüm paydaşlar
için mümkün olabilen bir birliktelik ve güç birliği yapma fırsatı sunuyor. Onları
günlük gelişigüzel gelişmelere değil, geleceğe ve sonuçlara odaklıyor.
Bu nedenle Stratejik plana geleceğin
ve sonuçların plânlanması da diyebiliriz. Bu çaba, değişimden korunmak için değil,
bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde olabilmesine gayret etmeyi
gerektiriyor. Yani, dinamik bir şekilde hareket edilerek aslında o değişimlerin
bizatihi plânlanması söz konusu. Dahası yapılan çalışmalar düzenli olarak gözden geçirilecek, değişen şartlara uyarlanacak yani esnek bir plân
anlayışıyla hareket edilecek.
Buraya kadar stratejik yönetim
yaklaşımı ve Stratejik plan yapma aşamalarını özetlemiş olduk. Şimdi sıra “Nereye varmak istiyoruz?” sorusunun
ilk adımına geldi.
“Misyon” tanımı itibariyle görev, var oluş nedeni, yüklendiği iş anlamına geliyor.
Susurluğun kendi geleceği için ne gibi bir misyonu olmalı? Bu noktada Stratejik plan yapan her
kuruluş gibi, şehrimizin de yapması gereken vazifeyi net olarak ortaya koymak
gerekiyor.
Acaba bu bağlamda Susurluğun Misyonu; “Dış çevreden kaynaklı fırsatlardan yararlanarak, sakınılması gereken
tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek” olabilir
mi?
Ya da geleceğe yönelik
değişim ve gelişimi için şöyle bir misyon daha mı uygun düşer?: “Mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek
vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler belirleyerek ölçülebilir kriterler çerçevesinde
performansını izleme, değerlendirme ve güncelleme”.
Belki de “Susurluğun gelecek vizyonu için içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli
kalkınma ve gelişme desteğini sağlamak” misyonu
daha gerçekçi olur. Ne dersiniz? Bu platform çok değerli katkı ve önerilerinize
açıktır.
Şimdi de, Susurluğumuzun gelecekte ulaşmasını
arzu ettiğimiz “Vizyon” tasarımı için birkaç öneride bulunalım.
Mademki vizyon, geleceğin kavramsal,
gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılmasıdır, o halde; “Plan dönemi sonunda değişim ve gelişimini başarmış, sosyal ve ekonomik
kalkınmasını sağlamış, bölgesinde parlayan yıldız Susurluk” cümlesi
nasıl?
Ya da şöyle bir vizyon cümlesi için ne dersiniz?: “Sahip olduğu değer ve ilkelerden yola çıkarak, orta vadede değişim ve gelişimini başaran,
kalkınmış bir Susurluk”. Bunu
da mı beğenmediniz, o halde; “Kendisi
gelişmiş, insanları mutlu ve müreffeh yaşanabilir bir Susurluk” önerimi nasıl bulursunuz?
Bunlardan herhangi biri, ya da
sizlerin katkısıyla oluşacak çok daha
etkileyici bir vizyon cümlesi
olabilir. Gerek Misyon gerekse de Vizyonun netleşebilmesi için birkaç hafta
Wathsapp grubumuzda konuyu gündemde
tutacağım. Şu ana kadar yazılanlardan yeterli ipuçları bulabileceğinizi düşünüyorum.
Yalnız bu tasarım cümlesi; kısa, öz,
geleceğe dönük ve
değerlere dayalı olmalı, yol işaretleri de ilkelerden ışık almalıdır.
Bir sonraki yazımız bu sebepten
değerler ve ilkeler üzerine olacak inşallah. Zira bir
gelecek vizyonu içinde açıkça belirtilmemiş olsa bile en büyük pay “değerler”e
aittir. Bu noktada bazı değerlere üstü kapalı olarak Susurluğun güçlü yanları içinde
değinildiğini hatırlatmalıyım.
Örnek “Susurluk
ayranı” ya da “güçlü
ulaşım ağlarının odak noktasındaki coğrafi konum” Susurluk için birer
değerdir. Daha önce ihmal edip yazamadığımız
“Susurluk vakfı aşevi”, “Susurluk ateşi” ya da “Üniversite öğrencilerini
destekleme derneği” gibi sivil toplum kuruluşları “Güçlü yardımlaşma duyguları”na örnek verilebilecek değerler. Kuşkusuz
geçmişten bu yana insanımızda var olan “Misafirperverlik” ya
da “Vatana sadakat” gibi daha birçok
değerimiz var ve toplumumuz içinde
yaşıyor.
Vizyon üzerinde düşünürken
dikkate alınması gereken bir diğer önemli
konu da “ilkeler” olacak. Bunun için
de bulunduğumuz noktadan geleceğe yürürken riayet edilmesi gereken kuralları anlamamız lazım.
Meselâ “çevreye duyarlı bir kalkınma” bunlardan biridir. Yine “gelecek için ön
yargısız iş ve güç
birliği” yapmak bir diğer ilke olabilir. “Fırsatları değerlendiren, güçlü
yönlerimizi geliştiren” bir hareket tarzı pekâlâ gerçekçi bir ilke örneği
olarak değerlendirilebilir.
Bu sebepten haftaya çıkacak yazım da Wathsapp grubumuzda görüş, öneri ve katkılarınıza açılmış olacak.
Sonraki haftalar “Nereye varmak
istiyoruz?” sorusu üzerindeki çalışmamız inşallah sektör
bazında hedeflerin şekillenebilmesi için
yaklaşık 10-15 yazılık bir seriyle çıkacak.
Böylece birinci aşamada kayda geçen “Fırsat” ve “Tehditler” dikkate
alınarak, “güçlü” ve “zayıf” yönlerden
hareketle Susurluk için ulaşmak istediğimiz menzilleri
belirlemeye çalışacağız.
Daha sonra “Yol haritası
diyebileceğimiz stratejiler” ve belirlenen
vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm bu çaba ve
eylemlerin odaklandığı “amaç” yazılabilecek. Stratejik yolculuk işte bu değer ve
istikametlerden güç alarak ve belirlenen ilkelerin
aydınlattığı yolda gerçekleşecek çünkü.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/07/22-temmuz-2020-carsamba-reis.html>
29 Temmuz 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı172..............................Farkı fark ettiren “Değerler”
Farkı fark ettiren “Değerler”
Bir makineyi çalıştıran
bilgi ve ustalık gibi, bilgisayarı yetenekli yapan programlar gibi, insanı da
değerli kılan manevi hasletler söz konusu. “Doğruluk”, “Dürüstlük”, “Emanete sadakat” ve “Güzel ahlak sahibi olmak” böyle vasıflar. Ülkeler de kendilerine özgü doğal
varlıkları, mimarileri, kültür, folklor, müzik, inanç ve dilleriyle tanınırlar.
Meselâ Nil nehri
olmadan Mısır ülkesini hayal edebilir misiniz? Ya da Bosna’yı
Sarajevo’suz, hatta Mostar köprüsüz düşünebilir misiniz? İstanbul olmadan Türkiye resmi
tamamlanabilir miydi? Bir Karadenizlinin konuşma biçimiyle
Egelinin şivesi farklı olmasaydı, ülkemizin dört bir yanı
hepsi aynı İstanbul Türkçesi
kullansaydı bu kadar renkli, hoş ve güzel bir ülke olabilir
miydik?
İşte belde ve şehirleri de tezyin edip güçlendiren, sahip olduğu kıymetler vardır. Düşünelim, bir yere gitmeyi ya da görmeyi neden isteriz? Araştırdığımızda ya
da gittiğimizde ne bulmayı umuyoruz? Bir “şey” ki; onu duyduğumuzda aklımıza hemen onunla bütünleşmiş bir “yer” akla geliyor. Öyle bir “şey” ki onsuz oranın ne tadı var ne de tuzu. Onu diğerlerinden ayıran,
sıradanlıktan çıkarıp farklı ve özgün kılan bir
şey?
Örneğin, Ayasofya’sız bir İstanbul, Selimiye’siz bir Edirne ne kadar eksik
kalırdı değil mi? Eyfel kulesiz bir Paris, ya da Özgürlük heykelsiz bir New York nasıl bir şey olurdu acaba? Peri bacaları bize hep
Ürgüp’ü hatırlatmaz mı? Tıpkı toprak çanak çömleğin
Avanos’u aklımıza getirdiği gibi. Yağcı Bedir halısını hep biliriz, o da
Sındırgı’yla adeta bütünleşmemiş midir? İğne oyası pazarı ya da pirinç denilince
aklımıza Gönen gelmez mi?
Bu sorular hep bir yerin cazibesini ortaya
çıkaran, “Gel gör beni” diye çağıran anahtar kelimeler. Düşünün; bu nasıl bir çağrışım gücüdür ki o güç aynı zamanda oraya hayat verdiği gibi gelişip güçlenmesini ve büyümesini de sağlıyor. Bunlar “değerler”dir.
Değer kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı: "Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet; Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel, kıymet, paha; Üstün nitelik, meziyet, kıymet; Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse; Bir ulusun
sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik
ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü" şeklinde geçiyor.
Değer, sosyal bilimlerde: “bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını
sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli
olduğu kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya da inançlar” olarak tarif ediliyor. Bu anlamda; “toplumda öne çıkan, onunla özdeşleşmiş ve yaşamakta olan her türlü kültürel öge, algı, eser, ürün ve kıymet” değerdir.
Değerlerin toplamı da zaten o toplumun ya
da şehrin karakterini ve yüzünü oluşturur. Bu anlamda değerler her şeyden
önce bireyler ve toplum tarafından benimsenmiş birleştirici ölçütler. Toplumun sosyal ihtiyaçlarını karşıladığına ve bireylerin iyiliği
için olduğuna inanılması bu yüzden. Sadece akıl ve bilinçle değil, duygu ve heyecanları da ilgilendiren yargılar ama normlardan daha
genel ve soyut kavramlar. Hepimizin bilincinde yer alarak davranışlarımızı yönlendirebiliyorlar.
Stratejik yönetim
alanında “Temel değerler” ise; yönetim biçimini birinci elden etkileyen kavramlar olarak öne çıkıyor. Çünkü, kurumsal ya da toplumsal kültür haline
gelmiş inançları açık bir dille ortaya koyuyor, gelecek kararlarına, seçimlerine ve stratejilerin belirlenmesine rehberlik ediyorlar. Aynı zamanda
iş ve işlemlerde etkinliği ve motivasyonu da sağlayabilen unsurlar.
Temel Değerlerden; başta çalışma felsefesi, çalışmalara temel teşkil eden ilke,
standart ve idealler ile paydaşlar tarafından benimsenen değer ve inançların neler olduğuna dair 3 temel soruyu cevaplandırıp Vizyonun gerçekleştirilmesini sağlayacak sistem ve süreçleri desteklemesi bekleniyor.
“NEREYE ULAŞMAK İSTİYORUZ?” sorusu
her şeyden önce bir
geleceğe bakış meselesi. Misyon, Temel Değer ve İlkeler, Vizyon, Stratejik Amaçlar ve
Hedeflerle şekillenen bir aşama. “MİSYON” kavramı; bulunulan durum, varlık nedeni ve
temel görev
anlamına geliyor.
Ne yapılması gerektiğini, varoluş gerekçesini açıklayan
bir ifade. Bu sebeple stratejik planlama bağlamında gelecekte yapılması
beklenen görevin üstlenilebilmesi
için
yazılı olması bir zorunluluk. Ama öncelikle
şu soruların cevaplandırılması lazım: “NE
yapmamız lazım?, Bunları KİM için
yapacağız?, Hangi yöntem,
yaklaşım ve değerler ile üretecek
ve NASIL çalışacağız?,
Bunları NEDEN yapıyoruz? Neden varız?”
Bu açıdan Misyon
bildirimi stratejik plan dokümanının
diğer kısımlarına da temel oluşturuyor. “VİZYON”ise;
Sanki oradaymışız gibi, ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan ideal
geleceğimizi açıklıyor.
Nasıl bir gelecek öngörüldüğünü özgün bir
hedef ifadesiyle ortaya koyuyor. Neticede “Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusunun cevabı özetlenmiş
oluyor.
Aslında mevcut sorunların üstesinden gelinebildiği takdirde kurumun ideal
olarak bulunacağı konumu anlatan kısa bir ifade. Geleceğe ait paylaşılan bir
resim gibi. Ancak
orta ve uzun vadede ne yapılmak istendiğinin de güçlü bir
anlatımı. Neleri yapmak istediğimizi, gelecekte nerede olmak istediğimizi dile
getiriyor. Ulaşılmak istenen yer ve durumu, bunun için ilerlenecek yönü tarif
ediyor.
Bu yüzden
iddialı ve aynı zamanda ulaşılabilir, gerçekçi bir
ifade olmak zorunda. Güçlü bir vizyon öncelikle
idealisttir; yürekten
gelmeli ve hissedilmeli. Özgündür; aidiyet
belirtir. Ayırt edicidir; benzerlerinden farklı olmalı. Çekicidir; içinden olan/olmayan herkesin ilgisini çekmeli. Buna
karşılık iyi ifade edilmiş bir vizyon kısa ve akılda kalıcı olmalı, ilham
vermeli, gelecek idealini tanımlamalı ve heyecan verici bulunmalı.
Böylelikle Vizyon İfadesi; belirlenmiş
misyona ve faaliyetlere anlam kazandıran, enerjilerin temel hedeflere
odaklanmasına yardımcı olan, dikkatimizi günün üzerine çıkarıp gidiş yönümüzün doğru olduğunu görmemizi sağlayan, değişim için bir gerekçe ve zorunluluk sunan, mevcutla yetinmeyip daha ileriye ve yukarıya
bakmamızı sağlayan bir mahiyet kazanmış oluyor.
Misyon bugünden hareket
alırken, Vizyon yarını gösteriyor. Gerçekleşmek
zorunda değildir ama sonuçta eyleme geçirilmemiş bir
vizyon sadece hayal olabilir. Eğer bir vizyonunuz yoksa eylemleriniz sadece bir
koşuşturmaca, hareketiniz “Rotası belli olmayan bir gemi” gibidir.
Başarıya götürecek bir VİZYON; DEĞERLER ışığında, MİSYON ve İLKELER’e uyarak Orta vade için öngörülen spesifik, somut ve ölçülebilir HEDEFLER’e, AMAÇLAR’a ve arzu edilen geleceğe götürür. Bu yüzden Vizyon
bildirimi; bir yandan çalışanları ve karar alıcıları ilerlemeye
teşvik etmeli, diğer yandan da ulaşılabilir olmalıdır. Misyon bildirimi ile
birlikte kuruluş planının çatısını oluşturur.
Vizyonumuz ona ulaşıldığında;
Paydaşlarımızın kimler olacağını, ortaya çıkacak
değerleri, neler üretileceğini, rekabet üstünlüğümüzü, nasıl algılanacağımızı, bölgesel/ulusal rolümüzü ve katkımızı aydınlatır.
Görüldüğü gibi Stratejik plan yaklaşımında değerler; özellikle
gelecek Vizyonu açısından son derece önemli. Değişim sürecine ışık
tutuyor, sağlıklı gelişmeyi sağlıyor ve destekliyorlar. Stratejik amaç ve hedeflere ulaşılabilmesinde istikametimizin şaşmaması için bir nevi teminat durumundalar.
Örneğin; “Dayanışma ve yardımseverlik”, “Hoşgörü ve farklılıklara saygı duyma”, “Misafirperverlik”, “Sorumluluk ve sahip
olunan Kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık”, “Çevreye saygı” köken olarak kişisel bazlı değerler ancak toplumsal paydası geniş olduğunda
beldelere ve şehirlere de yansıyorlar.
Kaldı ki, bizatihi belde, şehir ve bölgeler için de değer mahiyetinde olan birçok kıymet söz konusu. “Özgün Kent estetiği”, “O yere özgü ürün ve markalar”, “Doğal çevre ve kaynaklar”, “Coğrafi konum
ve avantajlar”, “Sahip olunan yetenek ve potansiyeller” böylesi değerler. Bu konuda benzer pek çok örnek verilebilir.
Stratejik plan hazırlığının ikinci
aşamasındayız. “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabını ararken bir kere
daha göreceğiz ki sahip olunan değerler ve uyulması beklenen ilkelerin gelecek
yolculuğu için anlamı büyük. Değerlerle bezeli bir ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir
yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olamaz.
Bir iş adamının; “Balıkesir
gizli kalmış bir hazine” ifadesini sahip olduğumuz değerler, el
değmemiş bir doğa, sanayi ve lojistik yatırımlarına uygun araziler, jeotermal,
rüzgâr ve biyoenerji potansiyeli nedeniyle Susurluk için niye düşünmeyelim ki? En azından daha yolun başında olmak bundan sonrası için akıllıca değerlendirebileceğimiz pek çok seçim şansımızın olduğunu gösteriyor.
Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı hedefler koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon
sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden yolda meşaleler gibi
sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı niçin Susurluk için de geçerli olmasın?
Büyük fotoğrafı görmek,
elimizdekinin kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla
hayal edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize
sahip çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde
sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum olabilelim.
İnsanî, toplumsal
ve kültürel değerler birer nostalji değildir. Yaşaması ve yaşanması gerekiyor.
Sadece düne ait değildiler, yalnızca bugün için de lazım
değiller. Asıl gelecek için değerlere ihtiyacımız var. İnsan için olduğu kadar, şehirler hatta ülkelerin geleceği için de değerler çok önemli. Onlar farkı fark ettiren pırıltılı özellikler.
Sadece bizde değil dünyanın her yerinde geçmişte sahip olunan değerler birer birer
silinip kayboluyor. Bugün nostalji olarak andığımız pek çok şeyin artık bir daha geri gelmeyecek şekilde elimizden kayıp gittiğini
unutmayalım.
Cebimizde paramız, evimiz arabamız var.
Yokluk bilmiyoruz. Ancak maddi iklimlerimiz değişirken tıpkı buzullar gibi
insanlığımız da, şehirlerimize renk katan değerlerimiz de her geçen gün çözülüp erimemeli.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/07/29-temmuz-2020-carsamba-reis.html>
05 Ağustos 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı173..............................Susurluk Değerleri
Susurluk Değerleri
“Değerler” tabiatıyla
insanın ürettiği ve taşıdığı kıymetler. Ne insan olmadan bir
değerden söz edebiliriz, ne de herhangi bir değeri olmayan
insanın kıymet i harbiyesi vardır. O kadar ki insan belli değerlerle ancak
“eşref i mahlûkat” olabilmiştir diyebiliriz. Bu yüzden bazen bizatihi bir “insan” da kendi başına bir değer olabiliyor.
Tarihte kahramanlık göstermiş, ardında bir eser ya da kalıcı izler bırakmış
şahsiyetler böyledir. Onlar yaşadığı toplumda öldükten sonra da daima hatırlanır ve yüceltilirler. Bu insan bazen bir sanatçı, kimi zaman bir idareci, hatta sıradan bir çiftçi bile olabilir. Onu kıymeti tükenmeyen bir değer yapan şey mesleği, konumu ya da zenginliği değildir.
Hatta adı sanı bilinmediği halde toplum hafızasında hala büyük bir yeri olan insanlar da vardır.
Yüzyıllar geçtiği halde üzerinden geçip durduğumuz zarif bir köprü, karşısına
geçip ne güzel yapılmış dediğimiz bir ev, kim bilir kimin dokuduğu belli olmayan bir yün halı ya da kilim bile banisini gözümüzde ve gönlümüzde büyük yapar. Onlar yazdığı bir şiir, bestelediği bir eser, geriye bıraktığı bir
vakıf, gelip geçen yolculara ikram ettiği bir bardak köpüklü ayranla unutulmamış, kültürümüzün bir parçası olmuşlardır.
Susurluğun belki bu manada tarihinden
gelen ulusal çapta meşhur bir değeri yok. Ancak; biraz hafızamızı zorlarsak “İğne Bey, Katrancı Mehmet Pehlivan, Ayrancı Şükrü ve Selahattin Altınbaş” ilçemiz için belki böyle değerlere örnek gösterilebilir.
Hiç kuşkusuz
insanı değerli kılan manevi hasletler büyük ölçüde yaradılıştan geliyor ve dini inançlardan
besleniyorlar. Ortak değerler de böylece toplum halinde yaşayan insanların kültürü haline gelmişler. İnsanı başkalarından ayırdığı gibi, toplulukları da
diğerlerinden farklılaştırmışlar.
Ancak bu farklılıklar ayrıştırıcı değil.
Zannedildiğinin aksine insanları birbirine yakınlaştırıyorlar. Birbirlerini
farklılıklarıyla tanıyıp kabul ederek sosyal ilişkileri kolaylaştırıyorlar.
“Doğruluk”, “Dürüstlük”, “Çalışkanlık”, “Adalet”, “Emanete sadakat” ve “Güzel ahlak sahibi olmak” kişiyi değerli ve farklı kılan insanî vasıflar. Ancak bu değerler benimsenip yaygınlaştıkça; “Güvenli toplum”, “İyi insanlar yurdu”, “Girişimcilik ruhu”, “Birlik ve beraberlik
şuuru”, “Dayanışma ve yardımseverlik”, “Hoşgörü ve farklılıklara saygı duyma”, “Misafirperverlik”, “Sorumluluk ve sahip
olunan Kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık” ve “Çevreye saygı” gibi toplumsal değerlere dönüşüyorlar.
Susurluğu düşündüğümüzde bu gibi değerlere benzer bazı vasıfların halen yaşadığını görebiliyoruz. Meselâ bu yörenin insanı
her şeyden önce “iyi” olarak bilinir ve hatırlanır. Halkımız kendi halinde, işinde gücünde insanlardır. İddiasız, hilesiz, yalansız, sessiz sedasız çalışırlar. Genellikle geleneklerine bağlı ve inançlı
olduklarını söyleyebilirim.
Aileyi yaşatan, evlatlarını yuvadan uçup gitme pahasına okutup adam etmeye çalışan bir
fedakârlığa sahiptirler. Hele de konu vatansa her birinin birer arslana dönüşeceğinden de hiç kuşku yoktur. Çünkü geçmişten bu yana insanımızda mevcut olan “Vatana
sadakat” gibi daha birçok değerimiz toplumumuz içinde güçlü bir şekilde yaşıyor.
Susurluk insanı kapısı gibi gönlü de açık “Misafirperver” insanlardır. Yüreği cebinden daha cömert; “Yardımsever” ve hamiyet sahibidirler. Bu vasıflara ister merkezde ister herhangi bir köyüne gidin yakından şahit olursunuz. “Susurluk vakfı aşevi”, “Susurluk ateşi”
ya da “Üniversite öğrencilerini destekleme derneği” gibi sivil toplum kuruluşları böyle güçlü yardımlaşma duygularına örnek verilebilecek değerler.
Günümüzde tek başına bir vakıf gibi çalışıp genç sporcular yetiştiren “Fehim hoca” kıymeti takdir edilmesi gereken ve
hafızalarımızdan silinmeyecek bir başka değerimiz. Öte yandan Göbel’in “Katrancı Mehmet Pehlivan yağlı güreşleri”, Karapürçeğin “Rahvan at yarışları”, Çaylak mesire
yeri “Motorkros” yarışmaları spor ve alternatif turizm açısından devam
ettirilmesi ve yaşatılması gereken değerler.
Meselâ genç kızlarımızın,
kadınlarımızın “el işi göz nuru” ürettiği şeyler. Ülkemizin her yöresinde vardır da bizde yok mudur; vardır elbette.
Teşvik edilirse başka yerlerde rastladığımız pek çok el
sanatının gün yüzüne çıkması mümkün olacaktır. “Marifet iltifata tabidir” denmiş; inanıyorum ki
kızlarımız ve kadınlarımızın bu konuda diğerlerinden eksik kalır hiç bir yanı
yoktur. Sadece imkân verilmesi gerekiyor.
Hiçbir değerimizi göz ardı
etmeye, küçük görmeye hakkımız yok. Bana göre Susurluk için “süpürgecilik”bir markadır. Neredeyse hala süpürge kullanan bütün beldelere
ulaşabiliyorlar. Yine, ilçemizden yetişen pek çok kıymetli “müzisyen” var. Onlar da büyük kentlerde ekmeklerinin peşinde icra i sanat ediyorlar.
Selahattin Altınbaş gibi büyük bir bestekâr onların içinden çıkmadı mı? Kim ne derse desin, bunlar da Susurluğun değerleridir
ve gelecekte de var olacaklar.
Susurluğumuzun başka bazı yerler gibi
hemen akla geliveren tarihi, arkeolojik ve kültürel zenginlikleri yok. Bu anlamda ziyaret edilebilecek ören yeri ve eserlere de sahip değil maalesef. Ancak bir yol üstü kasabası olarak çeşitli adlarla da olsa geçmişten bu yana bilinen kadim bir geçiş güzergâhı.
Denizden Bandırma-Balıkesir yolu ile
karadan İstanbul-Bursa yolu ile İzmir'e ulaşım hep bu noktadan geçmiş. Bu yüzden Egeyi Marmara’ya, Marmara’yı da İç Anadolu’ya bağlayan tarihi “Ulaşım güzergâhları üzerindeki Coğrafi konumu”buraya belli
bir değer kazandırıyor.
Ayrıca adı ‘Fırt’ da olsa, ‘Susığırlık’ da
olsa, Susurluk geçmişten bu yana hemen herkesin yolunun düştüğü, soğuk ayranını içtiği bir nokta. Gelip geçen her yolcuda bıraktığı bir tat, bir iz mutlaka var. Bu bağlamda Susurluğa
özgü bir süt ürünü ve markası olarak “Köpüklü Ayranı” artık bizimle bütünleşmiş, tarihi geçmişi olan önemli bir
değerimiz. Ayran gibi, “Yörsan tava yoğurdu da kahvaltılık loru,
peynir çeşitleri” de Susurluğun lezzetli ürünleri.
Aynı şekilde gerek “kuzu etinde, gerekse
sığır etinde” İstanbul pazarının başat tedarikçisi
konumunda. Demek ki genel olarak hayvancılık ve bunun doğal sonucu olan “et ve süt ürünlerimiz” önemli bir zenginlik kaynağımız. Meyvecilik, yaş sebze ve zengin tarım ürünleri çeşitliliğini görebilmek için Çarşamba pazarını gelip gezmek yeter. Örneğin Dereköy’ün, Gürece’nin, Kurucaoluk’un “kuru fasulye”si ancak birbirlerine rakiptirler.
“Çaylak suyu”nun tadını lezzetini ancak içenler bilebilir. Son yıllarda adı köpüklü ayranla birlikte anılan tava ekmek ve özel peynirli “tostunu” da unutmamak gerekiyor. Kısaca Susurluk bulunduğu yol üstü konumda; suyu, eti, sütü, ayranı, meyvesi, sebzesi ve zengin ürün çeşitliliği ile misafirleriyle yeniden kucaklaşmayı bekliyor.
Bu güne kadar
Susurluk halkı ailesini geçindirmiş ama kendini aşıp ta büyüyememiş. Büyümeli miydi? Böyle “doğal” kalması daha mı iyi oldu? Elbette ki bir taraftan farklı ekonomik
faaliyetler, ticari yatırımlar, Üniversite kurulması ve yeni konut alanları
gibi konularda çabalar devam edecek. Bunlar önemli ve ihmal edilmemeli. Fakat
2020'lerin Türkiye'sinde Susurluğun da kendine özgü yaşayan
değerlerini öne çıkarıp parlatmayı başarabilmesi gerekiyor.
Susurluğun ne yazık ki bir Göynük, bir Taraklı, bir Nallıhan, bir Beypazarı, bir Ayaş ya da Foça gibi tarihi ve kültürel açıdan öne çıkarılabilecek mukayeseli bir üstünlüğü bulunmuyor. Bir ‘Cittaslow’ olarak
değerlendirilebilecek yavaşlığı da yok. Elbette ki yaşanmış, halen varlığını sürdüren ve gelecekte de hatırlanacak bazı değerleri var.
Bu değerlerin bazıları ulusal düzeyde biliniyor. Ama çoğu burada yaşamış ve yaşamakta olanların
hayatında bir tür kimlik çizgileri gibi duruyor. Başkaları için bir kıymet ifade edebilmesi için üzerinde çalışılması, bir bakıma restore edilmeleri gerekiyor.
Örneğin Susurluk’ta eski İnebey İlkokulu bir “etnografya müzesi” haline getirilebilir. Yörenin tarihi, kültürü, otantik objeleri burada toplanıp sergilenebilir. İnanıyorum ki böylece Susurluğa farklı ve kalıcı bir eser kazandırılmış olacaktır. Zira bugün Susurluk deyince birilerinin aklına başka şeyler geliyor. Bu algı,
zihinlerimizi işgal eden medyatik kirlilikle ilgili bir durum. Oysaki bir
zamanlar Susurluk denince ilk akla gelen şeyler; “tahta
sandalye ve at arabası” üretimiydi.
Susurluk bir dönem ülkemizin tahta sandalye üretim merkeziydi. Yine, motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla giderek önemini kaybeden at arabası yapımı eskiden
yörede yalnızca Susurluk'ta yapılmaktaydı. Bitti mi? Bence bitmedi; şimdilerde
Bozcaada gibi turistik yerlerde gittikçe artan bir trend var. Lokantalarda, çay bahçelerinde sadece ahşap masa ve sandalye kullanıyorlar. Büyük oteller, rezidanslar bahçelerinde çiçeklendirilmiş küçük at arabaları bulunduruyorlar. Susurluk bu değerini yeniden
canlandırabilir mi? Evet, neden olmasın?
Günümüzde “Susurluk
Şeker Fabrikası”, “Yörsan”, “Dört Mevsim Entegre et”, “Fide” ve “Has tavuk” gibi tesis ve markalar Susurluk için birer değer durumundalar. Bazıları
konjonktürel olarak sarsılmış gibi olsa da marka değerleri hala yüksek. “İstanbul’a ve limanlara yakınlık, güçlü ulaşım ağları” ile “nispeten
bakir kalmış bir bölge“ olarak Susurluk orta vadede kendisine yer
arayan Sanayi ve lojistik yatırımcıları için oldukça cazip fırsatlar sunuyor.
Ayrıca ilçemizin sahip
olduğu “Rüzgâr”, “Güneş” ve “Jeotermal” kaynaklar de başlı başına önemli bir potansiyel. Hem enerji sektörü hem de termal turizm için değerliler.
Susurluğun bulunduğu “bozulmamış doğal çevre” başlı başına bir değer. Bir tarafında “Çataldağ” diğer yanda Keltepe yükseltileri arasında kıvrılıp giden “Susurluk ırmağı”nın geçtiği yemyeşil
bir vadide yer alıyor. “Çaylak mesire yeri” gibi güzel bir dinlenme yerine sahip. Ki, bu doğallık, güzellik ve
yeşillik her yerde bulunabilen şeyler değil. Bunlar Susurluk için aklıma geliveren, zihin açma kabilinden bazı örnekler.
Bugün için aklımızda kalması gereken şey şu: ‘Değerler önemlidir. Değerler ilkeler ve gelecek vizyonu için sağlam bir temel oluştururlar. Hareket stratejileri için de dayanak noktasıdırlar.’ Onları
yeniden keşfetmek, seçip ayıklamak ve gelecek için kazanmak zorundayız. Bu zamanda mukayeseli üstünlüklerimizi bilmeden, onları öne çıkarmadan
fark edilemeyiz.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/08/05-agustos-2020-carsamba-reis.html>
12 Ağustos 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı174..............................Yolculuk ilkeleri
Yolculuk ilkeleri
Bir süredir “Nereye
gitmek istiyoruz?” sorusunun
cevabını arıyoruz. Susurluğun Misyonunu yani yapması gereken görevi,
Vizyonunu yani gelecek öngörüsünü tespit
etmeye çalışıyoruz.
Bu çalışma
orta vadede gerçekleşmesi
beklenen geleceğimizin planlanmasına yönelik
bir çabadır.
İstikametimizin temel değer, ilke, stratejik amaç ve hedeflerinin genel çerçevesini
çizmeye
matuftur.
Önerilen
stratejik plan yönteminin
özelliği
de bu zaten: “Mevcut
durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon
oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı
mümkün
kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir
kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi.”Kuşkusuz bu yöntem katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor. Güncelle değil, gelecekle ilgili bir yol haritası olarak şekilleniyor. Böylece daha alt segmentte faaliyetlerin projelendirilmesi ve
programlanabilmesine zemin hazırlanmış oluyor.
İşte bu yolda değerler ve ilkeler Misyon için sağlam bir zemin, gelecek vizyonu için de ışık ve
rehber olurlar. Özellikle ‘Vizyon’ tasarımının içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri de ilkelerle
sıralı olmalı. Böyle olunca da bu amaç için birlikte
olanların 'yol arkadaşlığı' da çok değerli.
Önceki yazılarda değerler üzerinde durmuştuk. Aslında değerler ile ilkeler
arasında çok yakın bir ilişki var. Örneğin geçmişte bir Ahilik müessesesi vardı. Ahiliğin esasları, ahlâkî ve ticarî kaideler fütüvvet namelerinde yazılıydı. Bu nizamnâmelere göre, mensuplarında bulunması gereken vasıflar; “vefâ, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, nasihat, affedici olma ve tövbe” idi. “Yalan, gıybet, hile gibi dinen de yasaklanmış bazı kötü davranışlar” ise meslekten atılmayı gerektirirdi.
Ne yazık ki böyle güçlü bir kültür zamanımızda yok. Şimdilerde hakim kültür daha çok “dünyevileşme ve pragmatizm/yararcılık” üzerine. Maalesef bugünkü nesillere bu değerleri taşıyamadığımız gibi ticaretimize ve sosyal
hayatımıza da yansıtamadık. Böylece o güzelim değerlerin toplumsal etkinliği de yok olup
gitti. Fakat bir türlü sonu gelmeyen günümüz kriz dönemlerinde insanların, toplumların hatta şehirlerin yeni arayışlara
girdiğini görüyoruz.
Bu anlamda tabi ki öncelikle sahip olduğumuz evrensel inanç değer ve
ilkelere sığınıyoruz. Çünkü bugünün dünyasında iyi örneklere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. “Hak, hakikat, ahlâk, adalet, doğruluk ve dürüstlük” böyle değerler. Doğal olarak bu değerlerin yaşandığı müslüman bir toplumun herkese güven vermesi bekleniyor. Zira “özüne sözüne güvenilir, eylemlerinde dosdoğru” olan
insanların elinden ve dilinden herkesin emin olacağı kanısı yaygın. İşte bu
kadim değerler günümüzde bile benimsendiğinde birer kural, temel uygulama ilkesi haline
gelebiliyorlar.
Meselâ inancımızın önemli değerlerinden ve salih insan özelliklerinden
birisi: “iyilik ve hayırda yarışmak, kötülükten sakınmak” tır. İşte bu değer uygulamada “iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak” prensibine dönüşmüş olur. Kur’an’ın birçok ayetinde müminlerin görevlerinden sayılan bu ilke, toplumda iyilik ve güzelliklerin
yayılması, kötülük ve çirkinliklerin azalması için halâ en etkili
yol.
Peki, “temel ilkeler” ne demek? Temel ilkeler; “bireysel ve kurumsal prensiplerin genelleştirilmesi ile elde edilen, hem
teorik hem de uygulama faaliyetlerinde yol gösterici ana kurallar” oluyor. Karar ve eylemlere yol gösterdikleri gibi, tutarlı ve eleştirel biçimde değerlendirilmesine de imkân sağlıyorlar. Bu anlamda temel ilkelere “düşünce ve inanç değerlerinden kaynaklanan; ana umde,
genel prensip ve davranış kuralları” diyebiliriz.
Bunlar her türlü tartışmanın dışında ve üstündedirler.
Örneğin Adalet kavramı sözlükte; insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, eşit olmak, eşit tutmak, her
şeye hakkını vermek, düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli
yerinde yapmak, istikamet ve hakkaniyet anlamlarına geliyor. Dini bir terim
olarak ise; hak yol üzere dosdoğru olmak, davranışlarda ölçülü olmak, insanlarla ilişkilerde hakkaniyete riayet etmek, insafı davranmak,
haksızlık etmemek, haklıya hakkını vermek, düzeltmek, her
şeyi yerli yerinde yapmak anlamlarına geliyor.
Adaletin zıddı ise zulümdür. Biliyoruz ki bir toplumun mutlu, siyasi, iktisadi ve hukuki bakımdan
istikrarlı olabilmesi ve gelişmesi adaletin kurumsallaşmasına, bireysel ve
toplumsal bazda yaygınlaşmasına bağlı. Bunun için “adalet mülkün temelidir” denilmiş. Bu yüzden İslâm dini, hangi durum da olursa olsun, adaletten ayrılmamayı tavsiye ediyor.
Nitekim yönetim bilimi açısından da kurumsal yönetim süreçleriyle ilgili düzenlemelerde dört temel ilkeye odaklanılıyor: “Adillik,
Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk.” Adillik ilkesi; yönetiminin bütün
paydaş ve hak sahiplerine karşı eşit davranmasını gerektiriyor. Şeffaflık ilkesi; çalışmaların kamuoyu ile doğru, açık ve karşılaştırılabilir bilgi paylaşımı ile yürütülmesi demek. Hesap verebilirlik ilkesi; tepe yönetim performansının bağımsız bir şekilde
izlenmesi ve yöneticilerin
her şekilde hesap verebilirliğinin temin edilmesini anlamına geliyor.
Sorumluluk ilkesi ise; gelecek için değer üretilirken topluma, onun kanun ve düzenlemelerine uyum gösterecek şekilde faaliyet gösterilmesini ifade etmekte. Bu bağlamda başka
bazı temel ilkelerden de bahsedebiliriz. Mesela “Amaç Birliği” önemli bir baş ilke örneğidir. Bu nedenle hareketimizin amaçları açık
seçik
yazılmalı, stratejik amaçlarla
belli bir hiyerarşi içinde
ve birbirleri ile uyum içinde
olmalıdır. “Birlik
ve beraberlik
içinde
İş bölümü” de benzer önemde bir temel ilke olabilir. Başarı için takım
ve birlik
ruhu gerekir. İş disiplini ve birlikte çalışma becerisine sahip olmak gerekir.
Bunun için
elbette önce
bir iş
ahlakı olmalı.
Enerjimiz ve kalplerimiz asla bölünüp
parçalanmamalı.
Herkesin geçmiş
nesilleri suçlayıp
artık “Bir
şeyler yapılmalı!” dediği
bir ortamda iyi kötü kendi takımını engelleyip bölmek izah edilemez.
Bu çerçevede tartışmaya mahal vermemek üzere takımın verimliliği ve etkinliğini artırmak
için görevler, varılması öngörülen hedefler açık seçik
belirlenmelidir. Yolculuk sürecinde
yetki ve sorumluluklar arasında belli bir denge bulunmalı,liyakate saygı duyulmalıdır.
Elbette makul ölçülerde liderlik ve yönetimde
bütünlük koordinasyon
için
faydalıdır. Fakat bütünlüğü bozmayacak şekilde farklı fikir ve katkılar da
sağlıklı gelişme için
bir ihtiyaçtır. Karşı görüşlü kişilere saygı duyma ve her görüşe açık olmak kısır döngülere meydan vermez. Kaldı ki işleri danışarak
yapmak İslâm'ın
temel ilkelerinden biridir.
Dini literatürde "Şûra" ve "müşavere”, günlük
yaşamımızda ise "İstişare”olarak bilinen uygulama bu anlamda değerlidir.
İster demokratik deyin, ister danışma-görüşme
olarak niteleyin “istişareye riayet etmek” yönetsel
faaliyetlerin de baş ilkesidir.
Ancak, insanların güven
içinde
birlikte hareket edebilmesi için
her şeyden önce
kendilerine iyi ve adil davranılması gerekir. Kişilerin birbirine saygı, sevgi ve nezaket
kuralları çerçevesinde davranması esastır.
İşte “eşitlik ve hakkaniyet” ilkesi de bize bunu anlatır. "Düşünce ve inançlarımız engellenemez, saygıyı hak eder”, o halde başkalarının düşünce ve inançlarına da saygı göstermemiz gerekir. “Geriye kalan her şey birlikte
yapılabilir". Bu noktada “devamlılık,
düzenlilik, denge ve uyum” ilkesi çalışmaları doğru istikamette tutacak bir başka temel ilke gibi
duruyor. Aynı zamanda belli bir düzen disiplini getiriyor. Her şey ve herkes olması
gerektiği gibi, olması gereken yerde ve denge içinde olmalı.
Ama bu süreç içinde olmasa olmaz; insanın merkeze,
yani odak noktaya alınmasıdır. Elbette insan merkezli düşünmek ve geleceğe odaklanmak; genel geçer günübirlik çıkarlardan uzak durmayı, bencilliği, kişisel beklentilerimizi aşabilmeyi
ve kısa vadeli düşünmemeyi gerektiriyor. O halde; “Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan!” demeliyiz.
Böyle bir ana ilke bize her şeyden önce insan olduğumuzu, Susurluğun
geleceği için çalıştığımızı ve Vatanımızın her karışını sahiplenmek gibi bir
sorumluluğumuz olduğunu hatırlatacaktır.
Biliriz ki vatan ve
millet sevgisi diğer her şeyin üzerindedir.
Bu çerçevede bize geleceği planlayabilme kabiliyeti ve plana sadakat kadar “girişim ve teşebbüs ruhu” da gerekiyor. Çünkü bunlar
Susurluğun beka meselesi olan yeni iş sahaları açılması konusunda adeta ihtiyacımız
olan bir tür dinamo işlevi görecekler.
Girişimcilik; düşünme ve düşündüğünü hayata geçirme
demektir. Bu anlamda Susurluğun her kesiminde gelecek için topyekûn bir seferberlik, çalışma
isteği ve girişimcilik gücü için bir an evvel harekete geçmeliyiz.
Bu konuda edindiğimiz bilgileri artık
toparlamalı, aklımızı ve tecrübemizi kullanmalı ama yüreğimizi de ortaya koyan bir çözüm formülü geliştirmeliyiz. Elbette en önemli sorun Susurluğun geleceği ve istikrarlı
bir gelişme ile daha üst seviyelere ulaşabilmesidir. Bu da sadece “olması lazım, iş sahası lazım, lazım…lazım…lazım…”diyerek olmuyor. Değerlerimizden yola çıkarak kendimize ilkeli bir Misyon biçebilmeli, görüş ve düşüncelerimizi
aynı gelecek vizyonuna odaklayabilmeli, Stratejik amaç ve hedeflerimizi belirleyerek orta
vadeli bir stratejik planla harekete geçebilmeliyiz.
Bu yolculukta temel ilkeler; yoldaki
trafik levhaları gibi bizi kural dışı hareket etmekten ve yoldan çıkmaktan
koruyacaktır. Böylece, Susurluğun hayalimiz olan geleceğine yürüyebileceğiz.
Bunu inşallah zaaf ve eksiklerimizi tamamlayarak, güçlü yönlerimizi daha da güçlü hale
getirerek, çevreye duyarlılık içinde değişim ve gelişimimizi
sağlayarak yapacağız.
Kalıcı çözüm; çocuklarımızın ve gençlerimizin
geleceğini düşünmekten, halkımızı bütünüyle dikkate alarak, farklılıklarına rağmen bir ve beraberce aynı
hedefe yöneltebilmekten geçiyor. İşte bu yüzden şu anda aklım ve kalbim aynı formülde birleşiyor: "Birlikte başarmak!"
Hangi fikirde olursak olalım, hangi partiyi tutuyor olursak
olalım, bölünmeden parçalanmadan, ortak gücümüzün sinerjisinden yararlanarak Susurluğu 2023-2028 Vizyonuna
odaklayabiliriz. Ama bu yol ilkesiz yürünmez, ilkesizlik ise hiç olmaz.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/08/12-agustos-2020-carsamba-reis.html>
19 Ağustos 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı175..............................Susurluk ilkeleri
Susurluk ilkeleri
2020 yılı başından
bu yana “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünerek ve yazarak birlikte çıktığımız bir "Stratejik Plan” yapma yolculuğunu sürdürüyoruz. Amacımız 2023-2028 döneminden başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân” önerisi yapabilmek.
Bu çalışmanın ilk aşaması “Neredeyiz?” sorusuydu. 25 hafta sürdü ve 25 yazı çıktı ortaya. Beş haftadır da “Nereye varmak
istiyoruz?” aşaması ile ilgili
olarak çalışıyoruz. Bu bölümde inşallah Susurluğun gelecek Misyonu
ve Vizyon öngörüsü ile amaç ve hedeflerimiz
ortaya çıkmış olacak.
Ancak bunun için öncelikle yolumuza
ışık ve rehber olacak “değer ve
ilkeler" üzerinde bazı
değerlendirmeler yapmamız gerekiyordu. İyi-kötü Susurluğun üzerinde bulunduğu bir kültür var ve bu zemin
karakterini de oluşturan bazı değerlerle bezeli. Kuşkusuz bu değerler gelecekte de etkili ve geçerli olacaklar. Esasen yürütülecek faaliyetlerde de yol gösterici ana kurallar, yani temel ilkeler de bu değerlerle çok yakından ilişkili.
Bu yazımızda işte o
temel ilkeleri açıklamaya çalışacağız. Yaptığımız
değerlendirmeler, aldığımız katkı ve öneriler sonucu üzerinde çalıştığımız "Susurluk ilkeleri" konusunda 5
ana başlık ortaya çıktı: 1) Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
2) İstikamet üzere olma, 3) Amaç Birliğine riayet, 4) Planlı değişim
dönüşüm ve 5) Birlikte başarmak.
Grubumuzdan bunların aleyhinde bir görüş çıkmadığı
gibi, ilave edilecek bir öneri de gelmedi. Bazı detay önerilere ise zaten bu ana başlıklar
altında yer verilmişti. Şimdi bu ana başlıkları birer birer açıklamaya çalışalım.
“Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan!” birinci
ilkemizdir. İnsan merkezli düşünmek, her konuda insanı öncelemek
her şeyden önce insan olmamızın gereğidir. Dünyada her şey insan için, onun
mutluluğu, refahı, güvenliği ve huzuru içindir. İnsana rağmen, insan olmaya aykırı düşen her
eylem yanlıştır ve topluma da zarar verir. Zira her toplumun çimentosu kültür,
yapıtaşları da değerleridir. Değerler insansız düşünülebilir mi?
Ayrıca her gelişmenin temelinde de
insan ve onun girişim/teşebbüs ruhu vardır. Biz biliriz ki düşünmek ve düşündüğünü hayata geçirmek sadece insana lutfedilmiş bir özelliktir. Yine geleceği
planlayabilme kabiliyeti de plana sadakat da ancak insandan beklenebilecek değerlerdir. Misâl; geleceğe odaklanmak; genel geçer günübirlik çıkarlardan uzak durmayı, bencilliği, kişisel beklentilerimizi aşabilmeyi ve kısa vadeli düşünmemeyi
gerektiriyor. Bu insanla ilgili bir durum.
Nihayetinde Susurluğun geleceği için çalıştığımızı
ve vatanımızın her karışını sahiplenmek gibi bir sorumluluğumuz olduğunu
unutmamalıyız. İyi biliriz ki vatan ve millet sevgisi diğer her
şeyin üzerindedir. Geçmişte “Önce Vatan!” Susurluğun adeta bir simgesiydi. Yazı silinse de o değer artık
Susurluklunun genlerine işlemiştir, oradan silinmez.
İnanıyoruz ki, bütün bu
değerler gelecekte de Susurluğun beka meselesi olan yeni iş sahaları açılması ve
gelişmesi konusunda ihtiyacımız olan bir tür dinamo işlevi görecektir.
Bu nedenle “Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan!” diyoruz ve Susurluğu her kesimiyle geleceği için topyekûn bir seferberliğe çağırıyoruz.
İkinci ilkemiz “İstikamet üzere olmak” işte böyle bir seferberliğin, gelecek yolculuğunun ana yön levhası
olacak inşallah. “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusuyla başlayan, orta vadeli bir stratejik
planla yola koyulan geleceğin inşasına özüne sözüne güvenilir, eylemlerinde dosdoğru insanlarla
yürümekten daha doğal ne olabilir ki?
Şayet “insan”ı düşünce ve
eylemlerimizin merkezi haline getirmişsek, ona kıymet kazandıran böylesi değerleri
ihmal edemeyiz. Özellikle de bugünün dünyasında iyi örneklere her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bir gerçek. “Hak, hakikat, ahlâk, doğruluk, dürüstlük ve emniyet” böyle değerler. Doğal olarak bu değerlerin yaşandığı bir toplumun
herkese güven vermesi beklenir.
Nitekim yönetim bilimi açısından da
kurumsal düzenlemelerde dört temel ilkeye odaklanılıyor: “Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk.” Adalet kavramı sözlükte; insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, eşit olmak, eşit tutmak,
her şeye hakkını vermek, düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet
ve hakkaniyet anlamlarına geliyor.
Dini bir terim olarak da; hak yol üzere
dosdoğru olmak, davranışlarda ölçülü olmak, insanlarla ilişkilerde hakkaniyete riayet etmek, insafı
davranmak, haksızlık etmemek, haklıya hakkını vermek, düzeltmek, her şeyi yerli yerinde
yapmak anlamlarına geliyor. Adaletin zıddı ise zulümdür. Şeffaflık; çalışmaların
kamuoyu ile doğru, açık ve karşılaştırılabilir bilgi paylaşımı ile yürütülmesi
demek.
Hesap verebilirlik; yönetim
performansının izlenebilmesi ve yöneticilerin her şekilde hesap verebilirliğinin temin
edilmesi anlamına geliyor. Sorumluluk ise; gelecek için değer üretilirken topluma, onun kanun ve düzenlemelerine
uyum gösterecek şekilde faaliyet gösterilmesini ifade etmekte.
“Amaç Birliğine
riayet” önemli bir baş ilkemiz. Belli bir amaç için yola çıkan yolcuların ana yol üzerinde
ihtilafa düşmeleri kadar yanlış bir şey olabilir mi? Şayet
ihtilaf, kafa karışıklığına sebep olan belirsizliklerden ortaya çıkıyorsa
baştan tedbir almak en iyisidir.
Sırf bu nedenle bile olsa
hareketimizin amaçları açık seçik yazılmalı, bilinmeli, stratejik amaçlarla belli bir hiyerarşi içinde ve
birbirleri ile uyum içinde olmalıdır. Misâl; Susurluğun kurumları var. Bunlardan bazıları resmi,
bazıları özel bir kısmı da sivil toplum kuruluşları. Her birinin ayrı amaçlar peşine
düşmesini anlayabilir misiniz?
Hayır! Bu yüzden Susurluğun odaklandığı ana amaç ve vizyon
diğerlerince de paylaşılmalı ki sonuç alınabilsin. “Hanya’ya Konya’ya” durumu sonuçta hiç kimseye yarar sağlamaz, aksine Susurluğa sadece patinaj yaptırıp
zarar verir. İyilik amaç birliğindedir, ayrışıp enerjiyi dağıtmak kötülük olur.
İşte bu sebeple Susurluk topyekûn iyilik ve hayırda yarışmak, kötülükten sakınmak hususunda özenli olmalıdır. Bu ilke, toplumda
iyilik ve güzelliklerin yayılması, kötülük ve çirkinliklerin azalması için halâ en etkili yol.
“Planlı değişim dönüşüm” dördüncü temel ilkemizdir. Mademki en önemli sorunumuz; Susurluğun geleceği
ve istikrarlı bir gelişme ile daha üst
seviyelere ulaşabilmesidir. O halde bunu sadece şikâyet ederek ve konuşarak yapamayız.
Ayaklarımızı güçlü yönlerimize ve fırsatlara basarak, değerlerimizi azık yaparak
kendimize ilkeli bir Misyon biçebilmeli, görüş ve düşüncelerimizi gelecek vizyonumuza odaklayabilmeli, amaç ve
hedeflerimizi belirleyerek orta vadeli bir stratejik planla harekete geçebilmeliyiz.
Sonuçta gelişmek için değişmek, başka bir hale dönüşmek
gerekebilir. Değişimin tehlikelerinden, dönüşümün sancılarından kurtulabilmek için en iyi çare bu süreci kendi
kontrolümüzde yapabilmektir. Stratejik plan bize hangi noktalarda, nasıl ve
nereye doğru evrileceğimizi baştan gösterir. Değerlerimiz ayaklarımızın sağlam basmasını temin
edecek, temel ilkelerimiz de yoldaki trafik levhaları gibi bizi kural dışı
hareket etmekten ve yoldan çıkmaktan koruyacaktır.
Böylece, Susurluğun hayalimiz olan
geleceğine yürüyebileceğiz. Bunu inşallah zaaf ve eksiklerimizi tamamlayarak, güçlü yönlerimizi
daha da güçlü hale getirerek, çevreye duyarlılık içinde gelişerek yapacağız. Yürüyüşümüzde devamlılık, düzenlilik, denge ve uyuma dikkat edeceğiz. Plan kavramı zaten başlı başına belli
bir düzen ve disiplin demektir. Herkes olması gereken çizgide,
devamlı, dengeli ve uyum içinde olmalı ki o değişim ve dönüşüm yönetilebilsin.
"Birlikte başarmak" son ve beşinci ilkemizdir. Şurası bir gerçek ki bu yolculuk ancak birlik ve beraberlik içinde İş bölümü yapılarak başarılabilir. Başarı için bireysel
oyun bir işe yaramaz, takım ve birlik ruhu gerekir. Takım olmaksa iş disiplini ve birlikte çalışma becerisine bağlıdır. Bunun için önce bir iş ahlakı olmalı insanın. Enerjimiz ve kalplerimiz asla bölünüp parçalanmamalı.
Herkesin geçmiş nesilleri suçlayıp artık “Bir şeyler yapılmalı!” dediği bir
ortamda iyi kötü kendi takımını engelleyip bölmek izah edilemez. Herhangi bir
tartışmaya mahal vermemek, takımın verimliliği ve etkinliğini artırmak üzere görevlerin,
varılması öngörülen hedeflerin açık seçik belirlenmesi iyidir ve gereklidir.
Yolculuk sürecinde yetki ve sorumluluklar
arasında da belli bir denge bulunmalı, liyakate saygı duyulmalıdır, bu da tamam. Ancak kalıcı çözüm; çocuklarımızın ve gençlerimizin
geleceğini düşünmekten, halkımızı bütünüyle dikkate alarak, farklılıklarına rağmen bir ve beraberce aynı
hedefe yöneltebilmekten geçiyor. Hangi fikirde olursak olalım, hangi partiyi tutuyor olursak
olalım, bölünmeden parçalanmadan, ortak gücümüzün sinerjisinden yararlanarak Susurluğu 2023-2028 Vizyonuna
odaklayabilmeliyiz.
Elbette bu süreçte makul ölçülerde liderlik ve yönetimde bütünlük koordinasyon için faydalıdır. Fakat bütünlüğü bozmayacak şekilde farklı fikir ve katkılar da sağlıklı gelişme için bir o
kadar ihtiyaçtır. "Düşünce ve inançlarımız engellenemez, saygıyı hak eder”, o halde başkalarının düşünce ve inançlarına da aynı saygıyı göstermemiz gerekir. “Geriye kalan her şey birlikte yapılabilir”. Zira karşı görüşlü kişilere saygı duyma ve her görüşe açık olmak kısır döngülere meydan vermez.
Kaldı ki işleri danışarak yapmak İslâm'ın da temel ilkelerinden biri değil midir? Dini literatürde "Şûra" ve
"müşavere”, günlük yaşamımızda ise "İstişare”olarak bilinen uygulamayı
kastediyorum. Bu yönteme ister
demokratik deyin, ister danışma-görüşme olarak niteleyin istişareye riayet etmek yönetsel
faaliyetlerin de baş ilkesidir.
Ancak, insanların güven içinde
birlikte hareket edebilmesi ve katkı verebilmesi için her şeyden önce
kendilerine iyi ve adil davranılması gerekir. Devamında o toplulukta kişilerin
birbirine saygı, sevgi ve nezaket kuralları çerçevesinde
davranması gelecektir. İşte herkesin arzu ettiği eşitlik ve hakkaniyet de budur zaten.
Biz Allah’ın izniyle
yürüyüşümüze devam ediyoruz. Ama bu yol ilkesiz yürünmez,
ilkesizlik ise hiç olmaz. Okuyucularım arasında çok değerli yol arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Diktiğimiz
fidan eninde sonunda meyve verecektir, buna inanın. Biz göremesek de gelecekte gölgesinden yararlanacakları şimdiden hayal edebiliyorum.
----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/08/19-agustos-2020-carsamba-reis.html>
26 Ağustos 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı176...........................Temel görev
Temel görev
“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünerek ve yazarak birlikte çıktığımız bir yolculuğu sürdürüyoruz. Amacımız 2023-2028 döneminden başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân” önerisi yapabilmek.
Bu çalışmanın ilk aşaması “Neredeyiz?” sorusuydu. O bölümde Susurluğun Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri sektörel bazda tek tek analiz ettik.
Şu anda da “Nereye varmak istiyoruz?” aşaması ile ilgili olarak çalışıyoruz. Bu bölümde inşallah Susurluğun gelecek Misyonu ve Vizyon
öngörüsü ile amaç ve hedeflerimiz
ortaya çıkmış olacak. Bu arada yolumuza ışık ve
rehber olacak “değer ve
ilkeler" üzerinde de durmuş
olduk.
Çünkü değerlerimiz geçmişten gelen, bugün yaşayan, yarın da var olacak kıymetlerimiz. Bir
gelecek Vizyonu için olmazsa olmaz özellikler. Aynı zamanda temel ilkelerin dayandığı
kültür de bu zemine dayanıyor. Nitekim geçtiğimiz hafta Stratejik plan kapsamda yürütülecek faaliyetlerde uyulacak 5 ana kuralı, yani 5 temel ilkemizi de bu bağlamda belirledik.
Önümüzdeki süreçte adım adım “Mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe
dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, performansın izleme
ve değerlendirilmesi için de ölçülebilir kriterler ortaya konulması”na çalışacağız. Bu anlamda Misyon yani temel görev bugünden hareket alırken, Vizyon da
yarınımızı gösteriyor olacak.
“Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusu her şeyden önce bir geleceğe bakış meselesi. Misyon, Temel Değer ve İlkeler,
Vizyon, Stratejik Amaçlar ve Hedeflerle şekillenen bir aşama. Stratejik
plan sürecinde “Nereye varmak istiyoruz?” sorusunun cevabı; kuruluş, bölge ya da şehrin varoluş nedeninin öz bir biçimde ifade
edilmesi anlamına gelen “Misyon” un kaleme alınması ile ilerliyor. Ardından,
ulaşılması arzu edilen geleceğin yani ‘Vizyon’un kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade
ile tasarlanıp yazılmasına geçiliyor.
Bu açıdan Misyon bildirimi stratejik plan
dokümanının diğer kısımlarına da temel oluşturuyor. Zira başarıya götürecek yol;
değerler ışığında, misyon’un yerine getirilmesi, ilkelere uyulması suretiyle
amaç ve hedeflere ulaşılması için yürünecek. Susurluk ta orta vade için öngördüğü arzu
edilen gelecek vizyonuna ancak bu şekilde yol alabilir. “MİSYON” kavramı;
bulunulan durum, varlık nedeni ve temel görev anlamına geliyor. Ne yapılması
gerektiğini, varoluş gerekçesini açıklayan bir ifade. “Misyon” tanımı
itibariyle görev, var oluş nedeni, yüklendiği iş anlamına geliyor.
Susurluğun kendi geleceği için ne gibi
bir misyonu olmalı? Bu noktada Stratejik plan yapan her kuruluş gibi,
şehrimizin de yapması gereken vazifeyi net olarak ortaya koymak gerekiyor. Bu
sebeple stratejik planlama bağlamında gelecekte yapılması beklenen görevin üstlenilebilmesi
için yazılı olması bir zorunluluk.
Ama öncelikle şu soruların
cevaplandırılması lazım: “NE yapmamız lazım?, Bunları KİM için
yapacağız?, Hangi yöntem, yaklaşım ve değerler ile üretecek ve
NASIL çalışacağız?, Bunları NEDEN yapıyoruz? Neden varız?” Şimdi birer birer bu soruları cevaplandırmaya çalışalım.
“NE yapmamız lazım?” sorusu böyle bir stratejik bakış açısı için oldukça kritik önemde. Zira ‘Ne yapılacağı’ olması gereken işin adının konulduğu ilk basamak.
Ne yapılacağı, nereye varılmak istendiği net değilse “avara kasnak” gibi dönüp durulur
ama bir yere varılamaz. Üstelik diğer tüm ayrıntılar da çok parlak ve çekici gelseler bile, gerçekçi olmaz havada kalırlar. Unutmayalım ki bu çalışmamız
“Susurluk için ne yapılabilir?”sorusuna verilmiş bir cevaptır. 2023-2028 döneminden
başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân” önerisidir.
Bir durum analizi ile başlayarak;
Susurluğun sektörel bazda tüm Zayıf yönlerini güçlü, Güçlü yönlerini daha da güçlü hale getirebilmeyi, bu süreçte çevreden yönelen Fırsatları değerlendirebilmeyi ve Tehditlere karşı da
korunabilmeyi önceler. Susurluğun kontrollü bir değişim ve dönüşüm
yaşayabilmesi için hangi stratejik alanlarda, hangi stratejik adımların atılması
gerektiğini planlamayı öngörür. “Nereye ulaşmak istiyoruz?” aşamasından çıkan stratejik amaç ve
hedefleri, hayalimizdeki Susurluk vizyonuna yöneltmekle ilgilidir. Bu yürüyüşü
değerlerimize dayanarak ve temel ilkelere riayet ederek sürdürmek
demektir. 2023 sonrası Ulusal kalkınma planı ve GMKA bölgesel planları ile uyumlu, stratejik
bir alt planla hareket etmek anlamına gelir.
Kısacası Susurluğun orta vadede gerçekleşecek
kaçınılmaz değişim-dönüşümünü; tüm ilgili kurum, kuruluş ve paydaşlarıyla birlikte, stratejik bakış
açısı ve katılımcı bir yaklaşımla yönetebilmektir.
“Bunları KİM yapacak, KİM için yapacak?” sorusunun cevabı kısa ve açıktır: "Susurluğun bizzat
kendisi yapacak; kendisi, gençleri ve gelecekte bayrağı devralacak
nesilleri için yapacak." Peki, nasıl olacak bu? Özellikle
ortada bu temel görevi yerine getirecek belli bir organizasyon yoksa.
Önerimiz şudur: Susurluğun geleceğiyle ilgili bir plan mutlaka
Sayın Kaymakam’ın başkanlığında, Kent Konseyinin sahipliğinde, Ticaret
Odasının, İlçe hizmet birimleri, Belediye, Siyasi partiler, Sivil Toplum örgütleri ile
diğer paydaş gönüllülerin katılım ve katkısı ile yapılmalıdır. Planın yazım, uygulama,
değerlendirme ve güncelleme çalışmaları için bir sekretaryası olmalıdır.
Bizim bu yoldaki çabalarımız
ise harekete geçecek bu mekanizmaya bayrağı devretmekten ibarettir. Biz bir öneri ortaya
koyacağız, Susurluğun gelecek vizyonuna giden bir çizgi çekeceğiz. Bayrağı devralacaklar bu çizgiyi
temize çekecek ve gerçekleştirecekler.
Bu bağlamda günün sıcak gündemiyle geleceğe ait çalışmaların
birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Stratejik plan bugünden
hareket alır ama asıl geleceğe yönelmiştir. Bu günün gündemiyle, yapılan ve yapılacaklarıyla çok ilgili değildir. Ancak, doğal
olarak bunları varsayar ama konusu daha çok üç yılın sonrasına sarkan hizmet,
yatırım ve işlerdir. Zira gelecek bizlerden çok gençlerimiz, çocuklarımız, hatta torunlarımız içindir.
“Hangi yöntem, yaklaşım ve değerler ile üretecek ve
NASIL çalışacağız?” Bizim önerimiz; Susurluğun içinde bulunduğu olumsuz gidişi orta vadede durdurup
olumluya çevirmek ve gelecekteki değişim ve dönüşümünü planlayabilmektir. Bunun temel çerçevesi
esasen 5018 sayılı yasa ile çizilmiş. Bu nedenle yasadan sorumlu tüm kurum ve kuruluşlar gibi bir bütün olarak
Susurluğun geleceği de stratejik planlama yöntemi ve stratejik yönetim
yaklaşımı ile ele alınmalıdır.
Dayandığımız değerler: “İyilik,
vatana sadakat, Misafirperverlik, Yardımseverlik, Yetiştirdiğimiz değerli
insanlar, Yöresel ürünlerimiz, El sanatlarımız, Fabrika, marka ve tesislerimiz, Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz, Cazip yatırım imkânları ve Bozulmamış doğal çevre”mizdir.
Yolculuğumuzun temel ilkeleri ise; “Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İstikamet üzere olma, Amaç Birliğine riayet, Planlı değişim dönüşüm ve Birlikte başarmak”tır. İşte bu yöntem,
yaklaşım ve değerler ile çalışacağız.
“Bunları NEDEN yapıyoruz?” Çünkü durum analizimizde de ortaya çıktığı üzere Susurluk bütün alanlarda
bir durgunluk hatta geriye gidiş yaşamakta. Şeker fabrikası ite kaka gidiyor, Yörsan stop
etti, mola ve dinlenme tesisleri krizde. Gençler işsizlik nedeniyle memleketlerini
terk ediyorlar. Köylüye ve işçiye dayalı ticaret eskisi gibi dönmüyor. Hemen herkesin dillendirdiği şey
şu: “Yeni iş sahalarına ihtiyaç var”.
Peki, bu yatırımlar hangi alanlarda
ve nasıl gelecek? Mevcut üretim kapasitelerimiz genişletilemez mi? Tarım ve hayvancılık ürünlerimize
dayalı markalı entegre tesisler çoğaltılamaz mı? OSB ve Lojistik bölge
kurulması ve bu yatırımların Susurluğa katkıları planlanamaz mı? İşte bütün bu
soruların cevabı için çalışıyoruz. Bugünden yarına olmayacak, ama geleceğin ansızın gelmiş olacağı günler için
hazırlanıyoruz.
Böyle bir plan olmasa da olacak olan
olacak, buna hiç şüphe yok. Fakat o geleceğin bizim aklımızdaki, hayalimizdeki
Susurluk olmayacağı kesin. Biz bu öneriyi yine “Tüh!” dememek için, yine “birbirimizi suçlamamak” için, yine “bir on yıl, yirmi yıl daha kaybetmemek” için yapıyoruz.
“Neden varız?” Çünkü Susurluğun herkesi derleyip
toplayarak yönlendireceği ortak bir misyonu, tüm kurum, kuruluş ve paydaşlarıyla bir
ve bütün olarak yöneleceği bir vizyonu yok. Kaymakamlığın,
Ticaret odasının, Belediyenin ya da misal Milli Eğitim müdürlüğünün Stratejik
planları varsa da bu planlar bir bütünlük içinde değil, olamaz. Çünkü 5018 sayılı yasa kapsamında yapılmış olsalar bile tabiatıyla
sadece kendi kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer.
Ancak, “Susurluk için ne
yapılabilir?” sorusunun cevabı doğası icabı bütüncül bir bakış açısıyla verilebilir. Ülkemizde
hatta yakın çevremizde böyle şehirler bazında, ilçeler ve bölgeler bazında stratejik plan örnekleri de var. Bu işler elbette ki
kolay değil. Önce bir bilgi birikimi, sonra ihtiyacın zorladığı bir birliktelik
ve liderlik gerekir. Gelecek odaklı, katılımcı ve inançlı bir çalışma lazımdır. En önemlisi
salt bir plan yapmaya değil, orta vadede geleceği planlamak, değişim-dönüşüm ve
gelişimi yönetmeye de talip olunmalı. İşte hareketimiz Susurluğa bu hakikati
gösteriyor.
Şimdi tekrar soruyorum, Susurluğun
2023-28 Misyonu; “Dış çevreden kaynaklı fırsatlardan yararlanarak, sakınılması gereken
tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek” olabilir
mi?
Ya da geleceğe yönelik
değişim-dönüşüm ve gelişimi için şöyle bir görev daha mı uygun düşer?: “Mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek
vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler belirleyerek ölçülebilir kriterler çerçevesinde
performansını izleme, değerlendirme ve güncelleme”.
Belki de “Stratejik
plan kapsamında Susurluğun gelecek vizyonu için; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli
kalkınma ve gelişme desteğini sağlamak” misyonu
daha gerçekçi olur.
Ne dersiniz?
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/08/26-agustos-2020-carsamba-reis.html>
02 Eylül 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı177.................................Gelecekten gelen mektup
Gelecekten gelen mektup
Aziz dost, Sana bu
kez 2027 yılının 5 Eylülünden, Susurluk’tan yazıyorum. Bilirsin memleketimi severim,
ailemin kökleri seninkiler gibi oradadır. Eskiden
daha sık giderdim, özellikle de babam annem sağken. Gençtim tabi o zamanlar. Eşim de Susurlukludur
biliyorsun. Eh iki taraf ta aynı memleketten olunca akraba sayısı da haliyle
fazla oluyor. Her bayram çocuklarımızın elinden tutup akraba akraba
dolaşırdık. Onlarında buralara karşı bizimki gibi bir sevgisi, bağlılığı olsun
isterdik.
İş güç torun torba derken sonraları seyrekleşti gidip
gelmelerimiz. Tatile giderken ya da gelirken senede bir iki defa nostalji olsun
diye uğrar olduk. Tabi oraya gidip de ayran tost ya da kokoreç yemeden olur mu? Aslında her beş eylülde gidip görmeyi çok istemişimdir. Ama
olmadı tabi. Sonra, biliyorsun yurt dışına gittim. Tam yedi yıl olmuş görmeyeli. Son zamanlarda çok değiştiğini, geliştiğini söylediler. Doğrusu merak ettim.
Sağ olsunlar, her
yıl 5 Eylül etkinlikleri için davet ederler. Bu yıl davet eden Belediye
Başkanı genç bir delikanlı. Kendini iyi yetiştirmiş, çok çalışkan. Sanırım
rakip görüştekiler de dahil herkesçe seviliyor. Bizzat telefon edip “Abi mutlaka gelmelisin, Susurluk Allahın izniyle
zor günleri aştı. Sizlerin
de gurur duyacağı çok güzel gelişmeler var. Gel, bu tarihi günde bizimle birlikte ol” dedi. “Peki”, dedim “inşallah geleceğim, ben de merak ediyorum neler
yapmışsınız.”
Kapıkuleden yurda
girdikten sonra doğru yeni yapılan ‘18 Mart Çanakkale’ köprüsüne yöneldim. Görmeyeli Edirne’den köprüye kadar yeni bir otoyol yapılmış. Oraya
vardığımda gerçekten tüylerim diken diken oldu. Bu olağanüstü eserle milletim
adına iftihar ettim. Azizim, müthiş bir şey! Anlatmakla olmaz. Görmek, üzerinden geçmek lazım. Lapseki tarafına geçtiğimde hala dönüp dönüp köprüye bakıyordum.
Dedesi gibi fotoğrafa meraklı torunum bol bol resim çekti. Derin bir nefes aldım, ülkemin eski günleri geçti aklımdan “Allah yapanlardan, emeği geçenlerden razı olsun” dedim sessizce.
Biraz dolaşmalık
oldu ama Bandırma’yı görmek, sonra da otoyola girmeden eski
yoldan Susurluğa ulaşmak istemiştim. Dışardayken uluslararası Tekirdağ limanı
ile Bandırma limanının bağlantısı hakkında biraz okumuştum. Yeni liman uzaktan
bile muhteşem görünüyor. En az 5 gemi saydım yükleme yapan. Etraf dizi dizi konteyner doluydu.
İhraç malları olmalılar. Buradan Tekirdağ
limanına, oradan da yurt dışına gidecekler.
Bandırma çıkışından kuş cennetinin olduğu Manyas gölüne kadar çift taraflı fabrika, tesis ve depolar sıralanmış.
Ben bu manzarayı biliyordum ama sanki Susurluğa doğru daha bir uzamışlar gibi
geldi bana. Şaşırtıcı da gelmedi aslında, bu bekleniyordu. Nasıl olsa olacaktı
bu taşma. Tam “gölü göreceğiz, burası da kuş cenneti” demeye kalmadı sağımızdan şimşek gibi metalik bir
şeyin hızla şarlayıp aktığını gördük. Yüksek hızlı trenmiş, önümüzde kayboluverdi.
Elbet YHT görmemiş değildim ama eskiden memurken sıkış tepiş
bindiğimiz köhne Bandırma-İzmir trenlerini
hatırlamıştım bir an. Yüksek hızlı tren, hem de bu hatta ha!
Vallahi bravo! Bir vakitler duymuştum galiba olacağını. Ama böyle birdenbire karşılaşıvereceğini düşünemiyor işte insan.
Fakat beni asıl
şaşırtan şey Karadere’den sonra dizi dizi sıralanmış yeni tesis ve işletmeler
oldu. Ilıca boğazı ve Kepekler’de 3 yıldızlı, 4 yıldızlı yeni termal oteller
yapılmış. Levhalar tedavi amaçlı bu tesislere insanları davet ediyor.
Okçugöl’den sonra yol boyu daha birçok işletme gördüm. Hızla geçtiğimiz için çoğunun tarıma dayalı
işletmeler olduğunu zannediyorum. Galiba bazıları da makine ve elektronik üretim tesisleriydi.
Üzerinde yol aldığımız bölünmüş, eski tabirle duble yol mükemmel denilebilecek kalitede. Bir anda kendimizi
lojistik bölgenin arasından geçer bulduk. Anlaşılan lojistik tesisler Okçugöl’den Yahyaköy’e kadar geniş bir alana yayılmış. Yola paralel entegre tesisler, büyük depolar, soğuk hava ve paketleme
işletmeleri, üst üste istiflenmiş konteynerler, tır filoları gözümün önünde bir film şeridi gibi geçip kayboldular.
Bandırma çatırığından dönüp Şeker fabrikasına yöneldiğimizde bir levha ilişti gözüme: “İyi insanların şehri Susurluğa hoş geldiniz.
Sizi misafir etmeden, köpüklü ayranımızı içmeden, tostumuzu yemeden bırakmayız.” Daha ben bu çarpıcı karşılamayı hazmedememişken Dört Mevsim’in yanında Balıklıdere’ye doğru birkaç tane daha yeni tesis kurulmuş olduğunu fark
ettim. Tırlar da var.
Bu arada internete
dalmış olan torunum yüksek sesle bir şeyler okudu arkamdan: “Burada ‘süt ve et ürünlerimizi, taze sebze meyvemizi ve yöresel lezzetlerimizi de keşfedeceksiniz.
Misafirperver insanımızı tanıdıkça daha fazla Susurluk’ta kalmak isteyeceğinizden eminiz. Bu arada
gezmeye doyamayacağınız doğal güzellikler de sizi bekliyor. Bagajınızda yer açın, almadan gitmeyeceğiniz farklı ürünlerimizle dolacak’ yazıyor dedecim.” Gözüm şeker fabrikası tarafında kulağım
torunumda. Omuzuma eğilip “Dede Susurluk’ta
kalacak mıyız?” diyor bu defa da.
Keyifle gülümsüyorum: “İnşallah kızım, inşallah.”
Şeker Fabrikasına
yaklaşırken dikkatim bir an için otoyol çıkışına takılıyor. Rampayı tırmanan iki tır birkaç da araç görüyorum, hareket halindeler. Tekrar
fabrikaya odaklanıyorum. Fakat o da ne? Kantarın olduğu yöndeki girişte ‘ŞEKER YEM’ levhası var. Gözlüklerimi düzeltip anlamaya çalışıyorum; burası yaş ve kuru küspe tesisi olmuş galiba.
Şaşkınlığımı atmaya çalışırken, bu defa da fabrikanın olduğu yerde
yoğun bir inşaat faaliyeti olduğunu fark ediyorum.
Caminin yanındaki
kapıda bir başka levha: ‘ŞEKER KİMYA’ yazıyor. “Allah, Allah! Neler olmuş burada?”Demeye kalmıyor fabrikadan aşağıya sallanınca
Susurluğu görüveriyoruz karşıdan. Eskiden bu yolda sağlı sollu
birkaç mola tesisi, birkaç depo, bir de üç yıldızlı otel hatırlıyorum. Ama şu anda iki
taraflı çok sayıda bina yapılmış. Neredeyse hiç boşluk kalmamış yol boyu. Yapıların hemen hemen hepsi tek katlı depo türünden binalar. İçlerinde ambalaj ve paketleme tesisi ile soğuk
hava deposu bile var.
Ulusoy hala çalışıyormuş, Köfteci Yusuf da dopdoluydu. Sol tarafta da bir
tesis gördüm ama adını tam okuyamadım. Ayran evine geldiğimizde
bir şey daha fark ettim: Küçük stantlar halinde yöresel ürün satanlara yer verilmiş bahçede. Sanırım aynı şeyi yol kenarındaki diğer
tesis otoparklarında da görmüştüm. Doğrusu Ayran
evinin hala faaliyette oluşuna sevindim, sergilerin çoğunda kadın gördüğüme de. Işıklardan hareket ettiğimizde artık
karşıda Yasa levhası görünmüştü. “Helal olsun Nuri’ye” dedim “Akıllı, girişimci, çalışkan adammış”.
Akçay’da ve otoyolda da
ilk tesisi o açmıştı. İleriyi görebiliyormuş. Tam bu sırada solda büyük yeşil bir alan dikkatimi çekti. Galiba ıslah edilen derenin bu yakasına
park yapılmış. “Evvet!” dedim yüksek sesle: “İşte bu be, işte bu!”Arabadakiler hep “Ne oldu?”diye bana baktılar.
Işıklardan
kalacağımız otel Mut’a dönerken seslice güldüm: “30 sene önce bir arkadaşım bunun hayalini kurmuştu. Ben de “hadi be!”
demiştim. Vallahi yapmışlar”. Otelin önünde durduk. Bizi Şafak bey karşıladı.
Eskisini yıkıp yerine dört yıldızlı daha büyüğünü yapmışlar. “Hayırlı olsun” dedim, selam
vererek. “Abi sağol, ama acele etme burada
daha çok hayırlı olsun diyeceksin, sakın şaşırma! Haydi buyrun”.
Azizim, o akşam eski
dostlarla bir araya geldik, özlemişiz. Öyle şeyler anlattılar ki, sen bile bu kadarını
hayal edememiştin. Demek önündeki taş kaldırılınca su yolunu bulabiliyormuş.
Epeydir memleketten uzaksın. Merak ettiğini de biliyorum. Ama sana bunları
sayfalar boyu anlatsam bitiremem. Görmeden, yaşamadan da
tam anlaşılamaz ki zaten.
Bak dinle! Şeker
Fabrikası ve Yörsan’a bizzat halk sahip çıkmış. Pancar kooperatifi, Ziraat odası, sendika
bir olup kendilerine yatırımcı ortak bulmuşlar. Pancar kesme kısmı yem
fabrikası olmuş. Şeker kısmına da melasa dayalı bir kimya tesisi kuruluyormuş.
Yörsan’ı da 2022’de ağırlığı süt üreticileri ile
Susurluk tüccar ve esnafında olmak üzere ülkenin önde gelen bir gıda firması ortaklık kurarak satın
almışlar. İlk iki yıl zor geçmiş ama 2025’ten bu yana yine Yörsan markasıyla ve maksimum kapasite çalışıyorlarmış. Yörsan’ın yanındaki Küçük sanayi sitesi Endüstri Meslek lisesiyle bütünleşerek harıl harıl üretim yapar hale getirilmiş.
Eski kışlanın olduğu
yerde kurulan 17 Eylül Üniversitesi Susurluk kampüsü de biri İletişim diğeri de Hukuk olmak üzere iki fakülte ve 2 yüksekokulla faaliyetteymiş. Şimdiden 1500 öğrencisi varmış üniversitenin. Şimdi de bir Türk müziği konservatuvarı
kurmak istiyorlarmış. Malum Susurluğun müzisyenleri meşhurdur. Nasıl, hoşuna gitti değil
mi?
Şimdi sıkı dur!
İstanbul sanayisinden bir gurup yatırımcı Ömerköy’de özel OSB
kuruyorlarmış. 2029 yılına kadar da 3 fabrika, 4 orta ölçekli işletme tesisi yapılacakmış. Aziz
kardeşim, müthiş bir şey bu. Düşünebiliyor musun? Demek oluyor ki Susurluk
için tam 2000 kişilik yeni istihdam kapısı
açılıyor. Bu güne kadar toplam 1200 kişiye iş imkânı sağlanmış zaten. İki yıl içinde OSB’de dahil olmak üzere yatırımı süren planlanmış fabrika ve tesislerde toplam 3500
kişiye daha ekmek verilecekmiş. Ne güzel haber değil mi?
Daha da neler
neler…Mesela Yenilenebilir enerji konusunda iddialılar. Özellikle de güneş enerjisi panellerinin tesis ve montajında
daha şimdiden çalışan firma sayısı 6’yı bulmuş. Bir
“alternatif turizm” hikâyesi dinledim ki akla ziyan. Köyleri kendi doğallığı içinde yerli turiste açmışlar. Dolaşıyorsun, misafir ediyorlar, yiyor içiyorsun. İstiyorsan tarlada bağda bahçede çalışıyorsun. Küçük çaplı turlara katılıp
Çataldağa çıkıyorsun, Gürece göletinde balık
yutuyorsun, Çaylak mesire yerinde mangal yapıyorsun.
Sonra da bagajını peynirinden tarhanaya, fasulyeden domatese, Allah ne verdiyse
doldurup dönüyorsun. Var mı böyle bir güzellik?
Yok değil mi. Dahası
da var ama en iyisi sana 5 Eylül etkinliklerinde kürsüye çıkan Belediye Başkanının konuşması hakkında bir
gazete kupürü göndereyim. Susurluğun
REİS gazetesinde yayınlanmıştı. Gözlerin aydın dostum.
Seni çok dinlemişliğim var, burada neredeyse bütün rüyaların gerçek oluyor. İnşallah en kısa zamanda yine burada
bir 5 Eylülde görüşmek üzere. Çok çok selam.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/09/02-eylul-2020-carsamba-reis.html>
09 Eylül 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı178..................................Bir gazete haberi
Bir gazete haberi
Aziz dost, Bir önceki mektubumu 5
Eylül 2027 etkinlikleri
için geldiğim
Susurluk’tan yazmıştım. Mektup dediysem eskisi gibi değil tabi ki. Bu
mektupların ne zarfı var ne de pulu. Kâğıda kaleme de ihtiyaç yok. Dijital
ortamda, sanal kâğıda yazılıp, yine internetin sihirli bulutlarına bir tıkla gönderiliyor. Öyle bekleme felan da
yok, bir iki saniye sonra alıcısının posta kutusuna düşüveriyor. Sen de bilirsin bu işleri ya,
ama yine de hayretimi gizleyemiyorum.
“Nerede o eski
mektuplar, ne oldu kalem kâğıda, niçin göremez olduk pullu zarfları?” demeyeceğim kızma. Fakat
postacıların yerini çokluk kargocular aldı farkında mısın? Onlar da ya sipariş
getiriyorlar ya da poşete konmuş evrak. Olsun, her dönemin farklı güzellikleri var değil mi? Bizim neslimiz
50-60 yıl içinde çok fazla şey gördü, yaşadı. Dünya da ülkemiz de eskiye göre çok çok değişti.
Bugün ah vah etmenin hiç bir manası yok. "Eskiye rağbet itibar olsa
bitpazarına nur yağardı" demişler, çok doğru. Biz önümüze bakalım, şimdi sana bu mailimin ekinde
bir gazete kupürü gönderiyorum. Haftalık
REİS gazetesinde yayınlanan bir haber. Tabi o da elektronik ortamda. Susurluk 5
Eylül kutlamaları
sırasında Belediye Başkanının konuşması. Okursan anlayacaksın Susurluğun yedi
yılda nasıl değişip geliştiğini.
Buraya geldiğimiz
akşam eski dostlar biraz anlatmıştı. Gelirken yolda gördüklerim de bana yetmişti zaten. Başkan
konuşmasında öyle şeyler anlattı, öyle şeyler söyledi ki, inan sen
bile bu kadarını hayal edememiştin. Ama dur, sana önce 5 Eylül etkinliğinde gördüklerimi aktarmaya çalışayım.
Bilirsin eskiden 5
Eylüller parkın
karşısında Kaymakamlığın önünde yapılırdı. Şimdi de orada ama kaymakamlık çok güzel bir bina olmuş. Önündeki yol da geniş
bir bulvara dönüştürülmüş. Çınar ağaçlarını korumuşlar.
Parkın girişiyle birlikte şimdi orası küçük şirin bir meydan. Kaymakamla da
tanıştım. Genç, güleç yüzlü, idealist ve çalışkan biri.
Belediye Başkanıyla da iyi bir ikili olmuşlar.
5 Eylül etkinlikleri
Susurluk parkının her köşesini renklendirip hareketlendirmiş. Sergiler, hediyelik
eşya stantları, konserler, imza günleri, spor yarışmaları ve daha pek çok şey. Park bana sanki eski günlerine dönmüş gibi geldi. Ulu
ağaçlar var, her taraf çiçek ve çim. Çay bahçeleri çoluk çocuk dolu. Bilirsin
Susurluk halkı parkı sever, orada zaman geçirmeyi de.
Kurtuluş korteji çok renkliydi. Süslenmiş açık kasalı kamyon,
kamyonet ve traktörlerle yapıldı. Kortejden geçmeyen ağır araçlar için parkın yan tarafındaki cadde boydan
boya fuar alanı gibi düzenlenmiş. Kortej epey uzundu, müzik eşliğinde ağır ağır geçerken üstündeki esnaf ve gençler halka yine
eskisi gibi hediyeler attılar. Arada eski boyalı at arabaları da geçti. En çok alkış alan kortej
ise Susurluk’ta yetişen rahvan atlar ve müzisyenler bandosu oldu. Bando ayrıca törende mini bir
konser verdi.
Doğrusu onları
seyrederken hem güldüm hem ağladım. Ne bileyim yaşadığım duygu yoğunluğundan olsa
gerek gözyaşlarımı tutamadım
işte. Yapılan törende kürsüye önce Belediye başkanı çıktı. İlişikte gönderdiğim konuşmasını dikkatlice oku.
Sıkı dur, çünkü çok şaşıracaksın söylediklerine.
Akıcı ve dolu dolu
bir konuşma. Ama aynı zamanda şunu da söyleyebilirim ki bu sözleri söyleyen kişi senin
pek önem verdiğin
inanmış, kararlı ve samimi biriydi. Sanki seneler sonra tam da duymak
istediklerini anlatıyordu:
“Sayın Kaymakamım, değerli
misafirler, sevgili Susurluklular. Bugün Susurluğun kurtuluşunun 105.nci yılı.
Hatırlıyorum, 2022’de yine böyle bir araya geldiğimizde moralimiz pek iyi
değildi. Geleceğe dair umudumuzu yitirmiş gibiydik. Şevksiz ve isteksiz
başladığımız Stratejik Plan yolculuğunun bize yeni ufuklar açabileceğinden
açıkçası şüpheliydik. Yarınımızın ne olacağını, nereye gittiğimizi bilmez
durumdaydık. Buna rağmen yüzümüzü geleceğe çevirip harekete geçtik. “Ayağa kalk
Susurluk! Gelecek ellerinde” diyerek çağrımızı Susurluğa duyurduk. “Bismillah”
diyerek başladığımız o yürüyüş işte bizi bu günlere eriştirdi. Allaha hamd
olsun. Önce elimizde ne olup olmadığını gözden geçirdik. Sonra da ne
yapabileceğimizi. Kâğıt üzerinde aldığımız her mesafe cesaretimizi arttırdı.
Bir avuç insan davranıp yürümeye devam ettik. Çok zorluk çektik, özellikle de
birlik beraberliği sağlama noktasında. Ama şurası bir gerçek ki lokomotif
nereye giderse vagonlar da oraya gidiyor. Sonunda başardık; Kaymakamımızın
liderliğinde, Ticaret odası, Borsa, Siyasi partiler, Sivil toplum kuruluşları
ve bir avuç gönüllü Kent Konseyinde bir araya geldik. Sonunda, geç te olsa bir
plan yapabildik. Çok iyi hatırlıyorum Cumhuriyetimizin 100. Yılında yine böyle
bir 5 Eylül günü Stratejik Planımız elektronik ortamda yayınlanmıştı. Bugün
planımızın 4.üncü uygulama yılı. Ülkemiz 2023 hedeflerini geride bıraktı, 2053
vizyonuna odaklanmış durumda. Biz de çok çalıştık, Rabbim de önümüzü açtı.
Önce Üniversite
kampüsümüze kavuştuk. Şimdi iki fakülte 2 yüksekokulumuz var. Yakında bir de
Türk müziği konservatuvarımız olacak inşallah. Deremiz Susurluk boyunca ıslah
edilip yüksek taş duvarlarla kontrol altına alındı. Susurluğu boydan boya kat
eden atık su kolektörümüz artık deremizin kirlenmesini engelliyor.
Çocuklarımız, gençlerimiz eskiden olduğu gibi bu derede yüzebiliyor, balık
tutabiliyorlar. Geçtiğimiz yıl eski panayır yerinden fabrika altına kadar dere
boyu tümüyle kamulaştırılarak bölgenin en güzel millet parklarından birine
sahip olduk. Çok yakında koca derede sandallarla gezinti yapabileceğiz. Yörsan
ve Şeker fabrikası halkımızın elini taşın altına koyması ve yeni yatırımcılar
sayesinde adeta küllerinden yeniden doğuyorlar. Bu arada İstanbul sanayisinden
bir gurup yatırımcı Ömerköy’deki OSB’mizi hayata geçirmek üzereler. Sağ olsun
Büyükşehir’imiz alt yapısını yaptı, şimdi sıra 3 fabrika 4 tesis olmak üzere
2000 kişilik yeni istihdam kapısının açılmasına geldi. Plana göre 2029 yılında
OSB’miz tam kapasite çalışmaya başlayacak inşallah. Şimdiden Endüstri Meslek
Lisemiz ve Meslek Yüksek Okulumuz iş garantisi ile onlara eleman yetiştirmeye
çalışıyor. Susurluk inançla istedi, çalıştı, Cenab ı Allah da veriyor çok
şükür. Bakınız Bandırma’dan bu yöne doğru yatırımcı akışı yaşadık son üç yıl
içinde. Okçugöl-Yahyaköy arasında kurulan lojistik bölge de bu süreçte ortaya
çıktı. Şu anda orada en az 1500 kişi istihdam edilmiş durumda. Tepelerimiz, boş
yamaçlarımız daha fazla rüzgârgülü ve güneş paneliyle donandı. Üç yıldan beri
kendi elektriğimizi kendimiz üretip kullanır olduk. Sadece bu sektörün
Susurluğa yıllık katkısı 200 milyar lira. Kepekler ve Yıldız’daki jeotermal su
kaynağının konutların ısınmasında kullanılması için proje çalışmaları son
aşamada. 5 pilot köyümüzde uygulanan biyoenerji üretim tesisleri, artan
hayvancılık faaliyetleri sayesinde o köylerin gaz ihtiyacını karşılayabilir
duruma geldi. Demirkapı civarındaki bor rezervi, önce vatana kadar devam eden
Sultançayır taşı ve Çatal dağdan çıkarılan granit kaynağımız için şu ana kadar
5 tesis ve işletme ruhsat almış durumda. İki yıl içinde üretim başlamış olacak.
Size bir müjde daha vereyim; sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız Susurluğa bir
yüksek teknoloji tesisi söz verdi. Onun da yer seçimi ve planları yapılıyor şu
anda.
Bütün bu yoğun süreç
içinde bizim yaptığımız ise “Stratejik Plan çerçevesinde Susurluğun değişim ve
dönüşümüne çalışmak” oldu. Değerlerimize bağlı kalarak ve ilkeli
davranarak “Planlı kalkınmayı başaran, gelişmiş bir Susurluk” vizyonumuza
ulaşmaya gayret ettik. Bu yolculuk sırasında Susurluk nüfusu ilk üç yıl içinde
50 bini aştı. Köylerimiz her geçen gün büyük şehirlerden dönüş yapan insanlarla
şenleniyor. Dışarda yaşayan Susurluklu yetişmiş insan gücümüz de yavaş yavaş
geri dönüp kalkınmamıza destek verir hale geldi. Girişimci gençlerimizin tarım
ve hayvancılık sektöründeki çabaları nihayet ürün vermeye başladı. Sera
ürünlerimiz, yaş meyve ve sebzemiz kurulan soğuk hava ve paketleme tesisleri
vasıtasıyla anında pazar bulup değeriyle işlem görebiliyor. Dondurulmuş ve kuru
gıda ürünlerimiz artık dış pazarlarda. Gençlerimiz ve kadınlarımız internet
üzerinden satış yapmanın bilincine vardı. Bu alanda oluşan yeni Pazar payı ve
katma değer Susurluk ekonomisine adeta bir sıçrama yaptırmış durumda.
Susurluğumuz, içerdiği doğal güzellikler, termal ve butik tarzı konaklama
tesisleriyle her geçen gün daha fazla turist ağırlıyor. İki yıl önce
başlattığımız “Kendin topla, kendin pişir, kendin ye” sloganlı kampanyamız için
değişik illerden tur teklifleri alıyoruz. Şu sıralarda Belediye olarak bu
misafirleri taleplerine göre köylerimizde gezdirecek, ağırlayacak ve
eğlendirecek kombin çalışmalarla meşgulüz. Burası Susurluk. Burası iyi ve güzel
insanların yaşadığı yer. İnsana değer verilen, şehrinin özenle korunup
geliştirildiği, ama illa ki “önce vatan!” denilen yer. Misafirperverliğimiz
herkese, her yolcuya yetecek cömertlikte. Buraya gelen misafir tabi ki meşhur
köpüklü ayranımızı içecek, tabi ki özel peynirli tostumuzu yiyecek. Mümkünse
kuzu kokorecimizden tadacak. Yeter mi, hayır. Buradan geçen her yolcu bizim
için aziz birer misafirdir. Elbette dinlenecek, gezecek, yiyecek, içecek. Ama
giderken de bagajı; etimiz sucuğumuzla, lorumuz peynirimizle, domatesimiz
biberimizle, fasulyemiz nohutumuzla dolacak. Kadınlarımızın göz nuru el
işlerini de Susurluk hatırası olarak yanlarında götürecekler. Buradan
ayrıldıklarında kalpleri bizde kalacak. “Bir gün yine mutlaka” diyerek
gidecekler.
Planımız
çerçevesinde son üç yıl içinde kentsel dönüşüm hazırlıklarımızı tamamladık.
Öyle zannediyorum ki önümüzdeki plan dönemi sonunda nüfusumuz 70 bin dolayında
olacak. Bu sebeple, sadece artan nüfusa yeni konut alanları açmak değil,
şehrimizin alt ve üst yapısını da muhtemel bir deprem afeti karşısında sağlam
bir yapıya kavuşturmayı amaçlıyoruz. İşimiz çok, yolumuz uzun. Nefesimizi ve
enerjimizi iyi ayarlamamız gerekiyor. Şehrin yol, su, kanalizasyon, doğalgaz ve
diğer temel hizmetlerini en az 100 bin nüfusa göre planlayıp yenilemeliyiz.
Susurluk kendi nüfusunun da üstünde bir kentsel hizmet kapasitesine sahip
olmalı. Yolcu misafirlerimiz hariç şu anda sadece üniversite öğrencisi olarak
aramızda 2500 genç yaşıyor. Bunların da barınma, sosyal ve manevi yönden
ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışıyoruz. Bu güne kadar iki yurt yapıldı,
millet parkında gezinti yerleri ve cafelerde vakit geçirebiliyorlar. Allah
nasip ederse en az 10 bin eserlik güzel bir şehir kütüphanesi planlanıyor.
Muhtemelen 2029 yılında Millet parkında hizmete açılabilecek. Aynı binada bölgenin
en büyük kongre ve konferans salonu da olacak. 17 Eylül üniversitemizin ve
Hukuk fakültemizin de katkısıyla 2030’dan itibaren ulusal ve uluslararası Hukuk
kongrelerinin burada, yani “Hukuk ve adaletin kalbi Susurluk”ta yapılmasını
istiyoruz.
Sayın Kaymakamım,
değerli misafirler. Sizlere çaylak mesire yeri, Gürece göleti ve Çataldağ’ı
içeren Doğal Milli Park projesinden bahsetmek isterdim. Nostaljik tahta masa
sandalye ve at arabası imalatından, sevgili süpürge imalatçısı kardeşlerimiz
için açılacak olan atölye-satış yerinden de. Ancak heyecanımı mazur görün
burada noktayı koymam gerekiyor. Yalnız size son bir müjdeyi de vermeden
edemeyeceğim. Biliyorsunuz eski 5 Eylül ilkokulunun yerine çok güzel, sağlam
bir okul yapıldı. Eski inebey binası da korumaya alınmıştı. Uzun süren çabalar
sonucu bu binanın da Susurluğun tek ve özel etnografya müzesi olarak
değerlendirilmesi onaylandı. Şimdi kendini bu işe vakfetmiş çok değerli bir
hocamızın da desteğiyle obje toplanmasına başlandı. İnşallah önümüzdeki yıl onu
da Susurluk kültürüne kazandırmış olacağız. Bugün 5 Eylül, kurtuluşumuz kutlu
olsun. Kurtuluş savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ü ve aziz şehitlerimizi şükran ve minnetle anıyoruz. Onlar
kurtuluşumuzu canlarını ortaya koyarak sağladılar. Ancak her neslin kurtuluş
mücadelesi farklı. Bizim de Susurluğumuzu geri kalmaktan kurtarma ve kalkınma
mücadelemiz sürüyor. Çok şeyler başardık, hamd olsun. Ancak yürüyüşümüz devam
ediyor. Şairin dediği gibi“ Sen bir devsin/Yükü ağırdır devin/ Kalk ayağa,
dimdik doğrul ve sevin!”diyor hepinize saygılar sunuyorum.”
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/09/09-eylul-2020-carsamba-reis.html>
16 Eylül 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı179..................................Misyon bildirimi
Misyon bildirimi
2017’nin Mayıs
ayından bu yana kesintisiz olarak haftalık Susurluk Reis gazetesinde yazmayı sürdürüyorum. Neredeyse 3,5 yıl dolacak. 2019’un 5 Eylülünden bu yana ağırlıklı olarak Susurluk üzerine yazıyorum. Bu yılın başından beri de
yalnızca “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünerek ve yazarak bir gurup
Susurluk gönüllüsü ile birlikte çıktığımız gelecek yolculuğunu devam ettiriyoruz.
Bu yürüyüşün amacı artık belli: “2023-2028 döneminden başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân önerisi” yapabilmek.
Bu çalışmanın ilk aşaması “Neredeyiz?” sorusuydu. O bölümde Susurluğun Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri sektörel bazda tek tek analiz ettik. Şu anda da “Nereye varmak istiyoruz?” aşamasındayız. Bu bölümde inşallah Susurluğun gelecek Misyonu
ve Vizyon öngörüsü ile stratejik amaç ve hedeflerimiz ortaya çıkmış olacak.
Bu güne kadar sektörel bazda Susurluğun “Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri” tek tek tespit ettik. Bunlar yola çıkarken “elimizde, önümüzde ne var, ne yok” çalışmasıydı. Susurluğun gelecek hedefleri
ve stratejik amaçları büyük ölçüde önümüze serilen bu tablodan çıkacak. Öte yandan bu süreçte yolumuza ışık ve
rehber olacak “değer ve
ilkelerimiz" i de belirlemiş
olduk. Değerlerimiz geçmişten gelen, bugün yaşayan, yarın da var olacak kıymetlerimiz. Bir
gelecek Vizyonu için olmazsa olmaz özellikler. Aynı zamanda belirlenen 5 temel
ilkemizin dayandığı kültürün de kaynağı.
Önümüzdeki süreçte adım adım “Mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden
hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve
stratejiler belirlenmesi, performansın izleme ve değerlendirilmesi için de ölçülebilir kriterler ortaya konulması”na çalışacağız.
Bu bağlamda Misyon;
bugünden hareket alan ama gelecekteki “temel görev”i açıklarken, Vizyon;
değerlere dayalı “gelecek öngörümüz”ü, yani yarınımızın neye benzeyeceğini
tasvir ediyor olacak.
“Nereye ulaşmak
istiyoruz?” sorusu doğal olarak
bugünden geleceğe bakışla ilgili. Stratejik
plan sürecinde kuruluş, bölge ya da şehrin varoluş nedeninin, ifa edilmesi
gereken temel görevin öz bir biçimde ifade edilmesi
şart. İşte “Misyon” un belirlenmesi bu amaçla yapılıyor ve yerine getirilmesi gereken görev netleşmiş oluyor.
Onun ardından,
ulaşılması arzu edilen geleceğin yani ‘Vizyon’un kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılmasına geçilecek. Bu açıdan Misyon bildirimi stratejik plan dokümanının diğer kısımlarına da temel oluşturuyor.
Zira başarıya götürecek yol; değerler ışığında ve ilkelere uyularak
misyon’un yerine getirilmesi suretiyle yürünecek. Amaç ve hedeflere ancak böyle ulaşılabilir. Orta vadede öngörülen, arzu edilen gelecek vizyonuna da bu şekilde
yol alınacak.
Bu bağlamda “misyon”
kavramının; varlık nedeni, yerine getirilecek işlev ve temel görev anlamına geldiğini daha önce belirtmiştik. Plan uygulama sürecinde ne yapılması gerektiğini, yüklenilen işi açıklıyor. Bu anlamda elbette Susurluğun da kendi
geleceği için bir misyonu olacak. Gelecekte
yapılması beklenen bu görevin üstlenilebilmesi için de yazılı olması şart.
Daha önceki bir yazımızda misyon belirlememize yardımcı
olacak 5 N 1 K yöntemini kullanmıştık. “Ne yapmamız lazım?, Bunları kim için yapacağız?, Hangi yöntem, yaklaşım ve değerler ile üretecek ve nasıl çalışacağız?, Bunları neden yapıyoruz? Neden
varız?” gibi sorulardı
bunlar.
Neticede gurubumuzun da katkısıyla
misyon önerisi olarak aşağıdaki örnekler ortaya çıkmış oldu:
1. “Dış çevreden kaynaklı fırsatlardan
yararlanarak, sakınılması gereken tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve
zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek” ,
2.
“Mevcut durum, değer ve temel
ilkelerden hareketle gelecek vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler belirleyerek ölçülebilir kriterler çerçevesinde performansını izleme, değerlendirme ve güncelleme”,
3.
“Stratejik plan kapsamında Susurluğun
gelecek vizyonu için; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli kalkınma ve gelişme
desteğini sağlamak” ,
4. “Stratejik Plan çerçevesinde Susurluğun değişim
ve dönüşümüne çalışmak” , “Amaç birliğine riayet eden, birlikte başarmak amacıyla
yola çıkan, önce insan ve vatan sloganını benimseyerek Susurlukluların yaşam
kalitesini yükseltmek”,
5. “Fırsatları değerlendiren, sürekli gelişen, güçlü
yönlerini geliştirerek riskleri en aza indiren huzur içinde yaşanılabilir bir
şehir hâline gelmek”,
6. “Susurluğu huzur ve refah içinde yaşanan bir
şehir yapmak”,
7. “Susurluğu insan ve vatan sevgisiyle dolu,
birlikte başarmanın gücü ne inanan, belirlediği istikamette ilerleyen, planlı
değişime etkin bir şekilde inanan insanların yaşadığı bir şehir yapmak”,
8. “Mutlu, huzurlu ve umutlu insanların yasadığı
şehir”,
9. “Önce insan yaklaşımıyla, hizmette adalet ve
eşitliği ilke edinen, çevreye duyarlı, sağlık ve refah içinde yaşanılabilir bir
şehir oluşturmak”,
10. “İnsanların tüm ihtiyaçlarının eşitlik ilkesi ile
karşılandığı, özgün, insan odaklı öncü bir ilce haline gelmek”,
11.
“Önce gençler ve
çocukların on planda olduğu tüm bireylerle birlikte başarmanın gücü ne inanan,
amaç birliği etmiş insanların yaşadığı bir şehir olmak”.
Şimdi bu örnekleri ele alıp, değerlendirmeye, birleştirmeye
ve içlerinden öne çıkan birini seçmeye çalışalım.
Evvela öne çıkan; “Stratejik plan çerçevesinde”,“Fırsatlardan yararlanarak”,
“sakınılması gereken tehdit ve riskleri en aza indirerek”, “güçlü yönlerini
geliştirerek”, “zayıflıklarını güçlendirerek” “Kalkınmasını”,“Planlı değişim ve
dönüşümünü” yöneten, “içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli
kalkınma ve gelişme desteğini sağlayan”, “birlikte başarmanın gücüne inanan”ve “belirlediği
istikamette ilerleyen”bir Susurluk
tasvirini ele alalım.
Önerilerde cümle içinde geçen bu kavramlar stratejik plan uygulamasının
odaklanacağı temel faaliyetleri gösteriyor. Yani
anlaşılan temel görev bu anahtar kavramlar çerçevesinde yerine
getirilecek.
Öte yandan misyon örneklerinde dile getirilen; “yaşam kalitesi”, “huzur ve refah”, “ “Mutlu, huzurlu ve umutlu”,
“sağlık ve refah içinde”, “Önce insan yaklaşımı”, “insan ve vatan sevgisi”, “insan odaklılık”,
“Önce gençler ve çocuklar”, “amaç birliği”, “hizmette adalet ve eşitlik”, “çevreye duyarlılık”, “özgün ve öncü”,”yaşanılabilir bir Susurluk” ifadeleri ise tamamen geleceğe yönelik dilek ve temenniler şeklinde.
Bu kavramların da
misyondan çok vizyonla ilgili beklentiler olduğu
ortada. Zaten bir kısmının
da belirlenen beş temel ilke arasında geçtiğini hatırlayacaksınız. O halde gelecekte
olması arzu edilen bu özellikleri misyonda tekrar etmeyip,
vizyon kavramı içinde ele alıp değerlendirmek daha doğru
olabilir.
“Fırsatlardan
yararlanma”, “Tehdit ve riskleri en aza indirme”, “güçlü yönlerini geliştirerek zayıflıklarını güçlendirme” kavramları ise zaten “Stratejik plan” kapsamında. O halde Misyon cümlemizde mutlaka “Stratejik plan”, “Kalkınma” , “planlı değişim-dönüşüm ve gelişme” yer alacak demektir. Temel görev bu sürecin “performansın izleme, değerlendirme ve güncellenmesi” de dahil olmak üzere yönetilmesiyle gerçekleşecek.
O zaman bu
kelimeleri şöyle kabaca bir araya getirecek olursak:
“Bir Stratejik Plan çerçevesinde kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişme suretiyle Susurluk vizyonunun gerçekleşmesi için çalışmak, uygulama performansını izleyip
değerlendirerek güncellenmesini
sağlamak” şeklinde bir cümle ortaya çıkıyor.
Böyle bir cümle “Dış çevreden kaynaklı
fırsatlardan yararlanarak, sakınılması gereken tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek” şeklinde ifade
edilen ilk öneriyi de içeriyor. “Stratejik Plan çerçevesinde Susurluğun
değişim ve dönüşümüne çalışmak” önerisi de bu cümlenin içinde. İfade
“Fırsatları değerlendiren, sürekli gelişen, güçlü yönlerini geliştirerek riskleri en aza
indiren..”şeklindeki öneriyi de kapsıyor.
Stratejik plan
uygulaması zaten “Mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek
vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji
ve hedefler belirlemeyi” gerektiriyor. Ayrıca ifade edilmesi gereksiz. Önerinin devamındaki “ölçülebilir kriterler çerçevesinde
performansın izlenmesi, değerlendirilmesi ve güncellemesi” de cümleye dahil edilmiş
durumda.
Diğer önerilerin hepsi gelecek öngörüsü yani vizyon bahsinde ele alınıp
değerlendirilecek ifade ve cümleler. Yalnız “Stratejik plan kapsamında Susurluğun gelecek vizyonu için; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli kalkınma ve
gelişme desteğini sağlamak” önerisine düzeltilmiş şekilde misyonda yer verilmesi iyi
olabilir.
Bu durumda 2023-28
Stratejik Plan dönemi için Misyon bildirimi yani temel görev ya da yapılacak iş cümlesinin son hali şöyle oluyor:
“Susurluğun gelecek vizyonu için bir Stratejik Plan çerçevesinde; içerde etkin iş ve güç birliğini,
dışarıdan da gerekli desteği sağlamak suretiyle; kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi için çalışmak ve uygulama
performansını izleyip gereken güncellemeleri yapmak”.
Bu cümlenin akılda kalacak kısa ve öz versiyonu, daha
doğrusu bir tür sloganı da şöyle olabilir: “Geleceğin Susurluğu
için bir Stratejik
Plan uygulaması” gerçekleştirmek.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/09/16-eylul-2020-carsamba-reis.html>
23 Eylül 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı180...................................Gelecek vizyonu
Gelecek vizyonu
Allaha hamd olsun
Susurluğun artık herkesi derleyip toplayarak yönlendireceği ortak bir misyonu var.“Susurluk için ne yapılabilir?”sorusu için bizim verdiğimiz
cevap: “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması” gerçekleştirmek. Önerdiğimiz şey Güney Marmara Kalkınma Bölgesi içinde Susurluğun orta
vadeli bir alt planının yapılması.
Şu anda geldiğimiz
aşamada 2023-28 Stratejik Plan dönemi için Misyon bildirimimiz: “Susurluğun gelecek vizyonu için bir Stratejik Plan çerçevesinde; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli desteği sağlamak
suretiyle; kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi için çalışmak ve uygulama performansını izleyip gereken
güncellemeleri yapmak”şeklinde netleşmiş oldu.
Kuşkusuz nihayetinde
bu bir öneridir. Katılımcı bir stratejik plan çalışması her aşamada ve her konuda güncellemelere açık olmalıdır. Şimdi sıra Susurluğun geleceği için bir"vizyon"öngörüsü ortaya koymaya geldi. Biz yürümeye devam ediyoruz. Katkılarınızla
inşallah iki hafta sonra bu menzile de ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
Bugün görmekte olduğumuz
gerileme işaretleri nedeniyle yaşanan olumsuzluk Susurluk’ta yaygın bir
karamsarlık havası oluşturmuş durumda. Herkes “Bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyor”, “içinde bulunan fasit daireden bir şekilde çıkılması lazım geldiğini düşünüyor” ancak “Ayağa kalkıp harekete geçen yok”. Bunu yapması gereken hatta yapabilecek kişiler
ya küskün ya da kendi hayat gailelerinin içinde kaybolmuşlar.
Duymayan kulaklara,
görmeyen gözlere, akletmeyen akıllara ve hissetmeyen gönüllere tekrar bütün gücümüzle çağrıda bulunmak
istiyoruz: “Ayağa kalk Susurluk!
Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!” Unutma ki zaman aleyhine işliyor. Artık anla ki,
karşındaki tablo kaybettiğin yılların eseri. Hep başkalarından “yapmadılar, etmediler” sızlanması sana ne kazandırıyor? Harekete geçmezsen daha da kötüsü olacak. Gelecekte çocuklarının, torunlarının da sana aynı şikâyeti yapmasını ister misin?
Şimdi bir düşünün bakalım: 50’li yıllarda genç bir adamın ileri çıkıp “Susurluğa Fabrika istiyoruz Sayın
Cumhurbaşkanım!” haykırışı olmasaydı
60’lı 70’li 80’li yıllardaki kazanımlarınız olabilir miydi? Rahmetli Nuri
Eroğlu belki bilmeden Susurluk için iyi bir “Vizyon” örneği olmuştu. O bir hayalin peşine düştü, ısrar etti ve o rüya gerçek oldu. İlerleyen
fabrika inşaatı için “Orada samanlık mı yapacaksınız?”diye alay eden çapsız ve vizyonsuzlara karşı Susurluğa bir
gelecek kazandırılmasına öncülük etti.
Bunu anlamak için Susurluk kabristanına gittiğinizde etrafınıza
bakmak yeter. “Susurluk Şeker
Fabrikasından emekli” pek çok yakınınızı, tanıdığınızı göreceksiniz. Onlar bu ünvanı bir şükran ifadesi, bir şeref nişanesi olarak mezar
taşlarına yazdırmışlardı. Siz nasıl bir şey yazılsın istersiniz? “Doğdu, yaşadı ve öldü” nasıl mesela?
Ne olacaksa olacak o
belli zaten. Kazanmaktan değil, nasıl bir yolun yolcusu olduğumuzdan, ne
yaptığımızdan sorumluyuz. Bahsedilmeye değer bir gayretiniz, amaç ve hedefleriniz yoksa hiç başkalarını suçlamayın. İşaret parmağınız hiddetle birilerine
sallanıyorsa hiç kuşkunuz olmasın diğer dördü de sizi gösteriyor.
Tek tek her insanın
bir varoluşu, bir duruşu, bir vizyonu olmalı şu üç günlük dünyada. “Kim var?” denildiğinde, sağına
soluna bakmadan “Ben varım!” diyebilmek lazım. “Ben ne yapabilirim ki?” diyerek kafayı
yorgan altına gömmek kadar saçma bir davranış olamaz. Hâlbuki olması gereken şey basit; aynen her
sabah yaptığınız gibi “Bismillah” deyip ayağa kalkmak. Ayağa kalktığınızda
sizin gibi doğrulup yekinenleri, “İnşallah” diye yola düşenleri görecek, yalnız olmadığınızı
anlayacaksınız.
Bu durum insanda
olduğu gibi kurumlar, şehirler hatta ülkeler için de geçerli. Bu noktada herkesi kucaklayan ve bütün olarak geleceğe yönelten bir vizyon
elbette çok önemli. Stratejik
plan yöntemi de paket
hizmet sunuyor bu konuda talep edenlere. Ülkemizde hatta yakın çevremizde böyle örnekler görmek mümkün.
Bu yaklaşımla “mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek
vizyonuna uygun amaçlar belirlemek, bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji
ve hedefler koymak, ölçülebilir kriterlerle performans izleme,
değerlendirme ve güncelleme” yapmak kolay.
İkinci aşama “Nereye
ulaşmak istiyoruz?” sorusu zaten bugünden geleceğe bir bakış açısı geliştiriyor. Böylelikle Misyon,
Temel Değer ve İlkeler, Vizyon, Stratejik Amaçlar ve Hedefler netleştirilebiliyor.
Misyon; bugünden hareket alan
ama gelecekteki “temel görev”i açıklarken, Vizyon; değerlere dayalı “gelecek öngörümüz”ü, yani yarınımızın
neye benzeyeceğini tasvir ediyor.
Yerine getirilmesi gereken görev netleşince ulaşılması arzu edilen geleceğin yani
‘Vizyon’un kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade
ile tasarlanıp yazılmasına sıra geliyor. İşte tıpkı bugün olduğumuz nokta gibi.
“VİZYON” sanki oradaymışız gibi, ulaşmak istediğimiz durumu
tanımlayan ideal gelecek tasviri. Kendimiz ve şehrimiz için nasıl bir gelecek öngördüğümüzü özgün bir ifadeyle ortaya koymuş
oluyoruz. İçinde bulunduğumuz mevcut sorunların üstesinden gelinebildiği takdirde ideal geleceğimizin neye
benzeyeceğini anlatıyor.
Geleceğe dair şimdiden paylaşılan bir
resim gibi. Orta ve uzun vadede ne yapılmak istendiğinin de güçlü bir
anlatımı. Neleri yapmak istediğimizi, gelecekte nerede olmak istediğimizi dile
getiriyor. Ulaşılmak istenen yer ve durumu, bunun için ilerlenecek yönü tarif ediyor. Böylece
neticede “Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusunun cevabını özetlemiş oluyor. Misyon bugünden hareket alırken, Vizyon da yarınımızı gösterecek.
Unutulmamalı ki
geleceği hayal edemeyenler onu inşa edemezler. Gelecek vizyonu bir tür kutup yıldızı
gibidir, hem bahtınızı hem yönünüzü görürsünüz. Yalnız bu tasarımın içi değerlerle dolu, çevresindeki yol
işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalı. Zira başarıya götürecek yol; değerler ışığında ve ilkelere
uyularak misyon’un yerine getirilmesi suretiyle yürünecek. Amaç ve hedeflere ancak böyle varılabilir.
Orta vadede öngörülen, arzu edilen
gelecek vizyonuna da ancak bu şekilde ulaşılabilir. Arzu edilen başarılı
gelecek de vizyonumuzda dile gelir.
“Nereye gitmek
istiyoruz?” sorusunun cevabını
ararken bir kere daha göreceğiz ki sahip olunan değerler ve uyulması beklenen
ilkelerin gelecek yolculuğu için anlamı büyük. Değerlerle bezeli bir ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir yolculuğun amaç ve hedefleri de
anlamlı olmaz. Bu yolculuk bizi değerler ışığında, misyon ve ilkeler’e uyarak Orta vade için öngörülen spesifik, ölçülebilir hedef’ ve amaçlar’a ulaştıracaktır.
Özetle bu tasarım cümlesi; kısa, öz, geleceğe dönük ve değerlere
dayalı olmalı, yol işaretleri ve ilkelerden ışık almalıdır.
Böylelikle Vizyon
İfadesi; belirlenmiş misyona ve faaliyetlere anlam kazandıran, enerjilerin
temel hedeflere odaklanmasına yardımcı olan, dikkatimizi günün üzerine çıkarıp gidiş yönümüzün doğru olduğunu görmemizi sağlayan,
değişim için bir gerekçe ve zorunluluk
sunan, mevcutla yetinmeyip daha ileriye ve yukarıya bakmamızı sağlayan bir
mahiyet kazanmış oluyor.
İyi ifade edilmiş
bir vizyon kısa ve akılda kalıcı olmalı, ilham vermeli, gelecek idealini
tanımlamalı ve heyecan verici bulunmalıdır. Bugünü anlamadan gelecekteki misyonunuzu
kavrayamazsınız, geleceği hayal etmeden de Vizyonunuzun anlaşılması zordur.
Geleceği ancak Allah bilir. Düşünceler gerçekleşmeyebilir ama eyleme geçmemişseniz ne kadar pırıltılı da olsa o
vizyon sadece bir hayaldir.
Kuşkusuz vizyon
bildirimi; bir yandan ilerlemeye teşvik etmeli, diğer yandan da ulaşılabilir
olmalıdır. Bu yüzden iddialı ve aynı zamanda ulaşılabilir, gerçekçi bir ifade olmak
zorunda. Şayet bir vizyonunuz yoksa eylemleriniz de sadece bir koşuşturmaca,
hareketiniz “Rotası belli olmayan bir gemi” gibidir.
Vizyonumuz ona
ulaşıldığında; Paydaşların kimler olacağını, ortaya çıkacak değerleri ve neler üretileceğini
hatırlatır bize. Rekabet üstünlüğümüzü, nasıl algılanacağımızı, bölgesel/ulusal rolümüzü ve katkımızı aydınlatır. Güçlü bir vizyon öncelikle idealist
olmalı, yürekten gelmeli ve
hissedilebilmelidir. Aidiyet duygusu için özgün ve çekici olması şart. Ayrıca ayırt
edilebilmesi için de benzerlerinden
farklı olmalı. İçinden olan/olmayan herkesin ilgisini çekebilmeli.
Şimdi,
Susurluğumuzun gelecekte ulaşmasını arzu ettiğimiz “Vizyon” tasarımı için birkaç öneride bulunalım.
1.
Birinci önerimiz; “Sosyal ve ekonomik
kalkınmasını sağlamış; BÖLGENİN YÜKSELEN YILDIZI SUSURLUK” cümlesi.
2.
İkinci vizyon cümlesi önerimiz: “Bölgesinde cazibe
merkezi olmayı başaran; özgün, öncü ve GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK”.
3. Üçüncü önerimiz; “Büyümüş; İnsanları mutlu,
huzurlu ve umutlu; müreffeh, itibarlı YAŞANABİLİR BİR
SUSURLUK”.
4. Dördüncü önerimiz: “Sağlık, huzur ve
refah içinde yaşam
kalitesini arttırmış; çevreye duyarlı YEŞİL BİR SUSURLUK”.
5. Beşinci önerimiz: "Daha fazla değer üreten, daha adil
paylaşan; daha ileri GÜÇLÜ BİR SUSURLUK".
6.
Altıncı önerimiz: “Değerlerini koruyup
geliştirerek her alanda güçlenen, nitelikli insan yetiştirebilen;
rekabetçi ve ÜRETKEN BİR SUSURLUK”.
7.
Yedinci önerimiz: “İnsan odaklı, gençlerini ve çocuklarını önemseyen; sürdürülebilir KALKINMAYI
BAŞARMIŞ BİR SUSURLUK”.
8.
Sekizinci önerimiz: “Amaç ve güç birliği yaparak
kalkınmasını başarmış, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam
kalitesini arttıran, huzur içerisinde yaşanabilen; çevreye duyarlı İYİ
İNSANLAR ŞEHRİ SUSURLUK”.
9.
Dokuzuncu önerimiz: “Güçlü yanlarını ve
fırsatları kullanarak üretim tesislerini çoğaltan; OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran; konum, doğal
kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek BÖLGESİNDE ÖNE ÇIKAN BİR SUSURLUK”.
Önerileri nasıl
buldunuz? Konunun netleşebilmesi için birkaç hafta bu konu gündemimizde kalacak. Şu ana kadar
yazılanlardan yeterli ipuçları alabileceğinizi düşünüyorum.
Şimdi başınızı
arkaya yaslayın, gözlerinizi kapatın ve Susurluğu beş yıl sonra nasıl görmek istiyorsanız öyle hayal edin. Ve
bana Whatsapp'tan birer cümlelik mesajlar atın ki Susurluğun gelecek vizyonunda bir
tuzunuz olsun.
“O” yukardakilerden
herhangi biri ya da sizlerin katkısıyla oluşacak çok daha etkileyici bir cümle niye olmasın ki?
Bir an için gözümüzü yumup hissedelim o
anı. Rüyalarımız olsun
Susurluk üstüne, hayallerimiz
olsun umutla dolu ve dualarımız olsun gelecek için.
---
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/09/23-eylul-2020-carsamba-reis.html>
30 Eylül 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı181...................................Nasıl bir vizyon?
Nasıl bir vizyon?
Bir önceki yazımızda
Susurluğumuzun geleceğine dair 9 “Vizyon” önerisi sunmuştuk. Şimdi bu önerileri tahlil ve
tertip ederek bir sonuca varmaya çalışalım. Öncelikle karşılaştırabilmek için bir gruplandırma
yaparsak:
İlk grup “GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK” başlığı altında kümelenebilecek öneriler. Bunlar:
1.
“Sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamış; BÖLGENİN YÜKSELEN YILDIZI
SUSURLUK”,
2.
“Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak üretim tesislerini çoğaltan; OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran; konum, doğal
kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek BÖLGESİNDE ÖNE ÇIKAN BİR SUSURLUK”
ve
3.
“Bölgesinde cazibe merkezi olmayı başaran; özgün, öncü ve GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK” cümleleri.
Bu öngörüler daha ziyade “sosyal ve ekonomik kalkınma”nın öne çıktığı “Bölgesinde yükselen, öne çıkan bir Susurluk” ideali ile ilgili.
Bunun için; “Güçlü yanları ve fırsatları kullanarak üretim tesislerinin çoğaltılması, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamın
arttırılması, konum, doğal kaynak ve çevre imkânları
değerlendirilerek, bölgede cazibe merkezi olmayı başarmak” teklif ediliyor.
İkinci grup öneriler “ÜRETKEN BİR SUSURLUK” başlığı altında kümelenebilir.
1.
"Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan; daha ileri GÜÇLÜ BİR SUSURLUK",
2. “Değerlerini koruyup geliştirerek her
alanda güçlenen, nitelikli insan yetiştirebilen; rekabetçi ve ÜRETKEN BİR SUSURLUK”
Bunlar da “Üretimi, değerleri ve nitelikli insan”ı öne çıkaran “İleri, güçlü ve rekabetçi bir Susurluk” öngörüsü ile ilgili. Bu grup ta; “Daha fazla değer üretmek, daha adil
paylaşmak, değerlerini koruyup geliştirmek ve nitelikli insan yetiştirmek” öneriliyor. Bu
şekilde daha ileri, güçlü, rekabetçi ve üretken bir Susurluk mümkün olabilir.
Üçüncü ve son grup “YEŞİL BİR SUSURLUK” başlığı altında toplaştırılabilir.
1.
“Amaç ve güç birliği yaparak kalkınmasını başarmış, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam
kalitesini arttıran, huzur içerisinde yaşanabilen; çevreye duyarlı İYİ
İNSANLAR ŞEHRİ SUSURLUK”,
2.
“İnsan odaklı, gençlerini ve çocuklarını önemseyen; sürdürülebilir KALKINMAYI
BAŞARMIŞ BİR SUSURLUK”,
3.
“Büyümüş; İnsanları mutlu, huzurlu ve umutlu; müreffeh, itibarlı
YAŞANABİLİR BİR SUSURLUK” ve
4.
“Sağlık, huzur ve refah içinde yaşam kalitesini arttırmış; çevreye duyarlı YEŞİL
BİR SUSURLUK”
Bu öngörüler ise özetle “Yaşam kalitesine, çevre duyarlılığına ve Kalkınmaya” odaklı “sürdürülebilir kalkınmayı başarmış, yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk” ideali ile ilgili.
Bu kümede; “Amaç ve güç birliği yapılması,
sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam
kalitesinin arttırılması, İnsan odaklılık, gençlerin ve çocukların önemsenmesi” suretiyle hem “kalkınma, büyüme, refah ve
itibarın başarılması” hem de “İnsanların sağlıklı, mutlu, huzurlu ve
umutlu olması” sağlanabilir ana fikri var. Böylece iyi insanların
yaşadığı bu şehir aynı zamanda niye “Kalkınmış, yeşil ve yaşanabilir” bir Susurluk olmasın
ki?
Şimdi de bu üç kümeyi kendi içinde birleştirerek üç cümle halinde özetlemeye çalışalım.
1. Birinci vizyon önerisi şöyle olabilir: “Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak
mevcut üretim tesislerini çoğaltan, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı
arttıran, konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek sosyal ve ekonomik kalkınmasını başaran; bir cazibe merkezi
olarak BÖLGESİNDE YÜKSELEN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK.”
2. İkinci vizyon önerisi de şöyle olabilir: “Daha fazla değer üreten, daha adil
paylaşan, değerlerini koruyup geliştiren, nitelikli insan yetiştiren; daha
ileri, güçlü, rekabetçi ve ÜRETKEN BİR
SUSURLUK.”
3.
Son ve üçüncü vizyon önerisi ise şu
şekilde ifade edilebilir: “Amaç ve güç birliği içinde, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi, sürdürülebilir kalkınmayı
sağlayan; büyüme, refah ve yaşam kalitesini arttırmayı
başarmış; insan odaklı, gençlerin ve çocukların önemsendiği, çevre duyarlılığına
sahip; İnsanların sağlıklı, mutlu, umutlu ve huzur içinde yaşadığı;
itibarlı ve iyi insanların şehri YEŞİL SUSURLUK”
Birinci cümlede “Bölgesinde yükselen gelişmiş bir
Susurluk” özlemi var. “Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak
mevcut üretim tesislerini çoğaltan, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran, konum, doğal
kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek sosyal ve
ekonomik kalkınmasını başaran” ifadesi öncelikle “Güçlü yanlar ve fırsatlar” üzerine inşa edilmiş.
Güçlü yönler içerde sahip olduğumuz
değer, üretim ve kaynaklara
işaret ediyor. Nitekim cümledeki “konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek” şeklindeki bölüm de bu konuyla ilgili.
Bu yüzden sahip olunan
değerler gelecek vizyonu için sağlam bir temel oluştururlar. Hareket stratejileri için de dayanak
noktasıdırlar. Onları yeniden keşfetmek, seçip ayıklamak ve gelecek için kazanmak
zorundayız. Bu zamanda mukayeseli üstünlüklerimizi bilmeden, onları öne çıkarmadan fark
edilemeyiz. Güçlü yönlerin üzerinde yükselmek aynı zamanda
zayıf ve eksik taraflarımızı da onarıp, güçlendirmeyi gerektiriyor. Fırsatlar ise
dış çevreden yönelen avantajlar ve
imkânları
değerlendirmekle ilgili.
Elbette riskleri görmek, tehditlerden
sakınmak da aynı bakış açısının bir parçası. Bu şekildeki bir hareket tarzı Susurluğu; “Mevcut üretim tesislerini çoğaltmak, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlamak” gibi bir “Kızılelma” ya yöneltebilir. Sonuç; “istihdamı arttırmak, sosyal ve ekonomik
kalkınmayı başarmak” olarak geliyor. Böyle bir tablo “Bir cazibe merkezi olarak; BÖLGESİNDE YÜKSELEN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK” geleceği tasvir ediyor bize.
İkinci vizyon önerisi “Daha ileri, güçlü, rekabetçi ve üretken” olmayı öne çıkarıyor. “Daha fazla değer üretme” ile başlayan, “Daha adil paylaşma” ve “Değerlerini koruyup
geliştirme” ile devam eden bir cümle. Özünde o da aynı kavrama işaret ediyor; “Değerler”.
Değerlerin hem
insani, hem sosyal hem de coğrafi ve ekonomik boyutları olduğu daha evvelki
yazılarda açıklanmıştı. Söz gelimi “Yardımseverlik” bir
insani değer, “Dayanışma” ise o toplumdaki kültürün bir parçası olarak sosyal bir mahiyet kazanıyor.
Mesela her yıl “Karapürçekte yapılan rahvan
at yarışları”, Göbelde yaşatılan “Katrancı Mehmet
Pehlivan güreşleri” ya da Hıdırellezle birlikte peş peşe tertip
edilen “köy hayırları” hem kökleri tarihe uzanan
hem de kültürümüzün bir parçası olan değerler.
Susurluğun güçlü yönü “Tarım ve
hayvancılık” faaliyetleri ile özellikle “süt ve et ürünleri” de bu yörenin birer değeri. “Konumunun, doğal çevre ve
kaynaklarının” sağladığı avantajlar da aynen öyle. Söz gelimi Susurluğun meşhur “Köpüklü ayranı ve peynirli
tostu” nasıl öne çıkan bir
değerimizse, kadın ve genç kızlarımızın tarihten süzülüp gelen “el işi dantel ve oyaları” da kültür hazinemizin birer
parçası.
Başta Şeker
Fabrikası ve Yörsan olmak üzere halen ilçede kurulu bulunan “tüm fabrika ve
tesisler” de bizim değerlerimiz. İlaveten “Çataldağı, çaylak mesire yeri,
ılıcaboğazı çamuru ya da Yıldız sıcak suyu” gibi coğrafi ve
doğal kaynak zenginliklerimiz dışında daha onlarca değerimiz var. Bütün bunlara dayalı bir
gelecek vizyonu neticede: “Nitelikli insan yetiştirerek; DAHA İLERİ,
GÜÇLÜ, REKABETÇİ VE ÜRETKEN BİR SUSURLUK” ortaya koyabilir.
Son ve üçüncü vizyon önerisi ise “İyi insanların şehri
yeşil Susurluk” vurgusu yapıyor. “insan odaklı, gençlerin ve çocukların önemsendiği, çevre duyarlılığına
sahip” şeklinde ifade
edilen bazı değerleri temel almış. Cümledeki “İyi insanların şehri” nitelemesi de zaten
böyle bir değer
tabanına işaret ediyor. “Değerler” tabiatıyla insanın ürettiği ve taşıdığı kıymetler. Ne insan
olmadan bir değerden söz edebiliriz, ne de herhangi bir değeri olmayan toplumların
kıymet i harbiyesi vardır.
Hiç kuşkusuz insanı
değerli kılan manevi hasletler büyük ölçüde yaradılıştan geliyor ve dini inançlardan besleniyorlar. Ortak değerler de böylece toplum halinde
yaşayan insanların kültürü haline gelmişler. İnsanı başkalarından ayırdığı gibi,
toplulukları da diğerlerinden farklılaştırıyorlar. Ancak bu farklılıklar
ayrıştırıcı değil. Zannedildiğinin aksine insanları birbirine yakınlaştırıyor. Birbirlerini
farklılıklarıyla tanıyıp kabul ederek sosyal ilişkileri kolaylaştırıyorlar.
İşte değerlere
yaslanmış bu vizyon cümlesinin ikinci bölümü de gelecek hedeflerine odaklanmamızı
sağlıyor: “sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim, sürdürülebilir kalkınma, büyüme, refah ve yaşam
kalitesini arttırmak”. Bütün bu hedeflere
ulaşmayı “başarmak” ise “Amaç ve güç birliği içinde” olmaya bağlanmış. Böylece orta vadeli
bir gelecekte: “İnsanların sağlıklı, mutlu, umutlu ve huzur içinde yaşadığı;
itibarlı ve İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK” vizyonu gerçekleşebilecek.
Görüldüğü üzere 9 vizyon önerimizi aslında üç adet öze
indirgeyebiliyoruz.
1.
”BÖLGESİNDE YÜKSELEN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK”,
2.
“DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, REKABETÇİ VE ÜRETKEN BİR SUSURLUK”
ve
3. “İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK”.
Hiç kuşkusuz bunlardan
her biri Susurluk için iyi bir vizyon cümlesi olabilir. Ancak hepsinde de vazgeçmek istemeyeceğimiz
güzellikte özgün unsurlar var. “Gelişmiş bir
Susurluk” hayalimizi, “Üretken bir Susurluk” idealimize tercih
edebilir miyiz? Ya da bunlar için mesela “İyi insanların şehri yaşanabilir yeşil
Susurluk” özlemimizden vazgeçebilir miyiz?
Öyleyse ne yapalım?
Acaba bu vizyon ifadeleri tek bir cümlede bir araya getirilebilir mi?
Deneyelim bakalım olacak mı?:
“DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI
BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK”.
Nasıl, oldu mu?
Bence çok güzel oldu.
Diyeceksiniz ki “Peki, önceki cümlelerde onca yardımcı sözcük vardı. Onlar ne olacak? Yok mu ettik
onları?” Cevap, “Elbette ki hayır. Onlar vizyon tasarımımızın alt yapısında, içerdiği kavram bütünlüğünde mevcutlar.
Ayrıca sonraki aşamada da göreceğimiz gibi “Stratejik amaçlar” ve “Hedefler”e de ışık tutuyorlar.
Yukardaki vizyon cümlesi aslında bir
baş levha. Onun altında daima: “Daha fazla değer üreten, Daha adil
paylaşan, Değerlerini koruyup geliştiren, Güçlü yanlarını ve
fırsatları kullanarak mevcut üretim tesislerini çoğaltan, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı
arttıran, konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek sosyal ve ekonomik kalkınmasını başaran, İnsan odaklı, Gençlerin ve çocukların önemsendiği, Çevre duyarlılığına
sahip, Özgün, Öncü, Nitelikli insan yetiştiren..” açıklaması olacak.
Neticede bu
sayılanlar asıl vizyon cümlesiyle de bütünleşecek: “DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI
BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK”.
İşte! 2023-28
gelecek vizyonu için önerimiz bu. Hayırlı olsun.
---
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/09/30-eylul-2020-carsamba-reis.html>
07 Ekim 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı182.................................Yeşilelma
Yeşilelma
Bu hafta sırada ‘Vizyon’ cümlemizin ‘Beş(N) Bir(K)’formülü uygulanarak irdelenmesi var. 5N 1K yöntemi daha önce de değindiğimiz
gibi pek çok alanda konunun
masaya yatırılması ve analizi için kullanışlı bir formül. Bu şekilde ele alınan her mesele beş
temel soruda tahlil edilmiş ve daha iyi anlaşılmış oluyor.
Yöntemin ilk adımı “Ne?” sorusu. Ele alıp
incelediğimiz şey nedir?: Vizyon üzerinde çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi geçen hafta Susurluğumuzun gelecek vizyonunu
netleştirmiştik. Neticede önerdiğimiz vizyon cümlesi; ‘DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI
BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ
YEŞİL SUSURLUK’ olarak paylaşılmıştı.
Ayrıca bu kısa cümlenin aslında bir
baş levha olduğunu, onun altında daima: ‘Daha fazla değer üreten, Daha adil
paylaşan, Değerlerini koruyup geliştiren, Güçlü yanlarını ve
fırsatları kullanarak mevcut üretim tesislerini çoğaltan, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı
arttıran, konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek sosyal ve ekonomik kalkınmasını başaran, İnsan odaklı, Gençlerin ve çocukların önemsendiği, Çevre duyarlılığına
sahip, Özgün, Öncü, Nitelikli insan yetiştiren..’ açıklamasının olacağı da belirtilmişti.
Kaldı ki bu açıklamaların içinde bazı ‘Stratejik amaçlar’, ‘Stratejiler’, ‘Değerler’, ‘İlkeler’ ve ‘Hedefler’ de görebiliyoruz. Bu
noktada dayandığımız ‘değerler’in: ‘İyilik, vatana sadakat, Misafirperverlik, Yardımseverlik,
Yetiştirdiğimiz değerli insanlar, Yöresel ürünlerimiz, El sanatlarımız, Fabrika, marka ve tesislerimiz,
Ulaşım ağları üzerindeki
konumumuz, Cazip yatırım imkânları ve Bozulmamış doğal çevre’olduğunu hatırlayalım.
Yine yolculuğumuzun ‘temel ilkeleri’nin de’: ‘Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İstikamet üzere olma, Amaç Birliğine riayet, Planlı değişim dönüşüm ve Birlikte başarmak’ şeklinde sıralandığını belirtelim.
İkinci soru “Niçin?” Yani neden bir ‘vizyon’ cümlemiz var?: Vizyon
kelimesi geniş görüş, gelecek öngörüsü anlamına geliyor. Sanki oradaymışız gibi, gelecekte ulaşmak
istediğimiz durumu tanımlayan bir ideal tasviri. O tasavvura dair şimdiden
paylaşılan bir resim gibi. İçinde bulunduğumuz mevcut sorunların üstesinden gelinebildiği takdirde arzu
ettiğimiz geleceğin neye benzediğini anlatıyor.
Ulaşılmak istenen
yer ve durumu, bunun için ilerlenecek yönü tarif ediyor. Neleri yapmak
istediğimizi, nasıl yapabileceğimizi dile getiriyor. Böylece neticede ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ sorusunun
cevabını özetlemiş, kendimiz
ve şehrimiz için nasıl bir gelecek
öngördüğümüzü özgün bir ifadeyle
ortaya koymuş oluyoruz.
Bir geminin açık denizde pusulasız
yol alması mümkün mü? Aracınızın uzun
farları olmadan gece yola çıkar mısınız? Bir şirket gelecek için hesap-kitap yapmazsa akıbeti ne olur
sizce? Gelecek tasavvuru olmayan bir siyasi fikre ya da lidere taraftar olur
musunuz? İşte vizyon yola çıkanlar için böylesine önemli. Bir tür ‘Kızılelma’ ya da bu kavramı Susurluğa uyarlarsak bizim için gelecek hedeflerimizi temsil eden bir ‘Yeşilelma’ gibi.
Bizim bu noktada çerçeve önerimiz; ‘Susurluğun içinde bulunduğu
olumsuz gidişi orta vadede durdurup olumluya çevirmek ve gelecekteki değişim ve dönüşümü planlayabilmek’tir. Bu nedenle 5018 sayılı yasadan
sorumlu tüm kurum ve
kuruluşlar gibi bir bütün olarak Susurluğun geleceği de stratejik planlama yöntemi ve stratejik yönetim yaklaşımı ile
ele alınmalıdır.
“Nasıl?” sorusu ele alınan konuyu neredeyse test
ediyor. Nasılını izah edemeyen bir fikir güven eşiğini geçemez. Bu anlamda bizim Susurluk için önerdiğimiz vizyon kendi
içinde bu açıklamayı yapıyor
zaten.
Öncelikle vizyonumuzu
oluşturan ‘DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI
BİR CAZİBE MERKEZİ OLMAK’ ile ‘BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ
YEŞİL SUSURLUK’ cümleciklerini ele alalım.
Burada özetlenen ve açıklamasında da dile
getirilen hususlar bizatihi vizyonun gerçekleşmesi için ifade edilmiş belli başlı bazı ‘STRATEJİK AMAÇ’ ları da içeriyor. Neden? Çünkü bu amaçlar gerçekleşirse vizyona da
ulaşılmış olur da ondan. Bu anlamda dizilimde yer alan her bir kavram başlı
başına ‘Stratejik’ bir ‘Kızıl(Yeşil)elma’ gibi.
Ulaşılmak istenen,
varılmak istenen ülkü ve idealleri ifade ediyorlar. Biraz düzelterek yeniden
yazacak olursak buradan üç adet temel Stratejik amaç çıkarmak mümkün: ‘Bir cazibe merkezi
olarak BÖLGESİNDE YÜKSELEN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK’, ‘Nitelikli insan yetiştirerek; DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, REKABETÇİ, KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ve ‘İnsanların sağlıklı, mutlu, umutlu ve
huzur içinde yaşadığı;
itibarlı ve YAŞANABİLİR YEŞİL BİR SUSURLUK’.
Öte yandan ‘Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan, değerlerini
koruyup geliştiren’, ‘Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak
Mevcut üretim tesislerini çoğaltan’, ‘OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran’,’Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek sosyal ve ekonomik kalkınmasını başaran’, ‘İnsan odaklı, Gençlerin ve çocukların önemsendiği, Çevre duyarlılığına
sahip, Öncü, Nitelikli insan yetiştiren’ cümlecikleri de
yukardaki Stratejik amaçlara hizmet eden bir dizi ‘STRATEJİ’ olarak değerlendirilebiliriz.
Bu stratejilerden
bir kısmı daha ziyade ‘sosyal ve ekonomik kalkınma’nın, ‘İstihdam’ın ve ‘cazibe merkezi olma’nın öne çıktığı ‘BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK’ ideali ile ilgili.
Bunun için; ‘Güçlü yanları ve
fırsatları kullanarak üretim tesislerinin çoğaltılması, OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamın
arttırılması, konum, doğal kaynak ve çevre imkânları
değerlendirilerek, bölgede cazibe merkezi olmayı başarmak’ teklif ediliyor.
İkinci grup
stratejiler ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ
ÜRETKEN BİR SUSURLUK’Stratejik Amaç başlığı altında kümelenebilir. ‘Değerleri’,’Nitelikli insanı’,’Üretimi’,’Rekabetçiliği’,’Özgünlüğü’, ‘İlerlemeyi’ ve ‘Güçlenme’yi öne çıkaran stratejiler
bunlar. Sonuç olarak; ‘Daha fazla değer üretmek, Daha adil
paylaşmak, Değerlerini koruyup geliştirmek, Nitelikli insan yetiştirmek, Üretken olmak,
Rekabetçilik, Özgün olmayı, Her alanda ilerleme’ ve ‘Güçlenme’ öneriliyor.
Üçüncü ve son grup
stratejilerse ‘İYİ İNSANLARIN
YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’la ilgili. ‘Yaşam kalitesine, çevre duyarlılığına
ve Kalkınmaya’ odaklı ‘Sürdürülebilir kalkınmayı başarma’, ‘Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk’ şeklinde ifade edilen bazı Stratejik amaçları içeriyor. Bunun için ‘Amaç ve güç birliği yaparak sürdürülebilir kalkınmayı
başarma’, ‘Büyüme’,’Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam
kalitesini arttırma’, ‘huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi
insanlar şehri olma’, ‘İnsan odaklı olma, gençlerini ve çocuklarını önemseme’, ‘İnsanları sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu
ve umutlu’, ‘çevreye duyarlı’ ‘Müreffeh, itibarlı bir
şehir’ yapma stratejileri teklif edilmiş.
Neden olmasın ki? ‘Amaç ve güç birliği yapılarak,
sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle’,
‘İnsan odaklılık, gençlerin ve çocukların önemsenmesi’ suretiyle hem ‘kalkınma, büyüme, refah ve
itibarın başarılması’ hem de ‘İnsanların sağlıklı, mutlu, huzurlu ve
umutlu olması’ sağlanabilir. Böylece ‘iyi insanların yaşadığı bu şehir’aynı zamanda ‘Kalkınmış, yeşil ve yaşanabilir’ bir Susurluk
olabilir.
Bu stratejilerin içinde ‘DEĞERLER’le ya da ‘TEMEL İLKELER’le bağlantılı ifadeler de var. Örneğin; ‘Güçlü yanlar’ içerde sahip olduğumuz
değer, üretim ve kaynaklara
işaret ediyor. ‘Konum, doğal kaynak
ve çevre imkânlarını
değerlendirerek’ şeklindeki bölüm de bu konuyla ilgili. ‘İtibarlı ve iyi
insanların şehri’ zaten başlı başına bir değer ifadesi. ‘Daha fazla değer üretme, Daha adil
paylaşma ve Değerlerini koruyup geliştirme’ şeklindeki birleşik cümle de değerlere
dayalı bir strateji olarak öne çıkıyor.
Son olarak vizyonda
yer bulan ‘Çevre duyarlılığı’ da önemli bir değer.
Aynı şekilde stratejiler içinde ifade edilen: ‘insan odaklılık’‘Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’ ilkemizle, ‘Daha ileri’ nitelemesi’İstikamet üzere olma’ilkemizle,‘Amaç ve güç birliği’ stratejisi ‘Amaç
Birliğine riayet’ ilkemizle,‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’önerisi ‘Planlı değişim dönüşüm’ ilkemizle, cümle içinde geçen ‘..Başarmak’ kelimesi de ‘Birlikte başarmak’ şeklindeki temel ilkemizle ilgili.
Sıradaki “Nerede?” sorusunun cevabı
gayet açık ve net: Elbette
Susurluk’ta. Yola çıkarken ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ diye düşünmüştük. Bir çıkış yolu olarak da ‘Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir
Stratejik Plan’ önerimiz bu noktaya
kadar geldi. Yürüyüşümüz bir şehrin içinde olduğu çemberi kırıp çıkma çabası olarak
gelişiyor. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz de Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir
etmekte.
Sorun nerede?:
Susurluk’ta. Şehir merkezinde
mi?: Hayır, tüm Susurluk’ta. O halde çözümü nerede arıyoruz?:
Elbette ki çözüm de ‘Güney Marmara’nın iki ilinden biri
olan Balıkesir’in alt bölgesi olan Susurluk ilçesinden çıkacak. Ancak, vurgulanması gereken fark
şu: yapılmasını önerdiğimiz plân tüm Susurluğu kapsayan Bölgesel bir plân olmalı. Yani Güney Marmara Kalkınma plânıyla uyumlu bir alt
plân olarak Susurluğun
bütün köyleri, mahalleleri
ve şehir merkezini kapsamalı.
Peşinden gelen “Ne Zaman?” sorusu ise vizyonun
gerçekleşeceği zamanı
netleştiriyor. Kendi örneğimize dönersek; 2023'e Susurluk için bir alt bölge stratejik plânıyla girmeliyiz. Bunun için şu anda dolu dolu
iki yılımız var. İlk plân 2023-2028 dönemi için 5 yıllık olmalı. Sonra da beşer yıllık aralarla güncellenmeli. Buna göre ikinci plân dönemi 2028-2033, üçüncü plân dönemi 2033-2038, dördüncü plân dönemi 2038-2043,
beşinci plân dönemi 2043-2048 ve
nihayet altıncı plân dönemi de 2048-2053 olmalı.
Beşinci ve son aşama “Kim?” sorusu ile cevap
buluyor. Bu noktada konuyla ilgisi ve sorumluluğu olanların belirlenmesi söz konusu. Sorular şöyle sıralanıyor: Plân hazırlığını kimler
yapacak, Katkı verecekler ve paydaşlar kim, Planın yazılması, izlenmesi ve güncellenmesinden kim
sorumlu, Kimler uygulayacak, Sorumlular kim ve kimler etkilenecek?
Bu soruların cevapları
da şöyle: Planı
Susurluğun bizzat kendisi, gençleri ve gelecekteki nesilleri için yapacak. Sayın Kaymakam’ın
başkanlığında, Kent Konseyinin sahipliğinde, Ticaret Odasının, İlçe hizmet birimleri,
Belediye, Siyasi partiler, Sivil Toplum örgütleri ile diğer paydaş gönüllülerin katılım ve
katkısı ile olacak. Planın yazım, uygulama, değerlendirme ve güncelleme çalışmaları için bir sekretaryası
bulunacak.
Bizim bu yoldaki çabalarımız ise
sırası geldiğinde harekete geçecek mekanizmaya bayrağı devretmekten ibaret. Biz bir öneri ortaya koyup
Susurluğun gelecek vizyonuna, yani bizim ‘Yeşilelma’mıza giden bir istikamet göstereceğiz. Bayrağı
devralacaklar bu çizgiyi temize çekecek ve gerçekleştirecekler.
Unutulmamalı ki
gelecek bizlerden çok gençlerimiz, çocuklarımız ve torunlarımız içindir.
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/10/07-ekim-2020-carsamba-reis.html>
14 Ekim 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı183.................................Yeşilelma stratejileri
Yeşilelma Stratejileri
Bildiğiniz gibi geçen haftalarda Susurluğumuzun gelecek vizyonunu
netleştirmiş ve önerdiğimiz vizyon cümlesini; ‘DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olarak paylaşmıştık.
Ayrıca bu kısa cümlenin aslında ‘YEŞİLELMA’ ile sembolleşen bir baş levha olduğunu, onun
altında daima bir açıklama olacağını da belirtmiştik.
Yapmak istediğimiz
şey nedir?: ‘Susurluğun içinde bulunduğu
olumsuz gidişi orta vadede durdurup olumluya çevirmek ve gelecekteki değişim ve dönüşümü gelişme yönünde planlayabilmek’ istiyoruz.
Peki, vizyonumuza niçin ‘yeşilelma’ dedik? Çünkü idealimizdeki Susurluğu temsil ediyor.
‘Yeşilelma’ logosuna baktığımız zaman sanki oradaymışız gibi, gelecekte ulaşmak
istediğimiz Susurluğu görüyormuş gibi olacağız. Onu tasavvurumuza dair
şimdiden paylaşılan bir resim gibi göreceğiz. Bir tür ‘Kızılelma’ gibi ulaşmak istediğimiz yeri, durumu ve onun için ilerlenecek yönü tarif edecek. Susurluğun ‘Kızıl(Yeşil)elma’sı gelecek hedeflerimizi çağrıştıran
bir sembol olarak daima önümüzü aydınlatacak, zihnimizde ve gönlümüzde kök salacak.
Bir şey daha söylemiştik önceki yazılarımızda: Bizim vizyonumuzun yani ‘Yeşilelma’mızın içinde bazı ‘Stratejik amaçlar’, ‘Stratejiler’, ‘Değerler’, ‘İlkeler’ ve ‘Hedefler’ de bulunuyor. Nitekim öneri cümlesinde ve açıklamasında dile getirilen hususlarda bizatihi o
vizyonun gerçekleşmesi için ifade edilmiş bazı ‘Stratejik Amaç’ları görebilmek mümkün. Bu anlamda
dizilimde yer alan her bir kavram başlı başına ‘Stratejik’ bir ‘Yeşilelma’ gibi ışıldıyorlar.
Artık bize hep Susurluk için ulaşmak, varmak istediğimiz ülkü ve idealleri ifade
edecekler.
Bu bağlamda: ‘Bir cazibe merkezi olarak BÖLGESİNDE YÜKSELEN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’, ‘Nitelikli insan
yetiştirerek; DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, REKABETÇİ, KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ve ‘İnsanların sağlıklı, mutlu, umutlu ve huzur içinde yaşadığı; itibarlı ve YAŞANABİLİR YEŞİL BİR
SUSURLUK’ cümleciklerini birer ‘STRATEJİK AMAÇ’ olarak değerlendirebiliriz.
Öte yandan vizyonumuzun açıklamasında yer alan ‘Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan, değerlerini koruyup
geliştiren’, ‘Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak Mevcut üretim tesislerini çoğaltan’, ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı
arttıran’,’Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek sosyal ve ekonomik
kalkınmasını başaran’, ‘İnsan odaklı, Gençlerin ve çocukların önemsendiği, Çevre duyarlılığına sahip, Öncü, Nitelikli insan yetiştiren’ ifadeleri de yukardaki Stratejik amaçlara hizmet eden bir dizi ‘STRATEJİ’ oluyorlar.
Bu stratejilerden
bir kısmı ‘sosyal ve ekonomik
kalkınma’nın, ‘İstihdam’ın ve ‘cazibe merkezi olma’nın öne çıktığı ‘BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ideali ile ilgili. Bunun için; ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanarak üretim tesislerinin çoğaltılması, OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamın arttırılması,
konum, doğal kaynak ve çevre imkânları
değerlendirilerek, bölgede cazibe merkezi olmayı başarmak’ teklif ediliyor.
İkinci grup
stratejiler ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ Stratejik Amaç başlığı altında kümelenebilir. ‘Değerleri’,’Nitelikli insanı’,’Üretimi’,’Rekabetçiliği’,’Özgünlüğü’, ‘İlerlemeyi’ ve ‘Güçlenme’yi öne çıkaran stratejiler
bunlar. Sonuç olarak; ‘Daha fazla değer üretmek, Daha adil paylaşmak, Değerlerini
koruyup geliştirmek, Nitelikli insan yetiştirmek, Üretken olmak, Rekabetçilik, Özgün olmayı, Her alanda ilerleme’ ve ‘Güçlenme’ öneriliyor.
Üçüncü ve son grup
stratejilerse ‘İYİ İNSANLARIN
YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’la ilgili.‘Yaşam kalitesine, çevre duyarlılığına
ve Kalkınmaya’ odaklı ‘Sürdürülebilir kalkınmayı başarma’, ‘Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk’ şeklinde ifade edilen bazı amaçları içeriyorlar. Bunun için ‘Amaç ve güç birliği yaparak sürdürülebilir kalkınmayı
başarma’, ‘Büyüme’,’Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam
kalitesini arttırma’, ‘huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi
insanlar şehri olma’, ‘İnsan odaklı olma, gençlerini ve çocuklarını önemseme’, ‘İnsanları sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu
ve umutlu’, ‘çevreye duyarlı’ ‘Müreffeh, itibarlı bir
şehir’ yapma stratejileri teklif edilmiş.
AMAÇLAR, stratejilere yol gösteren birer unsur
oldukları gibi, hedeflerin oluşmasına da temel oluştururlar. Burada da
Susurluğun ‘YEŞİLELMA’sı olan vizyonumuza giden yolda ‘nereye ulaşmak
istiyoruz?’ sorusunun cevabı olacaklar.
STRATEJİK AMAÇLAR bu çerçevede nokta vuruşu
gibiler. Amaç kapsamında
ulaşılmak istenen stratejik mevzilerin neler olduğunu gösteriyorlar. Misyon ve değerlerle uyumlu,
öngörülen vizyona taşıyor
olacaklar. Bu manada belirli bir zaman diliminde arzu edilen noktayı açık bir şekilde ifade
etmeleri bekleniyor.
STRATEJİLER ise önceden belirlenen
amaçlara ulaşmak için tutulan yollar
demek. O amaçlara varmak üzere eldeki güç ve imkânı en uygun bir biçimde kullanma yöntemi anlamına
geliyorlar. Strateji gelecek amaçlı herhangi bir durumu planlı biçimde yapabilmek için önemli bir terim. Belli bir konu üzerinden farklı
ihtimalleri ele almak suretiyle, en doğru seçeneği, etkin şekilde uygulamaya dökmek şeklinde açıklanabilir.
Şimdi sırayla bu amaç ve stratejileri ele
alıp bir ‘Yeşilelma yol
haritası’ çıkarabilir miyiz ona bakalım.
‘BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR
SUSURLUK’ ideali çok açık bir ‘AMAÇ(1)’. Bu amaç; ‘StrA(1.1) sosyal ve
ekonomik kalkınma’, ‘StrA(1.2)
İstihdam’ ve ‘StrA(1.3) Cazibe
merkezi olma’ şeklinde özetleyebileceğimiz ilk grup ‘Stratejik Amaçlar’ımız. Bunu başarmak için: ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’, ‘Üretim tesislerini çoğaltmak’,’ OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ ve ‘konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirmek’ şeklinde ifade edilen bazı ‘Stratejiler’in takip edilmesi öneriliyor.
İkinci grup ‘AMAÇ(2) KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ başlığı altında ifade edilmiş. Bu amaç için: ‘StrA(2.1)Değerlere dayanmak’,
‘StrA(2.2)Nitelikli insana odaklanmak’, ‘StrA(2.3)Üretkenlik ve Rekabetçilik’, ‘StrA(2.4)Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ gibi ‘Stratejik Amaçlar’sıralanmış gözüküyor. Bunları başarmak için de;‘Daha
fazla değer üretmek’, ‘Daha adil
paylaşmak’, ‘Değerleri koruyup geliştirmek’, ‘Nitelikli insan yetiştirmek’, Üretken olmak’, ‘Rekabetçiliği benimsemek’, ‘Özgün bir model ortaya koymak’, ‘Her alanda ilerleme
sağlamak’ ve ‘Güçlenmeye çalışmak’ şeklindeki bazı ‘Stratejiler’ öneriliyor.
Üçüncü ve son grup ‘AMAÇ(3)’ ise ‘İYİ İNSANLARIN
YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’la ilgili. Bu amaca yönelik ‘Stratejik Amaçlar’sa: ‘StrA(3.1)Sürdürülebilir kalkınmayı
başarmak’ ve ‘StrA(3.2)Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ ile ‘StrA(3.3)Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk’şeklinde ifade edilmiş. Bunun için ‘Amaç ve güç birliği yapma’, ’Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’,
‘huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi
insanlar şehri olma’, ‘İnsan odaklı olma, gençlerini ve çocuklarını önemseme’, ‘İnsanları sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu
ve umutlu ‘ yapma ve ‘Yaşam kalitesi ve çevre duyarlılığına
odaklanma’ ‘Stratejiler’i teklif edilmiş.
Şimdi de sayılan
stratejik amaçlarla onlara ulaşmak
üzere önerilen
stratejilerin ilişkilerini ortaya koymaya çalışalım. ‘AMAÇ(1)’ şeklinde kodlanan ilk amacımızın altında;
‘StrA(1.1)Sosyal ve ekonomik kalkınma’, ‘StrA(1.2)İstihdamı arttırma’ ve ‘StrA(1.3)Cazibe
merkezi olma’ başlıklı Stratejik Amaçların olduğunu artık biliyoruz.
Bunlardan StrA(1.1) kodlu stratejik Amaç için;’StrA(1.1.1)’ şeklinde
kodlayabileceğimiz ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejisi
izlenecek. ‘StrA(1.2)’ kodlu stratejik amaç için de ‘StrA(1.2.1)Üretim tesislerini çoğaltmak’stratejisi öneriliyor. ‘StrA(1-3)’ kodlu stratejik amaç için ise ‘StrA(1.3.1)OSB ve Lojistik bölge kurulmasını
sağlamak’ ve ‘StrA(1.3.1)Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirmek’ şeklindeki stratejilerin uygulanması
gerekiyor.
‘AMAÇ(2)’ şeklinde kodlanan ikinci amacımızın
altında; ‘StrA(2-1)Değerlere dayanmak’, ‘StrA(2-2)Nitelikli
insana odaklanmak’, ‘StrA(2-3)Üretkenlik ve Rekabetçilik’, ‘StrA(2-4)Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ başlıklı Stratejik Amaçların olduğunu da
biliyoruz.
Bunlardan ‘StrA(2.1)‘ kodlu stratejik amaç için;’StrA(2.1.1)Daha
fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri
koruyup geliştirme’ stratejisi gerekiyor. ‘StrA(2.2)‘ kodlu stratejik amaç için de; ‘StrA(2.2.1)Nitelikli insan yetiştirme’stratejisinin izlenmesi öneriliyor. ‘StrA(2.3)‘kodlu stratejik amaç için; ‘StrA(2.3.1)Üretken olma’ ve ‘StrA(2.3.1)Rekabetçiliği benimseme’ stratejileri öngörülmüş. ‘StrA(2.4)‘ kodlu stratejik amaç için ise; ‘StrA(2.4.1) Özgün bir model ortaya koyma’, ‘StrA(2.4.2) Her alanda ilerleme sağlama’ ve ‘StrA(2.4.3) Güçlenme’ stratejileri öneriliyor.
‘AMAÇ(3)’ şeklinde kodlanan üçüncü amacımızın altında; ‘StrA(3.1) Sürdürülebilir kalkınmayı
başarmak, ‘StrA(3.2) Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ ile ‘StrA(3.3) Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk’ başlıklı Stratejik Amaçlar olduğunu görmüştük.
Bunlardan ‘StrA(3.1)‘ kodlu stratejik amaç için ‘StrA(3.1.1) Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi
gerekiyor. ‘StrA(3.2)‘ kodlu stratejik amaç için de ‘StrA(3.2.1)Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisi öngörülmüş. ‘StrA(3.3)’kodlu stratejik amaç için ise; ‘StrA(3.3.1)İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu
ve umutlu olması’, ‘StrA(3.3.2) Huzur içerisinde
yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’, ‘StrA(3.3.3)İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ ve ‘StrA(3.3.4) Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejileri teklif edilmiş.
Kuşkusuz plan önerimizin ‘YEŞİLELMA YOL
HARİTASI’ sadece burada
sayılan Amaç, Stratejik amaç ve Stratejiler’den ibaret değil.
Daha ‘Nereye varmak
istiyoruz?’ sorusu bağlamında Susurluğun güçlü-zayıf yanlarını,
Fırsat-tehditlerini yeniden ele alarak belki birçok Amaç, Stratejik amaç ve Stratejiler’ üreteceğiz. Ama esas
itibariyle o çalışmadan ‘HEDEF, PROJE VE
FAALİYETLER’in çıkmasını bekliyoruz.
Böylece stratejik plan
taslağımızın hiyerarşik yol haritası da netleşmiş olacak. Neden olmasın ki? Hem ‘kalkınma, büyüme, refah ve itibarın başarılması’ hem de ‘İnsanların sağlıklı,
mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ sağlanabilir. Böylece ‘iyi insanların yaşadığı bu şehir’ aynı zamanda ‘Kalkınmış, yeşil ve yaşanabilir’ bir Susurluk
olabilir.
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/10/14-ekim-2020-carsamba-reis.html>
1 Ekim 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı184.................................Yeşilelma yolu
Yeşilelma yolu
“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünerek ve yazarak birlikte çıktığımız bir yolculuğu sürdürüyoruz. Amacımız 2023-2028 döneminden başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân’ önerisi yapabilmek. ‘Susurluğun içinde bulunduğu olumsuz gidişi orta vadede
durdurup olumluya çevirmek ve
gelecekteki değişim ve dönüşümünü gelişme yönünde planlayabilmek’ istiyoruz.
Bu çalışmanın ilk aşaması “Neredeyiz?” sorusuydu. O bölümde Susurluğun Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri sektörel bazda tek tek analiz etmiştik. Şu anda da “Nereye
varmak istiyoruz?” aşamasının son bölümüne geçmek üzereyiz. Artık Susurluğun güçlü ve zayıf yönlerini, karşı karşıya olduğumuz fırsat ve
tehditleri, değerlerimizi, ilkelerimizi, Misyon ve Vizyonumuzu biliyoruz. Hatta
Amaç, Stratejik Amaç ve uygulama Stratejilerinin de bir bölümünü ortaya çıkarmış durumdayız.
Önümüzdeki iki ay süresince ‘Hedefler, projeler
ve faaliyetler’ üzerinde çalışacağız. Bu arada başka bazı Amaç, Stratejik Amaç ve Stratejiler de bize katılmış olacak. Bu hafta sizlere; geldiğimiz nokta itibariyle ürettiğimiz
plan araçlarını özet olarak bir kez daha tekrar etmeyi düşündüm. Böylelikle bizi tam olarak takip
edemeyen, ayrıntıları unutan ya da hatırlamak isteyen okuyucularımıza bir
fırsat daha sağlamış olacağız. Umuyorum bundan sonra daha fazla katılım ve katkı sunabilirler.
Zira sonraki üç ay “Nasıl yapacağız?”sorusunun cevabıyla uğraşarak geçecek.
Susurluğun sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile
karşı karşıya olunan fırsat ve tehditler 12 adet sektör ya da alan bağlamında
değerlendirildi. Bunlar:
1.
GY.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT,
2. GY.02-KONUM,
3.
GY.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER,
4.
GY.04-ULAŞIM,
5. GY.05-LOJİSTİK,
6. GY.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR,
7. GY.07-TURİZM,
8. GY.08-SANAYİ,
9. GY.09-TARIM VE HAYVANCILIK,
10.
GY.10-SAĞLIK,
11.
GY.11-EĞİTİM ve SPOR,
12.
GY.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE
başlığını taşıyorlardı.
Bu şekilde 46 adetlik bir GÜÇLÜ YÖNLER listesi ortaya konuldu:
1. 01.1 Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus,
2. 02.1 İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık,
3. 02.2 Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha bakir olması,
4. 02.3 İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için oldukça uygun bir konum,
5. 03.1Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik sistemi,
6. 04.1 Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması,
7. 04.2 Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması,
8. 05.1 Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması,
9. 06.1 Rüzgâr enerjisi kapasitesi,
10. 06.2 Rüzgâr enerjisi kapasitesi,
11. 06.3 Güneş enerjisi,
12. 06.4 Biyogaz potansiyeli,
13. 06.5 Jeotermal kaynaklar,
14. 07.1 Alternatif turizm imkânları,
15. 07.2 Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler,
16. 07.3 Termal turizm için Jeotermal potansiyel,
17. 07.4 Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi,
18. 07.5 Ayranıyla meşhur olması, tost ve ayran için coğrafi konuma sahip olması,
19. 08.1 Şeker fabrikası,
20. 08.2 Yörsan,
21. 08.3 Entegre et tesisleri,
22. 08.4 Beyaz et tesisleri,
23. 08.5 Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri,
24. 08.6 Ahşap sandalye, masa imalatı,
25. 08.8 İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli,
26. 09.1Güçlü bir Tarım faaliyeti,
27. 09.2 Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı,
28. 09.3 Organik tarım potansiyeli,
29. 09.4 Sağlıklı ve taze sebze meyve kapasitesi,
30. 09.5 Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilerin varlığı,
31. 09.6 Seracılık yatırımları için de uygun arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar,
32. 09.7 Önemli miktarda orman varlığına sahip
olma,
33. 09.8 Yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme,
34. 09.9 Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi,
35. 09.10 Süt ve süt ürünleri üretimi,
36. 09.11 Kanatlı hayvan üretimi,
37. 09.12 Sektöre dayalı sanayi oluşumları konusunda
güçlü bir potansiyel ve yüksek bir rekabet gücü,
38. 10.1 Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması,
39. 11.1 Meslek yüksekokulu,
40. 11.2 Endüstri Meslek lisesi,
41. 11.3 Genç sporcu yetiştiren bir alt yapı,
42. 11.4 Son yıllarda sağlanan başarılar,
43. 11.5 Motorkros sporu,
44. 11.6 Rahvan at yarışları,
45. 12.1 Çaylak mesire yeri,
46. 12.1 Çataldağ”.
Aynı çalışmada önümüzdeki dönemde yararlanabileceğimiz 38 adet FIRSAT da görülmüş oldu:
1. FRS.01.1 Göç baskısının olmaması,
2. FRS.02.1-Balıkesir’in büyükşehir olması,
3. FRS.02.2-Yol üstü konum,
4. FRS.02.3-Ulaşım ağlarının güçlendirilecek olması,
5. FRS.02.4-Büyük merkezler ortasındaki konumu,
6. FRS.03.1-Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3/2. bölgede olması,
7. FRS.03.2-OSB kurulması ile ilgili çalışmalar,
8. FRS.03.3-Güney Marmara Kalkınma Ajansı,
9. FRS.04.1-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri,
10. FRS.05.1-Bölgede Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri,
11. FRS.05.2-ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez
kurulmasıyla ilgili çalışmalar,
12. FRS.06.1-Rüzgâr enerjisinin gelişimi,
13. FRS.06.2-Biyogaz kapasitesi,
14. FRS.06.3-Güneş enerjisinden yararlanma projeleri,
15. FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması,
16. FRS.07.1-Jeotermal yatırım potansiyeli,
17. FRS.08.1-İstanbul sanayisinin desantralizasyonu,
18. FRS.08.2-İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması,
19. FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış,
20. FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi,
21. FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler,
22. FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli,
23. FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri,
24. FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim merkezleri,
25. FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar,
26. FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları,
27. FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü,
28. FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı,
29. FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli,
30. FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı
hedefler,
31. FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler,
32. FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve
ulaşım imkânlarımız, FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları,
33. FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli,
34. FRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı,
35. FRS.10.1-Yeni şehir ve devlet Hastane projeleri,
36. FRS.11.1-17Eylül Bandırma üniversitesi kampüsü,
37. FRS.12.1-Kentsel dönüşüm uygulamaları,
38. FRS.12.1-Artan çevre bilinci.”
Dayandığımız DEĞERLER:
1.
DEĞ.1-İyilik,
2.
DEĞ.2-Vatana sadakat,
3.
DEĞ.3-Misafirperverlik,
4.
DEĞ.4-Yardımseverlik,
5.
DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli
insanlar,
6.
DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz,
7.
DEĞ.7-El
sanatlarımız,
8.
DEĞ.8-Fabrika,
marka ve tesislerimiz,
9.
DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz,
10.
DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları ve
11.
DEĞ.11-Bozulmamış
doğal çevre”miz olarak
tespit edildi.
Yolculuğumuzun TEMEL İLKELER’i ise;
1.
İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
2.
İLK.2-İstikamet üzere olma,
3.
İLK.3-Amaç Birliğine riayet,
4.
İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve
5.
İLK.5-Birlikte başarmak” olacak.
Hatırlayacaksınız;
2023-28 Stratejik Plan dönemi için önerdiğimiz Misyon bildirimi yani temel görev/yapılacak iş de
şöyle belirlenmişti:
“SUSURLUĞUN GELECEK
VİZYONU İÇİN BİR STRATEJİK
PLAN ÇERÇEVESİNDE; İÇERDE ETKİN İŞ VE GÜÇ BİRLİĞİNİ, DIŞARIDAN DA GEREKLİ DESTEĞİ SAĞLAMAK
SURETİYLE; KALKINMA, SÜREKLİ DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM VE GELİŞİMİ İÇİN ÇALIŞMAK VE UYGULAMA PERFORMANSINI İZLEYİP GEREKEN
GÜNCELLEMELERİ YAPMAK”.
Bu cümlenin akılda
kalacak kısa bir versiyonu, daha doğrusu bir tür özeti de “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması”gerçekleştirmek
şeklinde ifade edilebilir.
Bildiğiniz gibi geçen haftalarda Susurluğumuzun gelecek vizyonunu da
netleştirmiş ve önerdiğimiz vizyon cümlesini “Yeşilelma” sembolüyle;
‘DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olarak paylaşmıştık.
Ayrıca vizyonumuzun
açıklamasında yer alan ‘Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan, değerlerini koruyup
geliştiren’, ‘Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak Mevcut üretim tesislerini çoğaltan’, ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran’,’
Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirerek sosyal ve ekonomik kalkınmasını başaran’, ‘İnsan odaklı, Gençlerin ve çocukların önemsendiği, Çevre duyarlılığına sahip, Öncü, Nitelikli insan yetiştiren’ ifadelerini de muhafaza edeceğimizi belirtmiştik.
Zira bu ifadeler bize içindeki bazı Amaç, Stratejik Amaç ve Stratejileri görmemizi sağlayacaktı.
Nitekim buradan yola
çıkarak 3 ana Amaç, 10 Stratejik Amaç ve 17 Strateji belirlemiş olduk.
Öngörülen üç ana Amaç şöyleydi:
1.
‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ,
2.
‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ ve
3.
‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’.
Onların altında
kodlanmış olarak:
1.
StrA.1.1-Sosyal ve
ekonomik kalkınma,
2.
StrA.1.2-İstihdamı
arttırma,
3.
StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma,
4.
StrA.2.1-Değerlere
dayanmak,
5.
StrA.2.2-Nitelikli
insana odaklanmak,
6.
StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik,
7.
StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak,
8.
StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak,
9.
StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak ile
10.
StrA.3.3-Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk”
şeklindeki STRATEJİK AMAÇLAR bulunuyordu.
Bunların da altında:
1.
“Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak,
2.
Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltmak,
3.
Str.1.3.1-OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını
sağlamak,
4.
Str.1.3.1-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek,
5.
Str.2.1.1-Daha fazla
değer üretme, Daha adil
paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme,
6.
Str.2.2.1-Nitelikli
insan yetiştirme,
7.
Str.2.3.1-Üretken olma,
8.
Str.2.3.1-Rekabetçiliği benimseme,
9.
Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma,
10.
Str.2.4.2-Her alanda
ilerleme sağlama,
11.
Str.2.4.3-Güçlenme,
12.
Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma,
13.
Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim,
14.
Str.3.3.1-İnsanların
sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması,
15.
Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma,
16.
Str.3.3.3-İnsan
odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme ve
17.
Str.3.3.4-Yaşam
kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı”
olarak ifade edilen
bazı UYGULAMA STRATEJİLERİ teklif edilmişti.
Böylece şu ana kadar döşemiş olduğumuz “Yeşilelma yolu” taşlarını sizlere özetlemiş olduk.
Ancak YEŞİLELMA YOL HARİTASI sadece bunlardan ibaret olmayacak. Daha “Nereye varmak istiyoruz?” sorusu bağlamında Susurluğun güçlü-zayıf yanlarını, Fırsat-tehditlerini
yeniden ele alarak başka bazı Amaç, Stratejik amaç ve Stratejiler de üreteceğiz. Ama esas itibariyle o çalışmadan HEDEF, PROJE VE FAALİYETLER’in uç vermesini
bekliyoruz.
Bu noktada bir kez
daha duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, akletmeyen akıllara ve hissetmeyen gönüllere bütün gücümüzle çağrımızı yenilemek
istiyoruz: “Ayağa kalk Susurluk!
Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!”
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/10/21-ekim-2020-carsamba-reis.html>
28 Ekim 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı185.................................Hedeflere doğru
Hedeflere doğru
YEŞİLELMA YOL HARİTASI’nı ortaya çıkarmaya devam ediyoruz. Geleceğe yönelik Stratejik düşünmenin
ikinci aşaması “Nereye varmak istiyoruz?” sorusu
bağlamında Susurluğun güçlü-zayıf yanlarını, Fırsat-tehditlerini yeniden ele almak
durumundayız. Zira ilk safha olan durum analizi aşaması yola çıkılırken
ayağımızın bastığı zeminin ne durumda olduğunu gösterdi. Ama aynı zamanda ne yöne gitmemiz
gerektiğini ve ne yapabileceğimizin de işaretlerini vermişti.
Bildiğiniz gibi, Susurluğun sahip
olduğu güçlü ve zayıf yönler ile karşı karşıya olunan fırsat ve tehditler 12 adet sektör/alan
bazında değerlendirilmişlerdi. Bunlar da: ‘GY.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT, GY.02-KONUM, GY.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER,
GY.04-ULAŞIM, GY.05-LOJİSTİK, GY.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR, GY.07-TURİZM,
GY.08-SANAYİ, GY.09-TARIM VE HAYVANCILIK, GY.10-SAĞLIK, GY.11-EĞİTİM ve SPOR,
GY.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ başlıkları idi.
İnşallah önümüzdeki iki ya da üç ay süresince her
hafta işte bu başlıklar üzerinde çalışarak güçlü yönlerin daha güçlü, zayıf yönlerin onarılması yollarını arayacağız. Bu arada dış çevreden yönelen
fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak üzerine de düşüneceğiz.
Bunu yaparken artık netleşmiş olan
Misyon, Vizyon, İlke ve Değerlerimizi de dikkate alacağız. Güçlü yönleri daha
güçlü hale getirme çabamızın ya da zayıf yönleri telafi etme gayretimizin hangi amaç, stratejik
amaç ve stratejiler’le bağlantılandırılabileceğini sorgulayacağız. Yine hangi
fırsatlardan yararlanmanın ve hangi risklerden korunmanın bize bunlardan
hangilerine hizmet edeceğini tespit etmeye çalışacağız.
Bu yüzden uygulayacağımız sistematik ele
aldığımız hususların daha evvel tespit ettiğimiz plan ögeleriyle bağlantılarını kurmak
şeklinde olacak. Doğal olarak bu süreçte o ‘Amaç, Stratejik Amaç ve Stratejiler’e yeni ilaveler olacağı gibi, bazı ‘Hedef, proje ve faaliyetler’ de
zihnimizde şekillenecek.
Bu noktada söz konusu kavramları bir kez daha tanımlamak
yararlı olabilir. AMAÇ: ‘bir şeyde ulaşılmak istenilen sonuç’ olarak tanımlanıyor. Dilimizde maksat, meram ve
gaye kelimeleriyle de ifade ediliyor. Bu anlamda amacı ‘varmak ya da vurmak’ fiiliyle
zihnimizde canlandırabiliriz. Amaçlar kavramsaldır ve
sonuç için hangi stratejilerin seçilmesi gerektiğini düşündürürler. Aynı zamanda da hedeflerin
belirlenmesine temel oluştururlar. Aynen bu çalışmamızda Susurluğun ‘YEŞİLELMA’sı olan vizyonumuza giden
yolda ‘nereye ulaşmak istiyoruz?’ sorusunun
cevabı oldukları gibi.
STRATEJİK AMAÇLAR ise bu çerçevede ‘nokta varışı ya da vuruşu’ gibiler. Amaç kapsamında ‘ulaşılmak istenen stratejik mevzilerin neler
olduğunu’ gösteriyorlar. Bir tür istasyonlar gibi düşünebiliriz. Kuşkusuz Misyon ve değerlerle
uyumlu, öngörülen vizyon oluşumuna da katkıda bulunuyor
olmalılar. Bu manada belirli bir zaman diliminde ulaşılmak istenen konumu açık bir şekilde ifade etmeleri bekleniyor. Bunu da bir örnekle açıklamak gerekirse
belli bir bölgeye ulaşmak ya da elde etmek benzeri
genel amaca hizmet eden sonuçlar olarak ifade edebiliriz.
STRATEJİLER önceden belirlenen ‘stratejik amaçları elde etmek üzere seçilen ve izlenen yollar’demek. O amaçlara varmak üzere eldeki güç ve imkânı en uygun bir biçimde seçme, değerlendirme ve
kullanma yöntemi anlamına geliyorlar. Strateji
gelecek amaçlı herhangi bir durumu planlı biçimde yapabilmek için önemli bir terim.
Belli bir konu üzerinden farklı ihtimalleri ele almak
suretiyle, en doğru seçeneği, etkin şekilde uygulamaya dökmek şeklinde açıklanabilir. Bu kavramı da başlangıçtaki ‘varmak, vurmak,
ulaşmak, elde etmek’ kelimeleri bağlamında örneklendirebiliriz. Mesela ‘karayoluyla mı gidilecek, sudan mı geçilecek/okla mı vurulacak silah mı
kullanılacak/Araç nasıl kullanılacak hangi yöntem izlenecek’ vb. sorularının cevabıdırlar.
HEDEF en basit haliyle ‘nişan alınan yer ya
da şey’e deniyor. Eski tabirle nişangâh ya da yeni
kelimelerle ‘vurulacak/ulaşılacak
nokta’ diyebiliriz. Bilinçli olarak
seçilen, belirlenen, elde edilmeye değer görülen; düşünce yoluyla
kurgulanıp aktif eylem yoluyla ulaşılması mümkün olan somut bir değerden söz ediyoruz. İnsanlar
bazı oranlar, miktar ve değerler belirleyerek öngörülmüş süre içinde onlara ulaşmaya çalışırlar. Benzetmek gerekirse strateji bir avcının yayından
çıkan okun izlediği yol, sürat ve açı ise hedef
de okun ucunda kezlenen avdır. Şayet böyle bir hedef var
ise, amaç da görev de var demektir.
Amaçlar da zaten bu
şekilde yerine getirilebilirler.
Ancak, hedeflerin bu
sonucu sağlamakta; ulaşılabilir, elde edilebilir, gerçekçi ve ölçülebilir olması lazımdır. Varmak için bir koordinat,
bir çizgi olması gerekir.
Vurmak için hedef tahtası
benzeri nişan alınacak, kilitlenilecek bir nokta olmalıdır. Neticede hedefler
hiyerarşik sıralamada doğal olarak stratejilerin altında yer alırlar. Farkları
stratejiler izlenecek yol, seçilecek araç ya da yöntem iken hedefler; o stratejilerin vuruş noktası, nişan
tahtasıdırlar.
Plan araçları hiyerarşisinde Vizyonun altında Amaçlar bulunur. Onun altı Stratejik Amaçlarla donanmıştır. Daha altta Stratejiler yer alır. Hedeflerse
stratejilerin bir basamak aşağısını doldururlar. Ancak hiyerarşik yapı burada
bitmez. Bu noktada PROJE ve FAALİYETLER devreye girecektir.
Amaçlardan faaliyetlere kadar olan basamakların üst kısmı daha ziyade “Nereye varmak istiyoruz?” la ilgilidir. Ancak Strateji, Hedef, Proje ve faaliyetler özellikle “Nasıl
yapacağız?” sorusunun cevabıdırlar.
Allah nasip ederse Stratejik Plan
hazırlığının üçüncü aşaması
olan “Varmak istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?” başlığı altında ilerde bu öneriler üzerinde
daha net durabileceğiz. Şimdilik bu kavramların tanımları ve uygulamaları
konusunda genel bir bilgi verelim ki; güçlü-zayıf yönler ile
fırsat-tehditlerden yola çıkarak
taslak önerilerimizin amaç,
stratejik amaç ve stratejiler’le
bağlantılarını kurduğumuz kadar, onların hedef, proje ve faaliyetlerle
ilişiklendirilmelerine de hazırlık yapmış olalım.
PROJE denilince öncelikle ‘düşünülüp kurgulanmış bir tasarım’dan söz ediyoruz
demektir. Önceden belirlenmiş bir süre içerisinde; belli bir konuda değişimi
hedefleyen, birbiriyle ilişkili amaç
ve hedeflere hizmet eden ve uygulanması sonucunda çeşitli sonuçların elde
edildiği bir çalışmadır. Bu çalışmada; kimlerle, ne zaman, nasıl, hangi faaliyetlerde
bulunulacağının önceden belirlenmesinin yanında, proje
gelir ve giderlerinin ne kadar olacağının öngörülüp planlanması da gerekir.
Gayet tabi ki Projeler, güçlü yönleri daha da güçlendirmek,
zayıf yanları takviye etmek, fırsatları değerlendirmek ve riskleri önlemeye yönelik
olarak hazırlanabilir. Bu anlamda başlangıcı ve bitişi belli, finansmanı olan, muhtemel riskleri dikkate alan, tanımlanmış amaç ve hedefler doğrultusunda özgün bir planı başlatma, yürütme,
kontrol etme ve sonuca bağlama sürecidirler.
Operasyonlardan yani güncel uygulamalardan farklıdırlar. Operasyonlar, devamlı
yapılagelen, rutin çalışmalardır, sonuçları da pek değişmez. Ancak projeler geçici olup bir kereye mahsus sonuçlar verir ve tamamlanınca biterler. Uygulama için ihtiyaç duyulan
planlar da dış faktörler ve sınırlamalar göz önünde bulundurarak yapılır. Proje nihayetinde bir soruna çözüm bulma,
bir eksiği giderme ya da beliren bir imkânı değerlendirmeye yönelik,
sınırlı bir süre içinde
yapılacak işler veya çalışmaların
bütünüdür.
Bu bağlamda; Toplum yararına
projeler, kırsal kalkınma projeleri, gelir getirici projeler, çevre projeleri ve eko-turizm gibi çok çeşitli projeler olabilir. Ortalama
bir projenin yapılabilir (fizible) olması için bazı temel şartları taşıması gerekir. Bunlar ‘1) Özgün (belirgin) olmak, 2) Sonucu ölçülebilir
veya değerlendirilebilir olmak, 3) Sonucu elde edilebilir olmak, 4) Mevcut
şartlar ve imkânlarla
gerçekçi
ve yapılabilir olmak ve 5) Zamana bağlı olmak’şeklinde ifade edilebilir.
FAALİYET kelime anlamı itibariyle ‘çalışma, canlılık, iş görme, etkinlikte bulunma’ ve işler durumda(faal) olma demektir. Aynı zamanda belirli
alanlarda yürütülen çalışmaların
ya da etkinliklerin çeşitli bölümlerini de ifade ederler. Örneğin tarımsal faaliyetler, sanayi faaliyetleri, ticari faaliyetler
ve idari faaliyetler kavramlarında olduğu gibi.
Bu konuda ekonomik faaliyetler üzerinde en çok durulan
ve çalışılan bir alandır. Bu sebeple doğal olarak kendi içinde bazı alt başlıklara bölünmüş. Bunlar: ‘Teknik Faaliyetler (üretim faaliyetleri), Ticari Faaliyetler (alım, satım ve
değerlendirme), Finansal Faaliyetler (para bulma ve değerlendirme), Güvenlik Faaliyetleri ( çalışanların ve ekipmanların güvenliği), Muhasebe Faaliyetleri (mali kayıtların ve
istatistiklerin tutulması) ve Yönetim Faaliyetleri (planlama, örgütleme,
emretme, eşgüdümleme, kontrol)’ gibi temel uygulamalardır.
İnşallah önümüzdeki
haftadan itibaren iki-üç ay süreyle Susurluğun Güçlü-zayıf yanları ile karşı karşıya olduğu Fırsat ve
tehditleri bir kez daha gözden geçireceğiz. Böylelikle ‘Amaç,
Stratejik amaç, Strateji, Hedef, Proje ve
Faaliyetler’i bir adım daha ilerleterek “Nereye ulaşmak istiyoruz?” aşamasının son bölümünü de tamamlamış olacağız.
Daha sonraki dört ay ise bunların ‘Nasıl yapılacağı?’sorusunun
cevabıyla uğraşarak geçecek.
Haftaya inşallah ‘NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’konusuyla bu bölüme başlıyoruz. Daha yolumuzun yarısındayız. Yürümeye devam
ediyoruz, edeceğiz. Zahmet edip bu yazımı okuyanları da bu yolda düşünmeye,
okumaya, Susurluğun geleceği için görüş ve önerileriyle destek vermeye davet ediyorum.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/10/28-ekim-2020-carsamba-reis.html>
04 Kasım 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı186...............................Nüfus
ve sosyal hayat
Nüfus ve sosyal hayat
Şu anda “Nereye ulaşmak istiyoruz?”
aşamasının son bölümündeyiz. Misyon bildirimimizi netleştirdik, Temel ilkelerimizi
yazdık, değerlerimiz üzerinde durduk. Yeşilelma ile temsil edilen vizyonumuzu açıkladık.
Amaçlarımızı, bunlarla ilgili bazı Stratejik Amaç ve Stratejilerimizi
ortaya koyduk. Şimdi Güçlü-zayıf yanlarımız ile dış çevreden yönelmiş Fırsat ve tehditleri 12 başlık
altında birer birer ele alacak ve ilintili bazı hedefleri belirlemeye çalışacağız.
Esas itibariyle yöntemimiz şu
sorulardan oluşuyor: ‘Güçlü yönlerimizi daha da güçlü hale getirmek, zayıf taraflarımızı güçlendirmek için hangi hedeflere yönelmemiz gerekir? Fırsatları değerlendirmek ve muhtemel
tehditlerden sakınmak için kendimize ne gibi hedefler
koyabiliriz? Bu hedefler bizim hangi Stratejilerimizle ilgili olacak? Hangi
Stratejik Amaçlarla dolayısıyla da hangi Amaçlarla bağlantılı?’ Bu sorular
bize açık ve net birçok hedef seçmemize yardımcı olacak. Aynı bağlamda bazı faaliyet ve projeleri
de açığa çıkarmaya yarayacak.
İşte şimdi Allah’ın izniyle bu hafta
Susurluğun ‘GZFT.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ konusuyla
başlıyoruz.
Daha önceki çalışmamızda bu alandaki ilgili güçlü yönün; ‘GY.01.1-Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus’, zayıf yönümüz ise ‘ZY.0101-Giderek azalan nüfus’ olarak belirlenmişti. Karşı karşıya olduğumuz fırsat; Bölge
dışından üzerimizde bir ‘FRS.01.1-Göç baskısının olmaması’ avantajı, tehdit ise ülke çapında görülen ‘THD.01.1-Boşalan köyler’ gerçeğiydi.
2019 verilerine göre Susurluk
nüfusunun %24,28’i yaşlı, %27,61’i genç ve %48,11’i ise orta yaşta. Orta vadede bu yaşlanma tablosu sıkıntı çıkarmaz,
ancak yaşlı nüfus genç nüfusu geçmek üzere. Yaşayan dört kişiden biri genç, diğeri yaşlı, kalan ikisi de orta yaşta görünüyor. Bu
avantajın gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan değerli olduğu ortada. Tablonun
1-2-1 olması şu anda güçlü gibi görünen bu konunun uzun vadede zayıfa dönmesine sebep olabilir. Bu da hem
sosyal hem de ekonomik anlamda ilave sorunlara neden olacaktır.
Çok geç kalınmadan yaşlanma ve genç nüfus kaybı sorununa karşı önlem alınması
gerektiğini düşünüyorum. Şayet ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ istiyorsak,
bu mevzuyla alakalı ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ olarak
ifade ettiğimiz bir stratejik amacımız varsa, o zaman ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizi
de etkin bir şekilde kullanmalıyız. Bu durumda kaçınılmaz olarak karşımıza iki hedef çıkıyor. Öncelikle ve
bir an önce ‘HDF.1.1.1.01-Orta yaşın deneyimlerinden daha etkin yararlanmak’ ve aşamalı olarak ‘HDF.1.1.1.02-Genç nüfus oranını arttırmak’.
Öte yandan gençlerin gitmesiyle giderek ‘Boşalan köyler’,‘Yaşlanma’ ve ‘Üretememe’ sorununa karşı ilçemizin konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek bazı çözümler
bulması gerekiyor. Köyde yaşanabilir hayatların bir yolunu bulmalıyız. Bu noktada Büyük şehre
bağlı mahalle olmanın avantajlarını kullanmak önemli bir fırsat. Böylece
zorunlu alt yapıların oluşturulduğu, okullarının açıldığı, çiftçilik ve hayvancılık konularında
desteklenen, ürünleri pazarlanabilen, sosyal hayatı canlı, alternatif turizme açık,
yaşanabilir bir köy modeli mümkün.
Gençleri köyde tutabilmenin çaresi de
bulunmalı. Mesela Karaköy’de halen uygulanan eski bir gelenek bu konuda ufuk açıcı
nitelikte. Yapılması gereken buna benzer çözümlere odaklanmak ve stratejik çıkış
yolları bulabilmek. Acı gerçek şu: köylerde ziraat ve hayvancılık yapacak kimseler kalmıyor, gençler büyük
şehirlerde karın tokluğuna çalışmayı köylerde kalıp tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya tercih ediyor. Ancak
diğer yandan büyük şehirlere gitmiş insanlar da sürekli “Ben köyümü özledim” diyorlar.
Okulları kapatılmış, sürekli
modern araçların reklamı altında, şehir hayatının cazibe haline getirildiği
bir zeminde gençleri köyde tutmak zor. Dahası altmışın üzerindeki yaşlı bir nüfusla köylerdeki üretim ve
sosyal hayatı canlı tutmak hiç mümkün değil. Zaten onlar da ya torun bakmaya çocuklarının yanına ya da satıp savıp
ilk fırsatta şehirdeki doğalgazlı bir daireye iniyorlar.
Bu gidişle köy ekmeği, köy yumurtası, taze sebze ve bağ
meyvelerini hiç bulamayacağız. Tüketerek ilanihaye ayakta kalınamaz, eğer emeğiniz, ürününüz,
hizmetiniz ve bir üretim kültürünüz yoksa var olamazsınız. Köylerimiz ve köylümüz bu ülkenin en stratejik varlıklarından. O
noktadaki erozyonu önlemek bir tarım ve hayvancılık bölgesi olan Susurluk’ta hayati önem
kazanıyor.
Bu konuyla ilgili ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza hizmet edecek şekilde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejisi
düşünmüştük. O halde tehdit altında gittikçe zayıflayan köylerin güçlendirilmesine
yönelik şöyle bir hedef öngörülebilir: ‘HDF.1.3.2.01-Altyapı, ekonomi ve sosyal alanlarda her köyde en az üç proje geliştirmek’.
Temel amaçlarımızdan birisi; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’ Bunun hemen altında ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ şeklinde bir stratejik amacımız bulunuyor. Onun da altında ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimiz
var. Kalkınma dediğimiz zaman bu sürecin en başta üretimi
arttırmakla paralel yürüyeceğini biliyoruz. Üretemeyenin kalkınamayacağını, kalkınma sürecine
girilmezse üretimin arttırılamayacağını anlamak o kadar zor değil. Güçlü Nüfus ve
sosyal hayat ta bu konularla yakından ilişkili.
Neticede hepsi birbirine bağlı ve
etkileşim içinde hususlar. Gerek ekonomik, gerekse sosyal değerlerin üretimi,
paylaşılması ve koruyup geliştirilmesi doğal olarak nüfusun canlılığı ve sosyal hayatın
derinliğine bağlı. Yine her alanda ilerleme sağlamanın hem nüfusa hem de
sosyal hayata yansımaları olacağı açık. Bu stratejilerin nüfus ve sosyal hayata olumlu yönde ivme
kazandırması beklenir. O halde bu noktada nüfustaki gerilemenin durdurularak
artış yönünde bir ilerleme sağlanması belli bir hedefle ifade edilebilir.
Mevcut istatistiki verilere göre Nüfus artış
hızı dalgalanmakla birlikte son on yılda %0’ın altında yani eksi görünüyor. 2008’de -%0,46,
2013’de -%0,37, 2018’de -%0,26 ve 2019’da da -%0,91 imiş. Sorunu anlamak için Bandırma ilçesindeki nüfus
artışının binde 12,25 olduğunu belirtmek gerek. Bu durumda daha güçlü olmak için nüfus artışı
için plan döneminde önce yeniden 43 binin üzerine, daha sonra da aşamalı olarak 100 bine çıkacak
şekilde bir hedef öngörülebilir: ‘HDF.2.4.2.01-İlçe nüfusunun aşamalı olarak 100 bine çıkacağını öngörmek’.
Göçer Yörüklerle birlikte, yoğun Balkan ve Kafkas göçmenlerine de yurt olan bölgemizin
kültürel çeşitliliği oldukça
dikkat çekici. Zira ilçemizde
yerli manavlardan, muhacir ve romanlara kadar geniş bir kültürel dokunun
izleri bulunuyor. Bu açıdan ’Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel
yapı ve değerler’söz konusu. Çok
sayıda camimiz geçmişten gelen güçlü manevi
yapımızı temsil ediyor. Yaşanmışlıkları olan zengin bir sosyal hayat
birikimimiz var. Belki biraz üzeri küllenmiş o kadar. Biraz üflense altındaki kor meydana çıkacak.
Mesela Susurluk halkı için kahve kültürü, düğünler, çay bahçesi ve
şehir parkına gitmek önemlidir.
Kahvelerden kütüphaneli
cafe türü ‘Kıraathane’ işletmelerine, parktan ‘Millet bahçesi’ne dönüşüm gençleri memnun edeceği gibi aileleri de mutlu edecektir.
Bunun için de yeni iş sahaları, büyüme ve ekonomik güçlenme
gerekiyor. Giderek gelişecek böyle bir
zeminde yeniden güçlü değerler, gelenekler, zengin bir folklor ve eğlence
alışkanlıkları yeşerecektir.
Kaldı ki şayet her şey yolunda
giderse 2-3 sene içinde Susurluk bir Üniversite kampüsüne kavuşabilir. Bu gelişmenin de hem ekonomik hem de
sosyal bir fırsat olarak değerlendirilmemesi için hiçbir sebep yok. Böylece şehir merkezimiz önemli sayılabilecek bir öğrenci
kitlesine ev sahipliği yapacak. Hiç kuşkusuz genç bir kitle Susurluk için
hem bir gençlik aşısı, hem de sosyoekonomik canlılık anlamına gelecek. Zira dışardan gelen bu gençlerin barınma, yeme içme,
eğlenme ve sosyokültürel ihtiyaçları
karşılanmak zorunda. Örneğin o
zaman bu ilçede sinema da olacak, kütüphane de. Yeşil alanlar da olacak, spor tesisleri de.
Susurluk zaman zaman konserlerin verildiği, tiyatro eserlerinin oynandığı bir
yer olacak.
Bu konuda geleceğe yönelik olarak ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ve
‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ Stratejik Amacımız var. Bu istikamette ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi izleyecek olursak amacımıza ulaşabiliriz. O halde şöyle birkaç hedef konulmalı önümüze:‘HDF.3.3.1.01-Sosyo-kültürel yapı ve değerlerimiz üzerinde araştırma yaptırılması’ ve ‘HDF.3.3.1.02-İnsanımız ihtiyacı yaşam merkezlerinin
çoğaltılması’.
Başka bazı yerler için tehdit olabilen ama bizim için şu anda karşı
karşıya olduğumuz fırsat; Bölge
dışından üzerimizde bir ‘FRS.01.1-Göç baskısının olmaması’ avantajı. Böyle bir gerçekliğin bizde olmaması ya da hissedilmeyecek ölçüde az
yaşanması şimdilik Susurluk için bir artı
durumunda. Ancak gençlerin gitmesiyle ‘Köylerin
boşalıyor’ olması ve giderek ‘Artan
yaşlı nüfus’
trendi ise bizi farklı bir tehditle
karşı karşıya bırakıyor. Köyden kente
inme ülkemizde son yarım yüzyıldır süregelen bir
vakıa.
Öte yandan işsizlik, yüksek tahsil ve daha iyi bir hayat arzusu vb. sebeplerle dışarıya çıkan gençlerimizle
birlikte yalnız kalan yaşlıların köyü terk ederek şehre inmesi neticesinde ilçede farklı bir göç
yaşanıyor. Bu durum aynı zamanda sosyal dokumuzu da yıldan yıla zayıflatıp kötüleştirmekte.
Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma stratejisi planlı bir büyüme ve
yerleşim gerektiriyor.
Bugünden örnekleri görüldüğü gibi gelecekte de mevcut ve artan istihdam imkânları dışardan ilçemize işgücü gelmesini dayatacaktır. Ancak göç başka bazı olumsuzlukları da beraberinde getirir. Bize has değerlerimizi ve huzurumuzu koruyarak gelişmek istiyorsak ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimizi uygulamamız gerekir. O nedenle geleceğe yönelik şöyle bir hedef koyabiliriz: ‘HDF.3.3.2.01-Muhtemel göçleri nüfusun %10’u ile sınırlı tutmak’.
Üretkenlik, kalkınma, güçlü sosyal hayat; çocuk
ve gençle mümkün. İyiliğin bu şirin yurt köşesinde bitmemesini istiyorsak onun bu günün orta yaşlı ve yaşlı insanlarıyla ölüp gitmesine
de seyirci kalamayız. O sebeple insan odaklı düşünmeye çözümler üretmeye
mecburuz. ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejimiz bunun için. Mesela: ‘HDF.3.3.3.01-Uygun köy ilkokullarının açılması’, ‘HDF.3.3.3.02-Gençlerin iş garantisi ile Susurluk’ta okuması ve kalması’ ve ‘HDF.3.3.3.03-Sivil toplum örgütlerine katılımı arttırma’ gibi
hedefler böyle çözümleri sağlayabilir.
Susurluk’ta kilometre kare başına
36,6 kişi yaşıyor. Karşılaştırmak için
bu yoğunluğun Türkiye ortalamasının 104, Balıkesir
ili ortalamasının da 84 kişi olduğunu not edelim. Bu durum bir yandan beldemizin Bandırma, Gönen, Karacabey ve M.K.Paşa gibi ilçelerle karşılaştırıldığında ‘nispeten daha bakir’ olduğunu gösterirken, ‘sürekli
kan kaybettiği’ yönünde olumsuz bazı ikaz işaretleri anlamına da geliyor.
Beldemizin nispeten daha bakir olması belki orta vadede bir avantaj sağlayabilir. Daha ‘el
değmemiş, kapağı açılmamış bir Susurluk’ tan söz ediyor olabiliriz. Sahip olduğumuz değerler, el değmemiş
bir doğa, yatırımlara uygun arazilerimiz, henüz değerlendirilememiş potansiyellerimiz var. Bir taraftan da
sanayi, lojistik, jeotermal, güneş, rüzgâr ve
biyoenerji ile alternatif Turizm konularında daha yolun başında olduğumuz bir
noktadayız.
O halde bundan sonrası için akıllıca değerlendirebileceğimiz pek çok seçim şansımız
var demektir. Böylece belki bu güne kadar arada-derede kalmış olmamızı ‘güçlü’ bir
avantaja da dönüştürebiliriz. O halde ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi çerçevesinde ‘HDF.3.3.4.01-Gençlerin üretime teşviki, yaşlıların korunup kollanması’ yaşam kalitemizin iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.
Ancak elimizdeki nimetin kadrini
unutmamak ve yeşil bir Susurluk için çevreye karşı duyarlı olmak kaydıyla.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/11/04-kasm-2020-carsamba-reis.html>
11 Kasım 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı187...............................Konum
Konum
İlçemiz coğrafi konum
olarak Türkiye’nin ekonomik
hareketliliğinin en yüksek olduğu Marmara Bölgesi’nde yer aldığı gibi İstanbul, İzmir ve
Bursa gibi büyük şehirlere oldukça yakın. Aynı
zamanda Çanakkale-Bursa-Bandırma-Balıkesir
gibi gelişmiş merkezler ortasında yer alıyor. İlaveten yol üstü ve güçlü bir ulaşım ağı
arasında.
İşte bu konumundan
dolayı öncelikle ’GY.02.1-İstanbul,
İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık’ açısından avantajlı
bir noktada. Kendi bölgesini olduğu kadar Ege bölgesini ve İç Anadolu’yu da Marmara denizine, böylece İstanbul’a,
Tekirdağ’a ve dış dünyaya bağlayan bir geçiş koridorunda bulunuyor. Çok yakınımızda,
Bandırma’daki deniz ulaşımı ve ulaşıma bağlı taşımacılık ile bu ulaşımın
tetiklediği sektörler zaten bölgemizin mekânsal gelişim eğilimlerini önemli ölçüde etkilemekte.
İlçemiz bu ortamda
Marmara Bölgesi’ni Ege ve İç Anadolu Bölgelerine bağlayan
kara ve demir yollarına sahip. Karayolu, otoyol ve demiryolundan oluşan bu
kombine ulaşım altyapısı Susurluk topraklarında güçlü bir ağ oluşturuyor. Mevcut ağ bir bakıma
mal ve hizmet akımlarının geçiş yaptığı, yönetildiği ve yönlendirildiği bir altyapı anlamına da geliyor. Böylece İstanbul,
İzmir ve Bursa gibi önemli merkezlerin karşılıklı etkileşimi Susurluk üzerinde hissediliyor
diyebiliriz.
Çevresindeki önemli turizm,
ticaret ve sanayi merkezlerini birbirine bağlayan konum kendisine çok güçlü bir pozisyon
sağlıyor. Söz konusu merkezler
tarım ve hayvancılık ürünlerimiz için büyük pazarlar olduğu kadar, aynı zamanda hizmetler ve sanayi
sektörlerinde de
uzmanlaşmış bölgeler. Bu yüzden ilçemizin sahip olduğu
konum lojistik sektörü için de büyük bir önem taşıyor ve bu avantaj orta vadede de devam edecek.
Öte yandan ‘FRS.02.4-Büyük merkezler
ortasındaki konumu’ ve ‘FRS.02.1-Balıkesir’in büyükşehir olması’ gelecekte de
konumumuz için önemli fırsatlar. ‘İstanbul, İzmir,
Bursa gibi büyük merkezlere
yakınlık’ avantajımızın daha da güçlü hale gelebilmesi orta vadede ‘Bursa-Bandırma Yüksek Hızlı Tren
projesi’nin, uzun vadede de
‘Bandırma-İzmir Yüksek Hızlı Tren projesi’nin gerçekleşmesine bağlı. Çanakkale köprüsü ve bağlantılı
otoyolların tamamlanmasıyla Susurluk bütün bu yüksek kapasiteli ulaşım can damarlarının
tam ortasında kalıyor. Bu da bizim üç büyük şehre yakınlığımızı daha da güçlendirmiş olacak.
Yakın çevremizde Bandırma,
M.Kemal Paşa ve Balıkesir gibi nispeten gelişmiş, daha geniş bir çevrede ise Bursa,
İstanbul ve İzmir gibi büyük merkezler bulunuyor. Bu çemberin ortasındaki konumu ilçemiz için hem bir tehdit
hem de bir fırsat durumunda. Mevcut ulaşım altyapısı bağlamında İstanbul,
İzmir ve Bursa gibi önemli merkezlerin arasında yer almak, üç yöne de kolay erişim
imkânı sağlıyor. Aynı şekilde sosyo-kültürel-ekonomik açılardan gelişmiş bir
bölge içinde bulunulması ve
bu illerle yakın etkileşim içinde olunması önemli bir avantaj. Gelecekte de bu konumumuz bir fırsat
olarak bizi olumlu etkilemeye devam edecek.
Öte yandan 2014 yılında
Balıkesir ilinin büyükşehir olması ile ilçedeki 44 köy ve 2 kasaba mahalle statüsüne dönüştü. Böylece merkez ilçede bulunan belediye
ile toplam 54 mahalle Büyükşehir hizmetlerinden doğrudan faydalanma imkânına kavuşmuş oldu.
Artık Büyükşehir’e geçişin başlangıç sıkıntıları da
arkada kalmış durumda.
Bu, önümüzdeki süreçte bütünüyle Balıkesir ilini
yetki ve sorumluluk alanında gören daha aktif bir Büyükşehir göreceğiz anlamına geliyor. Siyasi destek,
yatırım planlama, altyapı ve üst yapı hizmetlerinde farkın fark edileceği bir aşamaya
geldik. Özellikle Büyükşehir sınırları içindeki tüm köy-mahallelerine
kentsel hizmetlerin ulaştırılması ve mekânsal kalitenin artırılmasını görebileceğimiz bir süreçteyiz. Bu durumun ilçemiz için bir fırsat olarak
değerlendirileceğini ümit ediyoruz.
‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ görmek ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve
ekonomik kalkınma’ Stratejik Amacımıza varmak istiyorsak ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejimiz çerçevesinde ‘HDF.1.1.1.03-Büyük kentlere
yakınlığımızı avantaja dönüştürmek’ ve ‘HDF.1.1.1.04-Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden
maksimum oranda yararlanmak’ hedefleri bize yardımcı olacaktır.
Kuşkusuz “THD.02.1-Bursa-İzmir-İstanbul
gibi büyük şehirlerin bölgemizde var olan çekim gücü ve yakınlığının ilçe üzerinde olumsuz
etkileri’ ile ‘THD.02.2-Bandırma, Gönen, Kemalpaşa ve
Karacabey gibi daha fazla yatırım çeken ilçelere yakınlık’ gibi tehditlerle de
karşı karşıyayız. Bu çekim gücü ve yakınlık nedeniyle gelişemiyor, daha fazla yatırım çeken ilçelere nazaran sürekli geri planda
kalıyoruz.
Bulunduğumuz konum
ve coğrafi özellikler elbette ki
ilçemizin ekonomisinden
kültürüne, ulaşımından geçim kaynaklarına
kadar birçok unsuru etkilemiş
durumda. Örneğin Tarım ve
hayvancılık bölgemiz genelinde
ağırlıklı iken, sanayi sektörü Bölgenin kuzeyinde yer alan Bandırma, Gönen ve Biga çevresinde gelişmiş durumda. Edremit Körfezi turizm
alanında ön plana çıkarken, iç kesimlerde
madencilik ve ormancılık önemli bir geçim kaynağı.
Kuşkusuz bu bölgede olmamızın ve
yakınlıklarımızın avantajları gibi dezavantajları gelecekte de üzerimizdeki etkisini
sürdürmeye devam edecek. Önemli olan
fırsatlardan daha fazla yararlanabilmek, oluşan olumsuzlukları ise en aza
indirebilmek. Bu risklerin etkisini sınırlamak, Susurluğun bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir
Susurluk’la mümkün. Sosyal ve ekonomik
kalkınmayı sağlamak, İstihdamı arttırmak, Üretimi ve Üretim tesislerini çoğaltmak Stratejik
Amaçlarımız bu
tehditlerin olumsuz etkilerinden de bizi koruyacaktır.
Pek çok açıdan bölgede giderek bir
cazibe merkezi konumuna ulaşmak zorundayız. O halde yine‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejimiz istikametinde ‘HDF.1.1.1.05-Susurluğun kendine özgü, cazip ve
mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler üretmek’ le işe başlayabiliriz.
Ancak Susurluğun ne yazık ki fark
atacak tarihi, turistik ve kültürel manada renkli bir geçmişi yok. Arkeolojik yada sanatsal eserlere de malik değil, bu
nedenle Turizm yok gibi. Ayrıca büyük sanayi tesisleri ve ticari yatırımlar da bulunmuyor.
Ekonomik olarak bazı sanayi tesislerine sahipse de bunlar daha ziyade orta ve küçük ölçekte işletmeler.
Nüfus açısından da Susurluğun durumu pek iç açıcı değil.
1970’de nüfus 39.951 iken 2000’e kadar artarak 43.107’ye
ulaşmış. Ancak, sonrasında sürekli
azalarak 39 binin altına düşmüş. Yani bir anlamda bugün Susurluk 1965’de 39.763
olan nüfusunun da altına inmiş görünüyor.
Susurluk’ta kilometre kare başına 36,6 kişi yaşıyor. Karşılaştırmak
için bu yoğunluğun Türkiye ortalamasının 104, Balıkesir ili ortalamasının da 84 kişi
olduğunu not edelim.
Bütün bunlar bazıları olumsuz, bazıları ikaz işaretleri veren
göstergeler. Bu durumda’GY.02.2-Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha bakir olması’ acaba orta vadede bir avantaja dönüşebilir mi? Bir başka açıdan daha ‘el değmemiş, kapağı açılmamış bir Susurluk’ tan söz ediyor olabilir miyiz? Arada-derede kalmış olmamız aslında ‘güçlü’ bir
avantaj mıdır?
Sahip olduğumuz değerler, el değmemiş
bir doğa, sanayi ve lojistik yatırımlarına uygun araziler, jeotermal, rüzgâr ve
biyoenerji potansiyelimizle ‘cazip’ bir
konuma yükselmek ilçemiz için hayal sayılmaz. En azından daha yolun başında olmak
bundan sonrası için akıllıca değerlendirebileceğimiz
pek çok seçim
şansımızın olduğunu gösteriyor.
Yeşilelma amaç ve stratejileri uygulandığı takdirde bugün için güçlü görünen bu yönümüzün epey işe
yarayacağı açık.
Ancak paradoks şu ki gelişme ve büyüme gerçekleştikçe bu özelliğimizin kalmayacağını da anlamamız gerekiyor. Hiç değilse en güçlü yönümüz tarım ve
hayvancılık için gerekli alanlara ilişilmesin. Bugün için öğündüğümüz doğal kaynak ve güzelliklerimiz hoyratça tüketilmeyip gelecek nesillerimiz için korunabilsin.
İşte stratejik Plan önerimiz tam da bunun içindir. ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımızın gerçekleşebilmesi için ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimizi uygulanmasında ‘HDF.1.3.2.02-Uygun yatırım alanlarını belirlemek’ ve ‘HDF.1.3.2.03-Koruma alanlarını ilan etmek’ hedefleriyle başlayabiliriz.
Öte yandan ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ da istiyoruz. Yani bu konuyla alakalı ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ Stratejik Amacımız ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimiz var değil mi? Bu sebeple gelişme, güçlenme ve büyüme arzumuza dengeli olarak ‘HDF.3.3.2.02-Huzuru, çevreyi ve iyiliği yaşatmak’ hedefimiz de olmak zorunda.
İlçemiz İstanbul, Bursa, İzmir üçgeninin içinde. Özellikle Çanakkale-Balıkesir
Bölgesel Planı kapsamında ve iki ana aksta gelişen
otoyolların odağında yer alıyor. Buna hızlı tren projesi ve demiryolu aksı da
ilave edildiğinde Susurluğun çok önemli bir stratejik konuma sahip olduğu açık.
Ancak maalesef ki ilçe sınırları dahilinde uluslararası çapta büyük sanayi tesisleri ve ticari yatırım bulunmuyor. Ekonomik
olarak bazı sanayi tesislerine sahipse de bunlar daha ziyade ulusal çapta ve orta-küçük
ölçekte
işletmeler. Buna karşılık her sektörden yatırıma müsait geniş
bir arazi varlığımız var.
Söz konusu avantajlar yöremizi ’GY.02.3-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için oldukça uygun bir konum’a
yükseltiyor. Diğer yandan ‘FRS.02.2-Yol üstü
konum’ ve ‘FRS.02.3-Ulaşım
ağlarının güçlendirilecek olması’ gibi
fırsatlar ilçemiz için orta
vadede etkisini göstermeye devam edecek.
Nitekim Susurluk İlçemiz geçmişten bu
yana mevcut ulaşım hattı üzerinde önemli bir konumda yer aldığı gibi yeni yapılan
İstanbul-İzmir Otoban yolu da içinden geçiyor. Önemli
ulaşım güzergâhları üzerinde yer alması, İstanbul, Bursa ve İzmir gibi
metropollerin kesişim noktasında bulunması, gelişmiş iç pazarlara ve Bandırma limanı üzerinden de Avrupa’ya ulaşım
imkânı bulunması ilçemizi
tercih edecek sanayi kuruluşları için
değerlendirilmesi gereken son derece cazip bir ortam haline getiriyor.
Kaldı ki otoyolla birlikte birçok tarlanın birileri tarafından satın alınması, İstanbul’u
terk etmeyi düşünen bazı
sanayicilerin Susurluk OSB’si için
girişimde bulunmaları tesadüf değil.
Alternatif lojistik bir merkez olması ile ilgili düşünceler de bu yüzden. Kaldı ki içinde
bulunduğumuz Güney Marmara bölgesindeki‘Ulaşım
ağlarının güçlendirilmekte olması’ hiç kuşku yok ki bize ilave artılar sağlayacak. Zira yakın
civarımızda önemli sanayi, tarımsal ürün potansiyeli ve turizm merkezleri bulunuyor.
Özellikle İstanbul ile başlayıp güneye doğru devam eden ve Edremit Körfezi ile İzmir’e bağlanan, oradan da Akdeniz’e doğru devam eden
kıyı şeridinde yer alan doğa ve tarih turizminin önemli merkezlerine kara ulaşımı hala ilçemiz üzerinden geçiyor. Aynı şekilde İç Anadolu Bölgesi’nden Batı
Anadolu’ya olan kara yolu ulaşım aksları yine bizden geçip Balıkesir’de kıyı kesimlere doğru dağılmakta. Bu da bize bir geçiş güzergâhı olarak ilçemizin
ulaşım konusunda geçmişten gelen değerinin canlı
kalacağını gösteriyor.
Bu nedenle bölgemizde ulaşım konusunda sürdürülen yatırımların yakın gelecekte bir tehdit değil aksine fırsat
olarak görülmesi
vizyonumuzu aydınlatabilir.
İlçenin ‘Yol üstü konum’u zaten geçmişten beri bize güç ve kaynak sağlayan bir avantajdı. Belki de Susurluğun var oluşunun temel nedeniydi. Bu konumumuz otobanla da devam edecek. İlçemiz halâ İzmir İstanbul, Ankara Körfez bölgesi arası dinlenme noktalarından biri olma özelliğini koruyor.
Herkesin bildiği gibi Susurluk, güzel ve lezzetli ayranı ile meşhur.
Bugüne kadar Bursa-Balıkesir-Körfez ve İzmir geçişi üzerinde yer alması sebebiyle, pek çok yol üstü dinlenme tesisimiz oldu. Bu konuda
tecrübemiz, tanınmışlığımız var. Dinlenme
tesisleri ve fabrika satış mağazaları ilçe ekonomisine ve istihdama çok büyük katkılar sağladılar. Görüşümüze göre; hem otoban hem de karayolu bu ilçenin içinden geçtiği sürece bize bu stratejik faydayı
sunmaya da devam edecekler. Ancak, ilişkimizin farklı bir şekle gireceği, bizi
alıştığımız düzenden
farklı bir pozisyona sokacağı kesin. Şu an bu avantajımız biraz zayıflamış gibi
görünse de halen devam ediyor.
Bu konumumuzu gelecek için bir fırsat olarak görmek ve uyum sağlayarak yolumuza
devam etmeyi sürdürmemiz gerekiyor. O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ Stratejik Amacımız ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz kapsamında adım atmak ‘HDF.1.3.2.04-Otoyol ve demiryolu
bağlantılı üretim pazarlama projeleri
geliştirmek’ , ‘HDF.1.3.2.05-Çift taraflı yöresel ürün ve el sanatları standları açmak’ ve ‘HDF.1.3.2.06-Dinlenme tesis
geleneğimizi yenileyerek sürdürmek’ hedeflerimize yol almamızın vaktidir.
Son olarak yapılan tarama çalışması sonucu ’KONUM’bahsinde tespit edilen ‘Zayıf yan’ımız; ’ZY.02.1-Deniz ve sahil sınırının
olmaması’olarak belirlenmişti. Susurluğumuz bu
açıdan pek talihli değil. Ancak, bölgemizin denize açılan kapısı durumundaki Bandırma
limanına olan uzaklığının sadece 55 km. olması, bölge ulaşımının karayolu, otoyol ve
demir yolu ile ilçemiz
üzerinden sağlanması bu zayıf yönümüzü hafifletiyor.
Stratejik bakış açısıyla zayıf yönlerin güçlü hale dönüşüp dönüşmeyeceğine bakmak gerekir. Bu açıdan deniz ve sahil sınırı konusunda çözümü olmayana takılmamak, mümkün olana yani alternatif
avantajlarımıza odaklanmak daha akıllıca olacaktır.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/11/11-kasm-2020-carsamba-reis.html>
18 Kasım 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı188...............................Kalkınma ve teşvikler
Kalkınma ve teşvikler
Bu hafta konumuz ‘KALKINMA VE
TEŞVİKLER’. Susurluğun durum analizinden (GZFT; Güçlü-Zayıf/Fırsat-Tehdit) yola çıkarak Amaç, Stratejik
Amaç ve Stratejilerimize uygun bazı hedefler belirlemeye çalışacağız.
Nisan Mayıs Haziran aylarında yapmış
olduğumuz ‘Durum Analizi’ çalışmasında Susurluk için ‘GZFT.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ bakımından ’Güçlü yönler’; ‘GY.03.1-Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik sistemi’, ‘fırsatlar’; FRS.03.1-Teşvik
sisteminde Balıkesir’in 3/2. bölgede olması,
FRS.03.2-OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ ve
‘FRS.03.3-Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ olarak belirlenmişti.
Ancak bu konu başlığı altında ‘Zayıf’ yönlerimiz ve çevreden yönelmiş ‘Tehditler’le de karşı karşıya bulunduğumuz
anlaşılmıştı. Bunlar da sırasıyla; ’ZY.03.1-işsizliğin artmakta
oluşu’,’ZY.03.2-Stratejik plan için yetişmiş
eleman eksikliği’,’ZY.03.3-Geleceğin Planlanmasına idari kadroların ve
partilerin farklı bakış açıları’,’ZY.03.4-Geleceğe
yönelik düşünmeme’,’ZY.03.5-Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent,
tanıtım ve pazarlama konularında geri kalınması’,’ZY.03.6-Uluslararası
işbirliği deneyiminin olmaması’,’THD.03.1-Küresel ve ülke kaynaklı ekonomik
krizler’,’THD.03.2-Teşvik sisteminde Çanakkale’nin 2. Balıkesir’in 3. bölgede yer
alması’,’THD.03.3-Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin az olması’,’THD.03.4-Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumu’,’THD.03.5-Üretimde gerilemeler’,’THD.03.6-Artan
işsizlik sorunu’ gibi meseleler idi.
Bildiğiniz gibi yapılan tarama sonucu bu
alanda Susurluk için en önemli ‘Güçlü yön’: ‘GY.03.1-Yatırımcılar için tercih
edilebilir bir teşvik sistemi’ olarak
belirlenmişti. Ayrıca ‘Fırsatlar’ bahsinde de ‘FRS.03.1-Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede olması’ değerlendirilmesi gereken bir
avantaj olarak görülmüştü. -o günkü şartlarda 3.ncü bölgede bulunuyorduk- Bu arada 20 Ağustosta 2846 Tarih sayılı Cumhurbaşkanı
Kararı ile Yatırım teşviklerinde değişiklik yapılarak Balıkesir
3.ncü Bölgeden, 2.nci Bölgeye yükseltilmiş oldu.
Bu gelişme Bölgemizin gücüne güç kattığı kadar Susurluk için de yatırım çekme şansını
arttırıyor. Kuşkusuz yatırım teşviklerinde her bölge arasında
sgk, teşvik oranı ve teşvik süreleri bakımından önemli farklar
var. Mesela kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirim oranı 2.nci bölgede %55, 3.ncü bölgede %60. Uygulama süresi 2.nci bölgede 3 yıl,
3.ncü bölgede 5 yıl. Sigorta priminde de aynı şekilde bazı indirimler söz konusu. Ayrıca hangisi yoğunsa bölgede o sektöre destek
veriliyor. Bu da o bölgeyi teşvik edilen sektörde daha da güçlü yapıyor.
Teşvik sisteminde dengeler gözetilirken bazı bölgelerde daha az sanayi yatırımı, daha az çevre kirliliği, daha çok tarım, hayvancılık, turizm,
yenilenebilir enerji yatırımı vb. sektörler desteklenebiliyor. Mesela bölgemizde hayvansal ve bitkisel atıklardan biyogaz, biyogazdan elektrik,
sentetik petrol, organik sıvı gübre ve organik kati gübre üretimi teşvik edildiğine göre bu tür yatırımlar
yaygınlaşsın isteniyor demektir.
Bu farklılıklar elbette ki yatırım yapacak
firmaları bölgeler arasında tercih noktasında araştırma yapmaya sevk edecektir. Bu
sebeple karar en azından Balıkesir'in Çanakkale'ye kıyasla yatırım için tercih edilme şansını eşitlemiş oldu. Zira Balıkesir'in de 3.ncü bölgede kalması yatırımların bölge olarak daha çok Çanakkale'ye kaymasına neden olacaktı. Balıkesir ili olarak 3, 4, 5 ve 6.ncı
bölgelerden daha gelişmiş durumda olmalıyız ki 2.nci bölgeye alındık.
Tabi ki bizim derdimiz Susurluk olduğu ve
böyle bir gelişmişliği göremediğimiz için burada
ilave çabaya ihtiyaç olduğunu görebiliyoruz. Yine de bu avantajımız aynı başlık altında gelecek için öngördüğümüz diğer Fırsatlar; ‘FRS.03.2-OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ ve ‘FRS.03.3-Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ kapsamı içinde olmamızla birlikte düşünüldüğünde orta vadede ilçemiz için
değerlendirilmesi gereken büyük bir şans. Çünkü gerçekleştirilecek muhtemel yatırımlar, belirlenen sektörler ile
asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması halinde, 2.nci Bölge desteklerinden (Sektör numaraları: 1 2 3 4 5 6 9 10 11 16 20 27
28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44 45 46 48 50) yararlanabilecekler.
Yatırım Teşvik Sistemi; genel, bölgesel, büyük ölçekli ve stratejik yatırımların teşviki uygulamalarından oluşuyor. Dikkate
alınması gereken husus, bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması. Ülkemizdeki Organize sanayi bölgeleri, sanayinin etkinliğini ve kent yerleşimlerini düzenli hale getirmek amacıyla kuruluyorlar. Sanayi tesislerini bir araya
toplayarak bu kuruluşların ulaşım, kentsel toprak, enerji, yakıt, su, endüstriyel atık su arıtma tesisi, hammadde gibi altyapı ve diğer ihtiyaçlarıyla ilgili kolaylıkları bir arada bulunduran oluşumlar.
Bunun yanı sıra OSB’ler sanayinin çevreye olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla atık yönetim politikaları uygulayan, özel olarak planlanan ve imar planlarında
da yer verilen özel bir bölge türü. Teşvik sisteminde “Bölge OSB'lerinde yatırım yapacaklar için bir alt bölge teşviklerinden yararlanır” ibaresi var. Bu manada Balıkesir merkez OSB
bu konuda şanslı. Çünkü son zamanlarda teşvik sisteminin avantajından yararlanıp değişik sektörlerden yatırım yapan firmalar var. Bu açıdan
Susurluk'ta yatırım yapacak işletmelerin şayet teşviklerden yararlanacak iseler
OSB seçeneği dışında Balıkesir’e nazaran burayı seçme
ihtimalleri düşük.
Her şeye rağmen fırsatı değerlendirmemiz,
söz konusu teşvik imkânlarının orta vadede Susurluğun gelişmesine
katkı sağlaması için başkalarından daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü ‘Sosyal ve ekonomik kalkınmanın (StrA.1.1)’ en önemli meselemiz olduğunu ve bu yolda öncelikli
stratejimizin ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ olduğunu artık biliyoruz.
O halde mevcut güçlü yanımızı daha da güçlü hale getirmek için kendimize
şöyle hedefler öngörebiliriz mesela: ‘HDF.1.1.1.6-İlçemize davet edilecek yatırımcıları öncelikle
teşvik edilen sektörler bazında seçmek’,’HDF.1.1.1.7-
Susurluk ve yatırımcılar için bir OSB
bilgilendirme ve teşvik rehberi hazırlamak’, ‘HDF.1.1.1.8- Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile hem sosyal hem de ekonomik Kalkınma amaçlı projeler geliştirmek ve işbirliği yapmak’.
İkinci olarak şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun
diğer ayağının da ‘StrA.1.2 -İstihdamı arttırma’ olduğunun
farkındayız. Bu konuda ‘THD.03.2-Teşvik sisteminde Çanakkale’nin 2. Balıkesir’in 3. bölgede yer alması’şeklindeki tehdit şükürler olsun ki artık yok. Son kararname ile Güney Marmara
Kalkınma Ajansını oluşturan her iki il de 2.nci bölgede. Aynı
şartlarda teşvik edilecekler.
Fark şu ki Çanakkale
ilinde (1 2 3 4 5 9 10 11 20 27 28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44 45 46 48 49
50) bizden farklı olarak fazladan 49 numaralı sektör teşvik
edilirken, Balıkesir’de Çanakkale’den fazla
olarak 6 ve 16 numaralı sektörler listeye ilave edilmiş.
Ancak Susurluk olarak ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimizin önünde ‘ZY.03.1-işsizliğin artmakta oluşu’gibi önemli bir zayıf yanımız yani sorunumuz var. Türkiye'de
işsizlik oranı, 2020 başında geçen yılın aynı dönemine göre 0,9 puan azalışla yüzde 13,8 oldu. Bu dönemde, istihdam edilenlerin yüzde 16'sı tarım, yüzde 20,7'si
sanayi, yüzde 5,2'si inşaat, yüzde 58,1'i ise hizmet sektöründe idi. Bu veriler de dış çevreden yönelen ‘THD.03.6-Artan işsizlik sorunu’ gibi bir tehdidin olumsuz etkisi altında olduğumuzu gösteriyor.
Susurluk’la ilgili bugüne ait herhangi bir işsizlik verisi yok. Ancak, Susurluk’ta kiminle
konuşulsa işsizlikten yakınıyor. Bu sıkıntı rakamla ifade edilemese de varlığı
hissedilen bir gerçek. Her ne kadar orta vadede bu sorun azalacaksa da en azından 2023-28 plan
döneminde meselenin hem sosyal hem ekonomik boyutlarını hissediyor olacağız.
Görüşüme göre Susurluk’ta işsizliği giderek arttıran belli başlı üç sebep var.
Bunlardan ilki tarım ve hayvancılıktaki yapısal sorunlar, ikincisi Şeker
fabrikası, Yörsan ve mola tesislerinin negatife dönen durumu, üçüncüsü de özelde köyden kente gelenlerin, genelde ise okuyan gençlerin iş
bulamaması olarak görünüyor.
O halde ilk hedefimiz; bir üniversite işbirliği ile ‘HDF.1.2.1.01-Susurluktaki işsizlik
sorununu tüm boyutlarıyla ele alıp incelemek’olmalı. Devlet kurumları desteğiyle gençleri kendi
işlerinin sahibi yapacak özellikle tarım ve hayvancılık sektöründe ‘HDF. 1.2.1.02-Kendi işini kur projeleri geliştirmek’odaklanacağımız ikinci hedef durumunda.
Bu da yetmez, gerek muhtemel OSB
tesisleri, gerekse tarım ve hayvancılığa dayalı işletmeler ve Lojistik
firmaları için şimdiden nitelikli eleman yetiştirme çabasına
girmemiz gerekiyor. İşsizlik sorunun altında yatan sebepler arasında nitelikli
eleman sıkıntısı olduğunu biliyoruz. İşte tam da bunun için Susurluk için planlı bir ‘HDF.1.2.1.03-Mesleki eğitim ve yönlendirme projesi
yapmak’ve uygulamak gerekiyor.
İşte ‘FRS.03.2-OSB kurulması ile
ilgili çalışmalar’ muhtemel bir fırsat olarak önümüzde duruyor. Kuşkusuz bu konu bizim ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlama’ stratejimizle doğrudan ilintili ve dolayısıyla da bölgede ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ amacımıza götürüyor. O nedenle ilk plan döneminde gerçekleşecek
şekilde ‘HDF.1.3.1.01-OSB’ne sahip çıkmak ve
kurulumuna aktif destek vermek’ ile ‘HDF.1.3.1.02-Lojistik
bölge alanını belirlemek, tesisini kolaylaştırmak’şeklinde hedefler koymak isabetli olacaktır.
‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirmek’ şeklinde bir başka stratejisi daha var. Konuyla ilgili ‘FRS.03.3-Güney Marmara Kalkınma Ajansı’kapsamında bulunmamız kalkınmamız açısından önemli bir fırsat. Bu ajans 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan ülkemizdeki 26 kalkınma ajansından biri. TR22 Düzey-2 Bölgesinde yani Balıkesir ve Çanakkale illerinde faaliyet gösteriyor. Kamu tüzel kişiliğe haiz bir kuruluş.
Görevleri 2018 yılı 4 nolu Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinde düzenlenmiş. Bu görevler ve proje desteği verdiği diğer pek çok mikro alan
Susurluk ilçemiz için de faydalanılması gereken fırsatlar. Kaldı ki Susurluk şayet önerimiz doğrultusunda orta vadeli stratejik bir bölgesel alt
plan çalışması içine girerse, en büyük destek ve işbirliğini yine Güney Marmara Kalkınma Ajansından bulacaktır.
Bu durumda ‘HDF.1.3.2.07-Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile
yapılabilecek işbirliği ve müşterek proje
imkânlarını değerlendirmek’yararlı olur. Hepimiz biliyoruz ki daha ziyade Tarım ve hayvancılığa dayalı bir
ekonomimiz var. Bu anlamda ‘THD.03.3-Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin az olması’ ve yakın gelecekte de bunun değişebileceği yönünde bir işaret bulunmaması ilçemizin kalkınmasını belli bir alanla
sınırlıyor. Bu nedenle bölgede bir cazibe ortaya koymak istiyorsak çevremize göre mukayeseli üstünlüklerimizi netleştirmemiz ve öne çıkarmamız
gerekiyor.
Bu bağlamda ‘HDF.1.3.2.08-Teşvikler
kapsamına giren mukayeseli üstünlüklerimize odaklanmak’suretiyle hem teşvik edilen yatırım
sayımızı hem de toplam teşvik tutarımımızı arttırmayı hedefleyebiliriz. ‘ZY.03.2-Stratejik plan için yetişmiş
eleman eksikliği’bugün için önemli bir zayıf yönümüz gibi duruyor. Zira kalkınma için stratejik plan ne kadar gerekliyse, bir plan yapabilmek için de yetişmiş eleman o kadar şart. Ancak ‘nitelikli ya da yetişmiş eleman’
her zaman okumuş, diplomalı insan anlamına gelmiyor.
İyi bir modaratörlükle Susurluk’ta böyle bir işin içinde olabilecek pek çok insan var aslında. Ancak hiç kimsenin bir kenara itilip değersizleştirilmemesi, katılımcı bir stratejik
plan süreci içinde uygun olanların seçilip kazanılması gerekiyor. Bu noktada ilçe yöneticilerinden süreç içinde insanları ortak bir amaca doğru adaletle yönetmeleri
bekleniyor. Sonuçta iyi, etkin bir plan; sade, iddiasız ve en az masrafla da olsa onu
yapanların benimsedikleri, kendilerinden bir şeyler kattıkları ortak bir
belgedir. Uygulanabilir olmalıdır.
Bizim bu süreçteki rolümüz özellikle bu pandemi sürecinde muhtemel plan ekibine bir ‘online okul’ işlevi görüyor. Gönüllüler daha önce aydınlatılmış bir yolda yürüyecekler. Ancak asıl yetişmiş eleman
eksikliği plan döneminde ortaya çıkacak.
Bu açıdan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için daima ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ gerekiyor. ‘Str.2.2.1-Nitelikli
insan yetiştirme’ stratejisi de bunu için zaten. O halde ‘HDF.2.2.1.01-Plan hazırlama ekibi içinden en az 7 yetenekli genci kazanmak’zorundayız. Ki bu gençler donandıkları bilgi ve tecrübeyle Susurluğun Plan uygulamasını yürütebilsinler.
Şu anda var olan, geleceğimizi de tehdit
eden risklerden biri; ‘THD.03.5-Üretimde gerilemeler’sorunu. Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumu ile pandemi süreci bu meseleyi iyiden rahatsız edici
hale getirdi. Doğal olarak ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve
Rekabetçilik’amacımızın ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejimizin
önünde şimdiden dikilmiş durumda. Bu riskin daimi olmaması için hiç değilse Şeker fabrikası, Yörsan ve diğer üretim
tesislerimize sahip çıkmamız şart.
Geleceğe umutla bakabilmek için elimizdekilerin kayıp gitmesine seyirci kalmamamız gerekiyor. Mesela
Ticaret Sanayi Odasında mevcut tesislerimiz için ve
teşvikler kapsamında davet edilecek yeni yatırımcılar için ‘HDF. 2.3.1.01-Üretimi izleme ve geliştirme birimi’ kurulabilir. Bu birimde Susurluğun üretim
değerleri takip edilip paylaşılabilir. Bu birimin önerileri
doğrultusunda güç birliği yapabilir, gerektiğinde temas, görüşme ve işbirliği komiteleri kurulup harekete geçilebilir.
Mademki ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ amacımız var o halde bu istikamette belirlenmiş ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlememiz gerekir.
Ancak durum analizinden anlaşıldı ki bu
alanda ‘ZY.03.5-Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent,
tanıtım ve pazarlama konularında geri kalınması’ve ‘ZY.03.6-Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması’ gibi zayıf taraflarımız var. Diğer yandan karşımızda dış çevreden yönelmiş ’THD.03.1-Küresel ve ülke kaynaklı ekonomik krizler’ ve ‘THD.03.4-Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumu’gibi ciddi riskler de var.
Geleceğe yönelik düşünme, yenilikçilik, girişimcilik gibi yetenekler zamanımızda paradan daha değerli. Bu
vasıfların iş dünyasına yansıması da çoğu zaman markalaşma, patent, tanıtım ve
pazarlama gibi ataklarda kendini gösteriyor. Bu nedenle ‘Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama konularında
geri kalınması’ sadece ilçemizde değil ülkemizde de
yaygın olarak hissedilen eksiklikler.
Bundan dolayı şayet ilçemizin geleceğini düşünüyor, gelişmesini istiyorsak; yenilikçi, girişimci ve inançlı insanlara ihtiyacımız olduğu çok açık. Onlar varsa; markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlamanın en iyisinin
yapılacağına emin olabiliriz. Aksi halde emek, zaman ve para harcadığınız ürünler elimizde kalır. Hizmeti sunmayı beceremiyorsak para kazanamayız. En önemlisi bir ‘üretim kültürümüz’ yoksa var olmayı sürdüremez,
silinir gideriz. Malum meseldir: ‘Durursan düşersin!’
Kazananlar durmayıp yürüyenlerdir.
Aynı şekilde eğer şehrimizin orta vadede
bir cazibe merkezi olmasını istiyorsak daha fazla kişi bu ideali omuzlamalı.
Bir sanayi kuruluşu sade biz istediğimiz için gelmez,
akıllıca stratejilerle ilçemizi çekim merkezi
yaparsak, sahip olduğumuz artılara bakarak gelir. Bu bizim daha fazla birlik
beraberliğimize, daha fazla ortak akıl üretmemize,
laf üstüne laf değil taş üstüne taş
koymamıza bağlı.
Bu anlamda kuşkusuz ‘Uluslararası
işbirliği deneyiminin olmaması’ ilçemiz için bir
dezavantaj. Zira bu deneyimin yaşandığı ihracat ve ithalat faaliyeti neredeyse
yok denecek kadar az. Ayrıca bu hususta güçlü olmak öncelikle yabancı dil bilmek ve dijital iletişim teknolojileriyle içli dışlı olmayı da gerektiriyor. Gerek eğitim alanında gerekse iş yaşamında
bu alana yatırım yapmak artık bir lüks değil zorunluluk. Başta oda ve borsamız
olmak üzere, yönetici ve STK’larımız da bu konuda üstlerine düşeni
yapmalılar.
Dış ticaret öncelikle
elbette bu konuda çalışan kişi ve firmaların konusu. Bu bağlamda orta vadede Susurluk’ta
konuşlanması muhtemel tarım, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü kuruluşlarıyla birlikte ihracat ve ithalat faaliyetlerinin de
yoğunlaşacağını bekleyebiliriz. Kaldı ki bu günün ve yarının teknolojisiyle dünyanın her yerine sanal iletişim mümkün. Dünya ticaretinin önemli bir kısmının internet üzerinden döndüğünü biliyor, görüyoruz. O halde Susurluk bilinçli bir şekilde bu zayıflığını azaltmanın
ve giderek güçlü hale gelmenin stratejik yollarını bu günden
bulabilmelidir.
Geçmiş yıllarda
%10 civarına düşen işsizlik oranı son yıllardaki krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor. Nüfus artış oranından daha fazla büyüme ve yatırım gerçekleşmezse
istihdam meselesinin orta vadede de konuşulması kaçınılmaz
olacak. Bu konu şayet yeni iş sahaları açılmazsa
derinleşen bir sorun olarak hayatımızı olumsuz etkilemeye devam edecek. Bu güne kadar gerek küresel gerekse ulusal düzeyde pek çok ekonomik
kriz gördük yaşadık. Gelecekte de bu türden krizlerle karşılaşmamız kaçınılmaz.
Bu nedenle her an böyle dalgalanmalara kendi çapımızda hazırlıklı olmak zorundayız. Mücadele için hem ülke idaresinin ortaya koyduğu tedbirlere hem de kendimize göre geliştirdiğimiz korunma tekniklerine uygun davranmamız gerekiyor. Diğer
yandan ilçemizin iki stratejik üretim tesisi olan Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumunu pozitife döndüremezsek
ileri ve güçlü olmamız çok zorlaşacaktır.
Bütün bu sebeplerle her alanda ilerleme
sağlamak istiyorsak ‘HDF.2.4.2.02-Yenilikçi ve
girişimci insanlarımıza destek olmak’, ‘HDF.2.4.2.03-Markalaşma, patent,
tanıtım ve pazarlama konularında gelişme sağlamak’zorundayız. Ayrıca ‘HDF.2.4.3.01-Uluslararası işbirliği
deneyimini arttırmak’, ‘HDF.2.4.3.02-Ekonomik krizlere karşı iç kaynaklı savunma planları geliştirmek’ ve ‘HDF.2.4.3.03-Şeker fabrikası ve Yörsan için özgün ve kalıcı
bir çözüm üretmek’ diğer hedeflerimiz olmalı.
Kuşkusuz ‘ZY.03.3-Geleceğin
Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış açıları’bir zafiyet olarak bu tür süreçleri oldukça olumsuz etkiler. Toplum olarak her meseleye devlet ağırlıklı bakış açımız sebebiyle idari kadroların geleceğin planlanmasında daha etkin
olduklarını düşünür ve bekleriz. Oysa o idari kadroları belirleyen siyaset ya da politika
yapanlar değil midir? Uygulamada sıkıntılar çıkmaya
başlayınca kimse başarısızlığı üstüne almak
istemiyor. Neticede öyle ya da böyle un varken, şeker varken bir türlü helva
yapılamıyor.
Oysa geleceğin Planlanması her şeyden önce geleceğe yönelik düşünme gerektiriyor. Bu açıdan ‘ZY.03.4-Geleceğe
yönelik düşünmeme’zayıflığı stratejik plan yaklaşımının önündeki en büyük engellerden biri. Belki kâğıt üzerinde plan
yapmakta gerçekten başarılıyız. Fakat iş uygulamaya gelince maalesef sınıfta kalıyoruz.
Elbette ki bunun da birçok nedeni var. Ancak; gerek siyasilerde,
gerek alt düzeyde politika yapanlarda, gerek toplumda etkili sivil toplum önderleri ve idari kadrolarda, hatta tüm toplumda
geleceğe yönelik düşünmeme her konuda iyileşmeye engel bir zayıflık.
Hâlbuki resmî kurumlar,
STK’lar ve siyasiler yörelerine gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorundalar. Neticede her bir yatırım ilçemizin ve gençlerin geleceği demek oluyor. Bunun için elbette
geleceğe yönelik düşünebiliyor olmaları, ortak bir gelecek vizyonunda buluşup onu paylaşıyor
olmaları şart. Yoksa kısa görüşlü eski
alışkanlıklarla hareket edip, kısır çekişmelerle, politik tartışmalarla zaman tüketecek olurlarsa bundan en başta yine ilçemiz ve
insanımız kaybetmiş olur.
Karamsar olmaya da gerek yok. Sonuçta ne olacaksa olacak. Önemli olan muhtemel değişim ve gelişimi önceden görebilmek. Öngörebilirsek, planlayabilirsek ve stratejik hamlelerle hedeflerimize
ilerleyebilirsek başarılı olabiliriz. Bunun için de
anlamak, benimsemek, inanmak, desteklemek ve katkı vermek gerekiyor.
Neticede hem geleceğin Planlanmasına idari
kadroların ve partilerin farklı bakış açılarını
gidermek, hem de geleceğe yönelik düşünmeme alışkanlığını aşmak istiyorsak çözüm; ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisini uygulamaktan geçiyor. Bunun için de: ‘HDF.3.1.1.01-Katılımcı bir yaklaşım benimsemek’,Stratejik plan ekibini de ‘HDF.3.2.1.01-Gelecek odaklı düşünen–resmi/sivil-gönüllülerden bir çekirdek ekip seçmek’yararlı olabilir.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/11/18-kasm-2020-carsamba-reis.html>
25 Kasım 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı189................................Ulaşım
Ulaşım
Bu hafta konumuz ‘GZFT.04-ULAŞIM’ alanındaki güçlü/zayıf yönlerimiz ile karşı karşıya olduğumuz Fırsat/Tehditler.
Bildiğiniz gibi daha önceki durum analizi çalışmasında bu sektörde Susurluk için güçlü yönler;’GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması’ ve ’GY.04.2-Güçlü ulaşım
ağlarına sahip olması’ şeklinde belirlenmişti. ’FRS.04.1-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ de fırsat olarak görülmüştü.
Diğer taraftan zayıf yanlarımız; ’ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ ve ‘ZY.04.2-Havayolu imkânının uzaklığı’ olarak tespit edilmiş, tehdit olarak da ‘THD.04.1-İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin
dışından geçmesi’ ile ‘THD.04.02-Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre
sorunları’ değerlendirilmişti.
Hiç kuşkusuz bu
faktörler bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesini artı eksi
etkileyebilecek konular. Bu sebeple güçlü yönlerden ve
fırsatlardan yararlanarak daha ileri gidebiliriz. Zayıflıklarımızı onarıp güçlü hale getirmek de bu açıdan stratejik önem taşıyor.
Ayrıca orta vadede gelişmemizi olumsuz etkileyebilecekleri için tehdit ve risklerden de sakınmamız gerekiyor.
O halde önceden
belirlemiş olduğumuz Amaç, Stratejik Amaç ve
Stratejileri yeniden hatırlamalıyız. Çünkü bakış açımızı artık onlara göre ayarlıyor, hedeflerimizi
onlar çerçevesinde belirliyoruz. Nitekim bu yazının nihayetinde de bazı ‘HEDEFLER’ öngörmüş olacağız. Doğal olarak bu arada bir takım proje ve faaliyetler de su yüzüne çıkmış olacak.
Susurluk İlçemiz ulaşım
ağı bakımından gerçekten de önemli bir konumda. Karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine
45 km mesafede yer alıyor ve mevcut ulaşım araçları her daim
çalışmakta. Tarihi konumu itibariyle hep bir geçiş noktası
olmuş. Zaten eski ismi ‘Fırt’ bu özelliğini çok güzel açıklıyor.
Denizden Bandırma-Balıkesir yolu ile
karadan İstanbul-Bursa yolu ve Bandırma-Manisa demiryolu üzerinden İzmir'e ulaşım hep Susurluk’tan geçerek
sağlanmış. Özellikle ’GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması’Susurluğu çok avantajlı bir konuma oturtuyor. Bandırmaya yakınlık aynı zamanda
İstanbul gibi büyük bir pazara da yakın olmak demek. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban yolu
da ilçemizden geçiyor.
Bu bağlamda oldukça gelişmiş
bir ulaşım ağı içindeyiz ve ticaret ağlarının yoğun olduğu iki büyük kente ulaşma alternatifimiz çok. Meselâ demir yolu
konusunda orta vadede daha da güçlü hale geleceğimiz anlaşılıyor. Ülke çapında geliştirilen stratejiler ve belirlenen hedefler doğrultusunda
şekillenecek demiryolu sektörü sayesinde demiryolları giderek daha çok tercih edilen bir ulaşım sistemi olacak. İşte ilçemizin
İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasındaki konumu, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma
limanına yakınlığımız bize orta vadede de pek çok açıdan avantaj sağlayacak.
Bursa-Bandırma-Balıkesir-Manisa-İzmir kara
yolu ilçemizin içinden geçtiği için tarihten beri bu bölgeye canlılık sebebi olmuş. Yeni yapılan
İstanbul-İzmir otobanı da bu akışkanlığı güçlendirmiş
oldu. Ayrıca Bandırma-İzmir tren yolu da İzmir’den Marmara denizine kadar yakın
bölgenin liman bağlantısını sağlamakta. Böylesine ’GY.04.2-Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması’ tabi ki ilçemize önemli bir avantaj kazandırıyor.
Ulaşım imkânlarının bu çeşitliliği ve gücü ilçe merkezimizi çok elverişli ve stratejik bir konuma yükseltiyor.
Bilhassa İstanbul-Bandırma-Bursa-Balıkesir-Manisa-İzmir ve Ankara/
İstanbul-Bursa-Balıkesir-Edremit/Manisa-İzmir karayolu üzerinde
bulunması yüzünden tarihi boyunca ilçemiz gelen geçen yolculara
lezzetli ayranını ikram etmekle ünlenmiş. Günümüze kadar da açılan birçok mola ve dinlenme tesisi ilçeye önemli bir
istihdam kapısı olmuşlar.
Karayolu imkânı ilçemizin Balıkesir’e uzaklığını sadece 45 km, Bursa iline uzaklığını ise 108
km. yapıyor. Ayrıca Susurluk merkezinden çevre il, ilçe ve köylerin hepsine ulaşım mümkün. 9
mahallenin ulaşımı stabilize yol, 35 mahallenin ulaşımı ise asfalt yol ile
sağlanmakta. Öte yandan İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden geçmekte olup, en yakın sivil hava alanı ise Bursa’da.
Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma hiç kuşku yok ki çok önemli bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için değil Bölgenin de denize açılan kapısı. Kaldı ki 1998 yılında
başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor.
Bandırma’dan her gün karşılıklı olarak düzenlenen Bandırma-İstanbul Hızlı Feribot
seferleri bilhassa ilçemiz için de ayrı
bir avantaj. Zira Bandırma’dan Hızlı Feribotla İstanbul’a 2 saatte ulaşılabiliyor.
Ayrıca Bandırma’dan her gün Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri
de var.
ULAŞIM başlığı
altında ilçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olarak halen yürütülmekte olan ‘FRS.04.01-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ söz konusu. Bunlardan tamamlanmış durumdaki
Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi boylu boyunca Susurluk’tan geçtiği ve iki noktada giriş-çıkış imkânı verdiği için ilçemiz açısından oldukça önemli. Bilindiği üzere İstanbul ve İzmir arasındaki güzergâh geçmişten bu yana ticaret ve iç turizm açısından yoğun
olarak kullanılıyor.
Diğer yandan mevcut otoyol ile yapımı
halen devam eden Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe Otoyoluna bağlanılması
ve Çanakkale köprüsü üzerinden Tekirdağ’a ulaşılması da mümkün olacak. Otoyolun, aynı zamanda böyle bir başka proje olan 'Kuzey Marmara
Otoyolu ve 3. Boğaz Köprüsü' ile de bütünleşmesi planlandı. Neticede kuzeye, batıya, doğuya ve güneye yani dört yöne de otoyol bağlantısı Susurluğa önemli bir avantaj sağlamış olacak. Böylece, işgücünden, harcanan yakıttan ve seyahat süresinden önemli ölçüde tasarruf edilecek. Daha da önemlisi ulaşımı daha ekonomik, hızlı ve güvenli hale getirecek.
Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma hiç kuşku yok ki önemli bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için değil Bölgenin de denize açılan kapısı. Kaldı ki 1998 yılında
başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri de ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor.
Karşılıklı hafta içi ve hafta sonu seferlerle bir buçuk iki saat gibi kısa bir sürede, İstanbul’a ulaşmak mümkün. Ayrıca
Bandırma’dan her gün Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri de yapılıyor.
Ayrıca Susurluk, Bandırma’yı İzmir’e
bağlayan demiryolu üzerinde bulunuyor. Bu demiryolu hattı Bandırma limanı ile bütünleşmiş bir şekilde Susurluk üzerinden Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e
kadar uzanıyor. Balıkesir’den doğu istikametine devam eden demiryolu hattı ise
bölgeyi Eskişehir-Ankara ve Afyon-Konya kentlerine bağlamakta.
Bu arada 2023 yılına
kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bölgeyi ilgilendiren Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Bu Hızlı Tren Hattı ile
Ankara, İzmir, İstanbul ve Bursa gibi metropollerin arasındaki ulaşımın
kolaylaştırılması ve seyahat süresinin azaltılması hedefleniyor. Gerek
yolcu taşımacılığı gerekse Bölge ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje büyük önem arz ediyor.
Zira çift yönlü toplam 245 km uzunluğundaki demiryolu hattının Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Soma-Bergama
hattı üzerinden Çandarlı Limanı ve Aliağa’ya ulaşması planlanıyor. İlaveten bu hatta
Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da düşünülmüş.
Biliyorsunuz ilk amacımız; ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’. Hemen
altında ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ Stratejik
Amacımız var. Onu gerçekleştirmenin stratejisi de ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanmak’ olarak öngörüldü. Bu bağlamda hiç şüphe yok ki elimizdeki güçlü yanları ve dış çevreden yönelen fırsatları kullanmak değerli bir başlangıç olur.
Ancak Bandırma limanına demiryolu ve
karayolu ulaşımının bulunması şeklindeki güçlü yönümüzü daha da güçlendirecek ne olabilir? Orta vadede bölgemizde dört önemli gelişme bekleniyor. Biri Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı yolları, diğeri Balıkesir havaalanı, üçüncüsü uluslararası Tekirdağ ihraç limanı, dördüncüsü de Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi.
Bu gelişmeler zaten mevcut olan güçlü ulaşım ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş olacak. O halde bizim bu noktada düşünmemiz gereken üç hedef olabilir. ‘HDF.1.1.1.09-İlçede dış pazarlara yönelik bir ekonomi oluşumuna katkıda bulunmak’(En az %20) , ‘HDF.1.1.1.10-Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik avantajlarını değerlendirmek’(Bu kazancı öngörülecek somut göstergelerle izleyip yönlendirmek) ve daima fayda sağlayacak şekilde ‘HDF.1.1.1.11-Bölgemizdeki ulaşım projelerinde ön almak’.
Kuşkusuz bu alanda güçlü yanlarımız ve fırsatlar kadar zayıf taraflarımız da var. Ayrıca orta
vadede yönelebilecek bazı risklerle de karşı karşıyayız. Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu ulaşım sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ ve ‘ZY.04.2-Havayolu imkânının uzaklığı’ olarak belirlenmişti.
Bölgede karayolu ulaşımı bugün için yeterli görünmekle birlikte orta vadede bölgenin erişilebilirliğini artırmak üzere ilave düzenleme ve yatırımlara ihtiyaç duyulabilir. Zira özellikle üretim yapılan kırsal alanlardaki ’İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ gerek ulaşım gerekse lojistik açıdan gelecekte sorun potansiyeli taşıyor.
Bu orta vadede Susurluğun topyekûn gelişmesini engelleyebilecek bir zafiyet
olabilir.
Bu arada yıldan yıla artan araç trafiği ve üretim faaliyetleri sırasındaki hareketlilik göz önünde bulundurularak mevcut iç yollardaki iyileştirme çalışmalarının da kesintisiz sürdürülmesi ve sorunun büyümesine meydan verilmemesi gerekiyor.
Ayrıca geleceğe yönelik olarak da ilçemizde teknik altyapı eksiklikleri bulunan
mevcut yolların kalite ve güvenlik açısından
yeterli seviyeye çıkarılması için şimdiden gerekli planlamalarının yapılması gerekiyor.
Zaten stratejik plan yaklaşımı; sürekli olarak ‘Güçlü’ yönlerin daha da güçlendirilmesini, ‘Zayıf’ tarafların da en azından bu zafiyetinden kurtarılarak güçlü yöne doğru evrilmesini amaçlar.
Kara, deniz ve demiryolu imkânları bakımından ilçemiz çok elverişli
bir konumda olmasına rağmen en yakın Bursa sivil hava alanına 108 Km.
uzaklıkta. Koca Seyit Havalimanı ise hem daha uzak, hem de daha ziyade turizm
amaçlı. Bu nedenle ’Havayolu imkânının uzaklığı’ şu an itibariyle ilçemiz için bir
dezavantaj gibi görünüyor.
Bu arada yılda 1 milyon yolcuya hizmet
vermesi planlanan Balıkesir Merkez Havalimanı inşaatı tamamlanmış olmasına
rağmen Bursa havaalanı seviyesine ulaşması zaman alabilir. Yine de bize 45 km.
uzaklıktaki yeni havalimanının 420 dönümlük bir arazi üzerinde, 6 bin 500 metrekarelik terminal binası ve 28 bin 800 metrekarelik
4 uçak kapasiteli bir aprona sahip olduğunu kaydedelim. Bu kapasite,
havaalanının orta vadede bölgenin her türlü ihtiyacına cevap verebilecek şekilde donatıldığı anlamına geliyor.
Şayet bir noktada zayıflık varsa doğal
olarak ilk düşünülecek şey bu zaafiyetin güçlendirilmesi, hiç değilse
zarar vermemesi için tedbir alınmasıdır. Bu açıdan ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ şeklindeki stratejisi bize yardımcı
olabilir.
Örneğin; Mevcut iç yollarla ilgili ‘HDF.1.3.2.09-Büyük şehir
nezdinde gerekli ulaşım planlamalarına katkı vermek’. Aynı şekilde Bursa havaalanının uzaklığına karşılık ‘HDF.1.3.2.10-Balıkesir havaalanına yakınlık avantajımızı kullanmak’ (Turizm, Ticaret, Sosyal etkinlikler ve ekonomik açıdan kişi sayısı, düzenlenen etkinlik hacmi, parasal gelir miktarı vb. somut göstergelerle
kazanca dönüştürmek) orta vadede üzerinde düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir konu.
Diğer yandan iç yolların
kalite ve güvenliğinin düşük olmaması ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ stratejik amacımız için ve ‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama’ stratejisi için son derece
önemli. Bu yüzden gerek ana ulaşım ağlarında gerekse iç yollarda ‘HDF.2.4.2.04-Ulaşım iyileştirme faaliyetlerinin kesintisiz sürmesi için takipçi olmak’(Her yıl km. bazında belli bir hedefi
yakalayacak şekilde), olmazsa olmaz bir hedef.
Böylece konumumuzla çevre imkânlarımızı değerlendirmek gelecekte bir cazibe merkezi olmamıza katkı
sunabileceği gibi her alanda ilerleme sağlamak da; özgün, ileri ve güçlü olmamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca bu hedeflerin gerçekleşmesi bugün için zayıflık ve tehdit gibi görünen birçok hususu da
avantaja dönüştürebilir. Aynen ‘THD.04.01‘İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi’ meselesinde olduğu gibi. Neticede bu otoyol da akıllıca
değerlendirebilirsek elimizi güçlendiren bir fırsat neden olmasın?
Karacabey ayrımı kavşağından başlayarak
Susurluk ilçe merkezinin kuzeyinden geçen ve Ömerköy’den sonra Yeniköy üzerinden Balıkesir’e ulaşan bu yolun transit ulaşım için giderek daha fazla önem kazanacağı açık. Beri
yandan otoyolun görünen ilk faydası, mevcut karayolu üzerinde günden güne artan araç trafiği yoğunluğunu hafifletmesi ve ulaşım süresini önemli oranda kısaltması olacak. Ayrıca bölge ürünlerinin daha kısa sürede İzmir, İstanbul ve Bursa’ya
ulaşmasını sağlayacağı da ortada.
Yol üstü konumumuzun neredeyse 5 asır boyu bazı nimetlerinden yararlanmış olan ilçemiz için başlangıçta otobanın ilçe merkezinin dışından geçmesi çok tabi
olarak bir tehdit olarak da algılanmış olabilir. Aynı şekilde ‘THD.04.02-Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre
sorunları’ olabileceğini de pekâlâ düşünebiliriz. Otoyol sebebiyle ilçemizde elbette bazı ekonomik kayıplar söz konusu olacak. Geleneksel mola yeri konumumuz, yaz aylarında güneye ve batıya gidip gelen tatilci yoğunluğuna dayanan işletmelerimiz
bundan olumsuz etkilenebilir.
İlçemizin sosyal
açıdan daha geri planda kalabileceğinden endişe edilebilir. Oradan geçip gidenleri biz görmediğimiz, tanımadığımız için, onlar da Susurluğu görmedikleri, tanımadıkları için sosyal hayat da olumsuz etkilenebilecek. Hatta otoyolların geçtiği yerlerdeki doğal güzellikleri yok ettiğini, ulaşımı
engellediğini hatta su ve havayı zehirlediğini bile düşünebiliriz. Belki de tüm otoyol güzergâhlarında yaşanan bazı çevre sorunlarına biz de şahit olmuş
olacağız.
Ancak telaş etmeye de mahal yok. Bunlar ne
kadar doğru, ne kadar zarar göreceğiz bunlar net bilinmeli. Ayrıca bu sürecin orta vadede geçerliliğinin ne olacağı da öngörülebilmeli. Mesela Plaka Tanıma Sistemi kayıtları itibarıyla, 2018 yılında
Susurluk karayolundan 13 milyon 200 bine yakın araç geçmiş. 2019 yılında geçen araç sayısı ise
13 milyon 900 bine yakın. Bu açıdan bakarsak yeni otoyol şehrimizden geçen araç sayısını azaltmamış. Ülkede trafiğe giren araç sayısına paralel olarak artmış. Belki açılışını takip
eden ilk birkaç ay bir azalma olmuş olabilir, ancak rakamlar yıl geneli itibariyle 700 bin
artış olduğunu gösteriyor.
Ben bu yolu Gökçe yazı girişinden Gebze çıkışına kadar özel aracımla
geçtim. Köprü dahil 220 lira tuttu. Bu tercih bir fayda maliyet karşılaştırmasına bağlı.
Zaman, yoğun trafik yükü ve harcanacak yakıt maliyetini hesaplayan
herkes dilediği alternatifi kullanabilir. Her hâlükârda karayolumuzdan geçme tercihinde bulunanlar hiç de az olmayacak. En azından uygulandığı iddia edilen yüksek geçiş ücretinin bizim için yakın gelecekte de bir fırsat olduğunu düşünebiliriz.
Ancak unutmayalım ki fırsat ya da avantaj
olarak gördüğümüz şeyler de değerlendirilmediğinde kaçar gider.
Tehdit ya da dezavantaj olduğunu düşündüğümüz şeyler de tedbir almazsak korktuğumuzu başımıza getirir.
Fırsat veya tehdit, dışardan bize hangisi
yönelmişse yönelsin onu fırsat ya da tehdit haline getirecek olan bizim onlara karşı
tutum ve davranışımızdır. Bir misal verecek olursak genç ve atak
girişimcilerimizden Nuri Yasa ön alarak şimdiden otoyolun ilçe merkezine en yakın olduğu bir noktaya tesis kurdu. Hem de çift taraflı olarak. Bu yatırım geleceği öngörebilen, tehdidi fırsata, riski avantaja çevirebilen örnek bir hareket. Şimdi biz de şikâyet etmek yerine bu tehditlerden sakınmak
hatta mümkünse fırsata çevirmek için ne gibi hedefler öngörebiliriz,
bunları düşünmeliyiz.
Öncelikle ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir Stratejik Amacımız var. Bu amaç için üç tane strateji uygulayacağımızı düşünmüşüz: ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’,’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’. İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi bizi bildiğimiz alıştığımız mola tesisleri geleneğimizi yenilemeye zorluyor.
Bunun için de özgün bir model ortaya koymak gerek. Mesela otoban yolcularının kısa süreli de olsa ‘yoldan çıkmalarını’ sağlayacak ilgi çekici ‘HDF.2.4.1.01-Özgün dinlenme,
alışveriş etme, eğlenme ve konaklama konseptleri tasarlamak ve hayata geçirmek’ yararlı olabilir. Ayrıca ‘HDF.2.4.1.02-Cezbedici Susurluk markaları oluşturmak’ şeklinde başka bir hedef de aynı stratejimize hizmet edecektir.
Otoyolun ilçede yol açabileceği muhtemel ekonomik, sosyal ve çevre
sorunlarına karşı da ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ çerçevesinde ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’şeklinde bir
stratejik amacımız ve ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejimiz bulunuyor. Bu nedenle otoyolda
ilk tesisi açan ‘Yasa’yı aynen Susurluğun kadim ‘ömür ayranı’ markası gibi sahiplenmemiz ve yükseltmemiz gerekiyor.
O halde amaç ve güç birliği yapma noktasında ‘HDF.3.1.1.02-Tesis, yatırımcı ve
markalarımıza sahip çıkmak’hedefinden daha tabi ne olabilir.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/11/25-kasm-2020-carsamba-reis.html>
02 Aralık 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı190.................................Lojistik
Lojistik
‘GZFT.05-LOJİSTİK’ başlığı üzerinde yapılan
tarama ve durum analizi çalışmasında bu sektörde Susurluk için ’Güçlü yön’: ‘GY.05.1-Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması’ olarak belirlenmişti.
Bu başlık altında önümüze gelecek ‘Fırsatlar’ise: ‘FRS.05.1-Bölgede Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ ile ‘FRS.05.2-ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez
kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ olarak görülüyordu. Öte yandan aynı sektörde tespit edilen ‘Zayıf yan’ımız; ’ZY.05.1-Ulaşım
dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’, karşımıza çıkacak ‘Tehdit’ ise: ‘THD.05.1-Bölgede öngörülen bazı lojistik merkezlerinin öncelikle Balıkesir ve Bandırma için planlanması’ şeklinde öngörülmüştü.
Bildiğiniz gibi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ise bunun için ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı bir Stratejik amacımız var. Bu amacın ilk Stratejisi de ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ oluyor. O halde öncelikle bu konuda avantajlı olduğumuz hususları ele alarak güçlü yönlerimizi
daha da güçlendirecek, fırsatlardan yararlanmayı sağlayacak ne gibi hedefler
koyabileceğimizi düşünelim.
Meselâ; halen mevcut bulunan ‘GY.05.1-Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması’ Susurluğun
Lojistik açısından konumundan kaynaklanan güçlü yönü. Ayrıca
netleşmemekle birlikte bölge bazlı bazı plan ve toplantılarda ifade edilen ‘FRS.05.2-ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez
kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ ilçemiz için orta vadede çok önemli bir fırsat. Bu nedenle söz konusu faktörler
değerlendirilebildiği takdirde Susurluğun gelişmesine katkı sağlayabileceği anlaşılıyor.
Zira İstanbul ve Bursa illeriyle
İzmir arasındaki bağlantıyı sağlayan devlet yolu ile yeni otoyol ilçemizden geçiyor.
İlaveten Bandırma’yı İzmir’e bağlayan demiryolu üzerindeyiz. Bu bağlamda
ilçemizin konumu itibariyle Manisa ve Balıkesir illerinin üretim bölgeleri ile
İstanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük pazar ve tüketim merkezleri arasında bulunması önemli bir artı. Özellikle de ilçemizin tarım ve hayvancılık konusundaki potansiyeli göz önüne
alındığında İstanbul’a yakınlık lojistik alanında stratejik bir avantaja dönüşüyor.
Çünkü çok yakınımızdaki Bandırma bir Anadolu yük birleştirme merkezi konumunda.
Burada toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla ulaşarak Avrupa’ya ve diğer
dış pazarlara yol alacak. Bu kapsamda Tekirdağ-Bandırma Trenferi Projesi ile
trenlerin feribotla deniz üzerinde bir yerden başka yere taşınması planlanmış durumda. Ayrıca
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş. Böylece bölgemizden yüklenen ürünler,
Avrupa ve Orta Asya’ya kadar kesintisiz ulaştırılabilecek.
Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin
tarımsal ürünleri; et, süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik
merkezlerden yüklenip yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek. Bu projelerin hayata geçmesiyle
Bandırma ilçesi başta olmak üzere bölgemizin stratejik anlamda daha fazla önem kazanacağı gün gibi aşikâr. Bu
bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve
ulaşım imkânlarımız bizim için çok değerli bir avantaj.
Tarım ve Hayvancılık, Hizmetler ve
Sanayi sektörlerinde uzmanlaşmış farklı bölgeleri birbirine bağlayan konumuyla
ilçemiz özellikle lojistik sektörü için son derece cazip bir nokta. Buna bağlı olarak, mal ve hizmet
akımlarının geçiş yaptığı, yönetildiği ve yönlendirildiği muhtemel bir altyapıya da aday. O halde bu
pozisyonumuzu değerlendirmek, kazanca ve istihdama dönüştürmek bir an evvel Susurluk’ta bir
Lojistik Bölge teşekkül etmesine bağlı.
Bunun için öncelik elbette daha önce ‘GZFT.03-KALKINMA
VE TEŞVİKLER’ başlığı kapsamında belirlenmiş ‘HDF.1.3.1.2- Lojistik bölge alanını
belirlemek, tesisini kolaylaştırmak’ hedefinde.
Ancak bununla beraber önümüze onu tamamlayıcı mahiyette ‘HDF.1.1.1.12-Lojistik bölge alt yapı ve bağlantı yollarını ikmal etmek’ şeklinde bir hedef daha koymamız mümkün. Zira seçilecek alanın alt yapısının mutlaka önceden
yapılması gerekiyor.
Kaldı ki bölgenin üretim, ticaret ve pazarlama
faaliyetlerini sürdürebilmesi için demiryoluna ve otoyola bağlantılarının gözden geçirilip güçlendirilmesi
de olmazsa olmaz bir konu. Daha sonrasında sıra lojistik bölgemizin
Bursa, İzmir ve İstanbul gibi yakın ticaret merkezleri ile Bandırma ve Tekirdağ
limanı yoluyla dış pazarlara entegre edilmesine gelecek.
Bunun için ‘HDF.1.1.1.13-Lojistik bölgenin iç ve dış pazarlara entegrasyonunu
sağlamak’ şeklinde bir hedef koymamızı gerektiriyor. Bütün bu çabalar neticede Susurluğun ‘GY.05.1-Üretim merkezleri ve büyük pazarlara
geçiş noktasında yer alması’ şeklindeki güçlü yönünü daha da güçlendirmiş olacaktır.
İçinde bulunduğumuz bölge zaten
coğrafi konum ve ulaşım ağları açısından tartışmasız stratejik bir öneme sahip. İlçemiz de bu
bölgede oldukça avantajlı bir konumda. Bu sebeple ‘FRS.05.1-Bölgede Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ bizi çok yakından
ilgilendiriyor. Örneğin ilçemizden geçen demiryolu hattı Bandırma limanı ile bütünleşmiş bir şekilde Susurluk üzerinden
Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e kadar uzanıyor.
Bu arada 2023 yılına kadar yapımı
planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bölgeyi ilgilendiren
Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Gerek yolcu taşımacılığı gerekse Bölge
ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje de büyük önem arz
ediyor. Zira çift yönlü toplam 245 km uzunluğundaki demiryolu hattının
Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Soma-Bergama hattı üzerinden Çandarlı Limanı ve Aliağa’ya ulaşması
planlanıyor. İlaveten bu hatta Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da
düşünülmüş.
İlçemiz Balıkesir’deki Gökköy Lojistik
Köyü gibi bir TCDD projesi ya da özel sektör girişimiyle oluşacak lojistik
merkezler için son derece uygun alanlara sahip. Ki bu tercihler aynı zamanda
kurulması öngörülen OSB ile Bandırma limanına da yakın olmuş olacak.
Geleceğe baktığımızda orta vadede bölgemizde dört önemli
gelişmenin şekillenmekte olduğu anlaşılıyor. Biri Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı
yolları, diğeri Balıkesir havaalanı, üçüncüsü uluslararası Tekirdağ ihraç limanı, dördüncüsü de Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı
tren projesi. İşte bu gelişmeler inşallah zaten mevcut olan güçlü ulaşım
ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş olacak.
O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ stratejisi izleyeceksek ki doğru olan da budur. O zaman odaklanmamız gereken ilk hedef; ‘HDF.-1.3.1.03-Yahyaköy istasyonunda bir TCDD Lojistik Köyü kurulmasını sağlamak’ olmalı.
Çünkü bu konu zaten TCDD’nin planlarında olan, onun harekete geçirilmesiyle
hayata geçirilebilecek bir devlet yatırımı. Doğal olarak orada başlayan ilk
adım ‘HDF.1.3.1.04-Özel Sektör Lojistik Bölgesinin teşekkülüne katkı sağlamak’ suretiyle büyüyecektir.
Bu konuda önerimiz; Yahyaköy Göbel Okçugöl
istikametinde belirlenecek bir alanda özel sektör lojistik firmalarının konumlandırılmasıdır. Zira lojistik bölgesinin
bir liman çevresinde, tren yolu ile otoyol ve karayollarının birbirlerine en
yakın bulunduğu alanda temerküz etmesi işin tabiatında var.
Rekabet edebilir bir fiyat için
ulaştırma ve lojistiğin önemi büyük. Zira işletme faaliyetlerinin yüksek maliyete sahip olan kalemlerinden
biri bu. Uygun kazancın elde edilebilmesi için lojistik yöntemi ve tedarik zinciri kısmının da
başlı başına iyi yönetilmesi gerekiyor. Bu nedenle ülkemizde lojistik merkezlerin öncelikle,
OSB’ler ile bağlantılı olarak yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu
toplam 19 merkezde inşa edilmesi planlanmış.
Bu istikamette bölge ulaşım
ağı açısından önem taşıyan projelerden biri TOBB’un öncülüğünde ve Ulaştırma Bakanlığı’nın
desteğiyle yürütülen Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar (BALO) projesi. Proje ile yurtiçindeki toplama merkezlerinden konteynerlerle alınan yüklerin tren
seferleriyle Anadolu ve Avrupa yakasındaki yük birleştirme merkezlerinde
toplanacağı ve gideceği şehirlere göre ayrıştırıldıktan sonra Avrupa’daki lojistik kentlere
ulaştırılacağı öngörülmüş.
Meselâ bu bağlamda Bandırma ilçesi de bir
Anadolu yük birleştirme merkezi. Toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla
ulaşarak Avrupa’ya yol alacak. Bu kapsamda Tekirdağ-Bandırma Trenferi Projesi
ile trenlerin feribotla deniz üzerinde bir yerden başka yere taşınması planlanıyor. Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars
Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş. Böylece bölgemizden yüklenen ürünler, Avrupa ve Orta Asya’ya kadar kesintisiz ulaştırılabilecek.
Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin
tarımsal ürünleri; et, süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik Bölge/Merkez
ve Köylerden yüklenip yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek. Böylece Avrupa ve dış pazarlara gönderilen
ihraç mallarının ulaşım süresi ile maliyetlerinin yarıya düşürülerek İstanbul’un yükünün
hafifletilebileceği öngörülüyor. Bu projelerin hayata geçmesiyle Bandırma ilçesi başta
olmak üzere bölgemizin stratejik anlamda daha fazla önem kazanacağı gün gibi
ortada.
Demir yolu ve otoyola sahip, boydan
boya karayolu üzerinde yer alan, limana çok yakın, yeni otoyol ve hızlı tren projeleriyle
bağlantılandırılmış bir Susurluğun bu fırsatı iyi değerlendireceğini umut
ediyorum. Çünkü giderek bölgemizdeki ulaşım; dış ve iç ticaret açısından daha kapsamlı, daha ekonomik
hale geliyor. En azından bu sayede Susurluğun ürünlerinin de kolay, ucuz ve hızlı biçimde çevresindeki
büyük kent pazarlarına ulaşabileceğini bekleyebiliriz.
Ayrıca Susurluk bu avantajını iyi
kullanabilirse; tarımsal üretime dayalı işletmeler, kendisine yer arayan bazı sanayi
kuruluşları ve lojistik şirketleri için de yeni bir cazibe merkezi olacaktır. Bu nedenlerle ‘Bölgede
Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ ile ‘ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez
kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ çok kıymetli birer fırsat olarak önümüzde duruyorlar.
Daha önce yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucunda ’LOJİSTİK’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yan’ımız; ’ZY.05-Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’olarak belirlenmişti.
Lojistik merkezler; farklı işletici
ve taşıyıcılarla ulusal ve uluslararası, yük taşımacılığı, dağıtımı, depolama ve diğer tüm hizmetlerin yapıldığı alan olarak tanımlanıyor. Lojistik
ve taşımacılık şirketleri ile ilgili resmi kurumların içinde yer aldığı, her türlü ulaştırma moduna (karayolu, demiryolu, havayolu,
denizyolu vb.) etkin bağlantıları olan, depolama, bakım-onarım, yükleme-boşaltma, elleçleme, tartı, yükleri bölme, birleştirme, paketleme vb. faaliyetlerini gerçekleştirme imkânları
olan ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli, aktarma alan ve donanımlarına sahip bölgeler.
Karayolu, demiryolu, denizyolu ve
yerine göre havayolu erişimi ile kombine taşımacılık imkânlarının olduğu depolama ve ulaştırma hizmetlerinin
birlikte sunulduğu merkezler. Yapılması planlanan 16 adet lojistik merkeze
bakıldığında ülkemizin her bölgesinde, öncelikle organize sanayi bölgeleriyle bağlantılı olarak, yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu bölgelerde yapıldığı gözleniyor.
İlçemizde şu an için herhangi
bir lojistik merkez oluşumunun bulunmaması bir zafiyet. Ancak orta vadede bu
alanda güçlü hale
gelmemiz şaşırtıcı olmaz. Zira TCDD tarafından yapılan lojistik merkezler,
iltisak hatları, Marmaray, Kars-Tiflis-Bakü, Kars-Nahcivan-İran, Nusaybin-Musul-Basra Demiryolu Projesi, Van
Gölü Feribot Geçişi, Kavkaz-Samsun ve Derince-Tekirdağ, Bandırma-Tekirdağ
Feribot Projesi vb. projelerin yapım çalışmaları
sürüyor.
Ancak Lojistik sektöründe sadece
güçlü ulaşım
ağlarında bulunmamızın yeterli olmadığı, bu alanda güçlü firmalara ve bağlantılara da sahip olmamız gerektiği de açık. Ama çok daha önemlisi bu faaliyetlerin ancak mümbit bir üretim alt
yapısı üzerine bina edilebileceği.
O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’şeklindeki Stratejik amacımızı gerçekleştirmek üzere ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izlememiz gerekiyor. Bu noktada öncelikle en
güçlü
bulunduğumuz Tarım ve hayvancılığa dayalı ürünlerin sevkiyatına ve pazarlanmasına dayalı hedeflerimiz
olmalı.
‘HDF.1.3.2.11-Entegre et, süt ürünleri, konserve ve dondurulmuş gıda üretim tesislerine sahip çıkmak’bunlardan
biri. Fakat bunu sözde değil fiiliyatta somut adımlarla
yapmamız gerek. Hemen beraberinde ‘HDF.1.3.2.12-Soğuk
hava depoları, paketleme ve pazarlama tesislerini teşvik etmek’ gibi bir hedef koymamız yerinde olur. Böylece söz konusu
hedeflerle Lojistik alt yapımızın sağlam temellere dayalı olarak güçlenmesi mümkün olabilecektir.
Ayrıca ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ Stratejik Amacımız da çok önemli. Bu yolda ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlemek aynı zamanda zayıf taraflarımızı da
telafi etmemize yarayabilir. Bu istikamette mesela; öncelikle ‘HDF.2.4.3.04-Mevcut
lojistik firmalarımızı güçlenmesi için kollamak’, süreç ilerledikçe arzu edenler için
eskiden çok başarılı ve özgün bir örnek olan ‘HDF.2.4.3.05-Taşıyıcılar kooperatifi benzeri örgütlenmeleri teşvik etmek’de zayıf olan lojistik alt yapımızı güçlendirecektir.
‘GZFT.05-LOJİSTİK’
başlığı altında karşımıza çıkması muhtemel bir tehdit: ‘THD.05.1-Bölgede öngörülen bazı lojistik
merkezlerinin öncelikle Balıkesir ve Bandırma için planlanması’ olabilir.
Bu tür yatırımların öncelikle Balıkesir
ve Bandırma için planlanması bir
vakıa. Ayrıca tarihsel süreç içinde pek çok örneği de var. Ancak lojistik sektörü hareketli ve akışkan bir sektör. Biz güçlendikçe ve ne yaptığımızı
bilerek ilerledikçe onlar da orta vadede Balıkesir ve Bandırma’ya sıkışmak
istemeyeceklerdir. Üretimin ve kazancın arttığı noktaya yönelmeleri şaşırtıcı olmaz.
Kuşkusuz inşallah Ömerköy’de özel bir OSB
kurulması pek çok şeyi etkileyecek
ve tetikleyecektir. O bölge gibi, Susurluğun özellikle Yahyaköy mahallesi de tren yolu, otoyol ve
karayolunun neredeyse birbirine kenetlendiği çok stratejik bir nokta. Oluşturduğu çemberin içinde M.Kemal Paşa
OSB’si, Seker Fabrikası, et ve süt ürünleri tesisleri, muhtelif konserve ve gıda firmaları
bulunuyor. Ayrıca Bandırma’ya ve limana yakın olma avantajı var.
Neticede Susurluğun
hiç de azımsanmayacak
bir ürün potansiyeli
olduğunu da biliyoruz. Bu yüzden lojistik sektörünün kısa süre içinde ilçemizde de konuşlanacağını beklemek yanlış
olmaz. Bu sektörün ulaşımla ilgisi
olduğu kadar pek çok başka sektörle de yakın alakası var. Ayrıca bir lojistik merkezinin
depolar, entegre depolama satış dağıtım tesisleri, soğuk hava depoları,
paketleme ve pazarlama tesisleri ile daha birçok destek ünitelerini de içerdiğini unutmayalım. Böyle bir oluşum
elbette üretim, kazanç ve istihdam demek.
İşte bu nedenlerle
ilçemizin bir lojistik
merkezine sahip olmasını ısrarla talep etmeli ve takipçisi olmalıyız. Böyle bir talep ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ şeklinde ifadesini bulan Stratejik Amacımızın da gereği.
Dahası çevremizden
kaynaklanan tehdit mahiyetindeki bu gibi plan, oluşum ve gerçeklikler bizi daha
fazla ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejimize
yaklaştırmaktadır. Bu sebeple ‘HDF.2.3.2.01-Lojistikte rekabetçi bir yaklaşımla
hareket etmek’ bir tercih değil aksine bir zorunluluk
gibi görünüyor.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/12/02-aralk-2020-carsamba-reis.html>
09 Aralık 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı191.................................Enerji ve doğal kaynaklar
Enerji ve doğal kaynaklar
‘GZFT.06-ENERJİ VE
DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığı
üzerinde yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında bu sektörde
Susurluk için ’Güçlü yönler’: ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi
kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ‘GY.06.4-Jeotermal
kaynaklar’ olarak belirlenmişti. Bu başlık altında
önümüze gelecek ‘Fırsatlar’ise: ‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi
üretiminin yaygınlaşması’, ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz
kapasitesi varlığı’ ve ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ olarak
görülüyordu.
Öte yandan
aynı sektörde tespit edilen ‘Zayıf yan’larımız; ’ZY.06.1-İlçenin
maden çıkarma bakımından geride kalması’, ‘ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince
değerlendirilememesi’, ‘ZY.06.3-Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda
bırakılmış olması’,’ZY.06.4-Susurluk çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’,
‘ZY.06.5-Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye olan etkisi, yaban hayatına
verdiği olumsuzluklar’ ile ‘ZY.06.6-jeotermal enerjinin
kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların
neden olduğu çevre kirliliği’ olarak öngörülmüştü.
Burada son iki
unsurun zayıf yönden ziyade gelecekte birer risk oluşturabileceklerini kabul
edecek olursak karşımıza ‘THD.06.1- Rüzgâr
enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği
olumsuzluklar’ ve ‘THD.06.2- Jeotermal
enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan
zehirli gazların neden olacağı çevre kirliliği’’ şeklinde
iki ‘Tehdit’ ortaya çıkar.
‘GZFT.06-ENERJİ VE
DOĞAL KAYNAKLAR’ alanında bugün
değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak ‘Güçlü
yönler’; ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi’,
‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ’GY.06.4-Jeotermal
kaynaklar’ olarak görülüyor.
Günümüzde kişi
başına tüketilen enerji, refahın önemli göstergelerinden birisi. Üretim artışı
ve yükselen toplumsal ihtiyaç sebebiyle dünyada enerji tüketimi hızla artıyor.
Enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 78,5’ini ithalat ile karşılayan Türkiye bu
konuda büyük ölçüde dışa bağımlı. Doğal olarak da bu bağımlılık başta cari açık
ve enerji güvenliği olmak üzere birçok ekonomik ve stratejik olumsuzlukları da
beraberinde getiriyor. Dolayısıyla yerli enerji üretimi ülke açısından en
kritik konular arasında yer almakta.
Rakamlara bakılırsa
Türkiye’de yerli enerji üretimine sadece hidrolik ve yenilenebilir kaynakların
katkı sağladığı görülebiliyor. Bu nedenle gerek enerji arz güvenliği ve gerekse
kaynak çeşitliliğini sağlamak üzere yakın ve orta vadede yenilenebilir enerji
kaynaklarının yaygınlaştırılması bekleniyor. 2010 ile 2019 yılları arası kurulu
güç analizine bakıldığında yenilenebilir kaynaklar bakımından ilerleme net
olarak görülebiliyor. Önümüzdeki 15-20 Yıl içerinde ise çok daha önem
kazanacak.
2018 yılında
doğalgazdan elektrik üretimi %34’ler düzeyinde iken 2019 yılında %17 seviyesine
kadar düşmüş. Çünkü bu süreçte yerli kaynaklara yönelinmiş ve rüzgâr,
jeotermal, güneş gibi kaynakların kullanma oranı artmış. Nitekim 2012 yılında
yenilenebilir kaynaklar %3,5 iken 2919 yılında bu oran %14,7 ye çıkmış. 1980
yılında 5 GWh olan Türkiye’nin kurulu gücü 2019 yılı itibari ile 90,7 GWh
olmuş. 2023 sonu itibari ile de 109 GWh olması planlanmakta. Bu artışların çok
büyük bir bolumu de yenilenebilir kaynaklardan gerçekleşecek.
Buna göre önümüzdeki
yıllarda ülkemizdeki enerji dağılımının hidrolik, yenilenebilir, kömür ve
nükleer enerji olarak şekillenmesi bekleniyor. Aynı zamanda çevresel olumsuz
etkileri de en alt düzeyde olan kaynaklar bunlar. Hem ucuz hem de temiz enerji
üretilebilecek alternatifler. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz bölge rüzgâr,
güneş, jeotermal ve biyogaz gibi yenilenebilir enerji kaynakları bakımından
oldukça zengin bir potansiyele sahip. Nitekim rüzgâr alan yüksek rakımlı
tepelerde her yıl daha fazla rüzgârgülü görüyoruz.
Yerli enerji
kaynaklarının giderek stratejik değer kazandığı bir ortamda, Güney Marmara
Bölgesi ülkemizde rüzgâr enerjisi üretimi alanında Türkiye’nin lideri
durumunda. Zira Temmuz 2013 verilerine göre; Türkiye’de 2.619 MWh olan rüzgâr
enerjisi kurulu gücünün 800 MWh ile yüzde 30,6’sı bölgemizde yer alıyor. Bu
miktarın 666 MWh’sı Balıkesir’de, 133 MWh’sı da Çanakkale’de
kurulu. Bölgenin rüzgâr enerjisi gücünün 2019 yılı itibariyle 1.200 MWh
artışla 2.000 MWh’e çıkarılması hedeflenmişti. Yakın bir zamanda Marmara ve Ege
Bölgelerinin yaklaşık 4.800 MWh’lık kapasite artışıyla birlikte toplamda yüzde
70’i bulan 6.808 MWh Kurulu güce ulaşması mümkün olacak.
Bu şu anlama
geliyor: Marmara ve Ege Bölgelerinin kesişim noktasında yer alan Güney Marmara
Bölgesi yakın zamanda ekonomik ve coğrafi hinterlandı ile birlikte Türkiye’de
rüzgâr enerjisi pazarının odak noktasında yer alacak. Mevcut ve
öngörülen rüzgâr enerjisi kapasitesi özellikle de lisanssız
elektrik üretim alanı bu konuda faaliyet göstermek isteyen KOBİ’ler için de çok
güçlü bir potansiyel. Bu sebeple gelecek 2-5 seneyi iyi
değerlendirebilirsek ilçemize rüzgâr enerjisi alanında yatırım yapacak birçok
firma gelebilir.
Güneş
enerjisi konusunda da bölgede yıldan yıla gelişmekte olan bir pazar söz
konusu. Ancak bu enerji kaynağından şu an için çok fazla yararlanabildiğimiz
söylenemez. Bunun temel nedenleri; ilk yatırım maliyetlerinin çok fazla olması,
depolama sorunu, elektrik üretmede kullanılan sistemlerin teknolojisinin yeteri
kadar gelişmiş olmaması vb. gibi faktörler. Ancak lisansız GES (Güneş enerjisi
santralleri) gittikçe yaygınlaşıyor. Tahminen önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok
daha fazla ilerleme kat edilmiş olacak.
Nitekim ilk panel
fabrikası da Türkiye’de kuruldu. Bu yılın ağustos ayında Türkiye'nin ilk,
Avrupa ve Orta Doğu'nun tek entegre güneş paneli üretim tesisi olan Kalyon
Güneş Teknolojileri Fabrikası Ankara’da üretime başladı. Yatırım tutarı 400
milyon doları bulan tesis, yıllık 500 megavat güneş paneli üretim kapasitesine
sahip olacak ve gerçekleştireceği üretimle her yıl yaklaşık 100 milyon dolarlık
panel ithalatını önleyecek. Tesiste üretilen panellerin yerlilik oranı ise
yüzde 70'in üzerinde olacak.
Bu gelişme söz
konusu sektörün önümüzdeki yıllarda ülke sathına yayılacağının da işareti.
Teknik sorunlarda ilerleme kaydedildikçe kullanımı çok daha artacak. Kaldı ki
son zamanlarda giderek artan bireysel elektrik üretim düzeyi ve bu teknolojiyle
ilgili gelişmeler bu alanın orta vadede daha fazla işlev yükleneceğini
gösteriyor. Nitekim çevremizde bu işi yapan firma sayısı ve bireysel olarak bu
sistemi kurup kendi ihtiyacını karşıladıktan başka fazla elektriği satan kişi
sayısı da giderek artmakta.
Muhtemelen kurulması
öngörülen OSB’de de bu konuda çalışacak firmalar olacaktır. O zaman bu sektör
ilçemiz için de önemli bir kazanım ve güçlü bir yön haline gelecek. Tabii ki
tercih yapma gücümüzle ve firmaları yönlendirecek yetkili kişilerin basiret ve
dirayetiyle.
Öte yandan tarım ve hayvancılık
faaliyetlerinin de bölgemizde oldukça yoğun olduğunu biliyoruz. Yapılan
hesaplar büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan gübrelerinin, diğer organik
atıkların ve gıda sanayii atıklarının biyogaz tesislerinde işlenerek ülkenin
toplam elektrik üretiminin yüzde 5,9-11,6’ini karşılayabileceğini ortaya
koymuş. Bu durumda biyogaz potansiyelinin ilçemiz için hiç değilse
orta vadede güçlü bir yön olarak belirginleşeceği öngörülebilir. Biyogaz
tesisleri başta çöpler olmak üzere maden, orman ürünleri, süt, mezbaha, Sığır
gübresi, Tavuk gübresi ve diğer organik atıklara dayalı olarak kuruluyor.
Şu anda yakın çevremizde Bağfaş Gübre
Fabrikası Biyogaz Santrali (9,92 MW), Eti Maden Bandırma Atık Isı Santrali (12
MW), Mutlular Biyokütle (Orman Atığı) Enerji Santrali (30 MW), Karacabey Sütaş
Biyogaz Tesisi(6,40 MW), Gönen Biyogaz Tesisi(3,62 MW), Mauri Maya Bandırma Biyogaz
Santrali (2,33 MW) ve Edincik Biyogaz Santrali(2,13 MW) gibi biyogaz tesisleri
halen faaliyette. Meselâ bunlardan TÜBİTAK ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliği
ile projelendirilmiş Gönen Yenilenebilir Enerji ve Gübre Üretim tesisleri
Türkiye’nin en büyük entegre biyogaz ve organik gübre üretim kuruluşu.
Hammaddeleri; Sığır gübresi,
Tavuk gübresi, Mezbaha atığı, Pirinç sapı, Kostikli süt atığı ve diğer organik
atıklardan oluşuyor. Tesislerde kullanılan hammaddelerin tamamı yakın çevredeki
büyükbaş hayvan ve tavuk çiftliklerinden, mezbahalardan, tarım işletmelerinden
ve gıda fabrikalarından sağlanmakta. Elektrik, sentetik petrol, sıvı ve katı
gübre üretimi yapılıyor. Toplam 55,000 m2 arazi üzerinde kurulu bulunan Gönen
Enerji sıfır sıvı atik deşarjı prensipli işletme hedefi ve uygulanan son derece
gelişmiş baca gazi arıtma ve isi geri kazanım sistemleriyle tamamen çevreye
saygılı bir işletme.
Üretilen elektrik enerjisi ve organik
gübrenin sağladığı ekonomik değere ilave olarak gerçekleştirilmekte olan 400 ton/gün
organik atik bertarafı Gönen ve havalisinde çevre kirliliğinin azaltılması
konusunda çok etkin bir görev üstlenmiş durumda. Benzer bir projelendirme ile
benzeri bir tesisisin Susurluk’ta kurulması neden mümkün olmasın ki?
Jeotermal kaynaklar bu bölge için
önemli bir avantaj. Fakat büyük yatırım gerektirdiğinden Devletin bu alana
öncülük yapması ya da teşvik vermesi gerekiyor. Nitekim önümüzdeki yıllarda bu
konuya yatırım yapacak firmalara devletin önemli katkılar sağlayacağı da
bekleniyor. Çünkü enerji politikasında bu kaynaklar on sıralara çıkmış durumda.
Öte yandan Jeotermal ile ilgili verilere GMKA’nın yenilenebilir araştırma
raporunda da yer verilmiş.
Bu verilere göre termal olarak Gönen
ve Edremit Güre bize kıyasla çok çok ileri düzeyde. Örneğin oralarda 15-20 tane
kuyu açılmış iken bizde sadece bir tane açılmış durumda. Buna karşılık sıcaklık
ve debi olarak Yıldız’daki kaynak bu iki bölgeyi de geçiyor. Ancak tanıtım ve
yatırım eksiği nedeniyle Yıldız’da, Kepekler’de çok zayıf kalıyoruz. Maalesef
bu bölgelerde henüz kaplıcadan ileriye geçilemedi.
Hâlbuki Sındırgı ve Simav gibi yakın
çevrede jeotermal kaynak hem binaları, hem de seraları ısıtma amacıyla
kullanılıyor. Şu an ve orta vadede sahip olduğumuz jeotermal
kaynaklar bölgemiz açısından hem tarım, hem de ısıtma amaçlı
değerlendirilmeyi bekleyen güçlü bir rezerv durumunda. Susurluk atak
yapabilirse bu alanda aslında oldukça avantajlı bir konumda.
Güçlü yönlerin daha güçlü hale
getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal
ve ekonomik kalkınma’ Stratejik amacımız için önemli. Nitekim bu
maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi
izlenmesi gerekiyor. Bu sebeple Susurluğun mevcut Rüzgâr enerjisi
kapasitesinin geliştirilmesine yönelik ‘HDF.1.1.1.14-İlçemizde yapılan
Rüzgâr enerjisi yatırımını en az üç katına çıkarmak’gibi bir hedef
öngörülebilir.
Aynı şekilde ilçemizde Güneş enerjisi
üretimini arttırmak üzere ‘HDF.1.1.1.15-Güneş enerjisi üretim
işletmelerini teşvik etmek’ hedefi düşünülebilir. Öte yandan
yaygın hayvancılık faaliyetleri sebebiyle bölgemizde zengin bir Biyogaz
potansiyeli var. Ancak bu potansiyel henüz değerlendirilebilmiş değil. Bu
açıdan mesela uygun olan noktalar için ‘HDF.1.1.1.16-Biyogaz
enerji üretimi için GMKA desteğinde projeler yapmak’ hedefi
pekâlâ yararlı olabilir.
Son olarak yine ilçemizde var olan
Jeotermal kaynakların değerlendirilmesi için ‘HDF.1.1.1.17-Jeotermal
kaynak rezervleri ve özelliklerine uygun yatırımcılar bulmak’ hedefi
söz konusu enerjinin ilçemiz kalkınmasında üretim ve kazanca dönüşmesine imkân
verebilir. Böylece Susurluğun yenilenebilir enerji kaynakları açısından
daha da güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabaların başta Tarım ve
Hayvancılık olmak üzere Sanayi ve Turizm sektörlerine de katkısı olacağını
bekleyebiliriz. Bunlar da neticede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı
olumlu etkileyecek şeyler.
Kaldı ki ‘GZFT.06-ENERJİ
VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörüyle ilgili önümüzdeki
süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ da var.
Bölgemizdeki ‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’ ,
hayvancılık faaliyetine bağlı olarak mevcut ‘FRS.06.2-Bölgemizde
biyogaz kapasitesi varlığı’ ve gelişmekte olan ‘FRS.06.3-Güneş
enerjisi projeleri’ bu bağlamda Susurluğun gelişmesini
kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış 'Fırsat’ örneği.
Zira son yıllarda Türkiye’de izlenen
enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi politikaları çerçevesinde bazı
uygulamalar bölgemizde de giderek yaygınlaşmış bulunuyor. Bu bağlamda yakın
çevremizde rüzgâr gücünü yenilenebilir enerjiye dönüştüren pek çok ilçe var.
Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan şekilde güneş enerjisinden
yararlanma projeleri görebileceğiz. Şimdiden güneş gören bazı kıraç
ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu tip
projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz.
Aynı şekilde bölgemiz yüksek tarım ve
hayvancılık birikimi ile ülkenin en önemli biyogaz/biokütle üretim
merkezlerinden olmaya aday. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt
Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de ve Edincik’te biyogaz/biokütle
enerji santralleri kurulup faaliyete geçti bile. Biz niye böyle bir santrale
sahip olmayalım ki? Susurluk bir fırsat olarak önümüzdeki orta vadede bu
rüzgârı görüp değerlendirebilir. Devletimizin bu yönde attığı her adım ilçemiz
için de bir fırsattır.
O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE
YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi
izleyeceğiz. Odaklanmamız gereken şey bu fırsatlardan azami ölçüde
yararlanabilmek.
Bu bağlamda ilk hedefimiz; ‘HDF.1.3.2.13-Rüzgâr,
güneş ve biyogaz enerjisi üretim alanlarını belirlemek’, ikincisi ise ‘HDF.1.3.2.14-Bu
alanlarda yatırım yapılmasını kolaylaştırıp desteklemek’ olmalıdır.
Ayrıca bölgemizde kurulacak bu gibi tesisler için ilçemizde bir an evvel
montaj, bakım, onarım ve işletme yan sanayisinin oluşumu da önemli. Bu
nedenle ‘HDF.1.3.2.15-Bu sektörde faaliyet gösterecek esnafı
yönlendirip teşvik etmek’, ayrıca ‘HDF.1.3.2.16-Meslek
lisesinde sektöre eleman yetiştirilmesini sağlamak’ stratejik
hedefler olarak öne çıkıyor.
Daha önce yapılan tarama çalışması ve
durum analizi sonucu ‘GZFT.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektöründe
tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.06.1-İlçenin maden
çıkarma bakımından geride kalması’,’ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince
değerlendirilememesi’ ile ZY.06.3- Dereköy
Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılmış olması’ ve ZY.06.4-Susurluk
çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’ olarak belirlenmişti.
Balıkesir ili ülkemizde yenilenemeyen
maden ve doğal kaynaklar anlamında zengin yer altı rezervleri ile biliniyor.
Bölgede çıkarılan başlıca endüstriyel hammaddeler bor, kil, zeolit, halloysit
ve kaolin. Granit rezervleri bakımından da Erdek-Kapıdağ, Ayvalık-Bağyüzü ve
Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor ki inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal
taş kullanımının arttığı bir gerçek. Ayrıca Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit;
Dursunbey, Susurluk ve Gönen ilçelerinde de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt
oluşumlarına da rastlanıyor. Bu sebeple bölgemiz tarih boyunca madencilik
faaliyetlerinin kesintisiz olarak yürütüldüğü bir yöre olmuş.
Türkiye’de işletilen ilk bor yatağının
Sultançayır’da olduğunu pek çok kimse bilmez. Öte yandan halen Demirkapı
Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömer Köyünde cevheri pandermit olan iki bor
rezervi daha bulunuyor. Söz konusu maden bölgemizden bugüne kadar çoğunlukla
hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede
gerçekleştirilememişti. Halen de günümüzde alınmış 16 dolayında maden ruhsatı
bulunmasına rağmen ‘ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından
geride kalması’ ve ‘ZY.06.2-Doğal kaynakların
yeterince değerlendirilememesi’ zayıf yönlerimiz.
Ancak içinde bulunduğumuz dönemde
sahip olduğumuz madenlerin yine ülkemizde işlenerek katma değeri yüksek
ürünlere dönüştürülmesi yaklaşımı benimsenmiş durumda. Bu öncelikten
yararlanmak ilçemiz için de mümkün. Böylece mevcut doğal taş ve madenlerin
işlenerek hammadde ya da ara mamul olarak değil de nihai ürün halinde satılması
Susurluk için yeni istihdam alanları açılması anlamına gelecek.
Aynı şekilde geçmişte oldukça faal
bir şekilde işletilen Dereköy maden suyunun yeniden aktive edilmesi mümkün
olabilir mi? Bu konunun araştırılması gerekiyor. Acaba rezerv
ekonomikliğini mi yitirdi, yoksa işletme sorunları yüzünden mi atıl kaldı?
Piyasa rekabeti nedeniyle çalıştırılmasına mani mi olunmuş? Her hal-u kârda ’ZY.06.3-Dereköy
Maden suyu kaynağının atıl durumda bırakılması’ Susurluk için ele
alınması gereken zayıf bir yön. Aynı değerlendirmeyi ’ZY.06.4-Susurluk
çayının kumu’ için de düşünmek mümkün.
Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde
bir gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyeller bugün neden atıl
vaziyette? Bu sorular ışığında gerek maden suyu için gerekse dere kumu
hakkında mevcut potansiyeli, kapasitesi, neden işletilmedikleri ve gelecekte
işletme imkânının olup olmadığının araştırılması gerekiyor. Bulunulan nokta
hakkında bilgi sahibi olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize
dair stratejik öneriler geliştiremeyiz. Stratejik plan tekniğinde Zayıf
yönlerin durum analizi kapsamında ele alınması; bu konularda gelişme ve
güçlendirme şansımızın olup olmadığını anlamak için zaten.
Bu manada bölgede çıkarılan
endüstriyel hammaddeler arasında Susurluk’ta da bulunan bor madeni en ön sırada
yer alıyor. Şu anda işletilmiyor olması işletilemez anlamına gelmiyor.
Yatırımcısı olması ve uygun projelerle gelinmesi halinde Susurluğun yeniden
madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor madeninin
kazandığı stratejik önem şu an ülkemizin gündeminde. Bor kaynağının sadece
çıkarılması değil, işlenerek katma değerli pek çok ürüne dönüşmesi de artık
hayal değil.
Bu gün itibariyle bor konusunda
alınan mesafe hiç şüphesiz ilçemiz için de yararlanılması gereken bir fırsat.
Eskiden taş toprak olarak vagonlarla Bandırma’ya geçen bor madeni belki de
gelecekte ilçemizde işlenebilir. Bu bir hayal değil, neden olmasın ki? Borun,
sanayide çok sayıda kullanım alanına sahip olması ve yeni tüketim alanlarının
artması bölge ekonomisi için bir avantaj. Meselâ artan petrol ve enerji
maliyetine bağlı olarak ısıtma ve soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme
potansiyelinin bor ürünlerine olan talebi arttıracağı düşünülüyor.
Aynı şekilde inşaat sektörünün
gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da artıyor. Çataldağda mevcut granit
rezervi ile Sultançayır Tüf taşı potansiyeli değerlendirilmeyi bekliyor. Madencilik
ve doğal kaynak sektöründeki bu gibi fırsatların değerlendirilmesi ile
kalkınmamıza ilave katkı sağlanması pekâlâ mümkün.
O halde öncelikle maden kaynaklarımızla ilgili hedeflerimizi ortaya koymaya çalışalım. ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için’StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltmak’ şeklinde bir stratejimiz vardı hatırlayalım. İşte bu çerçevede özellikle Bor madeni konusunda Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bor Teknolojileri Uygulama Ve Araştırma Merkezi ile Bandırma Bor Ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü ile bağlantılı ‘HDF.1.2.1.04- Bor üretim ve pazarlama tesisi kurulmasını sağlamak’ hedefi için çalışmak yararlı olur.
Öte yandan bu sektörde Susurluk’ta
bulunan Çataldağ graniti ya da Sultançayır tüf taşı gibi doğal kaynaklarımızın
üretime açılması için ‘HDF.1.2.1.05-Taş kırma ve kesim
işletmelerinin oluşumuna katkıda bulunmak’ şeklinde bir hedef de
takip edilebilir. Maden suyu, dere kumu, granit ve tüf taşı gibi “HDF.1.2.1.06-Tabii
kaynaklarımızın değerlendirilmesine yönelik projeler yapmak” ve “HDF.1.2.1.07-Yapılan
projelerin istihdam sağlayan ekonomik işletme ve tesislere dönüşümüne çaba sarf
etmek” de akla gelen diğer çözümler.
Şimdi de genel olarak maden
rezervlerimiz ve doğal kaynaklarımız açısından zayıf yönlerimizin telafisi ve
güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım.
Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik
ve Rekabetçilik’ stratejik amacımızla ilgili olduğunu ve
tedavisinin de ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisiyle
mümkün olabileceğini belirtelim. Meselâ ilçemizin maden çıkarma bakımından
geride kalması konusunu ele alalım.
Bu konuda ‘HDF.2.3.1.02-Alınmış
maden ve doğal kaynak arama, çıkarma ve işletme ruhsatlarını gözden
geçirmek’ bu noktada ilk yapılacak şey olmalı. Yapılan
değerlendirme sonucunda; ‘HDF.2.3.1.03-Ekonomik olmayan maden ve
doğal kaynak rezerv sahaları ile ilgili ruhsatların iptal edilmesini sağlamak’,
‘HDF.2.3.1.04-Ekonomik maden ve doğal kaynak rezervlerinin neden
işletilmediğini sorgulamak’, ‘HDF.2.3.1.05-Maden çıkarma ve doğal kaynak
işletme ruhsatı bulunan firmaları üretime ve istihdama zorlamak’ ve ‘HDF.2.3.1.06-Çıkarılacak
Maden ve doğal kaynakların ilçemizde işlenmesiyle ilgili girişimleri teşvik
etmek’ ile ‘HDF.2.3.1.07-İşletilebilecek maden ve
doğal kaynak rezerv sahaları için yatırımcı bulup davet etmek’ hedefleri
ilave olarak akla gelenler.
Böylece gerek Bor vb. madenlerde,
gerek granit, tüf taşı, dere kumu, jeotermal ve maden suyu gibi doğal
kaynaklardaki zayıflıklarımızı telafi etme yönünde önemli adımlar atılmış
olur.
Yukarıda belirtildiği üzere ‘GZFT.06-ENERJİ
VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığı altında karşımıza çıkması
muhtemel ‘Tehditler’ de var. Bu sebeple zayıf
yönlerimizi telafi etmeye harcadığımız gayret kadar ‘THD.06.1-Maden
arama ve çıkarma faaliyetlerinin çevreyi kirletme riski’, ‘THD.06.2-Rüzgâr
enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği olumsuzluklar’ ile ‘THD.06.3-Jeotermal
enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan
zehirli gazların neden olacağı çevre kirliliği’’ gibi
çevresel tehditlerle de mücadele etmemiz gerekiyor.
Çünkü güçlü yönler ve fırsatlar
kapsamında değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi kapasitesiyle ilgili
türbinlerin çevreye ve yaban hayatına verebileceği bazı olumsuzluklar olabilir. Aynı
şekilde jeotermal enerjinin gerek tarımsa gerekse turizmde kullanılması
sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden olduğu
bir çevre kirliliği de mümkün. Kuşkusuz bunlar için benzer
uygulamalar araştırılarak risk değerlendirmesi yapılabilir.
Meselâ rüzgâr türbinlerinin çevreye
verdiği zararın doğal gaz, kömür gibi fosil kökenli yakıtların verdiği zararın
yanında hiç mesabesinde olduğu biliniyor. Jeotermalde de çevreye su atımı
sorununun çözümü basit. Alınan su tekrar re enjeksiyon yöntemi ile yer altına
veriliyor. Hem çevre kirlenmiyor hem de kaynağın ömrü uzuyor. Yine de bu konularda
muhtemel olumsuzlukların göz ardı edilerek önemli çevresel zararlara neden
olunmasına daha işin başlangıcında iken meydan verilmemeli.
Tabii ki enerji konusunda devletin
politikaları ve öncelikleri ihmal edilemez. Enerji ve doğal kaynaklar konusunda
da 2023 ten sonra yapılacak ulusal planda yenilenebilir enerji kaynaklarının
önemini koruması ve doğal kaynakların değerlendirilmesi yaklaşımının
sürdürülmesini bekliyoruz. Hiç kuşkusuz bu konuda da siyasi partilerimize ve
vekillerimize çok görev düşüyor. Bu bağlamda inanıyoruz ki; dış çevreden
yönelen Fırsat ve tehditler ile mevcut Güçlü ve Zayıf taraflarımızın gözden
geçirilmesi; ilçemiz ile ilgili önceliklerin belirlenip bunlar üzerinde
yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları bulunmasını kolaylaştıracaktır.
Bu çalışmaları tamamlamamız 2023
sonrası dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde
gerçekçi bir plan yapılabilmesi açısından çok önemli. Bu çalışma sayesinde daha
plan aşamasına geçmeden olduğumuz yeri görmemiz, öncelikler ve hedefler
konusunda mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç
oluşturulması ve plan yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine
getirmiş olacağız.
Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ arzu ediyorsak ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir
kalkınmayı başarmak’ stratejik amacımız doğrultusunda öncelikle ‘Str.3.1.1-Amaç
ve güç birliği yapma’ stratejisi izlememiz gerekiyor.
Bu ne demek? Kalkınma ve gelişme
adına da olsa en büyük zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin
kirlenmesine, hava ve suyumuzun zehirlenmesine razı olamayız. Kendimize olduğu
kadar aynı doğayı paylaştığımız yaban hayatına da hassasiyet göstermemiz şart.
Bu manada ‘HDF.3.1.1.03-Enerji, Maden ve doğal kaynak yatırımlarında
özenli ve seçici davranmak’öncelikli hedefimiz olmalıdır.
Fakat bu hedef sözde kalmamalı, amaç
ve güç birliği yaparak hayata geçirilmelidir. Bu itibarla ‘StrA.3.3-Yeşil
ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacımız
çerçevesinde ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre
duyarlılığı’ stratejimizi de göz ardı etmememiz şart. Bu
yüzden ‘HDF.3.3.4.02-Enerji ve doğal kaynaklar alanında genel bir
çevre duyarlığı içinde olmak’ hedefi olmazsa
olmazlarımızdandır.
Böylece söz konusu hedeflerle hem
tabii kaynaklarımız değerlendirilmiş, hem de doğal çevremizin korunması güvence
altına alınmış olacaktır. Bu hedefler aynı zamanda gelişmek istediğimiz bu
sektörde de olabilecek tehdit ve risklere karşı proaktif bir kalkan vazifesi
görecekler.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/12/09-aralk-2020-carsamba-reis.html>
16 Aralık 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı192.................................Turizm
Turizm
Bu hafta
Susurluğun ‘GZFT.07-TURİZM’ sektörü alanında güçlü/zayıf
yönleri ile karşı karşıya olduğu fırsat/tehditlerden yola çıkarak amaç ve
stratejilerimiz istikametinde bazı hedefler belirlemeye çalışacağız.
Daha önce bu
alanda yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında bugün değilse
bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak ‘Güçlü
yönler’; ‘GY.07.1-Alternatif turizm imkânları’, ‘GY.07.2-Keşfedilmeye hazır
zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler’, ‘GY.07.3-Termal turizm için Jeotermal
potansiyel’ ve ’GY.07.4- Geleneksel
mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi’ ’GY.07.5-Ayranıyla meşhur, tost ve
ayran için coğrafi konuma sahip olması’ olarak görülmüştü.
Önümüze gelecek
çevresel ‘Fırsatlar’ da: ‘FRS.07.1-Alternatif
turizm talebinin giderek artması’ ve ‘FRS.07.2-‘Jeotermal
yatırım potansiyeli’’ olarak değerlendirilmişti. Yapılan
tarama çalışması ve katkılar sonucu sektörde tespit edilen ‘Zayıf
yanlar’ımız ise; ’ZY.07.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip
olmama’ ve ’ZY.07.2-Deniz turizmi imkânının
bulunmaması’ olarak belirlenmişti.
Diğer yandan
ilimizde turizm alanında daha çok Erdek, Edremit, Burhaniye gibi ‘THD.07.1-sahil
ilçelerinin öne çıkmış olması’ ve tarihi geçiş yoluna alternatif
olarak ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi
dışından geçmesi’ de bizim için birer ‘tehdit’ mahiyetinde
hususlar olarak tespit edilmişti.
Güçlü yönlerimiz kuşkusuz bugün halen
mevcut olduğu kadar orta vadede de varlığını sürdürebilecek, Susurluğun
gelişmesini olumlu etkileyecek avantajlar. TR22 kodlu Çanakkale-Balıkesir Güney
Marmara Bölgesi; pek çok alternatif turizm çeşidiyle ülke genelinde ön plana
çıkan bir turizm koridoru, kültür turizmi gelişim bölgeleri ile sağlık ve
termal turizm alanı olarak tanımlanmış. Ege ve Marmara Denizinde kıyı turizmi
oldukça canlı. Öte yandan aynı bölge; içinde jeotermal kaynakları, tarihi ve
kültürel değerleri bir arada barındıran yüksek turizm potansiyeline sahip bir
merkez. Bu bağlamda turizm çeşitliliği ile birlikte ’Alternatif
turizm imkânları’açısından da oldukça zengin.
Susurluk ilçesi İstanbul, Bursa,
İzmir hattı üzerinde yer almakla birlikte, halen içinden turizm merkezlerine
akan yerli ve yabancı turistler için bir durak yeri değil geçiş güzergâhı
olarak varlığını sürdürüyor. Herhangi bir antik kent, müze ve ören yeri
bulunmuyor. İnanç ya da kültür turizminde değerlendirilebilecek varlığımız da
yok. Buna karşılık doğa turizmi, termal sağlık turizmi, yöresel ürünler pazarı
ve sportif turizm gibi alanlarda el değmemiş güçlü yönlerimiz var. Bu bağlamda
‘dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve piknik turizmi, motor kros, rahvan at ve yağlı
güreş müsabakaları ile sportif olta balıkçılığı ve av turizmi’ gibi pek çok
alternatif turizm faaliyeti için uygun bir konumdayız.
Göçer Yörüklerle birlikte, yoğun
Balkan ve Kafkas göçlerine de yurt olan bölgemizin kültürel çeşitliliği oldukça
dikkat çekici. Zira ilçemizde yerli manavlardan, muhacir ve romanlara kadar
geniş bir kültürel dokunun izleri bulunuyor. Bu açıdan ’Keşfedilmeye
hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler’ söz konusu. Son
dönemde deniz, kum ve güneş turizmine alternatif arayışları ve farklı turizm
çeşitlerine yönelme gözlendiği için bölgemizin sahip olduğu doğal kültür ve
değerler de bu alana ilgi duyan pek çok ziyaretçi için keşfedilmeyi bekliyor.
Sadece bunun için atadan nineden
yadigâr el işleri, köyden köye değişen farklı özelliklere sahip düğün
adetlerimiz, yöreye özgü konuşma biçimimiz, sebze ve meyvelerimiz, et-süt ve
süt ürünleri yelpazemizin meraklısı için bilgiye ve görgüye açılması gerekiyor.
Ayrıca ilçede Çataldağ’da Aygır Çeşmesi, Bıçkı Deresi, Farafat orman içi
yerleri gibi gezilebilecek yerler, Çaylak, Yahyaköy Yandım Çavuş ve Günaydın
Göleti çevresi gibi de görülmeye değer mesire yerlerimiz var.
Bölgemiz jeotermal kaynaklar
bakımından da ülkemizin önde gelen yörelerinden biri. Özellikle sıcaklık ve
debi açısından zengin termal kaynaklara sahip bir bölgedeyiz. Bu manada Balya,
Bigadiç, Edremit, Gönen, Manyas, Sındırgı ile birlikte Susurluk ilçemizde de
güçlü bir ‘termal turizm’ potansiyeli mevcut. Termal kaynaklarımız doğal
çıkışlı olup içindeki eriyik mineral, tuz ve element yönünden zenginler. Termal
Turizm; mineral içeren sıcak su banyosu, çamur banyosu ve içmeler gibi çeşitli
kullanım şekillerini içeriyor. Bununla beraber fizik tedavi ve rehabilitasyon,
idman, psikoterapi ve diyet gibi destekleyici tedavilerin birleştirilmesi ile
yapılan uygulamaları da kapsıyor. Hatta bu kaynakların eğlenme ve
rekreasyon amaçlı kullanımı da söz konusu.
Bu bağlamda ilçemiz ’Termal
turizm için Jeotermal potansiyel’ açısından güçlü bir
rezerve sahip. Bu potansiyel hem sağlık turizmi hem de dinlenme amaçlı olarak
değerlendirilmeyi bekliyor. Kuşkusuz bunun için öncelikle tanıtım, eğitim ve
alt yapıdaki bazı olumsuzlukların giderilmesi şart. Eğer bu alanda uygun
stratejik hamleler yapılabilirse, onlar da Susurluğun kalkınmasını
çeşitlendirecek birer kaldıraca dönüşebilirler.
Susurluk tarihinden bu yana içinden
boylu boyunca yolgeçen bir yerleşim yeri. Doğal olarak da geçmişe dayanan köklü
bir ’Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi’ ne
sahip. Yıllar boyu birçok irili ufaklı mola ve dinlenme tesisi
oldu. Değişen ekonomik ve sosyal dönemler bu tesislerin çoğalıp
azalmasına, duruma göre kapanmasına, değişmesine ve farklılaşmasına şahit oldu.
Bütün bunlar sektöre hem girişimcilik açısından, hem de yetişmiş eleman yönüyle
güçlü bir deneyim kazandırdı. Şu anda otoyolun bu alanda Susurluğa olumsuz
etkisi olacağı düşünülüyor. Ancak, gereken değişim, yenilenme ve uyum
sağlandığı takdirde bu avantajımızın orta vadede de devam edeceğini varsaymak
mümkün.
İstanbul'u Edremit Körfezi'ne, İzmir
ve diğer Ege illerine bağlayan güzergâh üzerinde bulunan Susurluk'taki
tesislerde mola verenlerin ilk tercihlerinden olan Susurluk Tostu ve Ayranı,
yurt içinde olduğu kadar yurt dışından gelen birçok turist tarafından da
biliniyor. Ünü sınırları aşan bu ürünlerin tescillenmesiyle ilgili coğrafi
işaret alınması için ilk başvuru Ticaret Odasınca Şubat 2013'te yapılmış. Kasım
2017’de de ‘Susurluk Tostu’ ile ‘Susurluk Ayranı’na coğrafi işaret alınmış.
Böylece ’Ayranıyla meşhur
Susurluk, tost ve ayranı için coğrafi konuma sahip’ olurken bu
ürünlerin bundan sonra her yerde aynı kalitede yapılması da güvence altına
alınmış. Yani ayran yağı alınmamış yoğurttan, tuz ve su kullanılarak yapılacağı
için daima köpürecek ve taze olacak. Susurluk Tostu da daha çok bölgemiz ürünü
tava ekmeğinden yapılacak ve az tuzlu kelle peyniri ya da bilinen adıyla
Mihalıç peyniri kullanılacak. Diğer kaşar türü kolay eriyen peynir kullanan
üreticiler yaptıkları tosta, Susurluk Tostu diyemeyecek.
Artık Malatya'nın kayısısı, Aydın'ın
inciri, Ayvalık'ın zeytini gibi artık Susurluk Tostu ve Susurluk Ayranı da
coğrafi işaretler listesine girmiş durumda. Kuşkusuz bu tescil, ayran ve
tostumuzun kalitesinin devamını sağladığı gibi bu ürünlerin satış garantisi de
olacak. Belirlenen standartların dışında üretim yapan tesis ve iş yerleri
Susurluk Tostu veya Susurluk Ayranı adını kullanamayacaklar.
Güçlü yönlerin daha
güçlü hale
getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN
GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’Stratejik
amacımız için önemli. Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları
ve fırsatları kullanma’ stratejisi izlenmesi gerekiyor. Bu sebeple
Susurluğun mevcut Alternatif turizm imkânlarının geliştirilmesine yönelik‘HDF.1.1.1.18-Alternatif
turizm için örgütlenmek’ ’gibi bir hedefle işe başlanabilir.
Bu konuda ikinci adım
ise ‘HDF.1.1.1.19-Belli zamanlarda alternatif turizm
kampanyaları düzenlemek’ bu alanda önümüzü açabilir. Aynı
şekilde ilçemizde keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve
değerlerimizi netleştirmeli ve öne çıkarabilmeliyiz. Meselâ bu konuda ‘HDF.1.1.1.20-Keşfedilecek
değerlerimizi belirleyip sıralamak’ ve ‘HDF.1.1.1.21-Sosyo kültürel yapımız
üzerinde yazılmış metin, obje ve görsel materyalleri toplamak’,
‘HDF.1.1.1.22-Tarihi inebey binasını bir etnografya müzesine dönüştürmek’ ve ‘HDF.1.1.1.23-Sosyo
kültürel yapımızı her alanda değerlendirerek turizme açmak’ gibi
hedefler düşünülemez mi?
Öte yandan biliyoruz
ki Susurluk’ta termal turizm için önemli bir Jeotermal potansiyel var. Üstelik
tarihi bir geçmişe de sahip. Ancak bu potansiyel alternatif turizm kapsamında
yeterince değerlendirilebilmiş değil. Bu açıdan Ilıcaboğazı, Kepekler bölgesi
ile Yıldız’da ‘HDF.1.1.1.24-Termal turizmin gelişmesi adına GMKA
desteğinde projeler yapmak’ hedefi pekâlâ yararlı olabilir. ‘HDF.1.1.1.25-Sağlık
turizmi için altyapı geliştirme ve tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmek’ hedefi
bu konuda olmazsa olmaz bir adım. Bunun yanında ilçemizde
var olan termal kaynakları turizme kazandırabilecek ‘HDF.1.1.1.26-Termal
tesis yatırımcılarını bulup davet etmek’hedefi de ilçemiz kalkınması
için çok çok önemli. Aynı zamanda bu hamleler yöre insanımız için yeni kazanç
ve istihdam kapıları da açabilir.
Kuşkusuz tarihsel
süreç içindeki geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübemiz kolayca
dönüştürebileceğimiz bir başka güçlü yönümüz. Nitekim ‘HDF.1.1.1.27-İlçemizden
geçen yolculara yönelik yeni bir atak başlatmak’ bu süreci
hızlandırabilir.
Özellikle de yeni
bir dinlenme ve alışveriş konsepti içinde ilçemizin lezzetli çorba, köfte,
kokoreç vb. gibi yöresel tadlarımızı değerlendirerek. Öncelikle ilçemiz
ayranıyla meşhur. Bu konu tarihsel olarak Susurluğun adıyla birlikte anıldı
hep. Ayrıca bugün köpüklü ayran ve özel tostumuz için coğrafi konuma da
sahibiz. O halde bu yönümüzü nasıl daha da güçlendirebiliriz? Örneğin ‘HDF.1.1.1.28-Ayran
ve tostumuz için bir üretim alt yapısı ve marka sahibi olmak’ hedefi
için geç bile kaldığımızı düşünüyorum. Böylece Susurluğun
alternatif turizm açısından güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabaların
başta Tarım ve Hayvancılık olmak üzere Süt ürünleri tesislerine de katkısı
olacağını bekleyebiliriz.
Bunlar neticede orta
vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek
hususlar. Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir
Susurluk istiyorsak turizm sektöründe de var olabilmeliyiz. Alternatif turizm
bu açıdan Susurluk için güçlü bir çıkış yolu sunuyor. Bu bir tercih değil
aksine mecburi istikamet gibi.
‘GZFT.07-TURİZM’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte
ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ da var. Örneğin
bölgemizdeki ‘FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması’ , termal
turizm için kullanılabilecek ‘FRS.07.2-Jeotermal yatırım
potansiyeli’bu bağlamda Susurluğun gelişmesini
kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer birer dış fırsat.
Alternatif Turizm kavramı kitle turizminden farklı bir yaklaşım. Bu ürün yavaş
yavaş gelişen bir turizm hareketliliğini, optimum kârlılığın göz önünde
bulundurulmasını, uzun vadeli programlarla turistik gelişme sağlanmasını, çevre
değerlerine saygıyı ve çevreyle bütünleşmeyi de ifade ediyor.
Alternatif turizm faaliyetlerini
tercih edenler çevreye daha duyarlı, daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha
bağımsız hareket edebilen, araştırma ve inceleme ruhuna sahip, gezdiği yerlerde
daha çok para ve zaman harcayan insanlar. Bu bağlamda ‘yayla seni bekliyor’,
‘köyüne dön’, ‘tarladan kendin topla’, ‘dalından kopar ye’, ‘ormanda kamp’ vb.
çeşitli aktiviteler farklı zevklere sahip şehirli insanlara oldukça cazip
geliyor. Ayrıca doğa sporları da giderek yaygınlaşıyor. Temiz hava ve muhteşem manzaralara
karşı günün her saati aktif bir tatil geçirebiliyorsunuz.
Meselâ ilçemizdeki coğrafi şartlar,
flora ve faunasıyla av turizmine uygun. Orta vadede belli esaslara uyularak
geliştirilecek olan ‘av turizmi’ bir alternatif turizm türü olarak ilçemiz ekonomisine
katkıda bulunabilir. Yine, şehir hayatının olumsuzlukları içinde bunalan
insanların doğal ortamlara olan özlemleri ‘çiftlik turizmi’ gibi bir türün
ortaya çıkmasına sebep olmuş durumda. Bu yüzden son yıllarda şehirlere yığılan
insanlarda kırlara yönelik bir ters göç olgusu görülmekte. Bu hareket de
insanların alternatif turizm çeşitlerinden çiftlik turizmine yönelmesine sebep
oluyor.
O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE
YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’için ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi
izleyeceğiz. Odaklanmamız gereken şey bu fırsatlardan azami ölçüde
yararlanabilmek. Bu bağlamda ilk hedefimiz; ‘HDF.1.3.2.17-İlçemizde
alternatif turizm alanlarını belirlemek’, ikincisi ise ‘HDF.1.3.2.18-Bu
alanların duyurulmasını ve tanıtımını sağlamak’olmalı. Ayrıca velev ki
yolcu bile olsa ilçemize gelecek her turist için ‘HDF.1.3.2.19-Rehberlik
yapacak gençler yetiştirmek’gelecek için son derece değerli bir öngörü
olur.
Bu arada Susurluk’ta öncelikle mümkün
olan ‘HDF.1.3.2.20-Meraklısını doğa yürüyüşü, av ve çiftlik turizmi,
yöresel ürün ve tadlarla buluşturmak’ gibi etkinlikler ihmal
edilmemeli. Bu arada yatırım yapacaklar ve kurulacak tesisler için
ilçemizde ‘HDF.1.3.2.21-Turizm yatırım danışma ve destek hizmeti
vermek’ da önemli. Gelecekte yoğun ve stresli büyük kent
yaşamından kaçışları daha fazla göreceğiz.
Bu bağlamda daha bugünden şehir
hayatından kaçarak köye yerleşenlerin sayısı bir hayli artmış vaziyette. Kentte
bunalan modern birey için doğaya kaçış, yalın köy hayatı, organik tarım,
sükûnet ve inziva özlemi giderek büyüyor. Bir yandan da harika doğası olan
köylerimiz ise boşalmaya devam ediyor. Köylerin terkedilmiş, metruk ve mahzun
halleri yüreklerimizi burkmakta. O zaman hem bu olumsuz gidişi durdurmak hem de
“alternatif hayat” trend fırsatını değerlendirmek üzere ilk etapta‘HDF.1.3.2.22-Büyükşehirlerde
oturan Susurluklu emeklileri köylerinde yaşamaya çağırmak’ la
başlayabiliriz.
Sonrasında uygun olan köyler için
doğaya özlem duyan uygun kişilere ‘HDF.1.3.2.23-Organik üretim
yapmak üzere köyde yaşama çağrısı yapmak’ neden mümkün olmasın ki?
Böylece hem cazibe merkezi olma stratejik amacımıza hem de konum, doğal kaynak
ve çevre imkânlarını değerlendirmek stratejimize uygun olarak alternatif turizm
kaynaklarımızı geliştirmiş olabiliriz.
Yapılan tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘GZFT.07-TURİZM’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.06.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’ ve ’ZY.06.2-Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ olarak belirlenmişti. Susurluk Büyük şehirler ile Turizm bölgeleri arasındaki güzergâh üzerinde. Konaklama noktası değil, daha çok bir duraklama ve geçiş menzili. Bu sebeple yönetmelik kapsamında ’Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’sı anlaşılabilir bir durum.
Ancak kitle turizmine alternatif
olarak gelişen yeni turizm yaklaşımında; kitlesel tüketim yerine grup ve
bireysel turlar daha ön plana çıkmakta. Büyük konaklama tesisleri yerine küçük
ve orta boy işletmeler öngörülmekte. Bu anlayış doğrultusunda gelen
ziyaretçilerin konaklama ihtiyaçları, yerel ve kültürel öğelerin esas alındığı
küçük konaklama noktalarında karşılanabilir. Bu nedenle orta vadede hedef
alınan alternatif turizm alanlarına uygun tesislerin planlanıp işletilmesi için
bugünden gerekli adımların atılması gerekiyor.
Susurluğun bir deniz kıyısı ya da
sahili olmaması konumundan kaynaklanan bir zayıflık. Doğal olarak bunun sosyal
ve ekonomik anlamda birçok olumsuz etkileri var. ’Deniz turizmi
imkânının bulunmaması’ da bunlardan biri. Elbette ki Susurluğa
deniz getirilemeyeceğine ya da Susurluk deniz kenarına taşınamayacağına göre
öncelikle buradaki zayıflığı Marmara ve Ege denizine uzaklık olarak algılamakta
yarar var. Bugünün ulaşım alt yapısı ve araçları ile 40 dakikada Bandırmaya 1,5
saatte Edremit körfezine ulaşmak mümkün. Bu mesafe büyütülecek bir sorun değil.
Kaldı ki ilçemizin konumu Turizm açısından bu bölgelere yönelmiş tatilcilerin
geçiş güzergâhında.
Şimdi zayıf yönlerimizin telafisi ve
güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım.
Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik
amacımızla ilgili olduğunu ve tedavisinin de ‘Str.2.4.1-Özgün bir
model ortaya koyma’ olma’ stratejisiyle mümkün olabileceğini
belirtelim.
İşte bu çerçevede özellikle nitelikli
turizm tesislerine sahip olmama konusunda Turizm bakanlığı destekli ‘HDF.2.4.1.06-Turlarla
bağlantılı doğal köy ortamlarında alternatif turizm konaklama noktaları
belirlemek’ ile ‘HDF.2.4.1.07-Geleneksel 5 Eylül
Kurtuluş, kültür ve Ayran festivalini gıda ve turizmi de kapsayacak şekilde
genişletip ulusal düzeyde yapmak’ için çalışmak yararlı olur. Öte
yandan ilçemiz için bir deniz turizmi imkânı olmamasını alternatif turizm
hamlesiyle fırsata dönüştürmek mümkün.
Bu da ‘Str.2.4.2-Her alanda
ilerleme sağlama’stratejimizle bağlantılı bir şey. Mesela senenin
sadece üç ayı için yazlığına gitmekte olanlara dolu dolu günlük ya da 3-4
günlük ‘HDF.2.4.2.05-Tatilcilere; “Yoldan çık! Misafirimiz ol” çağrısı
yapmak’ suretiyle bir tür değişiklik turları teklif edilebilir. Hatta
bu misafirperverliğimiz ürüne dönüştürülerek özellikle İstanbullular için’HDF.2.4.2.06-Günübirlik/hafta
sonu gezileri düzenlemek’ şeklinde senenin dört mevsimine de
yayılabilir.
Böylece ancak yoldan geçenlerin ayran
içmekle tanıdığı Susurluk; Güne çorba ile başlama, Çaylakta piknik, Gürece
gölünde balık, Çataldağ’da kamp, Dereköy’de bahçe gezme, Dört mevsimde et
ürünleri, Ilıcaboğazında çamur banyosu, Yıldızda termal banyo, Günaydın köyünde
çınar altı çeşme başı sohbet, Keltepe’de panoramik manzara, Karaköy’de yöresel
ikram ve ilçe merkezinde gece kokoreç ziyafeti vb. gibi pek çok yönümüzle de tanıtılabilir.
Böylece gerek nitelikli turizm tesislerine sahip olmama gerekse deniz turizmi
imkânı olmama gibi zayıflıklarımızı telafi etme yönünde ciddi adımlar atılmış
olur.
Yukarıda
belirtildiği üzere ‘‘GZFT.07-TURİZM’ başlığı altında
karşımıza çıkması muhtemel ‘THD.07.1-sahil ilçelerinin öne çıkmış
olması’ ile ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe
merkezi dışından geçmesi’ gibi vakıalar orta vadede bizim için
birer ‘tehdit’ durumunda olabilirler. Örneğin deniz
avantajları sebebiyle ilimizde turizm alanında daha çok Erdek, Edremit,
Burhaniye gibi sahil ilçeleri öne çıkmış bulunuyor. Bu bizim için bugün olduğu
kadar gelecekte de bir dezavantaj olacak.
Susurluğun yol üstü
konumu ancak oralara giden tatilcilere birer ayran ve tost ikram edebilmekten
öteye geçemiyor. Bunun üzerine bir de otoyolun şehir dışından geçmesi mola ve
alışveriş tesisleri sektörümüzü iyice zora sokmuş durumda. Geçmişte adımızın
bir dönem ‘Fırt’ olarak geçiyor olması değiştirilemez bir kader mi Susurluk
için? Elbette hayır! Uygun bir strateji ve netice alıcı hedeflerle bu
tehditleri etkisiz kılabiliriz.
Ancak zayıf
yönlerimizi telafi etmeye harcadığımız gayret kadar bu gibi çevresel
tehditlerle de mücadele etmeden netice alamayız. Kuşkusuz bir deniz sahilimiz
olmaması turizm açısından bizi şanssız kılıyor. Aynı şekilde yeni otoyol
nedeniyle daha az tatilci Susurluk’tan geçmeyi tercih edecek, bu belli, ama ne
kadar? Kuşkusuz yolcuların tatilcilerin bakışı ve tercihleri üzerinde bir
araştırma olabilir.
Susurluk
geçişleriyle ilgili trafik verileri ele alınarak risk değerlendirmesi
yapılabilir. Ancak deniz getiremeyeceğimize, otoyolu kapatamayacağımıza göre
gerçekleri kabullenmemiz gerekiyor. Buna karşılık ümitsizliğe kapılmamalı,
dezavantajlı durumumuzu avantaja dönüştürecek çözümlere odaklanabilmeliyiz.
Öyle görünüyor ki bunun da yolu farklı ve kendimize özgü bir turizm
yaklaşımımız olmasına bağlı. İnanıyorum ki; dış çevreden yönelen fırsat
ve tehditler ile mevcut güçlü ve zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi bunun
ipuçlarını bize veriyor.
Yeter ki ilçemiz ile
ilgili öncelikleri belirleyip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış
noktaları arayalım. Bu çalışmalar 2023 sonrası dönem için önümüzün
görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan yapılabilmesi
açısından da çok önemli. Bu çalışma sayesinde öncelikler ve hedefler konusunda
mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve
plan yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş
olacağız.
Bu anlamda meselâ; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ arzu ediyorsak bazı çevresel
tehditlere karşı ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik
amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’stratejisini izleyebiliriz.
Bu ne anlama gelir? Şöyle düşünelim Susurluk her alanda kalkınmayı başarırsa
eskisi kadar gelip geçen yolculara bağımlı olur muyuz?
Deniz seçeneği dışında farklı şekilde
tatil yapma, gezme görme arzusu ve arayışı içinde olan pek çok insan var.
Onlara alternatif imkânlar sunabilirsek bambaşka bir alanda çok daha güçlü ve
avantajlı olabiliriz. Madem kalkınma ve gelişme adına da olsa en büyük
zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve
suyumuzun zehirlenmesine razı değiliz. O halde neden bu zenginliğimizi
değerlendirmiyoruz?
Bu manada ‘HDF.2.4.3.08-Konumumuzu
ve bozulmamış doğal güzelliklerimizi öne çıkaran projeler üretmek’ öncelikli
hedefimiz olmalı. İkinci olarak ‘HDF.2.4.3.09-Geleneksel Sportif
etkinliklerimizi ulusal çapta düzenlemek’ hedefi bir turizm
faaliyeti olarak öne çıkarılabilir. Böylece yöresel düzeyde ve zayıf kalan
Rahvan at yarışları, Katrancı Mehmet Pehlivan güreşleri ve Motocros yarışmaları
gibi organizasyonlar yeni bir formatla gücümüze güç katacaktır.
Ayrıca ‘HDF.2.4.3.10-Oto
yoldan çıkıp misafirimiz olanları hizmetimizle cezbedip ödüllendirmek’ hedefi
başarılabilirse kesinlikle bizi eskisinden daha güçlü yapar. Fakat
bu hedefler için dayandığımız ortak cevher sahip olduğumuz değerlerdir. Çevre
duyarlığı ilkemizden ayrılmamaksa bu hedeflerimizin olmazsa olmazıdır.
Böylece hem değerlerimiz ve doğal
güzelliklerimiz değerlendirilmiş, hem de korunup gelişmesi güvence altına
alınmış olur. Aynı zamanda bu hedefler gelişmek istediğimiz turizm sektöründe
de olabilecek tehdit ve riskleri bertaraf edecektir.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2020/12/16-aralk-2020-carsamba-reis.html>
23 Aralık 2020 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı193.................................Sanayi (I)
Sanayi (I)
Bu hafta Susurluğun ‘GZFT.08-SANAYİ’ sektörü alanında güçlü yönleri ile karşı karşıya olduğu fırsatlardan yola çıkarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde bazı hedefler belirlemeye çalışacağız.
Daha önce bu alanda yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesine
katkı sağlayacak ‘Güçlü yönler’; ‘GY.08.1-Şeker fabrikası’, ‘GY.08.2-Yörsan’, ‘GY.08.3-Entegre et tesisleri’,’GY.08.4-Beyaz et tesisleri’, ‘GY.08.5-Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve
tesisleri’, ‘GY.08.6-Ahşap sandalye, masa imalatı’ve’GY.08.8-İstanbul
sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli’ olarak görülmüştü.
Önümüze gelecek çevresel ‘Fırsatlar’ da: ‘FRS.08.1-İstanbul sanayisinin desantralizasyonu’ ve ‘FRS.08.2-İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması’ olarak belirlenmişti. Konunun hacmi ve yer darlığı
sebebiyle bu hafta sadece güçlü yönler ve fırsatların değerlendirilmesi üzerinde duracağız. Böylece güçlü yönlerin daha da güçlendirilmesi,
fırsatlardan yararlanılması için yönelebileceğimiz bazı hedefler ortaya çıkmış olacak.
‘SANAYİ’ alanında bugün mevcut olan ve orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacağı
varsayılan ‘Güçlü yönler’ ; ’Şeker fabrikası’, ‘Yörsan’, ‘Entegre et tesisleri’ , ‘Beyaz et
tesisleri ‘,’Gıda
sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri’,’Ahşap sandalye, masa imalatı’ ve ‘İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak
olanlar için alternatif OSB potansiyeli’ olarak tespit edilmişti.
Sanayide diğerlerine oranla daha çok gelişme gösteren Balıkesir merkez ve ilçeleri Susurluk, Bandırma ile birlikte, Çanakkale’nin ilçeleri Biga ve Çan Güney Marmara Bölgesinin özellikle kuzeyinde uzanan sanayi aksını oluşturuyor. Bilhassa Bandırma büyük ölçekli sanayi tesislerine sahip. Ayrıca TCDD ve BAGFAŞ limanları ile demir
yolu bağlantısının sağladığı avantajla bölgenin
merkezi durumunda.
Sanayinin hal-i hazırda Bandırma-Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde ise Susurluk-Balıkesir-Edremit
akslarında geliştiği görülüyor. Ancak orta vadede bu gelişmenin asıl
olarak Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde kuvvetli olacağı düşünülüyor.
Susurluk 128 yıl önce 1892'de
bucak, 94 yıl önce de 1926'da ilçe yapılmış. Şeker fabrikası kurulalı 65
yıl, Yörsan açılalı 36 yıl olmuş. Şeker Fabrikası ve Yörsan hem
Susurluk ilçemizin hem de bölgenin köklü ve önemli sanayii kuruluşlarından. İlçede ayrıca özel sektöre ait ayçiçek yağı, dondurulmuş gıda, salça ve konserve fabrikaları da bulunuyor. İlçemizin sanayi açısından gelişmiş sayılması işte bu daha çok tarımsal üretime dayalı fabrika ve işletmelerimiz nedeniyle. Bunların da şeker, süt ve süt mamulleri, konserve, nebati yağ, yumurta, beyaz-kırmızı et, süt ve süt mamulleri ile diğer tarımsal ürünlere dayalı tesisler olduğunu biliyoruz.
Bu kapsamda ilçemizde Şeker
fabrikası dışında diğer tarıma dayalı sanayi tesisi olarak; 1 ayçiçek yağı fabrikası (Tunalı Yağ), 7 adet süt ve süt işleme tesisi (Yörsan, Özceylan Gıda,
Aydoğan Süt Ürünleri, Dağıstanlı Süt Ürünleri-Peynir paketleme, İlhanlar Mandıra İşletmesi, Emirbey Süt Ürünleri, Mizey Gıda), 3 adet meyve-sebze işleme tesisi, (Assan Gıda, Oraklar Gıda Fide, Ahi Güven Gıda), 2
adet entegre et tesisi (Aydoğan Et, Dört Mevsim Et), 1 adet tavuk et işleme
tesisi (Has Tavuk), 1 adet Kesimhane (Medist Hayvancılık İth. İhr. A.Ş.), 8
adet sakatat işleme tesisi, 1 adet yem üretim tesisi,
1 adet plastik esaslı madde ve 1 adet kültür mantarı üretim tesisi (Ran Mantarcılık) bulunuyor. Bu fabrika ve tesisler halen
sanayide Susurluğun sahip olduğu güçlü yönler.
Sanayimizin ilk amiral gemisi ’Şeker Fabrikası’nı ele alalım. Zaten bitkisel ve hayvansal üretimin yoğunluğu nedeniyle tarıma dayalı
sanayinin gelişmekte olduğu bir bölge burası. Ülkemizin öncü şeker fabrikalarından olan Susurluk şeker fabrikası ilçemizde ve bölgemizde yapılan pancar üretimine dayalı olarak faaliyet gösteriyor. Başlangıçta 1800 ton/gün kapasite
ile çalışan fabrikada halen 7000 ton/gün pancar işlenmekte.
2018-2019 Yılı Üretim yılı
itibariyle 70 gün süren kampanya döneminde Susurluk ve Eskişehir yörelerinde 108 köyde bin 648 çiftçiye 61 bin 110 dekar alanda 500 bin ton pancar ekimi yaptırılmıştı. İşlenen
bu miktar pancardan yaklaşık 120 bin ton pancar posası, 45 bin ton kristal
şeker, 25 bin ton melas elde ediliyor. Geçen yıl
itibarıyla fabrika bölgeye yaklaşık 400 milyon lira katma değer sağladığı gibi 779 kişiye de istihdam
sağlıyor.
Temeli dönemin
Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından 1954 yılında atılan Susurluk Şeker
Fabrikası bundan bir yıl sonra dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından
açılmıştı. O günden bu yana 65 yıldır fabrikada İşlenen pancardan öncelikle iyi
kalite kristal toz şeker ve kesme şeker üretiliyor.
Ayrıca, küspe ve melas gibi farklı ürünler de çıkıyor.
Şeker, büyük ölçüde ülke içinde tüketilen ağzımızın değişmez tadı, halkımızın en temel gıda maddelerinden
biri. Ayrıca gıda sanayiinde ve tatlı vb. üretiminde de çok önemli bir girdi. Öte yandan çıkan yaş küspe bölgenin hayvancılık faaliyetleri için olmazsa olmazlardan.
Son yıllarda özelleştirilip
özelleştirilmeyeceği, ya da üretimine son verilip verilmeyeceği yoğun
tartışmalara neden oldu. Ancak, hükümetin desteğiyle özelleştirilme
listesinden çıkarıldı ve polar oranı %12 ile sabitlenerek pancar ekicisine güçlü bir güvence verildi. Orta vadede Şeker fabrikamızın kapanma riski yok. Bölgede polar oranı düşük olmasına rağmen, çiftçinin ürettiği pancar alınacak, yetmediği takdirde yakın çevreden
pancar getirtilerek fabrikanın üretimi sürecek. Bu şu
anlama geliyor; Şeker fabrikası orta vadede sadece Susurluk için değil bölge için de güçlü bir sosyo ekonomik faktör olmaya devam edecek.
Süt işleme fabrikalarının bölgedeki varlığı kuşkusuz bir diğer güçlü yönümüz. Ürün pazarlaması da yine bu işletmeler tarafından ülke içinde ve ülke dışına yapılmakta. Bölgemizde Türkiye’nin önde gelen markası olan ’Yörsan’ ve bunun yanında irili-ufaklı pek çok süt işleme tesisi
bulunuyor. Bunlar Yörsan A.Ş., Sütaş A.Ş., Ülker A.Ş., Mis Süt A.Ş., Özceylan A.Ş. Kay-Süt gibi büyük ölçekli tesisler ile bazı ufak çaplı mandıralar. Yörsan
fabrikası bunlar arasında hem yöremiz hem de ilçemiz açısından önemli bir tesis. 107 bin 415 metrekare alanda günlük 1 milyon
200 bin litre süt işleme kapasitesine sahip tesislerde uluslararası standartlarda ve
hijyenik üretim şartlarında üretim gerçekleştiriliyor.
Bu fabrika aynı zamanda Orta Doğu ve
Balkanların en büyük süt entegre tesisi. Ancak satıldığından bu yana zor günler geçiren Yörsan son bir yıl içinde önce
konkordato, ardından da iflasını açıkladı. Satın alan yabancı sermaye
uluslararası büyük bir kuruluştu. Ancak global çapta başka işlerindeki kötü yönetimi ve bankalara olan borçları sonucu Yörsan süt üreticilerine ve tedarikçilerine ödeme yapamaz
hale gelmişti. Şimdilik mahkemenin atadığı kayyumluk müessesesiyle
bu ara süreci atlatmaya çalışıyor. Ülkemizin en büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yer alan bu tesis hem bölgedeki süt üreticileri, nakliyeciler ve esnaf için hem de çalışan işçiler açısından çok önemli. İlçemiz ekonomisinin öne çıkan amiral
gemilerinden biri. Gerek sağladığı istihdam, gerek ürettiği katma
değerle şehrimizin can damarlarından. Kuşkusuz neler yapılabilir noktasında
hala süren çalışmalar var. Umarız bir anlaşmaya varılır ve düzgün bir yatırımcı eliyle yeniden güçlü bir şekilde faaliyetine devam eder.
Yörsan’ın çalışması ve her yönüyle şehrimize katma değer sağlamaya devam
etmesi gerekiyor. Bu Susurluk için stratejik bir konu. Onun bu
topraklardan aldığını bu topraklara verme misyonu kararmamalı. Her hal-u kârda daha güçlü bir şekilde Susurluğun sosyo ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmaya devam
etmeli. Hatta orta ve uzun vadede daha da büyüyüp; Banvit’in Bandırma’ya, Vestel’in Manisa’ya yaptığı gibi Susurluğun gelişmesine
katkı sunmasını bekliyoruz. Bizim için Yörsan hiçbir zaman yabancı sermaye olmadı.
Bu şehrin idari yönetimi, sivil
toplum kuruluşları, işçisi, köylüsü, çiftçisi, süt üreticisi ve esnafı Yörsan’a sahip çıkacaktır. Çünkü Yörsan markası, tıpkı Şeker Fabrikası gibi Susurluk’la özdeşleşmiş, onun güçlü bir diğer yönü olarak birbirlerinin kaderi olmuşlardır.
Bölgemizdeki mevcut sanayinin genellikle
tarıma dayalı ve doğal kaynakların işlenmesine yönelik
geliştiği ortada. İlçemizin %80´lik bölümünün tarımla uğraşırken %20´lik bölümünün de sanayiden geçimini sağladığını biliyoruz. Bu bağlamda
Balıkesir ve Çanakkale yöresinin başlıca sanayi ürünleri; un, yem, salça, konserve, nebati yağ, yumurta, gübre,
margarin, işlenmiş sebze ve meyve, bakliyat, beyaz-kırmızı et, sofralık zeytin
ve zeytinyağı, süt ve süt mamulleri, dondurulmuş ve kurutulmuş gıda, deniz ürünleri, bor ve mermer başta olmak üzere maden ürünleri, seramik mamulleri, çimento, inşaat demirçeliği.
Sanayi işletmelerinin sektörlere göre dağılımı incelendiğinde her iki ilde de gıda sektörünün önde geldiği görülüyor. Susurluk da kendi çapında bu karakteristiği doğrulayan bazı
tesislere sahip. Örneğin ’Entegre et tesisleri’kapsamında 3
adet mezbaha ilçemizde faaliyet gösteriyor. Bunlar: Dört Mevsim Et Entegre Tesisi, Göbel mahallesi Medist işletmesi ve Yılmazlar et entegre. Susurluğun geçmişten bu yana bilinen, çok kaliteli et ve et ürünlerinin pazarlanması bu merkezlerden gerçekleştirilmekte.
Özellikle İstanbul piyasası bu ürünlerin en çok tercih
edildiği mega kent.
Diğer taraftan bölgemiz ’Beyaz et tesisleri‘ile bu üretim işkolunda da ön sıralarda yer alıyor. Bu anlamda çok sayıda beyaz et üretim işletmesine ve tavukhaneye sahip. İlçemiz de Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme
tesisine sahip olması dolayısıyla beyaz et sektöründe söz sahibi durumda. Karapürçek mahallemizde yer alan Has tavuk adlı
işletmede hem kanatlı kesim hem de bu ürünlerin dış il ve ilçelere pazarlanması gerçekleştiriliyor.
İlaveten ilçemiz ve bölgesi, ülkemizin salça ve konserve imalat merkezi konumunda. Bu manada ‘Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri’güçlü bir yönümüz. Ayrıca ilçemizde bazı meyve suyu, içecek ve donmuş gıda fabrikaları gibi gıda
işleme tesisleri de bulunuyor. Bunların başlıcaları Karapürçek’teki Askon Gıda sanayii Meyve Suyu Fabrikası, Kepekler’deki Assan Foods
Gıda Sanayii Gıda Üretim ve İşleme Ketçap - Mayonez ve Salça Üretim tesisi, Göbel’deki Fide Konserve Fabrikası, Ümiteli’deki Ahi Güven Konserve ve Donmuş Gıda Fabrikası ile Susurluk’taki Tunalı Ayçiçek Yağ Sanayii işletmesidir. Bu fabrikalar hem yurt içi hem de yurt dışına satış yapmaktadırlar. İlçemiz ve içinde bulunduğumuz bölge bu fabrikaların hem üretim hem de tarımsal ürün tedarik merkezi konumunda.
Bunların dışında besi ve süt yemleri ile silaj ve küspe türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk. Zira besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki yem hammaddeleri konusunda oldukça zengin olan ilçemiz, çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği
bir bölgede yer alıyor. Bu bağlamda özellikle hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş yer kaplıyor
Öte yandan ’Ahşap sandalye, masa imalatı’ geçmişten bu güne Susurluğumuzun önemli bir değeri ve güçlü yönü. Özellikle 50’li 60’lı 70’li yıllarda ağaç sandalye, masa, at arabası vb. ürünler konusunda ilçemiz haklı bir şöhrete
sahipti. Şu anda da halen yeni sanayi sitesinde bu ürünlerle uğraşan; Özenç sandalye, Cms sandalye, Habeş sandalye, Palmiye koçak sandalye, Güler Sandalye ve Ada Sandalye gibi işletmelerimiz ilçemizin geçmişten gelen bu güçlü yönünü geleceğe taşıma gayreti içindeler.
Özellikle son dönemde sahil kasabalarında, çay bahçelerinde,
yeme içme mekânlarında yeniden ahşap malzemeye dönüş gözleniyor.
Nostalji de olsa nihayetinde sağlıklı, ortopedik ve dayanıklı olması sebebiyle
bu sektörün orta vadede güçlenerek varlığını sürdüreceğini
tahmin etmek zor değil. İnsan emeği ve ustalık gerektiren bu alanda yetenekli
gençler desteklenir ve kazanılabilirse bu ürünlerin yine ülkede aranan bir marka olması şaşırtıcı olmaz. Ahşap Sandalyecilik akıllı
stratejilerle yine Susurluğun başlıca gelir kaynaklarından biri olabilir.
Kuşkusuz güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’Stratejik amacımız için önemli.
Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi izlenmesi gerektiğini biliyoruz. Bu sebeple
Susurluğun mevcut fabrika ve tesisleri için ilk etapta: ‘HDF.1.1.1.29-Şeker fabrikasının yıl boyu çalışmasına yönelik alternatif çözüm önerilerini değerlendirmek’, ‘HDF.1.1.1.30-Tesisimiz Yörsan’ın yeniden üretime geçmesi için yeni yatırımcısına destek ve katkıda bulunmak’,
‘HDF.1.1.1.31-Entegre et tesislerimizi yeni yatırımlarla ürün çeşidi, kapasite ve ulusal pazar paylarını arttırmaları
için yönlendirmek’,’HDF.1.1.1.32-Beyaz et tesislerimizi üretim miktarı, ürün kalitesi ve marka değerini yükseltmeleri için teşvik etmek’ ve‘HDF.1.1.1.33-Gıda sanayimizi çeşitlendirmek, ürünlerimizin dış pazarlara açılmasını sağlamak üzere desteklemek’gibi hedefler düşünülebilir.
Ahşap sandalye, masa
imalatı konusunda ‘HDF.1.1.1.34-Susurluğa özgü, markalı ahşap ürün tasarımları gerçekleştirmek’,’HDF.1.1.1.35-Üretimde Küçük sanayi-Meslek lisesi işbirliğini sağlamak’ ve’HDF.1.1.1.36-Ahşap ürünlerde Susurluğu yeniden zirveye taşımak’akla gelen ilk hedefler. Kuşkusuz bu hedefler güçlü yönlerimizi daha da güçlendirecek çabalar. Neticede orta vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek çok çok önemli hususlar. Aynı zamanda bu hamleler yöre insanımız için gelecekte yeni kazanç ve istihdam kapıları anlamına geliyor.
Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak dayanacağımız güçlü bir sanayi altyapımız olmalı. Bunun için de öncelikle kendi tesis ve ürünlerimizin güçlendirilmesini başarmak olmak üzere, OSB fırsatını da kesinlikle ıskalamamamız gerekiyor. Susurluk için henüz hiçbir şey bitmedi, bitmeyecek.
Gelişmek için değişmek, değişmek için de niyet ve çaba gerekiyor. Aklımızı ve yüreğimizi birleştirebilir, dikenli yollarda sonuna
kadar yürümeyi göze alabilirsek her zaman güçlü çıkış yolları bulabiliriz. Bilmeliyiz ki “Yola çıkıp varmamak, yoldan çıkıp ta varmak mümkün değildir”.Son olarak yine böyle bir söz: “Her arayan bulamayabilir ama bulanlar arayanlardır”.
‘GZFT.08-SANAYİ’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ : ‘FRS.08.1-İstanbul sanayisinin desantralizasyonu’ ve ‘FRS.08.2-İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması’ olarak öngörülmüştü. Bunlar Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak
ve destekleyecek birer birer dış fırsat.
Büyük sanayi merkezleri günümüzde hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı
altında. Sürekli büyüme; bölge içi ve bölgeler arasında artan ölçüde nüfus ve sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarına neden oluyor. Bu durum aşırı büyüyen merkezlerin doğal ve ekonomik kaynaklara dayalı olan sürdürülebilir kalkınmasını da tehlikeye sokmakta. Günümüzde giderek daha önem kazanan çevre sorunları da bu ‘desantralizasyon’u zorluyor.
Bu yüzden İstanbul gibi geçmişte belli merkezlerde yoğunlaşmış bulunan sanayiinin
yakın çevrede daha az yoğunluklu bölgelere taşınması gündemde. Özellikle İstanbul karayolu ağında ve kent merkezinde giderek artan trafik
yoğunluğunun sanayinin yeniden dağılım politikaları ile ne ölçüde hafifletilebileceği üzerinde plan ve projeler var. Bu duruma bulunan çözüm stratejilerinden birisi İstanbul sanayisinin yer değiştirmesi üzerine gelişmekte.
Nitekim bu fırsatı
değerlendiren Güney Marmara Kalkınma
ajansı aşırı büyüyen merkezlerin çevresindeki alanlara
yayılması suretiyle merkezdeki yoğunluğu hafifletilip kaynakların
devamlılığının sağlanması konusuna Bölge Planı’nda yer vermiş bulunuyor. Gerçekten de bu bağlamda Çanakkale ve Balıkesir’i içine alan TR22 Düzey 2 Bölgesi, coğrafi konumu, merkezlere yakınlığı ve sahip olduğu gelişme
potansiyelleri bakımından aşırı büyüyen bu merkezlere alternatif olarak görülüyor.
2010- 2013 Güney Marmara Bölge Planı Mekânsal Gelişim Şemasında Bölgenin hangi alanlarının ne tür işlevler için uygun olduğu gösterilmiş. Bu doğrultuda Güney Marmara Bölgesi’nin kuzeyi sanayi, güneydoğusu madencilik alanları için uygun iken bölge genelinde tarımsal topraklar söz konusu. Bölgenin mekânsal gelişmesinin bu yönde devam edeceği varsayılarak ‘İstanbul’dan
taşınması gündemde olan sanayi’için Balıkesir Merkez, Bandırma ve Biga uygun mekânlar olarak değerlendirilmiş. Zira bu noktalar gerek ulaşım kolaylığı gerekse hâlihazırda var olan sanayileşmeden dolayı
desantralizasyon için cazip görünüyor.
İlçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına
yakınlığımız bize de bu açıdan ikincil bir avantaj sağlıyor. Sadece biraz daha yüksek ve etkili bir sesle “Biz de varız!” dememiz gerektiğini düşünüyorum. Sanayinin hâlihazırda Bandırma- Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit akslarında geliştiği, ancak bu gelişmenin
asıl olarak Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde kuvvetli olduğu izleniyor. Bursa-Gebze-İstanbul otoyolu ve Lojistik Köyü projelerinin etkisiyle önümüzdeki yıllarda bu gelişme daha da hızlanacak.
Ancak sanayi gelişme
akslarında yeni tesislerin dağınık, gelişigüzel ve sürdürülebilir olmayan bir şekilde yer seçmeleri yerine, daha ziyade OSB’lere yönlendirilmesi politikası da var. Bu nedenle OSB’lerin
sağladığı uygun ortam ve maliyet avantajları göz önüne alınarak taşınması düşünülen sanayi için bu merkezlerin öncelikli alanlar olarak dikkate alınması söz konusu. Bu açıdan Ömerköy’de kurulması için başvurusu yapılan
karma OSB’si çok kıymetli ve kaçırılmaması gereken bir fırsat.
Güney Marmara TR22 Düzey 2 Bölgesi olarak kodlanmış Balıkesir ve Çanakkale
illeri aslında kültürel ve doğal zenginlikleriyle tam bir ‘yaşanacak bölge’ vizyonuna sahip. Diğer yandan gerek coğrafi konum, büyük sanayi merkezlerine yakınlık ve gerekse de sahip olunan gelişme
potansiyelleri bakımından da aşırı büyüyen merkezlere alternatif oluşturuyor. Bu
bağlamda ’İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak
olanlar için alternatif OSB potansiyeli’ ve “İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru
kayması’ Susurluk için şimdiden güçlü bir yön ve aynı zamanda da kıymetli bir fırsat olarak ortaya çıkmış durumda.
İstanbul Sanayisinin Bölgemize taşınmak için aradığı en önemli unsurlardan
birinin ulaşım ve lojistik alt yapı imkânı olduğunu
biliyoruz. Gebze-Orhangazi-İzmir ve Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir
Otoyolları ile Bursa-Bandırma-İzmir hızlı tren projesinin tamamlanmasının bu
anlamda bölgeye önemli bir güç kattığı ve katacağı çok açık.
Ayrıca İstanbul-İzmir arası karayolu ve
Ankara-Bursa-İzmir arası demiryolu ulaşımları bölgeyi giderek
bir transit merkezi konumuna getiriyor. İlçemizi de içine alan bu merkez orta vadede Bandırma’daki limanlar yoluyla da dış dünya ile kesintisiz bir bağlantı içinde olacak. Ayrıca İstanbul, Bursa ve
İzmir gibi üç büyük kente olan yakınlığın bize büyük bir avantaj sağladığını da görebilmek lazım. Bütün bunlar kendisine yer arayan İstanbul
sanayisinin dinamizmi için son derece cazip ve stratejik unsurlar.
Bölgede Balıkesir merkezde iki, Bandırma, Çanakkale, Biga ve M.K.Paşa’da birer adet olmak üzere
faaliyette olan altı adet; bunun yanı sıra Bölgede henüz faaliyete geçmemiş olan Gönen Deri ile Burhaniye Zeytincilik Organize Sanayi Bölgesi mevcut. Sanayi parsellerinin yüzde 80’e yakını
tahsis edilmiş olup, OSB’lerde üretimde olan firma sayısı 143. Bölge OSB’leri ulaşılabilirlik açısından oldukça iyi
konumlarda. Söz konusu OSB’lerde altyapı çalışmalarının çoğu tamamlanmış olup, atık su ve doğalgaz kullanımı konusunda bazı
eksiklikler var.
Bölge OSB’lerinde 250’den fazla çalışanı olan 2 işletme bulunuyor. İşletmelerin ciroları da göz önüne alındığında OSB’deki işletmelerin çoğunun KOBİ
olduğu görülüyor. GMKA TR22 Güney Marmara Organize Sanayi Bölgeleri Araştırmasına göre Balıkesir OSB’lerinde en çok faaliyet gösteren iş
kollarının gıda ve yem 28%, makine ve teçhizat 12%,
deri, plastik ve kimya 8% olduğu tespit edilmiş. Buna göre söz konusu işletmelerin yarısı gıda, yem ve makine teçhizat sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Günde ortalama
10 saat üretim yapılıyor, yüzde 60’ında vardiya
uygulaması var ve personel sayısı ağırlıklı olarak 11 ile 25 kişi.
Sanayi üretiminin OSB
çatısı altında yapılmasının faydası çok. Ancak OSB
kurmak da bir o kadar zor. Öncelikle OSB’ler OSB Yer
Seçim Yönetmeliği çerçevesinde belirlenen uygun alanların İlin Valisinin teklifi ve Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı’nın oluru ile tüzel kişilik kazanıyor. Bu noktada İldeki
diğer OSB’lerin varlığı ve doluluk oranı mevzuat itibariyle yeni bir OSB
kurulmasına engel teşkil edebilir. Bu noktada en başta Susurluğun niyet ve
kararlılığı ile; Siyaset, Valilik, Belediye, Ticaret Odaları ve STK’ların
elbirliği ederek devreye girmesi şart.
Başlangıçta en önemlisi yer seçimi, daha doğrusu doğru yeri seçmek. Bunun için ilk OSB
yapılanmasının Sanayi ve Ticaret Odaları desteğinde Kent Konseyi çatısı altında oluşturulması yararlı olur. Kuşkusuz bu konuda karayolu,
otoban, liman, demiryolu, lojistik alanlar, havalimanı, yakındaki kentsel alan
gibi noktalar yatırımcı için önemli faktörler. Bildiğimiz kadarıyla İlçemiz Ömerköy sınırları içerisinde OSB kurulumu ile ilgili bazı çalışmalar
yapılmış. Başvuru dosyası Valilik kanalıyla Sanayi Bakanlığına ulaşmış durumda.
Google harita uygulamalarından görülebileceği gibi Ömerköy’den geçen yeni otoban ile mevcut karayolu arasında kalan bölümde büyük ölçekli Mera parselleri (170 ha civarında) var. Yanındaki tarımsal alanlar ile
birlikte alanın yaklaşık 450 ha büyüklüğe
ulaşabileceği anlaşılıyor.
Bu parsellerin büyük bir kısmının hazinesi mülkiyetinde olması çok ama çok önemli. Çünkü OSB Tüzel Kişilik kazandıktan sonra emlak vergisi değeri üzerinden
sadece OSB Tüzel Kişiliklerine Devlet tarafından satışı yapılabiliyor. Taşınmaz Mera
olsa bile tahsis amacı değişikliği yapılarak önce Mera
vasfı kaldırılıp sonrasında da satış gerçekleşiyor. Böylece çok uygun fiyatlarla OSB lehine parseller tescil edilmekte. Bu şekilde
yatırımcılara uygun fiyat ile tahsis/satış OSB’nin ihtiyaç duyduğu ilk yatırım bütçesi desteğini de sağlamak anlamına
geliyor.
Kurulacak olan OSB’nin niteliği çok önemli. Bu anlamda karma OSB her zaman daha avantajlı. Çünkü karma OSB’lerde imar planı aşamasında ada bazında ihtisaslaşan üretim adaları mümkün. Yani örneğin; OSB’nin güney kısmında Gıda üretim
tesisleri planlanırken, belli bölgesinde masa-sandalye üretimine yönelik imar adaları, bazı yerlerinde de yüksek katma
değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir. Böylelikle altyapı verimli kullanılır,
sanayi kuruluşları arasında simbiyoz etkisi bile oluşabilir.
‘Simbiyoz’ kelimesi genellikle, iki veya
daha fazla türün karşılıklı fayda durumunda olduğu; madde, enerji veya bilgi alışverişinin
olduğu doğal ilişki için kullanılıyor. Bu ilişki endüstriyel alanda, emisyon ve enerji kullanımının azaltılması, yeni gelir
akışı gibi faydalar sağlıyor. Endüstriyel Simbiyoz, endüstriyel işletmelerin karşılıklı fayda sağlayacakları ortaklıklar kurması
olarak tanımlanabilir. Bu ortak kullanım sadece atıkları değil, enerji, lojistik, insan gücü, yatırım, su gibi diğer kaynakları da
kapsıyor.
Haritadan da görülebilen yer Susurluk OSB için oldukça uygun. Ülkemizdeki OSB’ler 35 ha ile 2500 ha arasında çeşitli büyüklerde. Aslında ne kadar büyük olursa o kadar iyi. Çünkü yatırımcılardan parsel büyüklükleri ile
orantılı aidat alınıyor. Böylece yönetim aidatı önemli miktarlara ulaşabiliyor ve OSB’nin bütçesi çerçevesinde gerekli ihtiyaçlara kullanılabiliyor. Bu nedenle büyüklüğü 400 ha altında olan OSB’ler çarkı çevirme
noktasında zorlanabiliyorlar. Bu yüzden başta Hazine parselleri olmak üzere özel mülkiyet elindeki parselleri de OSB içerisine
almakta fayda var.
OSB’lerde
kurulumdan sonraki ilk işler; imar planı, parselasyon planı, altyapı tesisleri
ve merkezi atıksu arıtma tesisinin yapılması. OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim
Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş ve diğer kamusal hizmet
tesisleri ile banka vb. ünitelere de ihtiyaç duyulur.
Sadece sanayi yatırımları değil bu tesisleri yapmak da hem zaman hem de ciddi bütçe gerektiren işler. Nitekim ülkemizde henüz altyapı,
yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim
faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor.
Ciddi bir destek ve finansmana ihtiyaç duyulan bu dikenli yolda kaynağın en büyüğü arazileri küçük bedeller ile alıp yatırımcıya satış yapmakla sağlanabilir. Satış
bedelleri belirlenirken de ildeki diğer OSB’ler ile rekabet edebilecek daha
uygun fiyatlar seçmek önemli. İlk sanayi tesisi gelene kadar yapılması gereken altyapı işleri için Büyükşehir desteğine kesinlikle muhtacız. Bu arada Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının ihtiyaç duyulan tüm altyapı-üstyapı tesisleri başta olmak üzere özel mülkiyet elindeki parsellerin OSB tarafından kamulaştırılması için kredi verdiğini bir kenara not edelim.
Böylece projelerin Bakanlık yatırım
programına alınması ile birlikte 3 yıl geri ödemesiz,
yıllık %3 faizle 10 yılda geri ödemeli kredi kullanarak (bazı parselleri
ipotek vermek gerekiyor) ilk etapta ihtiyaç duyulan bütçe oluşturulabiliyor. Burada önemli olan çok iyi bir
planlama ve hızlı iş görerek geri ödemesiz olan
3 yıllık süreçte mümkün olduğunca fazla yatırımcı gelmesini sağlamak. OSB’nin yatırımcı sayısı
arttıkça onların ihtiyacı olan elektrik, doğalgaz, proses suyu gibi hizmetlerin
dağıtım lisansı alınarak karşılanması gelir kapılarını da arttırmış oluyor.
Ancak bugün itibariyle
burada bir hususu önemle vurgulamakta ve belirtmekte yarar var. Bu Stratejik Plan önerisi 2023 yılı sonrası için yapılıyor. O nedenle 2021 ve 2022
yılları için söylediği bir şey yok. Bu dönem Susurluk halkının, idaresinin ve
siyasetinin görev alanı. Stratejik plan onlara bir vizyon öngörüyor; benimser ve inanırlarsa ‘yeşilelma yolu’ndan yürürler. Zaman ve mevzi kazanırlar. “Ayağa kalk Susurluk! Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!”çağrımıza
uymuş olurlar.
Bu arada açtığımız
yoldan yürüyerek Stratejik Planlarını kesinleştirmiş ve 2023’e öngörülen fotoğraf içinde ulaşmış olurlar. Kısaca OSB’sin kuruluş aşaması bitmiş, altyapı
işlerinin yürütüldüğü bir noktada Stratejik plan yapılmış ve uygulamaya girmiş olur.
Kuşkusuz güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’Stratejik amacımız için önemli.
Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları
kullanma’stratejisi izlenmesi gerektiğini
biliyoruz.
Bu sebeple Susurluğun mevcut fabrika ve
tesisleri için ilk etapta: ‘HDF.1.1.1.29-Şeker fabrikasının yıl boyu çalışmasına yönelik alternatif çözüm önerilerini değerlendirmek’, ‘HDF.1.1.1.30-Tesisimiz Yörsan’ın yeniden üretime geçmesi için yeni yatırımcısına destek ve katkıda bulunmak’, ‘HDF.1.1.1.31-Entegre et
tesislerimizi yeni yatırımlarla ürün çeşidi, kapasite ve ulusal pazar paylarını arttırmaları için yönlendirmek’,’HDF.1.1.1.32-Beyaz et tesislerimizi üretim
miktarı, ürün kalitesi ve
marka değerini yükseltmeleri için teşvik etmek’ ve‘HDF.1.1.1.33-Gıda
sanayimizi çeşitlendirmek, ürünlerimizin dış pazarlara açılmasını
sağlamak üzere desteklemek’gibi hedefler düşünülebilir. Ahşap sandalye, masa imalatı konusunda ‘HDF.1.1.1.34-Susurluğa
özgü, markalı ahşap ürün tasarımları
gerçekleştirmek’,’HDF.1.1.1.35-Üretimde Küçük sanayi-Meslek lisesi işbirliğini sağlamak’ ve’HDF.1.1.1.36-Ahşap ürünlerde Susurluğu yeniden zirveye taşımak’akla gelen ilk hedefler.
İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli Susurluğun
geleceği için oldukça stratejik bir konu. Bu kez işin sıkı tutulması, özünden sapılıp sulandırılmaması ve adım adım sonuca ulaştırılması gerekiyor.
Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi gibi, gelecek nesillere ulaştırılacak bir amiral gemisi gibi konunun
vizyon ve dava edinilmesinden söz ediyorum.
O halde ilk hedef: ‘HDF.1.2.1.08-OSB
girişimini sahiplenmek, siyasi ve altyapı desteğini sağlamak’, ikincisi ‘HDF.1.2.1.09-OSB’ne her aşamada aktif destek olmayı ve katkıda bulunmayı sürdürmek’, üçüncüsü de ‘HDF.1.2.1.10-Karma OSB yaklaşımıyla Susurluk için en uygun yatırımların gelmesinde seçici olmak’ olmalı. Kuşkusuz bu hedefler güçlü yönlerimizi daha da güçlendirecek çabalar.
Neticede orta vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu
etkileyecek çok çok önemli hususlar. Aynı zamanda bu hamleler yöre insanımız
için gelecekte yeni kazanç ve istihdam kapıları anlamına geliyor.
Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak dayanacağımız güçlü bir sanayi altyapımız olmalı. Bunun için de öncelikle kendi tesis ve ürünlerimizin güçlendirilmesini
başarmak olmak üzere, OSB fırsatını da kesinlikle ıskalamamamız gerekiyor. Susurluk için henüz hiçbir şey bitmedi, bitmeyecek. Gelişmek için değişmek,
değişmek için de niyet ve çaba gerekiyor. Aklımızı ve yüreğimizi birleştirebilir, dikenli yollarda
sonuna kadar yürümeyi göze alabilirsek her zaman güçlü çıkış yolları bulabiliriz. Bilmeliyiz ki “Yola çıkıp varmamak, yoldan çıkıp ta varmak mümkün değildir”. Son olarak yine böyle bir söz: “Her arayan bulamayabilir ama bulanlar arayanlardır”.
GZFT.08-SANAYİ’sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ : ‘FRS.08.1-İstanbul sanayisinin desantralizasyonu’ ve ‘FRS.08.2-İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması’ olarak öngörülmüştü. Bunlar Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek
birer birer dış fırsat.
Büyük sanayi merkezleri günümüzde hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı altında. Sürekli büyüme; bölge içi ve bölgeler arasında artan ölçüde nüfus ve
sosyo-ekonomik gelişmişlik farklarına neden oluyor. Bu durum aşırı büyüyen merkezlerin doğal ve ekonomik kaynaklara dayalı olan sürdürülebilir kalkınmasını da tehlikeye sokmakta. Günümüzde giderek daha önem kazanan çevre
sorunları da bu ‘desantralizasyon’u zorluyor. Bu yüzden İstanbul gibi geçmişte belli merkezlerde yoğunlaşmış
bulunan sanayiinin yakın çevrede daha az yoğunluklu bölgelere taşınması gündemde.
Özellikle İstanbul karayolu ağında ve kent merkezinde giderek artan trafik
yoğunluğunun sanayinin yeniden dağılım politikaları ile ne ölçüde hafifletilebileceği üzerinde plan ve projeler var. Bu duruma
bulunan çözüm stratejilerinden birisi İstanbul sanayisinin yer değiştirmesi üzerine gelişmekte. Nitekim bu fırsatı değerlendiren Güney Marmara Kalkınma ajansı aşırı büyüyen merkezlerin çevresindeki alanlara yayılması suretiyle merkezdeki yoğunluğu hafifletilip
kaynakların devamlılığının sağlanması konusuna Bölge Planı’nda
yer vermiş bulunuyor.
Gerçekten de bu
bağlamda Çanakkale ve Balıkesir’i içine alan TR22 Düzey 2 Bölgesi, coğrafi konumu, merkezlere yakınlığı ve sahip olduğu gelişme
potansiyelleri bakımından aşırı büyüyen bu merkezlere alternatif olarak görülüyor. 2010- 2013 Güney Marmara Bölge Planı Mekânsal Gelişim Şemasında Bölgenin hangi alanlarının ne tür işlevler için uygun olduğu gösterilmiş.
Bu doğrultuda Güney Marmara Bölgesi’nin kuzeyi sanayi, güneydoğusu madencilik alanları için uygun iken bölge genelinde tarımsal topraklar söz konusu. Bölgenin mekânsal gelişmesinin bu yönde devam edeceği varsayılarak ‘İstanbul’dan
taşınması gündemde olan sanayi’
için Balıkesir Merkez, Bandırma ve Biga
uygun mekânlar olarak değerlendirilmiş. Zira bu noktalar gerek ulaşım kolaylığı
gerekse hâlihazırda var olan sanayileşmeden dolayı desantralizasyon için cazip görünüyor. İlçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma
limanına yakınlığımız bize de bu açıdan ikincil bir avantaj sağlıyor. Sadece
biraz daha yüksek ve etkili bir sesle “Biz de varız!” dememiz gerektiğini düşünüyorum.
Sanayinin hâlihazırda
Bandırma- Biga-Çan-Çanakkale aksı ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit
akslarında geliştiği, ancak bu gelişmenin asıl olarak
Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Bursa yönünde kuvvetli olduğu izleniyor.
Bursa-Gebze-İstanbul otoyolu ve Lojistik Köyü projelerinin etkisiyle önümüzdeki yıllarda bu gelişme daha da
hızlanacak. Ancak sanayi gelişme akslarında yeni tesislerin dağınık, gelişigüzel ve sürdürülebilir olmayan bir şekilde yer seçmeleri yerine, daha ziyade OSB’lere yönlendirilmesi politikası da var.
Bu nedenle OSB’lerin sağladığı uygun ortam
ve maliyet avantajları göz önüne alınarak taşınması düşünülen sanayi için bu
merkezlerin öncelikli alanlar olarak dikkate alınması söz konusu. Bu
açıdan Ömerköy’de kurulması için başvurusu yapılan karma OSB’si çok kıymetli ve kaçırılmaması
gereken bir fırsat.
Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ istiyoruz ve mademki bu konuda ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ şeklinde bir
Stratejik amacımız var o halde ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisi izleyeceğiz demektir.
Odaklanmamız gereken şey ise gayet doğal olarak çevreden esen
fırsat rüzgârlarından azami ölçüde yararlanabilmek.
Bu
açıdan İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB
potansiyeli Susurluğun geleceği için oldukça stratejik bir konu. Bu kez işin
sıkı tutulması, özünden sapılıp sulandırılmaması ve adım adım sonuca
ulaştırılması gerekiyor. Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi gibi, gelecek nesillere
ulaştırılacak bir amiral gemisi gibi konunun vizyon ve dava edinilmesinden söz
ediyorum.
O
halde ilk hedef: ‘HDF.1.2.1.06-OSB girişimini sahiplenmek, siyasi ve altyapı desteğini
sağlamak’, ikincisi ‘HDF.1.2.1.07-OSB’ne her aşamada aktif
destek olmayı ve katkıda bulunmayı sürdürmek’, üçüncüsü de ‘HDF.1.2.1.08-Karma
OSB yaklaşımıyla Susurluk için en uygun yatırımların gelmesinde seçici olmak’
olmalı.
Bu arada stanbul sanayisinin
desantralizasyonu; yani sanayinin istanbul’da yoğunlaşmasının artık
istenmemesi, bir merkezkaç hareket oluşturuyor. Bizim için yelkenlerimizi şişirip değerlendirmemiz gereken bir rüzgâr bu. Nereye gidecekler? İstanbul’dan, iç ve dış pazar
bağlantılarından uzak olmak istemeyeceklerine göre ya Trakya’ya, ya da Güney Marmara’ya yönelecekler. Trakya dolu, Güney Marmara bölgemizde bile
uygun alanlar sınırlı. İlçemiz de bu sınırlı alanlardan biri.
Nitekim fabrika ve üretim tesislerinin Bursa ve Bandırma’dan giderek bize doğru kaydığını da
yıllar itibariyle gözlemleyebiliyoruz.
O halde ilk hedefimiz; ‘HDF.1.3.2.24-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak
olanlar için en uygun alternatif olduğumuzun
bilinciyle bu avantajımızı sürekli gündemde tutmak’, ikincisi ise ‘HDF.1.3.2.25-İlçemize gelebilecek sanayi yatırım
tercihlerini olumsuz etkileyebilecek engelleri önceden görüp gidermek’ olmalı.
Elbette en uygun alternatif
olduğumuzun bilincinde olmalı ve bu avantajımızı hem kendimiz hem de
yatırımcılar için sürekli gündemde tutmalıyız. Ancak yetmez; gelecek olanlar karşılarına çıkacak engellerden hoşlanmaz. Kendilerine zaman, para ve emek kaybettirecek
olumsuzluklar varsa da gelmez. Bu yüzden sanayi yatırım tercihlerini olumsuz
etkileyebilecek engelleri ortadan kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve kolaylık
sağlamak gerekir.
Böylece Susurluğun geleceği demek olan
fırsatları kaçırmamış, tercihin ilçemizden yana kullanılmasını yönlendirmiş oluruz. Bu açıdan yatırım yapacaklar ve kurulacak
tesisler için ilçemizde Ticaret Odası tarafından bir yatırım danışma ve destek hizmeti
vermek oldukça önemli. Zira gelecekte daha yoğun ve pahalı olacak olan büyük kentten kaçışları oldukça sık göreceğiz.
----------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/12/23-aralk-2020-carsamba-reis.html>
30 Aralık 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı194.................................Sanayi
(II)
Sanayi (II)
Bu hafta Susurluğun ‘GZFT.08-SANAYİ’ sektörü alanında geriye kalan zayıf yönleri ile karşı karşıya olduğu tehditlere bakarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde yeni bazı hedefler
belirlemeye çalışacağız.
“Neredeyiz?” aşamasında
yapılan GZFT çalışmasında “SANAYİ“ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ ımız; ”ZY.08.1-Sektörün yetersizliği”,”ZY.08.2-Kurumsal kapasitesi gelişmiş
KOBİ’ler olmaması”,”ZY.08.3-Nitelikli ara eleman yetersizliği”,”ZY.08.4-İhracat
ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması”,”ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması”,”ZY.08.6-Üniversite işbirliğinin bulunmaması” olarak belirlenmişti.
“Sektörün yetersizliği”genelde bölgemiz ve özellikle de ilçemiz için olumsuz bir faktör. Ülkemizdeki sanayi işletmelerinin yüzde 71’inin başta İstanbul olmak üzere 12 ilde yoğunlaşmış bulunduğunu, bu anlamda Marmara Bölgesinin sektörün en fazla yoğunlaştığı coğrafi bölge olduğunu biliyoruz. Buna karşılık Balıkesir ve Çanakkale’yi kapsayan Güney Marmara bölgesi ise bu güne kadar sanayi sektöründeki gelişmişlikten yeterince faydalanamamış durumda. Zira Marmara Bölgesi’ndeki sanayi sektörü içinde oransal olarak payı en az olan bölge.
Ancak Güney Marmara TR22 Bölgesi sanayinin geliştiği büyük kentlere olan coğrafi yakınlığı, lojistik bağlantılarını güçlendiren altyapı yatırımları, doğal kaynaklarının
zenginliği ve çevresindeki büyük merkezlere alternatif arayan sanayinin yer arayışı
sebebiyle son derece gelişmeye açık. Bu nedenle şu an itibariyle zayıf görünen bu tarafımızın orta vadede güçlü hale gelebileceğini varsaymak, ona göre stratejiler geliştirmek akıllıca olacaktır.
“Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler
olmaması” bölge için bir başka genel zafiyet. İlçelere göre Sanayinin Sektörel Dağılımı TÜİK 2012
verilerine göre TR22 Bölgesi’nde İSO 500 listesinde yer alan İçdaş, Kastamonu Entegre Ağaç Sanayi, Akçansa Çimento, Banvit, Kale Seramik, Şeker Piliç, Yörsan, Turyağ, Best Elektromekanik, Yarış Kabin, Bupiliç ve Teksüt gibi pek çok sanayi işletmesi bulunuyor. Ancak bu gibi sanayi işletmelerinin çoğu KOBİ statüsünde. Bölgedeki diğer büyük ölçekli tesisler ile KOBİ’ler arasındaki iletişim zayıf. Ayrıca, bölge illerinde girişimcilik kültürünün yeterince gelişmemiş olduğunu da biliyoruz. Öte yandan
bunların uygun ve zamanında finansmana erişim güçlükleri de var.
“Nitelikli ara eleman yetersizliği” geleceğimizi negatif etkileyen önemli bir sorun. Bilgi ekonomisi ve küresel rekabet, şirketlerin işe eleman
alırken çıtayı yükseltmesini zorunlu kıldı. Ama ezbere dayanan eğitim sistemi, nitelikli gençler yetiştirmede yeterince başarılı olamadı. Kronikleşen ekonomik
krizlerden sonra şirketler, maliyetleri düşük tutmak için yeni eleman alımında cimri davranınca sorun daha da ağırlaşıyor. Gençler iş bulmakta zorlanıyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun iş gücü istatistiklerine bakıldığında da 24-29 yaş arasındaki her 100 eğitimli gençten 30’unun işsiz olması, sorunun gerçek boyutlarını gözler önüne seriyor. Aynı soruna iş sahipleri, sanayiciler ve şirketlerin insan
kaynakları yöneticilerinin gözüyle baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Onlar da şöyle söylüyorlar: “Aradığımız nitelikte eleman bulmak çok zor.
Ortada fakülte diplomasını her kapıyı açan bir
anahtar olarak gören, iş dünyası
hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan on binlerce genç var. Bir iş bulanların önemli bir bölümü de işinden memnun olmuyor.” Bir sorun, iki farklı bakış açısı. İş arayan gençlerin sadece diploma ile yetinmeyip
niteliklerini de var güçleriyle artırmaları gerekiyor.
Bölgenin rekabetçilik gücünü anlamak için 2007-2010 yılları “İller Arası Rekabetçilik Endeksi” çalışmalarının sonuçlarına bakmak gerekiyor. Buna göre her iki ilin de Marmara Bölgesi’ne göre alt; ülkeye göre orta sıralarda seyrettiği görülmekte. Bu sebeple “İhracat ve
markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” oldukça zayıf bir
tarafımız. 2012 Ticaret becerisi ve üretim potansiyeli endeksinde Balıkesir’in
2008’den 2010 yılına gelindiğinde 41. sıradan 27. sıraya yükselişi bu alanda bir gelişme olduğunu gösteriyor.
Ancak markalaşma becerisi ve yenilikçilik konusunda her iki ilde yıllara göre durağan bir seyir izlenmekte.
“Yüksek
teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” güçlendirilmesi gereken bir başka zayıf yönümüz. Zira bölgemiz bilgi yoğun sanayi sektörlerinde bugüne kadar
yeterince yol kat edememiş durumda. Ancak küresel
rekabette ön plana çıkarak kalkınmayı hızlandırmak için, kalkınmanın motoru olan teknolojiye
yatırım yapmak; teknoloji geliştirmek ve yüksek
teknolojili ürünleri üretmek gerekiyor. Bu sektörlerin başında 2023 yılına kadar ülkede 40 Milyar € katma değer yaratması beklenen yenilenebilir enerji teknolojisi sektörü geliyor. Yaşlanan nüfus ve buna bağlı olarak artan sağlık
sorunları sebebiyle orta vadede hızla gelişmesi beklenen medikal elektronik
sanayii ve ilaç sektörü de yatırım yapacak işletmeler için son derece cazip alanlar.
“Üniversite
işbirliğinin bulunmaması” konusuna gelince: Bugüne kadar Süt ürünleri MYO nedeniyle Balıkesir üniversitesiyle güçlü bir işbirliği kurulduğunu söylemek oldukça zor. Şimdi
bu yüksekokulun Bandırma Üniversitesine devri ile Susurluk’ta eski askeri kışla arazisinde ek kampüs kurma
teşebbüsü var. Bize lazım olan şey sadece kuru binalar ve öğrenci
kalabalığı değil elbette. Bunun da ötesinde aktif ve üretken bir
işbirliğine ihtiyacımız var. Aslında bugüne kadar
Uludağ üniversitesi ve Balıkesir üniversitesi ile böyle bir
işbirliği kurulamamış olması ilçemiz için
talihsizlik. Bu konuda daha atak olmak, işbirliği projeleri geliştirmek ve
ısrarla talep etmek Susurluğumuzun gelişmesine çok şey
katacaktır.
Şimdi zayıf yönlerimizin
telafisi ve güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım. Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘’StrA.2.1-Değerlere dayanmak”, “StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak”,
“StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik” ile “StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklindeki stratejik amaçlarımızla ilgili olduğunu söyleyebiliriz.
O halde ‘’StrA.2.1-Değerlere dayanmak” stratejik
amacımız ve “Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme” stratejisinin; yetersiz bir sektör, zayıf
KOBİ’ler, İhracat ve markalaşma seviyesi düşük ürünler gibi konularda bize nasıl yardımcı olabileceğini düşünelim. Öncelikle yetersiz bir sektöre ve zayıf KOBİ’lere sahip olsak da onlar
bizim. İhracat ve markalaşma seviyesi düşük ürünler de. Her biri birer değer. Değerlerimize sahip çıkıp koruyup
geliştirmeye çalışmaktan daha doğal ne olabilir.
Eğer Susurluk’ta bir kalkınma, gelişme ve
büyüme söz konusu olacaksa bu değerlerimizle birlikte olacak. O halde ilk hedef: “HDF.2.1.1.01-Mevcut sanayi sektörümüze; tüm tesis, KOBİ ve ürünleriyle beraber birer değer olarak sahip çıkmak” olmalı. İkinci hedef: “HDF.2.1.1.02-Mevcut sanayi tesis ve
KOBİ’lerimizi verimli çalıştırıp geliştirmek”, üçüncü hedefimiz de: “HDF.2.1.1.03-Ürünlerimizin İhracat ve markalaşma seviyesini yükseltmek” olabilir.
Öte yandan aynı AMAÇ.2 kapsamında “StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak” şeklinde bir
başka Stratejik amacımız daha var. Bunun için de “Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme” stratejisi
izlemek gerekiyor. Çünkü gerek sektördeki zayıflıklarımız, gerekse yüksek teknoloji ve üniversite
işbirliği konularındaki zafiyetimizin altında “nitelikli insan” eksiğimizin
bulunduğu açık.
Bu sebeple işe: “HDF.2.2.1.02-Sanayimiz ve işletmelerimizin gelişimi için Susurluk dışında bulunan nitelikli hemşehrilerimizi davet etmek” le başlayabiliriz. İkinci adım: “HDF.2.2.1.03-Bandırma 17 Eylül Üniversitesi ile Sanayi sektörümüz için; işletmeci, mühendis ve yüksek teknoloji bilgisine sahip nitelikli
insan yetiştirme konusunda işbirliği yapmak” olmalı.
Öte yandan “StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik” stratejik amacımızın “Str.2.3.1-Üretken olma” stratejisini sanayi konusundaki zayıflıklarımıza uygularsak doğal olarak “HDF.2.3.1.08-Tüm fabrika, tesis ve İşletmelerimizin üretim kapasitelerini arttırmak” hedefi ortaya
çıkıyor.
Üretim iki yönlü olarak bize yararlı. Birincisi, tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi üretimi; tarım ve hayvancılık sektörümüzün gelişmesinin de güvencesidir. Emme basma tulumba gibi her ikisi de birbirlerine katkıda
bulunur ve güçlendirirler. İkincisi üretim artışı yatırımla doğrudan ilgilidir
ve yatırım yapmayı gerektirir. Yatırım da kapasite büyütmek, daha güçlenmek demektir. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen
en baskın yolu bir seferberlik ruhu içinde üretim, yine üretim, daha fazla üretimdir.
Sektörün yetersizliği ve Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması konusundaki zayıflığımız “StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak” şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizle
giderilebilir. Küçük ölçekli tesis ve üretim kapasitesinin güçlendirilmesi mevcudun takviye edilip büyütülmesine bağlı. Bu nedenle sektördeki yetersizliğin aşılması doğal olarak
belli bir zaman alabilir.
Diğer yandan bu zaman zarfında çok daha farklı bir açılımla dev adımlar atabilmek de mümkün. Misâl: “HDF.2.4.1.03-Şeker Fabrikası için Torku örneğinde olduğu gibi özgün bir model oluşturmak” inanıyorum ki bizi çok değişik bir kulvara sokar. Aynı şekilde "HDF.2.4.1.04-Yörsanı
Süt birliği liderliği, halkın katılımı , mali ve siyasi destekle iflas
masasından almak”,“HDF.2.4.1.05-Yörsan’dan Şeker Fabrikasına, Karapürçek’ten Yahyaköy Göbel ve Okçugöl’e kadar yol boyu Susurluk çayının
batısını Tarıma dayalı Sanayi Bölgesi ilan
etmek” ve “HDF.2.4.1.06-Susurluk OSB’nin bir bölümünü yüksek teknoloji üssü şeklinde
oluşmasını sağlamak” hedefleri neden olmasın ki? Bütün bu hedefler istikametinde yol alınabilirse Susurluk KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için özgün bir model ortaya koymuş olur.
Bunu takiben eğer aynı stratejik amacın “Str.2.4.3-Güçlenme”stratejisini de izlersek Susurluk için çok önemli bazı konularda güçlenme imkânını da
aralamış oluruz. Bu bağlamda özellikle Susurluğun can damarı Şeker fabrikasında üretimin yıl
boyu yapılabilmesine yönelik arayışlara kulak vermek, ilgi göstermek ve destek vermek zorunluluğumuz var.
Örneğin fabrika yan ürünü olan küspe, melas ve
sıcak gaz atığının yeniden değerlendirilmesi üzerine
odaklanılabilir. Ankara Şeker Fabrikası’nda kurulan sera uygulaması bu tür arayışlara somut bir misal. Susurluğa da benzer bir sera yapılması son
derece yararlı ve ufuk açıcı olabilir. Ankara Şeker Fabrikası’nda
kurulan topraksız sera fabrikada yapılan üretim
neticesinde oluşan ısıdan yararlanılarak üretime
hazırlanıyor. Zira bu ısının soğutulması ayrıca bir maliyet konusu. Hâlbuki bu enerjiyi sera ısıtmasında kullanmak hem maliyeti düşürüyor hem de yeni bir üretime vesile oluyor.
Aynı şey daha evvel başlatılıp da yarım
kalmış kuru küspe projesinin yeniden ele alınması, melasla ilgili ek tesislerle fabrikaya
kimyasal bir boyut kazandırma ya da üretilen şeker kullanılarak sadece bizde
olan markalı bir şeker, özgün aromatik
şerbet, meyve suyu ya da çukulata ürünleri vb. alternatifler neden düşünmeyelim ki? “HDF.2.4.3.09-Şeker Fabrikası yan ürünlerini işleyen, değerlendiren yeni projeler talep etmek” hedefi bize bu konuda yeni ufuklar açabilir.
Böyle özgün ve yenilikçi fikirler fabrikamızın yıl boyu çalışmasını sağlayabileceği gibi çiftçimiz, hayvancımız ve ilçe ekonomimizi de canlandırıp güçlendirebilir. Günlük 7 bin ton üretim yapan Şeker Fabrikamız Susurluk için olduğu
kadar, bölge için, Balıkesir ve ülkemiz için çok önemli. Burada yapılan üretimle çiftçi ve hayvancımızdan işçimize, kamyoncumuzdan ilçe esnafımıza, hatta bu ürünleri kullanan pek çok imalatçıya kadar pek çok kesim kazanıyor. Hem çiftçimizin ürün verimliliğini hem de fabrikamızın verimliliğini artırmak istiyorsak her
sene fabrika çalışacak seronomileriyle yetinmemeliyiz.
Sıcak atık gazdan yararlanılarak kurulan
topraksız sera gibi fabrikada üretim esnasında ortaya çıkan tüm yan ürünlerden maksimum verim alabilme çalışmalarının da ısrarla takipçisi olabilmeliyiz. Susurluk idare ve siyasetinin bu konuya da azami ilgi göstermesi artık bir zorunluluk. Aynı şey Yörsan
konusunda da geçerli. Yapmamız gereken şey onun iflas masasında ölmesini
bekleyip cenazesini kaldırmak değil, canlandırıp yenileyerek Susurluğun
geleceğine kazandırmak olmalıdır. Böylece Susurluğun sanayi sektöründeki iki amiral gemisi yeniden ve daha güçlü bir şekilde kazanılabilir.
Bu açıdan “HDF.2.4.3.10- Tarıma dayalı Sanayi ve Lojistik Bölge için makro bir plan yapmak” Susurluk için özgün bir model ortaya çıkarabilir. Bütün bu hedefler inşallah mevcut tesis ve işletmelerimizin yasal bir zeminde
ve özgün bir modelle güçlendirilmesini sağlayacak öneriler.
Öte yandan yüksek teknoloji konusunda da böyle bir strateji pekâlâ mümkün. Örneğin bir alternatif olarak: Ayrıca bu konuda: “HDF.2.4.3.11-Savunma sanayinin yüksek
teknoloji gerektiren bazı parçalarının
Susurluk’ta üretilmesine talip olmak” şeklinde bir başka hedefimiz daha olabilir, olmalıdır da.
İstemeyene verilmez, istemek için de önce niyet ve inanç gerekir. “Fabrika,
marka ve tesislerimiz” bizim korunup geliştirilmesi gereken
değerlerimizdir. Ayrıca “İstikamet üzere olmak”, “Amaç Birliğine riayet”, “Planlı değişim dönüşüm” ve “Birlikte başarmak” gibi ilkelerimiz de var. Bütün bu değer, ilke ve hedefler bize ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ amacımız için yardımcı
olacaktır.
Gelecekte ‘‘GZFT.08-SANAYİ’ başlığı
altında karşımıza çıkabilecek en önemli Tehdit: ‘THD.08.1-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması” görünüyor. Doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve
Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini biz de biliyoruz. Aynı şekilde verimli tarım toprakları ve sit
alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına uzaklığı bakımından
İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığı lehimize bir avantaj.
Bu açıdan ilçemizde kurulacak karma Organize Sanayi Bölgesinin
(OSB); yasal altyapısı, oluşum disiplini sayesinde buraya gelecek sanayi için belirli bir plan çerçevesinde ve
kendi içinde otokontrol sağlayarak doğru tercihler yapılmasını sağlayabileceğini düşünüyorum. Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu
sebeple normal şartlarda gelişmenin daha çok gıda sektörü ağırlıklı ve öncelikli bir sanayi bağlamında olacağını öngörebiliriz.
Diğer yandan bölgenin
genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi de ilçemizde varlığı gözlenen diğer faaliyetler. Bu sebeple ilçemizin
taşıdığı fırsat ve güçlü yönlerinin gelecek sanayi tesisleri için etkili ve
yönlendirici olacağını tahmin ediyorum.
Ancak bir arkadaşımızın dediği gibi “Hadi yatırım yapın demekle kimse yatırım yapmaz. Bütün şehirler, bütün il, ilçe, kasabalar yatırımlardan pay almak için rekabet halindeler.
Hiçbiri benim bu fabrikaya, bu üniversiteye, bu tesise ihtiyacım yok, bu
da sizin şehrinize olsun demeyecektir. Birlik ve beraberliğini korumaz, akıllı
davranmaz, harekete geçmezsek bu defa da hava alırız. Susurluk’a
bir yatırım gelecekse eğer, bu şehrin insanının göstereceği gayrete, isteğe, birlik ve beraberlik içinde hareket edip etmediğine bağlı. Şayet gelecek on yıllara daha yaşanılası bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Cumhuriyetimizin
100. yılından itibaren kalkınmış bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Her
alanda Susurluk’un gelişmesini, ilerlemesini istiyorsak, öncelikle bir yol haritasına ihtiyacımız var. Biz bazı şeyleri değiştirmedikçe hiçbir şey değişmez.”
Yine başka bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği gibi: “Susurluğun
Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek
her yatırım için ortak hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.” Yoksa eskisi gibi kısır çekişme, çıkar
hesapları ve politik tartışmalar içine girersek sadece ilçemiz ve bizler kaybetmiş olmayız, gelecek nesilleri de mağdur etmiş oluruz.
Odaklanmamız gereken soru şu: “İstanbul
sanayisi gelecekte nereye gidecek?” Tabi ki de üretimini en
uygun fiyat ve şartlarda yapabileceği, en kolay şekilde pazarına
ulaştırabileceği yerleri tercih edecek. İşte bu noktada arsa fiyatı uygun,
altyapısı hazır sanayi parselleriniz var ise tercih nedeni olabilirsiniz. Yeni
yatırımcı sorun ile uğraşmayı sevmez, yatırımcı/sanayici sadece üretim yapmayı düşünür. Örneğin siz yatırımcıya doğalgaz altyapısı önümüzdeki sene gelecek derseniz sanayici beklemez, gerekirse daha fazla para
vererek sorunsuz ve uğraşmayacağı yatırım yeri arar. Bu sebeple sanayiciyi iyi
anlamak, iyi dinlemek, nelere ihtiyaçları var çok iyi analiz
etmek gerekir.
Sanayi Bakanlığımız uzmanlarının OSB’lerde
yer alan yatırımcılar ile yaptıkları anket çalışmalarına
göre; altyapı sorunu olmayan, konumu iyi olan, nitelikli eleman sıkıntısı
yaşamayacağı bölgelerde yer alan OSB’ler yatırımcı çekme
noktasında sıkıntı yaşamamaktadır. Unutulmamalı ki hayal etmeden gerçeklere ulaşılamaz. Hayal eden ve istediğinin peşinde çaba gösteren bir Susurluk Allahın izniyle saygı görecek ve eli
boş kalmayacaktır. Bu konuda OSB girişimi çok kıymetli
bir fırsat.
Aynı zamanda ortaya çıkması muhtemel bazı riskler için de regülatör durumunda. Çünkü OSB’ler çevre Dostu Planlı Üretime geçişin en
başarılı ve yüz akı projeleri. 53 bine yakın sanayi kuruluşu ve 2 milyona yaklaşan istihdamla ülkemizin gurur kaynakları. OSB’ler 2000’li yıllarda elde ettiği yasal
mevzuat kazanımları ile birlikte statüleri netleşen, kurumsal yapıları güçlenen, yatırımcılarına ayrıcalıklar sunan, teknik ve sosyal donatı alanları
şekillenen, üretimde zenginleşen ve ihtisaslaşan model bir yapıya dönüştüler.
Bu sebeple hiç kuşkusuz
Sanayi üretiminin OSB çatısı altında yapılmasının faydaları oldukça fazla.
Ancak bir OSB kurmak da bir o kadar zor ve uzun yol işi. Bir defa kurulacak
olan OSB’nin niteliği çok önemli. Karma
OSB her zaman daha avantajlı. Bu şekilde imar planı ile düzenleme aşamasında ada bazında ihtisaslaşan üretim adaları
düşünülebilir. Yani OSB’nin örneğin güney kısmında Gıda üretim tesisleri planlanırken, belli bölgesinde masa-sandalye üretimine yönelik imar
adaları, bazı yerlerinde yüksek katma değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir.
Susurluk OSB için belirlenen
bölge oldukça uygun. Zira ülkemizdeki OSB’ler 35 ha ile 2500 ha arasında çeşitli büyüklerde. Ancak 400 ha altında olan OSB’lerin çarkı çevirmesi oldukça zor. Bu yüzden ne kadar büyük olursa o kadar iyi. Yönetim aidatı adı altında toplanan
paralarla güçlü bir bütçe oluşabiliyor ve OSB’nin ihtiyaçları kullanılıyor. O nedenle mümkünse Hazine parselleri olmak üzere özel mülkiyet elindeki parselleri de alanı geniş tutmak adına OSB içerisine almakta fayda var.
OSB’lerde imar
planı, parselasyon planı, altyapı tesislerinin yapılması, merkezi atık su
arıtma tesisinin yapılması ilk ihtiyaç duyulan işler olup OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim
Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş önemli
tesislere de ihtiyaç duyulur. İşte bu tesisleri yapmak hem zaman hem de ciddi bütçe gerektiren işlerdir. Ülkemizde henüz altyapı,
yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim
faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor.
Halen Ömerköy Demir kapı arasında bulunan 8700 dönümlük hazine arazisinin Milli Emlak’tan bu amaçla yer
tahsisi yapıldığını, bakanlıkça da OSB için onay
alındığını biliyoruz. Fakat süreç devam ediyor. OSB’nin sicil numarası verildi mi, altyapısı
ne zaman yapılacak, kimler gelecek, kuruluş protokolü ne durumda,
ortaklar kimler ve ortaklık oranları ne gibi daha birçok husus
belirsiz. Yine de ‘Niyet hayır, akıbet hayır ola’ diye bir atasözümüz var. Bu temelin atılmış olması bile Susurluk için güçlü bir adım.
Diğer taraftan, özellikle bölgeye yatırım yapacak yabancı sermaye konusunda seçici
davranılması da çok önemli. Bu açıdan Yörsan örneği de unutulmayarak hem sürdürülebilir sağlam yatırımların, hem de çevreye
duyarlı kalkınma vizyonuyla yüksek teknolojili sistemlerin tercih
edilmesi yararlı olur. Özellikle de İstanbul’daki sanayinin bölgemize taşınması noktasında bu iki bakış açısının
dengelenerek hayata geçirilmesi yerinde olur.
Yeni teşvik sistemi kapsamında
yatırımların organize sanayi bölgesinde gerçeklemesi
halinde bir alt bölge desteğinden yararlanabildiklerini biliyoruz. Bu nedenle bizler de
OSB’lere yönelik teşviklerin hem ulusal politikalarla uyumlu olacak, hem de söz konusu taşınmayı kontrol edecek şekilde olmasını talep ve takip
etmeliyiz. Bu teşvik ve özen kurulacak OSB’mizin doluluk
oranının artmasına yardımcı olacağı gibi, düzenli
sanayileşmenin sağlanmasına ve bununla birlikte muhtemel çevre tahribatının en aza indirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu konuda
biraz daha sabırlı, destek ve takipçi olmak gerekiyor.
Peki, ne yapmalıyız? ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak” stratejik amacımız çerçevesinde “Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygularsak karşılaşabileceğimiz herhangi bir tehditten çok fazla zarar görmeyebiliriz.
Bu bağlamda İstanbul sanayisinden
ilçemize gelebilecek yatırımlar için belki önceleri seçme ve yönlendirme lüksümüz olmayabilir. Ancak “HDF.2.4.2.07-OSB’nin mümkün olan en geniş arazide ve yapıda
kurulması için siyasi destek sağlamak”, “HDF.2.4.2.08-OSB kurulumun gerektirdiği
şartlar, disiplin ve planlamaya katkıda bulunmak” ile “HDF.2.4.2.09-Güçlü Tarım ve hayvancılığa dayalı özgün ve ileri bir sanayi oluşturmak” hedefleri gelecek yatırım ve yatırımcılar
konusunda elimizi güçlendirecektir.
Kaldı ki “Bozulmamış doğal çevre” değerlerimiz ve “çevre duyarlığımız” de bizi bu konuda yalnız bırakmaz. Ayrıca KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK ile İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK vizyonumuza yaklaştığımız her an daha güçlü olmamızı sağlayacağı gibi, seçme ve yönlendirme şansımızı da giderek
arttıracaktır. Böylece bizi olumsuz etkileyebilecek
tercihlere de geçit verilmemiş olur.
Bu meyanda meselâ; ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN
YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ arzu ediyor ve bu konuda “StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı
başarmak” gibi bir stratejik amacımız varsa; bu konuda en öncelikli stratejimiz ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ olmalı. Çünkü her hayırlı ve zor işin
gereği bu. Mesela komşu ilçeler Karacabey ve
M.K.Pasa’nın sanayileşme ve yatırım çekmede her zaman bizden önde olduğu aşikâr. Bu rekabeti lehimize çevirmek OSB fırsatının
iyi değerlendirilmesi, sahiplenilmesi ve ihtisaslaşmış bir oluşum için güçlü siyasi destek almamıza
bağlı.
Kuşkusuz sanayi yatırımlarını ilçemize çekebilmek yerel ekonominin gücünü arttırmamız demek. Orta ve uzun vadede bölgenin ulusal pazarların da ötesinde dış dünya ile ticari bağlantı sağlaması demek.
Ancak bu durum sahip olunan doğal, tarihi ve kültürel değerler için potansiyel bir tehdit aynı zamanda. Çünkü özellikle İstanbul gibi metropollerden uzaklaşmak
isteyen ağır sanayinin yer arama baskısı altına girmek anlamına geliyor.
Nihayetinde burada önemli doğal kaynaklar, verimli topraklar henüz sanayi
girmemiş nispeten bakir alanlar var. Desantralizasyonla beraber meselâ yabancı sermayenin Bölgede yatırım yapması durumunda çevresel değerlerden kaynaklı sorunlarla karşılaşılabileceğimiz de ihtimal
dahilinde. Bölgesel rekabet edebilirliğin güçlendirilmesi uğruna doğal ve kültürel varlıkların tahribine göz yumamayız. Gelecek nesiller için bu riski kontrol altına alabilmek, kalkınma sırasında ikame edilemez
değerlerin korunmasını gözetmek aynı zamanda Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir bir Kalkınma istiyorsak söz konusu tehdidin ekolojik kalkınma,
istihdam ve refah bağlamında dengelenmesi zorunlu.
Hiç kuşku yok ki
ilçemizde de mekânsal gelişim, istihdam ve sürdürülebilir kalkınma konularında kontrollü bir
gelişmeye ihtiyacımız var. Çözüm; tahrip edici bir desantralizasyona
karşı bölgenin Organize Sanayi Bölgeleri ile güvence altına
alınması olabilir. Bu açıdan ilçemizde bir tür kontrol noktası şeklinde oluşacak karma OSB’nin bir an önce kurulması ve teşvik edilmesi stratejik önem taşıyor. Bu da komşu ilçelerin rekabeti, İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması ya da çevresel tahribat gibi öngörülebilir tehditlerin göğüslenmesi ve orta vadede fırsata çevrilerek güçlü yöne dönüştürülebilmesine imkân verebilir.
Bir an için şöyle düşünelim Susurluk sürdürülebilir bir kalkınmayı amaçlamış ve bunun için Amaç ve güç birliği yapmışsa önünde kim durabilir? Bu hem mevcut zayıflıklarımızı güçlendirmek hem de karşımıza çıkabilecek tehdit ve risklere karşı en etkili yol. Bu manada öncelikli hedefimiz; ‘HDF.3.1.1.04-Susurluk sanayimizi güçlendirme ve kalkınma davasında birlik ve beraberlikle
yürümeyi sağlamak’ olmalı.
İkincisi; ‘HDF.3.1.1.05-Yeni sanayi yatırımları için güçlü siyasi destekler bulmak’ şart. Bu kez Susurluk ihtiyacı olan istihdamı sağlama,
rekabet gücü kazanma, seçici olabilme ve çevreyi korumak adına ‘HDF.3.1.1.06-OSB konusunda amaç ve güç birliği sağlamak’ hedefiyle hareket etmeli ve önüne gelen bu fırsatı ıskalamamalı.
Ancak her konuda olduğu
gibi bu konularda da “sürdürülebilirlik” çok önemli tabi ki. Tabiri caizse bu konuda da Türk gibi başlayıp Alman gibi devam etmeli, Japon gibi
bitirebilmeliyiz. Nasrettin hocayı Timur’un karşısında yalnız bırakanlar sadece
kendilerine değil memleketlerine de kötülük ettiler.
Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 metre koşusundan bahsetmiyoruz, bu bir maraton. Yolumuza güller dökülmüş değil. Zamana, emeğe, gayrete, inanca ve sabra ihtiyaç gösteren dikenli bir yol. Amaç ve güç birliği yapmayla başlar ama sözünün eri olmakla, dava adamı olmakla ve omuz omuza yürümekle gerçekleşebilir.
Söz gelimi bugün OSB kuruldu deseler ertesi gün çarklar dönüyor olacak mı? Ne engeller, ne zorluklar ne sıkıntılar
yaşanacak. En başta nitelikli eleman ihtiyacını karşılamaya hazır mısınız? Adam
ihtiyacı olanı dışarıdan getirecek, onlara kalacak konutlarınız var mı? Onları
bağrınıza basabilecek misiniz? Ticaret odasıyla, idari yapısıyla, esnafıyla,
halkıyla Susurluk böyle bir sanayi açılımına hazır mı?
1954’de Şeker fabrikası
inşaatı sürerken “Orda samanlık mı yapacaksınız?” diye alay edenler olmayacak mı sanıyorsunuz? Omuzunuza
vurup, dost görünerek “İyi güzel de Balıkesir OSB’leri boşken sanayici neden buraya gelsin?” diyenler çıkmayacak mı karşımıza? Siyaseten biri oraya biri buraya çekmeyecek mi? “Onlar zaten şucuymuş, bucuymuş, arazileri de bunlara peşkeş çekmişler!” iftiraları atılmayacak mı ortaya?
İşte tam da bu yüzden
stratejik plan önemli ve “Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi çok gerekli. Ne istediğimizi, nasıl olacağını, fırsat ve tehditleri dirayet
ve ferasetle çözümlememiz lazım. Bu işler kolay değil. Amma önce niyet,
inanç ve çaba gerek. Gereken hazırlıkları önceden yapmak gerek.
Oturduğumuz yerden konuşarak bir şey elde
edemeyiz. "Ayağa kalk Susurluk. Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!"
--------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2020/12/06-ocak-2021-carsamba-reis.html>
06 Ocak 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı195.................................Tarım ve hayvancılık(I)
Tarım ve hayvancılık(I)
'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü Susurluk için stratejik önemde. Konunun hacmi ve
yer darlığı sebebiyle bu hafta sadece “GÜÇLÜ YÖNLER”in değerlendirilmesi üzerinde duracağız. Böylece güçlü yönlerin daha da güçlendirilmesi için yönelebileceğimiz bazı hedefler ortaya çıkmış olacak. Daha sonraki yazılarda ise 'FIRSATLAR' , “ZAYIF YÖNLER” ve “TEHDİTLER”den yola çıkarak bunlardan yararlanmak, zafiyetleri telafi etmek ve korunma amaçlı başka bazı hedefler ortaya koymaya çalışacağız.
Susurluğun ‘GZFT.09-'TARIM VE HAYVANCILIK’sektörü alanında daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasındabugün olduğu gibi orta vadede
de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak‘Güçlü yönler’; ‘GY.09.1-Güçlü bir Tarım faaliyeti”, “GY.09.2-Zengin su kaynakları
ve sulu tarım imkânı”, “GY.09.3-Organik tarım potansiyeli”, “09.4 Sağlıklı ve taze sebze
meyve kapasitesi”, “GY.09.5-Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilerin varlığı”,
“GY.09.6-Seracılık yatırımları için de uygun arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar”,
“GY.09.7-Önemli miktarda orman varlığına sahip olma”, “GY.09.8-Yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme”, “GY.09.9-Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi”, “GY.09.10-Süt ve süt ürünleri üretimi’ ile “GY.09.11-Kanatlı hayvan üretimi” ve “GY.09.12-Sektöre dayalı sanayi oluşumları konusunda güçlü bir potansiyel ve yüksek bir rekabet gücü” olarak tespit edilmişti.
Bunlardan “Güçlü bir Tarım faaliyeti, Zengin su kaynakları ve sulu
tarım imkânı, Organik tarım potansiyeli, Sağlıklı ve taze sebze meyve kapasitesi,
Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilerin varlığı, Önemli miktarda orman varlığına sahip olma ve Yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme” sektörün Tarım boyutunun güçlü yanları olarak öne çıkıyordu. Diğer yandan; “Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi, Süt ve süt ürünleri üretimi ile Kanatlı hayvan üretimi” de sektörün Hayvancılık boyutunun güçlü yönleri olarak değerlendirilmişti.
Balıkesir ili, GTHB tarafından yapılan
tarım master planında 4 alt bölgeye ayrılmış. Bu bölgelerin belirlenmesindeki kriterler ağırlıklı olarak coğrafik, iklimsel, nüfus yoğunluğu, tarımsal potansiyel, sanayi, su kaynakları, turizm ve maden
kaynakları olarak sıralanabilir. Buna göre Susurluk
Karesi, Altıeylül ve Kepsut’la birlikte 3.ncü alt bölge olarak belirlenmiş.
2016-2017 sektör
raporlarından da anlaşılacağı üzere Susurluk yöresi tarım ve
hayvancılıkta Türkiye’nin öncü bölgelerinden birisi. Balıkesir zaten Türkiye’yi doyuran il olarak biliniyor. Tarım sektörünün Türkiye ortalaması % 9,5 iken bölgemizde bu oran % 20’ler seviyesinde ölçülmüş.
Kuşkusuz güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ Stratejik
amacımız için önemli. Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi
izlenmesi gerektiğini biliyoruz.
Öncelikle Susurluğun “GY.09.1-Güçlü bir Tarım faaliyeti, GY.09.3-Organik tarım potansiyeli, GY.09.4 Sağlıklı
ve taze sebze meyve kapasitesi, GY.09.9-Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi ve GY.09.11-Kanatlı hayvan üretimi” şeklindeki güçlü yönlerinin nasıl daha güçlü yapılabileceğini düşünelim.
İlçemizin arazi
varlığı (ha olarak): İşlenebilir arazi: 27628, Çayır-Mera:
4774, Orman ve fundalık: 25797, Tarım dışı arazi: 3976 olmak üzere Toplam: 62175 ha. Buna göre işlenebilir arazi toplam varlığın % 44,4’ünü oluşturuyor. İşlenebilir arazinin ürünlere göre dağılımı
ise (yine ha olarak):Tahıllar: 13600 (%49,2), Baklagiller: 625 (%2,2), Endüstri bitkileri: 5055 (%18,3), Meyve, bağ, zeytin: 647 (%2,3), Sebzeler:1116
(%4,0), Yem bitkileri: 6140 (%22,2), Nadas ve değerlendirilmeyen: 445 (%1,6)
olarak hesaplanmış.
2016 yılında odaya kayıtlı olup tarım ve
hayvancılık faaliyetinde bulunan 163 adet firma bulunmakta. Her şeyden önce ilçemizin İklimi, sulanabilir arazi varlığı tarım ve hayvancılığa uygun.
Ayrıca sözleşmeli üretim kültürü de gelişmiş durumda. Üretim alt yapısı ve çalışacak insan sayısı yeterli. Zengin
tarımsal üretim sahip olduğu dinamikler sayesinde gelecek için de bir
artış potansiyeli gösteriyor. Yöremiz mevcut geniş ve verimli tarım arazileri, elverişli iklimi, bitki örtüsü, verimli ve sulanabilir arazi varlığı ile bölgede öne çıkmakta.
Zengin bir ürün çeşitliliğine sahibiz. Meselâ Buğday (yeşil ot) üretimi sadece Susurluk bölgesinde yapılıyor. Aynı şekilde ilçemiz sahip olduğu iklim şartları, sulama imkânları ve uzun
hasat süresi ile tohum yetiştiriciliği için de en uygun bölge. Bu
nedenle bölgemizde çok sayıda özel teşebbüs, resmi üretici ve ıslah kuruluşu var. İlçemizde de bu firmalar tarafından işletilen
alanlarda tohumluk üretilmekte. Bunların dışında besi ve süt yemleri ile
silaj ve küspe türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk.
Besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki yem hammaddeleri konusunda
oldukça zenginiz. Çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği
bir bölgedeyiz. Bu bağlamda özellikle hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş yer kaplıyor. Bütün bu unsurlar ilçemizde Güçlü bir Tarım faaliyeti olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla ilçemizin yakın ve orta vadede sahip olduğu güçlü yanların geliştirilerek çoğaltması bölge için de stratejik bir önem taşıyor.
O halde daha güçlü bir Tarım faaliyeti için ‘HDF.1.1.1.37-İşlenebilir
arazileri toplam varlığımızın % 50’sinden yukarı çıkarmak” hedefi yararlı olur. Öte yandan bu işlenebilir arazi varlığından
en etkin şekilde ürün almak üzere; yeşil ot üretimi, tohum yetiştiriciliği ve yem hammaddeleri üretimi de
dahil olmak üzere ‘HDF.1.1.1.38-Tarım arazileri ürün dağılımını optimum verim alacak şekilde planlayıp yönlendirmek” hedefiyle hareket etmek güçlü tarım faaliyetlerimizi daha da güçlü hale getirebilir.
Son olarak hangi ürünlerde daha güçlenebiliriz ve hangi ürünlerde daha fazla gelir elde edebiliriz
bakış açısıyla “HDF.1.1.1.39-Tarım ürünlerinde stratejik seçimler yapmak
ve bu yönde üretimi
arttırmak”hedefi geleceğin Susurluğuna güçlü bir katkı sunabilir.
İlçemiz Organik tarım potansiyeli açısından da uygun arazilere sahip. Ancak bu
tür ürün yetiştirirken mümkün oldukça kimyasallardan kaçınmak gerekiyor. Hormon ve veya buna
benzer kalıntı bırakacak ürünlerden uzak durulması esas. Üretimi esnasında da insan ve diğer canlılar olumsuz etkilenmemeli. Zira güvenli gıda tüketimi bilinci her geçen gün artıyor.
İnsanlar satın aldıkları ve tükettikleri gıdaların güvenli olduğundan emin olmak istiyorlar.
Organik tarım, tarımsal uygulamalardaki
yoğunlaşmanın getirdiği çevre, insan ve hayvan sağlığı sorunlarına çözüm olarak ortaya çıkmış ve günümüzde Avrupa ülkeleri başta olmak üzere giderek artan bir Pazar değerine ulaşmış
durumda. Organik tarımın ekolojik, ekonomik ve sosyal ilkeleri doğrultusunda
tarımsal ekosistemlerin ve çevredeki doğal alanların sağlıklı olması
ve çeşitliliğin korunarak arttırılması sağlanıyor. Çeşitliliğin
artışı ise sürdürülebilirlik açısından oldukça önemli.
Bu açıdan mevcut
Organik tarım potansiyelimizi değerlendirmek üzere‘HDF.1.1.1.40-Tarımsal
ekosistemlerin ve çevredeki doğal alanların korunmasına özen göstermek” hedefi ile ‘HDF.1.1.1.41-Uygun alanlar için organik
tarım projeleri yapmak ve artan şekilde üretimini
planlamak” hedefi düşünülebilir.
Organik tarım; sürdürülebilir ekosistem, güvenli gıda, iyi beslenme, hayvan refahı ve
sosyal adaleti sağlayan bir dizi kurala dayalı bütünsel sistem anlayışı olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım içinde bir başka hedef; ‘HDF.1.1.1.42-Kurulacak organik tarım üretim işletmelerinin kendine yeterli
olacak şekilde yürütülmesini sağlamak” olmalı.
Sonuç; hem işletme
dışı girdilere olan ihtiyacın azaltılması hem de atık yönetiminin
kolaylaştırılması olacaktır. Böylece üretimin
hayvansal/bitkisel dengesi yanında, pazar ve işgücü imkânları, zararlı-hastalık-yabancı ot yönetimi ve
toprak verimliliği gibi birçok faktör göz önüne alınarak zaman ve/veya yer açısından yapılacak ekim nöbetleri ile çeşitlilik de sağlanabilir.
TR22 Bölgesi sebze üretimi için oldukça elverişli çevre şartlarına sahip bir bölge. Bunun yanında İstanbul, İzmir, Bursa
gibi büyük metropollere yakın olması, doğrudan tüketilen ve tüketicilerin doğrudan temin ettikleri sebze ve meyve gibi ürünler için pazar fırsatı sunmakta ve arzı kolaylaştırmakta. Bu ve benzer nedenledir
ki, Balıkesir ve Çanakkale İllerinin tarım alanlarının içinde meyve ve
sebzenin oranları Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir.
Özellikle ilçemiz ova köyleri olarak adlandırılan kısımda sulu tarımla Sağlıklı ve
taze meyve-sebze üretimi gerçekleştiriliyor. Ayrıca mikro klima bölgelerinin
varlığı sayesinde çok çeşitli meyve türleri de yetiştirilebiliyor. Gelişen meyvecilik faaliyetleri bir
anlamda alternatif kazanç yolları da demek. Meselâ halen ilçemizde mantar üretimi konusunda faaliyet gösteren ve kompost üretimi yapan
işletmeler de bulunuyor.
2012 yılı TR22 Bölgesi Sebze
Ekim Alanlarının Ürünlere Dağılım tablosuna göre sebze ekim alanlarının %77’sini
oluşturan ürünler sırasıyla salçalık domates (%17), sofralık domates
(%14), salçalık biber (%14), kavun (%13), karpuz (%8), taze fasulye (%4), kuru soğan
(%4) ve patlıcandır (%3). Bunların dışındaki 41 ürün ise sebze ekim alanlarının %23’ünü oluşturuyor.
Susurluk’ta 2012 yılında salçalık domates için 4.500, sofralık domates için 751, salçalık biber için 1.000, kavun için 3.500, karpuz için 1.800, taze fasulye için 112, kuru soğan için 3.621 ve patlıcan için 50 dekar arazi kullanılmış. Aynı yıl itibariyle sebze üretim miktarı ton olarak; salçalık domates
22.842, sofralık domates 2.944, salçalık biber 1.500, kavun için 7.000, karpuz için 5.400, taze fasulye için 112, kuru soğan için 4.498 ve patlıcan için 175 ton olarak tespit edilmiş.
Diğer yandan 2012 verilerine göre dekar olarak Balıkesir ili ilçeler itibariyle Meyvelik Alanlar
tablosunda Susurluk’ta en çok 675 dekar alanda ceviz üretiliyor. Ardından 540 dekarla üzüm, 511 dekarda zeytin ve 230 dekarla şeftali geliyor. Bunların üretim miktarları da ton olarak aynı sırayla 72 ton ceviz 189 ton üzüm, 49 ton zeytin ve 347 ton şeftali geliyor.
Anlaşılıyor ki dekar başına verim ve çeşitlilik açısından Susurluğun ‘HDF.1.1.1.43-Sebze meyve üretim kapasitemizin arttırılmasını öncelemek” öncelikli hedef olmak durumunda. İkinci olarak ‘HDF.1.1.1.44-Susurluğa özgü, verimli ve dayanıklı bir YEŞİLELMA türünün yetiştirilmesini sağlamak” İlaveten üretiminde dekar başına verim kriteri de esas ‘HDF.1.1.1.45-Sebze meyve üretiminde seçilmiş stratejik üstünlüklerimiz üzerinde yükselmek” bu alandaki gücümüzü daha da arttırmaya yararlı olabilir.
İlçemiz
ilimizdeki hayvancılığın da odak noktalarından birisi. Canlı
Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi konusunda çok güçlü. Bu alanda önemli miktarlarda üretim yapılarak ülke
ekonomisine katkıda bulunuyor. Özellikle büyükbaş, küçükbaş hayvancılık ve arıcılık için elverişli arazi, geniş meralar ve
zengin doğal ortamlara sahip. Bu nedenle geçmişinden bu
yana ülke büyükbaş hayvan varlığında ilk sıralarda yer alıyor. Küçükbaş
hayvancılıkta da kendine özgü ırklar söz konusu.
2015 yılı sonu itibariyle Susurluğun
hayvansal verileri: 33.500 adet büyükbaş, 47.200 adet küçükbaş (koyun, keçi) ve 1.964.128 adet kanatlı (tavuk, hindi) olduğunu gösteriyor. 2011 yılı itibariyle bu veriler sırasıyla 35.016, 42.879 ve 1.350.500
şeklinde sayılmış. Buna göre büyükbaş hayvan üretiminde bir gerileme, diğer türlerde ise bir gelişme söz konusu. O halde bu alanda daha da güçlü olabilmek için ilk hedef et ve süt verimi açısından ‘
HDF.1.1.1.46-Bölgemize en uygun büyükbaş ırkını
seçmek, teşvik etmek ve üretimini
sağlamak” olmalı. Ayrıca son yıllarda köylerin azalan nüfusu ve yüksek yem fiyatları sebebiyle gittikçe küçülen aile içi büyükbaş hayvan besi üretimini canlandırabilmek için ‘HDF.1.1.1.47-Köyde aile besiciliğini teşvik edecek yeni
projeler geliştirmek ve bu üretimi
arttırmak”şeklinde bir hedef konulabilir. Ancak bu
arada “HDF.1.1.1.48-Küyükbaş hayvan varlığımızı 50 binin altına düşürmemek” hedefi de oldukça stratejik
bir değer kazanıyor.
Kaldı ki mevcut meraların korunmasının da
büyük önemi var. Mevcut meraların bakımı mutlak gerekli. O halde ‘HDF.1.1.1.49-Mera varlığımızı sabitlemek, daha fazla verim için periyodik sulama ve bakımlarını yaptırmak” ihmal edilmemeli. Bütün bu hedeflerle belki son yıllarda
gerileme yaşanan bir alanda ‘HDF.1.1.1.50-Büyükbaş Hayvan
varlığını 40 binin üzerine çıkarmak” hedefiyle gücümüz giderek yükseltilebilir.
Bölgede büyükbaş ve küçükbaş hayvan beslenen, besi ve süt üretimi
odaklı, irili ufaklı pek çok işletme var. Bu yüzden Susurluk ilçesi ve bu bölge Türkiye’deki ve özellikle İstanbul’daki kesik kırmızı et sektörünün en önemli tedarikçilerinden. Bu yüzden bölgemizde birçok entegre et tesisi faaliyet gösteriyor. Et ve et ürünlerinin pazarlanması bu merkezlerde gerçekleştiriliyor.
Susurluk et üretimi Türkiye büyükbaş eti üretiminin % 0,3’ü, küçükbaş eti üretiminin % 3,7’si seviyesinde. 2015 yılı itibariyle kırmızı et üretim miktarı
toplam 6.098,8 ton şeklindedir. 2015 ve 2016 yıllarına ait tescil verilerine göre borsada işlem gören Canlı Hayvan ve Kırmızı Et İşlem
Hacimleri 2015 yılında 6499 büyükbaş 881,3 ton, 308491 küçükbaş 4493,6 ton toplam 314.990 baş ve 5374,9 tondur. 2016 yılında ise 2763
büyükbaş 362,7 ton, 235545 küçükbaş 4930,4 ton toplam 238.308 baş ve
5293,1 tondur.
Bu rakamlar düşüş olmakla birlikte 6.000 ton civarında bir kırmızı et üretimi olduğunu gösteriyor. Bu konuda odaklanılması gereken
konu büyükbaş et üretimindeki düşüş eğilimi. O halde bu düşüşü durdurmak ve çıtayı tekrar
yükseltmek için ‘HDF.1.1.1.51-Canlı Hayvan Kırmızı et üretiminde
8.000 tona ulaşmak” şeklinde bir hedef ilçemizi tekrar güçlü durumuna getirecektir.
Diğer taraftan bölgemiz beyaz et üretiminde de ön sıralarda. Balıkesir İlindeki kümes hayvanları yıllar itibariyle
incelenecek olursa 2004-2007 yılları arasında hayvan sayısında azalma görülürken, diğer yıllarda artış gözlemlenmiş. 2002 yılı baz alındığında;
2011 yılında İldeki toplam kümes hayvan sayısı 24.672.709 olarak sayılmış. Bu rakam toplam hayvan
sayısında %30'luk bir artışın olduğunu gösteriyor. Kümes hayvanlarının %78,89'u etlik
tavuklardan, %21,07'si ise yumurta tavuğundan oluşmakta.
Bu bağlamda İlçemiz de birçok tavukhaneye sahip. Ayrıca Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme
tesisine yer vermesi sebebiyle beyaz et sektöründe söz sahibi. İlçemizde sadece 2016 yılında 986.627 kg
kanatlı eti ihracatı yapılmış. Türkiye 2016 yılı hayvan varlığı içerisinde % 0,9 oranında bir Kanatlı hayvan üretimine sahibiz. Kanatlı eti üretiminin payı ise %2,6 oranında. Bu
sebeple ‘HDF.1.1.1.52-Kanatlı
hayvan varlığını Türkiye ’nin %2’sinin, beyaz et üretimini de %4’ün üzerine çıkarmak” bir hedef olarak konulabilir.
BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK için “StrA.1.2-İstihdamı arttırma” şeklinde bir stratejik amacımız var. Oradaki “Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma” stratejimiz de bazı güçlü yönlerimizin daha da gelişmesini sağlayabilir. Bunlar; “GY.09.7-Önemli miktarda orman varlığına sahip olma, GY.09.5-Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilerin varlığı ve GY.09.6-Seracılık yatırımları için de uygun arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar”gibi konular.
Türkiye'de illerde orman ortalaması yüzde 27-28 iken, Balıkesir'in yüzde 45'i ormanlarla kaplı. Üstelik yüzde 63'ü verimli ormanlardan oluşuyor. Bu bağlamda Susurluk; Normal Orman 6.641,10
ve Bozuk Orman 2.777,70 olmak üzere toplam 9.418,80ha orman alanine
sahip. Bu rakamlar Susurluğun Önemli miktarda orman varlığına sahip
olduğunu gösteriyor.
Ormanlarımızda ağırlıklı olarak kayın ve gürgen bulunuyor. Bunlar işlenmesi kolay ama uzun süre dayanıklı
olabilen ağaçlar. İlimizde 2017 yılında odun dışı ürünlerden 18 bin ton üretilmesi planlanmıştı. 2018 yılında bu miktar 21 bin tona çıktı. Ayrıca bölgemiz orman köylerinin cam fıstığı, yosun mantar ve defne yaprağı gibi değişik üretim alanlarında farklı kazanç imkânları var. Bu sebeple öncelikle “HDF.1.2.1.11-Orman varlığımızın asgari 7.000da olması ve gelişmesine özen göstermek” gerekiyor. Üzerine de “HDF.1.2.1.12-Orman varlığımızın değerlendirilmesine yönelik kazanç getirici projeler yapılmasını sağlamak” hedefi uygun olur.
Bu meyanda arıcılık faaliyetleri için de elverişli ormanlık alanlara sahibiz. Susurlukta 2011 yılı itibariyle
2.809, 2015 yılı sonu itibariyle de 3309 adet arılı kovan tespit edilmiş ve o
yıl itibariyle de 49.635 kg bal üretimi gerçekleşmiş.
Rakamlar bu alanda bir gelişmeyi işaret ediyor. Kaldı ki ilimizde bugüne kadar 10 civarında bal ormanı yapılmış ve bazı ailelere fenni arıcılık
projesi kapsamında 4 milyon TL'lik destek programı gerçekleşmiş. O
halde orman varlığımız üzerinde arıcılık
yapan, yapmayı düşünen insanımıza bu konuyla ilgili teşvik ve desteklerin yönlendirilmesi halinde kısa sürede “HDF.1.2.1.13-Bal üretiminde 60 tona ulaşmak” hedefimiz gerçekleşebilir.
Tıbbi ve aromatik bitkiler gıdadan
sağlığa, kozmetikten turizme kadar birçok alanı ilgilendiren önemli bir sektör. Dünyada yaklaşık 425 bin civarında bitki olduğu, bunlardan 50 Bin ile 70 Bin
kadarının tıbbi bitki türü olarak tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bugün dünyada kullanılan tıbbi bitki sayısı 20 bin civarında. Bu bitkilerin
4.000'ni tedavi amaçlı kullanılıyor.
Dünyada 2.000,
Avrupa'da ise 500'e yakın tıbbi bitkinin ticareti yapılıyor. Yıllık ekonomik değeri ise 115 milyar dolar civarında. 3 gen merkezinin kesişme noktasında olan Türkiye, yaklaşık 4.000'i endemik, yani bu coğrafyaya has olmak üzere, toplam 12 bin bitki türüne ev sahipliği yapıyor.
Başka bir ifadeyle, Avrupa kıtasından daha
fazla Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilere sahip bir ülkeyiz. Bu zengin potansiyel, üretim için uygun
iklim ve habitatlar değerlendirilmeyi bekliyor. Bunların içinde 1.700 civarında bitki tıbbi özellik taşımakta, bunun da 500'ü tıbbi ve aromatik bitki olarak değerlendirilmekte. Yani bu veriler bize, dünya üzerindeki tıbbi bitkilerin yaklaşık %6'sının ülkemizde
olduğunu gösteriyor.
Hem doğadan toplanan defne, kekik, adaçayı gibi ürünlerde, hem de kültürü yapılan kimyon, anason, nane, rezene gibi ürünlerde geniş bir popülasyona sahibiz. Susurluğun da kendi çapında bu zenginliği değerlendirerek ilçe için ilave kazanç kapıları açması ve bu pazardan pay alması mümkün. O halde
bir an evvel “HDF.1.2.1.14-Sonrasında yapılacak projelere temel olmak üzere ilçemizin biyo çeşitliliği, tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili bir çalışma yapmak” hedefine odaklanmalıyız.
İlçemizin Seracılık yatırımları için de uygun arazi varlığı ve jeotermal
kaynakları bulunuyor. Halen örtü altı üretim bazı köylerimizde var ve yapılıyor. Ancak bölgenin uygun
arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar bu sektörü kanatlandırabilir. Çünkü jeotermal
kaynaklar taşıdığı sıcaklık ve debi ile seracılık için son derece
uygun bir ortam sağlıyor. Böylece seracılık
konusunda ileri teknolojiyle üretim ve ihracat mümkün. Bu hem kişisel kazanç hem de ilçe ve ülke ekonomisine ilave katkı sağlanması demek.
İlçenin
ekonomisine önemli bir fark getirecek olan böyle bir seracılığın birçok kişiye de istihdam sağlayacağı ortada. Sosyal ve ekonomik kalkınma çıtamızı yükseltebilecek bu işin büyümesi kuşkusuz önemli bir
gelişme olur. Bu sebeple “HDF.1.2.1.15-Jeotermal kaynaklarla Seracılık
yapılabilmesi için altyapı konusunda devlet desteği
sağlamak” gibi bir hedef gelecek açısından yararlı olabilir.
BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK için “StrA.1.3-Cazibe merkezi olma" Stratejik
amacımız ve “Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek” stratejimiz de var. Bu kulvar “GY.09.2-Zengin su kaynakları ve sulu
tarım imkânı ve GY.09.10-Süt ve süt ürünleri üretimi”gibi bazı güçlü yönlerimizin daha da ilerlemesini sağlayabilir. Susurluk koca dere sebebiyle
bereketli bir havzada bulunuyor. Sahip olduğu zengin su kaynakları ve sulu
tarım imkânı Susurluğa güçlü bir tarım potansiyeli sunuyor.
Diğer yandan su, kuşkusuz sahip olduğu özellik ve kullanım imkanlarına bağlı olarak ekonomik ve sosyal gelişmeyi de
olumlu etkilemekte. Gerek küresel gerekse de bölgesel düzeylerde arz ve talep ilişkileri yönlerinden, stratejik öneme sahip en önemli doğal kaynaklardan biri. Bütün bu özellikleriyle
tarımda en önemli ve en çok kullanılan girdi.
Bu yüzden verimli
kullanmak ve su kaynaklarımızı koruyup kollamak gerekiyor. Bu meyanda öncelikle; “HDF.1.3.2.26-Su kaynaklarımızı korumak ve sulu tarım imkânımızı verimli kullanabilmek”yönünde tedbirler düşünülmeli. Ayrıca “HDF.1.3.2.27-Çiftçimizin suya
daha kolay ve ucuz erişebilmesi için mevzuat düzenlemeleri yapılmasını sağlamak” çaba gösterilmesi gereken diğer bir önemli hedef.
İlçemiz bilhassa Süt ve süt ürünleri üretimi konusunda da öne çıkmış durumda. Özellikle süt işleme fabrikalarının bölgedeki faaliyetlerinin fazla olması güçlü bir yönümüz. Böylelikle üretilen sütler hem ilçedeki, hem de yakın çevredeki süt işleme
merkezlerine pazarlanmakta. Bu bağlamda ilçemizden ülkenin dört bir yanına ve dünyaya süt ve süt ürünleri gidiyor.
Susurluk’ta 2013
verilerine göre büyükbaş süt üretimi 52.400, küçükbaş süt üretimi 1.536 olmak üzere toplam 53.936 ton olmuştu. Bu
miktarın asgari 60.000 tonun altına düşmemesi gerekiyor. Bu nedenle toplam süt üretiminde hedef; HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde
yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak” olmalı. Ayrıca ulusal düzeyde aranılan, ihracatta kaliteyi tutturmuş “HDF.1.3.2.29-Tescilli
ve markalı süt ürünlerine sahip olmak” hedefiyle hareket edilmeli.
Tarım ve hayvancılık sektöründe bazı güçlü yönler ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için “StrA.2.1-Değerlere dayanmak” stratejik
amacımız ve “Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme” stratejimizle ilişkili. Örneğin “GY.09.8-Yaygın
ve güçlü tarımsal örgütlenme” böyle bir güçlü yönümüz.
İlçemizin 2015
yılı Çiftçi Kayıt Sistemine göre kayıtlı çiftçi sayısı 2239. 18 tane de tarımsal amaçlı kooperatif
ve birlik bulunuyor. Bu anlamda yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme değerlendirilmesi gereken bir avantaj. O halde, “HDF.2.1.1.04-Susurluğun güçlü tarımsal örgütlenmesinden
sektörün daha da güçlenmesi için yararlanmak” hedefinden daha doğal ne olabilir ki?
Aynı şekilde “StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik” stratejik amacımız istikametinde “Str.2.3.1-Üretken olma” stratejimiz uygulanarak “GY.09.12-Sektöre dayalı sanayi oluşumları konusunda güçlü bir potansiyel ve yüksek bir rekabet gücü”nü değerlendirebilir ve daha güçlü hale getirebiliriz.
İlçede 12 gübre bayii, 48 yem satış yeri, 124 adet gıda üretimi yapan
işletme, 533 adet gıda satış ve toplu tüketim yeri
mevcut. Bitkisel ve hayvansal üretimin yoğunluğu nedeniyle aynı zamanda
tarıma dayalı sanayinin gelişmekte olduğu bir bölge burası. Bu açıdan sektöre dayalı sanayi oluşumları konusunda güçlü bir potansiyel ve yüksek bir rekabet gücümüz var.
Tarıma dayalı sanayi tesisi olarak; Şeker
fabrikası ve Yörsan dahil olmak üzere 1 ayçiçek yağı fabrikası, 9 adet süt ve süt işleme
tesisi, 3 adet meyve-sebze işleme tesisi, 2 adet entegre et tesisi, 1 adet tavuk
et işleme tesisi, 6 adet sakatat işleme tesisi, 1 adet yem üretim tesisi ve 1 adet kültür mantarı üretim tesisi kurulmuş.
İlçemizde ve bölgemizde yoğun pancar üretimine dayalı olarak Susurluk şeker
fabrikası bunlardan en önemlisi. İşlenen pancar, şeker, küspe ve melas gibi farklı pek çok ürün ortaya çıkarmakta ve tarım ve hayvancılığa katkıda bulunmakta. Ayrıca bölgemizde yer alan bazı Gıda işleme fabrikalarının varlığı da güçlü bir diğer yönümüz. Bu bağlamda bölgemizde birçok salça, donmuş gıda ve konserve fabrikaları bulunuyor.
İlçemiz ve bölgemiz bu fabrikaların temel ham madde üretim merkezi
konumunda. Bu yüzden hem tarım ve hayvancılıkta, hem de sektöre dayalı
sanayi oluşumları konusundaki güçlü potansiyel ve yüksek bir
rekabet gücünün sürdürülebilir olması gerekiyor. Bu çok çok önemli bir konu. O halde “HDF.2.3.1.09-Sektöre dayalı sanayi oluşumları konusundaki güçlü yönümüzü yüksek bir rekabet gücüyle sürdürmek” zorunluluğumuz var.
Bütün bu hedefler inşallah zaten güçlü olduğumuz Tarım ve hayvancılık sektöründe daha da güçlenmemiz için yardımcı olacaktır.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/01/06-ocak-2021-carsamba-reis.html>
13 Ocak 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı196.................................Tarım ve hayvancılık(II)
Tarım ve hayvancılık(II)
Bu hafta 'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü için kullanılabilecek fırsatların değerlendirilmesi üzerinde duracağız. Böylece fırsatlardan yararlanılmasına yönelik bazı hedefler ortaya çıkmış olacak. Daha sonraki yazıda ise 'ZAYIF' yönler ile ‘TEHDİTLER’den yola çıkarak bunların telafisi ve korunma amaçlı başka bazı hedefler ortaya koymaya çalışacağız.
Susurluğun ‘GZFT.09-'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesine
katkı sağlayacak, önümüze gelmesi muhtemel çevresel ‘Fırsatlar’ da: ‘FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış’, ‘FRS.09.2-Uygulanan
yeni teşvik sistemi’,’FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler’,’FRS.09.4-Hayvancılıkta
Yerli Üretimi Destekleme Modeli’,’FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’,’FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim merkezleri’,’FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar’,’FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama
uygulamaları’, ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü’,’FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’,’FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli’,FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı
hedefler’,’FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler’,’FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız’,’FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ ile ‘FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli’ ve ‘FRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı’ olarak belirlenmişti.
Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ istiyoruz ve mademki bu konuda StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik
amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ şeklinde bir stratejimiz var o halde FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi, FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler, FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar ve FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız, şeklindeki fırsatlardan nasıl
yararlanabileceğimize bir bakalım:
Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik sistemi uygulanıyor.
2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme
kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25- %35 olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak
kurumsal markalar için teşvik edici önemli bir avantaj.
Bu sebeple ‘HDF.1.1.1.53-Tarım işletmelerimizi uygulanan yeni
teşvik sisteminden yararlanmaları için yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmekten daha doğal ne olabilir?
Teşvik sistemine tüm hak sahibi paydaşların
adil bir şekilde ulaşabilmesi çok önemli. Kuşkusuz bu noktada tüm ilgililere ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşüyor. Zira teşvik sisteminden doğru faydalanabilmek için bilgiye erişim ve yetişmiş insan gerektiği ortada.
Aksi halde teşviklerin
ihtiyacı olana değil de parası olana gittiğini görmeye ve şikâyet etmeye devam ederiz. Bu açıdan ‘HDF.1.1.1.54-Teşvik sistemlerini takip, talep ve
uygulayabilen nitelikle bilinçli insan sayısını arttırmak’ zorunlu görünüyor.
Aynı şekilde halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var. Milli Tarım projesi kapsamında çiftçinin aldığı mazotun yarısı devlet tarafından karşılanırken 100 TL’ lik
mazotun 50 TL’ si ise kendisi tarafından karşılanıyor. Gübrede ise %40 destek var; Tarım kredi gübre
fiyatlarını %23 düşürdü, %18 olan kdv sıfırlanıp kalktı. TMO tohum fiyatlarında da %10 indirime
gidildiği duyuruldu. Destekler yılda 2 defa verilecek şekilde ayarlandı.
Buğday ve yem bitkileri tüm havzalarda destekleniyor. Desteklemelerde Bürokrasi
azaltıldı. Tek Başvuru, yılda iki kez ödeme sistemi getirildi. Uygulanan destekler
kapsamında; Kaliteli Tohumluk Projesi, Fide Fidan Desteği ve Tıbbi Aromatik
Bitki Desteği veriliyor. Ayrıca; Fark ödemesi desteği, Mazot ve kimyevi gübre desteği, Sertifikalı tohumluk kullanım desteği ve Yem bitkileri gibi önemli prim ve destekleme uygulamaları da var.
Tarım ve Orman Bakanlığınca 2021 yılında
da çiftçilerimizse hibe, teşvik ve faizsiz kredilerin verilmeye devam edilmesi
bekleniyor. O halde’HDF.1.1.1.55-Çiftçilerimize Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için bilgi, danışmanlık ve denetim hizmeti
vermek’ suretiyle yardımcı olmak gerekiyor.
Tarım Bakanlığınca son yıllarda
geliştirilen Milli tarım projesi kapsamında
birçok çalışma yürütülüyor. Projeye göre artık havza bazlı üretim yapılacak. Havzalardaki parçalı araziler birleştirilerek verimin arttırılması amaçlanmış. Çiftçinin ekeceği alternatifli ürünler devlet tarafından belirlenecek ve ona
göre destek verilecek. Çiftçi de kendi
havzasında, o planlama çerçevesinde
alternatif ürünleri de dikkate alarak üretim yapacak.
Ülkemizde bulunan 941 havzada bu çalışmaların yürütüleceği anlaşılıyor. Hangi bölgede hangi ürünün daha sağlıklı ve verimli bir şekilde üretileceği de
önceden belirlenmiş durumda. Destek verilen tarım ürünleri destekleme ödemeleri de ona göre olacak.
Ziraat Bankası da aynı proje kapsamında doğal afetlerden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarını giderecek kredi imkânları sağlayacak. Bu sayede ekim yapılacak alanların veriminin
arttırılması, üreticinin de yüksek gelir elde etmesi sağlanacak.
Üreticiler belirlenen bölgelerde farklı ürünler ekerse bu konuda devlet tarafından destek göremeyecek ve
verimsiz bir üretim yapmış olacaklar. Tarım Bakanlığının hangi illerde hangi ürünlerin ekilmesi gerektiği, hangi ürüne destek verileceğinin yer aldığı havza
bazlı üretim projesine göre 2021 yılında Desteklenecek ürünler listelenmiş bulunuyor. Buna göre: Susurluk’ta 8 üründe; Arpa, Buğday, Çeltik, Kanola, Mısır (Dane), Ayçiçeği (Yağlık), Yem Bitkileri ve Yulafa destek verilmesi öngörülmüş. Demek ki mutlaka ‘HDF.1.1.1.56-Milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak’ lazım.
Bu meyanda Şeker fabrikamızın pancar
ekimine bağlı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yeterince ekilmezse zaten
tekleyen fabrika daha da çıkmaza girebilir. Yerli tohumlarla üretim yapmak bu projenin temel çıkış noktalarından biri ve bu konu ülkemiz için ihmal edilmemesi gereken stratejik bir alan. O halde ‘HDF.1.1.1.57-Yerli tohumu öncelemek, üretmek ve bu alanda bölge öncülerinden birisi olmak’ hedeflenebilir.
Bu arada Milli tarım projesinin sadece tarım için değil
hayvancılık üzerine de oluşturulmuş bir proje olduğunu belirtmek gerekiyor. Hayvancılık üzerine düzenlenen proje ise kendi kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi olarak
adlandırılıyor.
İlçemiz ulaşım
ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir otobanı, tren ve karayolu varlığı ile
ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş değer uzaklıkta. Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km
mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul
İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım ve hayvancılık sektörü için önemli bir avantaj. Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve
alternatifimiz çok.
Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut. Öncelikle üretilen ürünlerin daha etkin pazarlanabilmesi için ‘HDF.1.1.1.58-Kooperatif ya da birlik olma konusunda eksiklerimizi gidermek
ve bölgede lider konuma gelmek’ hedefine önem vermemiz gerekiyor. Öyle görünüyor ki orta ve uzun vadede tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım imkânlarıyla ilgili avantajımız devam edecek. Bu yüzden ‘HDF.1.1.1.59-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım
imkânlarımızın avantajını maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürmek’ hedefiyle hareket etmek özen göstermemiz
gereken bir diğer performans.
‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da ‘FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış’. Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor ve azalıyor. Gıda fiyatları
son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir artış gösterdi. Artan dünya nüfusu, küresel ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal artış gelecekte de büyük sıkıntılara gebe. Bu yüzden yaşanmakta olan değişim son dönemde tarım sektörüne odaklanmayı kaçınılmaz kıldı.
Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,2
Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman bu nüfusun %70’inin kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel gıda talebindeki artışın da yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin
ediliyor. Daha fazla kalori tüketimi ve beslenme değişiklikleri;
Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat daha fazla süt, 1,5 kat
daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına geliyor.
Böylesi bir ortamda Türkiye sahip olduğu imkânlar ile tarım ve
hayvancılık sektör yatırımcıları için çok önemli fırsatlar sunmakta. Ülkemiz zaten gelişmiş bir tarım ve gıda sektörüne sahip. 2015 yılında ilk 500’de 106 şirket, ikinci 500’de 97 şirket ve
ilk 1000 şirket içinde de 203 şirket tarım ve gıda sektöründe faaliyet gösteriyordu. Yine 2015 verilerine göre 29,6 milyonu aşkın gencimiz var. Yani nüfusumuzun yaklaşık %35-36’sı genç. Bunlar şayet gerekli eğitim, destek ve
motivasyon sağlanırsa nitelikli ve rekabetçi bir işgücü potansiyeli demek.
Ayrıca Tarım sektöründe işgücü maliyetleri karşılaştırıldığında orta doğu ülkeleri hariç Avrupa ve dünya ortalamasından nispi olarak %70-%80 daha düşük. Bu durumda ‘HDF.1.2.1.16-İhracat imkânlarını
zorlayarak küresel gıda talebindeki artıştan kendi ölçümüzce pay almak’ hedefi ufuk açıcı olabilir. Odaklanmamız gereken şey ise gayet doğal olarak çevreden esen
fırsat rüzgârlarından azami ölçüde yararlanabilmek. Ancak bu konunun şartı var; gereken alt yapıyı
hazırlamak ve hazırlanmak. O halde ‘HDF.1.2.1.17-Pazarlamaya yönelik girişimci bilgiye, entegre depolara, soğuk hava ve paketleme
tesislerine sahip olmak’ hedefi bizim için bu alanda önemli bir hamle olacaktır.
Mesela ‘Lisanslı depoculuk’ kavramını
bilmemiz gerekiyor. Dünya nüfusunun hızla
artması, yaşanan gıda krizleri, tahılların az gelişmiş ülkelerde
beslenmede ana gıda kaynağı olması, doğal afetler ve savaş gibi durumlarda
hızla tüketilmeleri, tahıl arzının kısa süreli talebinin ise uzun süreli olması nedenleriyle; tahılların miktar ve kalite yönüyle en az kayıpla depolanması, işlenmesi ve tüketime
sunulması stratejik hale geldi. Lisanslı depoculuk kriterlerine uygunluk
kriterine göre ülkemizin en az 4-5 milyon ton depo açığı
bulunuyor.
Tahılların üreticimizin
en temel üretim kalemi olması ve ülkemiz ekonomisindeki önemi dikkate alındığında tahılların en az kayıpla ve uzun süre sağlıklı şartlarda depolanması gerektiği açık.
Lisanslı depoculuğun tarım sektöründeki tüm kesimlere faydası var. Üreticiler açısından; Ürünlerini muhafaza edecekleri güvenli, sigortalı ve sağlıklı depo imkânı, Fiyatların düşük olduğu hasat döneminde ürünlerini satmak yerine elektronik ürün senetlerini teminat göstererek uygun koşullarda kredi temini, Ürettiği ürünlerin akredite laboratuvar şartlarında standardının belirlenerek
depolanması ve kalitesine göre fiyat ve pazarlama imkânı sağlaması, Ürününün daha sağlıklı depolarda muhafaza ederek fiyatların en yüksek olduğu dönemde pazarlama imkânı, Elektronik ürün senedinin borsada satışa sunulması ile ürünün sınırlı sayıdaki tüccara satmak yerine daha fazla alıcının
rekabetinden yararlanarak yüksek kazanç elde etme
imkânı, Ürün tesliminde %2 zirai stopaj ve %2 SGK kesintisi muafiyetinden faydalanma
imkânları var.
Sanayiciler ve tüccarlar açısından; Talep ettikleri miktar, tür ve kalitedeki ürünü güvenilir şekilde, elektronik ortamda mekân sınırlaması
olmaksızın kısa zamanda temin etme, Sahip oldukları ürün senetleriyle, olası fiyat farklılıklarından korunma, Ellerindeki ürün senetlerini teminat göstererek bankalardan kredi temini,
Gereksiz ürün taşımacılığı yapılmayarak nakliye masraflarının en aza düşürülmesi sağlanıyor.
Lisanslı depoculuk faaliyetinde bulunan
sektör açısından; Lisanslı depoculuk sistemi teşvik kapsamına alındığından, ürünlerin elektronik ürün senedi aracılığıyla alım satımlarında %2
zirai stopaj, %20 gelir ve kurumlar vergisi ile %1 oranında katma değer
vergisinden istisna imkânı, Lisanslı depolarda muhafaza edilen ürünler için kira ücretlerinin %50’si oranında depo kira desteğinden faydalanma gibi uygun şartlar söz konusu.
Unutulmamalı ki gelecek için hazırlanmak, fırsatları değerlendirmek, hedeflerimizi olumsuz
etkileyebilecek engelleri ortadan kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve dünyaya açılmaktan başka çare yok. Böylece Susurluğun geleceği demek olan fırsatları kaçırmamış, ilçemizin üretimini ve üretim tesislerini arttırmış oluruz.
‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da ‘FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ oluyor. Yine
Milli Tarım projesi kapsamında ülke çapında
belirlenmiş havzalarda arazi toplulaştırmaları hızlandırılmış durumda. 2020 yılı içinde 7 milyon
hektar arazinin toplu hale getirileceği ve sulama faaliyetlerine ağırlık
verileceği açıklanmıştı. 2021 ve sonrasında da bu çalışmalar devam edecek.
Böylece proje kapsamında parçalı araziler birleştirilecek ve verim arttırılacak. Kaldı ki devlet
destekleri; Taş Toplama Makinası Desteği, Afet Zararı Desteği ve Sulama
Projeleri de bu süreçte çiftçimizin yanında olacak.Konuyla ilgili olarak ‘HDF.1.3.2.30-Susurluk havzasındaki arazi toplulaştırmalarının %60’ın üzerine çıkmasını talep ve takip etmek’ hedefiyle kolaylaştırıcı davranırsak bu fırsatı da değerlendirmemiz mümkün.
‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik
amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimiz var. Önümüzde duran ‘FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi
Destekleme Modeli’, ‘FRS.09.5-Mera
hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’, ‘FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim merkezleri’, ‘FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’ ve ‘FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik
bitki potansiyeli’ gibi fırsatlar da değerlendirilmeyi
bekliyor.
Milli tarım projesinin bir ayağının da;
‘Kendi kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi’ olarak yapılmış olduğunu
belirtmiştik. Bu suretle hayvancılıkta Yerli Üretimi
Destekleme Modeline geçilmiş
bulunuyor. Kırmızı et arzımızdaki açığı kapatmak, artan talebi yerli üretimle karşılamak, damızlık üretimini geliştirmek, hayvan
hastalıklarıyla etkin mücadele etmek ve hayvancılıkta kendimize
yeter hale gelmek için uzun dönemli önlemler içeren Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli ile hayvancılıkta
yerli ve yeterli üretim hedefleniyor.
Bu model ile ihtiyaçların yerli üretimle karşılanması ve ihracat potansiyelinin artırılması hedefleniyor.
Proje kapsamında; Sağlıklı Süt Projesi, Büyükbaş Bakımı Projesi, Küçükbaş Hayvan Desteği, Hayvan Besleme
Projesi, Anaç sığır desteği, Buzağı desteği, Anaç koyun
desteği, Süt primi, Arılı kovan desteği, Kovan Altlığı Desteği gibi önemli prim ve destekleme uygulamaları da var. Proje ile sonuçta ithalata dayalı hayvancılık anlayışının ortadan kaldırılması ve
hayvancılık sektöründe yapısal bir değişim amaçlanıyor. Konu bu olduğuna göre; ‘HDF.2.4.1.07-Hayvancılıkta Yerli Üretim oranını
%70’in üzerine çıkarmak’ hedefiyle hareket edebiliriz.
Milli tarım projesi
Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli çerçevesinde farklı illerde mera hayvancılığı yapmak için özel bölgeler kurulması öngörülmüş. 30 ilde oluşturulacak Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri sonuçta ithalata dayalı hayvancılık modelini ortadan kaldırmayı ve üretim maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor. Mera varlığı, yetiştirici kültürü ve iklim yapısının uygun olduğu illerde hayvancılığa
yönelik yatırımları destekliyor ve bölgeye uygun hayvan yetiştiriciliğini teşvik ediyor.
Bunun için meralar hayvancılık yapmak ve ıslah etmek şartıyla
uzun süreli kiraya verilecek. Ahır ve ağıl yapımına %50, düve alımına %30 hibe verilecek. Bu bölgeler var olan bakımsız meraların ıslahı, daha
verimli kullanılması için faydalı olabilecek bir yöntem. Ancak, açıklanan mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri arasında Balıkesir yok. Bu iller; Yozgat,
Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kars, Kastamonu, Kayseri, Malatya, Muş, Samsun, Sivas,
Şırnak, Tunceli ve Van olarak açıklanmış.
İlçemizde gelecekte şayet böyle bakımsız, sahipsiz ve yararlanılamayan meralar
olacak ise bunlar için kapsama alınma talebi
yapmak yerinde olur. Yoksa bile bu yöntemin en azından mevcut meraların da korunması ve bakımı için değerlendirilebileceğini düşünüyorum. O yüzden ‘HDF.2.4.1.08- Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri uygulamasını Susurluk için de değerlendirmeye almak’ gerekebilir.
Yine aynı proje
kapsamında Damızlık koç-teke üretim merkezleri de planlandı. Yerli ve yeterli üretim için öncelikle damızlık hayvan sayımızın arttırılması gerekiyor. Bunun için 38 ilde en az 500 baş kapasiteli damızlık gebe düve üretim merkezleri, 31 ilde yine en az 500 baş kapasiteli damızlık koç ve teke üretim merkezleri, 14 ilde de en az 150 baş kapasiteli damızlık manda üretim merkezleri kuruluyor.
Damızlık düve üretim merkezlerinin kurulacağı şehirler ise şöyle: Yozgat, Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Aksaray,
Amasya, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çorum, Denizli, Edirne, Erzurum, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri,
Kırklareli, Konya, Malatya, Manisa, Muğla, Muş, Samsun, Sivas, Şanlıurfa,
Tekirdağ, Tokat ve Trabzon. En az 500 baş kapasiteli ‘damızlık koç-teke üretim merkezleri’ de şu illerde
oluşturulacak: Afyonkarahisar, Ağrı, Antalya, Balıkesir, Bursa, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Iğdır, Kırklareli, Konya, Mardin, Mersin, Ordu,
Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ ve Van.
Yine en az 250 baş
kapasiteli ‘damızlık manda üretim merkezleri’ ise Afyonkarahisar,
Bitlis, Diyarbakır, İstanbul, Kayseri, Muş, Samsun ve Tekirdağ'da kurulacak. Bu merkezlerin yer alacağı illerin tamamında
‘ahır-ağıl yapımı’, ‘damızlık hayvan’ ve ‘alet ekipman alımı’ için yüzde 50 hibe veriliyor. Üreticilerin hayvan almak istediğinde rahatlıkla kredi kullanabilmeleri
sağlanıyor. Hayvancılık yapmak isteyen vatandaşlar damızlık ihtiyaçlarını aracısız bu merkezlerden alabiliyorlar. Bu çerçevede, 4 ayını doldurmuş, tüm aşıları zamanında ve düzenli yapılmış buzağılara 750 lira destek, düve alımına ise yüzde 30 hibe uygulaması var.
Damızlık üretim merkezleri öncelikle üreticilerin damızlık ihtiyaçlarını karşılayarak hayvan varlığımızın ihtiyaç ölçüsünde artmasını hedefliyor. Bu bağlamda özel sektör ve kamu tarafından söz konusu illerde damızlık çiftlikleri kurulduğunu görüyoruz.
Böylece hayvancılık ile uğraşmak isteyen vatandaşlarımız
ve hangi cins ve ırktan hayvanı almak isterse, vatandaşlarımız için hayata geçirilen bu proje sayesinde kamu ve özel sektörün birleşerek kurmuş oldukları çiftliklerden hayvan almaları mümkün. Böylece hayvan ithali yapan değil hayvan üretimi yapan bir sistem kurulmuş oluyor. O halde ‘HDF.2.4.1.09-İlçemizde damızlık düve, koç-teke üretim merkezleri kurulmasını sağlamak’ neden mümkün olmasın ki? Bu hedefin gerçekleşmesi kuşkusuz hayvancılıkta bize temel bir
altyapı sağlayacaktır.
Ülkede modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki iddialı hedefleri arasında. Bu kapsamda seracılık için de cazip teşvikler var. Seracılıkta en önemli konulardan bir de ısıtma sistemi ve ilçemizde de buna uygun atık ısı ve jeotermal kaynaklar var. Şeker fabrikasından çıkan sıcak atıklar Ankara şeker fabrikasında topraksız sera pilot uygulamasında kullanıldı ve başarılı sonuç alındı. Susurluk’ta da yapılabilir?
Genelde seralarda kullanılan termal su
sıcaklıkları 40-80C.arasında. Yıldız termal suyu 47C, Kepekler suyu da
60C.sıcaklığında. Bu veriler bölgemizdeki termal kaynaklardan da
seracılıkta faydalanma imkânımızın olduğunu gösteriyor. Öte yandan bu kaynağı kullanan bazı yörelerde
kirlenmeden şikâyetler de var. Bu da bir gerçek. Elbette çıkarılan su
gelişigüzel doğaya bırakılırsa zararlı. Ayrıca termal suyun belli bir mesafeden
sonra ısısını kaybettiği bu yüzden de seracılık için uygun olmadığı söylense de artık 60km mesafeye kadar çok az 2_3 derece ısı düşümüyle bunun mümkün olduğu bir sistemler var.
Aynı şekilde atık suyun bilimsel yöntemlerle tekrar reenjeksiyonla toprak altına geri basılması halinde
zararın minimuma indirilebildiği de biliniyor. Yalnız biraz pahalı bir işlem.
Ayrıca suyla çıkan hidrojen sülfür gibi zararlı gazlar için de önlem alınması
gerekiyor. Bu yüzden ilçemizdeki jeotermal kaynakların değerlendirilmesini istiyorsak pilot
uygulamalar yapmak ve çıkan atık su ve gazların ne olacağını da çözümlemek gerekiyor.
Bu nedenle ilk hedef ‘HDF.2.4.1.10-İlçemizde verimli ve çevreye zarar vermeyecek bir seracılık uygulaması için farklı tip projeler geliştirmek’ şeklinde daha dikkatli olmak ve sonunda kazanmak adına yararlı olabilir.
Daha sonra bu alanda başarılı olmuş denemeler çoğaltılarak ‘HDF.2.4.1.11-İlçemizde jeotermal ısıtma yöntemli seracılıkta bölgede söz sahibi olmak’ hedefi uygulanabilir. Şayet bu hedefte de
başarılı olunursa üçüncü aşamada ‘HDF.2.4.1.12-Yaygın Sera üretimi
yapılan ilçelerle belirli ürünlerde rekabet edebilecek seviyeye ulaşmak’ düşünülebilir.
İlçemizde
organik tarım için uygun araziler var ve bu alanda yüksek bir
potansiyel bulunuyor. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için de söz konusu. İlimizin tarımsal potansiyelini geliştirmek ve alternatif geçim kaynağı sağlamak amacıyla 2016 yılı içerisinde
Balıkesir Tarım İl Müdürlüğü ile yapılan protokol kapsamında; 13 ilçede, 42 da
alanda, 36 adet çiftçiye ve iki adet kooperatife tıbbi aromatik bitki fidesi (ekinezya, sahlep,
lavanta, kekik ve adaçayı) desteği yapılmıştır.
Ayrıca Burhaniye Çiftçi Eğitim Merkezine demonstrasyon amaçlı Tıbbi
Aromatik Bitki üretimi yapmak üzere örnek bahçeler tesis edilmiştir. Karesi ve Sındırgı ilçe
Belediyelerine 5 +5=10 da alana dikilmek üzere lavanta
fide desteği yapılmış.
Çiftçi Eğitim ve üretim Merkezi bünyesinde düşünülen Tıbbi Aromatik Bitki Merkezi Projesiyle; Zengin floraya sahip İlimizde
yetişen tıbbi ve aromatik bitkilerin değerlendirilmesi, Üreticilere alternatif ek gelir kaynağı sağlanması, Üreticilerin
yaşam standardını yükseltilmesi, Katma değeri yüksek olan bu bitkilerin ekonomiye
kazandırılması, Üretim ve pazar potansiyelinin belirlenmesi, Sabit ve uçucu yağ elde edilmesi amaçlanmış.
Ancak bunlardan bildik usullerle
yararlanamayız. Kendimize ait bazı yeni fikir ve özgün modellerle hareket edebilirsek gücümüz daha ada artar. Bu yüzden öncelikle ‘HDF.2.4.1.13-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyelimizi tespit ederek Proje kapsamında pilot uygulamalar yapmak’ hedefimiz
olmalı.
‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat , ‘FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları’ ve ‘FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme
potansiyeli’.
Ülkemizin artık pazar olmaktan çok yurt dışına satış yapması gereken bir
modele evrilmesi gerekiyor. Bu süreçte yararlanılabilecek
dijital pazarlama ve satış sektöründe teknolojik gelişmeler çok hızlı. Çok fazla gelişme ve yenilik yaşanıyor. Son yıllarda da giderek artan elektronik satış ve pazarlama uygulamaları ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar arasında.
Elektronik ticaret aslında iki türlü işleyen bir ticaret modeli. Birincisi işletmeden işletmeye olan, araya hiç tüketicinin dâhil olmadığı bir model. İkincisi doğrudan tüketiciye
yapılan bir pazarlama metodu. Buna kısaca tüketiciye yönelik e-ticaret deniyor. Teknolojik araçlarla
tanıtım, reklam ve nihayet satış yapmak demek. Ürün veya hizmeti müşterilere ulaştırmak için halkla ilişkilerden satışa kadar çeşitli disiplinler içeren bütüncül bir sistem.
Dijital pazarlama stratejileri doğru
uygulandığında e-ticaret platformlarının satış hedeflerine hizmet eder. Bu anlamda olağanüstü bir gücü var. Milyonlarca kullanıcıya saatler içinde, birkaç tıklama ile ulaşılabiliyor. Bunlar ucuz, kolay ve eşsiz fırsatlar. Yapılması gereken şey: ‘HDF.2.4.2.10-Tarım ve hayvancılık sektörü ürünlerimizin pazarlanmasında e-ticaret uygulamalarından artan şekilde
yararlanmak’ hedefiyle hareket etmek.
Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin giderek azalmasıyla ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki
artışlarla dengelenebiliyor. Fert başına piliç eti tüketimi 1990 yılında 3,8 Kg iken, 2010’da 19 kg’a yükselmiş. AB ülkelerinde ise ortalama tüketim 26 kg/kişinin üzerinde. Son yıllarda sektör ürünlerine yönelik yüksek bir talep olduğu gözlemleniyor, hatta belli sezonlarda arz
talebi karşılayamıyor.
Bununla birlikte artan nüfus ve ulaşım ağlarıyla taleple ilgili şartların gelecekte daha iyi olacağı
düşünülmekte. Ayrıca sektörle ilgili destekleyici kurumlar da artmış
durumda. Kümes hayvancılığı sektöründe artan
yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli söz konusu. Ülkemiz genel
olarak kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor, yakın ve orta vadede de bu durum
devam edecek.
Ayrıca bu alanda küresel ticaret
bağlamında gittikçe büyüyen bir ihracat potansiyeli mevcut. Meselâ ‘Helal gıda’ trendi yatırımcılarımız için büyük bir fırsat. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu. Ülkemiz
ihracat rakamları göz önüne alındığında 2006 kuş gribi vakalarının etkisinde düşüş olmakla birlikte 2000-2010 yılları arası kat kat arttığı anlaşılıyor.
2001 yılında toplamda yaklaşık 24,4 milyon kg olan ihracatımız 2010 yılında
115,1 milyona yükselmiş.
İhracatımızın büyük kısmını Irak ve Türki cumhuriyetler oluşturuyor. Türkiye Dünya ihracatında 21. sırada yer alırken, alıcı ülkelerin başı
Japonya ve İngiltere. Bu iki ülkenin ithalatı dünya
ithalatının yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Bu ülkeleri
Almanya, Hong Kong ve Suudi Arabistan takip etmekte. İlçemizin orta
vadede bu fırsatı iyi değerlendirme şansı var. O nedenle ‘HDF.2.4.2.11-Ülkede ve dünyada kümes hayvancılığı ürünlerine artan talep artışı ve ihracat potansiyelinden en etkin şekilde
yararlanmak’ gerekiyor.
‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat grubu; ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü’, ‘FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’, ‘FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler’. Kuşkusuz bunlar da Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve
destekleyecek birer birer dış fırsat. Bu yüzden de
değerlendirilmeleri gerekiyor.
Ülkemiz dünyada, en büyük 10 meyve-sebze üreticisi arasında. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2
Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde
4.ncü, Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64
Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık kurutulmuş, dondurulmuş ve İşlenmiş meyve-sebze
pazarının tam ortasında yer alıyor.
Gelişen bölgesel
ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte. Artan iç talep ve Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi büyük pazarlara yakınlık gibi avantajlara sahibiz. Ayrıca gelişmiş bir meyve
sebze işleme endüstrimiz var. Bu da yatırımcılar için önemli
fırsatlar sunuyor. Biz de Susurluk olarak ‘HDF.2.4.3.14-Meyve Ve Sebze Sektörü içindeki üretim ve satış payımızı en az üçe katlamak’ hedefiyle çalışmalıyız.
Türkiye’de son
yıllarda hayvancılık sektöründe artan talepler doğrultusunda yatırım
yapmak oldukça cazip hale geldi. Zira sektörde ciddi yatırım teşvikleri var. Öte yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma,
dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan
bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. 2013 yılı sonu itibarı ile 52.400 tonu büyükbaş, 1.536 tonu küçükbaş olmak üzere toplam
53.936 ton çiğ süt üretilmişti.
Sanayi işletmeleri tarafından toplanan süt bu miktarın yaklaşık %45’i olduğuna göre 24.300 ton
civarında sütün işlendiğini söylemek mümkün. Bu noktada Yörsan’ın öyle ya da böyle 2023’e kadar yeniden kazanıldığını var sayacağız. Diğer yandan ülkemizde 2019 yılında ise üretilen toplam kırmızı et miktarının 1
milyon 186 bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. 2020 yılının et üretim hedefi ise 1,5 milyon ton olarak öngörülmüş.
Kişi başı yıllık kırmızı et tüketiminde 14,3 kg seviyesine geldik. Dünya kırmızı
et üretiminde ise %1,5 pay ile 11. sıradayız. İlçemizdeki
kırmızı et üretimi ise 2015 yılında 6.099 ton olarak gerçekleşmiş. Bu
miktarın yaklaşık ancak %15’i borsada işlem görüyor. Böyle bir ortamda daha da güçlü hale gelmek için kendimize’HDF.2.4.3.15-Yıllık
kırmızı et satış miktarımızı en az 4.000 tona çıkarmak’ ile ‘HDF.2.4.3.16-Yıllık süt satış
miktarımızı 30.000 tona çıkarmak’ gibi net hedefler koymamız gerekiyor.
Dünyada ve Türkiye’de Organik tarımda hızlı bir büyüme gözleniyor.
Meselâ Dünya Organik Gıda Pazarı değeri her yıl ortalama % 10,5 artışla büyüyor. Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle gıda
ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız. 2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz.
Organik tarıma uygun yeterli toprak,
teknik alt yapı, AB mevzuatına uyumlu mevzuat, AB pazarlarına yakınlık ve bu
alana sağlanan destekler bu alanda son derece teşvik edici fırsatlar. Bu sebeple dünyaya ayak uydurabilmek için ‘HDF.2.4.3.17-Organik gıda üretimimizi
her yıl %12’nin üzerinde büyütebilmek’zorundayız. Bunu
yapabilirsek ikinci aşamada ‘HDF.2.4.3.18-Organik tarıma dayalı üretimde bölgemizde lider olmak’ hedefiyle ilerleyebiliriz.
‘AMAÇ.3-İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz çerçevesinde ‘FRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı’ fırsatı var. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesinin
ek kampüsünün Susurluk’ta inşa ediliyor olması ilçemiz için büyük bir fırsat. Meslek yüksekokulunun bu üniversiteye
devri de öyle. Çünkü ilçede birkaç yüksekokul ya da fakülte olması bölgemiz için büyük bir beklenti ve ihtiyaç.
Bu güne kadar
Balıkesir üniversitesi ve Bursa Uludağ üniversitesi ile gerçekleşmeyen işbirliğinin böylelikle mümkün olabileceğini ümid edebiliriz. Şayet amaç tarım ve hayvancılığı geliştirerek üreticilerimize destek olmak ise herkesin elini taşın altına koyması
gerekiyor. Zira Susurluk için özellikle stratejik değeri olan tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Yöremiz Üniversite sektör işbirliği imkânı bağlamında, tarım ve hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak pilot bir bölge olmaya çok uygun. Araştırma uygulama çiftlikleri ve proje uygulama merkezleri
gibi çalışmalar için gerekli araziler mevcut.
Yörede halkın geçim kaynağı
durumunda aktif bir tarım ve hayvancılık faaliyetimiz var. Bunlar öğrenim görecek öğrenci ve akademik kadro için de uygun ortamlar. Bu tarihi bir
fırsat. Umuyoruz ki mevcut Meslek Yüksek Okulu ve
fakülteleriyle yapılacak işbirliği ilçemizdeki tarım ve hayvancılık sektörünün değişim-dönüşüm ve gelişimine önemli bir katkı sağlayacaktır.
İşte tam da bu yüzden ‘HDF.3.2.1.02-Tarım ve hayvancılık alanında etkin bir üniversite-sektör işbirliğini sağlamak’ hedefi kaçınılmaz görünüyor.
-----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/01/13-ocak-2021-carsamba-reis.html>
20 Ocak 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı197.................................Tarım ve hayvancılık(III)
Tarım ve hayvancılık(III)
Bu hafta da Susurluğun ‘GZFT.09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında ’zayıf’yönlerine bakarak amaç ve
stratejilerimiz istikametinde onları güçlendirmeye yönelik yeni bazı hedefler belirlemeye çalışacağız.
Yapılan tarama çalışması ve
durum analizi sonucu sektörde tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ ımız;’ ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve
işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü, ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması, ZY.09.3-İşletmelerin
kurumsal olarak gelişmemiş olması, ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile
İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ şeklinde tespit edilmiş ve sıralanmıştı.
Tarım, nüfusun beslenmesini sağlamanın yanı
sıra milli gelire, istihdama, dış ticarete, tarıma dayalı ve bağlı sanayilere
yaptığı katkıdan dolayı sosyal ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip
bir sektör olarak kabul ediliyor. Kuşkusuz ilçe olarak TARIM VE HAYVANCILIK alanında güçlü yönlere sahip olduğumuz kadar ’ZAYIF’ olduğumuz ya da günden güne zayıflamakta olan taraflarımız da var. Şimdi zayıf yönlerimizin
telafisi ve güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna kafa yoralım.
Öncelikle bazı konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejimizle ilgili olduğunu görüyoruz. Bunlar; ‘ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü’ ve ‘ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması’ gibi zafiyetler.
Ayrıca bu alanda ‘Ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim’, ‘Boşalan köyler ve yaşlı nüfus' ile ‘Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması’ gibi gerçeklikler de var. Öngöreceğimiz
hedeflerin bütün bu meselelerde daha üretken ve rekabetçi bir yapı için bize yardımcı olabilmesi lazım.Türkiye’de nüfusun
artışına paralel, işlenebilir arazilerin artmaması neticesinde, toprak üzerindeki nüfus baskısı
giderek artıyor ve tarımsal işletme arazileri sürekli parçalanmaya devam ediyor.
Bu yüzden Türkiye’de tarım işletmelerinin çoğunluğu
yeter büyüklükte olmadığı gibi, tarım toprakları da çok parçalanmış ve verimli biçimde
işlenemeyecek duruma gelmiş durumda. Tarım arazileri bir tarımsal işletmenin
verimli olamayacağı kadar küçülmüş ve birbirinden uzak, dağınık yerlerde. Yapılan araştırmalar
arazi parçalanması ile işletmelerin küçülmesinin birlikte geliştiğini gösteriyor.
Bu açıdan Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü ve verim düşüklüğü en önemli zafiyetlerimizden biri.
Günümüzde, toprağın vazgeçilemezliği
ve sınırlı üretim faktörlerinden biri olduğu çok açık. Oysa parçalılık ve dağınıklılık tarımsal yapıda bozukluklara ve
verimsizliğe yol açtığı gibi verim artırıcı önlemlerin alınmasını da zorlaştırmakta. Sonuç, doğal
olarak maliyetlerin de yükselmesi oluyor.
Bu nedenle ülkemizde gittikçe daralan
tarım arazilerinde üretimde verimlilik için; öncelikle tarım arazilerinin ekonomik büyüklükten daha küçük parçalara ayrılmaktan korunarak amaca uygun
kullanılması gerekiyor. Bu sebeple sınırlı toprağımızın yetenek ve
niteliklerinin belirlenmesi ile arazi kullanım planlaması yapılması bir
zorunluluk. Arazi toplulaştırmalarının bu sorunun çözümü noktasında büyük faydası olacağı bekleniyor. Ancak
bir taraftan da:’
HDF.2.3.1.10-Tarım arazileri ve
işletmelerinin ekonomik büyüklükten aşağıya düşmemesi için çiftçilerimizi bilinçlendirmek’hedefini ihmal etmemeli. İkincisi: ‘HDF.2.3.1.11-Verimliliği arttırmak üzere toprak özelliklerinin belirlenmesi ve arazi kullanım planlaması
konularında işletmelere yardımcı olmak’hedefi
verimlilik açısından şart.
Genel olarak Türkiye tarım
ve hayvancılık sektörünün en önemli sorunu işletme sayısının fazlalığı, ancak bu işletmelere düşen
arazinin çok az büyüklükte olması. Bu araziler ise miras, alım-satım, ortakçılık,
yollar ve kanal inşalarından dolayı sürekli parçalanmakta. Oysa hayvan ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim faktörlerini
bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azami kâr elde
etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer sağlayan iktisadi ünitelere
hayvancılık işletmesi deniyor.
Bir ekonominin büyümesi
gelişmesi, o ekonomide faaliyet gösteren işletmelerin ölçeklerinin büyümesi ve sayılarının artmasıyla mümkün. İşletme
yapılarının rasyonel hale gelmesi, devamlı ve tam kapasitede çalışabilmesi
de öncelikle buna bağlı.
Bu nedenle sadece ilçemizde
değil genel olarak ülkemizde Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması üstesinden
gelinmesi gereken önemli bir zafiyet. Hayvancılık işletmelerinin büyük bir bölümü aile
işletmeleri ve küçük ölçekliler. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık işletmelerinin çoğunluğunda üretimde geleneksel yapı hakim.
Hayvancılık işletmeleri genellikle işletme tanımında ifade edilen ekonomik
bilinçten yoksun. Şayet bir işletmede ekonomik bilinç yoksa üretimde
kazançlı bir maliyet fiyat ilişkisi kurmak da kolay olmaz.
Oysa ekonominin büyümesi ve
gelişmesi, tüm sektörlerde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de yığın halde üretim
yapan, devamlı ve tam kapasitede çalışan, ihracat yapan, yatırım yaparak gelişen işletmelere
sahip olmakla mümkün. Öte yandan işletmelerdeki rasyonelleşme girişimleri ve bu yönde
alınacak tedbirler kırsal ekonomik kalkınma ve istihdam için de
hayati önem taşıyor. Bu yüzden mevcut zafiyetimizin telafisi ancak; ‘HDF.2.3.1.12-Hayvancılıkta
rasyonel işletme ölçeklerinin bilinmesini sağlamak ve bu yönde çaba göstermek’hedefiyle mümkün.
Genelde Tarım ve Hayvancılık sektöründe görülen bir
diğer zayıf yön; ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim ilçemiz için de geçerli. Ülkemizde tarım arazileri; tarımın yapılmasını engelleyecek şekilde
parçalı, bozuk şekilli, yol ağı olmayan, sulama ve drenaj sisteminin
uygulanmasını güçleştirici bir konumda. Sulama, gübreleme, tarımsal mekanizasyon,
kaliteli tohumluk kullanımı ve tarımsal mücadele gibi zamanın tarım yöntemlerinin
uygulanmasında gösterilen çabalar verimin bir miktar artışını sağlamışsa da, birim başına
bitkisel ve hayvansal üretimin yeterli düzeye eriştiği söylenemez.
Parsellerin dağınık ve küçük oluşu üretim
faaliyetleri sırasında daha fazla makine ve insan kullanımı gerektirdiği gibi
yoğun tarımı da engellemekte. Diğer bir ifade ile birim alana üretim
azalırken, maliyet artmakta. Ayrıca, sulama uygulamalarında güçlüklerle
karşılaşıldığı gibi, sulama şebekelerinin maliyetlerinin yükselmesine,
yüksek yatırım maliyetine karşılık sulama randımanı ve sulama
oranının düşük kalmasına neden olmakta. Türkiye’de işletme yapılarının
irrasyonelliği, pazarlama hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine imkân vermediği
için hayvansal ürünlerde verim ve kaliteyi artırmak da mümkün olamamakta.
Meselâ köylerde yapılan hayvancılık;
geleneksel yapıda, ekonomik bilinçten yoksun, yeterince dışa dönük üretim yapmayan, küçük ve
dağınık işletmeler. Bu işletmeler, tüketim pazarlarının fiyat, miktar ve kalite eğilimleri
hakkında yeterli bilgiye de sahip değiller. Pazardan uzaklıkları paralelinde, ürünlerinin
pazarlanmasında çok sayıda aracıya ihtiyaç duyuyorlar. Bu sebeple üreticinin gerçek alın teri ve emeğinin karşılığını
alabilmesi de zorlaşıyor.
Peki, çözüm ne? Çözüm, tarım ve hayvancılık sektöründe ürünün daha iyi
değerlendirilmesi ve gelirin arttırılması ancak; üretim, lojistik ve pazarlamada
entegre tesisler ile mümkün. Bu aynı zamanda tüketicinin de uygun şartlarda ürün tüketmesi demek. Bu yatırım ve üretici örgütlerinin de
devlet tarafından teşvik edilmesi ve önlerinin açılması gerekli. Ayrıca Tarım arazilerinin sürdürülebilir
kullanımı açısından Milli Tarım projesi kapsamında toprak ve su kaynaklarının
yönetiminde havza yönetimine geçilmesi sorunun büyük ölçüde aşılmasını kolaylaştırabilir.
Bu sebeple ilk hedef: ‘HDF.2.3.1.13-Tarım ve hayvancılıkta üretim-ürün-lojistik-pazarlama zincirini kuracak entegre tesislere yönelmek’olmalı. İkinci hedef ise; ‘HDF.2.3.1.14-Uygun olan alanlarda tarımsal üretim, muhafaza ve pazarlama kooperatifleri kurmak ve güçlendirmek’ yararlı olabilir. Bu hedef kapsamında
özellikle üretici bayanların kuracakları kooperatif türü oluşumların Susurluğun kalkınmasında
çok önemli bir işlev üstlenebileceklerini düşünüyorum.
Üçüncü olarak ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim
alanındaki zayıf yönümüzün telafisi amacıyla arazi toplulaştırmalarıyla beraber ‘HDF.2.3.1.15-Milli Tarım projesi kapsamında planlı havza yönetimine uyum göstermek’ zorunlu gibi gözüküyor. Böylelikle
ekonomik olmayan faaliyetlerin, verimsizliğin ve kötü yönetimin de önüne geçilebilir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminine göre dünyada kırsal nüfustaki azalma gibi tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı da azalma eğiliminde. Günümüzde dünya nüfusu içerisinde kırsal nüfus oranı yüzde 45’e kadar düşmüş durumda. Nitekim ülkemizde de zaman içerisinde kırsal nüfus azalması gibi, tarımsal faaliyetlerde bulunanların payı da azalış göstermiş.
Cumhuriyet döneminin başında toplam istihdam içerisinde tarımsal istihdamın payı yüzde 80’ler düzeyinde iken günümüzde ancak yüzde 18,4 seviyesinde. Yani yaklaşık çalışan her beş kişiden sadece biri tarım sektöründe ve
rakamlar gittikçe daha da azalma eğiliminde. Kırsal
alanda giderek boşalan köyler ve yaşlı nüfus gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sorun sanayileşme ile ortaya çıkan genel bir tehdit olsa da bu olgunun ilçemize yansıması Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması olarak
ortaya çıkıyor.
Çevremizdeki büyük kentlerde kümelenen
ekonomik faaliyetler ve refah gençlerimiz için çekim
merkezi olmuş durumda. Tarımın gençler
tarafından cazip bir istihdam alanı olarak görülmemesi ve kırsal kesimde tarım dışı sektörlerdeki istihdam potansiyelinin düşük olması, gençlerin
kırsal alan dışında iş aramasına neden oluyor. Buna neden olan şey kırsaldaki
insanların ekonomik ve sosyal beklentilerinin karşılanamaması. Böyle olduğunda kente göç kaçınılmaz hale geliyor. Kentlerde
hizmet ve sanayi sektörlerinin düşük vasıflı
işgücü talebi de,
kırsal alandaki genç nüfusun kente göç etme
eğilimini artırmakta. Bu durum aslında kentlerin de dengesini bozmakta.
Ancak genç nüfusun kente göç etmesi, dinamik bir kırsal ekonomi için ihtiyaç duyulan üretken işgücünün de kaybı
anlamına geliyor. Çalışacak insan gücünün azalması, özellikle de
köylerde azalan üretici
nüfus ve yaşlanma faktörü geleneksel tarım ve hayvancılığımızı yok etmek üzere. Oysa tarım, yoğun iş gücü gerektiren bir sektör ve çalışacak insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Tarımsal sürdürülebilirlik için öncelikle kırsal nüfusa
gerek var. Üstelik tarım ve hayvancılıkta bilinçli ve girişimci bir genç kitleye ihtiyaç gittikçe artıyor. Bu sorunun üzerine gidilmesi ve orta vadede güçlü hale dönüşebilmek gerekiyor. Bu nedenle kırsalın kırsalda kalkındırılması
ve buna göre tedbirlerin alınması stratejik önemde bir devlet politikası.
Öte yandan kırsal kesimde açılacak meslek kurslarıyla gençlerin geleceklerini tarımda görmeleri ve bilinçli
işletmeler kurmaları ilçe bazında
yapılacak çabalarla da sağlanabilir. Böylece hiç olmazsa
bundan sonra işletmelerin küçülmeleri önlenmiş, tarım nüfusu
azalsa da işgücü niteliği
artmış olur. İlaveten kamusal alanda bilgiye yapılan yatırım, destekleme ve
fonlarla yapıyı düzeltici özellikte kalıcı çabalar da
kuşkusuz etkili olacaktır.
Bu nedenle çalışacak insan gücünün
azalmasını önleyecek şekilde ‘HDF.2.3.1.16-Kırsal alanda
nitelikli genç üreticiler yetiştirilmesine ve verimli işletmeler
kurmalarına yardımcı olmak’ öncelikli
hedef olmalı. Diğer bir hedef de boşalma riski taşıyan köyler için
alternatif turizm faaliyetleriyle eşgüdüm sağlayacak şekilde ‘HDF.2.3.1.17-Örnek Tarım ve hayvancılık projeleri yapılmasını ve
uygulanmasını sağlamak’ zayıf
yönümüzün güçlendirilmesinde etkin olabilir.
Başka bazı zayıf yönlerimiz için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir başka Stratejik amacımız daha var. Bunun için de ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi izlemek gerekiyor. Çünkü ‘ZY.09.3-İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş
olması’,’ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma
potansiyeli yüksek
ürünlerin olmaması’ konularındaki zafiyetimizin altında kurumsallaşma,
markalaşma ve ihracat deneyim eksiklerimizin bulunduğu açık.
Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi
var. Tarımsal faaliyet, bu işletmelerde kendi hesabına çalışanlar, işçiler ve tüm aile bireyleri için işten çok daha öte bir yaşam biçimi. İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması elbette ki ekonomiklik açısından ileri ve güçlü olmamızı engelliyor. Ancak özgün bir model inşa etmemizin önünde ciddi
bir engel değil. Yetersiz bir sektöre ve zayıf işletmelere sahip olsak da onlar bizim.
İhracat ve markalaşma seviyesi düşük ürünler de bize ait değerler. Onlara sahip çıkıp koruyarak özgün bir modelle geliştirmeye çalışmaktan daha doğal ne olabilir.
Eğer Susurluk’ta topyekûn bir kalkınma, gelişme ve büyüme söz konusu
olacaksa bu değerlerimizle birlikte ve onların üstünde yükselerek olacak. Esasen kırsal üretimin üç ana kalemi
var. Bunlar üretim, pazarlama ve finansman şeklinde bir sacayağı. Şayet
bu üç unsur doğru çalıştırılabilirse
kırsal kalkınmanın olmaması da zaten mümkün değil. Kaldı ki bünyeye uymayan şablon modeller yerine değerlerimiz üzerine oturmuş bize ait işletme modellerini geliştirmemiz
daha akıllıca olur.
Bir örnek vermek gerekirse; güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyelimize karşılık pazarlamaya yönelik
paketleme tesisleriyle entegre soğuk hava depoları eksikliği ilçemiz için önemli bir
boşluk. Bu alanda sağlayacağımız ilerleme işletmelerimizin kurumsallaşmasına
da katkı sağlayacak. Böyle
yatırımları yapabilmek; kapasite büyütmek ve güçlenmek de
demek. Bu nedenle sektördeki
zayıflığımızı gidermenin akla gelen ilk yolu bir seferberlik ruhu içinde üretim, yine
üretim, uygun sunum ve daha fazla satış yapmaktır.
Öte yandan Tarımsal
faaliyetler; birçok risk, belirsizlik ve yaşamsal önem nedeniyle stratejik bir sektör. Bu nedenle her toplumda çeşitli destekleme araçları
ile korunuyor. Şayet uygulanan destekler etkin biçimde kullanılırsa bunu talep eden tarımsal faaliyet ve
işletmelerin şartlara uyma çabasıyla
birleşip bu zafiyet onarabilecek. O yüzden: ’HDF.2.4.2.12- Tarım sektöründeki İşletmeleri daha ileri ve güçlü olmaya yönlendirmek’ hedefi oldukça önemli.
Ancak bunu yaparken ‘HDF.2.4.2.13-Mevcut tarım işletmeleri ve ürünlerimizi kendimize ait özgün bir modelle kurumsallaştırmayı denemek’ ihmal edilmemeli. Böylece sektörde zaten güçlü bulunan Susurluk için kurumsallaşma açısından da özgün işletme
modelleri geliştirilebilir. Örneğin,
doğal üretim, sağlıklı depolama, işleme, paketleme ve internet üzerinden satış vb. uygulamalar kurumsallık açısından pekâlâ kullanılabilir.
Ancak bu konuda asıl sıçratıcı formülün: ’HDF.2.4.2.14-Kurumsallaşan işletmelerimizle tarımsal ürünlerde markalaşma ve ihracat hedeflerini başarmak’ olduğu da asla unutmamalı.
----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/01/20-ocak-2021-carsamba-reis.html>
27 Ocak 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı198.................................Tarım
ve hayvancılık(IV)
Tarım ve hayvancılık(IV)
Bu hafta da Susurluğun ‘GZFT.09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında karşı karşıya olduğu ‘tehdit’lere bakarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde yeni hedefler belirlemeye çalışacağız.
Bu alanda önümüzdeki dönemde ilçemiz için tehdit oluşturabilecek önemli bazı riskler var elbette. Bu anlamda
karşımıza çıkabilecek ‘Tehdit’ler: ‘THD.09.1-Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanılma riski’,’THD.09.2-Sığır ithalatı’,’THD.09.3-Sularda meydana gelen
kirlenmeler’,’THD.09.4-Kuraklık’, ‘THD.09.5-Maliyetlerin yüksek olması’,’THD.09.6-Bitki ve hayvan hastalıkları’,’THD.09.7-İnsanları
etkileyen salgın hastalıklar’,’THD.09.8-Satış yapılan piyasalardaki taleplerin
düşmesi’ ve ‘THD.09.9-Çalışacak insan gücünün azalması’ gibi görünüyor.
Gelecekte’AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’arzu ediyorsak’StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejimizi
uygularsak karşılaşabileceğimiz tehditlerin bazılarından fazla zarar görmeyebiliriz.
Bu tehditlerin en başında Sanayi, enerji
ve lojistik yatırımlarının plansız gerçekleşmesiyle ‘THD.09.1-Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanılma riski’ geliyor. Hızlı nüfus artışı ve buna bağlı olarak yaygınlaşan plansız kentleşme ve
sanayileşme tarım arazilerinin marjinal kullanım sınırlarının daralmasına neden
olmuş durumda.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riski günümüzde sadece ilçemiz için değil ülkemiz için de ciddi bir risk. Ülkemizde sadece 2000-2009 yılları arasında
işlenen tarım alanlarında % 7,9 oranında bir azalma olmuş. Verimli tarım
topraklarının yenilenemeyen bir kaynak olduğu halde sanayi, konut, turizm gibi
tarım dışı amaçlarla kullanılması tarım açısından çözümü güç problemler meydana getiriyor. Özellikle meralarda kaçak yapılaşma ve mera dışı amaçlarla kullanım mera hayvancılığını sona
erdirmek üzere. Bu bakımdan en önemli doğal kaynaklardan biri olan tarım
arazilerinin bilinçli bir şekilde kullanılması sürdürülebilirlik açısından da önemli.
Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan
tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler
tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebiliyor. Ancak Tarım dışı amaçlı arazi kullanımı öncelikle marjinal tarım arazileri içerisinden veya arazi kullanma kabiliyet sınıfı VIII. sınıf olan arazilerden
karşılanıyor. Bu sınıf arazilerden karşılanamaması halinde VII., VI., V., IV.
ve III. sınıf kuru tarım arazilerine bakılıyor. Ancak, bu durumda VII. sınıftan
III. sınıfına doğru bir öncelik sırası gözetilmesi
zorunlu.
Öte yandan yapısı itibariyle çoğaltılamaz nitelikte olan tarım
arazilerinin amaç dışında kullanılması yerine temel ihtiyaçların kaynağı
olması itibariyle niteliklerinin iyileştirilerek rasyonel bir şekilde
kullanılması sağlanmalı. Bunun için sürdürülebilir tarım politikaları gerekiyor. Zira tarımsal yapının
etkinleştirilmesi ve tarım sektörünün rekabet edebilirliği sektörün doğal kaynakları olan toprak, su ve bitki örtüsünün sürdürülebilirliği çerçevesinde korunması ile mümkün.
Bu arada Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde tarımsal üretimin ana kaynağı olan tarım
arazilerinin verimli bir şekilde kullanımına yönelik önlemler almak da şart. Ama öncelikle ‘HDF.1.3.2.31-Tarım
arazilerinin amaç dışı kullanılma riskine karşı daima fayda
zarar dengesini gözetmek’ gerekiyor. Bu özen gelecek yatırımları seçme ve yönlendirme şansımızı arttırırken, bizi olumsuz etkileyebilecek tercihlerin
de önüne geçebilir. Kaldı ki ‘Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimiz ve ‘çevre duyarlığımız’ da bizi bu süreçte yalnız bırakmayacaktır.
Öte yandan bazı tehditler ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacımız ve ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimizle
ilişkili. Örneğin ‘THD.09.9-Çalışacak insan gücünün azalması’ böyle bir tehdit. Günümüzde çiftçiler sosyal ve ekonomik gerekçeler ile tarımsal faaliyetten giderek
uzaklaşıyorlar.
Tarım ve Orman Bakanlığı, üretim planlaması ile tarımsal ürünlerdeki arz-talep dengesini sağlamak ve
diğer tarımsal iyileştirmeleri gerçekleştirmek için belirlenen
bütçe çerçevesinde çeşitli destekleme araçları ile üreticileri yönlendiriyor. Ancak tarımsal faaliyeti ek gelir olarak gören çiftçilerin üretim kararlarında desteklemelerin önemi
azalmakta ve tarımı yönlendirmek güçleşmekte. Çünkü kırsal nüfusun azaltılması yönünde yarım asırdır sürdürülen politikalar sonuç olarak bu sektörde çalışacak insan gücünün azalmasına yol açmış
bulunuyor.
Böyle bir ortamda verimi, üretimi ve çiftçi gelirini artıran destekleme politikaları son derece değerli olmakla
birlikte insan odaklı politikaların geliştirilmesi de giderek önem kazanmakta. Örneğin bu bağlamda Tarımda Ziraat mühendislerimizin,
Hayvancılıkta da Veteriner hekimlerin sahaya inmesi ve üretim
faaliyeti içinde aktif olarak yer almaları çok çok önemli. Tarım ilçe Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendisi ve veterinerlerin masada oturup evrak işleriyle uğraşmaları insan odaklı bir uygulama değil. Aynı zamanda tarım ve hayvancılık sektöründe zayıf bir yön olarak ortaya çıkıyor.
Örneğin Susurluk Gıda Tarım Ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğümüzde; 7 Ziraat Mühendisi, 1 Gıda Mühendisi, 9 Veteriner Hekim, 8 Ziraat
Teknisyeni/Teknikeri, 5 Veteriner Sağlık Teknisyeni/Teknikeri, 1 Çevre Sağlık Teknikeri, 2 İdari Personel ve 3 işçi olmak üzere 36 kişi çalışıyor. Onların arazilerde, köylerde, çiftçilerle ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizle omuz omuza uyum içerisinde çalışması lazım. Evrak işleri Ziraat odasınca veya düz memurlar
eliyle de yapılabilir. Öte yandan çalışacak
insan gücünün azalmakta olduğu bir ortamda çiftçilerimizin
ihtiyacı olan ‘bilgi ve danışmanlık desteği’nin önemi de gün geçtikçe artıyor.
Hiç olmazsa
tarama halinde yapılacak bilgilendirme, kurs ve seminerlerle bu görev daha etkin sürdürülebilir. Bu nedenlerle ‘HDF.2.1.1.05-Üretimde çalışacak insan gücünün niceliğine değil niteliğinin arttırılmasına odaklanmak’ öncelikli hedefimiz olmalı. İkinci olarak ‘HDF.2.1.1.06--Çiftçilerimizin
ihtiyacı bilgi ve danışmanlık desteğini en etkin şekilde vermek’ hedefiyle hareket etmek gerekiyor. Üçüncü olarak da ‘HDF.2.1.1.07- İlçede görevli Ziraat mühendisi ve veterinerlerden daha verimli
yararlanmak’ hedefi insan odaklı bir üretim faaliyeti için son derece
isabetli olur. Böylece niteliğin ve verimin arttırılması suretiyle üretimde çalışacak insan gücünün azalması riskine karşı azami ölçüde direnç göstermek mümkün olabilir.
Bazı tehditler ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.3.1-Rekabetçiliği benimseme’ stratejimizle ilişkili görünüyor. Örneğin ‘THD.09.2-Sığır ithalatı’,’THD.09.8-Satış
yapılan piyasalardaki taleplerin düşmesi’ böyle tehditler. Türkiye canlı hayvan ithalatına 2010 yılında başladı. 2008'de çiğ süt fiyatının düşürülmesi sonucunda başlayan kriz nedeniyle 1 milyon baş süt ineği kesildi. Hayvan varlığının azalması nedeniyle 2009'da kırmızı et
fiyatının yükselmesi ile sütteki kriz kırmızı ette de yaşanmaya başlandı.
Hükümet, krizi önlemek ve et
fiyatını düşürmek için ithalata kapıları açtı. Aynı zamanda sıfır faizli kredi
vererek yeni işletmelerin kurulmasını teşvik etti. Fakat içerde hayvan olmadığı için verilen kredi ve desteklerle hayvan
ithal edildi. 2010'da başlayan ithalat özellikle 2011
ve 2012'de çok yoğun olarak devam etti.
2017 programındaki verilere göre, Türkiye, 2011'de 470 bin796 baş canlı sığır ithalatı yaptı. 2012'de 471 bin
571 baş, 2013'te 193 bin 807 baş sığır ithal edildi. 2014'te ithalatta ciddi bir
düşüş oldu. Sığır ithalatı 49 bin 714 başa geriledi. Fakat 2015'te
ithalat tekrar arttı ve 202 bin 789 başa ulaştı. Türkiye'nin
sığır ithalatı 2016'da 400 bin baş, 2017'de 490 bin baş dolayında tahmin
edilmişti.
Et ve Süt Kurumu’nun 2019 Sektör Değerlendirme Raporuna göre, 2018 yılında 55 bin 752 ton kırmızı et
ithal eden Türkiye, 2019'da 765 bin 768 baş canlı hayvan ve 5 bin 36 ton kırmızı et
ithalatı yaptı. Yapılan kırmızı et ithalatının tamamı büyükbaş hayvan eti. Küçükbaş hayvan eti ithalatı 2019’da hiç yapılmadı. Hayvan ithalatında en dikkat çekici gelişme
ise damızlık ve kasaplık hayvan ithalatındaki düşüş. 2018 yılında 116 bin baş damızlık sığır ithal edilirken 2019’da damızlık
büyükbaş hayvan ithalatı yüzde 85,8 oranında düşüşle 16 bin 426 baş oldu. Kasaplık sığır ithalatı ise 2018 yılına göre yüzde 94,8 oranında azalarak 132 bin 844 baştan, 6 bin 863 başa düştü.
Aynı dönemde
damızlık küçükbaş hayvan ithalatı ise 185 bin 610 baştan 77 bin 867 başa geriledi.
2018’de 239 bin 897 damızlık olmayan küçükbaş hayvan ithalatı yapılırken, 2019’da
damızlık olmayan küçükbaş hayvan ithalatı hiç yapılmadı. Buna göre canlı
hayvan ve kırmızı et ithalatında düşüş var. Ancak, buna rağmen ithalat yüksek. 2018’de ithalattaki patlama dikkate alındığında biraz frene basıldığında ithalat
düştü.
Geçen yıla göre ithalatın düşmesi yanıltıcı olmamalı. 2019’daki canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına
710 milyon 202 bin dolar ödenmiş. Buna karşılık yapılan ihracat
sadece 35 milyon 144 bin dolar. Bu tabloda bazı çarpıklıklar var.
Zaman zaman artan Sığır ithalatı yerli hayvancılığımız için önemli bir tehdit. İthalatla hayvancılık üretiminde
kalite ve üretim yeterliliğinin sağlanmasının amaçlandığı ifade
ediliyor. Oysa ithalat hayvancılığı desteklemekten çok fiyat
istikrarına yarıyor.
Türkiye’nin sahip
olduğu potansiyel daha doğru politikalarla değerlendirildiği taktirde ithalat
tamamen sıfırlanabilir ve ihracatta büyük artış sağlanabilir. Örneğin İthalata ödenen 710 milyon dolar yerli besiciye, üreticiye
verilse; Türkiye hem kendine yeterli ülke olur hem de 1980 öncesi olduğu gibi, Ortadoğu’nun kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olabilir. Aslında temel çözüm üretimi güçlendirmekten geçiyor. O halde, ‘HDF.2.3.1.18-Sığır ithalatı riskine karşı bilinçli işletmeler, rasyonel destekleme kullanımı, daha verimli üretim ve rekabetçi bir anlayışla güçlenmek’ daha isabetli bir yol. Bu hedef aynı zamanda ithalata karşı yerel düzeyde bir direnç de oluşturacaktır.
Tarım ve Hayvancılık sektöründe de zaman zaman konjonktürel olarak Satış yapılan
piyasalardaki taleplerin düşmesi yaşanabiliyor.
Bu tip geçici durumlara karşı dayanıklı olmak, rekabet ortamında ayakta kalabilmek güçlü bir regülasyonla mümkün. Ancak bu önlemi sadece zaten kırılgan bir sektöre yüklemek de haksızlık olur. Çünkü bu noktada
sermayesi güçlü, daha kurumsal yapılara ihtiyaç var. Örneğin ürünlerin sağlıkla saklanabileceği lisanslı depolar, işleme paketleme
tesisleri, soğuk hava depoları ve entegre tesisler gibi kurumsal yapılar işin içine girmeli.
Ancak bunlar da başlı başına yatırım
konusu; Lojistik, tarım ve hayvancılık ürünlerine dayalı sanayi ve ticaret sektörleriyle
ilgili tesisler. O halde ‘HDF.2.3.1.19-Piyasalardaki talep
dalgalanmalarına karşı; destekleme, sigorta, sanayi, ticaret ve lojistik
hizmetleriyle entegrasyona gitmek’ hedefiyle
hareket etmek çok yararlı olabilir.
‘THD.09.4-Kuraklık’,’Pahalı
sulama’,’THD.09.6-Bitki ve hayvan hastalıkları’,’THD.09.7-İnsanları etkileyen
salgın hastalıklar’,’Seçilen büyükbaş hayvan ırkı konusundaki sorunlar’,’Meraların değerini bilmemek ve bu
meralardan yeteri kadar yararlanamamak’ gibi
tehditlere karşı ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizle
mücadele edebiliriz. Örneğin suya artık bir mücevher gözüyle bakmamız lazım. Çünkü artık su
kısıtı yaşayan ülkeler arasındayız ancak yarın kuraklık yaşayan ülkeler
arasına girebiliriz. Bu nedenle tasarruf, verimli kullanım gibi önlemlerin sadece evlerde, iş yerlerinde değil, tarım ve hayvancılıkta da
alınması gerekiyor.
Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan daha farklı. Çünkü tarımsal üretimde yağışların bitki büyüme dönemlerine göre düzenli düşmesi gerekir. Kök bölgesinde yağışın istenen oranda bulunması gerekir. Bu olmazsa tarımsal
kuraklık var demek. Tarım sektöründe olanlar ve çiftçilerimiz bunu en çok hissedenler. 10 yıl önce, 20 yıl önce 1 Ekim'de tarlaya tohum atılırken, son yıllarda 15 gün sonra, belki bir ay sonra ekilebiliyor. Çünkü yağışlar artık 15 günlük, 20 günlük ya da bir aylık gecikmelerle düşüyor.
Öte yandan Türkiye yağış azlığı olan bir ülke ama yeraltı su potansiyeli açısından baktığımızda bunu depolayan doğal sistemler mevcut. Meselâ Konya ili yarı kurak bir bölge olmasına rağmen yeraltı su potansiyeli
ile sulu tarım yapılan kapalı bir havza. Bu rezervler şimdiye kadar
depolanmıyordu. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığının Kuraklık Eylem Planı'na göre, 2023 yılına kadar 150 yeraltı barajı yapılması öngörülüyor. Su sıkıntısı yaşanmaması için yatırımlar kadar tasarruf da önemli. Bu eylem planı suyun daha tasarruflu kullanılmasına da yardımcı
olacak.
Damla sulamanın yaygınlaştırılması da
etkin tasarruf yöntemlerinden biri. Böylece yüzde 40
tasarruf sağlanacak ve kurak bölgelerin tarıma kazandırılması da mümkün olacak. İlçemiz genelde sulu tarım yapılan bir havzada yer alıyor. Ancak bu hiç kuraklık olmayacak da demek değil. Bu sebeple öncelikle suyu
israf eden, toprağı verimsizleştiren salma geleneğinden kesinlikle vazgeçmek gerekiyor.
Bu arada geleceğe yönelik ‘HDF.2.4.1.14-Kuraklık tehlikesine karşı kullanılabilecek yeraltı suyu
depolama tesislerini yatırım programına aldırmak’ hedefi tedbirli davranmak adına çok uygun olur. Ayrıca uygun arazilerde
salma su geleneğinden vazgeçilerek ‘HDF.2.4.1.15-Tarımsal üretimde damla
sulamanın yaygınlaştırılmasını sağlamak’ hedefi hem
suyun tasarruflu kullanımına hem de verimlilik artışına fayda sağlayacaktır.
Gelecekte tarım ve hayvancılıkta bir başka
tehdit de arazilerin yüksek maliyetle sulanmasında yaşanacak. Pahalı sulama tarımsal üretim açısından oldukça hassas bir nokta. Ürün maliyetlerinde giderek ağırlığı artıyor.
Susurluk dere havzası sulu tarım açısından mümbit bir
alan. Ayrıca ilçemizin Merkez Sulaması, Çataldağ Göleti, Gürece Sulaması, Söve ve Karapürçek Göletleri gibi tarımsal sulama tesisleri bulunuyor.
Yine de suyun fiyatlandırılması, toplumun
ekonomik, çevresel ve sosyal hedeflerini dengeleyen bir mekanizma. Bir bakıma suyu
israf etmemeyi, verimli ve tasarruflu kullanmayı güvenceye
alıyor. Kuşkusuz su fiyatı ödeme gücünü de dikkate almalı. Fakat etkin bir sulama yönetimi için gerekli işletme, bakım ve yönetim giderleri kadar sulanacak alana
verilecek suyun miktarı üzerinde de önemle
durulması gerekiyor. Yine genel su dağıtım şebekelerindeki sızıntılar, kaçak ve kayıpların önlenmesi de şart.
Öte yandan bütün önemine karşın suyu doğru kullanmadığımız ve koruyamadığımız bir gerçek. Kaldı ki sulama suyu fiyatının ucuz olması bilinçsiz kullanıma ve drenaj sorunlarına da neden olabiliyor. Bu itibarla öncelikle etkin sulama sistemleri ve yöntemlerinin
kullanılması gerekiyor.
Meselâ su azlığı
bulunan bölgelerde ısrarla su yoğunluklu ürün yetiştirme çabasından kaçınılmalı. Yetiştirilecek ürünler ve sulama yöntemleri
konusunda birlik ve çiftçilerin eğitim programlarıyla desteklenmesi tarımsal su verimliliğini
artırabilir. Arıtılmış atık su, gri su ve toplanan yağmur suyu gibi alternatif
su kaynaklarının daha fazla kullanımı teşvik edilebilir. Maliyetlerin düşürülebilmesi için sulama alanlarının kapalı sisteme alınması bir başka çözüm yolu.
Böylece önemli bir
maliyet oluşturan mazot ve elektrik tüketimi olmadan çiftçilerimiz vanayı açtıklarında tarla ve arazilerini
sulayabilirler. Bu sebeple Tarımsal üretimde ileri ve güçlü olmak için örneğin; ‘HDF.2.4.1.16-Çiftçiye havzaya, ürüne ve en uygun maliyete göre sulama seçenekleri sağlamak’ şeklinde özgün bir model ortaya koyabiliriz.
Üretilen bitki ve hayvanlarda görülen ‘Hastalıklar’
da dikkate alınması gereken olumsuzluklar. Üretimin temel
prensibi, eldeki potansiyelden mümkün olan en yüksek verimi almak. Ancak üreticilerin ve yetkililerin bütün önlem ve çabalarına rağmen, hastalık ve zararlıların tarımsal üretimde neden olduğu kaybın önüne geçilemiyor.
Zirai hastalıkların her yıl dünya genelinde verdiği zarar, toplam üretimin
neredeyse %15’ine denk düşüyor. Hastalıklardan kurtulmayı başaran ürünleri ise bir başka tehlike bekliyor: zararlılar. Tüm dünyada zararlıların yol açtığı üretim
kaybının her yıl %9 ila %21 arasında değiştiği tahmin ediliyor. Türkiye’de yetiştirilen kültür bitkilerini
tehdit eden 500’den fazla hastalık, bakteri, fungus, virüs ve parazit
zararlı bulunuyor. Bunlardan 35-50-tür ekonomik önem
taşımaktadır.
Bunların toplam tarım üretimine zararı, yıllık üretimin neredeyse %40’ına ulaşıyor. Bulaşma riskini azaltmak için ekilebilir
arazilerin bir kısmının her yıl nadasa bırakıldığı da hesaba katılınca, mevcut üretim potansiyelinin önemlice bir kısmından verimli bir şekilde
yararlanılamadığı ortaya çıkıyor. Zirai hastalıklarla mücadelede ilk adım, bazı zararlı üretim alışkanlıklarının terk edilmesiyle
atılabilir. Çünkü sorgulanmaksızın yüzyıllardır uygulanan bazı yöntemler, aslında büyük kayıplara ve risklere yol açabiliyor.
Örneğin dallara vurarak meyve toplama, dallarda yaralar açarak hastalık bulaşma riskini artırıyor. Dolayısıyla bazen basit bir
anlayış değişikliği, mesela münavebe yöntemi ya da
değişik ürünler yetiştirme yolunu tercih etmek etkin bir çözüm olabilir. Geleneksel olarak zararlılarla mücadelede ilk
akla gelen kimyasal ilaçlama yöntemi ise,
dikkatli kullanılmadığında yarardan çok zarar getiren bir uygulama. Zirai mücadele ancak gerektiğinde yapılmalı.
Tarımsal savaş nihayetinde hastalık ve
zararlıların etkisi ile meydana gelecek olan kayıpların önlenmesi demek. Hastalıklar, bir bitkinin herhangi bir organında ve
herhangi bir gelişme döneminde etkili olabilir. Verimi düşürür ve bazı bitkilerin niteliğini olumsuz yönde etkiler.
Hatta bazı hastalıklar, bazı kültür
bitkilerinin belirli yerlerde yetişmesine tamamen engel olabilir. Öte yandan hayvansal ürünlerin insan beslenmesindeki tartışılmaz
yeri hayvan sağlığının önemini de arttırıyor.
Hayvancılık zaten her yönüyle stratejik bir sektör. Zira hayvan sağlığı tesis
edilemediğinde hayvancılık sektöründe ciddi verim kayıpları oluştuğu gibi
insan sağlığı da bundan olumsuz etkileniyor. Bu yüzden Tarım
bakanlığınca, hayvan hastalıklarının kontrol altına alınabilmesi,
eradikasyonunun sağlanması amacıyla birçok proje yürütülmekte. Bunların arasında hayvan hastalıkları ile mücadele
yanında, hayvanların kimliklendirilmesi ve kayıt altına alınması, hayvan
hareketlerinin kontrolü, halk sağlığı ve hayvan refahının
sağlanması, hastalıkların teşhis ve tedavi hizmetleri ile sağlıklı hayvansal ürün elde edilmesine yönelik çalışmalar da
var.
Bu çerçevede şayet ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız varsa ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi
izleyeceksek önümüze koyacağımız hedeflerin de bu istikamette olması gerekiyor. Bu sebeple
bitki ve hayvanlarda görülen hastalıklar konusunda esas itibariyle
Bakanlığın uygulama ve tedbirlerine riayet edilmesini sağlamakla birlikte ‘HDF.2.4.1.17-Bitki ve hayvan hastalıklarıyla mücadelede üniversite destekli doğal yöntemlerden yararlanmak’ de yararlı
olabilir.
Bulaşıcı hastalık nedeni mikro canlılar yerkürede bilinen en eski canlılar. Birçok yaşam zincirinde yer alıyorlar ve yalnızca binde birinin diğer canlılar için patojen olduğu kabul ediliyor. Böyle mikro canlılar ile insan veya hayvan arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusu. İnsanları etkileyen böyle salgın hastalıklar için örnek olarak sığır vebası, şap, tüberküloz, kuş gribi ve korona türü virüsleri gösterebiliriz.
Bu tür salgınlar
neticesinde geçmişte yaşanan ölümler nedeniyle toprağı süremeyen çiftçilerin tarımdan elde ettikleri gelirleri azalmış, hayvanlardan sağlanan et,
süt, yoğurt, peynir gibi gıda maddeleri azaldığından büyük fiyat artışları yaşanmıştı. Başta et ve süt olmak üzere ciddi verim düşüklüğü yaşanırken, çok sayıda genç hayvan ölümü gerçekleşmişti. Neticede hastalığın yayılması sektörü olumsuz etkilerken tarım sektöründe yaşanan bu olumsuzlukları ekonomileri
de derinden etkilediği görülmüştü.
Bilim insanları, ormanların ve biyo çeşitliliğin azalması sonucu covid-19 gibi yeni ölümcül pandemilerin ortaya çıkabileceği uyarısı yapıyorlar. Buna göre ormanların hızla yok edilmesi, tarım alanlarının kontrolsüz şekilde genişletilmesi, uzak bölgelere madenler inşa edilmesi, vahşi
hayvanların gıda, geleneksel tıp veya egzotik ev hayvanları olarak istismar
edilmeleri, hastalıkların vahşi yaşamdan insanlara doğrudan geçişine yol açıyor. Bunun sonucunda da her yıl dünya nüfusunu
etkileyecek beş ya da altı yeni pandeminin ortaya çıkabileceği
belirtiliyor.
Kuşkusuz bulaşıcı ve salgın hastalık çıkmadan önce ve çıktıktan sonra yapılacak birçok farklı mücadele var.
Bunun için her şeyden evvel Tarım Bakanlığının Bulaşıcı ve
Salgın Hastalıkların önlenmesine
ilişkin yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesine odaklanılmalı. Bu çerçevede: ‘HDF.2.4.1.18-Yönetmelik gereği Hayvan Sağlığı Zabıtası
Komisyonunun Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklar konusunda aldığı kararlara uyulmasını
sağlamak’ öncelikli hedef konumunda.
Dolayısıyla Bulaşıcı ve Salgın Hastalık
‘Kriz Yönetim Merkezleri’ ve ‘Komisyon’ tarafından yapılan duyurular, açıklamalar TV, radyo vs. iletişim araçlarından takip edilerek herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeli. Bölgedeki hastalıkların daima takip
edilmesi, sürünün sağlık durumunun yapılacak kontrollerle tespit, kayıt ve izlenmesi son
derece önemli. ‘HDF.2.4.1.19-Tescili yapılmayan hayvanların tescil ve kayıt altına
alınmasını sağlayarak hayvan sigortasının yapılmasını özendirmek’ hedefi bu nedenle stratejik bir konumda.
Bu bağlamda hastalıkların durumuna göre sürünün mümkün olduğu kadar kapalı tutulması ya da kapalı bakım ve beslemede yeterli
hava ventilasyonu için düzenlemeler yapılması gerekebilir. Yine hayvan altlıklarının özellikle kapalı sistemlerde uzun süre bekletilmemesi, hayvanların meraya
kademeli olarak çıkarılması öneriliyor.
Bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar için yapılan kontrol programı çerçevesinde ‘HDF.2.4.1.20-Gerekli aşıların aksatılmadan ve belli bir program dahilinde
yapılmasını sağlamak’ da aksatılmamalı. Buzağı dünyaya gelir gelmez, yapılacak aşılar belli ama yine de işletmelerden ya da
aşı probleminden kaynaklanan bazı sorunlar olabiliyor.
Ayrıca yetersiz beslenen hayvanlar her türlü enfeksiyona açık hale geldikleri için ‘Bulaşıcı ve
Salgın Hastalık’ ile mücadelede hayvanların hastalıklara karşı
dirençli olmaları çok önemli. Bunun için ‘HDF.2.4.1.21-Bulaşıcı ve Salgın Hastalıkla mücadelede hayvanların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmelerine azami özen gösterilmesini sağlamak’ gerekiyor. Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların sağlıklı hayvanlardan
ayrılması için Yönetmelik gereği tecrit uygulanması söz konusu.
Bu kapsamda hastalık çıkan veya şüpheli olan çiftlik, aynı yönetmelik gereği kordon ve karantinaya alınıyor ve hayvan yetiştiricilerinin
uymaları gereken hususlara harfiyen uymaları sağlanıyor. Mesela ‘HDF.2.4.1.22-Hayvan
ölülerinin usulüne uygun yok edilmesi, gömüldükleri alanın yer altı su kaynaklarına ve meralara yakın olmamasını
sağlamak’ dikkat edilmesi gereken önemli bir konu. Bu itibarla çiftlikte çalışan
personelin, yetiştiricilerin, kooperatiflerin ve Birlik üyelerinin;
hastalıkta ve hastalık çıkmadan önce Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hayvan yetiştiriciliği, sağlığı ve nakilleri
konusunda yayınlanan kanun, yönetmelik, tebliğ ve uyulması gereken
kurallar hakkında bilgilendirilmeleri zorunlu.
Bunun için her yıl
uygulamaya konulan ‘Hayvan Hastalıklarıyla Mücadele
Programı’ hakkında bilgilendirme toplantıları düzenlenmeli,
Kamuoyu ve hayvan yetiştiricileri ortaya çıkan Bulaşıcı
ve Salgın Hastalıklar ve alınan tedbirler hakkında aydınlatılmalı. Bu meyanda
halka ve yetiştiricilere yönelik bilgilendirici ve eğitici seminer,
kurs ve konferansların düzenlenmesi faydalı olur. İşte bu stratejik
konu da ‘HDF.2.4.1.23-Bakanlığın hayvan yetiştiriciliği, sağlığı ve nakilleri
konusundaki düzenlemeleri hakkında bilgilendirici ve eğitici etkinlikler düzenlemek’ hedefi ile ilgili.
Hayvancılık konusundaki deneyimler seçilen büyükbaş hayvan ırkı konusunda da bir sorun olduğuna işaret
ediyor. Bölgemizde yetiştirilen holstein cinsi hayvan nihayetinde bir süt ırkı. Doğrudur, çok süt veriyor
ancak yavru sayısı az ve hastalıklara dayanıklı değil. Bir holstein ırkı yavru
ne kadar yem verilirse verilsin 300 kilogram civarında oluyor. Fakat semental
gibi başka bazı ırklar daha uzun ömürlü ve
dayanıklılar. Ayrıca 20-25 kilo civarında süt verirken,
8-10 buzağı, 400 kilogram civarında et alınabiliyor. Bu yüzden; durumun gözden geçirilerek; ‘HDF.2.4.1.24-Yöremizde yetiştirilecek büyükbaş hayvan ırkı konusunda daha isabetli seçimler yapmak’ durumundayız.
Hayvancılıkta bir diğer önemli konu bölgemizde bulunan meraların değerini bilememek ve bu meralardan yeteri kadar
yararlanamamak. Sadece Göbel bölgesinde 4000
dönüme yakın mera var ama verim ömrü çok kısa. Bu bağlamda ‘HDF.2.4.1.25-Mevcut meralarımızı koruma ve daha
verimli yararlanmak üzere ıslah, bakım ve sulanmalarını
başarmak’ hedefi istikametinde çaba göstermemiz
gerekiyor. Böylece mevcut meralarımızı koruyabilir, ıslah edip sulayarak yıl içerisinde hayvancıya olan katkısını arttırabiliriz.
‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ arzu ediyor ve bu konuda ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ gibi bir stratejik
amacımız varsa; bu konuda en öncelikli stratejimiz ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ olmalı. Çünkü her hayırlı ve zor işin gereği bu. Mesela şöyle düşünelim; ‘THD.09.3-Sularda meydana gelen kirlenmeler’ geleceğimiz için bir tehdit mi, evet. Hatta hava, toprak ve sularda meydana
gelen kirlenmeler tarım ve hayvancılıkta da ciddi sorun mu,
evet.
Zira kıtlığın ve açlığın dünyayı tehdit ettiği 21. yüzyılda, en önemli
stratejik kaynaklar; toprak ve su kaynakları. Ancak ne yazık ki tarımsal
kirleticiler, sanayi atıkları ve evsel atıkların yanı sıra su kullanımındaki
plansızlık ve aşırılık, mevcut olanı korumaya ve ekosistemin sürdürülebilirliğine dönük çözümleri zorlaştırıyor. 2030 yılında Türkiye’nin su kıtlığı yasayan bir ülke durumuna gelmesi muhtemel. Oysa
Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği her şeyden önce toprak ve su kaynaklarının
kirlenmemesine bağlı. Toprak ve su kirliliği, hangi tarımsal politika
uygulanırsa uygulansın tarımsal üretimin, bırakın ilerlemesini günümüzdeki düzeyini bile koruyamayarak, gerilemesine neden olabilir.
Kirlilik bu şekilde devam ederse üreteme sorunu ile karşı karşıya kalınacağı gibi besin güvenliğimiz de tehdit altında. Kuşkusuz bugün için oldukça verimli ve sulanabilir topraklara sahibiz. Ancak Yanlış sulama ve gübre kullanımı tekniklerinden dolayı toprakta tuzlanma riski de büyüyor. Bölgemiz şu ana kadar yoğun bir sanayileşme görmedi. Doğal
olarak hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenme henüz alarm seviyesinde değil. Ancak, ilçemizin içinden geçen Susurluk deresinde ve diğer su kaynaklarımızda gözle görülür kirlenmeler de yok değil. En güçlü yanlarımızdan biri olan sulanabilir arazi
varlığımız kirliliğin artması ölçüsünde olumsuz etkilenecek. Bu sebeple
konunun giderek artan bir sorun olarak gündemimizde
yer almasından daha tabii bir şey olamaz.
Peki, o halde Susurluk sürdürülebilir bir kalkınmayı amaçlar ve bunun için güç birliği yaparsa buna karşı bir sonuç alamaz mı?
Alır, hem de pekâlâ başarılı olur. Kaldı ki bu hem mevcut zayıflıklarımızı güçlendirmek hem de karşımıza çıkabilecek tehdit ve risklere karşı da en
etkili yol. Bu manada öncelikli hedefimiz; ‘HDF.3.1.1.07-Hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenmeye karşı ortak
bir bilinçle hareket etmek’ olmalı. İkinci olarak; ‘HDF.3.1.1.08-Toprak Kirliliğinin
Kontrolü Yönetmeliğinden
etkin bir şekilde yararlanmak’ bir hedef olarak önümüzde durmalı. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinden haberdar olmamız gerekiyor. Çünkü bu yönetmelik 2005’ten beri yürürlükte ve içeriğinde bize yardımcı olacak hükümler var.
Öte yandan bugünkü yasalarla kurumlar, havzada kendi alanlarında, birbirlerinden ayrı ve
halktan uzak bir şekilde iyileştirme amaçlı çeşitli çalışmalar yapmaktalar. Bu durumda kaynak yönetimi havza
bazlı bir bütünlük içinde yürütülemiyor. Köylünün katılımı sağlanmadığı için de yatırımlarda kaynak israfı oluyor ve
sürdürülebilir bir havza yönetimine geçilemiyor. Hâlbuki havza yönetiminde her hâlükârda katılımcılık mutlaka sağlanmalı. Su kaynaklarının korunması için zabıta, su polisi gibi önlemler ancak şekilsel bir koruma sağlar.
Gerçek anlamda havzanın korunması ancak sürdürülebilir havza yönetim planları yapılması ve katılımcı bir uygulama ile mümkün. Bu itibarla ‘HDF.3.1.1.09-Su kirliliğine karşı köylünün etkin katılımını sağlayan sürdürülebilir havza yönetim planları yapmak ve uygulamak’ gibi ideal bir hedefimiz olmalı.
Son olarak eğer ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ gibi bir stratejik amacımız varsa; bu konuda en öncelikli
stratejilerimizden biri ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ olmalı. Bu meyanda ‘THD.09.5-Maliyetlerin yüksek olması’ sakınılması gereken önemli bir tehdit. Bu risk bazı konularda ulusal çapta yaşanan
enflasyon, kur artışı ve girdilerin pahalanması nedeniyle bize yansıyor. İşin
bu tarafı dış çevreden yönelen tehditlerle ilgili. Beslenme alanındaki üretim, tüketim ve bu iki unsurun paylaşım dengesizlikleri dünyanın büyük bir bölümünü rahatsız edecek boyutlara ulaşmış durumda.
Gıda üretimi ana
bileşenlerinin, yani toprak, su, güneş ve insanın birlikte mevcut olduğu ülkelerde dahi beslenme ile ilgili üretim sorunu ve buna bağlı olarak da açlık sorunu yaşanmakta. Bu manada; üretimde Maliyetlerin
yüksek olması gerçekten de önemli bir sıkıntı. Zira üretmemek, üretememek ya
da pahalıya üretmek, üretimle ilgili sorunun başlangıcı. Belli bir mal veya hizmetin sağlanma
maliyetini bulmak için akla gelen ilk hesaplama yöntemi üretim faktörlerinin miktarı ile piyasa fiyatının çarpımı
sonucunda elde edilen tutarı bulmaktır.
Ancak tarımsal alanda maliyete etki eden
birçok üretim vasıtası mevcut. Tarımda maliyetleri oluşturan unsurlar esas
itibariyle 5 sınıfa ayrılmış. Bunlar: 1. Arazi kirası, 2. İşçilik giderleri, 3. Cari giderler, 4. Amortismanlar ve 5. Faiz’. Bu sebeple ‘HDF.3.2.1.03-Maliyetleri düşürmek için çaba gösterilmesini, düşürülemiyorsa verime odaklanılmasını sağlamak’ başlangıç hedefimiz olmalı. Kuşkusuz işletmeci açısından
tarladan elde ettiği üründen sağlanan net kazanç çok önemli. Zirai
alanda girdi maliyetine etki eden temel unsurlar; mazot, gübre, ilaç ve tohum. Bu alandaki üretimin her aşamasında kullanılan mazotun
toplam maliyet içindeki payının azaltılması halinde gübreleme, ilaçlama ve tohum atma maliyeti de azaltılabilir.
Bu noktada üretim
girdileri içinde en çok gider payı alan dizel yakıtına alternatif olabilen biyodizelin
kullanılması gündeme geliyor. Bu meyanda bir yılda devletin çiftçilere sadece mazot desteği olarak ödenen bedelin karşılığı olarak 100.000
adet biyodizel üretim makinesi alınabileceğine dikkat çekmek
isterim.
O halde bu noktada yapılabilecek en uygun
şey akaryakıta alternatif ucuz ürünlerin üretimine yönelmek olurdu. Bu açıdan tarım ve hayvancılık sektöründe ‘HDF.3.2.1.04-Biyodizel üretimi ve
kullanılması yönünde yerel
projeler geliştirmek’ maliyetleri düşürmek noktasında önümüzü açabilir. Muhtemeldir ki enerji tarımının yaygınlaşması, çiftçilere alım garantisinin verilmesi, dizel yakıtlarda biyodizel oranının yükseltilmesi çiftçilerin üretim maliyetlerinin düşmesine ve zincirleme birçok olumlu etkiye yol açacaktır.
Bu olumlu etkiler; kırsal kesimin gelir düzeyinin artması sonucu alım gücünün yükselmesi, köyden şehre göçün yavaşlatılması, hızlı şehirleşme sorunlarının hafiflemesi, tarım ürünlerinin maliyetlerinin düşmesi, ucuz tarım ürünlerinin tüm sosyal gruplarda beslenme imkânlarını artırması, yerli yağ üretim sanayinin gelişmesi, yerli üründen biyodizel üretim
sanayinin gelişmesi, sanayi sektöründe yeni istihdam alanlarının sağlanması,
ithalatın azalması ve çevresel sorunların hafiflemesi olarak özetlenebilir. Bütün bunlar ülke ekonomisine ve sosyoekonomik yapısına olumlu katkı sağlayacaktır.
Türkiye'de kırsal nüfusun genel nüfustaki, tarım sektörünün GSMH’daki, tarım
sektöründe istihdam edilenlerin genel istihdamdaki payının azalma eğilimi göstermesine rağmen, bu kesimin toplam nüfus içindeki payı hâlâ göz ardı edilmeyecek kadar önemli. Bu nedenle tarım sektöründeki sorunların tespiti ve bu sorunların çözümüne yönelik önlemler alınması ülkenin sosyoekonomik yapısında olumlu
değişmeler adına önem taşıyor.
Örneğin günümüzde yürütülen destekleme projelerinin hedefleri arasında çiftçi kayıt sisteminin hayata geçirilmesi, verimliliğin arttırılması,
tarımda modernizasyon ve köyden şehre göçün önlenmesi bulunuyor. Türk çiftçisinin desteklenmesi için başta sosyal amaçlı doğrudan gelir desteği olmak üzere üretime yönelik hayvancılık, alternatif ürün destekleri, prim ve bitkisel üretim, sertifikalı tohumluk kullanımı ve meyvecilik desteklemeleri ana
başlıkları altında 50’ye yakın destekleme projesi bulunmakta.
Bu projeler, hayvancılıkta baş hesabıyla
yapılan damızlık düve, suni tohumlama, buzağı aşı desteği, küçükbaş hayvan
ıslahı, hayvan kimlik sistemi, litre hesabıyla yapılan süt teşvik primi, kg hesabıyla yapılan sertifikalı yem bitkisi tohum üretimi, tiftik üretim desteği, adet hesabıyla yapılan arıcılık ve gıda güvenliği uygulaması ile ilgili. Buna göre Türkiye’de yapılan tarımsal üretimin neredeyse tamamında destekleme
yoluna başvurulduğu görülmektedir.
Ancak her konuda olduğu gibi bu konularda
da ‘sürdürülebilirlik’ çok önemli. Tabiri
caizse Türk gibi başlayıp Alman gibi devam etmeli, Japon gibi bitirebilmeliyiz.
İnanıyorum ki gelecek yolculuğumuzda KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK ile İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza yaklaştığımız her an yukarda ele alınan pek çok tehdit ve risklere karşı daha güçlü durabiliriz.
Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak uzun soluklu bir yürüyüştür. Amaç ve güç birliği yapmayla başlar ama sözünün eri olmakla, dava adamı olmakla ve omuz
omuza yürümekle gerçekleşebilir.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/01/27-ocak-2021-carsamba-reis.html>
03 Şubat 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı199................................Sağlık
Sağlık
‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ bahsinde bu hafta Susurluğun ’GZFT.10-SAĞLIK’ açısından güçlü ve zayıf yönleri ile
gelecekte karşı karşıya olabileceği fırsat ve tehditleri ele alacağız.
Elbette söz konusu faktörler bugüne ait olduğu kadar orta vadede de söz konusu
olabilecek hususlar. Susurluğun gelişmesini olumlu/olumsuz etkileyebileceği
varsayılan ya da gelecekte karşı karşıya kalabileceğimiz avantaj ve riskler.
Değerlendirmelerimiz sonucunda; güçlü yönlerin daha da güçlendirilmesi, fırsatlardan yararlanılması, zayıflıkların telafisi
ve tehditlerden sakınılması için yeni bazı hedefler öngörmeye çalışacağız.
Daha önce yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında
Susurluk için ’SAĞLIK’ alanında ’Güçlü yön’; ‘GY.10.1-Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması’ olarak belirlenmişti. Vizyonumuzun üç ayağından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ile ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimiz çerçevesinde ‘GY.10.1-Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması ’ve ‘Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması’nı sahip olduğumuz güçlü yönler olarak değerlendirebiliriz.
Kuşkusuz ‘SAĞLIK’ açısından Güçlü bir yön olarak Yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması ilçemiz için önemli bir avantaj. Gerçekten de hem Kuzey doğumuzda hem de güney batımızda yakın mesafede iki büyükşehir
bulunuyor. Bunlardan Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 57 dakikada gidilebilen 91 km.
uzaklıkta. Ayrıca orada 2020 yılında yeni açılan büyük bir şehir hastanesi de var. Ona da
aynı yoldan 53 dakikada ulaşmak mümkün. Her ikisi de günümüzün en önemli ve modern sağlık tesislerinden.
Balıkesir Tıp Fakültesi Üniversitenin
Bigadiç yolu üzerindeki Çağış Kampüsünde. Oraya gidilmek istenirse de 60 Km’lik yolu 45 dakikada almak mümkün. Ayrıca Bursa
gibi Balıkesir’in de 48 km’lik mesafede 38 dakikada ulaşılabilen büyük bir şehir
hastanesi var.
Bursa Görükle kampüsündeki 1000 yataklı Tıp Fakültesi 1992
yılından beri eğitim-öğretim ve araştırma hastanesi olarak hizmet veriyor. 2009 yılında
faaliyete geçen Balıkesir Tıp Fakültesi ise 200 yataklı Sağlık uygulama ve araştırma
hastanesi olarak faaliyet gösteriyor. 2017 yılında 196.071 metrekare kapalı alan ile yeniden
inşa edilen Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi 1100 yatak kapasitesinde. Kamu Özel İşbirliği
modeli ile Temmuz 2019 yılında 470.000 m2 toplam inşaat alanına kurulmuş Bursa
Şehir Hastanesi ise 1.355 yataklı. Sadece Bursa’ya değil çevre
illerine de dünya standartlarında sağlık hizmeti sunabilecek vasıfta.
Öte yandan Susurluğun diğer il ve ilçelere
ulaşım sorununun olmaması da güçlü bir yön olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda bölgede çok değerli
bir konuma ve ulaşım açısından elverişli imkânlara sahibiz. Çevre illere, ilçelere ve mahallelerimize ulaşımda dört mevsim
herhangi bir sıkıntımız bulunmuyor. Daima açık, işleyen bir ulaşım ağının
ortasındayız. Bu sebepten, gerektiğinde sağlık ihtiyaçlarımız için de en uygun noktaya en kısa sürede
erişmek mümkün.
Bu nedenle ‘HDF.1.1.1.60-Sağlık alanında yakın iki üniversite hastanesi ile işbirliği içinde olmak’ ve ‘HDF.1.1.1.61-Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması avantajından sağlık alanında da
yararlanmaya devam etmek’ hedefleri ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimize uygun olarak; ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’
stratejik amacımıza erişmemize katkı sağlayacak. Ayrıca bu
hedeflerin sağlıkta zaten güçlü olduğumuz hususlarda daha da güçlenmemize yardımcı olacağını
bekleyebiliriz.
Kuşkusuz orta vadede ‘SAĞLIK’ alanında kullanılabilecek çevresel ‘Fırsatlar ’da olacak.
Daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında öngörülen ‘FRS.10.1-Yeni şehir ve devlet Hastane projeleri’ ilçemize orta vadede böyle bir fırsat sunuyor. Bu fırsatın değerlendirilmesi
elbette ki sağlık alanındaki gücümüzü daha da ileri seviyeye taşıyacaktır.
Bu projelerin sağlıkla ilgili mevcut
sorunlarımızı tamamen bitirdiği gibi Susurluğun gelişmesine de katkı
sağlayacağını ümit ediyoruz. Bunun için de ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimiz doğrultusunda hareket edebiliriz. Kuşkusuz çevre illerdeki şehir hastanesi projeleri ile güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda bulunuyor olmamız da sağlık konusunda
ilçemize güçlü bir pozisyon sağlıyor.
Bu imkânlar, halen yapımı planlanan 150
yataklık Susurluk Hastanesi ile orta vadede daha da güçlenmiş olacak. Kaldı ki planlanan Yeni hastane binasının ilerde 200 yatak kapasitesine yükseltilmesi
de söz konusu. O nedenle ‘HDF.1.1.1.61-Yeni hastane binasının
en az 200 yataklı olmasını sağlamak’ hedefi fırsatın değerlendirilmesi açısından uygun olur.
İlçemiz termal sağlık açısından da
bazı imkânlara sahip. Gerek Ilıcaboğazı’ndaki çamur banyoları, gerekse de Kepekler
ve Yıldızdaki jeotermal kaynaklar bu anlamda önemli bir potansiyel. Bu sebeple ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız bağlamında ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi
uygulamaya koyarak ‘Termal tesislere yapılacak yeni yatırım imkânlarının destekleniyor olması’ fırsatını
değerlendirebiliriz.
Bu manada geçmişten gelen Termal
sağlık tesislerimiz ve ülkemizde bu alana
yapılacak yeni yatırım imkânlarının destekleniyor olması Susurluk için turizm sektörü kadar sağlık alanında da birer avantaj olacak. Kuşkusuz özellikle
Yıldız ve Ilıcaboğazı’ndaki mevcut güçlü yönlerin yenilenerek büyütülmesi kadar teşvik kapsamında yeni bazı yatırımların yapılması da
ilçenin orta vadede gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunacaktır.
Bu yüzden: ‘HDF.2.4.1.26-Teşvik kapsamında yeni termal tesis yatırımlarında en
az üç yıldızlı 300 yatağa ulaşmak’’hedefi özgün bir model ortaya koymak açısından etkin bir işlev görebilir.
Yine ilçemizin bölgede ‘Güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda
bulunması’ ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız bağlamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz istikametinde
değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Susurluk İlçemiz ulaşım
ağı bakımından gerçekten de önemli bir konumda. Karayolu olarak Bandırma’ya 55 km Balıkesir İl
Merkezine 45 km ve Bursa iline uzaklığı ise 108 km. mesafede yer alıyor. Öte yandan
İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden geçmekte olup, Bursa ve Balıkesir sivil hava alanlarına da yakın.
1998 yılında başlatılan
İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri
ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor. Mevcut ulaşım araçları her
daim çalışmakta. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban yolu da ilçemizden geçiyor. Bu
bağlamda oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz. İşte ilçemizin
İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük merkezler arasındaki konumu, güçlü ulaşım ağları içinde
bulunmamız, Bandırma limanına yakınlığımız bize orta vadede de pek çok açıdan
avantaj sağlayacak.
Ayrıca Susurluk merkezinden çevre il, ilçe ve köylerin
hepsine ulaşım mümkün. İlçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ da çevremizde halen yürütülmekte olan ‘Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’. Neticede kuzeye, batıya, doğuya ve güneye yani dört yöne de
otoyol bağlantısı Susurluğa önemli bir avantaj sağlamış olacak. Bu arada 2023 yılına kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri
de Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Bu Hızlı Tren Hattı ile Ankara, İzmir, İstanbul
ve Bursa gibi metropollerin arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve seyahat süresinin
azaltılması hedefleniyor.
Bu açıdan ‘HDF.3.2.1.05-Sağlık
alanında güçlü ulaşım ağları üzerinde bulunmamızdan maksimum oranda yararlanmak ’hedefi
Susurluğun sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi noktasında katkısı olduğu kadar; büyümüş, müreffeh ve
itibarlı bir Susurluk için de fayda sağlayacaktır.
‘SAĞLIK’ alanında tespit edilen ’Zayıf yanlar’ımız ise; ’Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması’ ile ’Kırsal alanda sağlık imkânlarına
erişimde zorluklar’ olarak belirlenmişti. ‘Doktor yetersizliği’ ya da ‘Hastane fiziki
şartlarının kötü olması’ elbette hayat kalitemizi olumsuz etkiler.
Bu bağlamda yapılan modern ve büyük binalar
asla sorunu tek başına çözmüyor. Oysa biz gelecekte ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlıyoruz. ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız var. Bunun için ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izlemeyi öngörmüşüz. Ancak ‘ZY.10.5-Yetersizliklerden dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda
kalması’ Susurluk için bu noktada negatif bir durum.
Zira ‘doktor ya da araç gereç cihaz
donatım eksikliği’ olan hastanelerin bizi bu alanda güçlü yapması beklenemez. Nitekim bütün bu ‘Yetersizliklerden
dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda kalması’ sorunun hala devam
ettiğini gösterecektir. Bu sebeple ‘HDF.1.3.2.32-Yetersizliklerden dolayı
ilçe ve il merkezlerine gidemeyen hastalar için uygun ulaşım imkânı sağlamak’ hedefine odaklanabilirsek Cazibe
merkezi olma yolunda Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarımızı değerlendirmiş oluruz.
Nitekim tarama çalışmasında
bir başka zayıf yönümüz olarak ‘ZY.10.6-Maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar’ tespit edilmişti. Zira günümüzde her ne kadar sağlık hizmetleri ücretsiz dense de her durumda bunun böyle
olmadığını da biliyoruz. Şayet önlem alınmazsa maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı
sıkıntılar şimdi olduğu gibi orta vadede de ilçemizin zayıflığı olacak.
Nihayetinde ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ istiyoruz
değil mi? Bunun öncelikle ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacımızla alakalı olduğunun da farkındayız. Söz konusu amaç için ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimizin uygun olduğunu düşünüyorum. Peki, bu
istikamette ne yapmak gerek? Ne yaparsak hem değerlere dayanmış, hem de daha
fazla değer üreterek, daha adil paylaşarak ve değerleri koruyup geliştirerek
yol alabiliriz.
Susurluk’ta yardım ve dayanışma
duygularının güçlü olduğunu biliyoruz. Örneğin ‘Susurluk aşevi vakfı’ buna en güzel misal.
O halde ‘HDF.2.1.1.08-Maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmesini kolaylaştırmak üzere benzeri bir vakfın kurulmasını sağlamak’ hedefi de başarılabilir.
Yine ‘ZY.10.2-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklar’ bir diğer baş edilmesi gereken sağlık sorunumuz olarak gözüküyor Şayet ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ arzu ediyor ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın gerçekleşmesini istiyorsak ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi bu soruna da uygulayabiliriz. O halde gelecekte özgün çözümlerle ‘HDF.2.4.1.27-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde herhangi bir zorluk bırakmamak’ hedefi bize bu konuda yardımcı olabilir.
Sağlık alanında ilçemizin bir başka zayıf yönü de ‘ZY.10.1-Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması ‘olarak değerlendirilmişti. Bunun için de ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme
sağlama’ stratejisini izleyebiliriz. 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de bir doktor başına düşen
kişi sayısı 498,2 iken OECD ülkelerinde
bu sayı, ortalama 341,3. Balıkesir ili bazında ise 2023 sonrası bu sayının 650
civarında olması bekleniyor.
OECD’nin en son açıkladığı 2018 yılı verilerine göre Türkiye’de bin kişiye düşen yatak
sayısı 2,85. Türkiye bu alanda 37 ülke içinde 29. sırada yer alıyor. Avrupa ülkelerinden
Almanya’da bin kişiye 8 yatak düşüyor. Bu oranlar Macaristan’da 7,01; Polonya’da 6,54 ve
Fransa’da 5,94. Bu bağlamda
Susurluğun orta vadede bin kişi başı yatak sayısının 0,10 olacağını tahmin
edebiliriz. Balıkesir ilinin tümünde bu rakam 0,325 olabilir. Görünen o ki Kişi
başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük
olması Susurluk için olduğu
kadar il bazında da önemli bir sorun. O yüzden öncelikle ‘HDF.2.4.2.15-Bin kişi başına düşen yatak sayısını 0,05’e, hekim başına kişi sayısını da
200’e çıkarmak’ gibi iddialı bir hedefe odaklanabilmeliyiz.
Sağlık konusunda ‘ZY.10.4-Hastane fiziki şartlarının kötü olması’ da
zayıf bir yön. Onun da güçlendirilebilmesi
için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisini izlememiz gerekiyor. Bu konuda öncelikle mevcut hastanemizin ve sağlık ocaklarımızın
fiziki şartlarını iyileştirmek gerekiyor. Bu arada yeni yapılacak devlet
hastanemizin en iyi şartlarda tesisi için
çaba göstermek
gerekiyor. Böylece 2023 sonrası için de ‘HDF.2.4.3.19-Fiziki
şartları kötü olan hiçbir hastane bırakmamak’ hedefine daha kolay yönelebiliriz.
Son olarak şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, eğer ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk ’istiyorsak ‘ZY.10.3-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksikliği’ şeklindeki zayıf yönümüzü de güçlendirmek üzere ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimizi uygulayacağız demektir. Yaşanabilir bir şehir, yaşam kalitesi yüksek bir ilçede yaşamak
istiyorsak Sağlık alanında ‘HDF.3.3.4.03-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksiği kalmamasını sağlamak’ hedefini de tutturmamız gerekiyor.
Sağlık konusunda gelecekte Susurluğun
gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit’ ler de var. Bunlardan biri Coronavirüs gibi küresel
salgınlar, pandemiler. ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ arzu ediyor ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk‘ istiyorsak ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejimiz çerçevesinde gelecekte de Coronavirüs gibi küresel
salgınlar la mücadele etmemiz icap edecek.
‘SAĞLIK’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımızı
değerlendirirken şu an itibari ile yaşadığımız pandemi süreci gibi salgın
tehditlerinin de insanımız için ne büyük bir risk oluşturabildiğini unutmamamız gerekiyor. Hele
de Covid-19 gibi küresel düzeyde salgınların ilaveten yaygın ekonomik krizlere, bölgesel ve küresel
sosyal-siyasi olumsuz gelişmelere neden olabildiğini dikkate alırsak.
Bu nedenle her halukarda’HDF.3.3.1.03-Pandemik
küresel salgınlara karşı yüksek bilinç düzeyi, güçlü sağlık alt yapısı ve sağlam ekonomik yapıya erişmek’ hedefi önümüzde
durmalı. Ki böylece ilçemizde
insanların sağlık, huzur ve refah içinde;
mutlu, huzurlu ve umutlu yaşaması mümkün olabilsin.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/02/03-subat-2021-carsamba-reis.html>
10 Şubat 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı200.................................Eğitim
Eğitim
Bu hafta da Susurluğun ’GZFT.11-EĞİTİM ve SPOR’ açısından güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditleri ele alacağız.
Elbette söz konusu faktörler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini olumlu/olumsuz
etkileyebileceği düşünülen avantaj ve riskler. Bu yazımızda da güçlü yön ve fırsatlardan yararlanarak daha da ileriye gitmek için vizyonumuz, stratejik amaçlarımız ve uygulanabilecek stratejiler çerçevesinde yeni HEDEF’ler belirleyeceğiz. Bu hedefler aynı
zamanda zayıf yanlarımızı telafi edecek ve tehditlerden sakınmamızı da
sağlayacak.
Önce güçlü yönler. Daha önce yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında
Susurluk için ’EĞİTİM’ alanında ’Güçlü yönler’; ‘GY.11.1-Meslek yüksekokulu’ ve ’GY.11.2-Endüstri Meslek lisesi’ şeklinde belirlenmişti. ’SPOR’ la ilgili olarak da ’GY.11.3-Genç sporcu yetiştiren bir alt yapı’ ve ’GY.11.4-Son yıllarda sağlanan başarılar’ı bu bahse eklenmişti. ‘EĞİTİM ‘alanında ’Güçlü yönler’imizden Susurluk’ta kurulu
bulunan Süt ve süt ürünleri ’GY.11.1-Meslek yüksekokulu’ geçtiğimiz günlerde bir protokolle Balıkesir Üniversitesinden 17 Eylül Bandırma Üniversitesine devredildi.
Bu değişiklik aynı zamanda söz konusu meslek yüksekokulunun kapasitesinin ve Susurluğa
katkısının da arttırılması yönünde atılmış bir adım. Özellikle de Susurluk’ta açılması düşünülen Ziraat fakültesinin kapatılması kararından sonra bu devrin yapılmış olması konuyu daha
önemli hale getirdi. Zira bu okulda Laborant ve Veteriner Sağlık hizmetleri,
Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi, Süt ve Ürünleri Teknolojisi olmak üzere 3 bölüm yer alıyor. Bilindiği üzere tarımda üreten nüfus giderek azalmakta. Bu nedenle tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Bu
bağlamda bölgemiz tarım ve hayvancılığın gelişimine ışık tutacak ve katkı sağlayacak çalışmaları bekliyor. Amaç; bölge tarım ve
hayvancılığını geliştirerek bölgemiz üreticilerine
destek olunmasıdır.
Kuşkusuz Ziraat Fakültesi Susurluğun Tarım ve Hayvancılık sektörü için gerçekten stratejik ve uygun bir adım olurdu. Ancak neticede olmadı. Niye
kaybettiğimize üzülelim ki? Elimize bakmalı, Meslek Yüksekokulunun
bu misyonla yeniden yapılanması ve aktif hale getirilmesi daha gerçekçi olmaz mı? Meslek yüksekokulunun da dahil olduğu, içinde birkaç fakültenin bulunacağı bir üniversite yerleşkesi Susurluk için hedef yükselten daha stratejik bir adım olabilir.
Hayat devam ediyor. ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik
amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanmak’ stratejimiz istikametinde Bandırma 17 Eylül Üniversitesine devredilen: ‘HDF.1.1.1.61-Meslek yüksekokulunu Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak yeni bir misyonla güçlendirmek’ hedefine odaklanmamız daha yararlı olur.
'EĞİTİM’ alanında diğer bir ’Güçlü yön’ ise ’GY.11.2-Endüstri Meslek lisesi’ şeklinde belirlenmişti. Bugün ilçemizdeki Mesleki eğitim alanlarının bölgede
faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarına direk öğrenci yetiştirme potansiyeli oldukça yüksek. Bu alanlar aynı zamanda günün teknolojik gelişmelerine (CNC
teknolojisi, kaynak uygulamaları, Yenilenebilir enerji vs.) ayak uydurabilme
kabiliyetine de sahipler. Ayrıca devletin bu okullara -teknolojik gelişmelere
paralel olarak- eğitim teknolojileri alanında yatırım yapma imkân ve isteği de var.
Bakanlığın eğitim programları ve eğitim
teknolojilerini iyileştirme çalışmaları sürekli güncelleniyor. Son olarak bu okul GMKA'na proje yapmada yetişmiş elemana
sahip ve onun desteklerinden yararlanma kapasitesi de yüksek. Bunlar
Mesleki eğitim alanında Susurluğun gelişmesini ve kalkınmasını destekleyecek
oldukça güçlü hususlar.
Ancak stratejik plan önerimizin ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik
amacına ulaşabilmek için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejimiz
uygulandığında ilk önce ‘HDF.1.1.1.62-Meslek lisesi öğrenci
kapasitesinden ziyade gelen öğrenci
kalitesini öncelemek’ hedefiyle hareket etmemiz gerekiyor. İkinci olarak ‘HDF.1.1.1.63-Mesleki eğitimde güncel
teknolojilerle eğitim öğretim yapılmasını sağlamak’ hiç kuşkusuz bu alandaki gücümüzü daha da arttıracaktır.
Öte yandan şurası bir gerçek ki en iyi okulu yapsanız, en iyi öğrenciyi yetiştirseniz bile çabanız eksik kalabilir. Zira meslek lisesi
ile sanayi arasındaki bağı kuvvetlendirmedikçe, OSB’lerde olduğu gibi bir fabrika yada tesis ile ilişkilendirmediğiniz sürece maksat hasıl olmayacaktır. Bu nedenle; ‘HDF.1.1.1.64-Meslek lisesinden çıkan öğrencilerin kendi alanlarında istihdam edilmesini sağlamak’ hedefi stratejik bir konu olarak ele alınıp mutlaka başarılmalı. Böylece ‘HDF.1.1.1.65-Meslek lisesini en son tercih edilen okul konumundan kurtarmak’ da mümkün olabilir.
Nihayetinde bu hedefler meslek lisesi
olmayan bir ilçeye göre güçlü olan pozisyonumuzu daha da kuvvetlendirecek, BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK vizyonu için önemli katkılar sağlayacaktır.
Kuşkusuz Susurluğun ’SPOR’ alanında da bazı güçlü yönleri var.
Bunlardan ilk akla geleni ’GY.11.5-Motorkros
sporu’ konusundaki geçmiş deneyimleri. Geçmişte Çaylak mesire yeriyle bütünleşik olarak yapılan müsabakalar hem spor hem de turizm yönüyle Susurluğa bir renk ve katkı
sağlamıştı, yine sağlayabilir. Ayrıca her yıl Göbelde yapılan Katrancı Mehmet pehlivan güreşleri ile Karapürçek’te düzenlenen Rahvan at yarışlarını da sportif etkinlikler olarak
buna eklemek mümkün. Niye bu etkinlikler ilçemizde orta vadede daha da güçlendirilip geleneksel hale gelmesin ki?
Nitekim ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ vizyonumuz için ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz izlenerek bu güçlü yönümüzü daha ileri seviyeye getirilebiliriz. Bu bağlamda İlçemizde Motorkros sporu ve diğer ata sporlarımızı ‘HDF.1.3.2.33-Her yıl 5 Eylül
etkinlikleri kapsamında spor müsabakaları düzenlemeyi geliştirerek sürdürmek’ hedefi kapsamında ele alabiliriz. Bu hedef aynı zamanda bizi, bölgede cazibe merkezi olma stratejik amacımıza da yaklaştırmış olacaktır.
Kaldı ki Karapürçek’te yapılan ’GY.11.6-Rahvan at yarışları’ da Türkiye’nin bu alanda önde gelen sportif etkinliklerinden. Susurluk için alternatif
turizm açısından da çok ciddi bir potansiyel. O halde ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ’vizyonumuzun ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimiz kapsamında öngöreceğimiz hedef aynı zamanda Rahvan at yarışları etkinliğimizi de güçlendirerek sürdürebilsin.
Örneğin bu alanda ‘HDF.2.4.1.27-Rahvan at yarışları konusunda ülkede bir iddia sahibi olmak’ hedefi öngörülebilir. İlçemiz için biçeceğimiz bu misyon spor dalında bizi daha ileri ve güçlü yapacağı gibi, bölgede alternatif turizme uygun özgün bir model ortaya koymak açısından da göz
dolduracaktır.
Okullarımızda ’GY.11.4-Son yıllarda sağlanan başarılar’ da gerçekten gurur verici. Bu başarıların ardında da kuşkusuz bu işi severek, inançla yapan eğitimciler var. Bu güçlü yönümüzden ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonu için, ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacımızla ilgili olarak ‘Str.2.1.1-Daha
fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri
koruyup geliştirme’ stratejimiz istikametinde
yararlanmalıyız.
Meselâ İlçemizde sportif faaliyetlerde ‘HDF.2.1.1.09-Son yıllarda sağlanan
başarıları kurumsal hale getirip, arttırarak sürdürmek ‘hedefi elimizdeki değerlere dayanarak ve onları koruyup geliştirerek daha
fazla değer üretmemizi sağlayabilir. Böylece son yıllarda sağlanan başarıları bir
değer olarak koruyup üreterek güçlendirmiş ve
KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK vizyonumuza bu alanda da katkı sağlamış oluruz.
Susurluğumuzun yine geçmişten bu yana yaşatılan ’GY.11.3-Genç sporcu yetiştiren bir alt yapı‘deneyimi
var. Bu konuda amatör ruhla ve özveriyle sporcu yetiştiren kulüplere, adeta tek başına okul olan hocalara
sahibiz. Bu güçlü yön ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuz, ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ stratejik
amacımız ve ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejimizle
yakından ilişkili.
O halde ‘HDF.2.2.1.04-İlçemizin nitelikli genç sporcu yetiştiren alt yapısını güçlendirip
kurumsallaştırmak’ hedefi spor alanında kesinlikle çıtamızı yükseltecektir. Bu hedef aynı zamanda spor alanında
nitelikli insan potansiyelimizi de arttırabilir.
Kurulması planlanan ve bu yönde bazı adımlar atılan ‘FRS.11.1-Bandırma 17Eylül üniversitesi kampüsü’ konusu gelecekte Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olarak karşımızda duruyor. Şayet ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünüyor ve Stratejik Plan yaklaşımıyla ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ sorusuna cevap bulmaya çalışıyorsak, ‘Güçlü’ yanlarımız kadar şu an için yada yakın gelecekte karşımızda duran böyle ‘Fırsat’ları da değerlendirebilmeliyiz.
Malum olduğu üzere Susurluk’ta bir üniversite olsun çabası epey bir süredir vardı. Susurluğun güney batısını kapatmış bulunan askeri
birliğin çekilmesiyle birlikte Balıkesir yolu üzerinde önemli miktar alan boş kalmış, buradaki binaların onarılarak üniversite olarak kullanılması düşünülmüştü. Bu nedenle takip eden yıllarda Girne Amerikan Üniversitesi’nin Susurluğa gelmesi için bazı girişimler oldu. Ancak bunun gerçekleşmeyeceği anlaşıldıktan sonra bu sefer dümen Bandırma
17 Eylül Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Susurluğa
kaydırılmasına döndü. O da olmayınca eski kışla arazisinin bir 'yerleşke' olarak tümüyle 17 Eylül üniversitesine tahsisi üzerine odaklanılmış durumda.
Kuşkusuz olamayan Ziraat Fakültesi için ah vah etmek yerine dikkat ve enerjimizi bu oluşum üzerine odaklayarak ilerlemek daha gerçekçi olacak. Sonuçta Susurluk öyle ya da böyle bir üniversiteye kavuşacak gibi görünüyor. Belki de bu oluşum; sahip çıkılarak hep birlikte destek verilir ve iyi değerlendirilebilirse bir kaç fakülteyi ve yüksekokulu Susurluğa getirebilir.
Şayet bu yöreye faydalı
olunacaksa; ona öncülük yapacak, geleceğine ışık tutacak çalışma ve
kurumların takdir edilmesi gerekiyor. Zira bölgenin ihtiyaç duyduğu bilgi, yenilik ve teknolojileri hizmete sunacak, insanımıza öncülük yapabilecek bir akademik çalışmanın elbetteki ilçemiz için stratejik değeri olacaktır. Böyle bir kurumun Susurluğun gelişmesine
katkısı olacağını beklemek yanlış olmaz. Böylece yörede daha bilinçli bir sosyal ve ekonomik faaliyet gerçekleştirilebilecektir.
Yapılan akademik çalışmalar üretime destek olacağı gibi pazarlama ve tarıma dayalı sanayi konusunda
karşılaşılan problemlerin çözümüne de yardımcı olacaktır.
İşte 17 Eylül üniversitesi Susurluk için böyle bir ‘fırsat’ olarak doğuyor. Düşünenlere, destek ve emek verenlere teşekkür etmek boynumuzun borcudur. Ancak, henüz yolun
başında olunduğunu da görmek gerek. Şimdi bir taraftan büyünün bozulmasından sakınmak, diğer taraftan da inşa zorluklarını göğüslemek gerekiyor.
Ayrıca bir üniversite
yerleşkesinin içinde bulunduğu toplumsal yapıya sosyo-ekonomik faydaları olduğu kadar
riskleri de olabilir. Bunu öngörmemek büyük hata olur. Ki en büyük fayda beklentisi olan ‘bölgeye sosyal ve ekonomik katkı’ da bugünden yarına
olmayacaktır. Üniversite gelecek denmekle kurulmuş olmayacağı gibi. Hem fiziki hem
kurumsal oluşumu en iyi şartlarda 2-3 sene sürebilir. Fakülte ve idare binaları, derslik ve laboratuvarlar bir yana, barınma sorununu
çözmeden de öğrenci alınamaz.
Şayet Susurluk tüketen bir 'öğrenci kitlesi' istiyorsa o nihayet gerçekleşecek
gibi görünüyor. Ancak gelen genç öğrenci kitlesinin sadece alışveriş edip
para harcayan bir kesim olduğunu düşünmek vahim bir hata olacaktır. O öğrencilere kucak açmak, maddi manevi ihtiyaçlarına destek olmak, gerektiğinde evini kiraya vermekten kaçınmamak ve sebep olabilecekleri bazı asayiş sorunlarına da tahammül göstermek gerekecektir. Bu tür daha birçok olumlu
olumsuz etki-tepki sayabilirim.
Gerçek şudur ki;
artık 2023-2028 döneminde içinde birçok fakülte ve Meslek Yüksek Okulu olan bir Susurluk hayal etmemiz mümkün. Pek tabi Stratejilerimiz de ona göre şekillenecektir.
Seçilen bu yol, bir ‘fırsat’ olarak Susurluğu kendine göre şekillendirecek, Susurluk da onu biçimlendirecektir.
Nihayetinde bir kez daha gördük ki ‘üniversite gelsin’ demekle üniversite gelmedi, gelmiyor.
Olanlardan ders alıp kendimize rehber yapacağımız
soru şu: ’Biz ne istiyoruz? Susurluğun geleceği için doğru, uygun ve stratejik önem taşıyan
adım ne olabilir?’ Mademki ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ vizyonumuz var, mademki ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ stratejik
amacımız var. O halde pek çok konuda ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi uygulamamız gerekiyor.
Önerimiz bunlardan ilki olarak Susurluk 17Eylül Bandırma üniversitesi kampüsünde bölgenin ekonomik faaliyet alanları ile direk ilgili bölümlere sahip ‘HDF.3.1.1.09-Yeni kampüste dört yıllık en az iki fakülte ve bir yüksekokul daha açılmasını sağlamak’ hedefine yönelmek. Mesela gıda ile ve yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili 4 yıllık bölümler açılması düşünülebilir. İkincisi ‘HDF.3.1.1.10-Açılacak Fakülte ve MYO’larının teknolojik gelişmelere uygun olmasını temin etmek’ hedefiyle hareket etmek. Üçüncü olarak da ‘HDF.3.1.1.11-Yeni Meslek yüksekokulu
kontenjanının büyük bölümünün meslek lisesi mezunlarına ayrılması için çaba göstermek’ gerekiyor.
Susurluk bu konularda amaç ve güç birliği yapabilirse, hem bu hedefleri gerçekleştirmiş
hem de sürdürülebilir kalkınmayı başarma noktasında güçlü bir mevzi daha elde etmiş olur. Kuşkusuz bir üniversite
kampüsünde ikiden fazla fakülte söz konusu olabilir.
Bu nedenle ‘HDF.3.1.1.12-Susurluğa mutlaka bir Hukuk fakültesi kurulması için amaç birliği yapmak’ kaçırılmaması
gereken bir fırsattır. Bu Susurluğun hakettiği gecikmiş bir misyondur aynı
zamanda.
Böylece Susurluk halkı İYİ İNSANLARIN
YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonu doğrultusunda orta vadede 17 Eylül Bandırma üniversitesi kampüsünü etkin değerlendirmiş olur. Son olarak ‘HDF.3.1.1.13-Üniversite kampüs inşası ile öğrencilerin barınma ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için güç birliği yapmak’ hedefini de ihmal etmemek gerekiyor.
Susurluğun ‘EĞİTİM’ alanında ’Zayıf yön’ü; ’ZY.11.1-Çevre Üniversiteler ile bir işbirliği olmaması’ olarak tespit
edilmişti. Yine ’SPOR’ konusundaki ’Zayıf yön’ümüz de; her alanda olduğu gibi bu meselede de ’ZY.11.2-Görüş ve güç birliği olmaması’ görünüyordu.
Bu bağlamda; ’ZY.11.1-Çevre Üniversiteler ile bir işbirliği olmaması’ ciddi bir
zayıflık. Çevrede Bursa Uludağ Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi ve Bandırma 17 Eylül Üniversitesi
var. Bu güne kadar söz konusu üniversitelerle herhangi bir işbirliği yapılmamış olması Susurluğun
gelişmesi adına kuşkusuz büyük bir ihmal. Ancak orta vadede en azından
yeni kampüs dolayısıyla Bandırma 17 Eylül Üniversitesi
ile birçok konuda işbirliği yapılabileceği anlaşılıyor.
Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ vizyonumuza ulaşmak istiyorsak kesinlikle ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki stratejik amacımızı da önemsemek durumundayız. Bunun için izlenecek stratejilerden biri ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’dir. Bu sebeple öncelikle
Susurluğun büyümesi ve gelişmesi için başta sanayi, enerji, alternatif
turizm, tarım ve hayvancılık gibi ‘HDF.3.2.1.05-Temel alanlarda çevre üniversiteler ile proje işbirlikleri gerçekleştirmek’ hedefi umulur ki bu yöndeki zafiyetimizi telafi edebilir.
Öte yandan bir de meslek lisesinin geleceği meselemiz var. Eskiden meslek
lisesi mezunları direk iki yıllık okullara sınavsız gidebiliyorlardı. Fakat bu
sistem kalkınca hem meslek liselerinin öğrenci sayısı
hem de meslek yüksekokullarının öğrenci sayısı önemli oranda düştü. Ayrıca şu anda meslek lisesindeki hiç bir bölüm-kız meslek lisesinin gıda bölümü hariç- mevcut
meslek yüksekokuluna hitap etmiyor. Bu durum hiç değilse 17
Eylül Bandırma Üniversitesi ile yapılabilecek stratejik bir işbirliği alanı durumunda.
İki yıllık mevcut ya da dört yıllık yeni MYO’u ile Meslek Lisesi arasında ‘HDF.3.2.1.06-Birbirine bağlantılı bölümler açılması konusunda işbirliği yapmak ‘hedefi bu çeşit bir işbirliği gerektiriyor. Sonuç olarak başta 17 Eylül olmak üzere, Bursa
Uludağ ve Balıkesir üniversiteleri ile gerek proje bazında, gerekse bağlantılı bölümler konusunda işbirliği yapılması zayıf bir yönümüzü telafi ederken, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimimize de katkıda bulunabilecektir. Böylece; Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olma yolunda biraz daha ilerlemiş, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR
ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza da yaklaşmış olacağız.
Bütün sportif faaliyetlerin yapılabildiği,
hatta başarılar elde edilen bir ilçede gençlerin spor
yapabileceği uygun bir ‘ZY.11.3-kapalı spor salonu’ olmaması gerçekten anlaşılabilir bir şey değil. Susurluk’ta önceden yapılmış Kışla Mahallesinde Belediyeye ait Nimet Sadık Kapalı Spor
Salonu ile yine Karşıyaka’da Belediyeye ait Sosyal Tesislerde Halka Açık bir Yüzme Havuzu var. Ancak bu tesisler değişik sporlar ve sporcu yetiştirmek için gerekli normda ve konumda değiller.
İlçemizde
yapılması planlanan şehir stadyumu iyileştirmesi (500 kişilik yeni tribün, 4 adet soyunma odası, 1 idare odası, saha zemini yapılması) ve gençlik merkezi binası yapım işi ise Ağustos 2020'de ihale edildi. 2021 içinde bitirilmesi planlanıyor. Gelen haberlere göre bu yönde bazı girişimlerin olduğu görülüyor. Ancak bu hizmetler de orta vadede
yine yeterli olmayacak.
Hâlbuki ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuz için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızı önümüze koyup ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimize
uygun daha büyük adımlar atılması gerekiyor. Öngöreceğimiz
hedefin yüzme havuzu ile birlikte gençlerimizin spor yapabileceği çok daha uygun bir komplekse yönelmesi lazım. Bu alandaki zayıflığımızı
giderebilecek, dahası güçlendirebilecek ve spor alanında
ilerlememize katkısı olacak bir hedef olmalı.
Şayet Susurluğun
spor başarısını arttıracak, nitelikli sporcular çıkaracak bir
hamlemiz olacaksa bu İçinde kapalı spor salonu, yüzme havuzu ve aletli jimnastik salonları olan, normlara uygun; ‘HDF.2.4.2.16-Susurlukta yaşam merkezi hüviyetinde büyük bir spor
kompleksi yapılmasını sağlamak’ olabilir. Böyle bir tesis aynı zamanda ilçemizde kurulması planlanan 17 Eylül Üniversitesi öğrencilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için de gerekli. İnşallah her alanda ilerleme sağlama stratejimize uygun olarak bu hedef başarılabilirse
zayıf bir yönümüzü güçlendirdiğimiz kadar, KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK vizyonumuza, Özgün, ileri ve Güçlü olma stratejik amacımıza da ulaşmamız kolaylaşacaktır.
Hiç kuşkusuz ’SPOR’ konusunda da ’Zayıf yön’lerimizin en önemlisi her alanda olduğu gibi bu meselede de ’ZY.11.2-Görüş ve güç birliği olmaması’ sayılabilir. Bu orta vadede telafi
edilmesi gereken zayıf bir yön ve bunun hiç bir mazereti
yok.
Öyleyse bu konuda ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuza yönelip, ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak ‘stratejik amacımızı esas almamız gerekiyor. Çünkü ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlersek görüş ve güç birliği
olmaması ile ilgili zayıf yönümüzü telafi etme imkânımız
olabilir.
Bu açıdan ‘HDF.2.4.3.20-Susurluğun spor alanında da güçlü olabilmesi için görüş ve güç birliği yapmak’ hedefine odaklanmamız gerekiyor. Bu bağlamda yöneticiler,
okullar, kulüpler ve sporcu yetiştiren hocalar mutlaka işbirliği içinde çalışmalılar.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/02/10-subat-2021-carsamba-reis.html>
17 Şubat 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı201.................................Kentleşme ve çevre
Kentleşme Ve Çevre
Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ aşamasının sonuna geldik hamdolsun. Bu
hafta Susurluğun ’GZFT.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ açısından güçlü ve zayıf yönleri ile gelecekte karşı karşıya olabileceği fırsat ve tehditleri ele
alacağız.
Böylece güçlü yön ve fırsatlardan yararlanarak daha da ileriye gitmeyi, zayıf yanlarımızı
telafi edip tehditlerden sakınmayı mümkün kılacak
bazı yeni HEDEF’ler belirleyeceğiz. Söz konusu güçlü yan ve fırsatlar ile zayıf yön ve tehditler bugüne ait
hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini olumlu/olumsuz
etkileyebilecek faktörler. Bu sebeple öngörülecek hedefler elbette ki; vizyonumuz, stratejik amaçlarımız ve uygulanabilecek stratejiler çerçevesinde avantaj ve risklerimizin değerlendirilmesiyle ortaya çıkmış olacak.
Daha önce yapılan
tarama ve durum analizi (GZFT) çalışmasında Susurluk için ’KENTLEŞME VE ÇEVRE’ konusunda ’Güçlü yönler’; ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’ ve ’GY.12.2-Çataldağ’ olarak belirlenmişti. Öncelikle Çaylak mesire
yeri olarak isimlendirilen mevkîyi ele alalım.
Burası ilçemizin güney doğusunda, dağdan inen Çaylak suyunun Susurluk nehriyle birleştiği
vadideki geniş alan. Eskiden beri piknik yeri olarak kullanılmış, halen de böyle. Çataldağdan gelen küçük dere burada doğal güzelliği ile eşşiz bir mini kanyon oluşturmuş. Çay yatağı
kayalardan akan küçük şelaleler ve minik göletlerle dolu. Burası suları sürekli akan küçük bir dere ile çınar ağaçları altında gizlenmiş koyu gölgeli antik bir yaşam bölgesi. Bugün bile piknik alanından çaylak deresini yukarı doğru takip ederek
dere yatağındaki kayalıklar üzerinde, buz gibi su içerisinde ve yıllanmış çınar ağaçları altında
heyecan dolu yürüyüşler yapılabiliyor.
Geçmişte zaman içinde vadi boyunca birçok su değirmeni kurulmuş ve bölge halkının tahıllarını öğütmüş. Hatta
Enver Paşa döneminde Almanların su ile elektrik üreten Siemens
jeneratörleri kullanılarak Susurluğun elektrik ihtiyacı bile buradan sağlanmış.
Halkın dinamo diye andığı santral yıllarca Susurluk bölgesinin
enerjisini sağlamış ve bir dönem sonra kaderine terk edilmiş. Çaylak mesire yeri kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun
doğal güzellikleri arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri.
İkinci doğal varlığımız Çataldağ Susurluğun doğusunda Kepsut'un Kuzeyinde Mustafakemalpaşa'nın Güneybatısında, Balat vadileri arasında iki zirveli bir masif. Çevredeki üç ilçenin birleştiği noktada bulunan 1336 metre ve 1306 metrelik zirveler
Susurluk ilçe sınırlarında yer alıyor. Bugün her üç ilçeden de Çatal dağa ulaşım mevcut. Alternatif turizm kapsamında iki adet Susurluk yürüyüş yolları rotası üzerinde bulunuyor. 1.Rota; Kalfa Köy-Gölet-Çataldağ Zirveye kadar 12 km. Rotanın başlangıç yüksekliği 560 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 905 m. Meraklısı için zor bir parkur.
Orman yollarından devam ederek Çataldağ göleti kenarından geçip 1250 m rakımlı Çataldağ'da
sona eriyor. 2.Rota ise 8 km. lik Yayla Çayır Köyü-Çobandede-Çataldağ güzergâhı. Yaylaçayırı Köyünden başlayarak Çataldağ'da bitiyor. Rotanın başlangıç yüksekliği 690 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama yüksekliği ise 1000 m. Bu rota da zor bir parkur olup, rota üzerinde 1310 m rakımlı Çobandede tepesi var. Bu tepede de bir adet
seyir terası mevcut.
Her iki doğal varlığımız ve çevre güzelliğimiz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ vizyonuna katkıda bulunmak üzere, ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik
amacımız istikametinde ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimiz çerçevesinde değerlendirilmeyi bekliyor. Bu bağlamda öncelikle ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’mizi ve ‘GY.12.1-Çataldağ’ımızı ‘Gürece göleti’yle birlikte bölgenin ‘Milli park’ı haline
getirmek gerekiyor. Bunun için ‘HDF.1.1.1.68-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyu bölgesinin Milli park ilan edilip koruma
altına alınmasını sağlamak’ şart. Ardından; Orman Genel Müdürlüğü ve Büyükşehir işbirliğinde ‘HDF.1.1.1.69-Susurluk Milli Parkı
ihtiyacı altyapı projelerini hayata geçirmek’ gerekecek.
Böylece yollar, oturma yerleri, çeşme, wc, işletme binaları, oyun alanları, köprüler, gezinti ve seyir terasları gibi pek çok zaruri alt
ve üst yapılar inşa edilmiş olur. Bu arada kontrollü olarak ‘HDF.1.1.1.70-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyunu alternatif turizme açmak’ da mümkün. Bu çerçevede özellikle ilgili kurumlarla yapılacak bir protokol uyarınca ‘HDF.1.1.1.71-Çaylak Mesire yerinin Susurluk Belediyesi
tarafından işletilmesine devam etmek’ bir geleneğin
sürdürülmesi açısından ehemmiyet arz ediyor. Bu şekilde yasal statüsü belirlenmiş, devlet eliyle korunan, alt ve üst yapısı
tamamlanan bir Milli Parkımız olacaktır.
Dolayısıyla Çaylak mesire
yerimizde de, Milli Parkımızın diğer noktalarında da dört mevsim
itibariyle daha fazla misafir ağırlanabilecek. Böylece çevre zenginliğimizin güçlü yanlarını kullanarak; Sosyal ve ekonomik kalkınmamıza yaklaşmak, BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK vizyonumuza katkıda bulunmuş olacağız.
Kaldı ki bu stratejik hamleler aynı zamanda Susurluğun alternatif
turizm anlamında da öne çıkmasına yardımcı olabilecek hedefler.
KENTLEŞME VE ÇEVRE başlığında Susurluk için en önemli ‘fırsat’ ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek yayılan ’FRS.12.1-Kentsel dönüşüm uygulamaları’ uygulamaları olmalı. Ayrıca bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ’FRS.12.1-Artan çevre bilinci’ Susurluk için de değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Kentsel dönüşüm, 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların
Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların
belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir.
Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin sağladığı yapım
kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak
yeniden yapılmasını öngörmekte. Kısaca kentsel dönüşümle kaçak
yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak muhtemel doğal afetler sonucu
oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanıyor.
İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız ortamı ‘çevre’ olarak adlandırıyoruz. Ancak son yıllarda dünyanın en çok dikkat çeken konularından biri de çevre kirliliği. Geri dönüşüm bilinci arttıkça, dünyada ve Türkiye’de bu konuda bilinçli önlemler
alınıyor. Meselâ plastiğin verdiği hasarlara dikkat çekmek için Temmuz ayından bu yana milyonlarca tüketici
plastik kullanımını azalttı ya da hiç kullanmadı. Bu hareket 2011’den beri dünya çapında, günden güne büyüyerek popüler olmaya devam ediyor.
Bu anlamda Artan çevre bilinci doğal çevreye dikkat etmek ve dünyaya zarar vermeyen ve fayda sağlayan seçimler yapmak anlamına geliyor. Çevre dostu küçük evlerden
organik gıdaya, doğa dostu çözümlerden küresel
ısınmaya kadar onlarca şey hakkında ilgi ve süreklilik
gerektiren, sürdürülebilir olması gereken bir konu. Özünde bir yaşam yaklaşımı ve felsefesi. En
basit noktadan başlarsak kişinin yere attığı sigara izmariti ya da bir ürün ambalajı onun için bir sorun teşkil etmiyor. O sadece onu
elinden çıkartmayı düşünüyor ve birkaç adım ötede olan çöp kutusu bile onun için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onu bilerek yere atıyor.
Bu örnek en masum
çevre kirliliği olaylarından sadece biri. Asıl büyük sorunlar büyük çaplı sanayi tesislerinden kaynaklanan büyük çaplı kirlilikler. Havaya, suya ve toprağa büyük miktarlarda kirletici madde salıyorlar. Elbette eskiye nazaran gelişen
teknoloji ve getirilen yasalar sayesinde bir azalma var. Fakat hala suyumuz,
havamız ve toprağımız oluşan kirlilikle karşı karşıya. Tabi ki biz de.
Oysa şayet vizyonumuz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ ise ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ yönünde bir stratejik amacımız varsa bu fırsatlardan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz. Bu bağlamda geleneksel arsa karşılığı
daire veren müteahhitlik modeli Susurluk için hala geçerliğini
koruyan bir tür kentsel dönüşüm formülü. Bu kendi kendine işleyen eski binaların yıkılıp kat karşılığı müteahhide verme süreci arz talep dengesi içinde orta vadede de devam edecek gibi görünüyor.
Özellikle de orta vadede iş sahalarında ve üniversite
kampüsü açılması nedeniyle konut talebinde meydana gelecek artışlar dikkate
alındığında. Bu yüzden hangi yöntemle olursa olsun ‘HDF.1.3.2.34-Susurlukta miadını
tamamlamış, risk taşıyan binaların kentsel dönüşümünü kolaylaştırmak’ hedefi kuşkusuz ilçemizin
gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Bu arada ‘HDF.1.3.2.35-Kırsal mahallelerimizin yenilenmesi ve imarı için köye dönüş projeleri yapmak ve uygulamak’ hedefi düşünülebilir.
Ayrıca kentsel dönüşüm kavramı riskli binaların yıkılıp yeniden yapılması yanında, yerleşim
yerlerinin kongre ve kültür merkezleri,
park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçların
karşılanmasını da içermekte. Bu nedenle Büyükşehir desteğiyle Islah edilecek Susurluk
deresi kıyısında kent merkezi için ‘HDF.1.3.2.36-Büyük bir park, eğlence alanları ile yürüyüş yolu, spor kompleksi, yaşam ve kültür merkezi yapılmasını hedeflemek’ kentsel dönüşüm uygulamalarından maksimum yarar sağlamamıza imkân verecektir.
Bunun için her konuda olduğu gibi büyükşehir sınırları içinde olmamızın
güçlü desteğine güvenebiliriz.
Artan çevre bilinci
her şeyden önce kendi Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarımızın
kıymetini bilme meselesidir. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.37-İlçemizin konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını tanıma ve değerlendirme bilincini
yükseltmek’ tabi ki öncelikli hedefimiz olmalı. Çevre bilincini yükseltmek üzere ‘HDF.1.3.2.38-Susurlukta belirli zamanlarda toplu doğa yürüyüşleri tertip etmek’ hedefi içimizdeki doğa
yoksunluğu ve bilgi eksikliğinin önüne geçebilir. Bu alanda’HDF.1.3.2.39-Geri dönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanım projeleri yapmak, uygulamak’ hedefi de hem çevremizi koruyup geliştirmeye hem de ekonomik döngümüz için yatırım ve kazanç sağlamaya imkân verecektir.
Enerji ve suyu dikkatli kullanmalı ve
gerekirse enerji tasarrufu ve su tasarrufu yapmaya dikkat etmeliyiz. Zira
enerjide dışa bağımlıyız ve ayrıca su zengini de değiliz. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.40-Yenilenebilir enerji kaynaklarını ve yağmur suyu hasadı gibi yöntemleri tercih etmek’ hedefi
planlama ve uygulamalarda mutlaka dikkate alınmalıdır. ‘HDF.1.3.2.41-Plastik ürünleri kullanmaktan kaçınmak ve
sıfır atık projesini uygulamak’ hedefi de bu
konuda çok önemli adımlardan biri olacaktır.
Kuşkusuz Çevre Bilinci
yaklaşımında ağaçların büyük önemi var. Ağaç dikmenin önemini kavramalı, ağaç ve ormanların faydalarını öğretmeliyiz. Bir kişi yılda 7 ağaç tüketiyor, en
az bu kadar hatta daha fazlasını yerine dikmemiz lazım. Bu meyanda ‘HDF.1.3.2.42-Susurlukta her yıl kişi başı en az 7 fidan dikilmesini
sağlamak’ hedefi geleceğimizin garantisi olacaktır. Son olarak ayrıca ‘HDF.1.3.2.43-Toprak ve rüzgâr erozyonu ile çölleşmeye karşı önlemler almak’ hedefi ile bu konuda geç olmadan elden gelen yapılmalıdır.
Aynı tarama çalışması ve
durum analizi sonucu ‘KENTLEŞME VE ÇEVRE’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.12.1-Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması’,’ ZY.12.2-Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun olmaması’, ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel
altyapı yetersizliği’, ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ve ’ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ olarak
belirlenmişti.
Susurluk içinden geçen ırmağın ikiye böldüğü, oluşturduğu vadi ve ovanın üzerinde kurulu bir yerleşim bölgesi. Gerek ilçe merkezinin konuşlandığı dar boğaz, gerekse ovadaki verimli tarım
arazileri Susurluğun kentsel gelişimini sınırlandırıyor. Var oluşu içinden geçen yola ve dereye bağlı ilçenin geçmişten bu
yana bu yönden pek büyüme şansı olmamış.
Bu nedenle Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması ilçe için elbette bir dezavantaj. Deprem bölgesinde
bulunuyor olması da binaların yüksek katlı olmasını riskli hale getiriyor.
Tek çıkar yol; orta vadede ekonomik ömrünü tamamlamış konutların, eski sokak ve mahallelerin sağlıklı bir kent
planlaması ile kentsel dönüşümünün yapılmasında.
Bu konuda vizyonumuz ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız kapsamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca öncelikle ekonomik ömrünü tamamlamış eski mahallelerimizin yenilenmesi düzenli
kentleşmeye imkân veren ve kendi içinde yeni alanlar açan bir çıkış yolu gibi görünüyor.
Bu nedenle öncelikle ‘HDF.3.2.1.08-Şehir merkezindeki eski yapıların yıkılıp yenilenmesi
suretiyle düzenli kentleşmeye yönelmek’ Susurluk için gerçekçi bir hedef gibi görünüyor. Diğer
taraftan TOKİ uygulamaları gibi bazı modellerin de şehirde yeni ve uygun konut
alanları üretilmesine katkısı olabilir. Bu açıdan ‘HDF.3.2.1.09-Şehir merkezi çeperinde
uygun yeni konut alanları için altyapı
hazırlamak’ daha düzenli bir kentleşme için yol açıcı
olacaktır. Böylece söz konusu hedeflerle hem bu alandaki zayıf yönümüz telafi edilecek hem de ilçemizin sürekli
değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi içinde büyümesi sağlanmış olacaktır.
İlçemizde mevcut
binaların yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne kadar uygun olup
olmadığı konusunda yapılmış bir çalışma varmı yok mu bilmiyoruz. Bu sebeple
bugün ve orta vadede Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun
olmaması gerçeğini elde bir varsaymak gerekiyor. Bu zayıflık Orta vadede yine uygun bir
şehir planlamasıyla kentsel dönüşüm zorunluluğu dayatıyor.
Mevcut yapı stoku; Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne göre ‘hâlihazırda içinde oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri ve onların müştemilatı ile bunların adedi’ anlamına gelen bir inşaat terimi. Belediye
başkanlığımızın ilçenin daha yaşanır olması için mutlaka Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ile gönderilen
kentsel dönüşüm planlamasına yönelik yönetmeliği dikkate alması gerekiyor. Bunun için ilçedeki yapı stoku, stokun kalitesi ve riskli alan tespitine yönelik raporların hazırlanmasıyla işe başlanabilir. Varsa da güncellenmesiyle.
Böylece devletin öncelikleri
arasında yer alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut olabilir. Zira Kentsel Dönüşüm Stratejisi her kent ve ilçenin kendine özgü kentsel dönüşüm planlamasını yapmasını öngörüyor. Bu sayede beldemiz de, bir dönüşüm anayasası sahibi olabilecek ve
hazırlanan belgeye göre dönüşümünü yönetebilecek.
Ülkemiz başta deprem olmak üzere çeşitli
afetlerden sıkça etkilenen bir coğrafyada bulunuyor. Sık aralıklarla yaşamış olduğumuz
depremler ülkemizin önemli bir gerçeği. Periyodik aralarla büyük can ve mal kayıplarına neden oluyor. Bir
tabiat kanunu olarak bilinmesi gereken depremler ne yazık ki çok büyük acıların yaşandığı bir ‘afet’ olarak karşımıza çıkıyor. Bu
nedenle 2012 yılında AK Parti hükümetinin depreme yönelik olarak
hazırladığı 6306 sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ ile birlikte ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı gündemimize girdi.
Bu kanunda 'Riskli Yapı' ve 'Riskli Alan'
diye iki çeşit tanım yapılmış. Halkın riskli yapıların depremlere dayanıklı hale
getirilmesi sürecini de ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı ile ifade etmeye başlaması sonucu 6306 sayılı kanun Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak telaffuz edilegeldi. Süreç şehrin bir bölümünün veya ciddi anlamda büyük bir kısmının sistematik bir şekilde depremlere
karşı risk değerlerinin belirlenmesiyle başlıyor. Depremde yıkılması ve
yıkılırken çevredeki diğer yapılara zarar vermesi muhtemel riskli toprak zemin ve
riskli yapıların kullanım dışına çıkarılmasıyla devam ediyor.
Bunların yerine toprak zeminin yapısına
uygun temelli yapıların yapılmasıyla sonuçlanıyor. Böylece söz konusu kamusal çalışmalarla muhtemel deprem afetlerinde
yaşanabilecek can ve mal kaybının en aza indirilmesi amaçlanmış. İşte aynen bu gerekçelerle aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.2-Mevcut yapı stokunun doğal afetlere
uygun olmaması’ konusunda öncelikle ve
bir an önce ‘HDF.3.3.1.04-Susurluğun mevcut yapı stoku envanterini çıkarmak/güncellemek’ gerekiyor. Bu yapılabildiği takdirde doğal afetlere uygunluk konusunda daha somut çözüm ve hedefler geliştirilebilir. Belediye başkanları da daha net projeler üretip halka sunabilirler.
Türkiye, özellikle
depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden.
1999 yılında meydana gelen yıkıcı deprem, binlerce insanın hayatını
kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştu. Bu yüzden ülkemizde depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması doğal
afetleri kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas
unsurlardan biri haline getiriyor.
Öte yandan kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü çarpık yapı stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz. Hâlbuki günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel
altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir konu.
Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği yani kentsel
teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri
kadar cevap verememesi. Bunun nedeni; kent inşa etmenin olmazsa olmazı kent
planlaması ile kentsel altyapı arasındaki hassas dengenin kurulamamasından
kaynaklanıyor. Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu kadar orta vadede de şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi
gereken zayıflıklarından biri.
Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisi
uyarınca ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel
altyapı yetersizliği’ zafiyetine karşı ‘HDF.3.3.2.03-İlçenin orta vadede ihtiyacı olan öngörümünü ve kent planlamasını güncellemek’ öncelikli hedef gibi duruyor. İlaveten ve mutlaka ‘HDF.3.3.2.04-Susurluğun
kentsel ve çevresel altyapı projelerini kent
planlaması çerçevesinde yürütmek’ gerekiyor.
Böylece kentsel
planlama ile altyapı projeleri arasında belli bir denge kurulabilir. Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk yolunda, içinde huzur içerisinde
yaşanabilen, çevreye duyarlı bir şehir olma yolunda daha güvenle
ilerleyebiliriz.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 verileri üzerinden hazırladığı ‘Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’na göre; ülke genelinde, 30 ilde su kirliliği, 26 ilde hava kirliliği, 21 ilde atıklar, 3 ilde gürültü kirliliği, 1 ilde de erozyon öncelikli çevre sorunları olarak ifade edilmiş. Su kirliliğinin 1.,2. ve 3. sırada sorun olan il sayısının toplamı 76. Su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu illerin yer aldığı havzalar ise Meriç-Ergene, Marmara, Susurluk, Gediz, Kızılırmak-Yeşilırmak, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Van Gölü Havzaları olarak belirtilmiş.
Özetle; 2016 yılı verileriyle Türkiye genelinde birinci öncelikli sorun: Su kirliliği. İlçemiz özelinde de Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik iddiaları
zaman zaman kitle halinde balık ölümleriyle gündeme
geliyor. İddialara göre Susurluk ırmağının bugünkü durumundan bölgedeki fabrika ve tesisler sorumlu. Nitekim son olarak 2019 yılında
meydana gelen toplu balık ölümleri sonrası açıklama yapan
Bursa valiliği ölü balıkların Balıkesir'in Susurluk ilçesi yönünden geldiğini belirtmiş.
Buna karşılık Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden yapılan yazılı basın açıklamasında:’Balık ölümlerine sebep olan fabrikanın Susurluk Şeker Fabrikası olduğuna dair
iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Susurluk Çayı'nda balık
ölümleri olduğuna dair ihbar üzerine, Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Susurluk Şeker Fabrikası'nda denetimler yapılmış olup aynı gün düzenlenen rapor doğrultusunda, fabrikamızda oluşan atık suların mevcut çamur havuzlarına alınmakta olduğu ve çevreye alıcı
ortama herhangi bir atık su deşarjının söz konusu
olmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla Susurluk Deresi'nde meydana gelen balık
ölümlerinin Susurluk Şeker Fabrikası ile herhangi bir ilgisi yoktur’ denilmiş.
Anlaşılan ‘Kabahat gelin olmuş alan yok’ sözünde olduğu gibi kirliliğin müsebbibi belli değil(!) Belli veya değil,
gerçek olan şey şu: bu dere kirli akıyor! Mühim olan bölgesel bir plan çerçevesinde bu zayıf tarafımızı iyileştirmeye çalışmak ve
sularımızın kirlenmemesini sağlamak.
Bölgemizde Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin
bulunmaması da sularımızdaki kirlilik sorununun ve çevresel
kirlenmelerin çözümünü güçleştiriyor. Oysa ‘atık yönetimi’ bu soruna
bir çözüm olabilir. Atık yönetimi; herhangi bir ürünün tasarım aşamasından başlayarak; üretim, tüketim, atık
oluşumu, atığın geri dönüştürülmesi ve/veya bertaraf edilmesini kapsayan sistematik bir yaklaşım. Bu
şekilde ilgili kuruluşlar, kirlenmiş atıkların güvenli ve çevre dostu bir şekilde bertaraf edilmesi için bazı basit
prosedürleri izleyerek; hem yasal mevzuata uyum sağlayabilir, hem de finansal
tasarruflarda bulunabilirler.
Aynı şekilde ‘Sıfır Atık’ uygulamasıyla da
atıkların kaynağında ayrı toplanarak geri dönüşümünün sağlanması mümkün. Böylece hammadde ve enerji israfının da önüne geçilebiliyor. Nitekim bu kapsamda geri kazanılabilir atıkların yoğun olarak
oluştuğu kamu kurumları, terminaller, eğitim kurumları, alışveriş merkezleri,
hastaneler, otel ve restoranlar ile büyük iş yerleri başta olmak üzere 2023’e kadar bütün Türkiye’de Sıfır Atık Projesi’nin hayata geçirilmesi
hedefleniyor. .
Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ile ‘ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ zafiyetlerine karşı öncelikle bir üniversite liderliğinde Kütahya, Bursa ve Balıkesir illerini
kapsayan ‘HDF.3.3.4.04-Susurluk deresinin kirlenmesini önlemek amaçlı bölgesel bir
plan için talep ve katkıda bulunmak’ hedefi
zorunlu gibi gözüküyor.
Ayrıca zaman zaman bu konuda suçlamalara muhatap olan başta Şeker fabrikası olmak üzere bölgedeki diğer fabrika ve tesisler gibi ‘HDF.3.3.4.05-Atıklarını Susurluk deresine deşarj eden fabrika ve
işletmelerin arıtma tesislerini sık sık denetlemek’ hedefi onları varsa eksiklerini tamamlamaya ve verimli çalıştırmaya zorlayacaktır. Tabi ki bu denetimler sonucu gerektiğinde ceza
da uygulanmalıdır. Ama bu denetimlerin esas amacı cezalandırmaktan çok derenin kirletilmemesi noktasında ortak bir bilinç düzeyi oluşturmak olmalı.
Öte yandan bölgedeki belediyelerde de ‘HDF.3.3.4.06-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin çoğaltılmasına Susurluk olarak katkıda bulunmak’ hedefi gerek derelerimizin, gerekse doğal çevremizin
kirlenmemesi için önemli. Son olarak ‘HDF.3.3.4.07-Susurlukta bütün kamu kuruluşları, esnaf ve halk nezdinde Sıfır Atık Projesini etkin bir
şekilde uygulamak’ hedefi çevre kirliği
ile mücadelede stratejik hamleler olacaktır. Bu çabalar bölgesel bir plan kapsamında çok daha değerli olacağı gibi çevre kirliliği konusunda zayıf taraflarımızı iyileştirmeye de yardımcı
olacaktır.
Böylece yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı stratejimiz uygulanmış, yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk
stratejik amacımız çerçevesinde bizi; İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza
daha da yaklaştıracaktır.
Diğer yandan Kentleşme Ve Çevre açısından karşımıza çıkabilecek bazı ‘tehdit’ ve riskler de var. Örneğin; İstanbul gibi büyük merkezlerin güçlü sanayi bölgelerinden gelmesi muhtemel bazı ’THD.12.1-Sanayi yatırımlarının
ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar’ ile yine
muhtemel ’THD.12.2-Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip
etmesi’ tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Yeni iş sahalarına elbette ki ihtiyacımız
var. Ancak bu gelişmenin getireceği kirlenme ve bozulma risklerine karşı da her
daim uyanık olmak ve ilkesel hareket etmek son derece önemli. Örneğin çevre kirliliğine yol açtığı için
İstanbul’da daha fazla barınamayacağını anlayan kaçkın sanayi biçimine buyur gel denilemez. Ya da maliyetinden kaçınarak çevreyi bilinçsizce kirletecek ilkel maden işletmeleri yöremize
faydadan ziyade zarar verecektir.
Bu sebeple Sanayi
yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar sadece ilçemiz için değil çağımızın da ciddi bir tehdidi. Öte yandan vahşi Madencilik
faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi geçtiğimiz yüz yılın bir gerçeğiydi. Günümüz şartlarında artan çevre duyarlılığı bu tür işletmelerin kendilerini yenilemelerine ve gerekli teknolojilerle
donanmalarına yol açtı. Kaldı ki sadece çıkarmak değil işleyerek katma değeri yüksek ürünler elde etmek herkes için çok daha kârlı bir alan.
Bu konuda vizyonumuzun bir ayağı ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız için çaba göstereceğiz demektir. Şayet ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca hareket edersek bu
tehdit ve risklerden de sakınabiliriz. Örneğin ‘HDF.3.2.1.10-İlçemize gelecek yeni Sanayi yatırımlarını
atık yönetimi uygulanan OSB’ye yönlendirmek’ hedefi çevre duyarlığı olan ve bu yönde kuralları bulunan OSB’ler çok daha güvenli bir yol.
Ayrıca OSB’lerde yer alan sanayi
tesisleriyle ilçemizde meydana gelebilecek sosyal sorunlara karşı birlikte hareket etme ve çözüm geliştirme imkânları da var. Bu arada ilçemizde arama, çıkarma ve
işletme ruhsatı bulunan maden işletmeleriyle ‘HDF.3.2.1.11-Madencilik kaynaklı çevre
kirliliğine karşı işbirliği protokolleri yapmak’ hedefi bu konuda kuralları baştan koymayı ve denetim ortamını
sağlayacaktır.
Böylece gerek sanayi gerek madencilik
faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkabilecek çevre
kirliliği ve sosyal sorunlara karşı tedbir alınabilir. İlçemiz sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi bağlamında orta vadede pek çok alanda farklılaşacak.
Tabi ki büyümüş, müreffeh ve itibarlı bir Susurluk amaçlıyoruz.
Ancak bunu yaparken İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK
vizyonumuzdan da vazgeçemeyiz.
Çevre kirliliği gibi olabilecek ‘THD.12.3-Doğal Afet Ve Felaketler’ ‘de hazırlıklı olunması gereken öncelikli ve hayati önemde bir başka risk alanı. Bilindiği üzere
Balıkesir ve ilçeleri Kuzey Anadolu Fayı'nın güney koluna ait fay segmentleri üzerinde yer alıyor. Ayrıca Susurluk ve bazı ova köyleri dere
yatağının muhtemel etkileri altında. Geçmişte yaşanan
Deprem, sel ve su taşkınları gelecekte de Susurluk için stratejik
birer tehdit. O nedenle yapılacak planda bu gibi doğal afet risklerinin dikkate
alınması ve tedbirlere özen gösterilmesi
şart.
Doğal Afet Ve Felaketler sadece yıkıcı etkisiyle mal ve can varlığımız üzerinde
olumsuz etki yapmıyor. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal hayatımızı da derinden
etkiliyor. Üstelik gerek maddi gerek manevi tahribatları da hemen giderilemiyor. Bugünümüzü harap eden bu gibi felaketler adeta geleceğimizi de ipotek altına
alıyorlar. O açıdan Susurluk gibi bir ilçede söz konusu
tehdit ve risklere karşı sürekli güncellenen
doğal afet planlamalarının olması lazım. Bu planlar böyle bir
felaket başımıza geldiğinde ne yapılacağı, nasıl hareket edileceğini düzenler. Ancak riski önceden görüp gerekli dönüşüm ve alt yapı yatırımlarını zamanında yapabilmek çok daha
akıllıca olacaktır.
Bu sebeple aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi
uyarınca öncelikle ‘HDF.3.3.1.07-İlçemizin doğal afet ve felaketler eylem
planını gözden geçirip güncel tutmak’ hedefine bakılması lazım. İkinci hedef ‘HDF.3.3.1.08-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut
stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ olmalı.
Ayrıca hazırlık yapıldığını bildiğimiz ‘HDF.3.3.1.09-Susurluk deresi taşkın önleme
projesinin tamamlanmasını sağlamak’ ilçemizin sadece can ve mal güvenliği için değil
sosyal ve ekonomik hayatı açısından da gerekli.
----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/02/17-subat-2021-carsamba-reis.html>
NASIL
YAPACAĞIZ?
24 Şubat 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı202.................................Nasıl yapacağız?
Nasıl yapacağız?
Susurluk’la ilgili ilkyazım Reis
gazetesinde 6 Eylül 2017’de ‘Haydi Susurluk!’ başlığıyla çıkmıştı. Zaten ondan sadece 5 ay önce Nisan ayında gazetedeki haftalık
yazılarıma başlamıştım. İkinci yıl 15 Ağustos 2018’de ‘Bir Susurluk rüyası’ yazım
yayınlandı. Sonrasında bir yıl boyunca ara ara ağırlıklı olarak Susurluk’la
ilgili yazılar yazmaya devam ettim.
Meselâ; 7 Kasım 2018’de ‘Susurluk
değerleri’, 4 Eylül 2019’da ‘Meselâ dedim’, 11 Eylül 2019’da ‘Otoyolun düşündürdükleri’, 11 Eylül 2019’da ‘Lojistik’, 25 Eylül 2019’da ‘Susurluk’ta çocukluk’, 4 Aralık 2019’da ‘Quo vadis?’, 18 Aralık 2019’da ‘Yörsan
depremi’ ve 25 Aralık 2019’da ‘Yörsan’a kayyum’ başlıklı yazılar böyle çıktı. Fakat özellikle 22 Ocak 2020’de ‘Sıla-i Rahim’ yazımdan itibaren sadece Susurluk üzerine
yazmaya karar verdim. Bu arada 29 Ocak 2019’da ‘Alacakaranlık’, 5 Şubat 2019’da da
‘Yol çatırığı’ yazılarım yayınlandı.
O dönem sık sık ‘Susurluk için artık
bir şeyler yapılmalı’ sözünü duyduğumu hatırlıyorum. O cümle bende ‘Susurluk için ne yapabilirim?’e dönüşünce 12 Şubatta Susurluk için önerilerimi
ulaştırmak, ortak bir bilinç oluşturabilmek ve katkılarını alabilmek amacıyla 60 kişilik bir ‘Susurluk WhatSapp grubu’ oluşturdum.
Bu gruba başlarken şöyle bir çağrım olmuştu:
‘Susurluklu akraba, dost ve arkadaşlarım. Susurluğun geleceği için çorbada tuzumuz olsun diye sizlerden bir gurup oluşturdum. Susurluk
için gelecek önerilerimi sizlere ulaştırmak, bir ortak bilinç oluşturabilmek adına. Şüphesiz böyle bir arayışın sınırı bu değil. Giderek artacak. Kimi akrabam,
kimi çocukluk kimi de okul arkadaşım. Bazısı dostlarım, yol ve dava
arkadaşlarım. Şüphesiz farklı siyasi görüşlere de sahipler. Ancak hepiniz Susurluğu
seven, daha iyi olmasını isteyen tanıdıklarımsınız. İstemeyen gruptan çıkabilir. Politik bir amacım ya da beklentim yok. Sıladan uzakta
acaba ne katkım olabilir arayışındayım. Değerli arkadaşlar, Biliyorsunuz Susurluk REİS gazetesinde 2,5
yıldır haftalık yazıyorum. Ancak son bir aydır sadece Susurluk için çalışmaya başladım. Sanırım bir süre daha
'Susurluk için ne yapılabilir?' sorusuna bir cevap oluşturmaya çalışacağım. Tezim, önerim; 'Susurluk için orta-uzun vadeli bir bölgesel kalkınma planı, bir stratejik plan yapılmalı. Çıkış yolu ancak böyle olabilir' şeklinde. Hepinize ayrı ayrı çok çok selam.’
Doğal olarak bu süreçte de 12
Şubatta ‘Stratejik Plan’, 19 Şubatta ‘Bölgesel planlar’, 26
Şubatta ‘5n 1k formülü’ ve 4 Martta ‘Anlamadan olmaz’ başlıklı yazılarım Susurluk REİS gazetesinde peş peşe çıktılar.
Yazılarım artık tamamıyla ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünmeye ve yazmaya evrilmişti. Böylece ‘Susurluk için 2023-28 dönemine odaklanmış, daha sonrası için de güncellenebilen orta vadeli bir
stratejik plân yapılmalıdır’ önerimizin temelleri atılmış, plan çalışması
yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı.
Nitekim Coronanın ülkemizde
başladığı gün, yani 11 Martta stratejik plan çalışmasının ilk aşaması olan ‘Neredeyiz?’ sorusuna girmiş olduk. Böylece 11 Martta ‘Çakırdikenleri’, 25 Martta ‘Ziraat Fakültesi’, 1 Nisanda
‘Bakir olmanın gücü’ yayınlandılar. Ardından 8 Nisandan 15 Temmuza kadar WhatSapp
grubumuzla birlikte tam 15 hafta boyunca Güçlü/zayıf yönler, Fırsat/tehditler üzerinde
tarama çalışması yapıldı.
Bu aşama ‘Durum (SWOT) analizi’
denilen bir yöntemdi. Böylece Stratejik plan önerimizin ilk aşamasında Susurluğun güçlü ve zayıf
yanları ile karşılaşabileceğimiz fırsat ve tehditler değerlendirilerek Durum
Analizimiz (GZFT) tamamlanmış oldu. Ortaya çıkan tablo artık üzerinde konuşulabilecek bir panorama çizmiş, aynı zamanda ‘Neredeyiz?’
sorusunun cevabı da listelenmişti.
İlk aşamada Susurluğun sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile
karşı karşıya olunan fırsat ve tehditler 12 adet sektör/alan bağlamında değerlendirilmişti. Bunlar: ’GY.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT, GY.02-KONUM, GY.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER, GY.04-ULAŞIM, GY.05-LOJİSTİK, GY.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR, GY.07-TURİZM,
GY.08-SANAYİ, GY.09-TARIM VE HAYVANCILIK, GY.10-SAĞLIK, GY.11-EĞİTİM ve SPOR, GY.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ başlıklarını taşıyordu. Bu şekilde toplam 46 adet GÜÇLÜ YÖN, 42 adet FIRSAT, 44 adet ZAYIF YÖN ve 40 adet
de TEHDİT belirlenmiş oldu.
22 Temmuzda ‘Nereye varmak istiyoruz?’ başlığıyla
yayınlanan yazım Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamasını başlatmıştı. Bu aşama da 17 Şubata kadar tam 31 hafta, yani 8
ay sürdü. Sonuçta bu süreçte öncelikle; DEĞERLER (8), İLKELER (5), MİSYON (1) ve VİZYON (1) önerimiz ortaya çıktı. Vizyonumuzu ‘YEŞİLELMA’ logosuyla sembolleştirdik.
Buna dayanarak 3 TEMEL AMAÇ, 10 adet STRATEJİK
AMAÇ ve 17 adet de izlenecek STRATEJİ belirlenmiş oldu. Ardından durum analizi çalışmamızda ortaya çıkan
başlıca sektör/alanlarına göre değerlendirmelere geçtik. Bu çalışmada yöntemimiz vizyonumuzun üçayağı temel amaçlar, stratejik amaçlar ve uygulanacak stratejiler çerçevesinde güçlü yönlerimizi
daha da güçlendirecek, zayıf yönlerimizi telafi edecek, fırsatlardan yararlandıracak ve
tehditlerden koruyacak HEDEFLER öngörebilmekti.
Böylece: Nüfus Ve Sosyal Hayat İçin 11,
Konum için 9, Kalkınma Ve Teşvikler için 19, Ulaşım için 9,
Lojistik için 9, Enerji Ve Doğal Kaynaklar için 18, Turizm için 25,
Sanayi için 32, Tarım Ve Hayvancılık için 86, Sağlık için 12,
Eğitim Ve Spor için 18 Ve Son Olarak Kentleşme Ve Çevre’ için de 30 olmak üzere TOPLAM 278 HEDEF ortaya çıktı. Rabbimize hamdolsun böylece;
Stratejik Plan önerimizin ikinci aşamasını da bitirmiş bulunuyoruz.
İnşallah takip eden üçüncü aşamada artık ulaşmak istediğimiz stratejik menzillere ‘Nasıl ulaşabiliriz?’i düşünecek, konuşacak ve yazacağız. Bu aşamada takip edeceğimiz yöntem de; vizyonumuzun üçayağını oluşturan temel amaçlar, stratejik amaçlar ve uygulanacak stratejiler çerçevesinde belirlenen hedeflerin ‘nasıl, ne zaman, nerede ve kim tarafından’ yerine getirileceğini ortaya koymaktan ibaret olacak. Çünkü ‘5n 1k’ formülünün ‘Ne yapacağız?’ ve ‘Niçin yapacağız?’ soruları HEDEFLER’in belirlenmesiyle tamamlanmış oldu.
‘Nerede yapacağız?’ sorusunun cevabı aslında gayet açık ve net: Elbette Susurluk’ta. Yola çıkarken ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ diye düşünmüştük. Bir çıkış yolu olarak da ‘Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir Stratejik Plan’ önerimiz bu noktaya kadar geldi. Yürüyüşümüz bir şehrin içinde olduğu çemberi kırıp çıkma çabası olarak
olgunlaşıyor. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz de Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir
etmekte.
Sorun nerede?
Susurluk’ta. Şehir merkezinde mi?
Hayır, tüm Susurluk’ta. O halde çözümü nerede arıyoruz? Elbette ki çözüm de ‘Güney Marmara’nın iki ilinden biri olan Balıkesir’in alt bölgesi olan Susurluk ilçesinden çıkacak. Bir kez daha
vurgulanması gereken şey şu: yapılmasını önerdiğimiz plân tüm Susurluğu kapsayan
Bölgesel bir plân olmalı. Yani Güney Marmara Kalkınma plânıyla uyumlu bir alt plân olarak Susurluğun bütün köyleri, mahalleleri ve şehir merkezini kapsamalı.
Peşinden gelen ’Ne Zaman?’ sorusu ise vizyonun gerçekleşeceği zamanı netleştiriyor.
Önerimiz; 2023'e Susurluk için bir alt bölge stratejik plânıyla girmek. Bunun için gittikçe tükenen sadece iki
yılımız kaldı. İlk plân 2023-2028 dönemi için 5 yıllık olmalı.
Sonra da beşer yıllık aralarla güncellenmeli. Buna göre ikinci plân dönemi 2028-2033, üçüncü plân dönemi 2033-2038, dördüncü plân dönemi 2038-2043, beşinci plân dönemi 2043-2048 ve
nihayet altıncı plân dönemi de 2048-2053 olarak devam edebilir.
‘Nerede?’ ve ‘Ne zaman?’ soruları da böylece cevaplandığına göre geriye ne kalıyor: belirlenen hedeflerin ‘nasıl ve kim tarafından’ yerine getirileceğini ortaya koymaya. İşte üçüncü aşama olan ‘Nasıl
yapacağız?’ bölümü de geriye kalan bu soruların
cevaplandırılmasıyla sonuçlanmış olacak. Bu suretle öncelikle belirlenmiş hedeflerin Susurluğun güçlü yönlerini
daha da güçlendirmesi, zayıf yönlerini telafi etmesi, fırsatlardan yararlanmayı mümkün kılması
ve tehditlerden koruması öngörülecek.
Ama esas olarak bu hedeflerle:
belirlenen stratejileri uygulayarak stratejik amaçlara erişebilmek, sonra da
vizyonumuzun sacayağını oluşturan temel amaçlara ulaşarak ‘YEŞİLELMA VİZYON’umuzu gerçekleştirebilmeyi umuyoruz.
Şu an yolun üçte ikisini geçmiş durumdayız. Allah nasip ederse
belki yaz aylarında sıra stratejik plan uygulamasının belli periyodlarla ‘Nasıl değerlendirileceği ve nasıl güncelleneceğini’ ortaya koymaya gelecek. Böylece bu
iki merhaleyi aşabilirsek inşallah '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir
stratejik alt plân' önerimiz de
tamamlanmış olacak.
Bu 4 aşamalı stratejik plan taslağı
Susurluğun geleceği için yapılmış ilk kapsamlı ve net öneri. Genel kabul görür ve gündeme
alınırsa üzerinden geçilebilecek hazır bir taslak. Şayet Kaymakamlığımızın liderliğinde
böyle bir çalışma başlatılacak olursa Susurluğa zaman kazandıracak. Kuşkusuz
sıfırdan bir plan yapmak yerine ortaya konulmuş kapsamlı bir önerinin
daha uygulanabilir ve etkin önerilerle düzeltilip temize çekilmesi daha kolay.
Neticede biz de inşallah Susurluğun
geleceği için çorbada tuzumuz olduğu için kıvanç duyacak ve başarılı olması için dua edeceğiz.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/02/24-subat-2021-carsamba-reis.html>
03 Mart 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı203...................................Str.1.1.1 Hedefleri(I)
Str.1.1.1 Hedefleri(I)
Stratejik plan önerimizin
ilk aşamasında “Neredeyiz?” sorusu cevaplandırılmıştı. “GZFT” ya da “Durum Analizi” denilen bu
safhada Susurluğun güçlü/zayıf yönleri ile karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditler ortaya çıktı. Çalışmanın önemli bir
yan ürünü de bu sonuçların 12 sektör/alan başlığı altında kümelendirilmiş olmalarıydı.
Bir sonraki adım “Nereye ulaşmak istiyoruz?“ aşamasıydı. Öncelikle dayandığımız “Değerler” ve dikkate almamız gereken “Temel ilkeler” belirlendi. Ardından “misyon”umuz yani yüklenilen görev kaleme alındı. Bir sonrasında da “vizyon”umuz yani Susurluğun orta vadeli
geleceği için tasarlanan ideal; “Yeşilelma” sembolüyle netleşti.
Bu şekilde öngördüğümüz vizyonun üç temel ayağı vardı, bunlara “Temel amaçlar” adı
verildi. Her temel amaç “stratejik amaçlar”a ayrıldı onlar da uygulama “stratejiler”ine. Böylece plan önerimizin stratejik kavramlarının
temel yapısı ortaya konulmuş oldu. İkinci aşamanın son bölümünde ise güçlü yanların
daha da güçlendirilmesini, zayıf yönlerin telafisini, fırsatlardan yararlanmayı ve
tehditlerden korunmayı sağlayacak “hedefler” üzerinde çalışıldı.
Bu hedefler aynı zamanda
ilişkilendirildikleri temel amaç ve stratejik amaçlara ulaşmak üzere ilgili oldukları stratejilerin uygulanmasıyla gerçekleşebilecek
istikametlerdi. Nitekim bu ilişki hedeflerin sistematik kodlanmasıyla da ifade
edilmiş oldu. Yani her bir hedef hangi strateji uygulanarak, hangi stratejik
amaç çerçevesinde ve hangi temel amaca hizmet edecek şekilde gerçekleşecek, üzerinde
taşıdığı kodla belli.
Hedeflerin belirlenmesi, beraberinde
birçok proje, program ve faaliyeti de işaret etmiş vaziyette. Zira güçlü yanların
daha da güçlendirilmesi, zayıf yönlerin telafisi, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden
korunmak; strateji, hedef, proje, program ve faaliyet gibi araçları
kullanmayı gerektiriyor. Sebebi de güçlü/zayıf yönler ile Fırsat/tehdit değerlendirmelerine dayanıyor.
Dolayısıyla aslında ikinci aşamada
hedefler belirlenirken “Ne yapacağız?” ve “Niçin yapacağız? soruları da cevaplandırılmıştı. Öte yandan
stratejik plan önerimizin gerekçesini açıklarken “Nerede yapılacak?”, “Ne zaman yapılacak?” ve “Kim yapacak?” sorularını da toptan cevaplandırmıştık. “5n 1k” yöntemine göre geriye sadece “Nasıl yapacağız? sorusu kalmış bulunuyor.
İşte şimdi bu aşamada hedefleri
ilişkili oldukları temel amaç, stratejik amaç ve stratejiler bağlamında gruplar halinde ele alarak nasıl gerçekleştirilecekleri
üzerinde çalışacağız. Hiç kuşkusuz bu noktada zaman zaman “temel değerler ve
ilkelere” atıfta bulunmak işin “nasıl”ına ışık tutacak. Ayrıca doğal olarak GZFT analizindeki 12 temel sektör/alan
başlıklarına ve yeri geldikçe de “Kim yapacak?” sorusunun
spesifik cevaplarına da yer vereceğiz.
Bu noktada bir konuya yeniden vurgu
yapmaya ihtiyaç var. Stratejik plan yapılıp uygulamaya girdiğinde hareketin odak
noktası “Stratejik plan ekibi” olacak. Bu
ekip Sayın Kaymakam’ın liderliğinde ve gönüllülük esasıyla oluşmalı. Kent Konseyi çatısı
altında içinde ilçe idarecilerinden de, Siyasi partilerden de, Ticaret odası, esnaf
kuruluşları ve diğer sivil toplum kuruluşlarından alanında uzman gönüllülerden de üye
bulunmalı.
Plan yapılmasında da -biraz daha
genişiyle- aynı ekip görev aldığından uygulamanın belirlenecek çekirdek kadro tarafından yürütülmesi en
doğalı. Böylece söz konusu ekip plan uygulamasının Sekretaryasını yapacak, yürütme ve
koordinasyonunu sağlayacak, ehliyetle izleyip değerlendirecek.
Bu durumda elbette hedeflerin gerçekleştirilmesinde
pek çok noktada “Kim yapacak?” sorusunun
cevabını da bu ekipte bulacağız. O nedenle “Nasıl yapacağız?” aşamasında “Stratejik Plan ekibi”nin genel
olarak “KİM?” sorusunu karşıladığını söyleyebiliriz.
Öncelikle “Yeşilelma” vizyonumuzun ilk ayağı olan “AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacımızla başlıyoruz. Bildiğiniz gibi onun da üç adet stratejik amacı vardı. Onlardan biri olan “StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma” için yalnızca “Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejisi öngörülmüştü.
Bu şu anlama geliyor: Belirlenmiş
hedefler “Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejisi uygulandığında bizi
“Sosyal ve ekonomik kalkınma” stratejik amacına götürecek. Böylece diğer iki stratejik amaçla birlikte
“BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacına ulaşabileceğiz. Üç temel amaç
birleştiğinde da inşallah “Yeşilelma vizyonumuz” gerçekleşmiş
olacak.
“Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejimizle
bağlantılı olarak “01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT” başlığımız altında 2, “02-KONUM” başlığında 3,
“03-KALKINMA VE TEŞVİKLER” başlığında 3, “04-ULAŞIM” başlığında
3, “05-LOJİSTİK” başlığında 2, “06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR” başlığında 4, “07-TURİZM” başlığında 11, “08-SANAYİ” başlığında 8, “09-TARIM VE HAYVANCILIK” başlığında 23, “10-SAĞLIK” başlığında 3, “11-EĞİTİM ve SPOR” başlığında 5, “12- KENTLEŞME VE ÇEVRE” başlığında 4 adet olmak üzere toplam 71 hedef belirlenmişti.
“01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT” başlığı
altında güçlü yön “GY.01.1-Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus” ve fırsat olarak da “FRS.01.1-Göç baskısının olmaması”
değerlendirilmişti. Bu bağlamda öngörülen “HDF.1.1.1.01-Orta yaşın deneyimlerinden daha etkin yararlanmak” hedefi Susurluk dışında yaşayan birikimli insanlara ve ilçede mukim
halen çalışma gücü ve enerjisi bulunan orta yaş grubundaki insanlarımıza bir çağrı
yapmayı gerektiriyor.
Susurluk’ta veya dışarda “DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar” var. Henüz çok yaşlanmamış bir nüfusa sahibiz. Bu yönümüzden niçin yararlanmayalım ki? Özellikle
yeni yatırımlar, tesisler, oluşumlar ve sivil toplum kuruluşları için onların
deneyiminden yararlanarak güç toplayabiliriz. Böyle başlanırsa kısa sürede yetişen nitelikli gençler onlardan bayrağı
devralacaklardır. Bu konudaki ilkemiz “İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan” olmalı.
Bu alandaki ikinci hedef; aşamalı
olarak “HDF.1.1.1.02-Genç nüfus oranını arttırmak” idi. Çok geç kalınmadan
yaşlanma ve genç nüfus kaybı sorununa önlem almalıyız. Henüz çok yaşlanmamış bir nüfusun içinde %27-28’ler
civarında olan genç nüfusumuzu %30’un altına düşürmememiz gerekiyor.
Bu konudaki verilerin izlenmesi ve
raporlanması ilçe Nüfus Müdürlüğü görev alanında. Şayet bu mümkün olmaz ise orta vadede yeni iş sahalarının açılması
şimdilik fırsat gibi görünen “FRS.01.1-Göç baskısının olmaması”nı tersine çevirebilir. Bu defa dışardan işgücü gelmesi
Susurluk için sosyal hayatta da bir tehdit haline gelebilir.
Bu nedenle henüz “DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları” önümüzdeyken ihtiyaç olan nitelikli çalışma gücünü sağlayabilmemiz gerekiyor. Burada da “İLK.4-Planlı değişim
dönüşüm” ilkemiz bize ışık tutacak. Neticede her iki hedefin de gerçekleşebilmesi
Stratejik plan ekibi, Kaymakamlık, Belediye, Sivil toplum kuruluşları ve Siyasi
partilerin “İLK.3-Amaç Birliğine riayet” ve “İLK.5-Birlikte başarmak” ilkeleri
etrafında güç ve iş birliği yapmalarına bağlı.
Hatırlanacak olursa “GZFT.02-KONUM” başlığı altında belirlenmiş güçlü yön “GY.02.1-İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık” idi. Bunun yanında karşımızda “FRS.02.4-Büyük merkezler ortasındaki konumu” ve “FRS.02.1-Balıkesir’in büyükşehir olması” gibi iki önemli fırsat görünüyordu.
Öte yandan “THD.02.1-Bursa-İzmir-İstanbul
gibi büyük
şehirlerin bölgemizde var olan çekim gücü ve yakınlığının ilçe üzerinde olumsuz etkileri” ve “THD.02.2-Bandırma, Gönen, Kemalpaşa ve Karacabey gibi daha fazla yatırım çeken ilçelere
yakınlık” faktörleri de ilçemiz için birer risk unsuru olarak değerlendirilmişti.
Böyle olunca “KONUM” başlığı altında “Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejimiz uyarınca “HDF.1.1.1.03-Büyük kentlere yakınlığımızı avantaja dönüştürmek” , “HDF.1.1.1.04-Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden maksimum oranda yararlanmak” ve
“HDF.1.1.1.05-Susurluğun kendine özgü, cazip ve mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler üretmek” şeklinde üç adet hedef
belirlenmişti.
Görüldüğü üzere bu hedeflerin öngörülmesinde en
başta gelen sebep; güçlü yönleri daha da güçlendirmek, fırsatlardan yararlanmak ve karşımıza çıkabilecek tehditlerden korunabilmek. Yani “Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma” stratejimizin uygulanması. Öte yandan bu hedefler “DEĞ.8-Fabrika,
marka ve tesislerimiz”, “DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz” ve “DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları” şeklinde
tespit edilmiş temel değerler üzerine
oturtuldular. Ayrıca bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde “İLK.2-İstikamet üzere olma” ve “İLK.3-Amaç Birliğine riayet” ilkelerimizin dikkate alınması gerekiyor.
Şayet her hamlemizde büyük kentlere
yakınlığımızın bilincinde olabilirsek, Büyük şehir
kapsamında alt ve üstyapı projelerinden maksimum oranda
yararlanabilirsek “StrA.1.1-Sosyal
ve ekonomik kalkınma”mıza katkı
sağlamış oluruz. Öte yandan bu
avantajın üstüne bir de
Susurluğun kendine özgü, cazip ve mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak
projeler üretebilirsek KONUM alanında çok daha güçlü hale gelebilir, vizyonumuzun “AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacına yaklaşabiliriz.
Bu hedeflerin gerçekleşmesinde de Stratejik plan ekibi, Kaymakamlık,
Belediye, Sivil toplum kuruluşları ve Siyasi partilerin güç ve iş birliği gerekli. Mesela Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden Susurluğun maksimum oranda yararlanması
noktasında siyasi gücün desteği ve katkısını almanın ne kadar önemli olduğu açık. O
nedenle böyle durumlarda siyasi ilişkilerin Susurluğun lehine en
etkin bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Büyükşehir yasası ile merkez ilçede bulunan belediye ile toplam 54 mahallenin Büyükşehir
hizmetlerinden doğrudan faydalanma imkânı
var.
Önümüzdeki süreçte bütünüyle
Balıkesir ilini yetki ve sorumluluk alanında gören daha aktif bir Büyükşehir göreceğiz. Bu
nedenle artık siyasi destek, yatırım planlama, altyapı ve üst yapı hizmetlerinde farkın fark edileceği bir aşamaya
geldik. Tüm köy-mahallelerimize
kentsel hizmetlerin ulaştırılması ve mekânsal kalitenin artırılmasını görebileceğimiz bir süreçteyiz. Bu durum elbette ilçemiz için değerli bir fırsat.
Ayrıca Susurluğun kendine özgü, cazip ve
mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler konusunda mutlaka GMKA ile işbirliği yapılmalı.
Zira bu bölgede olmamızın ve yakınlıklarımızın avantajları gibi
dezavantajları da gelecekte üzerimizdeki
etkisini sürdürmeye devam
edecek. Önemli olan fırsatlardan daha fazla yararlanabilmek, oluşan
olumsuzlukları ise en aza indirebilmek. Bu da Susurluğun bölgesinde yükselen, öne çıkan
gelişmiş bir Susurluk’la mümkün.
Dikkatlice bakılırsa muhakkak her yörenin kendine özgü mukayeseli üstünlükleri var,
Susurluğun da. Bütün iş bunları öne çıkarıp değerlendirebilmek. Seçme değerlendirme ve proje önerisine dönüştürebilmek için Kent konseyi bünyesinde
özel bir tarama çalışması
yapılabilir. Daha sonra da stratejik plan ekibi tarafından yapılacak projeler
desteği için GMKA’na
sunulabilir. Böylece anılan hedefin somut uygulama alanı kabul edilen
projeler olacaktır.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/03/03-mart-2021-carsamba-reis.html>
10 Mart 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı204...................................Str.1.1.1
Hedefleri(II)
Str.1.1.1 Hedefleri(II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin üçüncü bölüm ‘Nasıl yapacağız?’ aşamasındayız. Önceki
yazımızda ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun birinci ayağı olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ temel amacımızla işe başlamıştık.
Bildiğiniz gibi onun da üç adet
stratejik amacı bulunuyor. Onlardan ilki olan ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ için de yalnızca ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi öngörülmüş durumda. Artık geride kalan ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti.
Geçen hafta bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE
SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında ise 3 adet olmak üzere toplam
5 hedefle ilgili çalışma REİS gazetesinde yayınlandı. Bu hafta inşallah aynı yöntemle ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ başlığında
3, ‘04-ULAŞIM’ sektöründe 3 ve ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2 olmak üzere toplam 8 hedefin “nasıl gerçekleşebileceğini” ortaya
koymaya çalışacağız.
Kuşkusuz bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde
genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanmasıdır. Zira söz konusu strateji Susurluk için
belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı amaçlıyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin
daha da güçlendirilmesi mümkün olabilecek. Sonuç olarak bütün bunlar neticede ilçemizin ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ sını olumlu etkileyeceği gibi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ temel amacımıza da yaklaştıracak şeyler.
Bildiğiniz gibi ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi uyarınca ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ başlığı altında üç adet hedef belirlenmişti. Daha öncesinde yapılan tarama sonucu bu
alanda Susurluk için en önemli ‘Güçlü yön’: ‘GY.03.1-Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik sistemi’ olarak tespit edildi.
Ayrıca ‘Fırsatlar’ bahsinde de ‘FRS.03.1-Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede
olması’ değerlendirilmesi gereken bir avantaj olarak görülüyordu. Bu arada 20 Ağustosta 2846
Tarih sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Yatırım teşviklerinde değişiklik
yapılarak Balıkesir 3.ncü Bölgeden, 2.nci Bölgeye yükseltilmiş olması Bölgemizin gücüne güç kattığı kadar Susurluk için de yatırım çekme şansını arttırmış oldu. Tabi ki bizim derdimiz
Susurluk olduğu ve böyle bir gelişmişliği göremediğimiz için burada ilave çabaya ihtiyaç olduğunu anlayabiliyoruz.
Gerçekleştirilecek muhtemel yatırımlar,
belirlenen sektörler ile asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması halinde, 2.nci Bölge desteklerinden (Sektör numaraları: 1 2 3 4 5 6 9 10 11 16 20 27 28 30 32 33 34
35 39 41 42 43 44 45 46 48 50) yararlanabilecekler. Dikkate alınması gereken
husus, bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması. Her şeye rağmen fırsatı
değerlendirmemiz, söz konusu teşvik imkânlarının orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı
sağlaması için başkalarından daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü ‘Sosyal ve ekonomik kalkınmanın’ en önemli
meselemiz olduğunu ve bu yolda öncelikli stratejimizin ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ olduğunu artık biliyoruz.
Bu yüzden de mevcut güçlü yanımızı
daha da güçlü hale getirmek ve teşvik fırsatlarından yararlanmak üzere
kendimize yukarıda belirtilen hedefleri öngörmüştük. Bunların ilki olan ‘HDF.1.1.1.06-İlçemize davet edilecek yatırımcıları öncelikle teşvik edilen sektörler bazında seçmek’ için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’
şeklindeki değerlerimize dayanarak çalışabiliriz. Ayrıca ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ ilkelerimiz bu hedefin gerçekleşmesinde
bize ışık olacaktır.
Hedef ‘nasılın’ iki unsurunu bünyesinde ifade ediyor zaten. Biri ‘yöremiz için teşvik edilecek sektörleri belirlemek’, diğeri de ‘uygun yatırımcıları ilçemize davet etmek’. Bunun için Stratejik Plan Ekibi (SPE), Tic.San.Odası Borsası (TSOB) ve Siyasi
Partilerin (SP) birlikte çalışması gerekiyor. Elbette Kaymakamlık (K) ve Belediye (B) de bu
hedefin ilgilisi olacaklar.
İkinci hedefimiz ‘HDF.1.1.1.07-Susurluk ve yatırımcılar için bir OSB bilgilendirme ve teşvik rehberi hazırlamak’ ta bu faaliyetin bir başka boyutu. Davet edilecek yatırımcılar için ‘kurulacak OSB ve yöremizde teşvik edilen sektörlere dair bir bilgilendirme rehberi hazırlamak’ hem yatırımcılar hem de ilçemiz için yararlı bir belge olacak. Bunun için de
kesinlikle Stratejik Plan Ekibi (SPE) ve Tic.San.Odası Borsa (TSOB) müşterek çalışmalılar.
Bu yönde yapılacak gayretler öncelikle ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’
ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ değerlerimizle ilgili. ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’ ve ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’ ilkelerimiz ise bu hedefimizin işaret levhaları
durumunda.
Üçüncü olarak ‘HDF.1.1.1.08-Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile hem sosyal hem de ekonomik
Kalkınma amaçlı projeler geliştirmek ve işbirliği yapmak’ hedefimiz ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ değerimize sahip çıkarak ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’
ilkemizle gerçekleşebilir. Bu konuda da ilgi ve sorumluluk; Kaymakamlık (K),
Belediye (B), Tic.San.Odası Borsa (TSOB) ve Stratejik Plan Ekibinde (SPE)
olması gerekiyor. GMKA ile sosyal ve ekonomik kalkınma amaçlı projeler için işbirliği yapmak bu hedefimizin ‘nasılını’ oluşturuyor.
Diğer başlık ‘04-ULAŞIM’ sektörü alanında 3 hedef öngörülmüştü. Bunlar için de esas alınan güçlü yönler ‘GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının
bulunması’ ve ‘GY.04.2-Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması’ idi. Yine fırsat olarak çevremizde yürütülen ‘FRS.04.1-Ulaşım
ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ görülmüştü.
Susurluk İlçemiz ulaşım ağı bakımından gerçekten de önemli bir
konumda. Özellikle Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması
Susurluğu çok avantajlı bir konuma oturtuyor. Oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve
ticaret ağlarının yoğun olduğu iki büyük kente ulaşma alternatifimiz çok.
Orta vadede bölgemizde dört önemli gelişme daha bekleniyor. Biri Çanakkale 18
Mart köprüsü ve bağlantı yolları, diğeri Balıkesir havaalanı, üçüncüsü
uluslararası Tekirdağ ihraç limanı, dördüncüsü de Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi. Bu
gelişmeler zaten mevcut olan güçlü ulaşım ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş
olacak. Bu bağlamda hiç şüphe yok ki elimizdeki güçlü yanları ve dış çevreden yönelen fırsatları kullanmak değerli bir başlangıç olur.
O halde bizim bu noktada ‘HDF.1.1.1.09-İlçede dış pazarlara yönelik bir ekonomi oluşumuna katkıda bulunmak’ hedefi için düşünmemiz gereken şey en az %20 ihracat çıtasını önümüze koymak olabilir. Dış pazarlara yönelmek, öne çıkan bütün üretim dallarında stratejik bir seçim. Bunun için yılmadan çalışarak nitelikli bir insan gücü oluşturmak da öyle. Çünkü sonuçta gerekli teknik alt yapı, insan kaynağı, finansal güç ve üretim artışıyla beraber en az %20
ihracat hedefine yönelmemiz gerekiyor. Böylece güçlü olduğumuz
noktalarda gücümüzü daha da arttırmak ve fırsatlardan maksimum yararlanmamız mümkün.
Bu konuda doğal olarak Tic.San.Odası
Borsa (TSOB) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) müşterek sorumlu ve ilgili olacaklar.
‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’
ve ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ bu konuda dayanacağımız temel değerler. Yolculuğumuzun temel ilkeleri ise; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine
riayet’ ve ‘ İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır.
Ayrıca getirisini öngörülecek somut
göstergelerle izleyip yönlendirmek suretiyle ikinci hedefimiz olan ‘HDF.1.1.1.10-Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik avantajlarını değerlendirmek’ mümkün olabilir. İşin ‘nasılı’ öncelikle ‘Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik
avantajlarını’ araştırıp ortaya koymakla başlayacak. Bu araştırma bir yarışma
ile gençlerden sağlanabileceği gibi bir üniversite ile işbirliği yapılarak da elde edilebilir.
Bu süreçte ‘DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz söz konusu hedefin gerçekleşmesinde sahip olduğumuz temel değerler olur. Kuşkusuz
‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ gibi temel ilkelerimiz de yolumuza ışık tutacaklar. Bunun için de
Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Belediye(B), Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve
Stratejik Plan Ekibi (SPE) bu hedefin ilgilileri oluyor.
Ulaşım başlığı altındaki son hedef
olan ‘HDF.1.1.1.11-Bölgemizdeki ulaşım projelerinde ön almak’ ise ancak Siyasi Partiler (SP),
Belediye (B), Kaymakamlığın (K) müşterek önderliğinde gerçekleşebilir. Bu yolda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki
konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ istikametimizin zeminini oluşturan temel
değerlerimiz. Bu yolda bize rehberlik edecek ilkeler ise; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır.
‘Nasıl’ olacağı konusunda bir iki örnek verecek olursak; ‘ilki Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi ile bir yandan Bakü-Tiflis-Kars’a, öbür yandan Çandarlı ve İzmir’e, diğeri de Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı yolları ile bütünleşerek uluslararası Tekirdağ ihraç limanına alternatif ulaşım güzergâhları peşinde olmak’ diyebiliriz.
Sıradaki ‘05-LOJİSTİK’ sektörü için 2 hedef belirlenmişti. Halen mevcut bulunan ‘GY.05.1-Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması’ Susurluğun Lojistik açısından konumundan kaynaklanan güçlü yönü. Ayrıca netleşmemekle birlikte bölge bazlı bazı plan ve toplantılarda ifade edilen ‘FRS.05.2-ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ ilçemiz için orta vadede çok önemli bir fırsat. Bu faktörler değerlendirilebildiği takdirde Susurluğun gelişmesine katkı sağlayabilir.
Özellikle de ilçemizin
tarım ve hayvancılık konusundaki potansiyeli göz önüne alındığında İstanbul’a yakınlık lojistik alanında stratejik bir
avantaja dönüşüyor. Zira çok yakınımızdaki Bandırma
bir Anadolu yük birleştirme merkezi konumunda. Burada toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla ulaşarak Avrupa’ya ve diğer
dış pazarlara yol alacak. Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars
Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş. Böylece bölgemizden yüklenen ürünler, Avrupa ve Orta Asya’ya
kadar kesintisiz ulaştırılabilecek.
Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin tarımsal ürünleri; et, süt, kuru
gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik merkezlerden yüklenip yurtiçi ve
yurtdışına taşınabilecek. Bu projelerin hayata geçmesiyle Bandırma ilçesi başta
olmak üzere bölgemizin
stratejik anlamda daha fazla önem
kazanacağı gün gibi aşikâr.
Tarım ve Hayvancılık, Hizmetler ve
Sanayi sektörlerinde uzmanlaşmış farklı bölgeleri birbirine bağlayan konumuyla ilçemiz özellikle lojistik sektörü için son derece cazip bir nokta. Buna bağlı olarak, mal ve
hizmet akımlarının geçiş yaptığı,
yönetildiği ve yönlendirildiği
muhtemel bir altyapıya da aday.
Ancak bu pozisyonumuzu
değerlendirmek, kazanca ve istihdama dönüştürmek bir an evvel Susurluk’ta bir Lojistik Bölge teşekkül etmesine bağlı. Bu yüzden elbette ‘Lojistik bölge alanını belirlemek, tesisini kolaylaştırmak’ çok çok
önemli. Bununla beraber onu tamamlayıcı mahiyette ‘HDF.1.1.1.12-Lojistik bölge alt yapı ve bağlantı yollarını ikmal etmek’ şeklindeki hedefimizin de ihmal edilmemesi gerekiyor.
Zira seçilecek alanın alt yapısının mutlaka önceden yapılması şart. Kaldı ki bölgenin üretim, ticaret ve pazarlama
faaliyetlerini sürdürebilmesi için
demiryoluna ve otoyola bağlantılarının gözden geçirilip güçlendirilmesi de olmazsa olmaz bir konu. Bunun ‘nasılı’ için Balıkesir Büyükşehir imkânlarından yararlanmak zorunlu. Siyasetin ve Belediyenin bu
konuda iş ve güç birliği yapmaları gerekiyor. Bu yüzden
hedefin sorumluları öncelikle Siyasi Partiler (SP), Belediye (B) ve Kaymakamlık (K) olacak.
Elbette ki Stratejik Plan Ekibi (SPE) burada
izleme ve raporlama görevi yapmalı. Hedefin gerçekleştirilmesinde ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve
tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki
konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları’ temel değerler olarak öne çıkıyor. Ayrıca ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz de yolumuzu aydınlatacaklar. Çünkü bir
sonraki aşamada sıra lojistik bölgemizin
Bursa, İzmir ve İstanbul gibi yakın ticaret merkezleri ile Bandırma ve Tekirdağ
limanı yoluyla dış pazarlara entegre edilmesine gelecek.
Bunun için de bildiğiniz gibi ‘HDF.1.1.1.13-Lojistik bölgenin iç ve dış pazarlara entegrasyonunu sağlamak’ şeklinde bir hedefimiz var. İşin ‘nasılı’ Allah’ın izniyle kurulacak lojistik bölgenin doğal olarak iç pazarlara olduğu kadar dış pazarlara da yönelik bir misyonu olmasıyla mümkün. Bu da büyük depolara, konteynır ve tır filolarına ihtiyaç gösterir. Bu sebeple lojistik bölgede konuşlanacak olan firmaların buna yetecek yatırım güçleri ve görüş ufkuna sahip olmaları gerekiyor. Kuşkusuz bu konuda ağırlıklı görev Tic.San.Odası Borsaya (TSOB) düşüyor.
Stratejik Plan Ekibi (SPE) ise bu sürecin izleyeni durumunda. ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ve ‘DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz’ bu hedef için
dayanabileceğimiz temel değerler. Ayrıca bu konuda’İLK.2-İstikamet üzereolma’,’İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte
başarmak’ şeklindeki temel ilkelerimiz de yolumuzun işaret levhaları olacaklar.
İşte bütün bu çabalar
neticede Susurluğun Lojistik sektörü için daha da
güçlenme ve Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili fırsatı da
değerlendirme imkânı sağlayacak.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/03/10-mart-2021-carsamba-reis.html>
17 Mart 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı205...................................Str.1.1.1 Hedefleri(III)
Str.1.1.1 Hedefleri(III)
Bir buçuk yıldır ‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ geliştiriyoruz. Bunun için ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’. Onun da ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı bir Stratejik amacı ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi var. İşte şu anda bu çerçevede öngördüğümüz hedeflerin ‘Nasıl yapılacağı’ üzerinde çalışıyoruz.
‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti. Geçen haftalar bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE
SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE
TEŞVİKLER’ başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3 ve ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2adet
olmak üzere toplam 13 hedefle ilgili çalışma REİS gazetesinde yayınlanmış
oldu.
Bu hafta da inşallah aynı yöntemle ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında
4 ve ‘07-TURİZM’ başlığında
11 olmak üzere toplam 15 hedefin nasıl gerçekleşebileceğini ortaya koymaya çalışacağız.
Kuşkusuz bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde
genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanmasıdır. Zira söz konusu strateji Susurluk için
belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı amaçlıyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin
daha da güçlendirilmesi mümkün olabilecek.
Bu yazımızın ilk başlığı ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü için 4 hedef belirlenmişti. Bunlar için de esas alınan güçlü yönler ‘GY.06.1-Rüzgâr enerjisi
kapasitesi’, ‘GY.06.2-Güneş enerjisi’, ‘GY.06.3-Biyogaz potansiyeli’ ve ‘GY.06.4-Jeotermal
kaynaklar’ idi. Nitekim öngörülen ilk hedef Susurluğun mevcut Rüzgâr enerjisi
kapasitesinden yararlanmak ve bu alandaki kapasitenin geliştirilmesini sağlamak
üzere; ‘HDF.1.1.1.14-İlçemizde yapılan Rüzgâr enerjisi yatırımını en az üç katına çıkarmak’ oldu.
Bunun için elbette ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ve
‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ gibi değerlerimiz söz konusu. İlke olarak ise; ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki temel kriterlerimiz bize
yardımcı olacak. Hedefin gerçekleşmesinde ilgili ve sorumlu olanlar da önem sırasına göre;
Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Belediye (B), Siyasi Partiler (SP)
ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) oluyor.
Bu sektörde aynı rüzgâr enerjisi gibi güneş
enerjisi potansiyeli de var. Bu nedenle ilçemizde Güneş enerjisi üretimini arttırmak üzere ‘HDF.1.1.1.15-Güneş enerjisi üretim işletmelerini teşvik etmek’ hedefi düşünüldü. Bu konuda dayanılacak temel değerler, ilkeler ve sorumlular ilk
hedefle tıpatıp aynı. O yüzden tekrar edilmeyecek.
Yöremizdeki yaygın hayvancılık ve tarım
faaliyetleri sebebiyle ilçemizde de zengin bir Biyogaz potansiyeli olduğu varsayılıyor.
Ancak bu potansiyel ne ölçülebilmiş ne de değerlendirilebilmiş değil. Bu açıdan meselâ uygun olan noktalarda ‘HDF.1.1.1.16-Biyogaz enerji üretimi için GMKA desteğinde projeler yapmak’ hedefi pekâlâ yararlı olabilir. ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki
konumumuz’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz bu konuda yararlanmamız gereken değerler.
Ayrıca bu yolculukta bize rehberlik
edebileceği düşünülen temel ilkeler ise; ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. Ayrıca hedefin gerçekleşmesini
sağlayacak sorumlular da ilgi sırasına göre; Stratejik Plan Ekibi (SPE),
Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K) ve Belediye (B) olabilir. STK
olarak İlçe Ziraat Odası mutlaka işin içinde olmalı ve söz konusu
projeler GMKA işbirliğinde yapılmalıdır.
Son olarak yine ilçemizde var
olan Jeotermal kaynakların değerlendirilmesi için ‘HDF.1.1.1.17-Jeotermal kaynak rezervleri ve özelliklerine uygun yatırımcılar bulmak’ hedefi öngörülmüştü. Bunun için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’, ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ve
‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimize dayanmak zorundayız.
Ayrıca; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz bu uğurda bize
yol gösterecektir. Bu hedef için görevli olanlar ise öncelik sırasına göre; Stratejik Plan Ekibi (SPE), Tic.San.Odası Borsa (TSOB),
Kaymakamlık (K) ve Belediye (B) olmalı.
Bu sektör için öngörülen 4 hedef de yörede var olduğu bilinen rüzgâr, güneş, biyogaz ve jeotermal potansiyelinin değerlendirilmesiyle
ilgili. Bu sebeple her dört hedefin de ‘nasılı’ ortak: öncelikle söz konusu potansiyeller hakkında kaynak araştırması yaptırmak ve
fizibilite sonuçlarını değerlendirmek. Ardından bölge belirlemeleri yaparak söz konusu yatırımlar için yer ve arazi tahsisleri yapmak. Son aşamada ise istekli uygun
yatırımcıları davet edip tesis inşaları için yardımcı olmak.
Böylece söz konusu hedefler gerçekleştiğinde
yenilenebilir enerji potansiyeli ilçemiz için de üretim ve kazanca dönüşebilir. Örneğin ilçemizin elektrik ihtiyacı da eskiden olduğu gibi tamamen kendi imkânlarımızla
karşılanabilir. Ayrıca bu çabalar sayesinde başta Tarım ve Hayvancılık olmak üzere Sanayi
ve Turizm sektörlerine de çok farklı alanlarda çok farklı seviyelerde katkı sağlanmış olacak.
Bu haftaki yazımızın ikinci başlığı ‘07-TURİZM’ sektörü için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde daha önce 11 hedef belirlenmişti. Bunlar için de esas alınan güçlü yönler; ‘GY.07.1-Alternatif turizm imkânları’, ‘GY.07.2-Keşfedilmeye hazır
zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler’, ‘GY.07.3-Termal turizm için
Jeotermal potansiyel’, ‘GY.07.4-Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi’ ve ‘GY.07.5-Ayranıyla
meşhur, tost ve ayran için coğrafi konuma sahip olması’ idi.
Güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi maksadıyla öncelikle Susurluğun mevcut Alternatif turizm imkânlarının geliştirilmesine yönelik‘HDF.1.1.1.18-Alternatif turizm için örgütlenmek’ hedefi ile işe başlanabilir. Bu örgütlenme Stratejik Plan Ekibinde oluşacak belli bir
plan doğrultusunda; Kaymakamlık ve Belediyenin öncülüğünde; Kent konseyi, Esnaf kuruluşları, Dernekler,
spor kulüpleri ve kurulacak
turizm işletmeleri ile şekillenecektir. Amaç Susurluk’ta Alternatif turizm dönemini başlatmak ve bundan sosyal ve ekonomik
kalkınma için yarar
sağlamaktır. Bu konuda ikinci
adım ‘HDF.1.1.1.19-Belli
zamanlarda alternatif turizm kampanyaları düzenlemek’ olacaktır.
Çünkü Susurluğun misafire, yolcuya ve meraklısına
ihtiyacı var. Onların da alternatif turizm bağlamında beklentileri bizde. İkisi
arasındaki uzaklıkları yakın etmek ve önümüzü açmak gerekiyor. Bunun için mutlaka ilçemizde keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve
değerlerimizi netleştirmeli ve öne çıkarabilmeliyiz. ‘HDF.1.1.1.20-Keşfedilecek değerlerimizi
belirleyip sıralamak’ ve ‘HDF.1.1.1.21-Sosyo kültürel yapımız üzerinde yazılmış metin, obje ve görsel materyalleri toplamak’, ‘HDF.1.1.1.22-Tarihi İnebey binasını bir
etnografya müzesine dönüştürmek’ ve ‘HDF.1.1.1.23-Sosyo kültürel yapımızı her alanda değerlendirerek turizme açmak’ gibi hedefler bunun içindi.
Peki, nasıl
yapılacak? Önerimiz şu: Öncelikle Stratejik Plan Ekibinde geniş bir
katılımla bir dizi beyin fırtınası yapılmalı. Böylece keşfedilecek değerlerimiz belirlenip
sıralanabilir. Bu arada gönüllü olanların desteklenmesiyle Susurluğun sosyo kültürel yapısı üzerinde yazılmış metin, obje ve görsel materyaller toplatılabilir. Bu objelerin
muhafazası ve sergilenebilmesi için de tarihi İnebey binası Belediyeye
devredilerek bir etnografya müzesi oluşturulabilir.
Neticede bu müze de dâhil olmak üzere sosyo kültürel alanda öne çıkarılıp değerlendirilebilecek neyimiz varsa
onları turizme açmak, gelen misafirlerin “Susurluk’ta gezilecek görülecek, yenilip içilecek ne var?” sorusuna kalıcı cevaplar bulabilmemiz gerekiyor.
İlaveten biliyoruz ki Susurluk’ta termal turizm için önemli bir Jeotermal potansiyel var. Üstelik tarihi bir geçmişe de sahip. Ancak bu potansiyel alternatif turizm kapsamında yeterince değerlendirilebilmiş değil.
Bu açıdan Ilıcaboğazı, Kepekler bölgesi ile Yıldız’da ‘HDF.1.1.1.24-Termal turizmin gelişmesi adına GMKA
desteğinde projeler yapmak’ hedefi pekâlâ önümüzü açabilir. ‘HDF.1.1.1.25-Sağlık turizmi için altyapı geliştirme ve tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmek’ hedefi de bu konuda olmazsa olmaz bir adım.
Bunun yanında ilçemizde var olan termal kaynakları turizme
kazandıracak ‘HDF.1.1.1.26-Termal
tesis yatırımcılarını bulup davet etmek’ hedefi de ilçemiz kalkınması için çok çok önemli. Aynı zamanda
bu hamleler yöre insanımız için yeni kazanç ve istihdam kapıları demek.
Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi evvela GMKA desteğinde yapılacak
proje çalışmalarına, sonra
da sağlık turizmi ve termal tesis alanındaki gelişmelere bağlı. Bu da
‘İstikamet üzere olma’, ‘Amaç Birliğine riayet’, ‘Planlı değişim dönüşüm’ ve ’Birlikte başarmak’ ilkeleriyle hareket etmeyi gerektiriyor.
Kuşkusuz tarihsel süreç içindeki geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübemiz kolayca dönüştürebileceğimiz bir başka güçlü yönümüz. Nitekim ‘HDF.1.1.1.27-İlçemizden geçen yolculara yönelik yeni bir atak başlatmak’ bu süreci hızlandırabilir. İlçemiz ayranıyla
meşhur. Bu konu tarihsel olarak Susurluğun adıyla birlikte anıldı.
Ayrıca bugün köpüklü ayran ve özel tostumuz için coğrafi konuma da sahibiz. O halde bu yönümüzü nasıl daha da güçlendirebiliriz sorusundan ‘HDF.1.1.1.28-Ayran ve tostumuz için bir üretim alt yapısı ve marka sahibi olmak’ hedefi ortaya çıkmıştı. Aslında bu konu için geç bile kalınmış.
Nasıl yapılacağı
sorusu orta vadede yeni bir dinlenme ve alışveriş konseptine ihtiyaç gösteriyor. Bu alanda faaliyet gösterecek işletmelerimizin öncelikle; içinde ilçemizin lezzetli çorba, köfte, kokoreç vb. gibi yöresel tatlarımızın, yöresel ürünlerimizin, fabrika satış stantlarımızın,
kadınlarımızın el emeği göz nuru üretimlerinin ve zanaatkârlarımızın el sanatlarının değerlendirileceği
bize özgü bir tesis mimarisi inşa edip geliştirmeleri
gerekiyor.
Bu arada üretim altyapısının gözden geçirilmesi, tedarik zincirinin sağlam olması ve
markalarımızın pazarlanabilmesine imkân vermesi de lazım. Böyle bir alt yapı üzerine yeni bir tanıtım kampanyası yapmak çok daha kolay ve anlamlı olacaktır.
Bütün bu hedefler için dayanacağımız değerler; ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’,
‘DEĞ.4-Yardımseverlik’, ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış
doğal çevre’mizdir. Elbette bu yolda ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz
bize rehberlik edecektir.
Peki, bunları kim
yapacak? Bu hedefleri gerçekleştirmek önem ve öncelik sırasına göre; Kaymakamlık (K), Belediye (B), Tic.San.Odası
Borsa (TSOB), Kent konseyi, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), Siyasi Partiler
(SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) müşterek görevi.
Böylece Susurluğun ‘ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ ile ‘TURİZM’ sektörlerinde daha güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabalar başta Tarım ve Hayvancılık olmak üzere, Sanayi ve lojistik sektörlerine de katkı sağlayacaktır.Bunlar neticede tümüyle orta vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek
hususlar.
Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak Tarım ve
Hayvancılık kadar, Enerji ve doğal kaynaklar alanında da, Turizm sektöründe de var olabilmeliyiz. Yenilenebilir
enerji ve Alternatif turizm bu açıdan Susurluk için güçlü bir çıkış yolu sunuyor.
Bu bir tercih değil aksine; gelişmek isteyen, daha güçlü bir Susurluk için mecburi istikamet gibi.
-------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/03/17-mart-2021-carsamba-reis.html>
24 Mart 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı206.................................Str.1.1.1 Hedefleri(IV)
Str.1.1.1 Hedefleri(IV)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen
hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya koyabilmek.
‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti. Geçen
hafta itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS
VE SOSYAL HAYAT’
başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’
başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında
3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4 ve ‘07-TURİZM’
başlığında 11 adet olmak üzere
toplam 28’i ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde yayınlanmış oldu.
Bu hafta da inşallah aynı yöntemle ‘08-SANAYİ’ başlığı altında 8 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkında önerilerimizi okuyacaksınız.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu
hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın
başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanması. Zira söz konusu strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve
orta vadede çevreden yönelecek
fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak fırsatlardan yararlanması mümkün
olabilecek.
Biliyorsunuz daha önce ‘08-SANAYİ’ sektörü için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde 8 hedef
belirlenmişti. Bunlar için de esas
alınan güçlü yönler: ‘GY.08.1-Şeker
fabrikası’, ‘GY.08.2-Yörsan’, ‘GY.08.3-Entegre
et tesisleri’, ‘GY.08.4-Beyaz
et tesisleri’, ‘GY.08.5-Gıda
sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri’ ile ‘GY.08.6-Ahşap sandalye,
masa imalatı’ idi.
Söz konusu güçlü yönler ilçemizin mevcut sanayisinin ve dayandığı altyapının orta
vadede gelecek için bir zıplama taşı olabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla onlara dayanarak, mevcut güçlü yönlerden yararlanılarak daha da güçlenebilmek mümkün. Zaten ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi de bunun için öngörülmüştü. Böylece
inşallah ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın da gerçekleşmesi söz konusu
olacak.
Örneğin; Susurluğun mevcut fabrika ve tesislerinden en büyüğü ve köklü kuruluşu Şeker Fabrikasından başlayalım. Bu güçlü tesis daha
da güçlü olsun, 12
ay boyunca çalışsın, daha uzun yıllar istihdam sağlamaya ve üretmeye devam etsin istemez miyiz? Elbette isteriz. Bu fabrika
her bakımdan Susurluk’la özdeşleşmiş
bir kuruluş. 60 yıl boyunca da Susurluğun sosyal ve ekonomik kalkınmasına
doğrudan katkıda bulunmuş bir tesis. Ama gerek ekonomik, gerek teknolojik,
gerekse de siyasal sebeplerden son yıllarda patinaj yapmakta. Adeta ite kaka,
destek ve suni teneffüslerle
yaşatılmaya çalışılıyor gibi bir görüntü var.
Bu yüzden ilk etapta: ‘HDF.1.1.1.29-Şeker fabrikasının yıl boyu çalışmasına yönelik alternatif çözüm önerilerini değerlendirmek’le işe başlamalıyız. Bunun için çiftçilerimizin, işçilerimizin, esnafımızın, iş adamlarımızın, gençlerimizin ve şeker şirketi yetkililerinin katılacağı bir ‘ÇALIŞTAY’ öneriyoruz. Konunun mahalli basında işlenerek halkın
bilgilendirilmesi ve tartışmaya açılması da gerekiyor. İnanıyorum ki böylece Şeker Fabrikasının ve Susurluğun geleceği hakkında
pek çok somut öneri ortaya çıkacaktır. Örneğin bu arada sadece şekere değil yan ürünlere dayalı entegre bir üretim çeşitliliği fikri de doğabilir.
Devamında bu önerilerin önem ve önceliğine göre sıralanması ve değerlendirilmesine geçilecektir. Kuşkusuz sonuçta ortaya çıkan ve ağırlık kazanan ilk üç öneri için güçlü bir siyasal destek arayışına da ihtiyaç olacak. İşte bu destekle beraber kararlı davranırsak kamu
ve özel sektörden, hatta yurt dışından yatırımcı da bulabiliriz. Niye olmasın ki?
Böyle bir süreçte Susurluk içinde
ve dışında ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve
tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki
konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları’ gibi değerlerimiz bize güç verecektir. Ayrıca bu tür
bir yolculukta; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine
riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte
başarmak’ şeklindeki temel ilkelerimizin rehberliğine de ihtiyacımız olacak.
Hedefin gerçekleşmesini sağlayacak sorumlular da ilgi sırasına göre; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Belediye
(B), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) oluyor. STK olarak Kent konseyi, İlçe Ziraat Odası, Pancar kooperatifi, Esnaf odası da mutlaka işin içinde olmalı.
Benzer bir durum şu anda iflasını
ilan etmiş bulunan Yörsan için de geçerli. ‘HDF.1.1.1.30-Tesisimiz Yörsan’ın yeniden üretime geçmesi için yeni yatırımcısına destek ve katkıda bulunmak’ bu çerçevede çok önemli. Bunun için
de öncelikle Yörsan’ın ilçemiz, süt üreticilerimiz,
işçilerimiz, esnafımız, halkımız ve bölgemiz için ne denli
önemli ve stratejik olduğunu görmemiz gerekiyor. Böyle bir
tesisin, markanın ölmesine razı olamayız.
O halde basiretli davranıp YÖRSAN İÇİN EN UYGUN YATIRIMCIYI KENDİMİZ BULMAMIZ EN ÖNCELİKLİ KONU. Böyle bir meselede pasif kalmak ve bizim için bu sorunu başkalarının çözmesini beklemek pek akıllıca değil. YATIRIMCI BULMAK İÇİN İFLAS MASASINDAKİ AĞIR BORÇ YÜKÜNÜ DE BİR ŞEKİLDE ÇÖZMEMİZ ŞART. Bunun için siyasal hatta yasal desteğe kesinlikle ihtiyacımız var.
Susurluk’la hiç ilgisi olmayan şişirilmiş kredi teminatlarından kaynaklı
banka borçları elimizi kolumuzu bağlamamalı.
Maliyeden alacaklı olunan KDV
bedelleri de dahil olmak üzere bu sorun ancak güçlü bir siyasal destek ve yasal düzenlemelerle aşılabilir. Örneğin şirketin devletin varlık fonuna devri de bir çözüm yolu olabilir. Bu süreç içinde YATIRIMCISI BELLİ OLDUKTAN SONRA ‘YÖRSAN MARKASININ’ YENİDEN ÜRETİME GEÇMESİ İÇİN ONA DESTEK OLMAK VE HER TÜRLÜ KATKIYI VERMEK SUSURLUĞUN GELECEĞİ İÇİN OLMAZSA OLMAZ BİR VAZİFE.
Bu yolda; ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz ’ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ dayanacağımız temel değerler olarak elimizin
altında. Ayrıca; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine
riayet’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz de bize rehberlik
edecektir.
Hedefin gerçekleşmesini sağlayacak ilgili ve sorumlular da önem ve öncelik
sırasına göre; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Belediye
(B), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) oluyor. Bu müşterek görevde
ayrıca İlçe Tarım müdürlüğü ile STK’lardan;
Kent Konseyi, Süt Birliği, Ziraat Odası da mutlaka
işin içinde olmalı
Susurluğun bir diğer güçlü yönü sahip
olduğumuz entegre et tesisleri. Aynı zamanda Susurluğun kırmızı et kadar beyaz
et sektöründe de ismi
ve gücü var. Belli
ölçekte tarıma
dayalı gıda sanayimiz de var ve bu topraklarda köklü bir geçmişe dayanıyor.
Bu sebeple doğal olarak ‘HDF.1.1.1.31-Entegre et tesislerimizi yeni yatırımlarla ürün çeşidi, kapasite ve ulusal pazar paylarını arttırmaları için yönlendirmek’ , ’HDF.1.1.1.32-Beyaz et tesislerimizi üretim miktarı, ürün kalitesi ve marka değerini yükseltmeleri için teşvik etmek’ ve ‘HDF.1.1.1.33-Gıda sanayimizi çeşitlendirmek, ürünlerimizin dış pazarlara açılmasını sağlamak üzere desteklemek’ gerekiyor.
Ama bu bağlamda öncelikle söz konusu tesislerin orta vadede beş yıllık yatırım, büyüme, istihdam ve satış pazarlama planlarını yapıp
Susurluk’la paylaşmaları lazım. Neye ihtiyaçları olduğu (arazi, proje, teknolojik makine cihazlar,
uygun yatırım ve işletme kredisi, teşvikler, danışmanlık ve nitelikli eleman) netleştikten sonra onların karşılanmasına yönelik harekete geçilmesi icap edecek.
Bu yardım ve destek ilçemiz için oldukça mühim, hatta şart. Çünkü bu alanda düşünülen ve gerçekleşecek her yeni atılım Susurluğun geleceğine tuğla koymaktır.
Ekonomik ve sosyal kalkınmamız katkı sağlamaktır. Bu yüzden de sahiplenilmesi gerekir. Neticede her yatırım orta
vadede; daha fazla üretim, daha çok istihdam, yeni pazarlar ve daha bereketli kazançlar demek.
Bunun için elbette ilçemizin
dayanışmasına ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ duygularına ihtiyaç olacak. Yararlanabileceğimiz pek çok ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli
insanlar’ var. Kırmızı et ve beyaz et mamulleri en önde gelen ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’den. Mevcut
‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ bizim gücümüz. ‘DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz’ her aşamada değerlendirmemiz gereken bir avantaj. İlçemiz bu alanda ‘DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları’ da sunuyor pek çok. Bu değerlere dayanarak yolumuzda güçlü bir
şekilde ilerleyebiliriz.
Yolculuğumuzda bize ışık olacak temel
ilkeler ise; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. Peki, bunları kim
yapacak? Bu hedefleri gerçekleştirmek
önem ve öncelik
sırasına göre; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Belediye
(B), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) müşterek görevi. İlçe tarım Müdürlüğü de bu işbirliğinin içinde olmalı. Elbette bu hareketin Sivil Toplum Kuruluşlarınca
(STK) benimsenip desteklenmesi de şart. Özellikle de Kent konseyi ile Ziraat ve Esnaf odaları hedeflerin
gerçekleşmesinde aktif katkı sunmalılar.
Susurluk’ta ahşap sandalye, masa imalatı tarihi geçmişi olan, bir dönem onun adıyla anılan bir sektör. Ancak bugün bir şekilde geride kalmış görünüyor. Yine de irili ufaklı on kadar imalatçı ve işletme bu alanda üretim yapmaya devam ediyor. Gücümüzü toplayıp hamle etmek ve bu alanda yeniden zirveye oynamak sıfırdan başlamaya göre daha kolay.
Bu nedenle ‘HDF.1.1.1.34-Susurluğa özgü, markalı ahşap ürün tasarımları gerçekleştirmek’ ve ’HDF.1.1.1.35-Üretimde Küçük sanayi-Meslek lisesi işbirliğini sağlamak’ bu sektörde yakın
geleceğin temellerini sağlam bir şekilde atmak açısından önemli. Bu
zamanın teknoloji ve rekabet ortamında da markalı ürün tasarımları olmadan, nitelikli eleman yetiştirmeden
bırakınız ihracatı, ulusal pazarda bile yer edinebilmek mümkün değil.
O halde öncelikli hedefimiz Susurluğa özgü, markalı ahşap ürün tasarımları üzerinde çalışmak olmalı. Elbette klasik Susurluk masa sandalye ve
araba imalatı ile bunların minyatür ürünleri ihmal edilmeyerek sahiplenilmeli. Onun yanında
değişen ihtiyaç ve şartlara göre diğer ahşap ürünler için de tasarım geliştirmek pazarda var olmak ve büyümenin olmazsa olmaz bir gereği. Peki, bu nasıl olacak?
ÖNERİMİZ; BU KONUDA VE ÜRETİMDE KÜÇÜK SANAYİ-MESLEK LİSESİ İŞBİRLİĞİNİ UZUN VADELİ BİR
PROTOKOLA BAĞLAMAKTIR. Şayet bunu gerçekleştirebilirsek hem tasarımda, hem üretimde hem de sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman yetiştirmede güçlü bir mevzi oluşturabiliriz. Kuşkunuz olmasın ki bu güç birliği ve sinerji orta vadede giderek markalı ürünlere, üretime ve güçlü bir pazarlamaya dönüşecektir.
Bu alanda çalışan esnaf önce orta ölçekli işletme vasfına, daha sonra da güçlü şirket ebadına ulaşabilecek; ilçeye ek kazanç ve istihdam sağlayan fabrika ve tesisler de işte böyle bir doğal büyüme sonucu kendi çizgileri üstünde gelişebileceklerdir. Susurluk için her
tesis, her yatırım, her kazanç yeni
istihdam kapıları demektir. Umarım bu iki hedef böyle bir gelişmenin başlangıcı ve temeli olur.
O gün ’HDF.1.1.1.36-Ahşap ürünlerde Susurluğu yeniden zirveye taşımak’ niye mümkün olmasın ki? Bu
süreçte elbette
ki ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ gibi değerler bize güç
verecektir. Şayet bu uğurda; ‘İLK.1-Önce
insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere
olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüş’ ve
‘İLK.5-Birlikte başarmak’ ilkelerimizin rehberliğinde hareket edersek sonuç alabiliriz.
Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak sorumlular da ilgi sırasına göre; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K) ve
Belediye (B) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE), olmalı. Ayrıca bu konuda İlçe Milli Eğitim ve Halk Eğitim Müdürlükleri de
mutlaka işin içinde bulunmalı, STK olarak da Esnaf ve sanatkâr odaları müşterek görev
yapmalıdır.
Böylece Susurluğun ‘SANAYİ’ sektöründe mevcut güçlü yanlardan yola çıkılarak daha güçlü hale gelmek mümkün olacağı gibi, bu çabalar başta Tarım
Hayvancılık olmak üzere, ticaret ve lojistik sektörlerine de güç katacaktır. Bunlar neticede tümüyle orta vadede ‘Sosyal ve ekonomik
kalkınma’ mızı olumlu etkileyecek hususlar.
Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir
Susurluk istiyorsak Tarım ve Hayvancılık kadar, Sanayi sektöründe de söz sahibi olmalıyız.
Sonuç olarak bu 8 hedef güçlü yanları ve
fırsatları kullanma stratejisi izlenmesi yoluyla Susurluk için kendi kökleri üzerinde bir
değişim-dönüşüm-gelişim
alternatifi sunuyor.
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/03/24-mart-2021-carsamba-reis.html>
31 Mart 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı207.................................Str.1.1.1 Hedefleri(V)
Str.1.1.1 Hedefleri(V)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz.
Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı
Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları
kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya koyabilmek. ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti.
Geçen hafta
itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE SOSYAL
HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’
başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’ başlığında 11 ve
‘08-SANAYİ’ başlığı altında 8 adet olmak üzere toplam
36’sı ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde
yayınlanmış oldu.
Bu birkaç hafta da
inşallah aynı yöntemle ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ başlığı
altında 23 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkındaki önerilerimizi okuyacaksınız. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin
uygulanması.
Zira söz konusu
strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek
fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak
fırsatlardan yararlanması mümkün olabilecek.
Biliyorsunuz daha önce ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün TARIM’la ilgili kısmı için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde; ‘GY.09.1-Güçlü bir Tarım
faaliyeti’, ‘GY.09.3-Organik tarım potansiyeli’ ve ‘09.4 Sağlıklı ve taze sebze meyve kapasitesi’ olarak tespit edilen ‘güçlü yönler’e dayalı olarak 9 hedef belirlenmişti.
Bunlar sektörün tarım boyutunun bazı güçlü yanları olarak öne çıktığı gibi elbette ki ilçemizin mevcut tarım sektörünün geliştirilmesinde öncelikle değerlendirilmesi gerekiyordu.
Böylece güçlü yönlere dayanarak daha da güçlenebilmek ve orta vadede Susurluğun
gelişmesine katkı sağlamak mümkün. Zaten ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi de bunu öngörüyor. Neticede inşallah belirlenen 9 hedefin gerçekleşmesiyle
birlikte ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı
Stratejik amacımıza biraz daha yaklaşmış olacağız. O halde öncelikle söz konusu güçlü yönlerin nasıl daha da güçlü yapılabileceğini düşünelim.
İlçemizin
İklimi, sulanabilir arazi varlığı tarım ve hayvancılığa uygun. Yöremiz mevcut geniş ve verimli tarım arazileri, elverişli iklimi, bitki örtüsü, verimli ve sulanabilir arazi varlığı ile bölgede öne çıkmakta. Zengin bir ürün çeşitliliğine
sahibiz. 2016 yılı itibariyle odaya kayıtlı olup tarım ve hayvancılık
faaliyetinde bulunan 163 adet firma tespit edilmiş. Ayrıca sözleşmeli üretim kültürü de gelişmiş durumda. Üretim alt yapısı ve çalışacak insan sayısı yeterli. Zengin tarımsal üretim sahip
olduğu dinamikler sayesinde gelecek için de bir artış potansiyeli gösteriyor. Bütün bu unsurlar ilçemizde Güçlü bir Tarım faaliyeti olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla ilçemizin yakın
ve orta vadede sahip olduğu güçlü yanların geliştirilerek çoğaltması bölge için de stratejik bir önem taşıyor. Evvela
bakacağımız veri; İlçemizin işlenebilir arazi varlığı. 2016’da toplam varlığın % 44,4’ünü oluşturuyormuş. Bu rakam %50’ye çok yakın. Bu yüzden daha güçlü bir Tarım faaliyeti için ‘HDF.1.1.1.37-İşlenebilir
arazileri toplam varlığımızın % 50’sinden yukarı çıkarmak’ hedefi öngörüldü.
Bu bir anlamda %50’nin altına düşülmesin de demek. Bir başka veri; İşlenebilir arazinin ürünlere göre dağılımı. Buna göre yine aynı yıl itibariyle; Tahıllar
%49,2, Yem bitkileri %22,2, Endüstri bitkileri
%18,3, Sebzeler %4,0, Meyve, bağ, zeytin %2,3, Baklagiller %2,2, Nadas ve
değerlendirilmeyen alanlar %1,6 olarak hesaplanmış. O halde
mevcut işlenebilir arazi varlığından en etkin şekilde ürün almak üzere ürün dağılımını gözden geçirmeliyiz. Elbette bu dağılımda; yeşil ot üretimi, tohum
yetiştiriciliği ve yem hammaddeleri üretimi stratejik önemde.
Bu yüzden ‘HDF.1.1.1.38-Tarım arazileri ürün dağılımını optimum verim alacak şekilde planlayıp yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmek güçlü tarım faaliyetlerimizi daha da güçlü hale getirebilir. İlçemiz zengin bir tahıl üretimine sahip olduğu kadar, iklim şartları, sulama imkânları ve uzun hasat süresi ile tohum yetiştiriciliği için de en uygun bölge. Bu nedenle bölgemizde çok sayıda özel teşebbüs, resmi üretici ve ıslah kuruluşu var. İlçemizde de bu firmalar tarafından işletilen
alanlarda tohumluk üretilmekte.
Bunların dışında besi ve süt yemleri ile silaj ve küspe türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk. Besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki yem hammaddeleri konusunda oldukça zenginiz. Çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği
bir bölgedeyiz. Bu bağlamda özellikle hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş yer kaplıyor.
Son olarak hangi ürünlerde daha güçlenebiliriz ve hangi ürünlerde daha fazla gelir elde edebiliriz
bakış açısıyla ‘HDF.1.1.1.39-Tarım ürünlerinde
stratejik seçimler yapmak ve bu yönde üretimi arttırmak’hedefi geleceğin Susurluğuna güçlü bir katkı sunabilir. Bu hedeflerin gerçekleşebilmesi için öncelikle bir PLANLAMAYA ihtiyaç var.
İşlenebilir arazi oranının güncel durumu nedir? Nadas ve değerlendirilmeyen alanların daha ne kadarı
işlenebilir hale gelebilir? Bunun için nerede, ne zaman ve ne yapmak gerek? Bunların netleştirilmesi gerekiyor.
%50’den yukarı çıkıldığında bu arazilerden optimum
verim alınabilecek ürün dağılımı nasıl olmalı? Bunu
neden yapmalıyız? Yaparsak kazancımız ne olur? Çiftçilerimizi böyle bir ürün dağılımına nasıl yönlendirebiliriz? Bu ürünlerden hem maliyet, hem verim,
hem de kazanç bakımından ilçemize stratejik üstünlük sağlayacak olanlar hangileri olabilir? Bu yönde üretimi arttırmak üzere hangi adımlar atılabilir?
Bütün bu hususları değerlendirip
planlarken elbette yöremizde mevcut tesislerin ihtiyaçları ve çevremizdeki pazar şartları da
dikkate alınmalı. Böylece hem işlenebilir arazi varlığımızın, hem optimum ürün dağılımımızın hem de stratejik
seçimlerimizin istediğimiz yönde gelişip güçlenmesini temin etmemiz mümkün.
Bunun için; Susurluk içinde ve dışındaki ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’dan yararlanabiliriz. ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ve ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’a dayalı çözümler geliştirebiliriz. Bu arada yöremizin ‘DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları’mız ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ de dikkate alınabilir. Bu değerler süreç esnasında bize güç verecektir.
Ayrıca bu tür bir
yolculukta; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki temel ilkelerimizin
rehberliğine de ihtiyacımız olacak. Hedefin gerçekleşmesini
sağlayacak sorumlular da ilgi sırasına göre; İlçe Tarım Müdürlüğü, Ziraat odası, Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Siyasi
Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) oluyor. Pancar
kooperatifi ve Esnaf odası da sürece dahil olmalılar.
İlçemiz Organik tarım potansiyeli açısından da uygun bir bölge. Organik tarım, tarımsal uygulamalardaki yoğunlaşmanın getirdiği çevre, insan ve hayvan sağlığı sorunlarına çözüm olarak ortaya çıkmış ve günümüzde Avrupa ülkeleri başta olmak üzere giderek artan bir Pazar değerine
ulaşmış durumda. İnsanlar satın aldıkları ve tükettikleri
gıdaların güvenli olduğundan emin olmak istiyorlar. Organik tarımın ekolojik, ekonomik
ve sosyal ilkeleri doğrultusunda tarımsal ekosistemlerin ve çevredeki doğal alanların sağlıklı olması ve çeşitliliğin
korunarak arttırılması imkânı var.
Bu açıdan mevcut
Organik tarım potansiyelimizi değerlendirmek üzere‘HDF.1.1.1.40-Tarımsal
ekosistemlerin ve çevredeki doğal alanların korunmasına özen göstermek’ hedefi ile ‘HDF.1.1.1.41-Uygun alanlar için organik
tarım projeleri yapmak ve artan şekilde üretimini
planlamak’ hedefi öngörüldü. Organik tarım; sürdürülebilir ekosistem, güvenli gıda, iyi beslenme, hayvan refahı ve
sosyal adaleti sağlayan bir dizi kurala dayalı bütünsel sistem anlayışı olarak tanımlandığından bu yaklaşım içinde; ‘HDF.1.1.1.42-Kurulacak organik tarım üretim işletmelerinin kendine yeterli
olacak şekilde yürütülmesini sağlamak’ bir başka hedefimiz.
Sonuç; hem işletme
dışı girdilere olan ihtiyacın azaltılması hem de atık yönetiminin
kolaylaştırılması olacak. Böylece üretimin
hayvansal/bitkisel dengesi yanında, pazar ve işgücü imkânları, zararlı-hastalık-yabancı ot yönetimi ve
toprak verimliliği gibi birçok faktör göz önüne alınarak zaman ve/veya yer açısından yapılacak ekim nöbetleri ile çeşitlilik de sağlanabilir.
Bu sebeple öncelikle ilçemizdeki Tarımsal ekosistemler ve çevredeki doğal alanlar hakkında bir inceleme değerlendirme yapmak
gerekiyor. Bunları bilmeli ki değerlendirilmesi ve korunması için tedbirler alınabilsin. Organik tarıma uygun alanlar için ÜNİVERSİTE İŞBİRLİĞİ İLE MAKRO
PROJELENDİRME YAPMAK en akılcı yol. Makro çerçevede belirlenmiş organik tarım
havzalarında ürün çeşidine göre VERİM VE GELİR SAĞLAYICI PROJELER GELİŞTİRMEK İÇİN DE GMKA İLE İŞBİRLİĞİ yapılabilir.
Yine bu alanlarda kurulacak organik tarım üretim işletmelerinin kendine yeterli olacak şekilde faaliyet göstermesine yardımcı olmak gerekiyor. Bunun için de söz konusu işletmelerin projeye
finans desteği, bilgi ve teknik katkı veren KURUMLARCA DENETLENİP YÖNLENDİRİLMESİ önemli.
Bu süreçte yine; ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz ’, ‘DEĞ.10-Cazip
yatırım imkânları’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz dayanacağımız temel değerler olarak elimizin altında olacak. Bunun
gibi; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun
geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz de bize rehberlik
edecektir.
Hedefin gerçekleşmesini
sağlayacak ilgili ve sorumlular da önem ve öncelik
sırasına göre; İlçe Tarım Müdürlüğü, Ziraat odası, Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Siyasi
Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) oluyor. Bu müşterek görevde ayrıca Pancar kooperatifi ve Esnaf odası da mutlaka işin içinde olmalı
Bölgemiz sebze meyve üretimi için oldukça elverişli çevre şartlarına sahip bir bölge. Bunun yanında İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük metropollere yakın olması, tüketicilerin ihtiyacı olan sebze meyve ürünlerinin pazarlanmasında kolaylık sağlıyor. Bu nedenledir ki, bölge illeri tarım alanları içinde meyve ve sebze oranları Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde. Özellikle ilçemiz ova köyleri olarak adlandırılan kısımda sulu tarımla Sağlıklı ve taze meyve-sebze üretimi gerçekleştiriliyor. Ayrıca yöreye dağılmış farklı mikro klima bölgeleri sayesinde çok çeşitli meyve türleri de yetiştirilebiliyor.
Gelişen yeni ürün faaliyetleri de bir anlamda alternatif kazanç yolları
demek. Meselâ halen ilçemizde mantar üretimi konusunda faaliyet gösteren ve kompost üretimi yapan işletmeler de bulunuyor. Susurluk’ta 2012 yılında salçalık domates
için 4.500, sofralık domates için 751, salçalık biber için 1.000, kavun için 3.500, karpuz için 1.800, taze fasulye için 112, kuru soğan için 3.621 ve patlıcan için 50 dekar arazi kullanılmış. Aynı yıl itibariyle sebze üretim miktarı ton olarak; salçalık domates
22.842, sofralık domates 2.944, salçalık biber
1.500, kavun için 7.000, karpuz için 5.400, taze fasulye için 112, kuru soğan için 4.498 ve patlıcan için 175 ton olarak tespit edilmiş.
Diğer yandan 2012 verilerine göre dekar olarak Balıkesir ili ilçeler
itibariyle Meyvelik Alanlar tablosunda Susurluk’ta en çok 675 dekar alanda ceviz üretiliyor. Ardından 540 dekarla üzüm, 511 dekarda zeytin ve 230 dekarla şeftali geliyor. Bunların üretim miktarları da ton olarak aynı sırayla 72 ton ceviz 189 ton üzüm, 49 ton zeytin ve 347 ton şeftali geliyor.
Anlaşılıyor ki dekar başına verim ve çeşitlilik açısından Susurluğun ‘HDF.1.1.1.43-Sebze meyve üretim kapasitemizin arttırılmasını öncelemek’ başta gelen hedef durumunda. İkinci olarak meselâ ‘HDF.1.1.1.44-Susurluğa özgü, verimli ve dayanıklı bir YEŞİLELMA türünün yetiştirilmesini sağlamak’ ilçemiz için farklı bir avantaj olabilir.
Bu çerçevede dekar başına verim kriteri de esas alınarak ‘HDF.1.1.1.45-Sebze meyve üretiminde seçilmiş stratejik üstünlüklerimiz üzerinde yükselmek’ bu alandaki gücümüzü daha da yükseltebilir. Peki, bu nasıl olacak? Kim, neye dayanarak ve nelere dikkat
ederek bu hedefleri gerçekleştirecek?
Öncelikle gerek sebze ve gerekse meyve ÜRETİM KAPASİTEMİZİN GÜNCEL VERİLERİNE İHTİYAÇ VAR. Bu veriler geçmiş yıllarla birlikte ele alındığında bu topraklarda geleneksel sebze meyve
üretimi hakkında önemli ipuçları verecektir. Azalma ve yükselme trendleri de nazara alındığında orta vadede Sebze meyve üretim kapasitemizin gerek hektar, gerek ürün dağılımı ve gerekse ton bazında
daha ne kadar arttırılabileceğini öngörmemiz kolaylaşır.
SEBZE TÜRLERİNDE VE ÖZELLİKLE DE MEYVECİLİKTE SUSURLUĞA
ÖZGÜ ÜRÜNLERE ODAKLANILMASI pek çok bakımdan yararlı. Örneğin verimli ve dayanıklı bir tür yeşilelma ürünümüz neden olmasın ki? Bunun gibi sebze ve meyvecilikte SEÇİLMİŞ STRATEJİK ÜRÜNLERE YÖNELMEK, ONLARA DAYALI YÜKSELMEK emin olun hem yetiştiricilikte hem de pazarlamada bize katlamalı
avantaj sağlayacaktır.
Böyle stratejiler önce zihinlerde uç verir, sonra da arazide test edilir, ardından da netleştirilip uygulamaya
geçirilebilir. Kuşkusuz böyle her yeni hamle Susurluğun adını duyuracağı gibi daha gelişmiş bir
geleceğin inşasına da yardım edecektir. Çünkü daha fazla üretim, daha fazla kazanç, istihdam ve daha güçlü Pazar payı demektir.
Bunun için öncelikle sebze meyve üreten deneyim sahibi çiftçilerimize, işletmeciliğinde ve pazarlamasında bilgili iş insanlarına,
ziraat mühendislerimize yani ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız var. Sebze ve meyve en önde gelen ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’den. Yöremizde mevcut konserve, salça, donmuş gıda ve meyve suyu ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ bizim olmazsa
olmaz gücümüzdür. ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ zaten her konuda elimizin altında bir avantaj.
Ayrıca ilçemiz sebze ve
meyvecilik alanında da ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sunuyor. Bununla birlikte ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz var. Bu değerleri esas alarak ve dayanarak yol almak mümkün. Bu yolculukta bize rehberlik edecek temel ilkeler ise hiç kuşkusuz; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır.
Bu hedefleri gerçekleştirmek için de önem ve öncelik sırasına göre; İlçe tarım müdürlüğü, Ziraat odası, Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Siyasi
Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) müşterek görevli olması gerekiyor. Elbette Esnaf odası da bu işbirliğinin içinde olmalı.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/03/31-mart-2021-carsamba-reis.html>
07 Nisan 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı208................................Str.1.1.1 Hedefleri(VI)
Str.1.1.1 Hedefleri(VI)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya
koyabilmek. ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti.
Geçen hafta
itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE
SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE
TEŞVİKLER’ başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’
başlığında 11, ‘08-SANAYİ’ başlığında 8 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ başlığı
altında belirlenmiş 23 hedeften ‘TARIM’ boyutuyla ilgili 9 adet olmak üzere toplam 45’i ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde yayınlanmış oldu.
Bu hafta da inşallah aynı yöntemle ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘TARIM’ boyutuyla ilgili 7 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkında önerilerimizi
okuyacaksınız.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanması. Zira söz konusu strateji Susurluk için
belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin
daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak fırsatlardan yararlanması mümkün
olabilecek.
‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘TARIM’ boyutu için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde ‘fırsatlar’a dayalı olarak 7 hedef
belirlenmişti. Durum analizi çalışmasına göre bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı
sağlaması beklenen fırsatlar: ‘‘FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi’, ‘FRS.09.3-Tarımsal
desteklemeler’, ’FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar’ ve ‘FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve
ulaşım imkânlarımız’ olarak tespit edilmişti. Bunlar ilçemizin
mevcut tarım sektörünün dayandığı altyapının orta vadede güçlenmesine katkı sağlayacak ve
gelişmesinde değerlendirilmesi gereken çevresel faktörler.
Zaten ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi de bunu öngörüyor. Böylece inşallah ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın da gerçekleşmesi söz konusu olacak. Şimdi bu faktörlerin sektörün TARIM boyutundaki gelişmeyi nasıl
hızlandırabileceğine bir bakalım. Çünkü mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ istiyoruz
ve mademki bu konuda StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ şeklinde bir stratejimiz var o halde elbette bu
yöndeki hedeflerimiz için söz konusu fırsatları nasıl değerlendirebileceğimizi ve onlardan
nasıl yararlanabileceğimizi de düşünmeliyiz.
Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik
sistemi uygulanıyor. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki
hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada
%25-%35 olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak kurumsal
markalar için teşvik edici önemli bir avantaj.
Bu sebeple ‘HDF.1.1.1.53-Tarım işletmelerimizi uygulanan yeni teşvik
sisteminden yararlanmaları için yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmekten daha doğal ne
olabilir? Ancak teşvik sistemine tüm hak sahibi
paydaşların adil bir şekilde ulaşabilmesi çok önemli. Kuşkusuz bu
noktada tüm ilgililere ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşüyor. Zira teşvik sisteminden doğru
faydalanabilmek için bilgiye erişim ve yetişmiş insan
gerektiği ortada. Aksi halde teşviklerin ihtiyacı olana değil de parası olana
gittiğini görmeye ve şikâyet etmeye devam ederiz. Bu açıdan ‘HDF.1.1.1.54-Teşvik sistemlerini takip, talep ve uygulayabilen
nitelikle bilinçli insan sayısını arttırmak’ zorunlu görünüyor.
Aynı şekilde halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var. Milli Tarım projesi kapsamında
mazot, gübre, tohum, ürün, fide-fidan, tıbbi aromatik bitki ve yem bitkileri gibi birçok önemli prim
ve destekleme uygulamaları var. Ayrıca çiftçilerimize hibe, teşvik ve faizsiz
kredi verilmeye devam ediliyor. O halde’HDF.1.1.1.55-Çiftçilerimize Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için bilgi, danışmanlık ve denetim hizmeti
vermek’ suretiyle yardımcı olmak gerekiyor.
Tarım Bakanlığınca son yıllarda
geliştirilen Milli tarım projesi kapsamında birçok çalışma yürütülüyor. Projeye göre artık havza bazlı üretim yapılacak. Havzalardaki parçalı araziler birleştirilerek verimin
arttırılması amaçlanmış. Çiftçinin ekeceği alternatifli ürünler devlet tarafından belirlenecek
ve ona göre destek verilecek. Çiftçi de kendi havzasında, o planlama çerçevesinde alternatif ürünleri de
dikkate alarak üretim yapacak.
Ülkemizde bulunan 941 havzada bu çalışmaların yürütüleceği anlaşılıyor. Hangi bölgede hangi
ürünün daha sağlıklı ve verimli bir şekilde üretileceği de önceden
belirlenmiş durumda. Destek verilen tarım ürünleri destekleme ödemeleri de
ona göre olacak. Ziraat Bankası da aynı proje kapsamında doğal
afetlerden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarını giderecek kredi imkânları sağlayacak. Bu sayede ekim
yapılacak alanların veriminin arttırılması, üreticinin de yüksek gelir
elde etmesi sağlanacak. Üreticiler belirlenen bölgelerde farklı ürünler ekerse bu konuda devlet tarafından destek göremeyecek
ve verimsiz bir üretim yapmış olacaklar.
Tarım Bakanlığının hangi illerde
hangi ürünlerin ekilmesi gerektiği, hangi ürüne destek verileceğinin yer aldığı
havza bazlı üretim projesine göre 2021 yılında Desteklenecek ürünler listelenmiş bulunuyor. Buna göre:
Susurluk’ta 8 üründe; Arpa, Buğday, Çeltik, Kanola, Mısır (Dane), Ayçiçeği (Yağlık), Yem Bitkileri ve Yulafa
destek verilmesi öngörülmüş. Demek ki mutlaka ‘HDF.1.1.1.56-Milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak’ lazım. Bu meyanda Şeker fabrikamızın pancar ekimine bağlı olduğunu
hatırlatmakta yarar var. Yeterince ekilmezse zaten tekleyen fabrika daha da çıkmaza
girebilir.
Bütün bunlar nasıl olacak? Söz konusu alan
tarım olunca işletme sahipleri, çiftçiler, köylüler ve ortalama ziraat insanlarından bahsediyoruz demektir.
Normalde bir ilçede böyle teşvik sistemlerini ve uygulanmakta olan tarımsal
desteklemeleri tam olarak bilen ve takip eden insan sayısı oldukça azdır.
Bunlar da zaten hizmet sektöründe mümkün olduğunca bu işten para kazanmaya çalışanlardır.
Ancak amaç bir avuç insanın değil, onlarla birlikte
konunun gerçek ihtiyaç sahiplerince yaygın bir biçimde öğrenilmesi. Bu yüzden tarım
sektöründe teşvik talep eden, tarımsal desteklemelerde hak sahibi işletme
ve uygulayıcıların bu konuda mutlaka bilgilendirilmeleri şart.
Ne yapılabilir? Öncelikle teşvik ve desteklemeler konusunda mahalli basında, sosyal
medyada, afiş ve elektronik billboardlarda GÜNCEL BİLGİLENDİRMELER gerekiyor. Ayrıca çiftçilere Ziraat odasınca bu konularla
ilgili küçük BİLGİ BROŞÜRLERİ hazırlanıp dağıtılabilir. Teşvik ve desteklemelerden
yararlanabilenlerin sayısı arttıkça nitelikli ve bilinçli insan sayısı da artacaktır.
Bundan başka teşvik ya da destekleme
değişikliklerinde, yeni uygulamalarda İlçe Tarım Müdürlüğü-Ziraat odası-Tic.San.Odası Borsa
(TSOB) işbirliği ile periyodik BİLGİLENDİRME SEMİNERLERİ de yapılmalı.
İşletmelerimizin, çiftçilerimizin teşvik ve Tarımsal
desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için gerektiğinde bu konularda DANIŞMANLIK HİZMETİ alabilmeleri de mümkün olmalı.
Bunun için de bu alanda güncel takip yapabilen, deneyimli ve bilgi sahibi hizmet sektörü danışmanlarına da ihtiyaç var elbette. İlaveten teşvik ve destekleme veren kurumların da
uygulamanın etkin şekilde yürütülmesini TAKİP VE DENETİM altında tutmaları gerekiyor. Son olarak
ilçemizde milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak sosyal ve ekonomik kalkınmamız için gerekli bir konu.
Bu husus da güncel bilgi, bilgilendirme ve takip gerektiriyor. Elbette MİLLİ
TARIM PROJESİ KAPSAMINDA İLÇEMİZE UYGUN STRATEJİK SEÇİMLER YAPMAK ve uygulamak için. Bu bağlamda yukarıda sayılan araçları bu konuyu da içerecek şekilde kullanabilmeliyiz. Böylece, yıldan yıla teşvik sistemlerini, tarımsal desteklemeleri ve
milli tarım projesi gereklerini bilen, takip, talep ve uygulayabilen nitelikle
bilinçli insan sayısının artışı oranında tarımda daha güçlü hale gelmemiz mümkün.
Yerli tohumlarla üretim yapmak bu projenin temel çıkış noktalarından biri ve bu konu ülkemiz için ihmal edilmemesi gereken stratejik bir alan. O halde ‘HDF.1.1.1.57-Yerli tohumu öncelemek, üretmek ve bu alanda bölge öncülerinden birisi olmak’ bir hedef olarak önümüzde.
Bunun için öncelikle yöremizde atadan kalma genetiği bozulmamış YERLİ TOHUMLARIN ÇOĞALTILMASI gerek. Bu maksatla çalışan işletmelere mutlaka ihtiyaç var. Zira devletçe de teşvik edilen bu alanda faaliyetin sürdürülebilmesinin sadece ilçemiz için değil ülkemiz için de stratejik bir önemi var. BU TÜR ÇABALARI, AMACI BU YÖNDE İNSANLARI VE KURULU İŞLETMELERİ GÖZETMEK, YARDIMCI OLMAK vazifemiz. Onları sahiplenmek
sadece güne değil geleceğe yatırım yapmakla da eş anlamlı.
Öte yandan ÜRETİLMİŞ TOHUMLARI ZİRAAT ODASI VE TARIM KREDİ KOOPERATİFİ
VASITASIYLA TOPLAYIP PLANLI BİR ŞEKİLDE ÜRETİCİYE DAĞITMAK, bu süreci izleyip sağlıklı bereketli ürün elde edilmesine yön vermek işin bir diğer önemli kısmı. Hiç kuşkusuz MİLLİ TARIM PROJESİNİN BU KONUDAKİ PERSPEKTİFİ
bize rehberlik edecektir. Bu proje kapsamında belirlenmiş uygun havzalarda
sadece yerli ata tohumlarının kullanılması yıldan yıla elde edilen kazanç artışına paralel olarak giderek yaygınlaştırılabilir.
Bu faaliyet zamanla ORGANİK TARIMA DA
KATKI SAĞLAYARAK daha sağlıklı, daha kazançlı ürünlerin yetiştirilmesine de imkân verecektir. Dahası yerli tohumdan yetiştirilmiş
SUSURLUĞA ÖZGÜ ÜRÜNLER elde edilmesine yol açacaktır. Bununsa ticaretten sanayie, lojistikten
alternatif turizme kadar pek çok alanda olumlu etkileri görülebilir. Bu meyanda SEÇİLMİŞ STRATEJİK ÜRÜNLER Susurluğun tanıtımına da önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.
Bu süreç emin olunuz hem yetiştiricilikte, hem pazarlamada, hem de
tanıtımda bize katlamalı avantaj olarak döner. Kolay bir değişim dönüşüm değil, azim kararlılık ve sabır gerektiriyor. Ancak
yerli tohumu önceleyen, yayın bir şekilde üreten bir Susurluk sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı
sağladığı gibi bu alanda da bölge öncülerinden birisi olacaktır.
İlçemiz ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir
otobanı, tren ve karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş
değer uzaklıkta. Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55
km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu
itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım sektörü için önemli bir
avantaj. Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz
ve alternatifimiz çok.
Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede
sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut. Öncelikle üretilen ürünlerin daha etkin pazarlanabilmesi için ‘HDF.1.1.1.58-Kooperatif
ya da birlik olma konusunda eksiklerimizi gidermek ve bölgede lider konuma gelmek’ hedefine yönelmemiz
gerekiyor. Öyle görünüyor ki orta
ve uzun vadede tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım
imkânlarıyla ilgili avantajımız devam edecek.
Bu yüzden ‘HDF.1.1.1.59-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımızın avantajını maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürmek’ hedefiyle hareket etmek özen göstermemiz gereken bir diğer
performans. Nasıl yapacağız? Kim yapacak? Neye dayanarak ve nelere dikkat
ederek bu hedefler gerçekleştirilecek?
Öncelikle orta vadede hangi tarım ürünlerimizin stratejik önem kazanacağını ve GELENEKSEL PAZARLAMA ALT YAPIMIZDAKİ
EKSİKLERİMİZİ GÖREBİLMEMİZ gerekiyor. Bunların sağlıklı değerlendirilmesi
bazı ürünlerde satınalma, depolama, işleme ve pazarlama açısından KOOPERATİF ÖRGÜTLENMELERİNE İHTİYAÇ olduğunu gösterecektir.
Örneğin sebze-meyvecilikte çok taze ve lezzetli ürünlere sahip olduğumuz biliniyor. Ancak bunlar dayanıklılık
ve hızlı pazarlama sorunu olan ürünler. Organik ürünlerin de yetiştirilmelerindeki özen kadar SAKLAMA, İŞLEME, PAKETLEME VE SATIŞ SÜRECİNE DE YATIRIM yapmak gerekiyor. Bir başka örnek bu topraklarda ata tohumundan yetiştirilen nohut ve
fasulye gibi bilinen ürünleri var. Bunlar da üreticisinden satın alma, depolama, işleme ve markalı ürünler olarak ambalajlanarak pazarlanması halinde çok daha fazla kazanç sağlayacaktır.
Günümüzün internet ortamında BİLGİSAYAR ÜZERİNDEN SATIŞ VE İHRACAT İMKÂNLARI son derece elverişli hale geldi. Bu alanda yetişmiş
gençlerimiz vasıtasıyla ilçemize özgü ürünlerin kooperatif oluşumları üzerinden pazarlanabilmeleri mümkün. Kuşkusuz böyle hamleler önce zihinlerde şekillenip girişimci insanlar sayesinde
hayata geçirilirler. Ancak her yeni kooperatif üretim ve istihdam yönüyle Susurluğun sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı
sağlayacağı gibi ticaret ve lojistik sektörlerine de güç verecektir.
Böylece kendine özgü bir stratejiyle belli ürünlerde bölgede lider konuma gelmek de mümkün. Bu arada TÜKETİM MERKEZLERİNE YAKINLIK VE ULAŞIM İMKÂNLARIYLA İLGİLİ AVANTAJIMIZIN BİLİNCİNDE OLMAK ve bu
konumumuzu maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürebilmemiz gerekiyor.
Çünkü bu hedefe yönelik göstereceğimiz özen ve performans her alanda sosyal ve ekonomik kalkınma
stratejik amacımıza ulaşmayı da kolaylaştıracak. Ancak bu işin nasılı TİCARET
VE LOJİSTİK SEKTÖRÜMÜZÜN GÜCÜYLE de yakından ilişkili. Bir önceki hedefte öngörülen kooperatif oluşumları için de tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım imkânları bir ortak payda durumunda.
Bunun için öncelikle TARIM alanında
faaliyet gösteren üreten
deneyim sahibi işletmecilerimize, üreticilere,
çiftçilerimize,
tohumculukta bilgi görgü sahibi olanlara ihtiyacımız var elbette. Ayrıca bize bilgili iş
insanları, ziraat mühendisleri, kooperatifçilik bilgisine sahip girişimciler de lazım. Yani ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ Susurluk için önemli. Bunlar
arasından lazım gelen nitelikli insan gücü karşılanabilir.
Genelde tarım ürünlerimiz, özelde seçilmiş
stratejik sebze-meyve ürünleri gibi kooperatif kurulumunu gerektiren önde gelen ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ söz konusu.
Yerli tohumdan elde edilen ürünler de bugün değilse
de gelecekte böyle anılacaklar. Yöremizde mevcut tarıma dayalı sanayimiz bizim her daim olmazsa olmaz gücümüzdür.
Özellikle bu ürünlerimizi işleyen mevcut konserve, salça, donmuş gıda ve meyve suyu ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ bizim için
stratejik önemde. ‘DEĞ.9-Ulaşım
ağları üzerindeki konumumuz’ zaten her konuda olduğu gibi tarım sektörümüz için de başlı
başına bir avantaj ve her konuda elimizin altında. Ayrıca ilçemiz bazı tarım ürünleri ve yerli tohum ile sebze ve meyvecilik alanında gerçekten dileyenlere son derece ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da sunuyor ilgilenenlere.
Bununla birlikte korumak zorunda
olduğumuz bir ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz var.
Sahip olduğumuz bu varlık özen göstermemiz gereken çok önemli bir değer. İşte bütün bu
değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde
bize güç verecektir. Bu değerleri
esas alarak ve onlara dayanarak etkin yol almamız mümkün. Yolculuğumuzun sürdürülebilirliği
bu ilişkinin kopmamasına bağlı.
Bu istikamette çalışırken elbette bize ışık olacak ve rehberlik edecek
bazı temel ilkeler de var. Bunlar; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’
ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. Bu hedefleri gerçekleştirmek için önem ve öncelik
sırasına göre;, Ziraat odası (İZO), Tic.San.Odası Borsa (TSOB), İlçe tarım müdürlüğü (İTM), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) müşterek görev ve sorumlulukları olması ve birlikte çalışmaları gerekiyor. Elbette Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK), Esnaf odası (ESO),
Yağlı Tohumlar ve Pancar Kooperatifleri de bu işbirliğinin içinde olmalılar.
--------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/04/07-nisan-2021-carsamba-reis.html>
14 Nisan 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı209................................Str.1.1.1
Hedefleri(VII)
Str.1.1.1 Hedefleri(VII)
Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya
koyabilmek. ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti.
Geçen hafta
itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE
SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE
TEŞVİKLER’ başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’
başlığında 11 ve ‘08-SANAYİ’ başlığında 8 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ başlığı
altında belirlenmiş 23 hedeften ‘TARIM’ boyutuyla ilgili 16 adet olmak üzere toplam 52’si ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde yayınlanmış oldu.
Bu hafta da inşallah aynı yöntemle ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘HAYVANCILIK’ boyutuyla ilgili 7 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkında önerilerimizi
okuyacaksınız. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde
genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanması.
Zira söz konusu strateji Susurluk için
belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin
daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak fırsatlardan yararlanması mümkün
olabilecek.
Biliyorsunuz daha önce ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörünün ‘HAYVANCILIK’’la ilgili kısmı için ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde 7 hedef belirlenmişti. Bu alanda yapılmış
bulunan durum analizi çalışmasında da bugün olduğu gibi orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak
‘Güçlü yönler’; GY.09.9-Canlı Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi’ ve ‘GY.09.11-Kanatlı hayvan üretimi’ olarak tespit edilmişti. Bunlar sektörün Hayvancılık sektörünün bazı güçlü yanları olarak öne çıkıyordu.
Elbette söz konusu güçlü yönler ilçemizin mevcut tarım ve hayvancılık
sektörünün geliştirilmesinde istinad edilmesi gereken hususlar. Böylece güçlü yönlere
dayanarak daha da güçlenebilmek mümkün. Zaten ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi de bunu öngörüyor. Neticede inşallah ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı stratejik amacımızın da gerçekleşmesi söz konusu olacak. O halde bu hafta da söz konusu güçlü yönlerin nasıl daha güçlü yapılabileceğini düşünelim.
Yöremiz gerçekten de Canlı
Hayvancılık, Kırmızı et ve süt üretimi konusunda çok güçlü. Bu alanda önemli miktarlarda üretim yapılarak ülke ekonomisine katkıda bulunuyor. Özellikle büyükbaş, ve küçükbaş hayvancılık için
elverişli arazi, mera ve zengin doğal ortamlara sahip. Bu nedenle geçmişinden bu
yana ülke büyükbaş hayvan varlığında ilk sıralarda yer alıyor. Küçükbaş
hayvancılıkta da kendine özgü ırklar söz konusu.
2015 yılı sonu itibariyle
Susurluk’ta; 33.500 adet büyükbaş, 47.200 adet küçükbaş (koyun, keçi) yetiştirilmiş. 2011 yılı itibariyle ise 35.016 ve
42.879 olarak sayılmış. Buna göre büyükbaş hayvan üretiminde bir gerileme, küçükbaş türünde ise bir gelişme söz konusu. O halde bu alanda daha da güçlü olabilmek
için ilk hedef et ve süt verimi açısından ‘HDF.1.1.1.46-Bölgemize en uygun büyükbaş ırkını seçmek, teşvik etmek ve üretimini sağlamak’ olacak.
Ayrıca son yıllarda köylerin
azalan nüfusu ve yüksek yem fiyatları sebebiyle gittikçe küçülen aile içi büyükbaş hayvan besi üretimini
canlandırabilmek için ‘HDF.1.1.1.47-Köyde aile besiciliğini teşvik edecek yeni projeler geliştirmek ve
bu üretimi arttırmak’ gerekiyor. Bu arada ‘HDF.1.1.1.48-Küyükbaş hayvan varlığımızı 50 binin altına düşürmemek’ hedefi de oldukça stratejik
bir değerde. Kaldı ki mevcut meraların korunması ve bakımının da büyük önemi var.
O halde ‘HDF.1.1.1.49-Mera varlığımızı sabitlemek, daha fazla verim için periyodik sulama ve bakımlarını yaptırmak’ ihmal edilmemeli. Bütün bu hedeflerle belki son yıllarda
gerileme yaşanan bir alanda, yani ‘HDF.1.1.1.50-Büyükbaş Hayvan varlığını 40 binin üzerine çıkarmak’ hedefiyle gücümüz giderek yükseltilebilir.
Hayvancılık sektöründe gücümüzü korumak ve geliştirmek istiyorsak öncelikle bölgemize en uygun büyükbaş ırkını seçmek durumundayız. İlçemiz sadece kırmızı et açısından değil süt üretimi açısından da önde geliyor. Bu nedenle hem et hem de süt üretimini en yüksek verimde sürdürebileceğimiz YÖREYE UYUMLU HAYVAN IRKLARINI SEÇMEK ZORUNDAYIZ. Yetiştiricilerimizin bugüne kadarki tecrübesi göz ardı edilmemeli. Elbette ki seçilen ırkların yayılımını teşvik etmek ve üretimini sağlamak da önemli.
Bu noktada son yıllarda köylerin azalan nüfusu ile gittikçe tükenen aile içi besiciliği arasında var olan ilişkiyi de görebilmek gerekiyor. Onlardan sürekli işittiğimiz YÜKSEK YEM FİYATLARI ŞİKÂYETİNE KULAK VERMEMİZ ŞART. Bu sebeple gittikçe küçülen aile içi büyükbaş hayvan besi üretimini yeniden canlandırabilmek için KÖYDE AİLE BESİCİLİĞİNİ TEŞVİK EDECEK
YENİ PROJELER GELİŞTİRMEK ZORUNLULUĞU VAR. Bu projeler özelliğine göre bir üniversite işbirliği ile ya da GMKA destekli olabilir. Bir örnek verecek olursak merkezi konumdaki köylerde YEM KIRMA, SİLAJ, KARMA VE PAKETLEME İŞLETMELERİ
kurulabilir.
Bunların ihtiyacı olan makine ve
ekipmana proje finansman desteği bulunabilir. Böylece köydeki yetiştiricinin ihtiyacı uygun fiyatlı ve sağlıklı yem üretimi sağlanabilir. Neticede köylerde artacak büyükbaş yetiştiriciliği hem et hem de süt üretimimize doğrudan katkıda
bulunacaktır. Üretim artışı doğal olarak köylerdeki sosyal ve ekonomik hayatı da diri tutar. Bu arada ilçemizdeki KÜYÜKBAŞ HAYVAN VARLIĞIMIZI 50 BİNİN
ALTINA DÜŞÜRMEMEK KIRMIZI ÇİZGİMİZ olmalı. Ki bu konu köylerdeki yaşamın canlanmasıyla çok çok alakalı.
Hayvancılığın işletme altyapısında
yapılması temel hedef olmakla birlikte bu geçişin köy bazında sağlanması süreci oldukça stratejik bir mesele. Bunun için de MEVCUT MERALARIN KORUNMASI VE BAKIMI MUTLAK GEREKLİ. O halde
mera varlığımızı sabitlemek, daha fazla verim için periyodik sulama ve bakımlarını yaptırmak durumundayız. Hem büyükbaş hem de küçükbaş yetiştiriciliğinin sürdürülebilmesi buna bağlı. Bunun için köy tüzel kişiliklerini görevlendirmek ya da üçüncü şahıslara işletmeye vermek gibi
yollar denenebilir.
Böylece son yıllarda duraklama ve gerileme gözlenen hayvancılık sektörümüz yeniden yükselişe geçecektir. Gayret göstermeden kolay kazanç olmaz. Meselâ BÜYÜKBAŞ HAYVAN VARLIĞIMIZI 40 BİNİN ÜZERİNE ÇIKARMAK istiyorsak bunu sağlayacak altyapı için de çaba göstermemiz gerekiyor. Bu suretle hedeflerimizi gerçekleştirebilir bu alandaki gücümüzü de giderek yükseltebiliriz. Unutmamalıyız ki MİLLİ TARIM PROJESİ sadece tarım için değil hayvancılık üzerine de oluşturulmuş bir proje.
Nitekim işin hayvancılık kısmı ‘KENDİ
KENDİNE YETEN HAYVANCILIK’ olarak adlandırılıyor. O halde çalışmalarımızın bu bağlamda sürdürülmesi icap ediyor. Hatırlayalım ki Susurluk için her üretim artışı, her yatırım ve her kazanç yeni istihdam kapıları demek. Sosyal ve ekonomik kalkınmamız böyle çabalar üzerinde yükselecek.
Susurluk ilçesi bu bölge ile birlikte Türkiye’deki ve özellikle İstanbul’daki kesik kırmızı et sektörünün en önemli tedarikçilerinden. Yöremizde büyükbaş ve küçükbaş hayvan beslenen, besi ve süt üretimi odaklı, irili ufaklı pek çok işletme var. Bu yüzden bölgemizde birçok entegre et tesisi faaliyet gösteriyor. Et ve et ürünlerinin pazarlanması da bu merkezlerde gerçekleştirilmekte. Susurluk et üretimi Türkiye büyükbaş eti üretiminin % 0,3’ü, küçükbaş eti üretiminin % 3,7’si seviyesinde. 2015 yılı itibariyle kırmızı et üretim miktarı toplam 6.098,8 ton olmuş.
2015 ve 2016 yıllarına ait tescil
verilerine göre borsada işlem gören Canlı Hayvan ve Kırmızı Et İşlem Hacimleri 2015 yılında ise
6499 büyükbaş 881,3
ton, 308491 küçükbaş 4493,6 ton toplam 314.990 baş ve 5374,9 ton görünüyor. 2016 yılında ise 2763 büyükbaş 362,7 ton, 235545 küçükbaş 4930,4 ton toplam 238.308 baş ve 5293,1 ton olarak kaydedilmiş.
Bu konuda odaklanılması gereken en önemli
konu büyükbaş et üretimindeki düşüş eğilimi.
O halde düşüşü durdurmak
ve çıtayı tekrar yükseltmek
için ‘HDF.1.1.1.51-Canlı Hayvan Kırmızı et üretiminde 8.000 tona ulaşmak’ şeklinde bir hedef ilçemizi tekrar güçlü durumuna yükseltecektir.
Diğer taraftan bölgemiz beyaz et üretiminde
de ön sıralarda. Türkiye
2016 yılı hayvan varlığı içerisinde %
0,9 oranında bir Kanatlı hayvan üretimine
sahibiz. Balıkesir İlindeki kümes
hayvanları yıllar itibariyle incelenecek olursa 2004-2007 yılları arasında
hayvan sayısında bir azalma görülürken, diğer
yıllarda artış gözlemlenmiş. 2002 yılı baz
alındığında; 2011 yılında İldeki toplam kümes hayvan sayısı 24.672.709 olarak sayılmış. Bu rakam toplam
hayvan sayısında %30'luk bir artış olduğunu gösteriyor.
Kümes hayvanlarının %78,89'u etlik tavuklardan, %21,07'si ise
yumurta tavuğundan oluşmakta. Bu bağlamda İlçemiz de birçok
tavukhaneye sahip. Ayrıca Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme tesisine yer vermesi
sebebiyle beyaz et sektöründe söz sahibi.
İlçemizde sadece 2016 yılında 986.627 kg kanatlı eti ihracatı
yapılmış. Kanatlı eti üretiminin
payı ise %2,6 oranında. 2015 yılı sonu itibariyle Susurluk’ta 1.964.128 adet
kanatlı (tavuk, hindi) olduğu biliniyor. 2011 yılı itibariyle bu sayı 1.350.500
imiş.
Buna göre kanatlı hayvan üretiminde
bir gelişme gözlenmekte. Bu sebeple ‘HDF.1.1.1.52-Kanatlı hayvan varlığını Türkiye’nin %2’sinin, beyaz et üretimini de %4’ün üzerine çıkarmak’ bir
hedef olarak konulabilir. Rakamlar
kısmî bir düşüş olmakla birlikte ilçemizde 6.000 ton civarında kırmızı et üretimi olduğunu gösteriyor. O halde öncelikle odaklanılması gereken konu büyükbaş et üretimindeki bu düşüş eğilimini durdurmak. Bozulan dengeyi onarmak ve çıtayı tekrar yükseltmek için Canlı Hayvan Kırmızı et üretiminde 8.000 tona ulaşmayı hedeflemek zorundayız.
Bunun için bir önceki bahiste hayvan yetiştiriciliğini güçlendirme amaçlı hedefler çok önemli. Zira İLÇEMİZDE YETİŞTİRİLEN BÜYÜKBAŞ VE KÜÇÜKBAŞ HAYVAN SAYISININ YÜKSELMESİ doğal olarak kırmızı et üretimine de yansıyacak. Ancak salt bu artışı beklemek de
doğru değil. Kullandırılan teşvikler, desteklemeler, Milli Tarım projesi
uygulamaları, hayvan yetiştirme işletmeleri ve köylerdeki besiciliğin kontrollü bir et-süt üretim yönlendirmesiyle beraber bilinçli bir güç birliği yapması gerekiyor. Bu da KAPASİTEMİZİ YILLIK 40
BİN BÜYÜKBAŞ, 50 BİN KÜÇÜKBAŞA YÜKSELTMEK VE KIRMIZI KESİK ET ÜRETİMİNİ 8000 TONA ÇIKARMAK’la mümkün.
Böylece ilçemizi bu konuda tekrar güçlü bir konuma ulaştırabiliriz. Diğer taraftan bölgemizin beyaz et üretiminde de ön sıralarda olduğu biliniyor. 2000’li yıllarda bu konuda
toplam hayvan sayısında %30'luk bir artış kaydedilmiş. Bunun %80'i etlik tavuk.
Yaklaşık ortalama 2 milyon Kümes hayvanı, 1000 ton civarında da beyaz et üretim kapasitemiz var. Kanatlı eti üretiminin payı %2,6 oranında. Bu bağlamda ilçemizde birçok tavukhane olduğu gibi Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme tesisi de
bulunuyor.
Bu çerçevede KANATLI HAYVAN ÜRETİMİNDEKİ GELİŞMENİN DE SOMUT BİR HEDEFLE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI GEREK. Bu açıdan KANATLI HAYVAN VARLIĞINI TÜRKİYE’NİN %2’SİNİN, BEYAZ ET ÜRETİMİNİ DE %4’ÜN ÜZERİNE ÇIKARMAK ilçemiz için oldukça stratejik bir hedef. Böyle somut hedefler söz konusu olduğunda sayısal verilerin önemi de kendiliğinden artıyor.
Bu nedenle gerek kanatlı hayvan üretiminin gerekse ET ÜRETİM VE İHRAÇ KAPASİTEMİZİN TİTİZLİKLE İZLENMESİ şart. Sadece sonuçlara değil, sürece ve sebeplere de odaklanabilmemiz lazım. Sağlıklı bir üretim için gereken SAĞLIK HİZMETLERİNİN İLÇE ÇAPINDA AKSAMADAN YÜRÜTÜLMESİ de bu anlamda değerli. Hedeflerin izlenmesi ve
sapmaların izalesi için gereken tedbirlerin zamanında alınması da öyle.
Bu süreçte elbette ki HAYVANCILIK alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımızdan faydalanmamız gerekecek. Ayrıca bize bilgili iş
insanları, ziraat mühendisleri, veterinerler ve genç girişimciler de lazım. Bu nitelikteki insan gücü süreç içinde gençler
yetişene kadar bu değerlerimizden karşılanabilir. Yöremizde
mevcut hayvancılık işletmeleri kadar entegre et, piliç kesim-üretim ve işleme tesislerimiz de bizim
vazgeçilmez gücümüzdür.
Bu sebeple ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in bizim için oldukça stratejik bir değeri var. Öte yandan her konuda olduğu gibi üretim ve pazarlamada ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ da en önemli
avantajımız. Ayrıca ilçemiz gerek
hayvancılık gerekse buna dayalı işleme ve pazarlama tesisleri alanında son
derece ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da
sunuyor girişimcilere. Bütün bu faaliyetler korumak zorunda olduğumuz ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ içinde yürütüleceği için
nihayetinde sahip olduğumuz bu varlığı da özenle yaşatmamız gerekiyor.
Meralarımız hiç kuşkusuz bunlardan biri. Bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize güç ve hayat
verecek unsurlar. Onları esas alarak ve dayanarak sağlıklı, etkin bir yolculuk
mümkün. Kuşkusuz
başlamak kadar sürdürülebilirlik de önemli.
O yüzden başlarken de, sürdürürken de, sonuçlandırırken
de bu değerlerden kopmamaya özen göstermeliyiz.
Aynı şekilde; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüş’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklinde belirlenmiş ilkelerimiz her daim bize bu
yolculukta ışık olacak ve rehberlik edeceklerdir.
Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere önem ve öncelik
sırasına göre; İlçe tarım müdürlüğü (İTM), Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K),
Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) birlikte çalışmaları gerekiyor. Elbette Ziraat odası (ZO), Ziraat Bankası (ZB), Esnaf ve sanatkâr odası (ESO) da bu işbirliğinin içinde olmalılar. Yerine göre
işbirliği yapılan bir Üniversite (ÜN), yerine göre Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) da süreçte söz konusu
olacak.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/04/14-nisan-2021-carsamba-reis.html>
21 Nisan 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı210................................Str.1.1.1 Hedefleri(VIII)
Str.1.1.1 Hedefleri(VIII)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun
temel amaçlarından biri olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Yöntemimiz ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı
Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde öngörülen hedeflerin ‘Nasıl yapılacağını’ ortaya koyabilmek.
‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti. Geçen hafta
itibariyle bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE SOSYAL
HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’
başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’ başlığında 11 ve
‘08-SANAYİ’ başlığında 8 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ başlığı altında 23 adet olmak üzere toplam
59’u ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde
yayınlanmış oldu.
Bu hafta da son olarak inşallah aynı yöntemle ‘10-SAĞLIK’ alanında 3, ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanında 4 ve ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ alanında da 5 olmak üzere toplam 12 hedefin daha nasıl gerçekleşebileceği hakkında önerilerimizi okuyacaksınız.
Böylece ‘Str.1.1.1 Hedefleri’nin ‘Nasıl’ gerçekleşeceği bölümü de bitmiş olacak. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin
uygulanması. Zira söz konusu strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek
fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı hedefliyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin daha da güçlendirilmesi ve orta vadede doğacak
fırsatlardan yararlanması mümkün olabilecek.
Biliyorsunuz daha önce ‘10-SAĞLIK’ sektörü için ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde 3 hedef öngörülmüştü. Bu alanda yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında da bugün olduğu gibi
orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak ’Güçlü yön’; ‘GY.10.1-Yakın iki ilde de üniversite
hastanesi olması’ olarak belirlenmişti. Bu konuda ayrıca ‘Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması’nı da sahip olduğumuz bir diğer güçlü yön olarak
değerlendirmiştik.
Ayrıca bu alanda orta vadede ‘FRS.10.1-Yeni şehir ve devlet Hastane projeleri’ ilçemiz için değerli bir ‘fırsat’ olarak öne çıkıyordu. O halde bu hafta da söz konusu güçlü yönler ve fırsatlara dayanarak; ‘HDF.1.1.1.60-Sağlık alanında yakın
iki üniversite hastanesi ile işbirliği içinde olmak’ , ‘HDF.1.1.1.61-Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması avantajından sağlık alanında da
yararlanmaya devam etmek’ ve ‘HDF.1.1.1.62-Yeni hastane binasının en az 200 yataklı olmasını sağlamak’ şeklinde belirlenmiş hedefler yoluyla nasıl daha güçlenebileceğimizi
düşünelim.
Kuşkusuz ‘SAĞLIK’ açısından güçlü bir yön olarak yakın iki ilde de üniversite hastanesi olması ilçemiz için önemli bir
avantaj. Yeni kurulan şehir hastaneleriyle birlikte
günümüzün en önemli ve modern sağlık tesislerinden. Öte yandan Susurluğun diğer il ve ilçelere ulaşım sorununun olmaması da güçlü bir yön olarak öne çıkıyor. Bu
bağlamda bölgede çok değerli bir konuma ve ulaşım açısından
elverişli imkânlara sahibiz. Daima açık, işleyen bir ulaşım ağının ortasındayız. Bu sebepten, gerektiğinde
sağlık ihtiyaçlarımız için de en uygun noktaya en kısa sürede erişmek
mümkün.
Bu nedenle elbette orta vadede de sağlık alanında YAKIN İKİ ÜNİVERSİTE HASTANESİ İMKÂNLARINDAN ve herhangi bir ULAŞIM SORUNUMUZUN OLMAMASI avantajından yararlanmaya devam edeceğiz. Kuşkusuz çevremizdeki YENİ ŞEHİR VE DEVLET HASTANE PROJELERİ de ilçemize çok değerli bir fırsat sunuyor. Sağlık alanında bu fırsatın
değerlendirilmesi kuşkusuz hayat kalitemizi daha da ileri bir seviyeye
taşıyacaktır. Bu projelerin sağlıkla ilgili mevcut sorunları iyileştirdiği gibi Susurluğun gelişmesine de katkı sağlayacağını ümit ediyoruz.
Kaldı ki halen yapımı devam eden 150
yataklı Yeni Susurluk Devlet Hastanesinin ilerde 200 yatak kapasitesine yükseltilmesi
de söz konusu. O nedenle Yeni hastane binasının orta vadede EN AZ 200 YATAKLI OLMASINI
SAĞLAMAK hedefi de Susurluğun geleceği açısından çok çok önemli. Böylece güçlü yönlere dayanarak ve fırsatlardan yararlanarak daha da güçlenebilmek mümkün. Neticede
inşallah ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimize uygun olarak; ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ şeklindeki stratejik amacımıza da erişmemize katkı sağlanacak.
Bu süreçte belki ‘SAĞLIK’ alanında ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’dan faydalanmamız gerekecek. Aynı şekilde sağlıkta da ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ yine önemli bir avantajımız. Bilhassa korumak zorunda olduğumuz ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ sağlık konusunda da bize lazım. Bu varlığımızı özenle
yaşatarak gelecek nesillere ulaştırabilmemiz gerekiyor. Elbette başlamak kadar
sürdürülebilirlik de önemli. O yüzden başlarken de, sürdürürken de, sonuçlandırırken de bu değerlerden kopmamaya ve birlikte çalışmaya özen göstermeliyiz.
İşte bu hedefleri gerçekleştirmek üzere önem ve öncelik sırasına göre; İlçe Sağlık müdürlüğü (İSM), Kaymakamlık (K), Belediye (B), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) güç birliği yapmaları gerekiyor. Elbette Kent Konseyi
(KK) başta olmak üzere, Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Esnaf
ve sanatkâr odası (ESO) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu
beraberliğin içinde olmalılar. Yerine göre işbirliği yapılan bir Üniversite (ÜN) de bu süreçte yerini almalı.
Bu hafta ayrıca Susurluğun ’11-EĞİTİM ve SPOR’ alanının ‘EĞİTİM’ boyutu açısından güçlü yönlerine dayalı hedeflerin nasıl gerçekleşebileceği
üzerinde de duracağız. Daha önce yapılan
tarama ve durum analizi çalışmasında Susurluk için bu konuda ’Güçlü yönler’; ‘GY.11.1-Meslek yüksekokulu’ ve ’GY.11.2-Endüstri Meslek lisesi’ şeklinde belirlenmişti.
Bu sebeple; ‘HDF.1.1.1.63-Meslek yüksekokulunu
Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak yeni bir misyonla güçlendirmek’ , ‘HDF.1.1.1.64-Meslek lisesi öğrenci
kapasitesinden ziyade gelen öğrenci
kalitesini öncelemek’ ,‘HDF.1.1.1.65-Mesleki eğitimde güncel teknolojilerle eğitim öğretim
yapılmasını sağlamak’ , ‘HDF.1.1.1.66-Meslek lisesinden çıkan öğrencilerin kendi alanlarında istihdam
edilmesini sağlamak’ ,‘HDF.1.1.1.67-Meslek lisesini en
son tercih edilen okul konumundan kurtarmak’ şeklinde bazı
hedefler öngörülmüştü.
Elbette söz konusu güçlü yönler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini olumlu
etkileyebileceği düşünülen avantajlar. Bu yüzden yukardaki hedefler de söz konusu güçlü yönlere dayanarak daha da ileriye gitmek için
vizyonumuz, stratejik amaçlarımız ve uygulanabilecek stratejiler çerçevesinde kaleme alınmıştı.
Meselâ ‘EĞİTİM ‘alanında ’Güçlü yönler’imizden Susurluk’ta kurulu bulunan Süt ve süt ürünleri Meslek yüksekokulu geçtiğimiz günlerde bir protokolle Balıkesir Üniversitesinden
17 Eylül Bandırma Üniversitesine devredildi. Bu değişikliği
aynı zamanda söz konusu meslek yüksekokulunun kapasitesinin ve Susurluğa katkısının arttırılması yönünde atılmış bir adım olarak görmeliyiz.
Zira bu okulda Laborant ve Veteriner Sağlık hizmetleri, Gıda Kalite Kontrolü ve Analizi, Süt ve Ürünleri Teknolojisi olmak üzere 3 bölüm yer alıyor.
Bilindiği üzere ilçemizin en güçlü sektörü tarım ve
hayvancılık. Ancak bu sektörümüzün de sürdürülebilir bir iyileştirmeye, gelişmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Bu
itibarla Meslek Yüksekokulunun özellikle yöre hayvancılığının geliştirilmesi ve üreticilere destek olunması şeklinde bir misyonla yeniden yapılandırılmasını
ümit ediyoruz. Elbette çok daha aktif
bir eğitim öğretimle birlikte.
Bu nedenle Bandırma 17 Eylül Üniversitesine
devredilen Meslek yüksekokulunu Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak YENİ BİR MİSYONLA GÜÇLENDİRMEK hedefine odaklanmamız gerekiyor. 'EĞİTİM’ alanında diğer bir ’Güçlü yön’ ise ’Endüstri Meslek lisesi’ şeklinde belirlenmişti. Bugün ilçemizdeki
Mesleki eğitim alanlarının bölgede
faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarına direk öğrenci yetiştirme potansiyeli oldukça yüksek. Bu alanlar aynı zamanda günün teknolojik gelişmelerine (CNC teknolojisi, kaynak uygulamaları,
Yenilenebilir enerji vs.) ayak uydurabilme kabiliyetine de sahipler.
Ayrıca devletin bu okullara -teknolojik
gelişmelere paralel olarak- eğitim teknolojileri alanında yatırım yapma imkân ve isteği de var. Bakanlığın eğitim programları ve eğitim teknolojilerini
iyileştirme çalışmaları sürekli güncelleniyor. Son olarak bu okul GMKA'na
proje yapmada yetişmiş elemana sahip ve onun desteklerinden yararlanma kapasitesi
de yüksek. Bunlar Mesleki eğitim alanında Susurluğun gelişmesini ve kalkınmasını
destekleyecek oldukça güçlü hususlar.
Ancak Meslek Lisesi öğrenci kapasitesinden ziyade evvelâ GELEN ÖĞRENCİ KALİTESİNİ ÖNCELEMEK hedefiyle hareket etmemiz gerekiyor.
İkinci olarak Mesleki eğitimde GÜNCEL TEKNOLOJİLERLE EĞİTİM ÖĞRETİM yapılmasını sağlamak hiç kuşkusuz bu alandaki gücümüzü daha da arttıracaktır. Öte yandan
şurası bir gerçek ki en iyi okulu yapsanız, en iyi öğrenciyi yetiştirseniz bile çabanız eksik
kalabilir. Zira meslek lisesi ile sanayi arasındaki bağı kuvvetlendirmedikçe, OSB’lerde olduğu gibi bir fabrika yada tesis
ile ilişkilendirmediğiniz sürece maksat
hasıl olmayacaktır.
Bu nedenle; Meslek lisesinden çıkan ÖĞRENCİLERİN KENDİ ALANLARINDA
İSTİHDAM EDİLMESİNİ sağlamak hedefi stratejik bir konu olarak ele alınıp mutlaka başarılmalı. Böylece Meslek lisesini EN SON TERCİH
EDİLEN OKUL KONUMUNDAN KURTARMAK da mümkün olabilir.
Nihayetinde bu hedefler ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimiz uygulanarak güçlü taraflarımızı daha da kuvvetlendirecek araçlar. Böylece stratejik plan önerimizin ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacına ulaşarak BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK vizyonumuza da önemli
katkılar sağlayacaklar.
Elbette ki ‘EĞİTİM’ alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ var. Onlardan faydalanabilmeliyiz. Geleneksel ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’ın ve sahip olduğumuz ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in bizim için oldukça stratejik bir değeri söz konusu. Eğitim konusunun bu değerleri göz ardı etmesi düşünülemez. Öte yandan her konuda olduğu gibi eğitim alanında da ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için bir avantaj.
Ayrıca korumak zorunda olduğumuz ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’yi çocuklarımız ve gençlerimiz için özenle yaşatmamız gerekiyor. Bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize güç ve hayat verecek unsurlar. Onları esas
alarak ve dayanarak sağlıklı, etkin bir yolculuk mümkün. Ancak her şeyden önce farklı bir bakış açısına ve amacı gözeten bir yaklaşım birliğine ihtiyaç var.
Böyle bir yolculuğu birlikte gerçekleştirmek üzere önem ve öncelik sırasına göre; İlçe Milli Eğitim (İMEM), Meslek Lisesi (ML), İlçe Halk Eğitim (İHEM) müdürlükleri, Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler
(SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte çalışmaları gerekiyor. Elbette Belediye (B), Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kent Konseyi (K), Spor kulüpleri (SK) ve diğer Sivil Toplum
Kuruluşları (STK) da bu işbirliğinin içinde olmalılar. Yerine göre işbirliği yapılan bir Meslek Yüksekokulu (MYO), Üniversite (ÜN), yerine göre Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) da bu süreçte bize yardımcı olabilir.
Son olarak bu hafta Susurluğun ’12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ açısından güçlü yönlerine dayalı olarak öngörülen hedefleri de ele alıyoruz. Daha önce yapılan tarama ve durum analizi (GZFT) çalışmasında Susurluk için ’KENTLEŞME VE ÇEVRE’ konusunda ’Güçlü yönler’; ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’ ve ’GY.12.2-Çataldağ’ olarak belirlenmişti.
Nitekim bu güçlü yönlere dayalı olarak da; ‘HDF.1.1.1.68-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyu bölgesinin Milli park ilan edilip koruma altına alınmasını sağlamak’ , ‘HDF.1.1.1.69-Susurluk Milli Parkı ihtiyacı altyapı projelerini hayata geçirmek’ , ‘HDF.1.1.1.70-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyunu alternatif turizme açmak’ ve ‘HDF.1.1.1.71-Çaylak Mesire yerinin Susurluk Belediyesi
tarafından işletilmesine devam etmek’ şeklinde bazı
hedefler öngörmüştük.
Öncelikle Çaylak mesire yeri olarak isimlendirilen mevkîyi ele
alalım. Eskiden beri piknik yeri olarak kullanılmış, halen de böyle. Çaylak mesire yeri kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun doğal güzellikleri arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri. İkinci doğal varlığımız da Çataldağ. Çevredeki üç ilçenin
birleştiği noktada bulunan 1336 metre ve 1306 metrelik zirveler Susurluk ilçe sınırlarında yer alıyor.
Bu konuda öncelikle Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyu bölgesinin MİLLİ PARK İLAN EDİLİP
KORUMA ALTINA ALINMASINI sağlamak şart görünüyor. Elbette bunun için üst seviyede
siyasi destek ve kararlara ihtiyaç var.
Ardından; Orman Genel Müdürlüğü ve Büyükşehir
işbirliğinde Susurluk Milli Parkı ihtiyacı
ALTYAPI PROJELERİNİ HAYATA GEÇİRMEK gerekecek. Böylece yollar, oturma yerleri, çeşme, wc,
işletme binaları, oyun alanları, köprüler, gezinti ve seyir terasları gibi pek çok zaruri alt ve üst yapılar inşa edilmiş olur.
Bu arada kontrollü olarak Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyunu ALTERNATİF TURİZME AÇMAK da mümkün. Bu çerçevede özellikle ilgili kurumlarla yapılacak bir protokol uyarınca Çaylak Mesire yerinin SUSURLUK BELEDİYESİ TARAFINDAN İŞLETİLMESİNE devam etmek bir geleneğin sürdürülmesi açısından önemli. Bu şekilde yasal statüsü belirlenmiş, devlet eliyle korunan, alt ve üst yapısı tamamlanan bir Milli Park Susurluğa çok şey katar. Böylece Çaylak mesire yerimizde de, Milli Parkımızın diğer noktalarında da dört mevsim itibariyle daha fazla misafir ağırlanabilir.
Kuşkusuz söz konusu güçlü yönler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun gelişmesini olumlu
etkileyebilecek faktörler. Her iki doğal varlığımız ve çevre güzelliğimiz ‘BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ vizyonuna katkıda bulunmak üzere, ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik
amacımız istikametinde ve ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimiz çerçevesinde değerlendirilmeyi bekliyor.
Onlara dayalı hedeflerin vizyonumuz,
stratejik amacımız ve uygulanacak strateji çerçevesinde sosyal ve ekonomik kalkınmamıza katkısı olacağını umuyoruz. Kaldı ki bu çevre zenginliğimizin güçlü yanlarını kullanma stratejisi aynı zamanda Susurluğun alternatif turizm
alanında da öne çıkmasına yardımcı olabilecek hedefler.
Bu süreçte insanımızın engin ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ duygularını her an yanımızda hissedeceğiz. Elbette ki ‘KENTLEŞME VE ÇEVRE’ alanında
deneyimli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli
insanlar’ımızdan da istifade etmemiz gerek. Meselâ eski Belediye başkanlarına, mühendislere, mimarlara, hukukçulara vb. yetişmiş gönlü daim
Susurlukta olanlara ihtiyacımız olacak.
Her konuda olduğu gibi ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ da en önemli avantajımız. En büyük zenginliğimiz ise bugünden yarına koruyup kollamak zorunda olduğumuz ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz. Sahip olduğumuz bu varlığı özenle yaşatmak olmasa olmaz bir
stratejimiz olmalı. Neticede bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize güç ve hayat verecek unsurlar. Onları esas
alarak ve dayanarak çok daha sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün. O yüzden başlarken de, sürdürürken de, sonuçlandırırken de bu değerlerden kopmamaya özen göstermeliyiz.
Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere önem ve öncelik sırasına göre; Orman işletme
şefliği (OİŞ), Belediye (B), Kaymakamlık (K), Köy Muhtarları (KM), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte çalışmaları gerekiyor. Elbette Kent Konseyi (KK), Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Esnaf ve sanatkâr odası (ESO) ve diğer Sivil Toplum
Kuruluşları (STK) da bu işbirliğinin içinde olmalılar. İşin doğası gereği Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin (BBB) desteği ve gücü olmadan başarılı olamayız. Bazı projelerde yerine göre işbirliği yapılan bir Üniversite (ÜN), yerine göre Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) destekleri de
bu süreçte söz konusu olabilir.
Son olarak gerek ‘SAĞLIK’, gerek ‘EĞİTİM’ ve gerekse de ‘KENTLEŞME VE ÇEVRE’ konusunda belirlenmiş hedeflerin gerçekleştirilmesinde
rehber alınması, dikkat edilmesi lazım gelen temel ilkelerimiz de var. Bunlar
hepsinde ortak olacak şekilde; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet
üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüş’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkeler. Onlar da Stratejik
Plan Önerimizin uygulanmasında her daim bize ışık olacaklar.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/04/21-nisan-2021-carsamba-reis.html>
28 Nisan 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı211.................................Str.1.2.1 Hedefleri(I)
Str.1.2.1 Hedefleri(I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun
temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı
ikinci aşamasında bu alanda ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ başlıklı Stratejik amacımızın ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi çerçevesinde toplam 71 hedef belirlenmişti.
İşte bu hedeflerin ‘Nasıl yapılacağı’ ile ilgili geçen hafta itibariyle ‘01-NÜFUS VE SOSYAL
HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında 3, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’
başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’ başlığında 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ başlığında 4, ‘07-TURİZM’ başlığında 11 ve
‘08-SANAYİ’ başlığında 8 ve ‘09-TARIM VE
HAYVANCILIK’ başlığında 23, ‘10-SAĞLIK’ başlığında 3, ‘11-EĞİTİM’başlığında 5 ve ‘12-KENTLEŞME VE ÇEVRE’ başlığı altında 4 adet olmak üzere tümü ile ilgili çalışma tamamlanarak REİS gazetesinde
yayınlanmış oldu. Böylece ‘Str.1.1.1 Hedefleri’nin ‘Nasıl’ gerçekleşeceği bölümünü bitirmiş olduk.
Şimdi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ için ikinci stratejik amacımıza, yani ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ konusuna geçiyoruz.
Bildiğiniz üzere bunun için öngörülen bir tek yolumuz var, o da ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisi. Orada tespit edilen toplam 17 hedefin 3’ü ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ , 3’ü ‘08-SANAYİ’ ve 7’si de ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü ile ilgili. İlk olarak bu hafta inşallah o stratejimize
uygun olarak ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ ve ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’
alanlarında toplam 7 hedefin ‘NASIL’ gerçekleşebileceğini ortaya koymaya çalışacağız.
Daha önce ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olarak biri zayıf yön, diğer
ikisi de tehdit olmak üzere üç faktör belirlenmişti. Bunlar; ‘ZY.03.1-işsizliğin artmakta
oluşu’, ‘THD.03.6-Artan işsizlik sorunu’ ve ‘THD.03.2-Teşvik sisteminde Çanakkale’nin 2. Balıkesir’in 3. bölgede yer
alması’ idi.
Bu sebeple belirtilen strateji uygulanarak ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.2.1.01-Susurluk’taki işsizlik
sorununu tüm boyutlarıyla ele alıp incelemek’,
‘HDF.1.2.1.02-Kendi işini kur projeleri geliştirmek’ ve ‘HDF.1.2.1.03-Mesleki eğitim ve yönlendirme
projesi yapmak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Bu konuda ‘Teşvik sisteminde Çanakkale’nin 2. Balıkesir’in 3. bölgede yer
alması ’şeklindeki tehdit şükürler olsun ki artık yok. Son kararname ile
Güney Marmara Kalkınma Ajansını oluşturan her iki il de 2.nci bölgede aynı şartlarda teşvik edilecekler. Fark şu ki Çanakkale ilinde (1 2 3 4 5 9 10 11 20 27 28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44
45 46 48 49 50) bizden farklı olarak fazladan 49 numaralı sektör teşvik edilirken, Balıkesir’de Çanakkale’den fazla
olarak 6 ve 16 numaralı sektörler listeye ilave edilmiş. Ancak Susurluk
olarak ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimizin önünde hala ‘İşsizliğin artmakta oluşu’ gibi önemli bir zayıf yanımız, yani sorunumuz var.
Türkiye'deki işsizlik verileri dış çevreden yönelen ‘Artan işsizlik sorunu’ gibi bir tehdidin olumsuz etkisi altında olduğumuzu gösteriyor. Kaldı ki, Susurluk’ta kiminle konuşulsa işsizlikten yakınıyor. Bu sıkıntı
rakamla ifade edilemese de varlığı hissedilen bir gerçek. Her ne
kadar orta vadede bu sorun azalacaksa da en azından 2023-28 plan döneminde meselenin hem sosyal hem ekonomik boyutlarını artan şekilde
hissediyor olacağız.
Görüşüme göre Susurluk’ta işsizliği giderek arttıran belli başlı üç sebep var.
Bunlardan ilki tarım ve hayvancılıktaki yapısal sorunlar, ikincisi Şeker
fabrikası, Yörsan ve Mola Tesislerinin negatife dönen durumu, üçüncüsü de özelde köyden kente gelenlerin, genelde ise okuyan gençlerin iş
bulamaması olarak görünüyor.
O halde ilk hedefimiz; bir üniversite işbirliği ile SUSURLUKTAKİ İŞSİZLİK SORUNUNU TÜM BOYUTLARIYLA ELE ALIP İNCELEMEK olmalı. Sayısal veriler derlenmeli ki sorunun boyutu, gelişimi ve geleceği
masaya yatırılabilsin. Böylesine ciddi bir sorun için ancak AKADEMİK BİR ELE ALIŞ TARZI VE
ANALİZ TEKNİĞİYLE ÇÖZÜM üretilebilir.
Bu arada Devlet kurumları desteğiyle gençleri kendi işlerinin sahibi yapacak, özellikle
tarım ve hayvancılık sektöründe KENDİ İŞİNİ KUR PROJELERİ
GELİŞTİRMEK odaklanacağımız ikinci hedef
durumunda. Bu da yetmez; gerek muhtemel OSB tesisleri, gerekse tarım ve
hayvancılığa dayalı işletmeler ve Lojistik firmaları için şimdiden NİTELİKLİ ELEMAN YETİŞTİRME ÇABASINA GİRMEMİZ gerekiyor.
Zira işsizlik sorununun altında yatan
sebepler arasında nitelikli eleman sıkıntısı olduğunu da biliyoruz. İşte tam da
bunun için Susurluk için GMKA destekli geleceğe yönelik planlı
bir ‘MESLEKİ EĞİTİM VE YÖNLENDİRME PROJESİ YAPMAK’ ve uygulamak gerekiyor. Tarım ve hayvancılıktaki yapısal sorunlar önemli ve çözüm önerileri de kendi başlığında ele alınıp değerlendirilecek elbette.
Ancak ŞEKER FABRIKASI, YÖRSAN VE MOLA TESISLERİ’nin negatife
dönen durumu mutlaka kısa vadede iyileştirilmesi gereken konular. 2023’ten önce bu tesisler konusunda bir gelişme sağlanmalı. Aksi halde var olan
işsizlik gelecek yıllarda katlamalı büyümüş olacak. İlgilenilmesi gereken bir diğer sorunumuz da elbette köylerden ilçeye gelenlerin, genelde okuyan gençlerin iş bulamaması meselesi.
Bunun için iki yönlü çalışma şart. Birincisi KÖYLERDEKI GENÇLERI KENDI IŞLETMELERININ SAHIBI YAPMAK, diğeri OKUYAN GENÇLERI DAHA KALITELI VE ISTIHDAM GARANTILI MESLEKI EĞITIMİNE YÖNLENDIRMEK. Yeniden başa dönersek; ilçemize orta vadede yapılacak yatırımlar
konusunda teşvik sisteminde Balıkesir ilimizin 2. Bölgeye alınmasını bir fırsat olarak görmeliyiz.
Ancak yapılması lazım gelen şu ki teşvik
kapsamına alınan 1 2 3 4 5 6 9 10 11 16 20 27 28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44
45 46 48 50 numaralı sektörleri mercek
altına almak ve YATIRIMCILARI TEŞVİK EDİLEN ALANLARA
YÖNELTMEK. Zira bu sektörlerin neler olduğu ve neden teşvik
edildikleri Susurluğun geleceği için stratejik önemde.
Bir Susurluklu için ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ temel değerlerimizdendir. Bu nedenle
elbette ki içerde dışarda; Susurluklu olan, ‘KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ çoktur.
Onların bu sürece dahil olması hızımızı ve etkinliğimizi arttıracaktır. Kalkınma bahsi, üretim ve işsizlikte mücadelede var olan, ekonomik değere sahip ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’dan da
yararlanmamız gerekiyor.
Öte yandan halen işleyen ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve
tesislerimiz’in bu konuda oldukça stratejik
bir değeri var. Kaldı ki her konuda olduğu gibi kalkınma ve teşvikler alanında
da ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için bir avantaj olmaya devam ediyor. Son olarak orta ve uzun vadede ilçemizde mevcut ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ kalkınma yolunda Susurluk için güçlü bir çekim merkezi işlevi görecek. Bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize güç ve hayat verecek unsurlar. Kalkınmak için bu
değerlerin göz ardı edilmesi düşünülemez. Onları esas alarak ve dayanarak
sağlıklı, etkin ve başarılı bir yolculuk mümkün.
Ancak bu yolculuk kuşkusuz ortak ilkelere
dayalı bir yaklaşım birliği de gerektiriyor. Nitekim; Tic.San.Odası
Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP) ve Stratejik Plan Ekibinin
(SPE) hep birlikte yürümeleri lazım. İlçe Milli Eğitim (İMEM), Meslek Lisesi (ML), İlçe Halk Eğitim (İHEM) müdürlükleri ve Meslek Yüksek Okulu (MYO) böyle bir süreci birlikte gerçekleştirmek üzere sıralı
olarak etkin katkı sunmalılar. Elbette Belediye (B), Köy Muhtarları (KM), Kent Konseyi (K), Esnaf sanatkâr Odası (ESO), Ziraat Odası (ZO) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da gerektiği noktada bu işbirliğine dahil olmalı. Ayrıca dışardan işbirliği
yapılması gereken bir Üniversite (ÜN) ve Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMKA) da yararlanılması gerekiyor.
Daha önce yapılan
tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektöründe ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olarak tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.06.2-Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’ ile ZY.06.3- Dereköy Maden suyu kaynağının atıl durumda
bırakılmış olması’ ve ZY.06.4-Susurluk
çayı kumunun sağlıklı işletilememesi’ olarak
değerlendirilmişti.
Bu yüzden söz konusu zayıf yanlarımızı telafi etmek, ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimizi uygulamak ve ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.2.1.04-Bor üretim ve pazarlama tesisi kurulmasını
sağlamak’, ‘HDF.1.2.1.05-Taş kırma ve kesim işletmelerinin oluşumuna katkıda
bulunmak’, ‘HDF.1.2.1.06-Tabii kaynaklarımızın değerlendirilmesine yönelik projeler yapmak’ ve ‘HDF.1.2.1.07-Yapılan projelerin istihdam sağlayan ekonomik işletme ve
tesislere dönüşümüne çaba sarf etmek’ şeklinde 4 hedef öngörülmüştü.
Balıkesir ili ülkemizde
yenilenemeyen maden ve doğal kaynaklar anlamında zengin yer altı rezervleri ile
biliniyor. Bölgede çıkarılan başlıca endüstriyel hammaddeler bor, kil, zeolit,
halloysit ve kaolin. Granit rezervleri bakımından da Erdek-Kapıdağ,
Ayvalık-Bağyüzü ve Susurluk-Çatal Dağ öne çıkıyor ki inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş
kullanımının arttığı bir gerçek. Ayrıca Susurluk ve Kepsut ilçelerinde vollastonit; Dursunbey, Susurluk ve Gönen ilçelerinde de sırasıyla manyezit, jips ve kükürt oluşumlarına da rastlanıyor.
Bu sebeple bölgemiz tarih
boyunca madencilik faaliyetlerinin kesintisiz olarak yürütüldüğü bir yöre olmuş. Türkiye’de işletilen ilk bor yatağı Sultançayır’da olmuş. Öte yandan
halen Demirkapı Köyünde cevheri kalomanit olan ve Ömer Köyünde cevheri pandermit olan iki bor rezervi daha bulunuyor. Ancak söz konusu maden bölgemizden bugüne kadar çoğunlukla hammadde olarak ihraç edilmiş, katma değeri yüksek uç ürünlerin üretimi bölgede gerçekleştirilememiş.
Halen de günümüzde alınmış 16 dolayında maden ruhsatı bulunmasına rağmen İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması ve ‘Doğal kaynakların yeterince değerlendirilememesi’ zayıf bir yönümüz. O halde şimdi maden kaynaklarımızla ilgili olarak bu alandaki zafiyetimizi
gidermek üzere düşünülen hedeflerimizin nasıl gerçekleşebileceğini ortaya koymaya çalışalım.
Genel çerçevede ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için ve ’StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ şeklindeki stratejimizin uygulanmasından söz ediyoruz. Bunun için içinde bulunduğumuz dönemde sahip olduğumuz MADENLERİN YİNE ÜLKEMİZDE İŞLENEREK KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLERE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ YAKLAŞIMI’nı biz de benimsemek durumundayız.
Bu manada bölgede çıkarılan endüstriyel hammaddeler arasında Susurluk’ta
da bulunan bor madeninin şu anda işletilmiyor olması mümkün olmadığı anlamına gelmiyor. YATIRIMCISI OLMASI VE UYGUN PROJELERLE GELİNMESİ halinde Susurluğun yeniden madencilik sektöründe yerini alması mümkün. Zira geçmişe nazaran Bor madeninin kazandığı stratejik önem şu an ülkemizin gündeminde. Bor
kaynağının sadece çıkarılması değil, işlenerek katma değerli
pek çok ürüne dönüşmesi de artık hayal olmaktan çıktı. Bu
durum hiç şüphesiz ilçemiz için de yararlanılması gereken bir fırsat.
Eskiden taş toprak olarak vagonlarla
Bandırma’ya geçen bor madeni belki de gelecekte ilçemizde işlenebilir. BORUN, SANAYİDE ÇOK SAYIDA KULLANIM ALANINA SAHİP OLMASI VE YENİ TÜKETİM ALANLARININ ARTMASI bölge ekonomisi için bir avantaj. Meselâ artan petrol ve enerji maliyetine bağlı olarak ısıtma ve soğutma amaçlı izolasyon sektöründeki büyüme potansiyelinin bor ürünlerine olan
talebi arttıracağı düşünülüyor. Böylece mevcut doğal taş ve MADENLERİN İŞLENEREK HAMMADDE YA DA ARA
MAMUL OLARAK DEĞİL DE NİHAİ ÜRÜN HALİNDE SATILMASI KUŞKUSUZ SUSURLUK
İÇİN YENİ İSTİHDAM ALANLARI AÇILMASI DEMEK OLACAK.
İşte bu çerçevede özellikle Bor madeni konusunda Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bor Teknolojileri Uygulama Ve Araştırma Merkezi ile Bandırma
Bor Ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü ile bağlantılı İlçemiz sınırlarında BOR TEMELLİ BİR ÜRETİM VE PAZARLAMA TESİSİ KURULMASINI SAĞLAMAK hedefi için çalışmalıyız.
Her hal-u kârda ’Dereköy Maden suyu kaynağının atıl
durumda bırakılması’ da Susurluk için ele alınması gereken zayıf bir nokta. Aynı değerlendirmeyi ’Susurluk çayının kumu’ için de düşünmek mümkün. Bir zamanlar ilçe için önemli ölçüde bir gelir ve istihdam kaynağı durumundaki bu potansiyeller bugün neden atıl vaziyette? Cevap için GEREK MADEN SUYU İÇİN GEREKSE DERE KUMU HAKKINDA MEVCUT POTANSİYELİ, KAPASİTESİ, NEDEN
İŞLETİLMEDİKLERİ VE GELECEKTE İŞLETME İMKÂNININ OLUP OLMADIĞININ ARAŞTIRILMASI gerekiyor.
Bulunulan nokta hakkında bilgi sahibi
olmazsak, nereye gideceğimize ve nasıl yürüyeceğimize dair öneriler geliştiremeyiz. O nedenle Dereköy maden suyu ve dere kumu gibi TABİİ KAYNAKLARIMIZIN İLÇEMİZE MAKSİMUM KATKI SAĞLAYACAK ŞEKİLDE PROJELENDİRİLMESİ elbette stratejik bir önem arz ediyor.
Aynı şekilde inşaat sektörünün gelişmesi oranında doğal taş kullanımı da arttığına göre Çataldağ’da mevcut granit rezervi ile Sultançayır Tüf taşı potansiyelinin de değerlendirilmemesi için hiçbir sebep yok. Bu nedenle söz konusu doğal kaynaklarımızın
değerlendirilmesine yönelik TAŞ KIRMA VE KESİM İŞLETMELERİ OLUŞUMUNA YARDIMCI OLMAK ve yönlendirmek gerekiyor. Bunların üretime açılması elbette Susurluk için yeni kazanç ve istihdam kapıları demek olacak.
Bu sebeple Dereköy maden suyu, dere kumu, granit ve tüf taşı gibi
işletilebilir tabii kaynaklarımızla ilgili yapılacak PROJELERIN PLAN DÖNEMINDE ISTIHDAM SAĞLAYICI EKONOMIK IŞLETME VE ÜRETİM TESISLERİNE DÖNÜŞMESI oldukça önemli. Dolayısıyla bu tür çabalar
madencilik ve doğal kaynak sektöründeki
zayıflıkları telafi edeceği gibi kalkınmamıza da ilave katkı sunacaktır.
Kuşkusuz herhangi bir Susurluklu için ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ temel bir değerdir. Vatanın toprağı da,
madeni de, tabii kaynağı da aynı. Birini önemseyip
diğerlerini ihmal etmek olmaz. Bu açıdan Susurluklu olup da ‘ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektöründe deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ı bir şekilde sürece dahil edebilmeliyiz. Bu hamle bizim hızımızı ve etkinliğimizi
arttıracaktır.
Şayet üretim ve
istihdam söz konusu ise mevcut ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve
tesislerimiz’i da göz ardı
edemeyiz. Onların hepsi Susurluk için stratejik birer değerdir. Bugün için varlığını kanıksadığımız ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için gelecekte de avantaj sağlamaya devam edecek. Bu arada orta ve uzun
vadede ilçemizde ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ olacağı varsayılıyor. Bu fırsatı bir değer olarak kalkınma yolunda
kullanmaktan daha akılcı ne olabilir ki?
Bu arada babalarımızdan bize emanet kalan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’yi de ne pahasına olursa olsun yitirmememiz ve gelecek nesillere ulaştırabilmemiz
gerekiyor. Neticede bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize temel ve dayanak olacak
unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı, etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Ancak bu yolculuk ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği de gerektiriyor.
Ki böyle bir süreci birlikte gerçekleştirmek üzere sıralı
olarak; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP) ve
Stratejik Plan Ekibinin (SPE) hep birlikte yürümeleri mümkün olabilsin. Elbette Belediye (B), Köy Muhtarları (KM), Kent Konseyi (K), Esnaf sanatkâr Odası (ESO) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine katkı sunmalılar. Ayrıca bu bahiste öngörülen projeler için işbirliği yapılması gereken kuruluşlar da var. Bunlar Üniversite (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA), Bor Teknolojileri Uygulama Ve Araştırma
Merkezi (BTUAM) ile Bandırma Bor Ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü (BBAF) gibi resmi kurum ve kuruluşlar.
Her konuda olduğu gibi Stratejik Plan
Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda. Özellikle belirtmemiz gereken husus şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ikinci ayağının da ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ olduğunun hep
bilincinde olmalıyız.
Bu nedenle o yöndeki
hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ın yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimizin uygulanması olduğunu hep hatırımızda tutmamız gerek. Zira söz konusu strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda temelde ‘ÜRETİMİ
ARTTIRMAYA’ yönelik hedefleri amaca yönlendiriyor.
Bu durum elbette bu yazımızda ele alınan ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ ve ‘ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ için de geçerli. Böylece gerek güçlü/zayıf yönlerden hareketle, gerekse de orta vadede çevreden yönelecek fırsat/tehditler üzerinden üretimin,
dolayısıyla istihdamın arttırılması da amaçlanmış
durumda. Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/04/28-nisan-2021-carsamba-reis.html>
5 Mayıs 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı212.................................Str.1.2.1 Hedefleri(II)
Str.1.2.1 Hedefleri(II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Önceki hafta ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik
amacımızın ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisi kapsamında daha önce tespit edilmiş bulunan toplam 17 hedefin ‘03-KALKINMA
VE TEŞVİKLER’ alanında 3 ve ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ alanında 4
olmak üzere toplam 7 hedefinin ‘NASIL’ gerçekleşebileceğini ortaya koymuş olduk.
Bu hafta da inşallah ‘Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimize uygun olarak ‘08-SANAYİ’ alanında 3, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ alanında da 7 olmak üzere toplam 10 hedef konusunda görüşlerimizi okuyacaksınız.
Öncelikle belirtmemiz gereken husus şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayağının da ‘StrA.1.2 -İstihdamı arttırma’ olduğunun
farkında olmalıyız. O nedenle bu yöndeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejimizin uygulanması oluyor. Zira söz konusu
strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda temelde ‘üretimi arttırmaya’ yönelik düşünüldü. Böylece gerek güçlü/zayıf yönlerden hareketle, gerekse de orta vadede çevreden yönelecek fırsat/tehditler üzerinden üretimin,
dolayısıyla da istihdamın arttırılması hedeflendi.
Bu durum elbette bu yazımızda ele alınan ‘SANAYİ’ ve ‘TARIM VE HAYVANCILIK’ için de geçerli. Böylece gerek güçlü/zayıf yönlerden hareketle, gerekse de orta vadede çevreden yönelecek fırsat/tehditler üzerinden üretimin,
dolayısıyla istihdamın arttırılması da amaçlanmış
durumda. Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak.
Daha önce ‘08-SANAYİ’ alanında ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olarak biri güçlü yön, diğer ikisi de fırsat olmak üzere üç faktör belirlenmişti. Bunlar; ’GY.08.8-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif
OSB potansiyeli’, ‘FRS.08.1-İstanbul
sanayisinin desantralizasyonu’ ve ‘FRS.08.2-İstanbul sanayiinin giderek bizim bölgemize doğru kayması’ idi. Bu
sebeple belirtilen strateji uygulanarak ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.2.1.08-OSB girişimini sahiplenmek, siyasi ve altyapı desteğini
sağlamak’, ‘HDF.1.2.1.09-OSB’ne her aşamada aktif destek olmayı ve katkıda
bulunmayı sürdürmek’ ve ‘HDF.1.2.1.10-Karma OSB yaklaşımıyla
Susurluk için en uygun yatırımların gelmesinde seçici olmak’ şeklinde 3 hedef öngörülmüştü.
İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif
OSB potansiyeli Susurluğun geleceği için oldukça stratejik bir konu. Büyük sanayi
merkezleri günümüzde hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı altında. Günümüzde giderek daha önem kazanan çevre sorunları da bu ‘desantralizasyon’u zorluyor.
Bu yüzden İSTANBUL GİBİ GEÇMİŞTE BELLİ MERKEZLERDE YOĞUNLAŞMIŞ BULUNAN SANAYİİNİN YAKIN ÇEVREDE DAHA AZ YOĞUNLUKLU BÖLGELERE TAŞINMASI GÜNDEMDE. Nitekim bu fırsatı değerlendiren Güney Marmara Kalkınma ajansı aşırı büyüyen merkezlerin çevresindeki alanlara yayılması suretiyle
merkezdeki yoğunluğu hafifletilip kaynakların devamlılığının sağlanması
konusuna Bölge Planı’nda yer vermiş bulunuyor.
Gerçekten de bu
bağlamda Çanakkale ve Balıkesir’i içine alan TR22 Düzey 2 Bölgesi, coğrafi konumu, merkezlere yakınlığı ve sahip olduğu gelişme
potansiyelleri bakımından aşırı büyüyen bu merkezlere alternatif olarak görülüyor. İlçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasında bulunması, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına yakınlığımız bize de bu açıdan ikincil bir avantaj sağlıyor. Sanayinin hâlihazırda Bandırma- Biga-Çan-Çanakkale aksı
ile daha zayıf düzeyde Susurluk-Balıkesir-Edremit
akslarında geliştiği, ancak BU GELİŞMENİN ASIL OLARAK
BANDIRMA-SUSURLUK-BALIKESİR-BURSA YÖNÜNDE KUVVETLİ OLDUĞU İZLENİYOR.
Bursa-Gebze-İstanbul otoyolu ve Lojistik Köyü projelerinin etkisiyle önümüzdeki yıllarda bu gelişme daha da hızlanacak. Ancak SANAYİ GELİŞME AKSLARINDA YENİ TESİSLERİN DAĞINIK, GELİŞİGÜZEL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMAYAN BİR ŞEKİLDE YER SEÇMELERİ YERİNE, DAHA ZİYADE OSB’LERE YÖNLENDİRİLMESİ POLİTİKASI DA VAR. Bu nedenle OSB’lerin sağladığı uygun ortam ve maliyet avantajları göz önüne alınarak taşınması düşünülen sanayi için bu merkezlerin öncelikli alanlar olarak dikkate alınması söz konusu.
Bildiğimiz kadarıyla İLÇEMIZ ÖMERKÖY SINIRLARI IÇERISINDE OSB KURULUMU ILE ILGILI BAZI ÇALIŞMALAR YAPILMIŞ. Başvuru
dosyası Valilik kanalıyla Sanayi Bakanlığına ulaşmış durumda. Google harita
uygulamalarından görülebileceği
gibi Ömerköy’den geçen yeni otoban ile mevcut karayolu arasında kalan bölümde büyük ölçekli Mera parselleri (170 ha civarında) var. Yanındaki tarımsal alanlar ile
birlikte alanın yaklaşık 450 ha büyüklüğe ulaşabileceği anlaşılıyor.
Kurulacak olan OSB’nin niteliği çok önemli. Bu anlamda KARMA OSB HER ZAMAN DAHA AVANTAJLI. Çünkü karma OSB’lerde imar planı aşamasında ada bazında
ihtisaslaşan üretim adaları mümkün. Yani örneğin; OSB’nin güney kısmında Gıda üretim tesisleri planlanırken, belli bölgesinde
masa-sandalye üretimine yönelik imar
adaları, bazı yerlerinde de yüksek katma değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir.
HARITADAN DA GÖRÜLEBILEN YER SUSURLUK OSB IÇIN OLDUKÇA UYGUN. Zira büyüklüğü 400 ha altında olan OSB’ler çarkı çevirme noktasında zorlanabiliyorlar. Bu yüzden başta
Hazine parselleri olmak üzere özel mülkiyet elindeki parselleri de OSB içerisine
almakta fayda var. Kuşkusuz Ömerköy’de kurulması için BAŞVURUSU YAPILAN KARMA OSB’Sİ ÇOK KIYMETLİ VE KAÇIRILMAMASI GEREKEN BİR FIRSAT.
Bu kez işin sıkı tutulması, özünden sapılıp sulandırılmaması ve adım adım sonuca ulaştırılması gerekiyor.
Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi gibi, gelecek nesillere ulaştırılacak bir amiral gemisi gibi KONUNUN VIZYON VE DAVA EDINILMESInden söz ediyorum. O halde ilk önce Susurluk olarak OSB GIRIŞIMINI SAHIPLENMEK gerekiyor. Bunun için örgütlenmek, icap ederse BIR DERNEK ÇATISI ALTINDA SUSURLUĞUN ILERI GELENLERINI BIR ÇATI ALTINDA BIR ARAYA GETIRMEK de düşünülebilir.
Neticede yıllardır böyle bir öncülüğü bekleyen Susurluk insanı bu birliktelikten mutlaka etkilenecektir. Halk olarak topyekûn bu fikri benimsemek, güçlü bir şekilde talep etmek ise GEREKEN SIYASI DESTEĞI DE ZORLAYACAKTIR. Bir sürü BÜROKRATIK FORMALITENIN VE HUKUKİ
SORUNLARIN AŞILABILMESI, YATIRIMCILARIN CESARETLENDIRILIP YÖNLENDIRILMESI buna bağlı.
Elbette her şey yolunda gitse ve Susurluk
OSB’si kuruluş aşamasına geçse bile hemen sonuç alınamaz. OSB’lerde kurulumdan sonraki ilk işler; imar planı, parselasyon planı, altyapı
tesisleri ve merkezi atık su arıtma tesisinin yapılması. OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim
Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş ve diğer kamusal hizmet
tesisleri ile banka vb. ünitelere de ihtiyaç duyulur. Sadece sanayi yatırımları değil bu tesisleri yapmak da hem zaman
hem de ciddi bütçe gerektiren
işler. Nitekim ülkemizde henüz altyapı, yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor.
Bu bakımdan makul bir süre içinde OSB alanının düzenlenmesi; yollar, parselasyon, kanalizasyon, içme suyu,
doğalgaz vb. ALTYAPININ YAPILABİLMESİ lazım. Bunun için de kesinlikle BALIKESIR BÜYÜKŞEHIRIN GÜÇLÜ DESTEĞINE IHTIYAÇ VAR. İlk sanayi tesisi gelene kadar yapılması gereken altyapı işleri için Büyükşehir desteğine kesinlikle muhtacız. Bu arada Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının ihtiyaç duyulan tüm altyapı-üstyapı tesisleri başta olmak üzere özel mülkiyet elindeki parsellerin OSB tarafından kamulaştırılması için kredi verdiğini bir kenara not edelim.
BÖYLECE PROJELERIN BAKANLIK YATIRIM PROGRAMINA ALINMASI ILE BIRLIKTE 3 YIL
GERI ÖDEMESIZ, YILLIK %3 FAIZLE 10 YILDA
GERI ÖDEMELI KREDI KULLANARAK (bazı parselleri ipotek vermek gerekiyor) ilk etapta ihtiyaç duyulan bütçe
oluşturulabilir. Ancak bütün bunların; birbirinden kopmadan, ara
vermeden ve işin sürüncemeye girmesine meydan vermeden ETKIN BIR ŞEKILDE SÜRDÜRÜLMESI gerekiyor. Yani OSB’NE HER AŞAMADA AKTIF DESTEK OLMAK VE KATKIDA BULUNMAK Susurluk için, hayati önemde bir konu.
Kuşkusuz bu süreçte Susurluk Kaymakamlığının sabırlı, kararlı, feraset ve basiretle donanmış
liderliği olmazsa olmaz bir zorunluluk. Tic.San.Odası Borsanın (TSOB) da
inanmış ve adanmış bir yaklaşımla fiilen işin içinde olması şart. Zira KARMA OSB IÇIN EN UYGUN YATIRIMLARIN GELMESINDE SEÇICI OLMAKtan bahsediyoruz. Susurluk ve geleceği için hiçbir şekilde ’gelsin de ne olursa olsun’ özensizliğine düşmemek gerekiyor. Bunun için de ‘BIR OLMALI, DIRI OLMALI VE GÜÇLÜ OLMALIYIZ’.
Kuşkusuz bu hedefler güçlü yönlerimizi daha da güçlendirecek, fırsatlardan yararlanıp orta
vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek çok çok önemli hususlar. Aynı zamanda bu süreç yöre insanımız için gelecekte yeni kazanç ve istihdam kapıları anlamına gelecek
tarihi değerde stratejik bir çıkış yolu sunuyor.
Ancak bugün itibariyle
burada bir hususu önemle vurgulamakta ve belirtmekte yarar var. BU STRATEJİK
PLAN ÖNERİSİ 2023 YILI SONRASI İÇİN YAPILIYOR. O nedenle 2021 ve 2022 yılları için söylediği bir
şey yok. Bu dönem Susurluk halkının, idaresinin ve siyasetinin görev alanı.
Stratejik plan onlara bir vizyon öngörüyor; benimser ve inanırlarsa ‘yeşilelma yolu’ndan yürürler. Zaman ve mevzi kazanırlar. ‘Ayağa kalk Susurluk! Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!’çağrımıza
uymuş olurlar. Bu arada açtığımız yoldan yürüyerek Stratejik Planlarını kesinleştirmiş ve 2023’e öngörülen fotoğraf içinde ulaşmış olurlar.
Kısaca OSB’sin kuruluş aşaması bitmiş,
altyapı işlerinin yürütüldüğü bir noktada Stratejik plan yapılmış ve uygulamaya girmiş olur. Bunun için de öncelikle kendi tesis ve ürünlerimizin güçlendirilmesini
başarmak olmak üzere, OSB fırsatını kesinlikle ıskalamamamız gerekiyor. Susurluk için henüz hiçbir şey bitmedi, bitmeyecek. GELİŞMEK İÇİN DEĞİŞMEK, DEĞİŞMEK İÇİN DE NİYET
VE ÇABA GEREKİYOR. Aklımızı ve yüreğimizi
birleştirebilir, dikenli yollarda sonuna kadar yürümeyi göze alabilirsek her zaman güçlü çıkış yolları bulabiliriz. Bilmeliyiz ki ‘Yola çıkıp varmamak, yoldan çıkıp ta varmak mümkün değildir’. Son olarak yine böyle bir söz: ‘Her arayan bulamayabilir ama bulanlar arayanlardır’.
Susurluklular için ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ önemli bir değerdir. Şeker fabrikası gibi
bir deneyim yaşadıkları için de ‘fabrika,
tesis ve iş sahası’ demek, içlerindeki vatan duygusunun bir parçası anlamına gelir. Bu manada elbette ki içerde dışarda;
Susurluklu olan, ‘SANAYİ’ alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ var. Onların
mutlaka bu sürece dahil olmaları gerekiyor.
Kalkınma, üretim ve
istihdam deyince var olan, halen işleyen ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in de hiç kuşkusuz bu konuda oldukça stratejik bir değeri var. Kaldı ki her
konuda olduğu gibi sanayi alanında da ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için oldukça önemli bir avantaj. Son olarak öyle görünüyor ki orta ve uzun vadede ilçemizde mevcut konum, altyapı, ürün ve tabi kaynaklar ilçemize gelebilecek sanayiciler açısından ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sunuyor. Susurluk bu alanda gelecekte artan bir çekim merkezi
olacak.
Bu arada bir yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi özenle korumak gerekecek. Bu yüzden söz konusu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde
bize güç verecek unsurlar. Kalkınma, sanayi, üretim ve
istihdam için bu değerlerin göz ardı edilmesi çok yanlış
olur. Ancak elbette bu süreç ortak
ilkelere dayalı bir yaklaşım ve işbirliği de gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla; Kaymakamlık (K) liderliğinde; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Siyasi Partiler (SP), Belediye (B) ve Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) birlikte yürümeleri lazım. Elbette, Kent Konseyi (K), Esnaf sanatkâr Odası (ESO), Ziraat Odası (ZO), Köy Muhtarları
(KM) ve Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı. Ancak şunu bilelim ki daima
desteğine ihtiyaç duyacağımız Büyükşehir Belediyesinin (BBB) siyasi, idari
ve yatırım gücü olmadan asla başarılı olamayız.
Daha önce ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ alanında ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olarak üçü güçlü yön, diğeri de fırsat olmak üzere dört faktör belirlenmişti. Bunlar; ’GY.09.5-Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilerin varlığı’ , ‘GY.09.6-Seracılık
yatırımları için de uygun arazi varlığı ve jeotermal
kaynaklar’ , ‘GY.09.7-Önemli miktarda orman varlığına sahip olma’ ve ‘FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış’ idi.
Bu sebeple belirtilen strateji uygulanarak ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ’HDF.1.2.1.11-Orman varlığımızın asgari 7.000 da olması ve gelişmesine özen göstermek’, ‘HDF.1.2.1.12-Orman varlığımızın değerlendirilmesine yönelik kazanç getirici projeler yapılmasını sağlamak’,
‘HDF.1.2.1.13-Bal üretiminde 60 tona ulaşmak’,
‘HDF.1.2.1.14-Sonrasında yapılacak projelere temel olmak üzere ilçemizin biyo çeşitliliği, tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili bir çalışma yapmak’, ‘HDF.1.2.1.15-Jeotermal kaynaklarla Seracılık yapılabilmesi
için altyapı konusunda devlet desteği sağlamak’, ‘HDF.1.2.1.16-İhracat imkânlarını zorlayarak küresel gıda talebindeki artıştan kendi ölçümüzce pay almak’ ve ‘HDF.1.2.1.17-Pazarlamaya
yönelik girişimci bilgiye, entegre depolara, soğuk hava ve paketleme
tesislerine sahip olmak’ şeklinde 7 hedef öngörülmüştü.
Susurluk; Normal Orman 6.641,10 ve Bozuk Orman 2.777,70 olmak üzere toplam 9.418,80ha orman alanına sahip. Rakamlar Susurluğun Önemli miktarda orman varlığına sahip olduğunu gösteriyor. Bu sebeple öncelikle ORMAN VARLIĞIMIZIN ASGARİ 7.000HA OLMASIna odaklanmamız gerekiyor.
Bunun için BOZUK ORMAN VARLIĞIMIZIN ISLAHI VE UYGUN ALANLARA SÜREKLİ FİDAN DİKİMİ çok çok önemli. Ancak arttırmak kadar ORMAN ALANLARIMIZIN KORUNMASI VE GELİŞMESİNE DE ÖZEN GÖSTERMEK gerekiyor. Ormanlarımızda ağırlıklı olarak kayın ve gürgen bulunuyor. Bunlar işlenmesi kolay ama uzun süre dayanıklı olabilen ağaçlar.
İlimizde 2017 yılında odun dışı ürünlerden 18 bin ton üretilmesi planlanmıştı. 2018 yılında bu
miktar 21 bin tona çıktı. Ayrıca bölgemiz orman köylerinin cam fıstığı, yosun mantar ve
defne yaprağı gibi değişik üretim alanlarında farklı kazanç imkânları var. İşte bu yüzden ayrıca bize ORMAN VARLIĞIMIZIN DEĞERLENDİRİLMESİNE YÖNELİK KAZANÇ GETİRİCİ PROJELER gerekiyor.
Bunun için Tarım Orman Bakanlığı ve GMKA destekli projeler mümkün. Neticede ORMAN KÖYLERİMİZİN YENİDEN ŞENLENMESİ,
İSTİHDAM VE KALKINMA AMAÇLI BU PROJELER hem orman varlığımızın değerlendirilmesi hem de yeni kazançlar sağlanmasına yol açacaktır. Bir örnek olarak SUSURLUK; ARICILIK FAALİYETLERİ İÇİN DE ELVERİŞLİ ORMANLIK ALANLARA SAHİP.
Susurlukta 2011 yılı itibariyle 2.809,
2015 yılı sonu itibariyle de 3309 adet arılı kovan tespit edilmiş ve o yıl
itibariyle de 49.635 kg bal üretimi gerçekleşmiş.
Rakamlar bu alanda bir gelişmeyi işaret ediyor. Kaldı ki ilimizde bugüne kadar 10 civarında bal ormanı yapılmış ve bazı ailelere fenni arıcılık
projesi kapsamında 4 milyon TL'lik destek programı gerçekleşmiş. O halde orman varlığımız üzerinde arıcılık yapan, yapmayı düşünen
insanımıza bu konuyla ilgili teşvik ve desteklerin yönlendirilmesi halinde kısa sürede BAL ÜRETİMİNDE 60 TONA ULAŞMA hedefimiz gerçekleşebilir.
Tıbbi ve aromatik bitkiler gıdadan
sağlığa, kozmetikten turizme kadar birçok alanı
ilgilendiren önemli bir sektör. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bugün dünyada kullanılan tıbbi bitki sayısı 20 bin civarında. Bu bitkilerin
4.000'ni tedavi amaçlı kullanılıyor. Dünyada 2.000, Avrupa'da ise 500'e yakın tıbbi bitkinin
ticareti yapılıyor. Yıllık ekonomik değeri ise 115
milyar dolar civarında.
3 gen merkezinin kesişme noktasında olan Türkiye, yaklaşık
4.000'i endemik, yani bu coğrafyaya has olmak üzere, toplam
12 bin bitki türüne ev
sahipliği yapıyor. Başka bir ifadeyle, Avrupa kıtasından daha fazla Zengin biyo çeşitlilik, tıbbi ve aromatik bitkilere sahip bir ülkeyiz. Bunların içinde 1.700 civarında bitki tıbbi özellik
taşımakta, bunun da 500'ü tıbbi ve aromatik bitki olarak
değerlendirilmekte. Yani bu veriler bize, dünya üzerindeki tıbbi bitkilerin yaklaşık %6'sının ülkemizde olduğunu gösteriyor.
Hem doğadan toplanan defne, kekik, adaçayı gibi ürünlerde, hem de kültürü yapılan kimyon, anason, nane, rezene gibi ürünlerde geniş bir popülasyona sahibiz. SUSURLUĞUN DA KENDİ ÇAPINDA BU ZENGİNLİĞİ DEĞERLENDİREREK İLÇE İÇİN İLAVE KAZANÇ KAPILARI AÇMASI VE BU PAZARDAN PAY ALMASI MÜMKÜN. O halde bir an evvel sonrasında yapılacak projelere temel olmak üzere İlçe Tarım Müdürlüğü kanalıyla İLÇEMİZİN BİYO ÇEŞİTLİLİĞİ, TIBBİ VE AROMATİK
BİTKİLERLE İLGİLİ BİR ENVANTER ÇALIŞMASI yapabilmeliyiz. Zira BU ZENGİN POTANSİYEL, ÜRETİM İÇİN UYGUN İKLİM VE HABİTATLAR
DEĞERLENDİRİLMEYİ BEKLİYOR.
İlçemizin Seracılık yatırımları için de uygun
arazi varlığı ve jeotermal kaynakları bulunuyor. Halen örtü altı üretim bazı köylerimizde var ve yapılıyor. Ancak bölgenin uygun arazi varlığı ve jeotermal kaynaklar bu sektörü kanatlandırabilir. Çünkü jeotermal
kaynaklar taşıdığı sıcaklık ve debi ile seracılık için son derece uygun bir ortam sağlıyor. Böylece seracılık konusunda ileri teknolojiyle üretim ve
ihracat mümkün. Bu hem kişisel kazanç hem de ilçe ve ülke ekonomisine ilave katkı sağlanması demek. İlçenin ekonomisine önemli bir fark getirecek olan böyle bir seracılığın birçok kişiye de istihdam sağlayacağı ortada.
Sosyal ve ekonomik kalkınma çıtamızı yükseltebilecek
bu işin büyümesi kuşkusuz önemli bir gelişme olur.
Ancak öncelikle ilçemizdeki JEOTERMAL KAYNAKLARIN NERELERDE VE NE ÖLÇÜDE SERACILIĞA UYGUN OLUP
OLMADIĞININ NETLEŞMESİ şart. Bunun için BİR ÜNİVERSİTE İLE İŞBİRLİĞİ yapılabilir. Ayrıca bu konu alt yapı açısından ciddi
devlet yatırımı da gerektiriyor. Bu sebeple JEOTERMAL KAYNAKLARLA SERACILIK YAPILABİLMESİ İÇİN ALTYAPI KONUSUNDA DEVLET DESTEĞİ SAĞLAMAK stratejik bir konu.
‘Küresel gıda talebindeki artış’ gerçeği ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ şeklindeki
stratejik amacımızın ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz önemli bir fırsat gibi duruyor. Yapılan
hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,2 Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman bu nüfusun %70’inin
kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel gıda talebindeki artışın da yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin
ediliyor.
Daha fazla kalori tüketimi ve beslenme değişiklikleri; Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat daha fazla süt, 1,5 kat
daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına geliyor. Böylesi bir
ortamda Türkiye sahip olduğu imkânlar ile tarım ve
hayvancılık sektör yatırımcıları için çok önemli fırsatlar sunmakta. Bu durumda İHRACAT İMKÂNLARINI ZORLAYARAK KÜRESEL GIDA TALEBİNDEKİ ARTIŞTAN KENDİ ÖLÇÜMÜZCE PAY ALMAK hedefi bizim için de ön açıcı olabilir.
Odaklanmamız gereken şey ise gayet doğal
olarak ÇEVREDEN ESEN FIRSAT RÜZGÂRLARINDAN AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANABİLMEK. Ancak BU KONUNUN ŞARTI GEREKEN ALT YAPIYI HAZIRLAMAK VE HAZIRLANMAK olur. Meselâ bu alanda; PAZARLAMAYA YÖNELİK GİRİŞİMCİ BİLGİYE, ENTEGRE
DEPOLARA, SOĞUK HAVA VE PAKETLEME TESİSLERİNE SAHİP OLMAK bizim için önemli bir stratejik hamle niteliğinde.
‘LİSANSLI DEPOCULUK’ KAVRAMINI BİLMEK VE DEĞERLENDİRMEK de bunlardan biri. Unutulmamalı ki gelecek için
hazırlanmak, fırsatları değerlendirmek, hedeflerimizi olumsuz etkileyebilecek
engelleri ortadan kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve dünyaya açılmaktan başka çare yok. Böylece
Susurluğun geleceği demek olan fırsatları kaçırmamış, ilçemizin üretimini ve üretim tesislerini arttırmış oluruz.
Hiç kuşkusuz ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ temel bir değerimizdir. Vatanın toprağı
da, ormanı da, ürünü de tabii kaynağı da aynı. Bu açıdan Susurluklu olup da ‘TARIM VE HAYVANCILIK’’ sektöründe deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ı bir şekilde sürece kalkınmamıza dahil edebilmeliyiz.
Üretim ve istihdam söz konusu ise mevcut ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’i elde bir var saymamız gerekiyor. Onların hepsi Susurluk için stratejik birer değerdir. İlçemizin geçmişten gelen
ve bugün oldukça güçlenen ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumu’ ise ilçemiz için gelecekte de avantaj sağlamaya devam edecek. Bu arada orta ve uzun
vadede ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin adeta bir çekim merkezine dönüşeceği varsayılıyor. Bu fırsatı kalkınma yolunda akıllıca
kullanabilmeliyiz.
Bu arada gelecek nesiller emaneti ‘DEĞ.11-Bozulmamış
doğal çevre’mizi ne pahasına
olursa olsun onlara ulaştırabilmemiz gerekiyor. Neticede bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize temel olacak ve güç verecek unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Ancak bu yolculuk doğal olarak ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği de gerektiriyor.
Bu nedenle sıralı olarak; İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Kaymakamlık (K), Ziraat Odası (ZO), Siyasi Partiler (SP,)
Tic.San.Odası Borsa (TSOB) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sorumlulukları var. Elbette Köy Muhtarları
(KM), Belediye (B), Kent Konseyi (K), Esnaf sanatkâr Odası (ESO) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine katkı sunmalılar. Ayrıca bu bahiste bir Üniversite (ÜN) ile ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) ile işbirliği yapılabilir.
Her konuda olduğu gibi Stratejik Plan
Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda.
-----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/05/05-mays-2021-carsamba-reis.html>
12 Mayıs 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı213.................................Str.1.3.1 Hedefleri
Str.1.3.1
Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi bunun için ‘StrA.1.1-Sosyal
ve ekonomik kalkınma’, ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ ve ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ başlıklı üç adet STRATEJİK AMACIMIZ bulunuyor. Yine bu grubun; ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’, ‘Str.1.2.1-Üretim
tesislerini çoğaltma’, ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlama’ ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ şeklinde belirlenmiş 4 adet STRATEJİSİ var. Önceki 10
hafta boyunca ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejisi için 71 ve ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’stratejisi için de 17
olmak üzere toplam 88 hedefin nasıl gerçekleşebileceği üzerindeki görüşlerimizi paylaşmış olduk. Şimdi sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız ve onun 2 stratejisi olan ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ var. İlkinin 4, diğerinin se 43 hedefi söz konusu. Bu hafta öncelikle yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.3.1-OSB
ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ stratejimizle başlıyoruz. Öncelikle belirtmemiz gereken husus şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayağı ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ halidir. Bu nedenle o istikametteki hedeflerin gerçekleştirilmesinde
genel ortak ‘NASIL?’ yazımızın
başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını
sağlamak’ stratejimizin uygulanması oluyor.
Tersinden gidersek Susurluk için ‘OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlama’ stratejisi o kadar hayatidir ki bu başarılabildiği
takdirde Susurluğun ‘cazibe merkezi olması’ zaten kaçınılmaz
olacaktır. Bu sebeple stratejiye uygun belirlenmiş hedeflerin gerçekleşmesi Susurluk için kritik önemde. Bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan toplam 4 hedefin 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında 2’si
de ‘05- LOJİSTİK’ alanında. Şimdi bu hedeflerin ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge
kurulmasını sağlama’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi okuyacaksınız. Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak.
Daha önce ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında ‘‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge
kurulmasını sağlama’ stratejisiyle ilgili olarak ‘FRS.03.2-OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ kıymetli bir fırsat olarak değerlendirilmişti. Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.1’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.1.01-OSB’ne sahip çıkmak ve kurulumuna aktif destek vermek’ ve ‘HDF.1.3.1.02-Lojistik bölge alanını belirlemek, tesisini kolaylaştırmak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü. Hiç kuşkusuz gelecek yıllarda sanayinin ve lojistik tesislerin Susurluk
hinterlandına doğru yöneleceği besbelli. Ancak bu gelişmenin
kontrollü ve sağlıklı yapılabilmesi de şart. OSB’LER BUNUN İÇİN EN DOĞRU ZEMİNLER. Düzenli sanayi, sağlıklı altyapı ve çevre, teşvik
imkânları, kalkınma ve istihdam artışı hepsi bu formülde yerini alıyor. İlçemizin konumundan kaynaklı lojistik
potansiyeli de bu bağlamda hareketlenecek. O halde neyi nasıl yapabileceğimizi,
hangi değerlere dayanarak ve kimlerin sorumluluğunda yürüyebileceğimizi düşünelim. Ülkemizde kurulan OSB’ler günümüzde 330 a yaklaşan rakamlara dayandı. ÖZELLİKLE SON 4 YILDA 50 YE YAKIN OSB KURULDU. OSB’ler OSB Yer Seçim Yönetmeliği çerçevesinde belirlenen uygun alanların İlin Valisinin teklifi ve Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı’nın oluru ile tüzel kişilik
kazanıyor. Bu noktada İldeki diğer OSB’lerin varlığı ve doluluk oranı
mevzuatsal olarak OSB kurulmasına engel teşkil edebilir. Bu noktada SİYASİ ÇEVRELER BAŞTA OLMAK ÜZERE, VALİLİK, BELEDİYE, TİCARET ODALARI VE STK’LARIN ELBİRLİĞİ VEREREK
DEVREYE GİRMESİ yerinde olur. İlk OSB yapılanmalarında SANAYİ VE TİCARET ODALARI ÖNDERLİĞİNDE BİR SANAYİCİ DERNEĞİ KURULARAK VEYA VAR İSE KENT KONSEYİ ÖNCÜLÜĞÜNDE HAREKET ETMEK uygulanan yöntemler arasında. Kuşkusuz başlangıçta en önemli konu doğru yerin seçimidir. Zira karayolu, otoban, liman,
demiryolu, lojistik alanlar, havalimanı, yakındaki kentsel alan gibi noktalar
yatırımcı için önemli faktörler. İLÇEMİZ ÖMERKÖY SINIRLARI İÇERİSİNDE OSB KURULUMU ile ilgili
bazı çalışmalar yapılmış. İşte ‘OSB kurulması ile ilgili çalışmalar’ ciddi bir fırsat olarak önümüzde duruyor. Google harita uygulamalarından görülebildiği kadarıyla Ömerköy’den geçen yeni otoban ile mevcut karayolu arasında kalan bölümde BÜYÜK ÖLÇEKLİ MERA PARSELLERİNİN YANINDAKİ TARIMSAL ALANLAR İLE BİRLİKTE ALANIN
YAKLAŞIK 450 HA BÜYÜKLÜĞE ELVERİŞLİ BİR BÖLGE OLABİLECEĞİ ANLAŞILIYOR. O nedenle ilk plan döneminde gerçekleşecek
şekilde Susurluk halkı, idarecileri ve ileri gelenleri öncelikle OSB’NE SAHİP ÇIKMAK durumundalar. Ve elbette başlamış olan OSB KURULUMUNA AKTİF DESTEK VERMEK zorundalar. Bu arada dikkat edilmesi gereken hususlar da var. OSB İÇERİSİNE GİRECEK PARSELLERİN MALİYE
HAZİNESİ MÜLKİYETİNDE OLMALARI çok ama çok önemli. Çünkü OSB Tüzel Kişilik kazandıktan sonra Harca Esas Değer üzerinden (İlgili İdare emlak vergisi değeri) sadece OSB Tüzel Kişiliklerine Devlet tarafından satışı yapılıyor. TAŞINMAZ MERA OLSA BİLE TAHSİS AMACI DEĞİŞİKLİĞİ YAPILARAK ÖNCE MERA VASFI KALDIRILMAKTA SONRASINDA SATIŞI YAPILMAKTA. Böylece UYGUN FİYATLARA OSB LEHİNE PARSELLER TESCİL EDİLMEKTE. Bu parsellerin yatırımcılara uygun fiyat ile tahsisi/satışı suretiyle OSB’NİN İHTİYAÇ DUYDUĞU YATIRIM BÜTÇESİ SAĞLANMIŞ OLUYOR. Ciddi paralara ihtiyaç duyulan bu kulvarda kaynağın en büyüğü TAŞINMAZLARI KÜÇÜK BEDELLER İLE ALIP YATIRIMCIYA BEDELLİ SATIŞ YAPMAKTIR. Bu arada satış bedelleri belirlenirken İLDEKİ DİĞER OSB’LER İLE REKABET YARATICI BEDELLER BELİRLEMEK DE SON DERECE
ÖNEMLİ. İlk sanayi tesisi gelene kadar yapılması gereken ALTYAPI İŞLERİ İÇİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞINA İHTİYACIMIZ VAR. Mesela Bakanlık ihtiyaç duyulan tüm altyapı-üstyapı tesisleri başta olmak üzere
kamulaştırma için de krediler vermekte. PROJELERİN BAKANLIK YATIRIM PROGRAMINA ALINMASI İLE BİRLİKTE 3 yıl geri ödemesiz, yıllık %3 faizle 10 yılda geri ödemeli kredi kullanarak (bazı parsellerinizi ipotek vermek gerekiyor) İLK ETAPTA İHTİYAÇ DUYULAN BÜTÇE OLUŞTURULABİLİR. ÖNEMLİ OLAN ÇOK İYİ BİR PLANLAMA VE HIZLI İŞ GÖREREK GERİ ÖDEMESİZ OLAN 3 YILLIK SÜREÇTE MÜMKÜN OLDUĞUNCA FAZLA YATIRIMCI
GETİRMEK. Yatırımcı
sayısı arttıkça onların ihtiyacı olan ELEKTRİK, DOĞALGAZ, PROSES SUYU GİBİ
HİZMETLERİ DAĞITIM LİSANSI ALARAK OSB OLARAK SAĞLADIKÇA GELİR KAPILARI DA ARTACAKTIR. Bu arada plansız gelişmelere muhatap olmamak adına; muhtemel LOJİSTİK BÖLGE ALANININ DA BELİRLENMESİ gerekiyor. Kepekler Ilıcaboğazı Yahyaköy şeridi
bunun için uygun bir alan durumunda. Zaten resmen yapılmasa, eni sonu fiilen böyle de olacak gibi. Akıllıca davranıp bu bölgenin TESİSİNİ KOLAYLAŞTIRMAK elbette daha
isabetli olacaktır. Böylece ilçemizin bölgede ‘Cazibe merkezi olma’ durumu daha da belirginleşecektir.
Yine ‘05-LOJİSTİK’ alanında daha önce ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlama’ stratejisiyle ilgili olarak ’FRS.05.1-Bölgede Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ Susurluk için önemli bir ‘fırsat’ olarak tespit edilmişti. Bu sebeple ‘Str.1.3.1’ stratejisi uygulanarak ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ’HDF.1.3.1.03-Yahyaköy istasyonunda bir TCDD Lojistik Köyü kurulmasını sağlamak’ ve ‘HDF.1.3.1.04-Özel Sektör Lojistik Bölgesinin teşekkülüne katkı sağlamak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
İçinde
bulunduğumuz BÖLGE ZATEN COĞRAFİ KONUM VE ULAŞIM
AĞLARI AÇISINDAN TARTIŞMASIZ STRATEJİK BİR ÖNEME SAHİP. İlçemiz de bu bölgede oldukça avantajlı
bir konumda. Örneğin ilçemizden geçen demiryolu
hattı Bandırma limanı ile bütünleşmiş bir
şekilde Susurluk üzerinden Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e
kadar uzanıyor. Bu arada 2023 YILINA KADAR YAPIMI PLANLANAN YÜKSEK HIZLI DEMİRYOLU HATLARINDAN BİRİ DE BÖLGEYİ İLGİLENDİREN BURSA-BALIKESİR-İZMİR HATTI. Gerek yolcu taşımacılığı gerekse Bölge
ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje de büyük önem arz ediyor. Zira çift yönlü TOPLAM 245 KM UZUNLUĞUNDAKİ DEMİRYOLU HATTININ
BANDIRMA-SUSURLUK-BALIKESİR-SOMA-BERGAMA HATTI ÜZERİNDEN ÇANDARLI LİMANI VE ALİAĞA’YA
ULAŞMASI PLANLANIYOR.
İlaveten bu hatta Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da düşünülmüş. İlçemiz Balıkesir’deki Gökköy Lojistik Köyü gibi bir TCDD PROJESİ YA DA ÖZEL SEKTÖR GİRİŞİMİYLE OLUŞACAK LOJİSTİK
MERKEZLER İÇİN SON DERECE UYGUN ALANLARA SAHİP. Ki bu tercihler aynı zamanda KURULMASI ÖNGÖRÜLEN OSB İLE BANDIRMA LİMANINA DA
YAKIN OLMUŞ OLACAK.
Geleceğe baktığımızda orta vadede bölgemizde dört önemli
gelişmenin şekillenmekte olduğu anlaşılıyor. Biri ÇANAKKALE 18 MART KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI, diğeri BALIKESİR HAVAALANI, üçüncüsü ULUSLARARASI TEKİRDAĞ İHRAÇ LİMANI, dördüncüsü de BURSA-BANDIRMA-İZMİR YÜKSEK HIZLI TREN PROJESİ. İşte bu gelişmeler inşallah zaten mevcut olan güçlü ulaşım ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş olacak.
O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ stratejisi
izleyeceksek ki doğru olan da bu; O zaman odaklanmamız
gereken ilk şey; ’YAHYAKÖY İSTASYONUNDA BİR TCDD LOJİSTİK KÖYÜ KURULMASINI SAĞLAMAK’ olmalı.
Çünkü bu konu zaten TCDD’nin planlarında olan, onun harekete geçirilmesiyle hayata geçirilebilecek bir devlet yatırımı. Rekabet edebilir bir fiyat için ulaştırma
ve lojistiğin önemi büyük. Zira işletme faaliyetlerinin yüksek maliyete
sahip olan kalemlerinden biri bu. Uygun kazancın elde edilebilmesi için lojistik yöntemi ve tedarik zinciri kısmının da başlı
başına iyi yönetilmesi gerekiyor.
Bu
nedenle ülkemizde lojistik merkezlerin öncelikle, OSB’LER İLE BAĞLANTILI OLARAK yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu toplam 19 merkezde inşa edilmesi
planlanmış. Bu istikamette bölge ulaşım ağı açısından önem taşıyan projelerden biri TOBB’un öncülüğünde ve Ulaştırma Bakanlığı’nın desteğiyle yürütülen BÜYÜK ANADOLU LOJİSTİK ORGANİZASYONLAR (BALO) PROJESİ.
Proje ile yurtiçindeki toplama merkezlerinden konteynerlerle alınan yüklerin tren seferleriyle Anadolu ve Avrupa yakasındaki yük birleştirme merkezlerinde toplanacağı ve gideceği şehirlere göre ayrıştırıldıktan sonra Avrupa’daki lojistik kentlere ulaştırılacağı öngörülmüş. Meselâ bu bağlamda BANDIRMA İLÇESİ DE BİR ANADOLU YÜK BİRLEŞTİRME MERKEZİ. Toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla
ulaşarak Avrupa’ya yol alacak. Bu kapsamda Tekirdağ-Bandırma Trenferi Projesi
ile trenlerin feribotla deniz üzerinde bir yerden başka yere taşınması
planlanıyor.
Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars
Demiryolu Projesi ile bütünleşme
hedeflenmiş. Böylece BÖLGEMİZDEN YÜKLENEN ÜRÜNLER, AVRUPA VE ORTA ASYA’YA KADAR KESİNTİSİZ ULAŞTIRILABİLECEK. Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin
tarımsal ürünleri; et, süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de
oluşan lojistik Bölge/Merkez ve Köylerden yüklenip yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek. Böylece Avrupa ve dış pazarlara gönderilen ihraç mallarının ulaşım süresi ile maliyetlerinin yarıya düşürülerek İstanbul’un yükünün hafifletilebileceği öngörülüyor.
BU PROJELERİN HAYATA GEÇMESİYLE BANDIRMA İLÇESİ BAŞTA OLMAK ÜZERE BÖLGEMİZİN STRATEJİK ANLAMDA DAHA
FAZLA ÖNEM KAZANACAĞI GÜN GİBİ ORTADA. Bu nedenlerle ‘Bölgede Lojistik ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ ile ‘ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ çok kıymetli birer fırsat olarak önümüzde parlıyorlar.
Demir yolu ve otoyola sahip, boydan boya
karayolu üzerinde yer alan, limana çok yakın, yeni otoyol ve hızlı tren
projeleriyle bağlantılandırılmış bir SUSURLUĞUN BU FIRSATI İYİ DEĞERLENDİRECEĞİNİ UMUT EDİYORUM. Çünkü giderek bölgemizdeki ulaşım; dış ve iç ticaret açısından daha kapsamlı, daha ekonomik hale
geliyor. En azından bu sayede Susurluğun ürünlerinin de kolay, ucuz ve hızlı biçimde çevresindeki büyük kent
pazarlarına ulaşabileceğini bekleyebiliriz.
Ayrıca Susurluk bu avantajını iyi
kullanabilirse; TARIMSAL ÜRETİME DAYALI İŞLETMELER, KENDİSİNE YER ARAYAN BAZI SANAYİ KURULUŞLARI VE
LOJİSTİK ŞİRKETLERİ İÇİN DE YENİ BİR CAZİBE MERKEZİ olacaktır. Doğal olarak Yahyaköyde başlayan
ilk adım ÖZEL SEKTÖR LOJİSTİK BÖLGESİNİN TEŞEKKÜLÜ için de belirleyici olabilir.
Bu konuda önerimiz; YAHYAKÖY GÖBEL OKÇUGÖL İSTİKAMETİNDE BELİRLENECEK BİR ALANDA ÖZEL SEKTÖR LOJİSTİK FİRMALARININ KONUMLANDIRILMASIdır. Zira lojistik
bölgesinin bir liman çevresinde, tren yolu ile otoyol ve
karayollarının birbirlerine en yakın bulunduğu alanda temerküz etmesi işin tabiatında var. O noktada Susurluğun oluşmakta olan bir ÖZEL SEKTÖR LOJİSTİK BÖLGESİ TEŞEKKÜLÜNE KATKI SAĞLAMASI daha kolay olacaktır. Zira süreç kendi dinamiği ve pratiğinde oluşacak ve büyüyecektir.
Hiç kuşkusuz
Susurluklular için ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ önemli bir değer. Şeker fabrikasına
bağlılıkları gibi Susurlukta kurulacak bir OSB ve Lojistik merkez de aynı duyguları
yaşatacaktır. Ve elbette ki içerde dışarda; ‘OSB’ ve ‘LOJİSTİK’ alanında deneyimli, yetenekli ve
başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli
insanlar’ ımız var. Onların bir şekilde bu sürece dahil olmaları gerekiyor.
Bölgede halen işleyen ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in de hiç kuşkusuz bu konuda oldukça stratejik bir değeri var. Kaldı ki OSB
ve Lojistik söz konusu olduğunda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için oldukça önemli. Yine orta ve uzun vadede ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin adeta bir çekim merkezine dönüşeceği varsayılıyor. Bu fırsatı kalkınma yolunda akıllıca
kullanabilmeliyiz.
Susurluk bir yandan artan bir çekim merkezi olurken bir yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi özenle korumamız da gerekiyor. Neticede bütün bu değerler hedeflerimizin gerçekleşmesinde bize temel olacak ve güç verecek unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Ancak bu yolculuk doğal olarak ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği ile temel ilkelere bağlılık da gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla; Kaymakamlık (K) liderliğinde; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP),
Belediye (B) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte yürümeleri lazım. Elbette, Esnaf sanatkâr Odası
(ESO), Köy Muhtarları (KM) ve Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı.
Elbette Üst seviyeden Siyaset gücüne (SG) Sanayi (STB) ve Ticaret (TB) Bakanlıklarına ihtiyaç var. Ancak, daima desteğine göreceğimiz Büyükşehir Belediyesinin (BBB) siyasi, idari
ve yatırım gücü olmadan asla başarılı olamayız.
Her konuda olduğu gibi Stratejik Plan
Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/05/12mays-2021-carsamba-reis.html>
19 Mayıs 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı214...............................Str.1.3.2 Hedefleri (I)
Str.1.3.2 Hedefleri (I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz.
Şu anda sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız ve onun 2 stratejisi
olan ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ var.
İlkinin 4, diğerinin se 43 hedefi
söz konusu. Geçen hafta ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ stratejimizle başlamış, bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında 2 ve ‘05- LOJİSTİK’ alanında da 2 olmak üzere toplam 4 hedefin ‘Str.1.3.1’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık.
Bu kez yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimize geçmiş bulunuyoruz.
Öncelikle belirtmeliyiz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz güçlü bir ayağı ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin uygulanması olacak.
Bir başka deyişle Susurluk;
‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’ neticede
‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya çalışacaktır. Bu sebeple söz konusu stratejiye uygun belirlenmiş
toplam 43 hedefin gerçekleşmesi Susurluk için gerçekten stratejik önemde.
Bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan toplam 43
hedefin 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına, 5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına, 2’si ‘04-ULAŞIM’ sektörüne, 2’si ‘05- LOJİSTİK’ sektörüne, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörüne, 7’si ‘07-TURİZM’ sektörüne, 2’si ‘08-SANAYİ’ sektörüne, 6’sı ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüne, 1’i ‘10-SAĞLIK’, 1’i ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ ve 10 tanesi de ‘12-KENTLEŞME VE ÇEVRE’ alanlarına ait.
Şimdi sırasıyla bu hedeflerin ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimize geçelim. Elbette ki burada da genel
kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı
onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak.
Şimdi Allah’ın izniyle bu hafta
Susurluğun ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ konusuyla başlıyoruz. Daha önce bu alanda ’Boşalan köyler’,‘Yaşlanma’ ve ‘Üretememe’ sorunu giderek büyüyen bir tehdit olarak değerlendirilmişti. Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.2.01-Altyapı, ekonomi ve sosyal
alanlarda her köyde en az üç proje geliştirmek’ şeklinde bir hedef öngörülmüştü.
Gençlerin gitmesiyle giderek ‘Boşalan köyler’,‘Yaşlanma’ ve ‘Üretememe’ sorununa karşı İLÇEMİZİN KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARINI DEĞERLENDİREREK BAZI ÇÖZÜMLER BULMASI gerekiyor. Köyde yaşanabilir hayatların yollarını
bulmalıyız. Bu noktada; BÜYÜK ŞEHRE BAĞLI MAHALLE OLMANIN AVANTAJLARINI
KULLANMAK önemli bir fırsat. Böylece ZORUNLU ALT YAPILARIN OLUŞTURULDUĞU,
OKULLARININ AÇILDIĞI, ÇİFTÇİLİK VE HAYVANCILIK KONULARINDA
DESTEKLENEN, ÜRÜNLERİ PAZARLANABİLEN, SOSYAL HAYATI CANLI,
ALTERNATİF TURİZME AÇIK, YAŞANABİLİR BİR KÖY MODELİ mümkün.
Bu model içinde GENÇLERİ KÖYDE TUTABİLMEK stratejik önemde. Mesela Karaköy’de halen uygulanan eski bir gelenek bu
konuda ufuk açıcı olabilir: EVLENEN GENÇLERE MUTLAKA YENİ EV VE AHIR YAPILIYOR,
AYRICA DA GEÇİMLERİ İÇİN HAYVAN VERİLİYOR. Bu halen işleyen, hayatın içinden bir çözüm. Yapılması gereken BUNA BENZER ETKİN ÇÖZÜMLERE ODAKLANMAK ve stratejik çıkış yolları bulabilmek.
Acı gerçek şu: köylerde ziraat ve hayvancılık yapacak
kimseler kalmıyor, gençler büyük şehirlerde karın tokluğuna çalışmayı köylerde kalıp tarım ve hayvancılıkla
uğraşmaya tercih ediyor. Ancak diğer yandan büyük şehirlere gitmiş insanlar da sürekli ‘BEN KÖYÜMÜ ÖZLEDİM!’ diyorlar.
Okulları kapatılmış, sürekli modern araçların reklamı altında, şehir hayatının
cazibe haline getirildiği bir zeminde gençleri köyde tutmak zor. Dahası ALTMIŞIN ÜZERİNDEKİ YAŞLI BİR NÜFUSLA KÖYLERDEKİ ÜRETİM VE SOSYAL HAYATI CANLI TUTMAK HİÇ MÜMKÜN DEĞİL. Zaten onlar da ya torun bakmaya çocuklarının yanına ya da satıp savıp ilk
fırsatta şehirdeki doğalgazlı bir daireye iniyorlar. Bu gidişle köy ekmeği, köy yumurtası, taze sebze ve bağ meyvelerini
hiç
bulamayacağız.
Tüketerek ilanihaye ayakta kalınamaz! Eğer EMEĞİNİZ, ÜRÜNÜNÜZ, HİZMETİNİZ VE BİR ÜRETİM KÜLTÜRÜNÜZ YOKSA VAR OLAMAZSINIZ. Köylerimiz ve köylümüz bu ülkenin en stratejik varlıklarından. O
noktadaki erozyonu önlemek bir tarım ve hayvancılık bölgesi olan Susurluk’ta daha bir hayati önem kazanıyor.
Bu konuyla ilgili ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza hizmet edecek şekilde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejisi çerçevesinde giderek kan kaybeden köylerin güçlendirilmesine yönelik; ALTYAPI, EKONOMİ VE SOSYAL ALANLARDA HER KÖYDE EN AZ ÜÇ PROJE GELİŞTİRMEK Susurluk için zorunlu görünüyor. GMKA‘DAN DESTEK ALINABİLECEK BU ÇALIŞMALARDA benzer köy ve projeler bağlamında TİP PROJELER OLUŞTURULABİLİR.
Arıcılık, Tıbbi aromatik bitki
yetiştiriciliği, organik sebze meyve tarımı, halı ve kilim üretimi, damızlık koç ve keçi işletmeciliği, alternatif turizm, el
sanatları, jeotermal seracılık, güneş enerjisi tarlası vs. gibi pek çok proje Susurluk köylerini orta vadede yeniden ayağa
kaldırabilir. Yeter ki bu konularda somut adımlar atılabilsin.
Bu haftanın ikinci bahsi ‘02-KONUM’ hedefleri. Daha önce bu alanda iki güçlü yön; ’GY.02.2-Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha
bakir olması’ ve ’GY.02.3-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için oldukça uygun bir konum’ olarak belirlenmişti.
Ayrıca; ‘FRS.02.2-Yol üstü konum’ ve ‘FRS.02.3-Ulaşım ağlarının güçlendirilecek olması’ şeklinde iki fırsat ve ‘ZY.02.1-Deniz ve sahil sınırının olmaması ’da zayıf yön olarak değerlendirilmişti.
Sonuçta belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ‘HDF.1.3.2.02-Uygun yatırım alanlarını
belirlemek’, ‘HDF.1.3.2.03-Koruma alanlarını ilan etmek’, ‘HDF.1.3.2.04-Otoyol
ve demiryolu bağlantılı üretim pazarlama projeleri geliştirmek’,
‘HDF.1.3.2.05-Çift taraflı yöresel ürün ve el sanatları stantları açmak’ ve ‘HDF.1.3.2.06-Dinlenme tesis geleneğimizi
yenileyerek sürdürmek’ şeklinde 5 hedef öngörülmüştü.
Susurluğun ne yazık ki fark atacak TARİHİ, TURİSTİK VE KÜLTÜREL MANADA RENKLİ BİR GEÇMİŞİ YOK. Arkeolojik yada sanatsal eserlere de malik değil, bu nedenle Turizm yok gibi. Ayrıca büyük ölçekli sanayi tesisleri ve ticari yatırımlar da bulunmuyor. Ekonomik olarak bazı sanayi tesislerine sahipse de bunlar daha ziyade orta ve küçük ölçekte işletmeler.
Nüfus açısından da Susurluğun durumu pek iç açıcı değil. 1970’de nüfus 39.951 iken 2000’e kadar artarak 43.107’ye ulaşmış. Ancak, sonrasında sürekli azalarak 39 binin altına düşmüş. Yani bir anlamda BUGÜN SUSURLUK 1965’DE 39.763 OLAN NÜFUSUNUN DA ALTINA İNMİŞ GÖRÜNÜYOR. Susurluk’ta kilometre kare başına 36,6
kişi yaşıyor. Karşılaştırmak için bu yoğunluğun Türkiye ortalamasının 104, Balıkesir ili
ortalamasının da 84 kişi olduğunu not edelim.
Bütün bunlar bazıları olumsuz, bazıları ikaz
işaretleri veren göstergeler. Bu durumda Beldemizin diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha
bakir olması söz konusu. Soru şu: Daha EL DEĞMEMİŞ, KAPAĞI AÇILMAMIŞ BİR SUSURLUK ilçemiz için orta vadede bir avantaja dönüşebilir mi? Arada-derede kalmış olmamız ‘güçlü’ bir avantaj olarak değerlendirilebilir
mi?
SAHİP
OLDUĞUMUZ DEĞERLER, EL DEĞMEMİŞ BİR DOĞA, SANAYİ VE LOJİSTİK YATIRIMLARINA
UYGUN ARAZİLER, JEOTERMAL, RÜZGÂR VE BİYOENERJİ POTANSİYELİMİZLE BÖLGEMİZDE ‘CAZİP’ BİR KONUMA YÜKSELMEK İLÇEMİZ İÇİN HAYAL SAYILMAZ! En azından daha yolun başında olmak bundan
sonrası için akıllıca
değerlendirebileceğimiz pek çok seçim şansımızın olduğunu gösteriyor.
YEŞİLELMA AMAÇ VE STRATEJİLERİ UYGULANDIĞI TAKDİRDE BU YÖNÜMÜZÜN EPEY İŞE YARAYACAĞI AÇIK. Ancak paradoks şu ki gelişme ve büyüme gerçekleştikçe bu özelliğimizin kalmayacağını da anlamamız
gerekiyor. Hiç değilse en güçlü yönümüz tarım ve hayvancılık için gerekli alanlara ilişilmemeli. Bugün için öğündüğümüz doğal kaynak ve güzelliklerimiz hoyratça tüketilmeyip gelecek nesillerimiz için korunabilmeli.
İŞTE
STRATEJİK PLAN ÖNERİMİZ TAM DA BUNUN İÇİNDİR. ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımızın gerçekleşebilmesi için öncelikle ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde UYGUN YATIRIM ALANLARINI BELİRLEMELİYİZ. Hemen ayı anda KORUMA ALANLARINI İLAN ETMEK de başlıca vazifemiz olmalı.
İlçenin ‘Yol üstü konum’u zaten geçmişten beri bize güç ve kaynak sağlayan bir avantajdı. Belki
de Susurluğun var oluşunun temel nedeniydi. BU KONUMUMUZ OTOBANLA DA DEVAM EDECEK. İlçemiz halâ İzmir İstanbul, Ankara Körfez bölgesi arası dinlenme noktalarından biri
olma özelliğini
koruyor.
Herkesin bildiği gibi SUSURLUK, GÜZEL VE LEZZETLİ AYRANI İLE MEŞHUR. Bugüne kadar Bursa-Balıkesir-Körfez ve İzmir geçişi üzerinde yer alması sebebiyle, pek çok YOL ÜSTÜ DİNLENME TESİSİMİZ oldu. Bu konuda tecrübemiz, tanınmışlığımız var. DİNLENME TESİSLERİ VE FABRİKA SATIŞ
MAĞAZALARI BU GÜNE KADAR İLÇE EKONOMİSİNE VE İSTİHDAMA ÇOK BÜYÜK KATKILAR SAĞLADILAR. Görüşümüze göre; hem otoban hem de karayolu bu ilçenin içinden geçtiği sürece bize bu stratejik faydayı sunmaya da
devam edecekler.
Ancak, ilişkimizin FARKLI BİR ŞEKLE GİRECEĞİ, BİZİ
ALIŞTIĞIMIZ DÜZENDEN FARKLI BİR POZİSYONA SOKACAĞI kesin. Şu an bu avantajımız biraz
zayıflamış gibi görünse de halen
devam ediyor. BU KONUMUMUZU
GELECEK İÇİN BİR FIRSAT OLARAK GÖRMEK VE UYUM SAĞLAYARAK YOLUMUZA DEVAM
ETMEYİ SÜRDÜRMEMİZ GEREKİYOR.
O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ Stratejik Amacımız ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz kapsamında adım atmak; OTOYOL VE DEMİRYOLU BAĞLANTILI ÜRETİM PAZARLAMA PROJELERİ GELİŞTİRMEK Susurluk için hala stratejik önemde. Bu projelerle bağlantılı olarak ÇİFT TARAFLI YÖRESEL ÜRÜN VE EL SANATLARI STANDLARI AÇMAK yolumuzu ve ilçemizin tanıtımını şenlendirecektir.
Bu arada DİNLENME TESİS GELENEĞİMİZİ YENİLEYEREK SÜRDÜRMEK gibi hem geleneksel hem yenilikçi bir stratejik bakış açısına sahip olabilmeliyiz. Bunun için TESİSLERİMİZDE İLÇEMİZE ÖZGÜN ÇOK YÖNLÜ TESİS KONBİN VE TASARIMLARI
GELİŞTİREBİLİRİZ.
Bekleyerek hiçbir menzile varılamaz. Artık kalkıp
harekete geçmek ve
hedeflerimize yol almanın vaktidir. Meselâ son olarak yapılan tarama çalışması sonucu ’KONUM ’bahsinde tespit edilen ‘Zayıf yan’ımız; Deniz ve sahil sınırının olmaması olarak belirlenmişti. Susurluğumuz bu açıdan pek talihli sayılmaz.
Ancak, BÖLGEMİZİN DENİZE AÇILAN KAPISI DURUMUNDAKİ BANDIRMA LİMANINA
OLAN UZAKLIĞININ SADECE 55 KM. OLMASI, BÖLGE ULAŞIMININ KARAYOLU, OTOYOL VE DEMİR
YOLU İLE İLÇEMİZ ÜZERİNDEN SAĞLANMASI BU ZAYIF YÖNÜMÜZÜ HAFİFLETİYOR. Karamsar bir bakış açısı yerine stratejik düşünerek zayıf yönlerin güçlü hale dönüşüp dönüşmeyeceğine bakmak gerekir.
Bu açıdan deniz ve sahil sınırı konusunda ÇÖZÜMÜ OLMAYANA TAKILMAK YERİNE, MÜMKÜN OLANA YANİ ALTERNATİF AVANTAJLARIMIZA,
MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜKLERİMİZE ODAKLANMAK daha akıllıca olmaz mı?
Bu haftanın bir diğer konusu ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanında belirlenmiş olan 2 hedef. Daha önce bu alanda biri fırsat; ‘FRS.03.3-Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ diğeri de ‘THD.03.3-Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin az olması’ şeklinde tehdit olmak üzere iki faktör belirlenmiş ve üzerinde çalışılmıştı.
Sonuçta belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ‘HDF.1.3.2.07-Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile
yapılabilecek işbirliği ve müşterek proje imkânlarını değerlendirmek’ ve
‘HDF.1.3.2.08-Teşvikler kapsamına giren mukayeseli üstünlüklerimize odaklanmak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Bölgemiz ve ilçemizin ‘Güney Marmara Kalkınma Ajansı’ kapsamında bulunması kalkınmamız açısından önemli bir fırsat. Bu ajans 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan ülkemizdeki 26 kalkınma ajansından biri. TR22 Düzey-2 Bölgesinde yani Balıkesir ve Çanakkale illerinde faaliyet gösteriyor. Kamu tüzel kişiliğe haiz bir kuruluş. Görevleri 2018 yılı 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde düzenlenmiş. BU GÖREVLER VE PROJE DESTEĞİ VERDİĞİ DİĞER PEK ÇOK MİKRO ALAN SUSURLUK İLÇEMİZ İÇİN DE FAYDALANILMASI GEREKEN FIRSATLAR.
Kaldı ki Susurluk şayet önerimiz doğrultusunda ORTA VADELİ STRATEJİK BİR BÖLGESEL ALT PLAN ÇALIŞMASI içine girerse, EN BÜYÜK DESTEK VE İŞBİRLİĞİNİ YİNE GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSINDAN BULACAKTIR. Bu durumda GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSI İLE
YAPILABİLECEK İŞBİRLİĞİ VE MÜŞTEREK PROJE İMKÂNLARINI DEĞERLENDİRMEK son derece verimli bir çalışma alanı olacaktır.
Hepimiz biliyoruz ki DAHA ZİYADE TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI BİR EKONOMİMİZ VAR. Bu anlamda Bölge ekonomisinin çeşitliliğinin az olması ve yakın
gelecekte de bunun değişebileceği yönünde bir işaret bulunmaması ilçemizin
kalkınmasını belli bir alanla sınırlıyor. Bu nedenle bölgede bir cazibe ortaya koymak istiyorsak ÇEVREMİZE GÖRE MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜKLERİMİZİ NETLEŞTİRMEMİZ VE ÖNE ÇIKARMAMIZ GEREKİYOR.
Son kararname ile GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSINI
OLUŞTURAN HER İKİ İL DE 2.NCİ BÖLGEDE, AYNI ŞARTLARDA TEŞVİK EDİLECEKLER. Fark şu ki Çanakkale ilinde (1 2 3 4 5 9 10 11 20 27
28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44 45 46 48 49 50) bizden farklı olarak fazladan
49 numaralı sektör teşvik edilirken, Balıkesir’de Çanakkale’den fazla olarak 6 ve 16 numaralı sektörler listeye
ilave edilmiş.
Bu bağlamda ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ şeklindeki stratejimiz çerçevesinde TEŞVİKLER KAPSAMINA GİREN MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜKLERİMİZE ODAKLANMAK suretiyle hem teşvik edilen yatırım sayımızı hem de toplam teşvik
tutarımımızı arttırmayı başarabiliriz.
Bu haftanın son konusu ‘04-ULAŞIM’ alanında belirlenmiş olan 2 hedef daha. Daha önce bu alanda; ‘ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ ile ‘ ZY.04.2-Havayolu imkânının
uzaklığı’ iki zayıf faktör olarak belirlenmişti. Yapılan çalışmada;’Str.1.3.2’stratejisine
uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ‘HDF.1.3.2.09-Büyük şehir nezdinde gerekli ulaşım planlamalarına katkı vermek’ ve
‘HDF.1.3.2.10-Balıkesir havaalanına yakınlık avantajımızı kullanmak’ şeklinde 2 hedef düşünülmüştü.
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu ulaşım sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması ve Havayolu imkânının uzaklığı olarak belirlenmişti. Bölgede
karayolu ulaşımı bugün için yeterli görünmekle birlikte ORTA VADEDE BÖLGENİN ERİŞİLEBİLİRLİĞİNİ ARTIRMAK ÜZERE İLAVE DÜZENLEME VE YATIRIMLARA İHTİYAÇ DUYULABİLİR.
Zira özellikle ÜRETİM YAPILAN KIRSAL ALANLARDAKİ ’İÇ YOLLARIN KALİTE VE GÜVENLİĞİNİN DÜŞÜK OLMASI’ GEREK ULAŞIM
GEREKSE LOJİSTİK AÇIDAN GELECEKTE SORUN POTANSİYELİ TAŞIYOR. Bu orta vadede Susurluğun topyekûn gelişmesini
engelleyebilecek bir zafiyet olabilir. Bu arada yıldan yıla artan araç trafiği ve üretim faaliyetleri sırasındaki
hareketlilik göz önünde bulundurularak MEVCUT İÇ YOLLARDAKİ İYİLEŞTİRME ÇALIŞMALARININ DA KESİNTİSİZ SÜRDÜRÜLMESİ VE SORUNUN BÜYÜMESİNE MEYDAN VERİLMEMESİ
GEREKİYOR.
Ayrıca geleceğe yönelik olarak da İLÇEMİZDE TEKNİK ALTYAPI EKSİKLİKLERİ BULUNAN MEVCUT YOLLARIN KALİTE VE GÜVENLİK AÇISINDAN YETERLİ SEVİYEYE ÇIKARILMASI İÇİN ŞİMDİDEN GEREKLİ
PLANLAMALARININ YAPILMASI gerekiyor.
Zaten stratejik plan yaklaşımı; sürekli olarak ‘Güçlü’ yönlerin daha da güçlendirilmesini, ‘Zayıf’ tarafların da en azından bu zafiyetinden kurtarılarak güçlü yöne doğru evrilmesini amaçlar. Örneğin;
Mevcut iç yollarla ilgili BÜYÜK ŞEHİR NEZDİNDE GEREKLİ ULAŞIM
PLANLAMALARINA KATKI VERMEK VE AKTİF İŞBİRLİĞİ SURETİYLE bu alandaki zafiyet süratle giderilebilir.
Kara, deniz ve demiryolu imkânları bakımından ilçemiz çok elverişli
bir konumda olmasına rağmen en yakın Bursa sivil hava alanına 108 Km.
uzaklıkta. Koca Seyit Havalimanı ise hem daha uzak, hem de daha ziyade turizm
amaçlı. Bu nedenle ’HAVAYOLU İMKÂNININ UZAKLIĞI’ ŞU AN İTİBARİYLE İLÇEMİZ İÇİN BİR DEZAVANTAJ gibi görünüyor. Bu arada yılda 1 milyon yolcuya hizmet vermesi planlanan Balıkesir Merkez
Havalimanı inşaatı tamamlanmış olmasına rağmen Bursa havaalanı seviyesine
ulaşması zaman alabilir.
Yine de BİZE 45 KM. UZAKLIKTAKİ YENİ HAVALİMANININ 420 DÖNÜMLÜK BİR ARAZİ ÜZERİNDE, 6 BİN 500 METREKARELİK
TERMİNAL BİNASI VE 28 BİN 800 METREKARELİK 4 UÇAK KAPASİTELİ BİR APRONA SAHİP olduğunu
kaydedelim. Bu kapasite, havaalanının orta vadede bölgenin her türlü ihtiyacına
cevap verebilecek şekilde donatıldığı anlamına geliyor.
Şayet BİR NOKTADA ZAYIFLIK VARSA DOĞAL OLARAK İLK DÜŞÜNÜLECEK ŞEY BU ZAAFİYETİN GÜÇLENDİRİLMESİ, HİÇ DEĞİLSE ZARAR VERMEMESİ İÇİN TEDBİR ALINMASIDIR. Bu açıdan ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ şeklindeki stratejimiz çerçevesinde Bursa havaalanının uzaklığına karşılık BALIKESİR HAVAALANINA YAKINLIK AVANTAJIMIZI KULLANMAK (Turizm, Ticaret, Sosyal etkinlikler ve ekonomik açıdan kişi sayısı, düzenlenen etkinlik hacmi, parasal gelir miktarı vb. somut göstergelerle
kazanca dönüştürmek) orta vadede üzerinde düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir konu.
Susurluklular için ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ çok önemli bir
değerdir. Köyleri ve konumuyla bu hep böyle oldu, öyle de sürecek. Hiç kuşkusuz bölgesinde cazibe merkezi olma yolunda bir Susurluk bu duygularını daha da
ateşleyecektir. Bu nedenle Susurluklular konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini gelecekte daha fazla bilecekler.
Yapılması gereken stratejik hamleler için elbette ki içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımıza ihtiyacımız var. Onların bu sürece dahil
olmaları ve aktif destekleri gerçekten önemli. Bölgede halen var olan ve çalışan ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in de bu süreçte hiç kuşkusuz oldukça stratejik bir değeri olacak. Kaldı ki her konuda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için var olmaya devam ediyor.
Yine orta ve uzun vadede ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını ümit ediyor ve
diliyoruz. Ancak Susurluğun bir yandan bölgede
cazibesi artarken diğer yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle
koruması gerekiyor. Aslında bütün bu değerler öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesinde bize hayat ve güç verecek unsurlar. Onlarsız geleceğe
sağlıklı ve etkin bir yolculuk düşünemeyiz. Köklerine
yaslanmayan hiçbir hareketin geleceği de olmaz.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık
gerektiriyor. Nitekim bu amaçla; Kaymakamlık
(K) liderliğinde; Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP),
Belediye (B) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte
hareket etmeleri lazım. Elbette, Köy Muhtarları (KM), Esnaf sanatkâr Odası (ESO)
ve Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı.
Bu arada yerine göre üst seviyeden Siyaset gücüne (SG),
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına (STB), Ticaret Bakanlığına (TB), Kalkınma
Bakanlığına (KB), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına (UAB), Turizm Bakanlığına
(TZB), Tabiat varlıklarını Koruma Kuruluna (TVKK) da ihtiyacımız olacak. Ancak, Güney Marmara
Kalkınma Ajansının (GMKA) proje
destekleri ve daima yanımızda olması gereken Büyükşehir Belediyesinin (BBB) siyasi, idari
ve yatırım gücü olmadan asla başarılı olamayız.
Her konuda olduğu gibi Stratejik Plan
Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/05/19-mays-2021-carsamba-reis.html>
26 Mayıs 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı215...............................Str.1.3.2 Hedefleri (II)
Str.1.3.2 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz.
Şu anda sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var. Bu bölümde 43 hedef söz konusu.
Geçen hafta bu
alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına, 5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına ve 2’si de ‘04-ULAŞIM’ sektörüne ait olmak üzere toplam 10 hedefin ‘Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık.
Bu kez Allah’ın izniyle yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin; 2’si ‘05- LOJİSTİK’ sektörü, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü ve 7’si de ‘07-TURİZM’ sektörüyle alakalı toplam 13 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.
Yine belirtmeliyiz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge
kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin
uygulanması oluyor.
Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve
Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’ neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına
ulaşmaya çalışacak. Bu sebeple söz konusu stratejiler için belirlenmiş hedeflerin gerçekleşmesi Susurluk için gerçekten stratejik önemde.
Şimdi bu hedeflerin ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili olan 43 adedinin
sıradaki 13’ünün daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım. Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak.
Şimdi Allah’ın izniyle Susurluğun ’05-LOJİSTİK’ sektörü konusuyla başlıyoruz. Daha önce bu alanda ‘ZY.05.1-Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’ sorunu zayıf bir yön olarak değerlendirilmişti. Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.2.11-Entegre et, süt ürünleri, konserve ve dondurulmuş gıda üretim
tesislerine sahip çıkmak’ ve ‘HDF.1.3.2.12-Soğuk hava depoları, paketleme ve pazarlama tesislerini teşvik
etmek’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Susurluk için ’LOJİSTİK’ sektörü açısından Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması işin başında önemli bir zayıflık. Gerçekten de Lojistik sektöründe sadece güçlü ulaşım ağları üzerinde bulunmanın yeterli olmadığı, bu
alanda GEREKLİ LOJİSTİK ALTYAPISI OLMASININ, İLAVE OLARAK GÜÇLÜ FIRMALARA, LOJISTIK TESISLERE VE BAĞLANTILARA SAHIP OLUNMASI gerektiği çok açık.
Kuşkusuz daha önemli olan konu; bu faaliyetlerin ancak MÜMBIT BIR ÜRETIM ALT YAPISI ÜZERINE BINA EDILEBILECEĞI. LOJİSTİK MERKEZLER; FARKLI İŞLETİCİ VE TAŞIYICILARLA ULUSAL VE
ULUSLARARASI, YÜK TAŞIMACILIĞI, DAĞITIMI, DEPOLAMA
VE DİĞER TÜM HİZMETLERİN YAPILDIĞI ALAN
OLARAK TANIMLANIYOR.
Lojistik ve taşımacılık şirketleri ile
ilgili resmi kurumların içinde yer aldığı, her türlü ulaştırma moduna (karayolu, demiryolu, havayolu, denizyolu vb.) etkin
bağlantıları olan, DEPOLAMA, BAKIM-ONARIM, YÜKLEME-BOŞALTMA, ELLEÇLEME, TARTI, YÜKLERİ BÖLME, BİRLEŞTİRME, PAKETLEME VB.
FAALİYETLERİNİ GERÇEKLEŞTİRME İMKÂNLARI OLAN ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli, aktarma alan ve donanımlarına sahip
bölgeler. Karayolu, demiryolu, denizyolu ve yerine göre havayolu erişimi ile KOMBİNE TAŞIMACILIK İMKÂNLARININ OLDUĞU DEPOLAMA VE ULAŞTIRMA HİZMETLERİNİN BİRLİKTE SUNULDUĞU
MERKEZLER.
Yapılması planlanan 16 adet lojistik
merkeze bakıldığında ülkemizin her bölgesinde ÖNCELİKLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİYLE BAĞLANTILI OLARAK, YÜK TAŞIMA POTANSİYELİNİN YOĞUN OLDUĞU BÖLGELERDE YAPILDIĞI gözleniyor. Bu
bakımdan ilçemizde şu an için herhangi bir lojistik merkez oluşumunun
bulunmaması acilen telafi edilmesi gereken bir zafiyet. Ancak ORTA VADEDE BU ALANDA GÜÇLÜ HALE GELMEMİZ DE ŞAŞIRTICI OLMAZ.
Zira TCDD tarafından yapılan lojistik
merkezler, iltisak hatları, Marmaray, Kars-Tiflis-Bakü, Kars-Nahcivan-İran, Nusaybin-Musul-Basra Demiryolu Projesi, Van Gölü Feribot Geçişi, Kavkaz-Samsun ve Derince-Tekirdağ, Bandırma-Tekirdağ Feribot Projesi
vb. projelerin yapım çalışmaları sürüyor.
O halde ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’şeklindeki
Stratejik amacımızı gerçekleştirmek üzere ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyerek bu noktada ÖNCELİKLE EN GÜÇLÜ BULUNDUĞUMUZ TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI ÜRÜNLERİN SEVKİYATINA VE
PAZARLANMASINA DAYALI HEDEFLERİMİZİN BAŞARILMASI gerekiyor. Bu bağlamda ENTEGRE ET, SÜT ÜRÜNLERİ, KONSERVE VE DONDURULMUŞ GIDA ÜRETİM TESİSLERİNE SAHİP ÇIKMAK stratejik öncelikli bir
konu.
Fakat bunun sözde değil fiiliyatta somut adımlarla yapılması gerek. Örneğin; hemen beraberinde bölgede SOĞUK HAVA DEPOLARI, PAKETLEME VE PAZARLAMA TESİSLERİNİ TEŞVİK ETMEK şart. Böylece söz konusu hedeflerle Lojistik alt yapımızın sağlam temellere dayalı olarak güçlenmesi mümkün olabilir.
Bu haftanın ikinci bahsi ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ hedefleri. Daha önce bu alanda üç fırsat; ‘FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’, ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi varlığı’ ve ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ olarak belirlenmişti.
Yapılan çalışma
sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu
alanda; ’HDF.1.3.2.13-Rüzgâr, güneş ve biyogaz enerjisi üretim
alanlarını belirlemek’, ‘HDF.1.3.2.14-Bu alanlarda yatırım yapılmasını
kolaylaştırıp desteklemek’, ‘HDF.1.3.2.15-Bu sektörde faaliyet gösterecek esnafın yönlendirip teşvik etmek’ ve ‘HDF.1.3.2.16-Meslek lisesinde bu alanda eğitim verilerek sektöre eleman yetiştirilmesi’ şeklinde 4
hedef öngörülmüştü.
‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş
değerlendirilebilecek fırsatlar görünüyor. Çünkü TÜRKİYE’DE İZLENEN ENERJİ
KAYNAKLARININ ÇEŞİTLENDİRİLMESİ POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE BAZI UYGULAMALAR BÖLGEMİZDE DE GİDEREK YAYGINLAŞMIŞ BULUNUYOR.
Bu bağlamda yakın çevremizde RÜZGÂR GÜCÜNÜ YENİLENEBİLİR ENERJİYE DÖNÜŞTÜREN pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan şekilde GÜNEŞ ENERJİSİNDEN YARARLANMA
PROJELERİ görebileceğiz.
Şimdiden güneş gören bazı kıraç ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı
olmaz.
Aynı şekilde BÖLGEMİZ YÜKSEK TARIM VE HAYVANCILIK BİRİKİMİ İLE ÜLKENİN EN ÖNEMLİ BİYOGAZ/BİOKÜTLE ÜRETİM MERKEZLERİNDEN OLMAYA ADAY. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de ve Edincik’te biyogaz/biokütle enerji santralleri kurulup faaliyete geçti bile. BİZ NİYE BÖYLE BİR SANTRALE SAHİP OLMAYALIM
Kİ?
Susurluk bir fırsat olarak önümüzdeki orta vadede bu rüzgârı görüp değerlendirmelidir. Bu açıdan bölgemizde; Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması, hayvancılık faaliyetine bağlı olarak mevcut biyogaz kapasitesi varlığı ve gelişmekte olan Güneş enerjisi projeleri kuşkusuz Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek
birer dış 'Fırsat’ örneği. DEVLETİMİZİN BU YÖNDE ATTIĞI HER ADIM İLÇEMİZ İÇİN DE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN
STRATEJİK BİR FIRSAT.
O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi
izleyeceğiz demektir. ODAKLANMAMIZ GEREKEN ŞEY; BU FIRSATLARDAN
AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANABİLMEK.
Bu bağlamda ilk hedefimiz; RÜZGÂR, GÜNEŞ VE BİYOGAZ ENERJİSİ ÜRETİM ALANLARINI BELİRLEMEK, ikincisi ise BU ALANLARDA YATIRIM YAPILMASINI
KOLAYLAŞTIRIP DESTEKLEMEK olmalı.
Ayrıca bölgemizde kurulacak bu gibi tesisler için ilçemizde bir an evvel montaj, bakım, onarım ve işletme yan sanayisinin
oluşumu da önemli. Bu nedenle BU SEKTÖRDE FAALİYET GÖSTERECEK ESNAFI YÖNLENDİRİP TEŞVİK ETMEK, ayrıca MESLEK LİSESİNDE SEKTÖRE ELEMAN YETİŞTİRİLMESİNİ SAĞLAMAK stratejik hedefler olarak öne çıkıyor.
Bu haftanın son konusu ‘07-TURİZM’ alanında belirlenmiş olan hedefler. Daha önce bu alanda ‘FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması’ ve ‘FRS.07.2-Jeotermal yatırım potansiyeli’ şeklinde iki fırsat belirlenmiş ve üzerinde çalışılmıştı.
Sonuçta belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun olarak, ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ‘HDF.1.3.2.17-İlçemizde alternatif turizm alanlarını belirlemek’, ‘HDF.1.3.2.18-Bu alanların duyurulmasını ve tanıtımını sağlamak’,
‘HDF.1.3.2.19-Rehberlik yapacak gençler
yetiştirmek’, ‘HDF.1.3.2.20-Meraklısını doğa yürüyüşü, av ve çiftlik turizmi, yöresel ürün ve tadlarla
buluşturmak’, ‘HDF.1.3.2.21-Turizm Yatırım danışma ve destek hizmeti vermek’,
‘HDF.1.3.2.22-Büyükşehirlerde
oturan Susurluklu emeklileri köylerinde
yaşamaya çağırmak’ ve ‘HDF.1.3.2.23-Organik üretim yapmak üzere köyde yaşama çağrısı yapmak’şeklinde 7 hedef öngörülmüştü.
Hiç kuşku yok ki bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak ‘07-TURİZM’ sektöründe de var olabilmeliyiz. ALTERNATİF TURİZM BU AÇIDAN SUSURLUK İÇİN GÜÇLÜ BİR ÇIKIŞ YOLU SUNUYOR. Hatta bu bir tercihten ziyade mecburi istikamet gibi.
Bu konuyla ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş
değerlendirilebilecek ‘Fırsatlar’ da var. Örneğin bölgemizdeki Alternatif turizm talebinin giderek
artması , termal turizm
için kullanılabilecek Jeotermal yatırım potansiyeli bu bağlamda Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak,
hızlandıracak ve destekleyecek birer dış fırsat olarak gözüküyor.
Elbette ALTERNATİF TURİZM KAVRAMI KİTLE TURİZMİNDEN FARKLI BİR YAKLAŞIM. Bu süreç YAVAŞ YAVAŞ GELİŞEN BİR TURİZM HAREKETLİLİĞİNİ, OPTİMUM KÂRLILIĞIN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASINI, UZUN VADELİ
PROGRAMLARLA TURİSTİK GELİŞME SAĞLANMASINI, ÇEVRE DEĞERLERİNE SAYGIYI VE ÇEVREYLE BÜTÜNLEŞMEYİ DE İFADE EDİYOR.
Alternatif turizm faaliyetlerini tercih
edenler çevreye daha duyarlı, daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha bağımsız hareket
edebilen, araştırma ve inceleme ruhuna sahip, gezdiği yerlerde daha çok para ve zaman harcayan insanlar. Bu bağlamda ‘YAYLA SENİ BEKLİYOR’, ‘KÖYÜNE DÖN’, ‘TARLADAN KENDİN TOPLA’, ‘DALINDAN KOPAR YE’, ‘ORMANDA KAMP’ VB. ÇEŞİTLİ AKTİVİTELER FARKLI ZEVKLERE SAHİP ŞEHİRLİ İNSANLARA OLDUKÇA CAZİP GELİYOR. Ayrıca DOĞA SPORLARI da giderek yaygınlaşıyor. Temiz hava ve
muhteşem manzaralara karşı günün her saati
aktif bir tatil geçirilebiliyor.
Meselâ İLÇEMİZDEKİ COĞRAFİ ŞARTLAR, FLORA VE
FAUNASIYLA AV TURİZMİNE UYGUN. Orta vadede
belli esaslara uyularak geliştirilecek olan ‘AV TURİZMİ’ BİR ALTERNATİF TURİZM TÜRÜ OLARAK İLÇEMİZ EKONOMİSİNE KATKIDA BULUNABİLİR. Yine, şehir hayatının olumsuzlukları içinde bunalan İNSANLARIN DOĞAL ORTAMLARA OLAN ÖZLEMLERİ ‘ÇİFTLİK TURİZMİ’ GİBİ BİR TÜRÜN ORTAYA ÇIKMASINA SEBEP OLMUŞ DURUMDA.
Hatta bu yüzden SON YILLARDA ŞEHİRLERE YIĞILAN İNSANLARDA KIRLARA YÖNELİK BİR TERS GÖÇ OLGUSU GÖRÜLMEKTE. Bu trend de İNSANLARIN ALTERNATİF TURİZM ÇEŞİTLERİNDEN ÇİFTLİK TURİZMİNE YÖNELMESİNE SEBEP OLUYOR.
Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejisi izleyeceğiz. O halde ODAKLANMAMIZ GEREKEN ŞEY ÖNÜMÜZDEKİ DIŞ FIRSATLARDAN AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANABİLMEK olmalı.
Bu bağlamda ilk hedefimiz; İLÇEMİZDE ALTERNATİF TURİZM
ALANLARINI BELİRLEMEK olacaktır. Doğal olarak BU ALANLARIN DUYURULMASINI VE TANITIMINI SAĞLAMAK yapacağımız ikinci şey olur. Ayrıca velev ki GELİR GEÇER YOLCU BİLE OLSA İLÇEMİZE GELECEK HER TURİST İÇİN REHBERLİK YAPACAK GENÇLER YETİŞTİRMEK gelecek için son derece değerli bir öngörü olacaktır.
Bu arada Susurluk’ta öncelikle mümkün olan MERAKLISINI DOĞA YÜRÜYÜŞÜ, AV VE ÇİFTLİK TURİZMİ, YÖRESEL ÜRÜN VE TADLARLA BULUŞTURMA ETKİNLİKLERİ de ihmal edilmemeli. BU TÜR ETKİNLİKLERİN YIL İÇİNE YAYILMASI VE EN ZİRVE NOKTANINSA ÖZELLİKLE 5 EYLÜL HAFTASINA DENK GETİRİLMESİ ÖNEMLİ.
Bu arada YATIRIM YAPACAKLAR VE KURULACAK TESİSLER İÇİN İLÇEMİZDE TURİZM YATIRIM DANIŞMA VE DESTEK HİZMETİ VERMEK de ihmal edilmemesi gereken bir diğer faaliyet. Gelecekte yoğun ve stresli
büyük kent yaşamından kaçışları daha fazla göreceğiz. Bu bağlamda daha bugünden ŞEHİR HAYATINDAN KAÇARAK KÖYE YERLEŞENLERİN SAYISI BİR HAYLİ
ARTMIŞ VAZİYETTE. Kentte bunalan MODERN BİREY İÇİN DOĞAYA KAÇIŞ, YALIN KÖY HAYATI, ORGANİK TARIM, SÜKÛNET VE İNZİVA ÖZLEMİ GİDEREK BÜYÜYOR. Bir yandan da harika doğası olan köylerimiz
boşalmaya devam ediyor. KÖYLERİN TERKEDİLMİŞ, METRUK VE MAHZUN HALLERİ YÜREKLERİMİZİ BURKMAKTA.
O zaman hem BU OLUMSUZ GİDİŞİ DURDURMAK HEM DE ‘ALTERNATİF HAYAT’ TREND FIRSATINI
DEĞERLENDİRMEK ÜZERE ilk etapta BÜYÜKŞEHİRLERDE OTURAN SUSURLUKLU
EMEKLİLERİ KÖYLERİNDE YAŞAMAYA ÇAĞIRMAK la işe başlayabiliriz. Sonrasında UYGUN OLAN KÖYLER İÇİN DOĞAYA ÖZLEM DUYAN UYGUN KİŞİLERE ORGANİK ÜRETİM YAPMAK ÜZERE KÖYDE YAŞAMA ÇAĞRISI YAPMAK NEDEN MÜMKÜN OLMASIN Kİ? Böylece hem cazibe merkezi olma stratejik amacımıza hem de konum, doğal
kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme stratejimize uygun olarak ALTERNATİF TURİZM KAYNAKLARIMIZI GELİŞTİRMİŞ OLABİLİRİZ.
Susurluklular için ’DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ ’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ çok çok önemli değerler. Geçmişi ve konumuyla bu hep böyleydi, böyle de sürecek. Kaldı ki eminim Susurluklular konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini gelecekte çok daha fazla bilecekler.
Yapılacak çok şey var.
Bu stratejik hamleler için elbette içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız var. Onların bu sürece dahil olmaları ve aktif destekleri önemli. ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El
sanatlarımız’ ve Bölgede halen var olan ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in de bu süreçte hiç kuşkusuz oldukça stratejik bir değeri olacak. Kaldı ki her konuda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için avantaj sağlamaya devam ediyor olacak.
Yine orta ve uzun vadede ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını beklemek yanlış olmaz. Ancak Susurluğun
bir yandan bölgede cazibesi artarken diğer yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması da şart. İşte bütün bu değerler öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesinde bize temel oluşturacak, hayat ve güç verecek
unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Köklerine yaslanmayan hiçbir hareketin geleceği de yoktur.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık
gerektiriyor. Nitekim bu amaçla; yerine göre Tic.San.Odası Borsa (TSOB), yerine göre Kaymakamlık (K) liderliğinde; Belediye (B),
Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP), Esnaf sanatkâr Odası (ESO) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte hareket etmeleri lazım. Elbette yine yerine göre İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM), İlçe Halk Eğitim Müdürlüğü (İHEM), Ziraat Odası (ZO) ve Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum
Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı.
Kuşkusuz bazen üst seviyeden Siyaset gücüne (SG) de ihtiyaç olacak. Ayrıca yetki alanı gereği; Kalkınma Bakanlığına (KB), Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanlığına (UAB),
Turizm Bakanlığına (TZB), Tarım Orman Bakanlığına (TOB) da başvurmamız gerekecek.
Ancak her konuda olduğu gibi Stratejik
Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/05/26-mays-2021-carsamba-reis.html>
02 Haziran 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı216...............................Str.1.3.2
Hedefleri (III)
Str.1.3.2 Hedefleri (III)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Şu anda sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var.
Bu bölümde 43 hedef söz konusu. Geçen haftalarda bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına, 5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına, 2’si ‘04-ULAŞIM’ , 2’si ‘05- LOJİSTİK’, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü ve 7’si de ‘07-TURİZM’ sektörüyle alakalı toplam 23 hedefin ‘Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık.
Bu kez Allah’ın izniyle yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin; 2’si ‘08-SANAYİ’ sektörü ve 6’sı da ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle alakalı toplam 8 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.
Yine belirtmeliyiz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge
kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin
uygulanması olacak.
Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’, güçlü yönlere dayanıp
zayıf tarafları onararak, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden sakınarak
neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya gayret edecek.
Bu sebeple söz konusu
stratejiler için belirlenmiş hedeflerin gerçekleşmesi Susurluk için gerçekten önemli. Şimdi bu hedeflerin ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili 43 adedinin sıradaki 7’sinin daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım.
Allah’ın izniyle önce
Susurluğun’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ’08-SANAYİ’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce bu alanda ‘ZY.08.1-Sektörün yetersizliği’, ‘ZY.08.2-Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması’,
‘ZY.08.3-Nitelikli ara eleman yetersizliği’, ‘ZY.08.4-İhracat ve markalaşma
potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ , ‘ZY.08.5-Yüksek
teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ ve ‘ZY.08.6-Üniversite
işbirliğinin bulunmaması’ sorunu gibi zayıf yönleri olarak değerlendirilmişti.
Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘‘HDF.1.3.2.24-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak
olanlar için en uygun alternatif olduğumuzun
bilinciyle bu avantajımızı sürekli gündemde tutmak’ ve ‘HDF.1.3.2.25-İlçemize gelebilecek sanayi yatırım
tercihlerini olumsuz etkileyebilecek engelleri önceden görüp gidermek ‘şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
İstanbul sanayisinin desantralizasyonu;
yani SANAYİNİN İSTANBUL’DA YOĞUNLAŞMASININ ARTIK İSTENMEMESİ, BİR MERKEZKAÇ HAREKET OLUŞTURUYOR. Bizim için yelkenlerimizi şişirip değerlendirmemiz gereken bir rüzgâr bu.
NEREYE GİDECEKLER? İstanbul’dan, iç ve dış pazar bağlantılarından uzak olmak
istemeyeceklerine göre ya Trakya’ya, ya da Güney Marmara’ya yönelecekler. Trakya dolu, Güney Marmara bölgemizde bile uygun alanlar sınırlı. İlçemiz de bu
sınırlı alanlardan biri. Nitekim FABRİKA VE ÜRETİM TESİSLERİNİN BURSA VE
BANDIRMA’DAN GİDEREK BİZE DOĞRU KAYDIĞINI DA YILLAR İTİBARİYLE GÖZLEMLEYEBİLİYORUZ.
Elbette en uygun alternatif olduğumuzun
bilincinde olmalı ve bu avantajımızı hem kendimiz hem de yatırımcılar için sürekli gündemde tutmalıyız. O halde ilk hedef; İSTANBUL SANAYİSİNDEN İLÇEMİZE KAYACAK OLANLAR İÇİN EN UYGUN ALTERNATİF OLDUĞUMUZUN BİLİNCİYLE BU AVANTAJIMIZI SÜREKLİ GÜNDEMDE TUTMAK’la başlıyor.
Ancak yetmez; gelecek olanlar karşılarına çıkacak engellerden hoşlanmaz. Kendilerine zaman, para ve emek kaybettirecek
olumsuzluklar varsa da gelmez. Bu yüzden sanayi
yatırım tercihlerini olumsuz etkileyebilecek engelleri ortadan kaldırmak,
eksiklikleri gidermek ve kolaylık sağlamak gerekir.
Ayrıca;’Sektörün yetersizliği’, ‘Kurumsal
kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması’, ‘Nitelikli ara eleman yetersizliği’,
‘İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ , ‘Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ ve ‘Üniversite işbirliğinin bulunmaması’ gibi önemli sorunlarımız da var. Bu hususlar ilçemizin sanayi
sektörü açısından zayıf görünen yönleri.
Kuşkusuz bu sorunlar diğer stratejiler çerçevesinde de ele alınıp değerlendirilecekler. Örneğin; MEVCUT SANAYİ SEKTÖRÜMÜZE; TÜM TESİS, KOBİ VE ÜRÜNLERİYLE BERABER BİRER DEĞER OLARAK
SAHİP ÇIKMAK, ‘ONLARI VERİMLİ ÇALIŞTIRIP GELİŞTİRMEK, ÜRÜNLERİMİZİN İHRACAT VE MARKALAŞMA
SEVİYESİNİ YÜKSELTMEK, SANAYİMİZ VE
İŞLETMELERİMİZİN GELİŞİMİ İÇİN SUSURLUK DIŞINDA BULUNAN NİTELİKLİ HEMŞEHRİLERİMİZİ DAVET ETMEK,
BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İLE SANAYİ SEKTÖRÜMÜZ İÇİN; İŞLETMECİ, MÜHENDİS VE YÜKSEK TEKNOLOJİ BİLGİSİNE SAHİP
NİTELİKLİ İNSAN YETİŞTİRME KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPMAK bu yönde yapılabilecek şeyler.
Ancak bu noktada ihmal edilmemesi gereken
şey; İLÇEMİZE GELEBİLECEK SANAYİ YATIRIM TERCİHLERİNİ
OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK ENGELLERİ ÖNCEDEN GÖRÜP GİDERMEK’ten geçiyor. Böylece Susurluğun geleceği demek olan FIRSATLARI KAÇIRMAMIŞ, ZAYIF YÖNLERİMİZİ TELAFİ ETMEYE KOYULMUŞ VE CİDDİ BİR ALTERNATİF OLARAK TERCİHLERİN
İLÇEMİZDEN YANA KULLANILMASINI
LEHİMİZDE YÖNLENDİRMİŞ oluruz.
Bu açıdan sürece olumlu katkıda bulunmak üzere YATIRIM YAPACAKLAR VE KURULACAK TESİSLER İÇİN İLÇEMİZDE TİCARET ODASI TARAFINDAN
BİR YATIRIM DANIŞMA VE DESTEK HİZMETİ VERMEK de oldukça önemli. Bu konunun da ihmal edilmemesi gerekiyor. Zira gelecekte daha yoğun
ve pahalı olacak olan büyük kentten kaçışları oldukça sık göreceğiz.
Bu haftanın ikinci bahsi ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ hedefleri. Daha önce bu alanda iki adet güçlü yön; ‘GY.09.2-Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı’ ve ‘GY.09.10-Süt ve süt ürünleri üretimi’; bir adet fırsat; ‘FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ ile bir adet tehdit; ‘THD.09.1-Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanılma riski’ belirlenmişti.
Yapılan çalışma
sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu
alanda; ’HDF.1.3.2.26-Su kaynaklarımızı korumak ve sulu tarım imkânımızı verimli kullanabilmek’, ‘HDF.1.3.2.27-Çiftçimizin suya daha kolay ve ucuz
erişebilmesi için mevzuat düzenlemeleri yapılmasını sağlamak’, ‘HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak’, ‘HDF.1.3.2.29-Tescilli ve markalı süt ürünlerine sahip olmak’ , ‘HDF.
1.3.2.30-Susurluk havzasındaki arazi toplulaştırmalarının %60ın üzerine çıkmasını talep ve takip etmek’ ve
‘HDF.1.3.2.31-Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanılma riskine karşı daima fayda-zarar dengesini gözetmek ‘şeklinde 6 hedef öngörülmüştü.
Bu kulvarda yer alan hedefler ’Zengin su kaynakları ve sulu tarım imkânı’ ve ’Süt ve süt ürünleri üretimi ‘gibi bazı güçlü yönlerimizin daha da güçlenmesini sağlayabilir.
Susurluk koca dere sebebiyle zaten
bereketli bir havzada bulunuyor. Bu yüzden SAHİP OLDUĞU ZENGİN SU KAYNAKLARI VE SULU TARIM İMKÂNI SUSURLUĞA GÜÇLÜ BİR TARIM POTANSİYELİ SUNMUŞ
DURUMDA.
Diğer yandan su, kuşkusuz sahip olduğu özellik ve kullanım imkânlarına bağlı olarak ekonomik ve sosyal
gelişmeyi de olumlu etkilemekte. Gerek küresel gerekse
de bölgesel düzeylerde arz ve talep ilişkileri yönlerinden,
stratejik öneme sahip en önemli doğal kaynaklardan biri. Bütün bu özellikleriyle SU TARIMDA EN ÖNEMLİ VE EN ÇOK KULLANILAN GİRDİ. Bu yüzden verimli kullanmak ve su kaynaklarımızı koruyup kollamak gerekiyor.
Bu meyanda Susurluk olarak öncelikle; SU KAYNAKLARIMIZI KORUMAK VE SULU TARIM İMKÂNIMIZI VERİMLİ KULLANABİLMEK yönünde bazı tedbirler düşünmeliyiz.
Ayrıca ÇİFTÇİMİZİN SUYA DAHA KOLAY VE UCUZ
ERİŞEBİLMESİ İÇİN MEVZUAT DÜZENLEMELERİ YAPILMASINI SAĞLAMAK üzerine çaba gösterilmesi, çözümler düşünülmesi ve bu yöndeki çalışmalara
katkı verilmesi da önemli. ‘StrA.1,3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki
stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da ‘Arazi toplulaştırmaları’.
Çünkü MİLLİ TARIM PROJESİ KAPSAMINDA ÜLKE ÇAPINDA BELİRLENMİŞ HAVZALARDA BU ÇALIŞMALAR IYICE HIZLANDIRILMIŞ DURUMDA. 2020 yılı içinde 7 milyon hektar arazinin toplu hale getirileceği ve sulama
faaliyetlerine ağırlık verileceği açıklanmıştı. 2021 ve sonrasında da bu çalışmalar devam edecek. Böylece proje kapsamında parçalı araziler birleştirilecek ve verim
arttırılacak. Kaldı ki devlet destekleri; Taş Toplama Makinası Desteği, Afet
Zararı Desteği ve Sulama Projeleri de bu süreçte çiftçimizin yanında olacak.
Konuyla ilgili olarak SUSURLUK HAVZASINDAKİ ARAZİ TOPLULAŞTIRMALARININ %60’IN ÜZERİNE ÇIKMASINI TALEP VE TAKİP ETMEK hedefiyle talepkâr ve kolaylaştırıcı davranırsak bu fırsatı
da değerlendirmemiz mümkün. Diğer
yandan gelecekte ’AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK ’arzu ediyorsak’StrA.1.3-Cazibe merkezi
olma’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejimizi
uygularsak karşılaşabileceğimiz tehditlerin bazılarından fazla zarar görmeyebiliriz.
Bu tehditlerin en başında Sanayi, enerji ve
lojistik yatırımlarının plansız gerçekleşmesiyle ‘Tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riski’ geliyor. HIZLI NÜFUS ARTIŞI VE BUNA BAĞLI OLARAK
YAYGINLAŞAN PLANSIZ KENTLEŞME VE SANAYİLEŞME TARIM ARAZİLERİNİN MARJİNAL
KULLANIM SINIRLARININ DARALMASINA NEDEN OLMUŞ DURUMDA. Bu tehdit günümüzde SADECE İLÇEMİZ İÇİN DEĞİL ÜLKEMİZ İÇİN DE CİDDİ BİR RİSK.
Ülkemizde sadece 2000-2009 yılları arasında işlenen tarım alanlarında % 7,9
oranında bir azalma olmuş. Verimli tarım topraklarının yenilenemeyen bir kaynak
olduğu halde sanayi, konut, turizm gibi tarım dışı amaçlarla kullanılması tarım açısından çözümü güç problemler meydana getiriyor. Özellikle
meralarda kaçak yapılaşma ve mera dışı amaçlarla
kullanım mera hayvancılığını sona erdirmek üzere. Bu
bakımdan EN ÖNEMLİ DOĞAL KAYNAKLARDAN BİRİ OLAN
TARIM ARAZİLERİNİN BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE KULLANILMASI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN DA ÇOK ÖNEMLİ.
Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan
tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler
tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebiliyor. Ancak TARIM DIŞI AMAÇLI ARAZİ KULLANIMI ÖNCELİKLE MARJİNAL TARIM ARAZİLERİ İÇERİSİNDEN VEYA ARAZİ KULLANMA KABİLİYET SINIFI VIII. SINIF OLAN ARAZİLERDEN
KARŞILANIYOR. Bu sınıf arazilerden
karşılanamaması halinde VII., VI., V., IV. ve III. sınıf kuru tarım arazilerine
bakılıyor. Ancak, bu durumda VII. sınıftan III. sınıfına doğru bir öncelik sırası gözetilmesi zorunlu.
Öte yandan yapısı itibariyle çoğaltılamaz
nitelikte olan TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞINDA KULLANILMASI YERİNE TEMEL İHTİYAÇLARIN KAYNAĞI OLMASI İTİBARİYLE NİTELİKLERİNİN İYİLEŞTİRİLEREK RASYONEL BİR
ŞEKİLDE KULLANILMASI sağlanmalı. Bunun için sürdürülebilir tarım politikaları gerekiyor. Zira TARIMSAL YAPININ ETKİNLEŞTİRİLMESİ VE TARIM SEKTÖRÜNÜN REKABET EDEBİLİRLİĞİ SEKTÖRÜN DOĞAL KAYNAKLARI OLAN TOPRAK, SU
VE BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÇERÇEVESİNDE KORUNMASI İLE MÜMKÜN.
Bu arada Beş Yıllık Kalkınma Planları çerçevesinde tarımsal üretimin ana kaynağı olan tarım
arazilerinin verimli bir şekilde kullanımına yönelik önlemler almak da şart. Ama öncelikle TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞI KULLANILMA RİSKİNE KARŞI DAİMA FAYDA-ZARAR DENGESİNİ GÖZETMEK gerekiyor. Bu özen GELECEK YATIRIMLARI SEÇME VE YÖNLENDİRME ŞANSIMIZI ARTTIRIRKEN, BİZİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLECEK TERCİHLERİN
DE ÖNÜNE GEÇEBİLİR. Kaldı ki ‘Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimiz ve ‘çevre duyarlığımız’ da bizi bu süreçte yalnız
bırakmayacaktır.
Diğer yandan ilçemiz bilhassa Süt ve süt ürünleri üretimi konusunda da öne çıkmış durumda. Özellikle SÜT İŞLEME FABRİKALARININ BÖLGEDEKİ FAALİYETLERİNİN FAZLA OLMASI GÜÇLÜ BİR YÖNÜMÜZ. Böylelikle üretilen sütler hem ilçedeki, hem de yakın çevredeki süt işleme merkezlerine pazarlanmakta. Bu
bağlamda İLÇEMİZDEN ÜLKENİN DÖRT BİR YANINA VE DÜNYAYA SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ GİDİYOR.
Susurluk’ta 2013 verilerine göre büyükbaş süt üretimi 52.400, küçükbaş süt üretimi 1.536 olmak üzere toplam 53.936 ton olmuştu. Bu
miktarın asgari 60.000 tonun altına düşmemesi gerekiyor. Bu nedenle ilk hedefin; SÜT ÜRETİMİNDE YENİDEN 60.000 TONUN ÜZERİNE ÇIKMAK olması kaçınılmaz. Ayrıca ulusal düzeyde aranılan, ihracatta kaliteyi
tutturmuş TESCİLLİ VE MARKALI SÜT ÜRÜNLERİNE SAHİP OLMAK hedefiyle hareket edilmesi çok önemli.
Kuşkusuz Susurluk için yapılacak çok şey var. Bu yüzden Susurluklular konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini gelecekte çok daha fazla bilecekler. Bu süreçte aynı zamanda içerde ve dışarda; alanında deneyimli,
yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız var. Onların bu sürece dahil olmaları ve aktif destekleri
stratejik önemde.
‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve bölgede halen çalışan ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de değerli.
Kaldı ki her konuda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ orta vadede ilçemiz için avantaj olmaya devam edecek. Yine aynı süreçte ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını beklemek yanlış olmaz.
Ancak Susurluğun bir yandan bölgede cazibesi artarken diğer yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması da şart. İşte bütün bu değerler öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesinde bize temel oluşturacak, hayat ve güç verecek
unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Köklerine yaslanmayan hiçbir hareketin geleceği de yoktur.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık
gerektiriyor. Nitekim bu amaçla; yerine göre Tic.San.Odası Borsa (TSOB), yerine göre Ziraat Odası(ZO) ve İlçe Tarım Müdürlüğü(İTM) liderliğinde; Kaymakamlık
(K), Belediye (B), Siyasi Partiler (SP) ve
Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte hareket etmeleri gerekecek.
Elbette yine yerine göre Kent Konseyi (KK),Köy Muhtarları (KM) ve diğer Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı. Kuşkusuz gerektikçe üst seviyeden Siyaset gücüne (SG) de ihtiyaç olacak. Büyük Şehir Belediyesi (BBB) her daim yanımızda olmalı. Ayrıca yetki
alanı gereği; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına (STB), Tarım Orman Bakanlığına (TOB),
Devlet su İşlerine (DSİ) ya da Türk Patent ve Marka Kurumuna (TPMK) başvurmamız
gerekecek.
Ancak her konuda olduğu gibi Stratejik
Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma,
İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/06/02-haziran-2021-carsamba-reis.html>
09 Haziran 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı217...............................Str.1.3.2 Hedefleri (IV)
Str.1.3.2 Hedefleri (IV)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var.
Bu bölümde 43 hedef söz konusu ve geçen haftalarda bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına, 5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına, 2’si ‘04-ULAŞIM’ , 2’si ‘05- LOJİSTİK’, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ , 7’si de ‘07-TURİZM’, 2’si ’08-SANAYİ’ ve 6’sı da ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ alakalı toplam 31 hedefin ‘Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık.
Bu hafta Allah’ın izniyle; 1’i ‘10-SAĞLIK’ sektörü, 1’i ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ ve 10’u da ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ alanıyla alakalı toplam 12 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.
Israrla belirtiyoruz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge
kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin
uygulanması oluyor.
Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’, güçlü yönlere dayanıp
zayıf tarafları onararak, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden sakınarak
neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya gayret edecek.
Şimdi bu hedeflerin ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili 43 adedinin sıradaki
son 12’sinin daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım.
İlk önce
Susurluğun’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘10-SAĞLIK’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce Susurluk için bu alanda ‘ZY.10.5-Yetersizliklerden dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda
kalması’ sorunu gibi zayıf bir yön değerlendirilmişti. Sonuçta söz konusu zayıf yönün telafisi, ayrıca ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe
merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.2.32-Yetersizliklerden dolayı ilçe ve il merkezlerine gidemeyen hastalar için uygun ulaşım imkânı sağlamak’ ‘şeklinde bir hedef öngörülmüştü.
İnşallah gelecekte ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ amaçlıyoruz. Bunun için ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ gibi bir stratejik amacımız var. ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izlemeyi düşünmüşüz. Ancak elbette ki YETERSİZLİKLERDEN DOLAYI ÇOĞU HASTANIN ÇEVRE İLÇE VE İL MERKEZLERİNE GİTMEK ZORUNDA KALMASI SUSURLUK İÇİN NEGATİF BİR DURUM. Sonuçta binası olan ama ‘DOKTOR YA DA
ARAÇ GEREÇ CİHAZ DONATIM EKSİKLİĞİ’ OLAN HASTANELERİN BİZİ BU ALANDA GÜÇLÜ YAPMASI BEKLENEMEZ.
Nitekim gelecekte bu gibi
yetersizliklerden dolayı hastalarımızın hala çevre ilçe ve il merkezlerine gittiğini görmek
sorunumuzu bir kez daha yüzümüze vuracaktır. Bu sebeple öncelikle YETERSİZLİKLERDEN DOLAYI İLÇE VE İL MERKEZLERİNE GİDEMEYEN HASTALAR İÇİN BEDELSİZ UYGUN ULAŞIM İMKÂNI SAĞLAMAK hedefine odaklanmamız gerekiyor.
BU HİZMET BELEDİYE ÖNCÜLÜĞÜNDE; AKIN MİNİBÜSLERİ KOOPERATİFİ İLE İŞBİRLİĞİ VE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI
DESTEĞİNDE SAĞLANABİLİR. Bu güç birliğine Kent Konseyi ve diğer sivil toplum kuruluşlarının da gönüllü desteği mümkün. İLÇEMİZİN KONUMU, ÇEVREDEKİ BÜYÜK SAĞLIK KURULUŞLARINA YAKINLIĞIMIZ VE MEVCUT ULAŞIM İMKÂNLARIMIZ BÖYLE BİR ORGANİZASYONU
KOLAYLAŞTIRACAK FAKTÖRLER.
Susurluğun yaşayan ‘İyilik’ruhu,
‘Yardımlaşma ve dayanışma’ değerleri de böyle bir hareketi benimsemek için çok uygun. CAZİBE MERKEZİ OLMAK İSTİYORSAK, KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARIMIZI DEĞERLENDİREBİLMELİYİZ. Çünkü öncelikle
kendi zafiyetlerimizi telafi etmekte göstereceğimiz
başarı kuşkusuz dış çevrede de olumlu algılanacaktır.
Bu haftanın ikinci bahsi ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ hedefleri. Daha önce bu alanda bir adet güçlü yön; ‘GY.11.5-Motorkros sporu’ olarak belirlenmişti.
Yapılan çalışma
sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu
alanda; ’HDF.1.3.2.33- Her yıl 5 Eylül
etkinlikleri kapsamında spor müsabakaları düzenlemeyi geliştirerek sürdürmek’ şeklinde bir hedef daha ortaya çıktı.
Kuşkusuz Susurluğun ’SPOR’ alanında önemli güçlü yönleri var. Bunlardan ilk akla geleni geçmiş yıllarda
başarılan ’Motorkros sporu’ deneyimleri. ÇAYLAK MESİRE
YERİYLE BÜTÜNLEŞİK OLARAK YAPILAN MÜSABAKALAR HEM SPOR HEM DE TURİZM YÖNÜYLE SUSURLUĞA BİR RENK VE KATKI
SAĞLAMIŞTI, YİNE SAĞLAYABİLİR. Ayrıca her
yıl Göbelde yapılan KATRANCI MEHMET PEHLİVAN GÜREŞLERİ İLE KARAPÜRÇEK’TE DÜZENLENEN RAHVAN AT YARIŞLARINI da ulusal bazda sportif etkinlikler olarak buna eklemek mümkün. NİYE BU ETKİNLİKLER ORTA VADEDE DAHA DA GÜÇLENDİRİLİP GELENEKSEL HALE GELMESİN VE İLÇEMİZİN CAZİBE MERKEZİ OLMASINA KATKI SAĞLAMASIN Kİ?
Nitekim ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ vizyonumuz için ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik
amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz izlenerek bu güçlü yönümüzü daha da ileri seviyeye getirilebiliriz.
Bu bağlamda İLÇEMİZDE BAŞTA GÜREŞ VE AT YARIŞLARI GİBİ ATA SPORLARI İLE MOTORKROS SPORUNU HER YIL 5 EYLÜL ETKİNLİKLERİNE DENK GETİREREK
ULUSAL DÜZEYDE MÜSABAKALAR YOLUYLA SUSURLUKLA ÖZDEŞLEŞİR HALE GETİREBİLİRİZ. Kaldı ki bu etkinliklere Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığının da destekleri sağlanabilir. Bu hedef aynı zamanda bizi, ulusal düzeyde
tanıtacak ve bölgede cazibe merkezi olma stratejik
amacımıza da yaklaştırmış olacaktır.
Bu haftanın ve bölümün son konusu ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ hedefleri. Daha önce bu alanda iki adet fırsat; ‘FRS.12.1-Kentsel dönüşüm uygulamaları’ ve ‘FRS.12.2-Artan çevre bilinci’ olarak belirlenmişti.
Yapılan çalışma
sonucunda; belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu
alanda; ’HDF.1.3.2.34-Susurlukta miadını tamamlamış, risk taşıyan binaların kentsel
dönüşümünü kolaylaştırmak’, ‘HDF.1.3.2.35-Kırsal mahallelerimizin yenilenmesi ve
imarı için köye dönüş projeleri yapmak ve uygulamak’, ‘HDF.1.3.2.36-Büyük bir park, eğlence alanları ile yürüyüş yolu, spor kompleksi, yaşam ve kültür merkezi yapılmasını hedeflemek’, ‘HDF.1.3.2.37-İlçemizin konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını tanıma ve değerlendirme bilincini yükseltmek’, ‘HDF.1.3.2.38-Susurlukta
belirli zamanlarda toplu doğa yürüyüşleri tertip etmek’, ‘HDF.1.3.2.39-Geri dönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanım projeleri yapmak, uygulamak’,
‘HDF.1.3.2.40-Yenilenebilir enerji kaynaklarını ve yağmur suyu hasadı gibi yöntemleri tercih etmek’, ‘HDF.1.3.2.41-Plastik ürünleri kullanmaktan kaçınmak ve
sıfır atık projesini uygulamak’,’HDF.1.3.2.42-Susurlukta her yıl kişi başı en
az 7 fidan dikilmesini sağlamak’ ve ‘HDF.1.3.2.43-Toprak ve rüzgâr erozyonu ile çölleşmeye karşı önlemler almak’ şeklinde on adet hedef öngörülmüştü.
KENTLEŞME VE ÇEVRE başlığında Susurluk için en önemli ‘fırsat’ ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek yayılan ’Kentsel dönüşüm uygulamaları’ uygulamaları. Kentsel dönüşüm, 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de
yaşanılabilir hale getirilmesi oluyor.
KANUN, TÜRKİYE’NİN HER TARAFINDAKİ KENT VE KÖYLERDEKİ EKONOMİK ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ, YIKILMA RİSKİ TAŞIYAN BİNALARIN DEVLETİN SAĞLADIĞI YAPIM
KREDİSİ, KİRA YARDIMI, BELEDİYE HARÇ - VERGİ AVANTAJLARINI DA KULLANARAK YENİDEN YAPILMASINI ÖNGÖRMEKTE. Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak muhtemel doğal afetler sonucu
oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmış. Bu
fırsattan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz.
Bu bağlamda GELENEKSEL ARSA KARŞILIĞI DAİRE VEREN MÜTEAHHİTLİK MODELİ SUSURLUK İÇİN HALA GEÇERLİĞİNİ KORUYAN BİR TÜR KENTSEL DÖNÜŞÜM FORMÜLÜ. Bu kendi
kendine işleyen ESKİ BİNALARIN YIKILIP KAT KARŞILIĞI MÜTEAHHİDE VERME SÜRECİ ARZ TALEP DENGESİ İÇİNDE ORTA VADEDE DE DEVAM EDECEK GİBİ GÖRÜNÜYOR. Özellikle de
orta vadede iş sahalarında ve üniversite kampüsü açılması nedeniyle konut talebinde meydana gelecek artışlar dikkate
alındığında.
Bu yüzden hangi yöntemle olursa olsun SUSURLUKTA MİADINI TAMAMLAMIŞ, RİSK
TAŞIYAN BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜMÜNÜ KOLAYLAŞTIRMAK hedefi kuşkusuz ilçemizin gelişmesine de katkıda
bulunacaktır. Bu arada KIRSAL MAHALLELERİMİZİN YENİLENMESİ VE
İMARI İÇİN KÖYE DÖNÜŞ PROJELERİ YAPMAK VE UYGULAMAK hedefi de
ihmal edilmemeli. Ayrıca KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI RİSKLİ BİNALARIN YIKILIP YENİDEN YAPILMASI YANINDA, YERLEŞİM
YERLERİNİN KONGRE VE KÜLTÜR MERKEZLERİ, PARK VE EĞLENCE
ALANLARI GİBİ MODERN İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASINI DA İÇERMEKTE.
Bu nedenle Büyükşehir desteğiyle Islah edilecek SUSURLUK DERESİ KIYISINDA KENT MERKEZİ İÇİN MİLLET BAHÇESİ ÖRNEĞİNDE BÜYÜK BİR PARK, EĞLENCE ALANLARI İLE YÜRÜYÜŞ YOLU, SPOR KOMPLEKSİ, YAŞAM VE KÜLTÜR MERKEZİ YAPILMASInı hedeflemek gerekiyor. Bu başarılabilirse ilçemizin kentsel dönüşüm uygulamalarından maksimum yarar sağlamasına da imkân verecektir. Bunun için her konuda olduğu gibi BÜYÜKŞEHİR SINIRLARI İÇİNDE OLMAMIZIN GÜÇLÜ DESTEĞİNE GÜVENEBİLİRİZ.
Mademki içinde
bulunduğumuz ve yaşadığımız ortamı ‘çevre’ olarak adlandırıyoruz. Mademki son yıllarda
dünyanın en çok dikkat çeken
konularından biri de çevre kirliliğidir. İLÇEMİZİN DE BU OLGUYA İLGİSİZ
KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ. Görülüyor ki geri dönüşüm bilinci arttıkça, dünyada ve Türkiye’de bu konuda daha bilinçli önlemler
alınıyor.
Meselâ plastiğin
verdiği hasarlara dikkat çekmek için Temmuz
ayından bu yana milyonlarca tüketici plastik kullanımını azalttı ya da
hiç kullanmadı. BU HAREKET 2011’DEN BERİ DÜNYA ÇAPINDA, GÜNDEN GÜNE BÜYÜYEREK POPÜLER OLMAYA DEVAM EDİYOR. Ayrıca bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ’Artan çevre bilinci’ Susurluk için de değerlendirilmesi gereken kıymetli
bir fırsat. Bu bilinç doğal çevreye dikkat etmek ve dünyaya zarar vermeyen ve fayda sağlayan seçimler yapmak anlamında gelişen bir hassasiyet.
ÇEVRE DOSTU KÜÇÜK EVLERDEN ORGANİK GIDAYA, DOĞA
DOSTU ÇÖZÜMLERDEN KÜRESEL ISINMAYA KADAR ONLARCA ŞEY
HAKKINDA İLGİ VE SÜREKLİLİK GEREKTİREN, SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI GEREKEN BİR KONU. Özünde bir yaşam yaklaşımı ve felsefesi. En basit noktadan başlarsak kişinin
yere attığı sigara izmariti ya da bir ürün ambalajı onun için bir sorun teşkil etmiyor. O sadece onu
elinden çıkartmayı düşünüyor ve birkaç adım ötede olan çöp kutusu bile onun için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onu bilerek yere atıyor. Bu örnek en masum
çevre kirliliği olaylarından sadece biri.
ASIL BÜYÜK SORUNLAR BÜYÜK ÇAPLI SANAYİ TESİSLERİNDEN KAYNAKLANAN BÜYÜK ÇAPLI KİRLİLİKLER. HAVAYA, SUYA VE TOPRAĞA BÜYÜK MİKTARLARDA KİRLETİCİ MADDE
SALIYORLAR. Elbette eskiye nazaran gelişen teknoloji
ve getirilen yasalar sayesinde bir azalma var. Fakat hala SUYUMUZ, HAVAMIZ VE TOPRAĞIMIZ OLUŞAN KİRLİLİKLE KARŞI KARŞIYA. Tabi ki biz de.
Oysa şayet vizyonumuz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ ise ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ yönünde bir stratejik amacımız varsa bu fırsatlardan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz.
Zira ARTAN ÇEVRE BİLİNCİ HER ŞEYDEN ÖNCE KENDİ KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARIMIZIN KIYMETİNİ BİLME
MESELESİDİR. Bu nedenle İLÇEMİZİN KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARINI TANIMA VE DEĞERLENDİRME
BİLİNCİNİ YÜKSELTMEK tabi ki öncelikli hedefimiz olmalı.
Bu sebeple Çevre bilincini yükseltmek üzere SUSURLUKTA BELİRLİ ZAMANLARDA TOPLU DOĞA YÜRÜYÜŞLERİ TERTİP ETMEK hedefi içimizdeki doğa yoksunluğu ve bilgi eksikliğinin önüne geçebilir. Bu alanda GERİ DÖNÜŞÜM, GERİ KAZANIM VE YENİDEN
KULLANIM PROJELERİ YAPMAK, UYGULAMAK hedefi de hem
çevremizi koruyup geliştirmeye hem de ekonomik döngümüz için yatırım ve kazanç sağlamaya imkân verecektir.
Kuşkusuz gelecekte de ilçemizde enerji ve suyu dikkatli kullanmalı, bu konularda da tasarrufa dikkat etmeliyiz. Zira enerjide dışa bağımlıyız
ve ayrıca su zengini de değiliz. Bu nedenle YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINI VE YAĞMUR SUYU HASADI GİBİ YÖNTEMLERİ TERCİH ETMEK hedefi
planlama ve uygulamalarda mutlaka dikkate alınmalıdır. PLASTİK ÜRÜNLERİ KULLANMAKTAN KAÇINMAK VE SIFIR ATIK PROJESİNİ UYGULAMAK hedefi de bu konuda çok önemli
adımlardan biri olacaktır.
Kuşkusuz Çevre Bilinci
yaklaşımında ağaçların büyük önemi var. Ağaç dikmenin önemini kavramalı, ağaç ve ormanların faydalarını öğretmeliyiz. Bir kişi yılda 7 ağaç tüketiyor, en az bu kadar hatta daha fazlasını yerine dikmemiz lazım. Meselâ bu meyanda SUSURLUKTA HER YIL KİŞİ BAŞI EN AZ
7 FİDAN DİKİLMESİNİ SAĞLAMAK gibi bir hedef geleceğimizin garantisi olacaktır. Son olarak ayrıca TOPRAK VE RÜZGÂR EROZYONU İLE ÇÖLLEŞMEYE KARŞI ÖNLEMLER ALMAK hedefi ile bu konuda geç olmadan elden gelen yapılmalıdır.
Orta vadede yapılacaklar için gelecekte Susurlukluların konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini çok daha fazla bileceklerini umuyorum. Meselâ hamurumuzda bulunan ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ böyle değerler.
Bu süreçte içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız olacak. Kuşkusuz ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ orta vadede ilçemiz için avantaj olmaya devam edecek. Yine aynı süreçte ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını ummak yanlış olmaz. Ancak Susurluğun bölgede cazibesi artarken diğer yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması gerekiyor. Bu değerlere yaslanmadan geleceğe sağlıklı ve
etkin bir yolculuk mümkün olmaz.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık
gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; yerine göre Belediye (B) yerine göre Kaymakamlığın (K) liderliğinde Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) sekreteryasında; hedefin gerektirdiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV), Akın Kooperatifi (AKOP), İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM), Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve Orman İşletme Şefliğinin (OİŞ) desteklerine
ihtiyaç olacak. Ayrıca Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP) ve diğer Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine gönüllü olarak
katılmalı.
Elbette yine gerektikçe üst seviyeden Siyaset gücü (SG) yanımızda olmalı. Çünkü uygulanan projeler itibariyle Turizm Bakanlığının (TB), Gençlik Spor Bakanlığının (GSB), Şehircilik ve Çevre Bakanlığının (ŞÇB), Tarım Orman Bakanlığının (TOB) destekleri alınmak zorunda. Özellikle Büyük Şehir Belediyesi (BBB) her daim yanımızda olmalı.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/06/09-haziran-2021-carsamba-reis.html>
16 Haziran 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı218...............................Str.2.1.1 Hedefleri
Str.2.1.1 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ la ilgili 3 Stratejik
Amaç ve 4 Strateji üzerindeki çalışmayı bitirmiş bulunuyoruz. Böylece 15 hafta boyunca toplam 135 Hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuş oldunuz.
Şimdi sırada ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ temel amacımız var. Bu konuda ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’, ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’,
‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde 4 adet Stratejik amaç var.
Ayrıca; ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’,
‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’, ‘Str.2.3.1-Üretken olma’, ‘Str.2.3.1-Rekabetçiliği benimseme’, ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ ve ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ şeklinde
belirlenmiş 6 Strateji bulunuyor.
Toplam 97 hedefin öngörüldüğü bu bölümde ilk olarak Allah’ın izniyle ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejisi ve
onun; 3’ü ‘08-SANAYİ’ sektörü, 4’ü ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’, 1’i ‘10-SAĞLIK’ ve 1’i de ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanıyla alakalı
toplam 9 hedefinin ‘NASIL?’ gerçekleşebileceği üzerinde duracağız.
Konuya geçmeden evvel
yine belirtelim ki; şayet ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’ amaçlamışsak onun
olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ ve onun da
aracı ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Elbette yine burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; var olan ‘Değerlerine dayanarak’ ve ‘Daha fazla değer üreterek, Daha adil paylaşarak ve o
değerleri koruyup geliştirerek’ güçlü yönlerini daha güçlü yapmış ve zayıf taraflarını gidermiş olacak. Bu arada dış fırsatlardan
yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ temel amacına ulaşmaya gayret edecek.
Öncelikle Susurluğun yazımızın da başlığı olan ’Str.2.1.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘08-SANAYİ’’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce Susurluğun bu alanda ‘ZY.08.1-Sektörün
yetersizliği’, ‘ZY.08.2-Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması’ ve ‘ZY.08.4-İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin
olmaması’ gibi zayıf yönleri olduğu açıklanmıştı.
Sonuçta bu zayıf yönün telafisine yönelik olarak ve ‘StrA.2.1-Değerlere dayanma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.1.1.01-Mevcut sanayi sektörümüze; tüm tesis, KOBİ ve ürünleriyle beraber birer değer olarak sahip çıkmak’, ‘HDF.2.1.1.02-Mevcut sanayi tesis ve KOBİ’lerimizi verimli çalıştırıp geliştirmek’, HDF.2.1.1.03-Ürünlerimizin İhracat ve markalaşma seviyesini yükseltmek’ ‘şeklinde 3 hedef öngörülmüştü.
Öncelikle ‘’StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik amacımız ve ’Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejisinin; yetersiz bir sektör, zayıf
KOBİ’ler, İhracat ve markalaşma seviyesi düşük ürünler gibi konularda bize nasıl yardımcı olabileceğini düşünelim. HER NE KADAR YETERSİZ BİR SEKTÖRE VE ZAYIF KOBİ’LERE SAHİP OLSAK DA ONLAR BİZİM. İHRACAT VE MARKALAŞMA
SEVİYESİ DÜŞÜK ÜRÜNLER DE KENDİ ÜRETTİKLERİMİZ. Kuşkusuz hepsi birer değer.
Değerlerimize sahip çıkıp, onları koruyup geliştirmeye çalışmaktan
daha doğal ne olabilir ki? EĞER SUSURLUK’TA BİR KALKINMA, GELİŞME VE
BÜYÜME SÖZ KONUSU OLACAKSA BU;
DEĞERLERİMİZE DAYANARAK, ONLARDAN GÜÇ ALARAK OLACAK. Daha fazla değer üretmek, kalkınma, gelişme ve büyümenin olmazsa olmazı değil mi? Üretilen
değerleri daha adil paylaşmaksa; her şeye ve herkese sirayet edebilecek bir
ahlak ortamı sağlıyor. Bu da parçalanmadan,
dağılmadan kalkınmayı tümüyle
başarmanın güvencesi. Böylesi bir hareketin üretime ve üretkenliğe çoğaltan
etkisi yapmaması düşünülemez.
O yüzden ilk
hedefimiz: MEVCUT SANAYİ SEKTÖRÜMÜZE; TÜM TESİS, KOBİ VE ÜRÜNLERİYLE BERABER BİRER DEĞER
OLARAK SAHİP ÇIKMAK olacak. Bunun ne parayla ne de maddi şeylerle ilgisi yok. Zihnimizde oluşan
ve gönlümüzde kökleşen aidiyet kültürünün bir parçası. İkinci basamakta: MEVCUT SANAYİ TESİS VE KOBİ’LERİMİZİ
VERİMLİ ÇALIŞTIRIP GELİŞTİRMEK var.
İnsan gönlüyle benimsediği, aklıyla sahiplendiği şeyleri öyle kendi haline bırakır mı? Onların gelişmesi, bağlılığın ve aidiyet
duygusunun da kökleşmesine katkı sağlayacaktır. VERIMLILIK BIR IŞLETME TEKNIĞI, ÖĞRENILEBILIR VE UYGULANABILIR REÇETELERI VAR. MÜHIM OLAN NIYET, INANÇ VE GAYRET. Olmayacak bir şey yok. Tıpkı ÜRÜNLERİMİZİN İHRACAT VE MARKALAŞMA SEVİYESİNİ YÜKSELTMEKLE İLGİLİ ÇABALAR gibi. Zaten sağlam bir temele dayanmış,
verimliliğini arttırmış, daha da gelişme ve büyümeye çalışan her işletme doğal olarak markalaşma ve ihracata yönelecektir.
İkinci olarak Susurluğun yazımızın da
başlığı olan ’Str.2.1.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’’ sektörü hedefleri ile devam ediyoruz. Daha önce
Susurluğun bu alanda ‘THD.09.9-Çalışacak insan gücünün azalması’ tehdidi ile ‘ziraat mühendisi ve veterinerlerin masada oturup
evrak işleriyle uğraşmaları’ gibi bir
sorunla karşı karşıya olduğu açıklanmıştı.
Sonuçta bu
konulara yönelik olarak ve ‘StrA.2.1-Değerlere dayanma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri
koruyup geliştirme’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.1.1.04-Susurluğun güçlü tarımsal örgütlenmesinden
sektörün daha da güçlenmesi için yararlanmak’, ‘HDF.2.1.1.05-Üretimde çalışacak insan gücünün niceliğine değil niteliğinin arttırılmasına odaklanmak’, ‘HDF.2.1.1.06--Çiftçilerimizin ihtiyacı bilgi ve danışmanlık
desteğini en etkin bir şekilde vermek’, ‘HDF.2.1.1.07- İlçede görevli Ziraat mühendisi ve veterinerlerden daha verimli yararlanmak‘ şeklinde 4 hedef öngörülmüştü.
Tarım ve hayvancılık sektöründe bazı güçlü yönler ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacımız ve ’Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimizle ilişkili. İlçemizin 2015 yılı Çiftçi Kayıt Sistemine göre kayıtlı çiftçi sayısı 2239. 18 tane de tarımsal amaçlı kooperatif
ve birlik bulunuyor. Bu anlamda yaygın ve güçlü tarımsal örgütlenme değerlendirilmesi gereken bir avantaj.
O halde, SUSURLUĞUN GÜÇLÜ TARIMSAL ÖRGÜTLENMESİNDEN SEKTÖRÜN DAHA DA GÜÇLENMESİ İÇİN YARARLANMAK hedefine yönelmekten daha doğal ne olabilir ki? ‘BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR’ ATASÖZÜNÜ UNUTMAMALI. BUNU YAPARKEN DE TEMEL AMAÇLARA ODAKLANMAK, TEFERRUATA DALIP GÜCÜ DAĞITMAMAK GEREKİYOR. Amaç ve güç birliği ilkesi burada da rehberimiz olacak.
Öte yandan bazı tehditler de aynı stratejik amaç ve
stratejiyle ilişkili. Günümüzde çiftçiler sosyal ve ekonomik gerekçeler ile
tarımsal faaliyetten giderek uzaklaşıyorlar. TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI, ÜRETİM PLANLAMASI İLE TARIMSAL ÜRÜNLERDEKİ ARZ-TALEP DENGESİNİ
SAĞLAMAK VE DİĞER TARIMSAL İYİLEŞTİRMELERİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN BELİRLENEN BÜTÇE ÇERÇEVESİNDE ÇEŞİTLİ DESTEKLEME ARAÇLARI İLE ÜRETİCİLERİ YÖNLENDİRİYOR.
Ancak tarımsal faaliyeti ek gelir olarak gören çiftçilerin üretim kararlarında desteklemelerin önemi
azalmakta ve tarımı yönlendirmek güçleşmekte. Çünkü kırsal nüfusun azaltılması yönünde yarım
asırdır sürdürülen politikalar sonuç olarak bu sektörde çalışacak insan gücünün azalmasına yol açmış
bulunuyor. Böyle bir ortamda VERİMİ, ÜRETİMİ VE ÇİFTÇİ GELİRİNİ ARTIRAN DESTEKLEME POLİTİKALARI SON DERECE DEĞERLİ OLMAKLA
BİRLİKTE İNSAN ODAKLI POLİTİKALARIN GELİŞTİRİLMESİ de giderek önem kazanmakta.
Örneğin bu bağlamda Tarımda Ziraat mühendislerimizin,
Hayvancılıkta da Veteriner hekimlerin sahaya inmesi ve üretim faaliyeti içinde aktif olarak yer almaları çok çok önemli. Tarım ilçe Müdürlüğünde çalışan ZİRAAT MÜHENDİSİ VE VETERİNERLERİN MASADA
OTURUP EVRAK İŞLERİYLE UĞRAŞMALARI İNSAN ODAKLI BİR UYGULAMA DEĞİL. Aynı zamanda tarım ve hayvancılık sektöründe zayıf bir yön olarak ortaya çıkıyor.
Örneğin Susurluk Gıda Tarım Ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğümüzde; 7 Ziraat Mühendisi, 1 Gıda Mühendisi, 9 Veteriner Hekim, 8 Ziraat Teknisyeni/Teknikeri, 5 Veteriner
Sağlık Teknisyeni/Teknikeri, 1 Çevre Sağlık Teknikeri, 2 İdari Personel ve
3 işçi olmak üzere 36 kişi çalışıyor. ONLARIN ARAZİLERDE, KÖYLERDE, ÇİFTÇİLERLE VE HAYVANCILIKLA UĞRAŞAN ÜRETİCİLERİMİZLE OMUZ OMUZA UYUM İÇERİSİNDE ÇALIŞMASI LAZIM. Evrak işleri Ziraat odasınca veya düz memurlar
eliyle de yapılabilir.
Öte yandan çalışacak İNSAN GÜCÜNÜN AZALMAKTA OLDUĞU BİR ORTAMDA ÇİFTÇİLERİMİZİN İHTİYACI OLAN ‘BİLGİ VE
DANIŞMANLIK DESTEĞİ’NİN ÖNEMİ de gün geçtikçe artıyor. Hiç olmazsa tarama halinde yapılacak
bilgilendirme, kurs ve seminerlerle bu görev daha
etkin sürdürülebilir. Bu nedenlerle ÜRETİMDE ÇALIŞACAK İNSAN GÜCÜNÜN NİCELİĞİNE DEĞİL NİTELİĞİNİN ARTTIRILMASINA ODAKLANMAK öncelikli hedefimiz olmalı.
İkinci olarak ÇİFTÇİLERİMİZİN İHTİYACI BİLGİ VE
DANIŞMANLIK DESTEĞİNİ EN ETKİN ŞEKİLDE VERMEK hedefiyle hareket etmek gerekiyor. Üçüncü olarak da İLÇEDE GÖREVLİ ZİRAAT MÜHENDİSİ VE VETERİNERLERDEN DAHA VERİMLİ YARARLANMAK hedefi insan odaklı bir üretim faaliyeti için son derece isabetli olur. Böylece NİTELİĞİN VE VERİMİN ARTTIRILMASI SURETİYLE ÜRETİMDE ÇALIŞACAK İNSAN GÜCÜNÜN AZALMASI RİSKİNE KARŞI AZAMİ ÖLÇÜDE DİRENÇ GÖSTERMEK de mümkün olabilir.
Bu hafta üçüncü konumuz ’Str.2.1.1’ stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘10-SAĞLIK’’ alanıyla ilgili hedefler. Daha önce Susurluğun bu alanda ‘ZY.10.6-Maddi imkânı olmayanların sağlık hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar’ gibi bir sorunu olduğu düşünülmüştü.
Sonuçta bu
konulara yönelik olarak ve ‘StrA.2.1-Değerlere dayanma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri
koruyup geliştirme’ stratejisi çerçevesinde; ’HDF.2.1.1.08-Maddi imkânı
olmayanların sağlık hizmetlerine erişmesini kolaylaştırmak üzere benzeri bir vakfın kurulmasını sağlamak ‘şeklinde 1 hedef daha ortaya çıkmıştı.
Tarama çalışmasında
belirlenen Maddi imkânı olmayanların sağlık
hizmetlerine erişmekte yaşadığı sıkıntılar ilçe olarak giderilmesi gereken bir zafiyet. Zira günümüzde her ne kadar sağlık hizmetleri ücretsiz dense
de her durumda bunun böyle olmadığını da biliyoruz. ŞAYET ÖNLEM ALINMAZSA MADDİ İMKÂNI OLMAYANLARIN SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞMEKTE YAŞADIĞI SIKINTILAR ŞİMDİ
OLDUĞU GİBİ ORTA VADEDE DE İLÇEMİZİN SIKINTISI OLACAK.
Nihayetinde ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ istiyoruz değil mi? Bunun öncelikle ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacımızla alakalı olduğunun da farkındayız. Söz konusu amaç için de ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimiz çok uygun.
Peki, bu istikamette ne yapmak gerek? NE YAPARSAK HEM DEĞERLERE DAYANMIŞ, HEM DE DAHA FAZLA DEĞER ÜRETEREK, DAHA ADİL PAYLAŞARAK VE DEĞERLERİ KORUYUP GELİŞTİREREK YOL
ALABİLİRİZ? Susurluk’ta iyilik,
yardım ve dayanışma duygularının güçlü olduğunu biliyoruz. Örneğin ‘Susurluk aşevi vakfı’ buna en güzel misallerden birisi. O halde MADDİ İMKÂNI OLMAYANLARIN SAĞLIK
HİZMETLERİNE ERİŞMESİNİ KOLAYLAŞTIRMAK ÜZERE BENZERİ BİR VAKFIN KURULMASINI SAĞLAMAK da başarılabilir. Neden olmasın?
Bu haftanın ve bölümün son konusu da ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanıyla ilgili hedefler. Daha önce Susurluğun bu alanda ‘GY.11.4-Son yıllarda sağlanan
başarılar’ gibi güçlü bir yönü olduğu
değerlendirilmişti. Sonuçta bu konu ve ‘StrA.2.1-Değerlere dayanma’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.2.1.1.09-Son yıllarda sağlanan başarıları kurumsal hale getirip,
arttırarak sürdürmek’ şeklinde 1 hedef öngörülmüştü.
Okullarımızda Son yıllarda
sağlanan başarılar gerçekten gurur
verici. BU BAŞARILARIN ARDINDA DA KUŞKUSUZ BU İŞİ SEVEREK, İNANÇLA YAPAN EĞİTİMCİLER VAR. Bu güçlü yönümüzden ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonu için, ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik amacımızla ilgili olarak ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri
koruyup geliştirme’ stratejimiz istikametinde
yararlanmalıyız.
Meselâ: İlçemizde sportif faaliyetlerde SON YILLARDA SAĞLANAN BAŞARILARI KURUMSAL
HALE GETİRİP, ARTTIRARAK SÜRDÜRMEK hedefi elimizdeki değerlere dayanarak ve
onları koruyup geliştirerek daha fazla değer üretmemizi
sağlayabilir. BAŞARILAR ARADA BIR PARLAYIP SÖNEN IŞIKLAR
GIBI OLMAMALI. GÖĞSÜMÜZÜ IFTIHAR DUYGULARIYLA KABARTAN YILDIZLAR GIBI OLMALILAR.
Bunun için ilçemizde kurulu spor kulüpleri, okullar ve gönüllü spor sevdalılarının İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü işbirliğinde birbiriyle kenetlenmesi gerekiyor. AYRI GAYRI
OLMADAN, BÜTÜN BIR
SUSURLUK OLARAK ÇOCUKLARIMIZIN VE GENÇLERIMIZIN IYI YETIŞMESI VE BAŞARMALARINA ODAKLANILMALI. Böylece son yıllarda sağlanan başarıları bir değer olarak koruyup üreterek güçlendirmiş ve KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK vizyonumuza katkı sağlamış oluruz.
Orta vadede yapılacak çok şey var. Susurluklular geçmişten gelen değerlerini, sahip
olduklarının kıymetini gelecekte çok daha fazla bilecekler. Meselâ hamurumuzda bulunan ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ ve
‘‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ böyle değerler.
İçerde ve dışarda; alanında deneyimli,
yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ı da öyle. Sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ise bu alanda
çok özel bir yere sahipler. Kuşkusuz ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ orta vadede ilçemiz için değerlendirilmesi gereken bir avantaj olmaya devam edecek.
Yine KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK sürecinde ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ başlı başına bir motivasyon kaynağı olabilir. Ancak Susurluğun kalkınmasını
sağlarken diğer yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini de özenle
koruması gerekiyor. Bu değerler geleceğe yürürken bize temel ve güç olacak kaynaklar.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi de gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; yerine göre Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Kaymakamlık (K) yerine göre İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (K) liderliğinde Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) sekreteryasında; hedefin gerektirdiği diğer Dernek, Kooperatif, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) desteklerine ihtiyaç olacak. Ayrıca yine gerektikçe Güney Marmara Kalkınma Ajansına (GMKA) başvurulması
ve işbirliğinden yararlanmak zorunda kalabiliriz.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/06/16-haziran-2021-carsamba-reis.html>
23 Haziran 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı219...............................Str.2.2.1 Hedefleri
Str.2.2.1 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen hafta ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacı çerçevesinde ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimize ait 9 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada aynı temel amacın bu defa ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ Stratejik amacı
ve ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi
var.
Bu bölümde; 1’ü ‘‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ sektörü, 2’si ‘08-SANAYİ ve 1’i de ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanıyla alakalı
toplam 4 hedefin ‘NASIL?’ gerçekleşebileceği üzerinde duracağız. Konuya geçmeden evvel yine belirtelim ki; şayet
temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ ve onun da
aracı ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisidir.
O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Elbette yine burada da genel
kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; ‘Nitelikli insana odaklanarak’ ve ‘Nitelikli insan yetiştirerek’ var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermiş olacak. Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp,
tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ temel amacına ulaşmak kolaylaşacaktır.
Öncelikle Susurluğun yazımızın da başlığı olan ’Str.2.1.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce Susurluğun bu alanda ‘ZY.03.2-Stratejik plan için yetişmiş
eleman eksikliği’ gibi zayıf bir yönü olduğu açıklanmıştı. Sonuçta bu zayıf yönün telafisine yönelik olarak ve ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi çerçevesinde; HDF.2.2.1.01-Plan hazırlama ekibi içinden en az 7
yetenekli genci kazanmak ‘şeklinde 1 hedef öngörülmüştü.
Bu güne kadar
yaşadığımız zorluklardan öğrendiğimiz kadar Stratejik plan için yetişmiş eleman eksikliği oldukça önemli bir
zayıf yönümüz. Hâlbuki KALKINMA İÇİN STRATEJİK PLAN NE KADAR
GEREKLİYSE, BİR PLAN YAPABİLMEK İÇİN DE YETİŞMİŞ ELEMAN O KADAR ŞART. Zira ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ olmazsa olmaz
bir icap. ‘Str.2.2.1’stratejisi de bunu öngörüyor zaten. Ancak ‘NİTELİKLİ YA
DA YETİŞMİŞ ELEMAN’ HER ZAMAN OKUMUŞ, DİPLOMALI İNSAN ANLAMINA GELMİYOR. İnanıyorum ki iyi bir moderatörlükle Susurluk’ta böyle bir işin içinde olabilecek pek çok insan değerlendirilebilir.
Ancak HİÇ KİMSENİN BİR
KENARA İTİLİP DEĞERSİZLEŞTİRİLMEMESİ, KATILIMCI BİR STRATEJİK PLAN SÜRECİ İÇİNDE UYGUN OLANLARIN SEÇİLİP KAZANILMASI gerekiyor. Bu noktada ilçe yöneticilerinden süreç içinde bu insanları ortak bir amaca doğru adaletle yönetmeleri beklenir.
Sonuçta İYİ, ETKİN BİR PLAN; SADE, İDDİASIZ VE EN AZ MASRAFLA DA OLSA ONU
YAPANLARIN BENİMSEDİKLERİ, KENDİLERİNDEN BİR ŞEYLER KATTIKLARI ORTAK BİR
BELGEDİR. Uygulanabilir olmalıdır. Bizim bu süreçteki rolümüz özellikle bu pandemi sürecinde muhtemel plan ekibine bir ‘online okul’ işlevi gördü aslında.
Böylece SEÇİLECEK GÖNÜLLÜLER DAHA ÖNCE
AYDINLATILMIŞ BU YOLUN ÜZERİNDE YÜRÜYECEKLER. Ancak asıl yetişmiş eleman eksikliği plan
döneminde ortaya çıkacak. Bu yüzden PLAN HAZIRLAMA EKİBİ İÇİNDEN EN AZ 7 YETENEKLİ GENCİ KAZANMAK VE GELECEK İÇİN HAZIRLAMAK zorundayız. Ki bu gençler donandıkları bilgi ve tecrübeyle
Susurluğun Plan uygulamasını yürütebilsinler.
İkinci olarak Susurluğun yazımızın da
başlığı olan ’Str.2.2.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘08-SANAYİ’’ sektörü hedefleri ile devam ediyoruz. Daha önce
Susurluğun bu alanda ‘ZY.08.3-Nitelikli ara eleman yetersizliği’ ve ‘ZY.08.6-Üniversite işbirliğinin bulunmaması’ gibi bazı sorunları olduğu açıklanmıştı.
Sonuçta bu
konulara yönelik olarak; ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.2.1.02-Sanayimiz ve işletmelerimizin gelişimi için Susurluk dışında bulunan nitelikli hemşehrilerimizi davet etmek’ ve ‘HDF.2.2.1.03-Bandırma 17 Eylül Üniversitesi ile Sanayi sektörümüz için; işletmeci, mühendis ve yüksek teknoloji bilgisine sahip nitelikli
insan yetiştirme konusunda işbirliği yapmak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
‘Nitelikli ara eleman yetersizliği’ ve ‘Üniversite işbirliğinin bulunmaması’ gibi sorunlar sanayi sektörü için ciddi bir zafiyet. Özellikle de bu yüzden AMAÇ.2 kapsamında ’StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ ve ’Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi
izlemek gerekiyor. Çünkü gerek sektördeki zayıflıklarımız, gerekse yüksek
teknoloji ve üniversite işbirliği eksiğimizin altında ‘NİTELİKLİ İNSAN’ sorunumuzun bulunduğu açık.
Bu sebeple öncelikle işe: SANAYİMİZ VE İŞLETMELERİMİZİN GELİŞİMİ İÇİN SUSURLUK DIŞINDA BULUNAN NİTELİKLİ HEMŞEHRİLERİMİZİ DAVET ETMEKLE işe başlayabiliriz. Çünkü NİTELİKLİ ELEMAN YETİŞTİRMEK KOLAY DEĞİLDİR. ÖNCE BUNA İNANMAK, CİDDİ VE KARARLI BİR YATIRIM YAPMAK GEREKİR. Okul ister, eğitim öğretim ister, staj ve deneyim ister. BUGÜN BAŞLASAK İHTİYAÇ OLAN NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜNÜ ANCAK BEŞ YILDA YETİŞTİREBİLİRİZ.
İşte tam da bu yüzden hemen gecikmeden ikinci adım; BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
İLE SANAYİ SEKTÖRÜMÜZ İÇİN; İŞLETMECİ, MÜHENDİS VE YÜKSEK TEKNOLOJİ BİLGİSİNE SAHİP
NİTELİKLİ İNSAN YETİŞTİRME KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPMAK olmalıdır. Çünkü böyle bir işbirliği hem ÜNIVERSITENIN BÖLGESEL
KALKINMAYA KATKISI HEM DE ÜRETKEN BIR SUSURLUĞUN ATEŞLEYICISI olacaktır. HER
IKISINDEN OLUŞACAK SINERJI ISE KALKINMAYI BAŞARMANIN OLMAZSA OLMAZ GÜÇBIRLIĞINI
OLUŞTURUR.
Bu hafta üçüncü ve son konumuz ’Str.2.2.1’ stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘11-EĞİTİM ve SPOR’’ alanıyla ilgili hedefler. Daha önce Susurluğun bu alanda ‘GY.11.3-Genç sporcu yetiştiren bir alt yapı,’ gibi güçlü bir yönü olduğu değerlendirilmişti. Sonuçta bu konulara yönelik olarak ve ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’’ stratejisi çerçevesinde; ’HDF.2.2.1.04-İlçemizin nitelikli genç sporcu yetiştiren alt yapısını güçlendirip kurumsallaştırmak ‘şeklinde 1 hedef daha ortaya çıkmıştı.
Susurluğumuzun geçmişten bu yana yaşayan ’Genç sporcu yetiştiren bir alt yapı ‘deneyimi var. Bu konuda AMATÖR RUHLA VE ÖZVERİYLE SPORCU YETİŞTİREN KULÜPLERE, ADETA
TEK BAŞINA OKUL OLAN HOCALARA SAHİBİZ. Bu güçlü yön ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuz, ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ stratejik
amacımız ve ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejimizle
çok yakından ilişkili.
O halde İLÇEMİZİN NİTELİKLİ GENÇ SPORCU YETİŞTİREN ALT YAPISINI GÜÇLENDİRİP KURUMSALLAŞTIRMAK hedefi spor
alanında kesinlikle çıtamızı daha yükseğe çıkaracaktır. Bu hedef aynı zamanda ORTA VE UZUN VADEDE SPOR ALANINDA NİTELİKLİ İNSAN POTANSİYELİMİZİ DE GÜÇLENDİRİP ARTTIRIR. Bunun için kesinlikle GÜÇ, İŞ VE AMAÇ BİRLİĞİNE İHTİYAÇ VAR. 5 EYLÜL SPOR KULÜBÜ BU PLATFORM İÇİN UYGUN olabilir.
Ama KAYMAKAMLIK, BELEDİYE, OKULLAR, MİLLİ EĞİTİM, GENÇLİK VE SPOR İDARECİLERİ BU ORTAK HAVUZU SAHİPLENİP KATKI VERMELİ. SİVİL
TOPLUM KURULUŞLARI VERİLEN ÇABAYI DESTEKLEMELİ. SUSURLUKTAN YETİŞEN SPORCULARIMIZ UNUTULMAMALI VE
KARŞILIKLI İLETİŞİM YENİ GENÇLER İÇİN SÜRDÜRÜLMELİDİR. Böylece daha
nitelikli genç sporcu yetiştiren, kurumsallaşmış bir alt yapı mümkün olabilir.
Kuşkusuz orta vadede ilçemizin geleceği için yapılacak çok şey var.
Ama geçmişten gelen değerlere dayanmadıkça, sağlıklı yol alınamaz. Meselâ hamurumuzda bulunan ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ böyle bir değer. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli,
yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var.
Sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El
sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ise bu alanda
çok özel bir yere sahipler. Kuşkusuz orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ilçemiz için değerlendirilmesi gereken bir avantaj olacak. Bu değerler süreç içinde başlı başına birer motivasyon kaynağı.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla
yürümeyi de gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Kaymakamlık (K) liderliğinde; yerine göre Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve Belediye (B), yerine göre Spor Kulüpleri (SPKP), İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM), İlçe Gençlik Spor Müdürlüğünün (K) aktif katılımı, Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekreteryasında; Kent Konseyi (KK) ve hedefin gerektirdiği diğer Dernek, vakıf, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) desteklerine ihtiyaç olacak. Özellikle
nitelikli insan yetiştirme konusunda bir üniversitenin (ÜN) işbirliğinden yararlanmak zorundayız.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/06/23-haziran-2021-carsamba-reis.html>
30 Haziran 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı220...............................Str.2.3.1 Hedefleri (I)
Str.2.3.1 Hedefleri (I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen haftalarda ‘StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik
amacı yolunda ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha
adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejimize ait 9 hedef ile ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ Stratejik
amacı çerçevesinde ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisine
ait 4 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz.
Şimdi sırada aynı temel amacın bu defa ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ Stratejik
amacı ve onun ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisi var. Bu bölümde; 1’iü ‘‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’, 6’sı ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’, 1’i de ‘08-SANAYİ sektörüyle alakalı toplam 8 hedefin ‘NASIL?’ gerçekleşebileceği üzerinde duracağız.
Konuya geçmeden evvel
yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ ve onun da aracı ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisidir.
O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecektir. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak.
Bir başka deyişle Susurluk orta vadede; ‘Üretkenlik ve Rekabetçilik’ yaklaşımı ve ‘Üretken olma’’ stratejisi sayesinde var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermiş olacak. Bu arada dış fırsatlardan
yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ temel amacına ulaşabilir.
Bu yazımıza öncelikle
başlık içeriği ’Str.2.3.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz.
Birinci aşamada Susurluğun bu alanda orta
vadede ‘THD.03.5-Üretimde gerilemeler’ gibi bir tehditle karşı karşıya olabileceği açıklanmıştı. Sonuçta bu tehditten sakınabilmek ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve
Rekabetçilik’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.3.1-Üretken olma’’ stratejisi çerçevesinde ‘HDF.2.3.1.01-Üretimi izleme ve geliştirme birimi kurmak‘ şeklinde 1 hedef öngörülmüştü.
Gerçekten de Üretimde gerilemeler sorunu şu anda var olan, geleceğimizi de tehdit eden kronik risklerden
biri. Günümüz şartlarında rekabetçi olunması gereken bir ortamda yaşanan böylesi üretim sorunları meseleyi daha da vahim hale getiriyor. ÖZELLİKLE ŞEKER FABRİKASININ TEKLEMESİ VE YÖRSAN’IN İFLASI İLE ÜZERİNE GELEN PANDEMİ SÜRECİ DURUMU İYİDEN KÖTÜLEŞTİRDİ. BU TABLOYA SON GÜNLERDE SATIŞI YAPILAN ASSAN GIDA DA EKLENMİŞ OLDU.
Doğal olarak bu olumsuz
gelişmeler ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ amacımızın ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejimizin önünde şimdiden dikilmiş birer engel durumunda. BU RİSKİN DAİMİ OLMAMASI İÇİN EN AZINDAN ŞEKER FABRİKASI, YÖRSAN, ASSAN GIDA VE DİĞER ÜRETİM TESİSLERİMİZE İLÇE OLARAK SAHİP ÇIKMAMIZ ŞART. Geleceğe umutla bakabilmek için elimizdekilerin de kayıp gitmesine seyirci kalmamalıyız.
Meselâ TİCARET SANAYİ ODASINDA MEVCUT TESİSLER VE TEŞVİKLER KAPSAMINDA DAVET
EDİLECEK YENİ YATIRIMCILAR İÇİN BIR ÜRETİM İZLEME
VE GELİŞTİRME BİRİMİ KURULABİLİR. Bu birimde Susurluğun üretim değerleri takip edilip; tesis ilgilileri, plan yönetimi ve Susurluk kamuoyu ile paylaşılabilir. HER SORUNUN NEDENLERİ, NEDENLERİN SONUÇLARI, SONUÇLAR İÇİN DE YENİ YENİ KAPILAR VARDIR.
Nihayetinde üretimde gerileme ve rekabetçilikteki zaaflar şifası olmayan dertler
değil. Her derdin devası olduğu gibi bunların da illaki çözümleri bulunur. Meselâ; İZLEME DEĞERLENDİRME TEKNİKLERİ KULLANILARAK BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ GELİŞTİRİLEBİLİR. ÖNE ÇIKAN ÖNERİLER DOĞRULTUSUNDA DA GÜÇ BİRLİĞİ YAPILABİLİR. Gerektiğinde
temas, görüşme ve işbirliği komiteleri kurulup harekete geçilebilir.
İkinci olarak Susurluğun yazımızın da
başlığı olan ’Str.2.3.1’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü hedefleri ile devam ediyoruz. Daha önce
Susurluğun bu alanda ‘ZY.06.1-İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması’ gibi bir
sorunu olduğu görülmüştü.
Sonuçta bu konuya
yönelik olarak; ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’’’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.3.1.02-Alınmış maden ve doğal kaynak arama, çıkarma ve işletme ruhsatlarını gözden geçirmek’, ‘HDF.2.3.1.03-Ekonomik
olmayan maden ve doğal kaynak rezerv sahaları ile ilgili ruhsatların iptal
edilmesini sağlamak’, ‘HDF.2.3.1.04-Ekonomik maden ve doğal kaynak
rezervlerinin neden işletilmediğini sorgulamak,’HDF.2.3.1.05-Maden çıkarma ve doğal kaynak işletme ruhsatı bulunan firmaları üretime ve istihdama zorlamak’, ‘HDF.2.3.1.06-Çıkarılacak Maden ve doğal kaynakların ilçemizde işlenmesiyle ilgili girişimleri teşvik etmek’ ve
‘HDF.2.3.1.07-İşletilebilecek maden ve doğal kaynak rezerv sahaları için yatırımcı bulup davet etmek’ şeklinde 6 hedef tespit edildi.
Şimdi genel olarak maden rezervlerimiz ve
doğal kaynaklarımız açısından ve özellikle de; İlçenin maden çıkarma bakımından geride kalması şeklindeki zayıf yönümüzün telafisi ve güçlendirilmesine yönelik neler yapılabilir, buna bakalım.
Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacımızla ilgili olduğunu ve tedavisinin de ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisiyle mümkün
olabileceğini belirtelim. Meselâ ilçemizin maden çıkarma bakımından geride kalması konusunda; ALINMIŞ MADEN VE DOĞAL KAYNAK ARAMA, ÇIKARMA VE İŞLETME RUHSATLARINI GÖZDEN GEÇİRMEK bu noktada yapılacak ilk şey olmalı.
Yapılacak değerlendirmeler sonucunda; EKONOMİK OLMAYAN MADEN VE DOĞAL KAYNAK REZERV SAHALARI İLE İLGİLİ
RUHSATLARIN İPTAL EDİLMESİ gerekebilir. Elbette bu süreçte EKONOMİK MADEN VE DOĞAL KAYNAK REZERVLERİNİN NEDEN İŞLETİLMEDİĞİNİ
SORGULAMALIDIR. Sorgulamalıdır ki ilçemizin zarar verecek şekilde atıl vaziyette kalmasınlar. Bu sorgulama neticesinde bazı MADEN ÇIKARMA VE DOĞAL KAYNAK İŞLETME
RUHSATI BULUNAN FİRMALARI ÜRETİME VE İSTİHDAMA ZORLAMAKTAN daha doğal
bir şey olamaz. Diğer taraftan ÇIKARILACAK
MADEN VE DOĞAL KAYNAKLARIN İLÇEMİZDE İŞLENMESİYLE İLGİLİ GİRİŞİMLERİ DE TEŞVİK ETMELİDİR.
Kaldı ki İŞLETİLEBİLECEK MADEN VE DOĞAL KAYNAK REZERV SAHALARI İÇİN YATIRIMCI BULUP DAVET ETMEK ’Kalkınmayı Başarmış Üretken Bir Susurluk’ için orta vadede her alanda olmazsa olmaz bir çaba olacak. Böylece ‘Üretken olma’ stratejisi uygulanarak gerek Bor vb.
madenlerde, gerek granit, tüf taşı, dere kumu, jeotermal ve maden suyu
gibi doğal kaynaklardaki zayıflıklarımızı telafi etme yönünde gerekli adımlar atılmış olur.
Bu hafta üçüncü ve son konumuz ’Str.2.3.1’ stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘08-SANAYİ’’ sektörüyle ilgili hedefler. Daha önce Susurluğun orta vadede ‘ZY.08.7-Mevcut fabrika, tesis ve İşletmelerin üretim kapasitelerinin düşüklüğü’ gibi bir sorunu olabileceği değerlendirilmiş ve bu konuya yönelik olarak ve ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘Str.2.3.1-Üretken olma’’ stratejisi çerçevesinde; ’HDF.2.3.1.08-Tüm fabrika, tesis ve İşletmelerimizin üretim kapasitelerini arttırmak’ ‘şeklinde 1 hedef daha önerilmişti.
Nitekim ’Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisini sanayi konusundaki zayıflıklarımıza uygularsak doğal olarak öncelikle TÜM FABRİKA, TESİS VE
İŞLETMELERİMİZİN ÜRETİM
KAPASİTELERİNİ ARTTIRMAK gereğiyle
karşı karşıya olduğumuzu çok açık görebiliriz. MEVCUT TESİSLERDEKİ ÜRETİMİ ARTTIRMAK, EN AZINDAN DÜŞÜRMEMEK SIFIRDAN YENİ BİR TESİS
KURMAKTAN ÇOK DAHA KOLAY. Neticede ‘üretim’ dediğimiz şey iki yönlü olarak bize
yararlı:
Birincisi, TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI SANAYİ ÜRETİMİ Kİ AYNI ZAMANDA SEKTÖRÜN GELİŞMESİNİN DE GÜVENCESİDİR. Emme basma tulumba gibi her ikisi de
birbirlerine katkıda bulunur ve güçlendirirler.
İkincisi ÜRETİM ARTIŞI YATIRIMLA DOĞRUDAN İLGİLİDİR, YATIRIMLA GERÇEKLEŞİR VE DAHA FAZLA YATIRIM YAPMAYI GEREKTİRİR. Yatırım ise kapasite büyütmek, daha da
güçlenmek demektir. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı
gidermenin akla gelen en baskın yolu BİR SEFERBERLİK RUHU İÇİNDE ÜRETİM, YİNE ÜRETİM, DAHA FAZLA ÜRETİM olmak zorunda.
Kuşkusuz orta vadede ilçemizin geleceği için yapılacak çok şey var. ‘Üretkenlik ve Rekabetçilik’ konusunda da öyle. Ancak geçmişten gelen değerlerimizi esas almadıkça ve onlara
dayanmadıkça sağlıklı yol alınamayacağını da biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak mevcut ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ da böyle bir değer. Madeni de böyle, ürünleri de böyle, tesisleri de.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var elbette. Niçin onlardan yararlanmayalım ki? Ayrıca
sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El
sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok çok özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken birer avantaj.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve Kaymakamlık (K) liderliğinde; yerine göre Belediye (B) ve Şeker Fab.Müd. (ŞFM) katılımına ve Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında Esnaf Sanatkârlar Odası (ESO) ile Siyasi
Partilerin (SP) desteğine ihtiyaç olacak.
Yine yerine göre Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ve Şeker
Fabrikaları Genel Müdürlüğünün (ŞFGM) yardımı gerekecek. Özellikle zafiyet ve tıkanma noktalarında Siyasi gücün (SG), Kalkınma Bakanlığı (KB) ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığının (ETKB) himayesinden yararlanmak zorundayız.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/06/30-haziran-2021-carsamba-reis.html>
07 Temmuz 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı221...............................Str.2.3.1 Hedefleri (II)
Str.2.3.1 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen hafta ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacı yolunda ‘‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisine ait 8 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada aynı temel amacın bu defa; ‘‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle alakalı 9 hedefi var.
Konuya geçmeden evvel yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ ve onun da aracı ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecektir.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede; ‘Üretkenlik ve Rekabetçilik’ yaklaşımı ve ‘Üretken olma’’ stratejisi sayesinde var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermiş olacak. Bu arada dış fırsatlardan
yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ temel amacına ulaşabilir.
Bu hafta yazımızın da başlığı olan ’Str.2.3.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü hedefleri ile devam ediyoruz. Daha önce bu sektörde “GY.09.8-Sektöre dayalı sanayi oluşumları ve yüksek rekabet gücü konusunda güçlü potansiyel” bir güçlü yön olarak değerlendirilmişti. Ayrıca; ‘ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü” ve “ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması’ gibi zafiyetler ile “ZY.09.3-Ekonomik olmayan faaliyetler,
verimsizlik ve kötü yönetim” , “ZY.09.4-Boşalan
köyler ve yaşlı nüfus” ve “ZY.09.5-Tarım ve hayvancılıkta çalışacak
insan gücünün azalması’ gibi sorunlar olduğu da görülmüştü.
Sonuçta bu konuya
yönelik olarak;“HDF.2.3.1.09-Sektöre dayalı
sanayi oluşumları konusundaki güçlü yönümüzü yüksek bir rekabet gücüyle sürdürmek”, “HDF.2.3.1.10-Tarım
arazileri ve işletmelerinin ekonomik büyüklükten aşağıya düşmemesi için çiftçilerimizi
bilinçlendirmek”, “HDF.2.3.1.11-Verimliliği
arttırmak üzere toprak özelliklerinin belirlenmesi ve arazi kullanım planlaması konularında
işletmelere yardımcı olmak”, “HDF.2.3.1.12-Hayvancılıkta rasyonel işletme ölçeklerinin bilinmesini sağlamak ve bu yönde çaba göstermek”, “HDF.2.3.1.13-Tarım
ve hayvancılıkta üretim-ürün-lojistik-pazarlama zincirini kuracak entegre tesislere yönelmek”, “HDF.2.3.1.14-Uygun
olan alanlarda tarımsal üretim, muhafaza ve pazarlama
kooperatifleri kurmak ve güçlendirmek”, “HDF.2.3.1.15-Milli Tarım projesi kapsamında planlı havza yönetimine uyum göstermek”, “HDF.2.3.1.16-Kırsal alanda nitelikli genç üreticiler
yetiştirilmesine ve verimli işletmeler kurmalarına yardımcı olmak” ve “HDF.2.3.1.17-Örnek Tarım ve hayvancılık projeleri
yapılmasını ve uygulanmasını sağlamak” şeklinde 9 hedef ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’’ stratejik
amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’’’ stratejisi çerçevesinde tespit edilmişti.
Baktığımız zaman İlçede 12 gübre bayii, 48 yem satış yeri, 124 adet gıda üretimi yapan
işletme, 533 adet gıda satış ve toplu tüketim yeri
mevcut. BİTKİSEL VE HAYVANSAL ÜRETİMİN YOĞUNLUĞU NEDENİYLE AYNI ZAMANDA TARIMA DAYALI SANAYİNİN GELİŞMEKTE
OLDUĞU BİR BÖLGE BURASI. Bu açıdan sektöre dayalı sanayi oluşumları ve yüksek rekabet gücü konusunda güçlü bir potansiyelimiz olduğu söylenebilir.
TARIMA DAYALI SANAYİ TESİSİ OLARAK; ŞEKER
FABRİKASI VE YÖRSAN DAHİL OLMAK ÜZERE 1 AYÇİÇEK YAĞI FABRİKASI, 9 ADET SÜT VE SÜT İŞLEME TESİSİ, 3 ADET
MEYVE-SEBZE İŞLEME TESİSİ, 2 ADET ENTEGRE ET TESİSİ, 1 ADET TAVUK ET İŞLEME
TESİSİ, 6 ADET SAKATAT İŞLEME TESİSİ, 1 ADET YEM ÜRETİM TESİSİ VE 1 ADET KÜLTÜR MANTARI ÜRETİM TESİSİ KURULMUŞ.
İlçemizde ve bölgemizde yoğun pancar üretimine dayalı olarak Susurluk şeker
fabrikası bunlardan en önemlisi. İşlenen pancar, şeker, küspe ve melas gibi farklı pek çok ürün ortaya çıkarmakta ve tarım ve hayvancılığa katkıda bulunmakta. Ayrıca bölgemizde yer alan bazı Gıda işleme fabrikalarının varlığı da güçlü bir diğer yönümüz.
Bu bağlamda BÖLGEMİZDE BİRÇOK SALÇA, DONMUŞ GIDA VE KONSERVE
FABRİKALARI BULUNUYOR. İLÇEMİZ VE BÖLGEMİZ BU FABRİKALARIN TEMEL HAM
MADDE ÜRETİM MERKEZİ
KONUMUNDA. Bu yüzden HEM TARIM VE HAYVANCILIKTA, HEM DE SEKTÖRE DAYALI SANAYİ OLUŞUMLARI ILE ILGILI OLARAK GÜÇLÜ POTANSİYELİMİZİN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI çok çok önemli bir konu.
SEKTÖRE DAYALI SANAYİ OLUŞUMLARI KONUSUNDAKİ GÜÇLÜ YÖNÜMÜZÜ YÜKSEK BİR REKABET GÜCÜYLE SÜRDÜRMEK zorundayız. O halde “StrA.2.3-Üretkenlik ve
Rekabetçilik” stratejik
amacımız istikametinde “Str.2.3.1-Üretken olma” stratejimiz
uygulanarak bu güçlü potansiyelimizi değerlendirebilir ve daha güçlü hale getirebiliriz.
Elbette bu
sektörde bazı zafiyetler ve gerçeklikler de söz konusu. Bu yüzden ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ
HEDEFLERİN BÜTÜN BU MESELELERDE DAHA ÜRETKEN VE REKABETÇİ BİR YAPI İÇİN
BİZE YARDIMCI OLABİLMESİ LAZIM. Türkiye’de nüfusun artışına
paralel, işlenebilir arazilerin artmaması neticesinde, toprak üzerindeki
nüfus baskısı giderek artıyor ve tarımsal işletme arazileri sürekli
parçalanmaya devam ediyor.
Türkiye’de TARIM
İŞLETMELERİNİN ÇOĞUNLUĞU YETER BÜYÜKLÜKTE OLMADIĞI GİBİ, TARIM TOPRAKLARI
DA ÇOK PARÇALANMIŞ VE VERİMLİ BİÇİMDE İŞLENEMEYECEK DURUMA GELMİŞ DURUMDA. Tarım
arazileri bir tarımsal işletmenin verimli olamayacağı kadar küçülmüş ve
birbirinden uzak, dağınık vaziyette. YAPILAN ARAŞTIRMALAR ARAZİ
PARÇALANMASI İLE İŞLETMELERİN KÜÇÜLMESİNİN BİRLİKTE GELİŞTİĞİNİ GÖSTERİYOR. Bu
açıdan Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü ve verim düşüklüğü en önemli
zafiyetlerimizden biri.
Günümüzde,
toprağın vazgeçilemezliği ve sınırlı üretim faktörlerinden biri
olduğu çok açık. Oysa parçalılık ve dağınıklılık tarımsal yapıda
bozukluklara ve verimsizliğe yol açtığı gibi verim artırıcı önlemlerin
alınmasını da zorlaştırmakta. Sonuç, doğal olarak maliyetlerin de yükselmesi
oluyor. Bu nedenle ülkemizde gittikçe daralan tarım
arazilerinde üretimde verimlilik için; ÖNCELİKLE TARIM
ARAZİLERİNİN EKONOMİK BÜYÜKLÜKTEN DAHA KÜÇÜK PARÇALARA AYRILMAKTAN KORUNARAK
AMACA UYGUN KULLANILMASI GEREKİYOR.
Bu sebeple sınırlı
toprağımızın yetenek ve niteliklerinin belirlenmesi ile arazi kullanım
planlaması yapılması bir zorunluluk. ARAZİ TOPLULAŞTIRMALARININ BU
SORUNUN ÇÖZÜMÜ NOKTASINDA BÜYÜK FAYDASI OLACAĞI BEKLENİYOR.
Ancak bir taraftan
da; TARIM ARAZİLERİ VE İŞLETMELERİNİN EKONOMİK BÜYÜKLÜKTEN AŞAĞIYA DÜŞMEMESİ
İÇİN ÇİFTÇİLERİMİZİN BİLİNÇLENDİRİLMESİ ihmal edilmemeli.
İkincisi: VERİMLİLİĞİ ARTTIRMAK ÜZERE
TOPRAK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ VE ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI
KONULARINDA İŞLETMELERE YARDIMCI OLMAK gerekiyor.
Arazi
toplulaştırması, çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi ve arazi kullanım
planlaması gibi konular NIHAYETINDE ILGILI DEVLET KURUMLARININ GÜÇLÜ
DESTEĞINE IHTIYAÇ GÖSTERIYOR. Ancak öncelikle SUSURLUĞUN IDARECILERI,
SEKTÖR KURULUŞLARI VE ÇIFTÇILERIMIZIN BU YOLA NIYETLENMELERI LAZIM. AMAÇ VE GÜÇ
BIRLIĞI YAPILIRSA SIYASI DESTEĞIN ALINMAMASI IÇIN HIÇBIR SEBEP YOK.
Genel olarak Türkiye tarım ve hayvancılık sektörünün en önemli sorunu İŞLETME SAYISININ FAZLALIĞI, ANCAK BU
İŞLETMELERE DÜŞEN ARAZİNİN ÇOK AZ BÜYÜKLÜKTE OLMASI. Bu araziler ise miras, alım-satım, ortakçılık, yollar
ve kanal inşalarından dolayı sürekli parçalanmakta.
Oysa hayvan ve hayvansal ürünler elde
etmek amacıyla üretim faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azami kâr elde etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer sağlayan iktisadi ünitelere
hayvancılık işletmesi deniyor.
BİR EKONOMİNİN BÜYÜMESİ GELİŞMESİ, O EKONOMİDE
FAALİYET GÖSTEREN İŞLETMELERİN ÖLÇEKLERİNİN BÜYÜMESİ VE SAYILARININ ARTMASIYLA MÜMKÜN. İşletme yapılarının rasyonel hale gelmesi, devamlı ve tam kapasitede çalışabilmesi de buna bağlı. Oysa sadece ilçemizde değil
genel olarak ülkemizde Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması üstesinden gelinmesi gereken önemli bir zafiyet.
HAYVANCILIK İŞLETMELERİNİN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ AİLE İŞLETMELERİ VE KÜÇÜK ÖLÇEKLİLER. HEM BÜYÜKBAŞ HEM DE KÜÇÜKBAŞ HAYVANCILIK İŞLETMELERİNİN ÇOĞUNLUĞUNDA ÜRETİMDE
GELENEKSEL YAPI HAKİM. Hayvancılık işletmeleri genellikle işletme
tanımında ifade edilen ekonomik bilinçten yoksun.
Şayet bir işletmede ekonomik bilinç yoksa üretimde kazançlı bir maliyet fiyat ilişkisi kurmak da
kolay olmaz.
OYSA EKONOMİNİN BÜYÜMESİ VE GELİŞMESİ, TÜM SEKTÖRLERDE OLDUĞU GİBİ HAYVANCILIK
SEKTÖRÜNDE DE BÜYÜK ÖLÇEKTE ÜRETİM YAPAN,
DEVAMLI VE TAM KAPASİTEDE ÇALIŞAN, İHRACAT YAPAN, YATIRIM YAPARAK GELİŞEN İŞLETMELERE SAHİP OLMAKLA MÜMKÜN. Öte yandan İŞLETMELERDEKİ RASYONELLEŞME
GİRİŞİMLERİ VE BU YÖNDE ALINACAK TEDBİRLER KIRSAL EKONOMİK KALKINMA VE İSTİHDAM İÇİN DE HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR.
Bu yüzden mevcut
zafiyetimizin telafisi ancak; HAYVANCILIKTA RASYONEL İŞLETME ÖLÇEKLERİNİN BİLİNMESİNİ SAĞLAMAK VE BU
YÖNDE ÇABA GÖSTERMEKLE sağlanabilir. Rasyonel işletme ölçeklerinin bilinmesi kolay, ilgili kurum ve kuruluşlar yardımcı olabilir.
Fakat asıl yapılması gereken bunları hayata geçirmek. İŞLETMELERDE RASYONELLEŞME GİRİŞİMLERİ BAŞLATABİLMEK VE ONU SÜRDÜREBİLMEK. Bunun için de bilgiye, amaca inanmaya, desteğe ve güçbirliğine
ihtiyaç var. Parayla ve maddi unsurlarla ilgili sorunlar sonra gelir.
Genelde Tarım ve Hayvancılık sektöründe görülen bir diğer zayıf yön; ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim ilçemiz için de geçerli. Ülkemizde TARIM ARAZİLERİ; TARIMIN YAPILMASINI ENGELLEYECEK ŞEKİLDE PARÇALI, BOZUK ŞEKİLLİ, YOL AĞI OLMAYAN, SULAMA VE DRENAJ SİSTEMİNİN UYGULANMASINI GÜÇLEŞTİRİCİ BİR KONUMDA.
Sulama, gübreleme,
tarımsal mekanizasyon, kaliteli tohumluk kullanımı ve tarımsal mücadele gibi ZAMANIN TARIM YÖNTEMLERİNİN UYGULANMASINDA GÖSTERİLEN ÇABALAR
VERİMİN BİR MİKTAR ARTIŞINI SAĞLAMIŞSA DA, BİRİM BAŞINA BİTKİSEL VE HAYVANSAL ÜRETİMİN YETERLİ DÜZEYE ERİŞTİĞİ SÖYLENEMEZ. Parsellerin dağınık ve küçük oluşu üretim faaliyetleri sırasında daha fazla makine ve insan kullanımı
gerektirdiği gibi yoğun tarımı da engellemekte. DİĞER BİR İFADE İLE BİRİM ALANA ÜRETİM AZALIRKEN, MALİYET ARTMAKTA.
Ayrıca, sulama uygulamalarında güçlüklerle karşılaşıldığı gibi, sulama şebekelerinin maliyetlerinin yükselmesine, yüksek yatırım maliyetine karşılık sulama
randımanı ve sulama oranının düşük kalmasına
neden olmakta. Türkiye’de İŞLETME YAPILARININ İRRASYONELLİĞİ, PAZARLAMA HİZMETLERİNİN ETKİN BİR
ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMESİNE İMKÂN VERMEDİĞİ İÇİN HAYVANSAL ÜRÜNLERDE VERİM VE KALİTEYİ ARTIRMAK
DA MÜMKÜN OLAMAMAKTA.
Meselâ köylerde yapılan hayvancılık; geleneksel yapıda, ekonomiklikten yoksun,
yeterince dışa dönük üretim yapmayan, küçük ve mevzi işletmeler. BU İŞLETMELER, TÜKETİM PAZARLARININ FİYAT, MİKTAR VE KALİTE EĞİLİMLERİ HAKKINDA YETERLİ
BİLGİYE DE SAHİP DEĞİLLER. PAZARDAN UZAKLIKLARI PARALELİNDE, ÜRÜNLERİNİN PAZARLANMASINDA ÇOK SAYIDA ARACIYA İHTİYAÇ DUYUYORLAR. Bu sebeple üreticinin gerçek alın teri ve emeğinin karşılığını alabilmesi de zorlaşıyor.
Peki, çözüm ne? ÇÖZÜM; TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE ÜRÜNÜN DAHA İYİ DEĞERLENDİRİLMESİ VE GELİRİN ARTTIRILMASI. Ancak böyle bir sonuç; ÜRETİM, LOJİSTİK VE PAZARLAMADA ENTEGRE TESİSLER İLE MÜMKÜN. Bu aynı zamanda müşterilerin de uygun şartlarda ürün tüketmesi demek. Öte yandan BU YATIRIM VE ÜRETİCİ ÖRGÜTLERİNİN DE DEVLET TARAFINDAN
TEŞVİK EDİLMESİ VE ÖNLERİNİN AÇILMASI GEREKİYOR.
Ayrıca tarım arazilerinin sürdürülebilir kullanımı açısından milli tarım projesi kapsamında TOPRAK VE SU KAYNAKLARININ YÖNETİMİNDE HAVZA YÖNETİMİNE GEÇİLMESİ SORUNUN BÜYÜK ÖLÇÜDE AŞILMASINI KOLAYLAŞTIRABİLİR.
Bu sebeple ilk hedef: TARIM VE HAYVANCILIKTA ÜRETİM-ÜRÜN-LOJİSTİK-PAZARLAMA ZİNCİRİNİ KURACAK ENTEGRE TESİSLERE YÖNELMEK olmalı. İkinci olarak; UYGUN OLAN ALANLARDA TARIMSAL ÜRETİM, MUHAFAZA VE PAZARLAMA KOOPERATİFLERİ KURMAK VE GÜÇLENDİRMEK yararlı olabilir.
Bu hedef kapsamında ÖZELLİKLE ÜRETİCİ
BAYANLARIN KURACAKLARI KOOPERATİF TÜRÜ OLUŞUMLARIN
SUSURLUĞUN KALKINMASINDA ÇOK ÖNEMLİ BİR
İŞLEV ÜSTLENEBİLECEKLERİNİ
DÜŞÜNÜYORUM. Ayrıca ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim alanındaki zayıf yönümüzün telafisi amacıyla arazi toplulaştırmalarıyla beraber MİLLİ TARIM PROJESİ KAPSAMINDA PLANLI HAVZA YÖNETİMİNE UYUM GÖSTERMEK ZORUNLU gibi gözüküyor. Böylelikle ekonomik olmayan faaliyetlerin, verimsizliğin ve kötü yönetimin de önüne geçilebilir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminine göre dünyada kırsal
nüfustaki azalma gibi tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı da azalma eğiliminde.
Günümüzde dünya nüfusu içerisinde kırsal nüfus oranı yüzde 45’e
kadar düşmüş durumda. Nitekim ÜLKEMİZDE DE
ZAMAN İÇERİSİNDE KIRSAL NÜFUS AZALMASI GİBİ, TARIMSAL FAALİYETLERDE BULUNANLARIN PAYI DA AZALIŞ GÖSTERMİŞ.
Cumhuriyet döneminin başında toplam istihdam içerisinde
tarımsal istihdamın payı yüzde 80’ler düzeyinde iken günümüzde ancak yüzde 18,4 seviyesinde. Yani YAKLAŞIK ÇALIŞAN HER
BEŞ KİŞİDEN SADECE BİRİ TARIM SEKTÖRÜNDE VE RAKAMLAR GİTTİKÇE DAHA DA AZALMA EĞİLİMİNDE.
Kırsal alanda giderek boşalan köyler ve yaşlı nüfus gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sorun sanayileşme ile ortaya çıkan genel bir tehdit olsa da bu olgunun ilçemize
yansıması Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması olarak ortaya çıkıyor. Çevremizdeki büyük kentlerde kümelenen ekonomik faaliyetler ve refah gençlerimiz için çekim merkezi olmuş durumda.
TARIMIN GENÇLER TARAFINDAN CAZİP BİR İSTİHDAM ALANI OLARAK GÖRÜLMEMESİ VE KIRSAL KESİMDE TARIM
DIŞI SEKTÖRLERDEKİ İSTİHDAM POTANSİYELİNİN DÜŞÜK OLMASI, GENÇLERİN KIRSAL ALAN DIŞINDA İŞ ARAMASINA NEDEN OLUYOR. Buna neden olan şey kırsaldaki insanların ekonomik ve sosyal
beklentilerinin karşılanamaması. Böyle olduğunda
kente göç kaçınılmaz hale geliyor.
Kentlerde hizmet ve sanayi sektörlerinin düşük vasıflı işgücü talebi de, kırsal alandaki genç nüfusun kente göç etme eğilimini artırmakta. Bu durum
aslında kentlerin de dengesini bozmakta. Ancak GENÇ NÜFUSUN KENTE GÖÇ ETMESİ, DİNAMİK
BİR KIRSAL EKONOMİ İÇİN İHTİYAÇ DUYULAN ÜRETKEN İŞGÜCÜNÜN DE KAYBI ANLAMINA GELİYOR. Çalışacak insan gücünün azalması, özellikle de KÖYLERDE AZALAN ÜRETİCİ NÜFUS VE YAŞLANMA FAKTÖRÜ GELENEKSEL
TARIM VE HAYVANCILIĞIMIZI YOK ETMEK ÜZERE. Oysa tarım, yoğun iş gücü gerektiren bir sektör ve çalışacak
insan gücüne ihtiyaç duyuyor.
TARIMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN ÖNCELİKLE KIRSAL NÜFUSA GEREK VAR. ÜSTELİK TARIM VE HAYVANCILIKTA BİLİNÇLİ VE GİRİŞİMCİ BİR GENÇ KİTLEYE İHTİYAÇ GİTTİKÇE ARTIYOR. Bu nedenle SORUNUN ÜZERİNE GİDİLMESİ VE ORTA VADEDE GÜÇLÜ HALE DÖNÜŞEBİLMEK GEREKİYOR. Kırsalın kırsalda kalkındırılması ve buna göre
tedbirlerin alınması her şeyden evvel stratejik önemde bir
devlet politikası.
Öte yandan KIRSAL KESİMDE AÇILACAK MESLEK KURSLARIYLA GENÇLERİN GELECEKLERİNİ TARIMDA GÖRMELERİ VE BİLİNÇLİ İŞLETMELER KURMALARI İLÇE BAZINDA YAPILACAK ÇABALARLA DA SAĞLANABİLİR. BÖYLECE HİÇ OLMAZSA
BUNDAN SONRA İŞLETMELERİN KÜÇÜLMELERİ ÖNLENMİŞ,
TARIM NÜFUSU AZALSA DA İŞGÜCÜ NİTELİĞİ
ARTMIŞ OLUR. İlaveten kamusal alanda bilgiye yapılan
yatırım, destekleme ve fonlarla yapıyı düzeltici özellikte kalıcı çabalar da kuşkusuz etkili olacaktır.
Bu itibarla çalışacak
insan gücünün azalmasını önleyecek şekilde KIRSAL ALANDA NİTELİKLİ GENÇ ÜRETİCİLER YETİŞTİRİLMESİNE VE VERİMLİ İŞLETMELER KURMALARINA YARDIMCI OLMAK öncelikli hedeflerden olmalı. Diğer bir hedef de boşalma riski taşıyan köyler için alternatif turizm faaliyetleriyle eşgüdüm sağlayacak şekilde ÖRNEK TARIM VE HAYVANCILIK PROJELERİ
YAPILMASINI VE UYGULANMASINI SAĞLAMAK olacaktır. Bu şekilde gittikçe zayıflayan bir yönümüzün güçlendirilmesi de mümkün olabilir.
Kuşkusuz orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Üretkenlik ve
Rekabetçilik’ konusunda yapılacak çok şey var. İşte bütün bu hedeflerin inşallah zaten güçlü olduğumuz Tarım ve hayvancılık sektöründe daha da güçlü olmamıza katkısı olacaktır. Ancak geçmişten gelen
değerlerimizi esas almadıkça ve onlara dayanmadıkça sağlıklı yol alınamayacağını da biliyoruz.
Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak mevcut ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ da böyle bir değer. Madeni de, ürünleri de, arazisi ve işletmeleri de böyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var elbette. Üretkenlik ve Rekabetçilik konusunda niçin onlardan yararlanmayalım ki? Ayrıca
sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken birer avantaj. Ancak bu yolculuk
kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) bazen de Kaymakamlık (K) liderliğinde; yerine göre Ziraat Odası (ZO), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Belediye (B), Kent Konseyi (KK) ve Şeker Fab.Müd. (ŞFM) katılımı ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında Köy Muhtarları (KM), Tarım Kredi Kooperatifi (TKK) ile Sendika ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) desteğine ihtiyaç olacak. Yine yerine göre Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığı (STB), Tarım Orman Bakanlığı (TOB) ve Güney Marmara Kalkınma Ajansının (GMKA) yardımı
gerekecek.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/07/07-temmuz-2021-carsamba-reis.html>
14 Temmuz 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı222............................Str.2.3.2 Hedefleri
Str.2.3.2 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen iki
haftada ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacı yolunda ‘‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisine ait 17 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada aynı temel amacın bu defa “Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme” stratejisinin; ‘05-LOJİSTİK” sektörüyle ilgili 1, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle alakalı da 2 olmak üzere toplam 3 hedef var.
Konuya geçmeden evvel
yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ ve onun da aracı ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ ve “Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme” stratejileridir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejilerimizin uygulanmasıyla gerçekleşecektir.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede; ‘Üretkenlik” ve “Rekabetçilik’ stratejileri
sayesinde var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ temel amacına ulaşabilir.
Bu hafta yazımızın da başlığı olan ’Str.2.3.2’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘05-LOJİSTİK’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce bu sektörde “THD.05.1-Bölgede öngörülen bazı lojistik merkezlerinin öncelikle
Balıkesir ve Bandırma için planlanması’ dikkate alınması gereken önemli bir tehdit olarak değerlendirilmişti. Sonuçta bu konuya
yönelik olarak ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’’ stratejisi çerçevesinde;“HDF.2.3.2.01-Lojistikte rekabetçi bir yaklaşımla hareket etmek şeklinde 1 hedef tespit edilmişti.
‘05-LOJİSTİK’ ve diğer sektör yatırımlarının öncelikle Balıkesir ve Bandırma için planlandığı bir gerçek. Bunun tarihsel süreç içinde pek çok örneği var. Bu nedenle Bölgede öngörülen bazı lojistik merkezlerin öncelikle Balıkesir ve Bandırma için planlanması orta vadede de karşımıza
çıkması muhtemel bir tehdit. Ancak LOJİSTİK SEKTÖRÜ HAREKETLİ VE AKIŞKAN BİR SEKTÖR.
Biz güçlendikçe ve ne yaptığımızı bilerek ilerledikçe onlar da orta vadede Balıkesir ve Bandırma’ya
sıkışmak istemeyeceklerdir. BU TÜR YATIRIMLARIN ÜRETİMİN VE KAZANCIN ARTTIĞI NOKTAYA YÖNELMELERİ HİÇ DE ŞAŞIRTICI OLMAZ. Kuşkusuz inşallah Ömerköy’de özel bir OSB kurulması da
pek çok şeyi etkileyecek ve tetikleyecektir.
O bölge gibi, Susurluğun özellikle YAHYAKÖY MAHALLESİ; TREN YOLU, OTOYOL VE KARAYOLUNUN
NEREDEYSE BİRBİRİNE KENETLENDİĞİ ÇOK STRATEJİK BİR NOKTA. Oluşturduğu çemberin içinde M.Kemal Paşa OSB’si, Seker Fabrikası, et ve süt ürünleri tesisleri, muhtelif konserve ve gıda firmaları
bulunuyor.
Ayrıca Bandırma’ya ve
limana yakın olma avantajı var. Neticede Susurluğun hiç de azımsanmayacak bir ürün potansiyeli var. Bu yüzden LOJİSTİK SEKTÖRÜNÜN KISA SÜRE İÇİNDE İLÇEMİZDE DE KONUŞLANACAĞINI BEKLEMEK YANLIŞ OLMAZ. Çünkü bu sektörün başta ulaşımla olduğu kadar pek çok başka sektörle de yakın alakası var.
Ayrıca BİR LOJİSTİK MERKEZİNİN DEPOLAR, ENTEGRE DEPOLAMA
SATIŞ DAĞITIM TESİSLERİ, SOĞUK HAVA DEPOLARI, PAKETLEME VE PAZARLAMA TESİSLERİ
İLE DAHA BİRÇOK DESTEK ÜNİTELERİNİ DE İÇERDİĞİNİ UNUTMAYALIM. Böyle bir oluşum bizim için elbette üretim, kazanç ve istihdam demek.
İşte bu nedenlerle İLÇEMİZİN BİR LOJİSTİK MERKEZİNE SAHİP OLMASINI ISRARLA
TALEP ETMELİ VE TAKİPÇİSİ OLMALIYIZ. Böyle bir talep ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ şeklinde ifadesini bulan Stratejik Amacımızın da gereği. Dahası çevremizden kaynaklanan tehdit mahiyetindeki bu gibi
plan, oluşum ve gerçeklikler bizi daha fazla ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejimize yaklaştırıyor. Bu sebeple bizim için LOJİSTİKTE REKABETÇİ BİR YAKLAŞIMLA HAREKET ETMEK BİR TERCİH DEĞİL AKSİNE BİR ZORUNLULUK.
Bu hafta ele alacağımız ikinci konu
yazımızın da başlığı olan ’Str.2.3.2’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü hedefleri.
Daha önce bu sektörde “THD.09.2-Sığır ithalatı” ve “THD.09.8-Satış yapılan piyasalardaki taleplerin düşmesi” gibi iki önemli tehdit değerlendirilmişti. Sonuçta ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’’’stratejisi çerçevesinde;“HDF.2.3.2.02-Sığır ithalatı riskine karşı bilinçli işletmeler, rasyonel destekleme kullanımı, daha verimli üretim ve rekabetçi bir anlayışla güçlenmek” ve “HDF.2.3.2.03-Piyasalardaki talep dalgalanmalarına karşı; destekleme,
sigorta, sanayi, ticaret ve lojistik hizmetleriyle entegrasyona gitmek” şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Orta vadede karşımızda “09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili de bazı tehditler var. Canlı hayvan ithalatı da bunlardan biri. TÜRKİYE CANLI HAYVAN İTHALATINA 2010 YILINDA BAŞLADI. 2008'de çiğ süt fiyatının düşürülmesi sonucunda başlayan kriz nedeniyle 1 milyon baş süt ineği kesildi. Hayvan varlığının azalması nedeniyle 2009'da kırmızı et fiyatının yükselmesi ile sütteki kriz kırmızı ette de yaşanmaya başlandı.
HÜKÜMET, KRİZİ ÖNLEMEK VE ET FİYATINI DÜŞÜRMEK İÇİN İTHALATA KAPILARI AÇTI. AYNI ZAMANDA SIFIR FAİZLİ KREDİ VEREREK YENİ İŞLETMELERİN KURULMASINI
TEŞVİK ETTİ. FAKAT İÇERDE HAYVAN OLMADIĞI İÇİN VERİLEN KREDİ VE DESTEKLERLE HAYVAN İTHAL EDİLDİ. 2010'da başlayan ithalat özellikle 2011 ve 2012'de çok yoğun olarak devam etti. 2017 programındaki verilere göre, Türkiye, 2011'de 470 bin796 baş canlı sığır ithalatı yaptı. 2012'de 471 bin
571 baş, 2013'te 193 bin 807 baş sığır ithal edildi.
2014'te ithalatta ciddi bir düşüş oldu. Sığır ithalatı 49 bin 714 başa geriledi. Fakat 2015'te
ithalat tekrar arttı ve 202 bin 789 başa ulaştı. Türkiye'nin sığır ithalatı 2016'da 400 bin baş, 2017'de 490 bin baş dolayında
tahmin edilmişti. Et ve Süt Kurumu’nun 2019 Sektör Değerlendirme Raporuna göre, 2018 YILINDA 55 BİN 752 TON KIRMIZI ET İTHAL EDEN TÜRKİYE, 2019'DA 765 BİN 768 BAŞ CANLI HAYVAN VE 5 BİN 36 TON KIRMIZI ET
İTHALATI YAPTI. Yapılan kırmızı et ithalatının tamamı büyükbaş hayvan eti. Küçükbaş hayvan eti ithalatı 2019’da hiç yapılmadı.
Hayvan ithalatında en dikkat çekici gelişme ise damızlık ve kasaplık hayvan ithalatındaki düşüş. 2018 yılında 116 bin baş damızlık sığır ithal edilirken 2019’da damızlık
büyükbaş hayvan ithalatı yüzde 85,8 oranında düşüşle 16 bin 426 baş oldu. Kasaplık sığır ithalatı ise 2018 yılına göre yüzde 94,8 oranında azalarak 132 bin 844 baştan, 6 bin 863 başa düştü. Aynı dönemde damızlık küçükbaş hayvan ithalatı ise 185 bin 610
baştan 77 bin 867 başa geriledi. 2018’de 239 bin 897 damızlık olmayan küçükbaş hayvan ithalatı yapılırken, 2019’da damızlık olmayan küçükbaş hayvan ithalatı hiç yapılmadı.
Buna göre canlı
hayvan ve kırmızı et ithalatında düşüş var. Ancak, buna rağmen ithalat yüksek. 2018’de
ithalattaki patlama dikkate alındığında biraz frene basıldığında ithalat düştü. Geçen yıla göre ithalatın düşmesi yanıltıcı olmamalı. 2019’DAKİ CANLI HAYVAN VE KIRMIZI ET
İTHALATINA 710 MİLYON 202 BİN DOLAR ÖDENMİŞ. BUNA KARŞILIK YAPILAN İHRACAT SADECE 35 MİLYON 144 BİN DOLAR. BU
TABLODA BİR ÇARPIKLIK VAR. Demek ki zaman zaman artan Sığır ithalatı yerli hayvancılığımız için önemli bir tehdit.
Bu sorun ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejimizle ilişkili. Bu noktada temel çözüm üretimi güçlendirmekten geçiyor. O halde, SIĞIR İTHALATI RİSKİNE KARŞI BİLİNÇLİ İŞLETMELER, RASYONEL DESTEKLEME KULLANIMI, DAHA VERİMLİ ÜRETİM VE REKABETÇİ BİR ANLAYIŞLA GÜÇLENMEK en isabetli yol. Bu hedef aynı zamanda ithalata
karşı yerel düzeyde bir direnç de oluşturabilir.
İthalatla hayvancılık üretiminde kalite ve üretim yeterliliğinin sağlanmasının amaçlandığı ifade ediliyor. Oysa İTHALAT HAYVANCILIĞI DESTEKLEMEKTEN ÇOK FİYAT İSTİKRARINA YARIYOR. Kaldı ki Tarım ve Hayvancılık sektöründe de zaman zaman konjonktürel olarak Satış yapılan
piyasalardaki taleplerin düşmesi yaşanabiliyor. BÖYLE TEHDİTLERE VE GEÇİCİ DALGALANMALARA KARŞI DAYANIKLI OLMAK, REKABET ORTAMINDA AYAKTA
KALABİLMEK GÜÇLÜ BİR REGÜLASYONLA MÜMKÜN.
Ancak bu önlemi sadece
zaten kırılgan bir sektöre yüklemek de
haksızlık olur. Çünkü BU NOKTADA SERMAYESİ GÜÇLÜ, DAHA KURUMSAL YAPILARA İHTİYAÇ VAR. Örneğin İthalata ödenen 710 milyon dolar yerli besiciye, üreticiye
verilse; Türkiye hem kendine yeterli ülke olur hem de 1980 öncesi olduğu gibi, Ortadoğu’nun kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olabilir.
TÜRKİYE’NİN SAHİP OLDUĞU POTANSİYEL DAHA
DOĞRU POLİTİKALARLA DEĞERLENDİRİLDİĞİ TAKTİRDE İTHALAT TAMAMEN SIFIRLANABİLİR
VE İHRACATTA BÜYÜK ARTIŞ SAĞLANABİLİR. Örneğin ürünlerin sağlıkla saklanabileceği LİSANSLI DEPOLAR, İŞLEME PAKETLEME TESİSLERİ, SOĞUK HAVA DEPOLARI VE
ENTEGRE TESİSLER GİBİ KURUMSAL YAPILAR İŞİN İÇİNE GİRMELİ.
Ancak bunlar da başlı başına yatırım
konusu; Lojistik, tarım ve hayvancılık ürünlerine dayalı sanayi ve ticaret sektörleriyle
ilgili tesisler. O halde PİYASALARDAKİ TALEP DALGALANMALARINA KARŞI;
DESTEKLEME, SİGORTA, SANAYİ, TİCARET VE LOJİSTİK HİZMETLERİYLE ENTEGRASYONA
GİTMEK gerekiyor.
Kuşkusuz orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Üretkenlik ve
Rekabetçilik’ konusunda yapılacak çok şey var. Ancak geçmişten gelen değerlerimizi esas almadıkça ve onlara
dayanmadıkça sağlıklı yol alınamayacağını da biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak mevcut ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ da böyle bir değer. Madeni de, eti, sütü, arazisi ve işletmeleri de böyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var elbette. Üretkenlik ve Rekabetçilik konusunda niçin onlardan yararlanmayalım ki?
Ayrıca sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken birer avantaj.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) bazen İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM) ve Kaymakamlık (K) liderliğinde; yerine göre Siyasi Partiler (SP), Belediye (B), Esnaf Odası (ESO), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Tarım Kredi Kooperatifi (TKK) ve Köy Muhtarları (KM) katılımı ve Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında Köy Muhtarları (KM), Tarım Kredi Kooperatifi (TKK) ile Sendika ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) desteğine ihtiyaç olacak.
Yine yerine göre Siyasi güç (SG), Ticaret Bakanlığı (TB), Ulaştırma
ve Alt yapı Bakanlığı (UAB), Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığı (STB) ve Tarım Orman Bakanlığının (TOB) yardımı gerekecek.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
---------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/07/14-temmuz-2021-carsamba-reis.html>
21 Temmuz 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı223..........................Str.2.4.1 Hedefleri (I)
Str.2.4.1 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi
olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen haftalarda ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacı yolunda ‘‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisine ait 17 hedef ile ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejisinin 3 hedefi olmak üzere toplam 20 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada aynı temel vizyon ayağının ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı var.
Bildiğiniz gibi onun da ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’, ‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama’ ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ şeklinde ifade ettiğimiz üç tane uygulama stratejisi bulunuyor.
Konuya bu hafta ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejisiyle giriyoruz.
Söz konusu stratejinin ‘04-ULAŞIM’ sektörüyle ilgili 2, ‘07-TURİZM’ sektörüyle ilgili 2, ‘08-SANAYİ’ sektörüyle ilgili 4, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili 19, ‘10-SAĞLIK’ la ilgili 2 ve ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanıyla ilgili 1 olmak üzere toplam 30 hedefi bulunuyor.
Başlamadan evvel yine belirtelim ki; şayet
temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da araçlarından önde geleni ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi
uygularsa var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Bu hafta yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘04-ULAŞIM’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce bu sektörde ‘THD.04.1-İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin
dışından geçmesi’ dikkate
alınması gereken önemli bir tehdit olarak değerlendirilmişti.
Sonuçta bu konuya
yönelik olarak; ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde’HDF.2.4.1.01-Özgün dinlenme, alışveriş etme, eğlenme ve konaklama konseptleri tasarlamak ve
hayata geçirmek’ ve ‘HDF.2.4.1.02-Cezbedici Susurluk markaları oluşturmak’ şeklinde 2 hedef tespit edilmişti.
Öncelikle görmeliyiz ki; İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi bizi bildiğimiz, alıştığımız MOLA TESİSLERİ GELENEĞİMİZİ YENİLEMEYE ZORLUYOR. Bunun için de ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMAK gerek. Mesela otoban yolcularının kısa süreli de olsa ‘yoldan çıkmalarını’ sağlayacak ilgi çekici ÖZGÜN DİNLENME, ALIŞVERİŞ ETME, EĞLENME
VE KONAKLAMA KONSEPTLERİ TASARLAMAK VE HAYATA GEÇİRMEK son derece yararlı olabilir.
Ayrıca CEZBEDİCİ SUSURLUK MARKALARI OLUŞTURABİLMELİYİZ. Böylelikle gelip geçen yolcuların Susurluğa dönmeleri, mola vermeleri teşvik edilmiş olacaktır. Neticede bu yöntem; alışveriş etme, YÖRESEL LEZZETLERİ TATMA VE ÜRÜNLERİMİZİ ‘BAGAJA DOLDURARAK GÖNDERME’ sonucu doğurabilir. Bunun için her yerde olabilecek, bulunabilecek
şeyleri değil de SADECE SUSURLUĞUN ÖZGÜN MARKALARINI PARLATIP ÖNE ÇIKARABİLMELİYİZ.
Bu hafta ele alacağımız ikinci konu
yazımızın da başlığı olan ’Str.2.3.2’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘08-SANAYİ’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.08.1-Sektörün
yetersizliği’ ve ‘ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ gibi iki önemli zayıf yön değerlendirilmişti.
Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde’HDF.2.4.1.03-Şeker Fabrikası için Torku örneğinde olduğu gibi özgün bir model oluşturmak’, ‘HDF.2.4.1.04-Yörsanı Süt birliği liderliği, halkın katılımı, mali
ve siyasi destekle iflas masasından almak’,’HDF.2.4.1.05-Yörsan’dan Şeker Fabrikasına, Karapürçek’ten Yahyaköy Göbel ve Okçugöl’e kadar yol boyu Susurluk çayının
batısını Tarıma dayalı Sanayi Bölgesi ilan
etmek’ ve ‘HDF.2.4.1.06-Susurluk OSB’nin bir bölümünü yüksek teknoloji üssü şeklinde
oluşmasını sağlamak’ şeklinde 4 hedef öngörülmüştü.
Üretim iki yönlü olarak bize
yararlı. Birincisi, TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI SANAYİ ÜRETİMİ Kİ BU O SEKTÖRÜMÜZÜN GELİŞMESİNİN DE GÜVENCESİDİR. Emme basma tulumba gibi her
ikisi de birbirlerine katkıda bulunur ve güçlendirirler.
İkincisi ÜRETİM ARTIŞI YATIRIMLA DOĞRUDAN İLGİLİDİR VE YATIRIM YAPMAYI GEREKTİRİR.
YATIRIM DA KAPASİTE BÜYÜTMEK, DAHA GÜÇLENMEK DEMEKTİR. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen en baskın yolu BİR SEFERBERLİK RUHU İÇİNDE ÜRETİM, YİNE ÜRETİM, DAHA FAZLA ÜRETİM olacaktır.
Bu bağlamda sektörün yetersizliği ve Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması konusundaki zayıflığımız ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimizle giderilebilir. Çünkü KÜÇÜK ÖLÇEKLİ TESİS VE ÜRETİM KAPASİTESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ MEVCUDUN TAKVİYE EDİLİP BÜYÜTÜLMESİNE BAĞLI. Bu nedenle sektördeki yetersizliğin aşılması doğal olarak belli bir zaman alacaktır.
Diğer yandan bu zaman zarfında çok daha farklı bir açılımla dev adımlar atabilmek de mümkün. Misâl: ŞEKER FABRİKASI İÇİN TORKU ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ ÖZGÜN BİR MODEL OLUŞTURMAK inanıyorum ki Susurluk olarak bizi çok değişik
bir kulvara sokar. Aynı şekilde YÖRSANI SÜT BİRLİĞİ LİDERLİĞİ, HALKIN KATILIMI, MALİ VE SİYASİ DESTEKLE İFLAS
MASASINDAN ALMAK da öyle. Neticede Yörsan’ın elimizden
kayıp gitmesine seyirci kalmamak Susurluğa borcumuzdur.
Fakat bu defa işi kuralına göre ele almalı ve YÖRSAN’DAN ŞEKER FABRİKASINA, KARAPÜRÇEK’TEN YAHYAKÖY GÖBEL VE OKÇUGÖL’E KADAR YOL BOYU SUSURLUK ÇAYININ BATISINI TARIMA DAYALI SANAYİ BÖLGESİ YA DA LOJİSTİK BÖLGE İLAN ETMEYİ becerebilmeliyiz. Bu hamle sadece Yörsan ve Şeker
fabrikasını değil bölgedeki diğer tesisleri de yeniden dizayn
edecek ve bölgeye daha fazla yatırım çekecektir.
Bu konuda son hamle SUSURLUK OSB’NİN BİR BÖLÜMÜNÜ YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜSSÜ ŞEKLİNDE OLUŞMASINI SAĞLAMAK olmalıdır. Türkiye’nin 2023
sonrası vizyonuna baktığımızda böyle bir
stratejik kazanım Susurluk için neden olmasın ki? İşte bütün bu hedefler istikametinde, inanarak ve amaç birliği
yapılarak yol alınabilirse Susurluk KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için özgün bir model ortaya koymuş olacaktır.
Bu haftanın üçüncü konusu yine yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘07-TURİZM’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.07.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’ ve ‘ZY.07.2-Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ gibi iki önemli zayıf yön değerlendirilmişti.
Sonuçta StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.26-Turlarla bağlantılı doğal köy ortamlarında alternatif turizm konaklama noktaları belirlemek’ ve ‘HDF.2.4.1.27-Geleneksel 5 Eylül Kurtuluş, kültür ve Ayran festivalini gıda ve turizmi de kapsayacak şekilde genişletip
ulusal düzeyde yapmak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Şimdi söz konusu
zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine yönelik bu hedeflerin gerçekleşmesi için neler
yapılabilir buna bakalım. Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızla ilgili
olduğunu ve TEDAVİSİNİN DE ‘STR.2.4.1-ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMA’ STRATEJİSİYLE MÜMKÜN OLABİLECEĞİNİ BİLELİM.
Sonra da bu çerçevede özellikle nitelikli turizm tesislerine sahip olmama konusunda Turizm
bakanlığı destekli TURLARLA BAĞLANTILI DOĞAL KÖY ORTAMLARINDA ALTERNATİF TURİZM KONAKLAMA NOKTALARI BELİRLEMEKLE devam edelim. Rotamızı alternatif turizme çevirecek bu
stratejik seçim bizi ister istemez GELENEKSEL 5 EYLÜL KURTULUŞ, KÜLTÜR VE AYRAN FESTİVALİNİ GIDA VE TURİZMİ DE KAPSAYACAK ŞEKİLDE GENİŞLETİP
ULUSAL DÜZEYDE YAPMAK gibi özgün çalışmalara yöneltecektir.
Bu haftanın bir diğer konusu yine
yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘10-SAĞLIK’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.10.2-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde
zorluklar’ şeklinde bir zayıf yön ve ‘THD.10.1-Termal tesislere yapılacak yeni yatırımların destekleniyor olması’ gibi bir tehdit değerlendirilmişti.
Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.28-Teşvik kapsamında yeni termal tesis yatırımlarında en az üç yıldızlı 300 yatağa ulaşmak’ ve’HDF.2.4.1.29-Kırsal
alanda sağlık imkânlarına erişimde herhangi bir zorluk
bırakmamak’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.
Gerçekten de ilçemiz termal sağlık açısından da bazı imkânlara sahip. GEREK ILICABOĞAZI’NDAKİ ÇAMUR BANYOLARI, GEREKSE DE KEPEKLER VE YILDIZDAKİ JEOTERMAL KAYNAKLAR BU ANLAMDA ÖNEMLİ BİR POTANSİYEL. Bu sebeple ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’ için ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız bağlamında ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi
uygulamaya koyarak Termal tesislere yapılacak yeni
yatırımların destekleniyor olmasını bir fırsat olarak değerlendirebiliriz.
Bu manada geçmişten gelen Termal sağlık tesislerimiz ve ÜLKEMİZDE BU ALANA YAPILACAK YENİ YATIRIM İMKÂNLARININ DESTEKLENİYOR OLMASI SUSURLUK İÇİN TURİZM SEKTÖRÜ KADAR SAĞLIK ALANINDA DA BİRER
AVANTAJ OLACAKTIR. Kuşkusuz özellikle YILDIZ VE ILICABOĞAZI’NDAKİ MEVCUT GÜÇLÜ YÖNLERİN YENİLENEREK BÜYÜTÜLMESİ KADAR TEŞVİK KAPSAMINDA YENİ BAZI YATIRIMLARIN YAPILMASI da ilçenin orta vadede gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunur.
Bu yüzden: TEŞVİK KAPSAMINDA YENİ TERMAL TESİS YATIRIMLARINDA EN AZ ÜÇ YILDIZLI 300 YATAĞA ULAŞMAK hedefi özgün bir model ortaya koymak açısından etkin bir işlev görebilir. Yine Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklarla baş etmek üzere; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonu ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız istikametinde ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimizi bu soruna da uygulamamız mümkün. Çünkü orta vadede özgün çözümlerle KIRSAL ALANDA SAĞLIK İMKÂNLARINA ERİŞİMDE HERHANGİ BİR ZORLUK BIRAKMAMAK hedefi bize bu konuda yardımcı olabilir.
Bu haftanın son konusu yine yazımızın da
başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde’GY.11.6-Rahvan
at yarışları’ güçlü bir yönümüz olarak değerlendirilmişti.
Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.30-Rahvan at yarışları konusunda ülkede bir iddia sahibi olmak’ şeklinde 1 hedef ortaya çıktı. Kaldı ki KARAPÜRÇEK’TE YAPILAN RAHVAN AT YARIŞLARI BENCE TÜRKİYE’NİN BU ALANDA ÖNDE GELEBİLECEK SPORTİF ETKİNLİKLERİNDEN. SUSURLUK İÇİN ALTERNATİF TURİZM AÇISINDAN DA ÇOK CİDDİ BİR POTANSİYEL.
O halde bu alanda RAHVAN AT YARIŞLARI KONUSUNDA ÜLKEDE BİR İDDİA SAHİBİ OLMAK hedefi çok çok önemli. Böylece ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ’vizyonumuzun ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimiz kapsamında MEVCUT RAHVAN AT YARIŞLARI ETKİNLİĞİMİZİ DE TAHKİM EDİLEREK SÜRDÜRÜLEBİLİR. İlçemiz için böyle bir misyon aynı zamanda SPOR DALINDA BİZİ DAHA İLERİ VE GÜÇLÜ YAPACAĞI GİBİ, BÖLGEDE ALTERNATİF TURİZME UYGUN ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMAK AÇISINDAN DA GÖZ DOLDURACAKTIR.
2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz. Meselâ insanımızdaki ‘DEĞ.1-iyilik’ özü ve ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ duygularımız böyle değerler. ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ yönümüz de öyle.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var elbette. ‘Özgün bir model ortaya koyma’ konusunda
onlardan niçin yararlanmayalım ki? Ayrıca sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’,’ DEĞ.7-El
sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar.
Öte yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi her şeye rağmen korumak ve bu emaneti gelecek nesillere taşımak
mecburiyetindeyiz. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) bazen Kaymakamlık (K), bazen Belediye (B), bazen de İlçe Sağlık Müdürlüğü (İSM) liderliğinde hareket edilecek. Onlara da yerine göre Belediye (B), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP), Esnaf Odası (ESO),
Kent Konseyi (KK) ve İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM) eşlik edecek. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında
yürütülürken, onlara ilaveten duruma göre; Pancar
Kooperatifi (PK) ve Süt Birlik (SB) ile Sendika ve
Sivil Toplum Kuruluşlarından (STK) da destek
alınacak.
Ayrıca ihtiyaç
duyulduğunda; Siyasi güçle (SG), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA), Türk Patent ve
Marka Kurumu (TPMK), Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü (ŞFGM), Tarım Orman Bakanlığı (TOB), Ulaştırma ve Alt yapı Bakanlığı
(UAB), Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığı (STB), Turizm Bakanlığı (TB) ve Gençlik Spor Bakanlığına (GSB) başvurulması gerekecek.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
---------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/07/21-temmuz-2021-carsamba-reis.html>
28 Temmuz 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı224..........................Str.2.4.1 Hedefleri (II)
Str.2.4.1 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi
olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen hafta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı yolunda ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisine
ait 11 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada söz konusu stratejinin ‘09-TARIM VE
HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili 19 hedefinin ilk 10 adedi var.
Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da araçlarından önde geleni ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejisidir.
O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi
uygularsa var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Bu hafta yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü ile ilgili hedeflere giriyoruz.
Daha önce bu sektörde dikkate alınması gereken; ‘FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli’, ‘FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’,‘FRS.09.6-Damızlık
koç-teke üretim merkezleri’,’FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’ve’FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli’ gibi önemli fırsatlar olduğu değerlendirilmişti.
Ayrıca; ‘THD.09.4-Kuraklık’ ve ‘THD.09.5-Pahalı sulama’ gibi
tehditlerle karşı karşıya olunacağı da varsayılmıştı. Neticede bu
konularla ilgili olarak; ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.07-Hayvancılıkta Yerli Üretim oranını
%70in üzerine çıkarmak’, ‘HDF.2.4.1.08- Mera hayvancılığı
yetiştirici bölgeleri uygulamasını Susurluk için de değerlendirmeye almak’, ‘HDF.2.4.1.09-İlçemizde damızlık düve, koç-teke üretim merkezleri kurulmasını sağlamak’,
‘HDF.2.4.1.10-İlçemizde verimli ve çevreye zarar vermeyecek bir seracılık uygulaması için farklı tip projeler geliştirmek’,’HDF.2.4.1.11-İlçemizde jeotermal ısıtma yöntemli
seracılıkta bölgede söz sahibi olmak’,’HDF.2.4.1.12-Yaygın
Sera üretimi yapılan ilçelerle belirli ürünlerde rekabet edebilecek seviyeye ulaşmak’, ‘HDF.2.4.1.13-Tıbbi ve
aromatik bitki potansiyelimizi tespit ederek Proje kapsamında pilot uygulamalar
yapmak’, ‘HDF.2.4.1.14-Kuraklık tehlikesine karşı kullanılabilecek yeraltı suyu
depolama tesislerini yatırım programına aldırmak’, ‘HDF.2.4.1.15-Tarımsal üretimde damla sulamanın yaygınlaştırılmasını sağlamak’ ve ‘HDF.2.4.1.16-Çiftçiye havzaya, ürüne ve en uygun maliyete göre sulama seçenekleri sağlamak’ şeklinde 10 hedef öngörülmüştü.
Orta vadede ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için önümüzde yukarda sayılan oldukça önemli fırsatlar değerlendirilmeyi bekliyor.
Meselâ MİLLİ TARIM PROJESİNİN BİR AYAĞI; ‘KENDİ KENDİNE YETEN HAYVANCILIK VE TARIM
PROJESİ’. Bu bağlamda Türkiye’de hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeline geçilmiş durumda.
KIRMIZI ET ARZIMIZDAKİ AÇIĞI KAPATMAK, ARTAN TALEBİ YERLİ ÜRETİMLE KARŞILAMAK, DAMIZLIK ÜRETİMİNİ GELİŞTİRMEK, HAYVAN HASTALIKLARIYLA ETKİN MÜCADELE ETMEK VE HAYVANCILIKTA KENDİMİZE YETER HALE GELMEK İÇİN UZUN DÖNEMLİ ÖNLEMLER İÇEREN BU MODEL İLE HAYVANCILIKTA
YERLİ VE YETERLİ ÜRETİM AMAÇLANMIŞ.
Proje ile ithalata dayalı hayvancılık
anlayışının ortadan kaldırılması ve hayvancılık sektöründe yapısal bir değişim düşünülüyor. Neticede ihtiyaçların yerli üretimle
karşılanması ve ihracat potansiyelinin artırılması hedeflenmiş.
PROJE KAPSAMINDA; SAĞLIKLI SÜT PROJESİ, BÜYÜKBAŞ BAKIMI PROJESİ, KÜÇÜKBAŞ HAYVAN DESTEĞİ, HAYVAN BESLEME PROJESİ, ANAÇ SIĞIR DESTEĞİ, BUZAĞI DESTEĞİ, ANAÇ KOYUN DESTEĞİ, SÜT PRİMİ, ARILI KOVAN DESTEĞİ, KOVAN ALTLIĞI DESTEĞİ GİBİ ÖNEMLİ PRİM VE DESTEKLEME UYGULAMALARI DA VAR.
Konu bu olduğuna göre Susurluk olarak biz de; HAYVANCILIKTA YERLİ ÜRETİM ORANINI %70’İN ÜZERİNE ÇIKARMAK hedefine odaklanabiliriz. Böylece önümüze somut bir hedef koyarak ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; doğan fırsatı değerlendirmiş, kendimizi Milli Tarım Projesine eklemleyerek, üretkenliğimizi
bir kalkınma modeline dönüştürebiliriz.
Aynı MİLLİ TARIM PROJESİ HAYVANCILIKTA YERLİ ÜRETİMİ DESTEKLEME MODELİ ÇERÇEVESİNDE FARKLI İLLERDE MERA HAYVANCILIĞI YAPMAK İÇİN ÖZEL BÖLGELER KURULMASINI DA ÖNGÖRÜYOR. Bu kapsamda 30 ilde oluşturulacak Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri sonuçta ithalata dayalı hayvancılık modelini ortadan kaldırmayı ve üretim maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor.
MERA VARLIĞI, YETİŞTİRİCİ
KÜLTÜRÜ VE İKLİM YAPISININ UYGUN OLDUĞU İLLERDE HAYVANCILIĞA YÖNELİK YATIRIMLARI DESTEKLİYOR VE BÖLGEYE UYGUN HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİNİ TEŞVİK EDİYOR. Bunun için meralar hayvancılık yapmak ve ıslah etmek şartıyla
uzun süreli kiraya verilecek. Ahır ve ağıl yapımına %50, düve alımına %30 hibe verilecek. BU YURDUMUZDA VAR OLAN BAKIMSIZ MERALARIN ISLAHI, DAHA
VERİMLİ KULLANILMASI İÇİN FAYDALI OLABİLECEK BİR YÖNTEM.
Ancak, AÇIKLANAN MERA HAYVANCILIĞI YETİŞTİRİCİ BÖLGELERİ ARASINDA BALIKESİR YOK. Bu iller; Yozgat, Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kars, Kastamonu, Kayseri, Malatya, Muş, Samsun, Sivas,
Şırnak, Tunceli ve Van olarak açıklanmış.
İLÇEMİZDE GELECEKTE ŞAYET BÖYLE BAKIMSIZ, SAHİPSİZ VE YARARLANILAMAYAN MERALAR İÇİN ŞİMDİDEN KAPSAMA ALINMA TALEBİ YAPMAK YERİNDE OLUR.
YOKSA BİLE BU YÖNTEMİN EN AZINDAN MEVCUT MERALARIN KORUNMASI VE BAKIMI
İÇİN DE DEĞERLENDİRİLEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.
O yüzden MERA HAYVANCILIĞI YETİŞTİRİCİ BÖLGELERİ UYGULAMASINI SUSURLUK İÇİN DE DEĞERLENDİRMEYE ALMAK yararlı olacaktır. Ancak bunun için ilçemizde ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde hareket etmelidir.
Yine aynı proje
kapsamında Damızlık koç-teke üretim merkezleri de planlanmış. Zira yerli ve yeterli üretim için öncelikle damızlık hayvan sayımızın arttırılması gerektiği açık.
BUNUN İÇİN 38 İLDE EN AZ 500 BAŞ KAPASİTELİ DAMIZLIK GEBE DÜVE ÜRETİM MERKEZLERİ, 31 İLDE YİNE EN AZ 500 BAŞ
KAPASİTELİ DAMIZLIK KOÇ VE TEKE ÜRETİM MERKEZLERİ, 14 İLDE DE EN AZ 150 BAŞ KAPASİTELİ
DAMIZLIK MANDA ÜRETİM MERKEZLERİ KURULUYOR.
Damızlık düve üretim merkezlerinin kurulacağı şehirler ise şöyle: Yozgat, Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Aksaray,
Amasya, Aydın, BALIKESİR, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çorum, Denizli, Edirne,
Erzurum, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırklareli, Konya, Malatya, Manisa,
Muğla, Muş, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat ve Trabzon.
En az 500 baş kapasiteli
‘damızlık koç-teke üretim merkezleri’ de şu illerde oluşturulacak: Afyonkarahisar, Ağrı,
Antalya, BALIKESİR, Bursa, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Iğdır, Kırklareli, Konya, Mardin, Mersin, Ordu,
Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ ve Van.
Yine en az 250 baş
kapasiteli ‘damızlık manda üretim merkezleri’ ise Afyonkarahisar, Bitlis, Diyarbakır, İstanbul, Kayseri, Muş, Samsun ve
Tekirdağ'da kurulacak.
BU MERKEZLERİN YER
ALACAĞI İLLERİN TAMAMINDA ‘AHIR-AĞIL YAPIMI’, ‘DAMIZLIK HAYVAN’ VE ‘ALET
EKİPMAN ALIMI’ İÇİN YÜZDE 50 HİBE VERİLİYOR. Üreticilerin hayvan almak istediğinde rahatlıkla kredi
kullanabilmeleri sağlanıyor. HAYVANCILIK YAPMAK İSTEYEN VATANDAŞLAR DAMIZLIK İHTİYAÇLARINI ARACISIZ BU MERKEZLERDEN ALABİLİYORLAR.
Bu çerçevede, 4 ayını doldurmuş, tüm aşıları zamanında ve düzenli yapılmış buzağılara 750 lira destek, düve alımına ise yüzde 30 hibe uygulaması var.
DAMIZLIK ÜRETİM MERKEZLERİ ÖNCELİKLE ÜRETİCİLERİN DAMIZLIK İHTİYAÇLARINI KARŞILAYARAK HAYVAN VARLIĞIMIZIN İHTİYAÇ ÖLÇÜSÜNDE ARTMASINI HEDEFLİYOR. BU BAĞLAMDA ÖZEL SEKTÖR VE KAMU TARAFINDAN SÖZ KONUSU İLLERDE DAMIZLIK ÇİFTLİKLERİ KURULDUĞUNU GÖRÜYORUZ.
Böylece hayvancılık ile uğraşmak isteyen vatandaşlarımız
ve hangi cins ve ırktan hayvanı almak isterse, vatandaşlarımız için hayata geçirilen bu proje sayesinde kamu ve özel sektörün birleşerek kurmuş oldukları çiftliklerden hayvan almaları mümkün. BÖYLECE HAYVAN İTHALİ YAPAN DEĞİL HAYVAN ÜRETİMİ YAPAN BİR SİSTEM KURULMUŞ OLUYOR.
O halde İLÇEMİZDE DAMIZLIK DÜVE, KOÇ-TEKE ÜRETİM MERKEZLERİ KURULMASINI SAĞLAMAK neden mümkün olmasın ki? Bu hedefin gerçekleşmesi kuşkusuz hayvancılıkta bize özgün ve güçlü bir altyapı sağlayacaktır.
Ülkede modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki iddialı hedefleri arasında. BU KAPSAMDA SERACILIK İÇİN DE CAZİP TEŞVİKLER VAR.
Seracılıkta
en önemli konulardan bir de ısıtma sistemi ve İLÇEMİZDE DE BUNA
UYGUN ATIK ISI VE JEOTERMAL KAYNAKLAR VAR. Örneğin Şeker
fabrikasından çıkan sıcak atıklar ANKARA ŞEKER
FABRİKASINDA TOPRAKSIZ SERA PİLOT UYGULAMASINDA KULLANILDI VE BAŞARILI
SONUÇ ALINDI. SUSURLUK’TA DA YAPILABİLİR.
Genelde seralarda
kullanılan termal su sıcaklıkları 40-80C.arasında. Yıldız termal suyu 47C,
Kepekler suyu da 60C.sıcaklığında. BU VERİLER BÖLGEMİZDEKİ TERMAL
KAYNAKLARDAN DA SERACILIKTA FAYDALANMA İMKÂNIMIZIN OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.
Öte yandan bu
kaynağı kullanan bazı yörelerde kirlenmeden şikâyetler de var. Bu da bir
gerçek. Elbette ÇIKARILAN SU GELİŞİGÜZEL DOĞAYA BIRAKILIRSA ZARARLI. Ayrıca TERMAL
SUYUN BELLİ BİR MESAFEDEN SONRA ISISINI KAYBETTİĞİ BU YÜZDEN DE SERACILIK İÇİN
UYGUN OLMADIĞI SÖYLENSE DE ARTIK 60KM MESAFEYE KADAR ÇOK AZ 2_3 DERECE ISI
DÜŞÜMÜYLE BUNUN MÜMKÜN OLDUĞU BİR SİSTEMLER VAR.
Aynı şekilde ATIK
SUYUN BİLİMSEL YÖNTEMLERLE TEKRAR REENJEKSİYONLA TOPRAK ALTINA GERİ BASILMASI
HALİNDE ZARARIN MİNİMUMA İNDİRİLEBİLDİĞİ DE BİLİNİYOR. YALNIZ BİRAZ PAHALI BİR
İŞLEM. AYRICA SUYLA ÇIKAN HİDROJEN SÜLFÜR GİBİ ZARARLI GAZLAR İÇİN
DE ÖNLEM ALINMASI GEREKİYOR. Bu yüzden ilçemizdeki jeotermal
kaynakların değerlendirilmesini istiyorsak PİLOT UYGULAMALAR YAPMAK
VE ÇIKAN ATIK SU VE GAZLARIN NE OLACAĞINI DA ÇÖZÜMLEMEK GEREKİYOR.
Bu nedenle ilk
hedef İLÇEMİZDE VERİMLİ VE ÇEVREYE ZARAR VERMEYECEK BİR SERACILIK UYGULAMASI
İÇİN FARKLI TİP PROJELER GELİŞTİRMEK olursa bu konuda daha
dikkatli davranmış oluruz. Sonunda kazanacaksak neden olmasın? Daha sonra bu
alanda başarılı olmuş denemeler çoğaltılarak İLÇEMİZDE JEOTERMAL
ISITMA YÖNTEMLİ SERACILIKTA BÖLGEDE SÖZ SAHİBİ OLMAK hedefi
uygulanabilir.
Şayet bu hedefte
de başarılı olunursa üçüncü aşamada YAYGIN
SERA ÜRETİMİ YAPILAN İLÇELERLE BELİRLİ ÜRÜNLERDE REKABET EDEBİLECEK
SEVİYEYE ULAŞMAK düşünülebilir. Kaldı ki bu hedefler ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi uygulanarak gerçekleştiği takdirde
ilçemize hayvancılıkta ciddi bir hamle yaptıracaktır.
İLÇEMİZDE ORGANİK TARIM İÇİN UYGUN ARAZİLER VAR VE BU ALANDA YÜKSEK BİR POTANSİYEL BULUNUYOR. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için de söz konusu.
İlimizin tarımsal potansiyelini
geliştirmek ve alternatif geçim kaynağı sağlamak amacıyla 2016 yılı içerisinde BALIKESİR TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ İLE YAPILAN
PROTOKOL KAPSAMINDA; 13 İLÇEDE, 42 DA ALANDA, 36 ADET ÇİFTÇİYE VE İKİ ADET KOOPERATİFE TIBBİ
AROMATİK BİTKİ FİDESİ (EKİNEZYA, SAHLEP, LAVANTA, KEKİK VE ADAÇAYI) DESTEĞİ YAPILMIŞ. AYRICA BURHANİYE ÇİFTÇİ EĞİTİM MERKEZİNE DEMONSTRASYON
AMAÇLI TIBBİ AROMATİK BİTKİ ÜRETİMİ YAPMAK ÜZERE ÖRNEK BAHÇELER TESİS EDİLMİŞ. Karesi ve Sındırgı ilçe Belediyelerine 5+5=10 da alana dikilmek üzere lavanta fide desteği olmuş.
Çiftçi Eğitim ve üretim Merkezi bünyesinde düşünülen TIBBİ AROMATİK BİTKİ MERKEZİ PROJESİYLE; ZENGİN FLORAYA SAHİP İLİMİZDE
YETİŞEN TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, ÜRETİCİLERE ALTERNATİF EK GELİR KAYNAĞI SAĞLANMASI, ÜRETİCİLERİN YAŞAM STANDARDINI YÜKSELTİLMESİ, KATMA DEĞERİ YÜKSEK OLAN BU BİTKİLERİN EKONOMİYE KAZANDIRILMASI, ÜRETİM VE PAZAR POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ, SABİT VE UÇUCU YAĞ ELDE EDİLMESİ AMAÇLANMIŞ.
Ancak bunlardan bildik usullerle
yararlanamayız. KENDİMİZE AİT BAZI YENİ FİKİR VE ÖZGÜN MODELLERLE HAREKET EDEBİLİRSEK GÜCÜMÜZ DAHA ADA ARTAR. Bu yüzden öncelikle TIBBİ VE AROMATİK BİTKİ POTANSİYELİMİZİ TESPİT EDEREK PROJE KAPSAMINDA PİLOT UYGULAMALAR YAPMAK hedefimiz olmalı.
‘Kuraklık’ ve ’Pahalı sulama’gibi
tehditlere karşı ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model
ortaya koyma’ stratejimizle mücadele edebiliriz.
Örneğin suya artık bir mücevher gözüyle bakmamız lazım. Çünkü ARTIK SU KISITI YAŞAYAN ÜLKELER ARASINDAYIZ ANCAK YARIN KURAKLIK YAŞAYAN ÜLKELER ARASINA GİREBİLİRİZ. BU NEDENLE TASARRUF, VERİMLİ KULLANIM GİBİ ÖNLEMLERİN SADECE EVLERDE, İŞ YERLERİNDE DEĞİL, TARIM VE HAYVANCILIKTA DA
ALINMASI GEREKİYOR.
Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan daha farklı. ÇÜNKÜ TARIMSAL ÜRETİMDE YAĞIŞLARIN BİTKİ BÜYÜME DÖNEMLERİNE GÖRE DÜZENLİ DÜŞMESİ GEREKİR. KÖK BÖLGESİNDE YAĞIŞIN İSTENEN ORANDA BULUNMASI GEREKİR. BU OLMAZSA TARIMSAL
KURAKLIK VAR DEMEK. Tarım sektöründe olanlar ve çiftçilerimiz bunu
en çok hissedenler. 10 yıl önce, 20 yıl önce 1 Ekim'de
tarlaya tohum atılırken, son yıllarda 15 gün sonra,
belki bir ay sonra ekilebiliyor. Çünkü YAĞIŞLAR ARTIK 15 GÜNLÜK, 20 GÜNLÜK YA DA BİR AYLIK GECİKMELERLE DÜŞÜYOR.
Öte yandan TÜRKİYE YAĞIŞ AZLIĞI OLAN BİR ÜLKE AMA YERALTI SU POTANSİYELİ AÇISINDAN BAKTIĞIMIZDA BUNU DEPOLAYAN DOĞAL SİSTEMLER MEVCUT. Meselâ Konya ili yarı kurak bir bölge olmasına rağmen yeraltı su potansiyeli
ile sulu tarım yapılan kapalı bir havza. Bu rezervler şimdiye kadar
depolanmıyordu. Ancak TARIM VE ORMAN BAKANLIĞININ KURAKLIK EYLEM
PLANI'NA GÖRE, 2023 YILINA KADAR 150 YERALTI
BARAJI YAPILMASI ÖNGÖRÜLÜYOR.
Su sıkıntısı yaşanmaması için yatırımlar kadar tasarruf da önemli. BU EYLEM PLANI SUYUN DAHA TASARRUFLU KULLANILMASINA DA YARDIMCI OLACAK.
DAMLA SULAMANIN YAYGINLAŞTIRILMASI DA ETKİN TASARRUF YÖNTEMLERİNDEN BİRİ. BÖYLECE YÜZDE 40 TASARRUF SAĞLANACAK VE
KURAK BÖLGELERİN TARIMA KAZANDIRILMASI DA
MÜMKÜN OLACAK.
İlçemiz genelde
sulu tarım yapılan bir havzada yer alıyor. Ancak bu hiç kuraklık olmayacak demek değil. Bu sebeple ÖNCELİKLE SUYU İSRAF EDEN, TOPRAĞI VERİMSİZLEŞTİREN SALMA GELENEĞİNDEN
KESİNLİKLE VAZGEÇMEK GEREKİYOR. Bu arada geleceğe yönelik KURAKLIK TEHLİKESİNE KARŞI KULLANILABİLECEK YERALTI SUYU DEPOLAMA
TESİSLERİNİ YATIRIM PROGRAMINA ALDIRMAK hedefi
tedbirli davranmak adına çok uygun olur. Ayrıca uygun arazilerde
salma su geleneğinden vazgeçilerek TARIMSAL ÜRETİMDE DAMLA
SULAMANIN YAYGINLAŞTIRILMASINI SAĞLAMAK hedefi hem suyun tasarruflu kullanımına hem de verimlilik artışına fayda
sağlayacaktır.
GELECEKTE TARIM VE HAYVANCILIKTA BİR BAŞKA
TEHDİT DE ARAZİLERİN YÜKSEK MALİYETLE SULANMASINDA YAŞANACAK. Pahalı sulama tarımsal üretim açısından oldukça hassas bir nokta. Ürün maliyetlerinde giderek ağırlığı artıyor. SUSURLUK DERE HAVZASI SULU TARIM AÇISINDAN MÜMBİT BİR ALAN. Ayrıca ilçemizin Merkez Sulaması, Çataldağ Göleti, Gürece Sulaması, Söve ve Karapürçek Göletleri gibi tarımsal sulama tesisleri bulunuyor.
YİNE DE SUYUN FİYATLANDIRILMASI, TOPLUMUN
EKONOMİK, ÇEVRESEL VE
SOSYAL HEDEFLERİNİ DENGELEYEN BİR MEKANİZMA. BİR BAKIMA SUYU İSRAF ETMEMEYİ,
VERİMLİ VE TASARRUFLU KULLANMAYI GÜVENCEYE ALIYOR. Kuşkusuz su fiyatı ödeme gücünü de dikkate almalı. Fakat ETKİN BİR SULAMA YÖNETİMİ İÇİN GEREKLİ İŞLETME, BAKIM VE YÖNETİM GİDERLERİ KADAR SULANACAK ALANA VERİLECEK SUYUN MİKTARI ÜZERİNDE DE ÖNEMLE
DURULMASI GEREKİYOR.
Yine genel su dağıtım şebekelerindeki
sızıntılar, kaçak ve kayıpların önlenmesi de şart. Öte yandan bütün önemine karşın suyu doğru kullanmadığımız ve koruyamadığımız bir gerçek. Kaldı ki SULAMA SUYU FİYATININ UCUZ OLMASI BİLİNÇSİZ KULLANIMA VE DRENAJ SORUNLARINA DA NEDEN OLABİLİYOR. Bu itibarla öncelikle etkin sulama sistemleri ve yöntemlerinin kullanılması gerekiyor.
Meselâ SU AZLIĞI BULUNAN BÖLGELERDE ISRARLA SU YOĞUNLUKLU ÜRÜN YETİŞTİRME ÇABASINDAN KAÇINILMALI. YETİŞTİRİLECEK ÜRÜNLER VE SULAMA YÖNTEMLERİ KONUSUNDA BİRLİK VE ÇİFTÇİLERİN EĞİTİM PROGRAMLARIYLA
DESTEKLENMESİ TARIMSAL SU VERİMLİLİĞİNİ ARTIRABİLİR.
Arıtılmış atık su, gri su ve toplanan
yağmur suyu gibi alternatif su kaynaklarının daha fazla kullanımı teşvik
edilebilir. MALİYETLERİN DÜŞÜRÜLEBİLMESİ İÇİN SULAMA ALANLARININ KAPALI
SİSTEME ALINMASI BİR BAŞKA ÇÖZÜM YOLU. BÖYLECE ÖNEMLİ BİR
MALİYET OLUŞTURAN MAZOT VE ELEKTRİK TÜKETİMİ OLMADAN ÇİFTÇİLERİMİZ VANAYI AÇTIKLARINDA TARLA VE ARAZİLERİNİ SULAYABİLİRLER.
Bu sebeple Tarımsal üretimde ileri ve güçlü olmak için örneğin; ÇİFTÇİYE HAVZAYA, ÜRÜNE VE EN UYGUN MALİYETE GÖRE SULAMA SEÇENEKLERİ SAĞLAMAK şeklinde ÖZGÜN BİR MODEL ortaya koyabiliriz.
2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz.
Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli,
yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Özgün bir model ortaya koyma’ konusunda
onlardan niçin yararlanmayalım ki?
Ayrıca sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar.
Öte yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi her şeye rağmen korumak ve bu emaneti gelecek nesillere taşımak
mecburiyetindeyiz. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Bazen İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Ziraat Odası (ZO) ve Kaymakamlık (K) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir.
Onlara da yerine Siyasi Partiler (SP) destek verip Susurluk için üst seviyede Siyasi güçten(SG) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında
yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA), Tarım Orman Bakanlığı(TOB), Balıkesir
İl Tarım Müdürlüğü (BİTM), DSİ Genel Müdürlüğü DSİ) ve Enerji ve
Tabi Kaynaklar Bakanlığına (ETKB) başvurulması
gerekebilecek.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/07/28-temmuz-2021-carsamba-reis.html>
04 Ağustos 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı225..........................Str.2.4.1 Hedefleri (III)
Str.2.4.1 Hedefleri (III)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından
ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen haftalarda ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı yolunda ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisine ait 11 hedef ile ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili 19 hedefin ilk 10’unun ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada söz konusu stratejinin ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili
geriye kalan 9 hedefi var.
Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan
biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da araçlarından önde geleni ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisidir. O nedenle bu
istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize
dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden
sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada
dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna
ulaşabilir.
Daha önce ‘09-TARIM VE
HAYVANCILIK’ sektöründe dikkate alınması gereken; ‘THD.09.6-Bitki ve hayvan
hastalıkları’ ve ‘THD.09.7-İnsanları etkileyen salgın hastalıklar’ gibi bazı tehditlerle karşı karşıya olunacağı
varsayılmıştı. Ayrıca; ‘ZY.09.5-Seçilen büyükbaş hayvan ırkı konusundaki sorunlar’ ve ‘ZY.09.6-Meraların değerini bilmemek ve bu meralardan yeteri kadar
yararlanamamak’ gibi bazı önemli zayıflıklarımız olduğu da değerlendirilmişti.
Neticede bu tehdit ve zafiyetlere
karşı ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizle
mücadele edilebileceği ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ stratejik amacımıza ulaşılabileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.1.17-Bitki
ve hayvan hastalıklarıyla mücadelede üniversite destekli doğal yöntemlerden yararlanmak’,’HDF.2.4.1.18-Yönetmelik gereği Hayvan Sağlığı Zabıtası Komisyonunun Bulaşıcı ve
Salgın Hastalıklar konusunda aldığı kararlara uyulmasını sağlamak’,’HDF.2.4.1.19-Tescili
yapılmayan hayvanların tescil ve kayıt altına alınmasını sağlayarak hayvan
sigortasının yapılmasını özendirmek’,’HDF.2.4.1.20-Gerekli aşıların aksatılmadan ve belli bir program
dahilinde yapılmasını sağlamak’,’HDF.2.4.1.21-Bulaşıcı ve Salgın Hastalıkla mücadelede hayvanların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmelerine
azami özen gösterilmesini
sağlamak’,’HDF.2.4.1.22-Hayvan ölülerinin usulüne uygun yok edilmesi, gömüldükleri alanın yer altı su kaynaklarına ve meralara yakın olmamasını
sağlamak’,’HDF.2.4.1.23-Bakanlığın hayvan yetiştiriciliği, sağlığı ve nakilleri
konusundaki düzenlemeleri hakkında bilgilendirici ve eğitici etkinlikler düzenlemek’,’HDF.2.4.1.24-Yöremizde yetiştirilecek büyükbaş hayvan ırkı konusunda daha isabetli seçimler yapmak‘ ve ‘HDF.2.4.1.25-Mevcut meralarımızı koruma ve daha verimli
yararlanmak üzere ıslah, bakım ve sulanmalarını başarmak’ şeklinde 9 hedef öngörülmüştü.
Hiç kuşkusuz üretilen bitki ve hayvanlarda görülen ‘Hastalıklar’ dikkate alınması gereken olumsuzluklar.
ÜRETİMİN TEMEL PRENSİBİ, ELDEKİ POTANSİYELDEN MÜMKÜN OLAN EN YÜKSEK VERİMİ ALMAK. Ancak üreticilerin ve yetkililerin bütün önlem ve çabalarına rağmen, hastalık ve zararlıların tarımsal üretimde neden olduğu kaybın önüne de geçilemiyor. ZİRAİ HASTALIKLARIN HER YIL DÜNYA GENELİNDE VERDİĞİ ZARAR, TOPLAM ÜRETİMİN NEREDEYSE %15’İNE DENK.
HASTALIKLARDAN KURTULMAYI BAŞARAN ÜRÜNLERİ İSE BİR BAŞKA TEHLİKE BEKLİYOR:
ZARARLILAR. Tüm dünyada zararlıların yol açtığı üretim kaybınınsa her yıl %9 ila %21 arasında değiştiği tahmin
ediliyor. TÜRKİYE’DE YETİŞTİRİLEN KÜLTÜR BİTKİLERİNİ TEHDİT EDEN 500’DEN
FAZLA HASTALIK, BAKTERİ, FUNGUS, VİRÜS VE PARAZİT ZARARLI BULUNUYOR. BUNLARDAN 35-50-TÜR EKONOMİK ÖNEM TAŞIMAKTA. BUNLARIN TOPLAM TARIM ÜRETİMİNE ZARARI, YILLIK ÜRETİMİN NEREDEYSE %40’INA ULAŞIYOR.
Bulaşma riskini azaltmak için ekilebilir arazilerin bir kısmının her yıl nadasa bırakıldığı
da hesaba katılınca, mevcut üretim potansiyelinin önemli bir kısmından verimli bir şekilde yararlanılamadığı açık. ZİRAİ HASTALIKLARLA MÜCADELEDE İLK ADIM, BAZI ZARARLI ÜRETİM ALIŞKANLIKLARININ TERK EDİLMESİYLE ATILABİLİR. Çünkü sorgulanmaksızın yüzyıllardır
uygulanan bazı yöntemler, aslında büyük kayıplara
ve risklere yol açabiliyor.
ÖRNEĞİN DALLARA VURARAK MEYVE TOPLAMA, DALLARDA YARALAR AÇARAK HASTALIK BULAŞMA RİSKİNİ ARTIRIYOR. DOLAYISIYLA BAZEN BASİT
BİR ANLAYIŞ DEĞİŞİKLİĞİ, MESELA MÜNAVEBE YÖNTEMİ YA DA DEĞİŞİK ÜRÜNLER YETİŞTİRME YOLUNU TERCİH ETMEK
ETKİN BİR ÇÖZÜM OLABİLİR. Geleneksel olarak zararlılarla mücadelede
ilk akla gelen kimyasal ilaçlama yöntemi ise
dikkatli kullanılmadığında yarardan çok zarar
getiren bir uygulama. ZİRAİ MÜCADELE ANCAK GEREKTİĞİNDE YAPILMALI.
Tarımsal savaş nihayetinde hastalık
ve zararlıların etkisi ile meydana gelecek olan kayıpların önlenmesi demek. HASTALIKLAR, BİR BİTKİNİN HERHANGİ
BİR ORGANINDA VE HERHANGİ BİR GELİŞME DÖNEMİNDE ETKİLİ OLABİLİR. VERİMİ DÜŞÜRÜR VE BAZI BİTKİLERİN NİTELİĞİNİ OLUMSUZ YÖNDE ETKİLER. HATTA BAZI HASTALIKLAR, BAZI KÜLTÜR BİTKİLERİNİN BELİRLİ YERLERDE
YETİŞMESİNE TAMAMEN ENGEL OLABİLİR.
Öte yandan hayvansal ürünlerin insan beslenmesindeki tartışılmaz yeri hayvan sağlığının önemini de arttırıyor. HAYVANCILIK ZATEN HER YÖNÜYLE STRATEJİK BİR SEKTÖR. ZİRA HAYVAN SAĞLIĞI TESİS EDİLEMEDİĞİNDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE CİDDİ VERİM KAYIPLARI OLUŞTUĞU
GİBİ İNSAN SAĞLIĞI DA BUNDAN OLUMSUZ ETKİLENİYOR. Bu yüzden TARIM BAKANLIĞINCA, HAYVAN HASTALIKLARININ KONTROL ALTINA
ALINABİLMESİ, ERADİKASYONUNUN SAĞLANMASI AMACIYLA BİRÇOK PROJE YÜRÜTÜLMEKTE.
Bunların arasında hayvan hastalıkları
ile mücadele yanında, hayvanların kimliklendirilmesi ve kayıt altına
alınması, HAYVAN HAREKETLERİNİN KONTROLÜ, HALK SAĞLIĞI VE HAYVAN REFAHININ SAĞLANMASI, HASTALIKLARIN
TEŞHİS VE TEDAVİ HİZMETLERİ İLE SAĞLIKLI HAYVANSAL ÜRÜN ELDE EDİLMESİNE YÖNELİK ÇALIŞMALAR da var.
Bu çerçevede şayet ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız varsa ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi izleyeceksek önümüze koyacağımız hedeflerin de bu istikamette olması doğal. Elbette
bitki ve hayvanlarda görülen hastalıklar konusunda esas itibariyle Bakanlığın uygulama ve
tedbirlerine riayet edilmesini sağlamak gerekiyor.
İlaveten BİTKİ VE HAYVAN HASTALIKLARIYLA MÜCADELEDE ÜNİVERSİTE DESTEKLİ DOĞAL YÖNTEMLERDEN YARARLANMAK özgün çözümler geliştirmek açısından yararlı olabilir.
Bulaşıcı hastalık nedeni mikro canlılar yerkürede bilinen en eski canlılar. Birçok yaşam zincirinde yer alıyorlar ve yalnızca binde birinin diğer canlılar için patojen olduğu kabul ediliyor. Böyle mikro canlılar ile insan veya hayvan arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusu. İNSANLARI ETKİLEYEN BÖYLE SALGIN HASTALIKLAR İÇİN ÖRNEK OLARAK SIĞIR VEBASI, ŞAP, TÜBERKÜLOZ, KUŞ GRİBİ VE KORONA TÜRÜ VİRÜSLERİ GÖSTEREBİLİRİZ.
Bu tür salgınlar
neticesinde geçmişte yaşanan ölümler
nedeniyle toprağı süremeyen çiftçilerin tarımdan elde ettikleri gelirleri azalmış, hayvanlardan
sağlanan et, süt, yoğurt, peynir gibi gıda maddeleri azaldığından büyük fiyat artışları yaşanmıştı. Başta et ve süt olmak üzere ciddi verim düşüklüğü yaşanırken, çok sayıda genç hayvan ölümü gerçekleşmişti. NETİCEDE HASTALIĞIN YAYILMASI SEKTÖRÜ OLUMSUZ ETKİLERKEN TARIM SEKTÖRÜNDE YAŞANAN BU OLUMSUZLUKLARI
EKONOMİLERİ DE DERİNDEN ETKİLEDİĞİ GÖRÜLMÜŞTÜ.
Bilim insanları, ormanların ve biyo çeşitliliğin azalması sonucu covid-19 gibi yeni ölümcül pandemilerin ortaya çıkabileceği
uyarısı yapıyorlar. Buna göre ORMANLARIN HIZLA YOK EDİLMESİ, TARIM ALANLARININ KONTROLSÜZ ŞEKİLDE GENİŞLETİLMESİ, UZAK BÖLGELERE MADENLER İNŞA EDİLMESİ, VAHŞİ HAYVANLARIN GIDA, GELENEKSEL
TIP VEYA EGZOTİK EV HAYVANLARI OLARAK İSTİSMAR EDİLMELERİ, HASTALIKLARIN VAHŞİ
YAŞAMDAN İNSANLARA DOĞRUDAN GEÇİŞİNE YOL AÇIYOR. Bunun sonucunda da her yıl dünya nüfusunu etkileyecek beş ya da altı yeni pandeminin ortaya çıkabileceği belirtiliyor.
KUŞKUSUZ BULAŞICI VE SALGIN HASTALIK ÇIKMADAN ÖNCE VE ÇIKTIKTAN SONRA YAPILACAK BİRÇOK FARKLI MÜCADELE VAR. Bunun için her şeyden evvel Tarım Bakanlığının Bulaşıcı ve Salgın Hastalıkların önlenmesine ilişkin yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesine odaklanılmalı.
Bu çerçevede: YÖNETMELİK GEREĞİ HAYVAN SAĞLIĞI ZABITASI
KOMİSYONUNUN BULAŞICI VE SALGIN HASTALIKLAR KONUSUNDA ALDIĞI KARARLARA
UYULMASINI SAĞLAMAK öncelikli hedef konumunda. Dolayısıyla
Bulaşıcı ve Salgın Hastalık ‘Kriz Yönetim
Merkezleri’ ve ‘Komisyon’ tarafından yapılan duyurular, açıklamalar
TV, radyo vs. iletişim araçlarından takip edilerek herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeli.
Bölgedeki
hastalıkların daima takip edilmesi, sürünün sağlık durumunun yapılacak kontrollerle tespit, kayıt ve
izlenmesi son derece önemli. TESCİLİ YAPILMAYAN HAYVANLARIN TESCİL VE KAYIT ALTINA ALINMASINI
SAĞLAYARAK HAYVAN SİGORTASININ YAPILMASINI ÖZENDİRMEK hedefi bu nedenle stratejik bir
mesele.
BU BAĞLAMDA HASTALIKLARIN DURUMUNA GÖRE SÜRÜNÜN MÜMKÜN OLDUĞU KADAR KAPALI TUTULMASI YA DA
KAPALI BAKIM VE BESLEMEDE YETERLİ HAVA VENTİLASYONU İÇİN DÜZENLEMELER YAPILMASI GEREKEBİLİR.
YİNE HAYVAN ALTLIKLARININ ÖZELLİKLE KAPALI SİSTEMLERDE UZUN SÜRE BEKLETİLMEMESİ, HAYVANLARIN MERAYA KADEMELİ OLARAK ÇIKARILMASI ÖNERİLİYOR.
Bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan
hastalıklar için yapılan kontrol programı çerçevesinde GEREKLİ AŞILARIN AKSATILMADAN VE BELLİ BİR PROGRAM DAHİLİNDE
YAPILMASINI SAĞLAMAK da aksatılmamalı. Buzağı dünyaya gelir gelmez, yapılacak aşılar belli ama yine de
işletmelerden ya da aşı probleminden kaynaklanan bazı sorunlar olabiliyor.
AYRICA YETERSİZ BESLENEN HAYVANLAR
HER TÜRLÜ ENFEKSİYONA AÇIK HALE GELDİKLERİ İÇİN ‘BULAŞICI VE SALGIN HASTALIK’ İLE MÜCADELEDE HAYVANLARIN HASTALIKLARA KARŞI DİRENÇLİ OLMALARI ÇOK ÖNEMLİ. Bunun için BULAŞICI VE SALGIN HASTALIKLA MÜCADELEDE HAYVANLARIN YETERLİ, DENGELİ VE SAĞLIKLI BESLENMELERİNE
AZAMİ ÖZEN GÖSTERİLMESİNİ SAĞLAMAK gerekiyor.
Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların sağlıklı hayvanlardan ayrılması için Yönetmelik gereği tecrit uygulanması söz konusu. BU KAPSAMDA HASTALIK ÇIKAN VEYA ŞÜPHELİ OLAN ÇİFTLİK, AYNI YÖNETMELİK GEREĞİ KORDON VE KARANTİNAYA ALINIYOR VE HAYVAN
YETİŞTİRİCİLERİNİN UYMALARI GEREKEN HUSUSLARA HARFİYEN UYMALARI SAĞLANIYOR.
Mesela HAYVAN ÖLÜLERİNİN USULÜNE UYGUN YOK EDİLMESİ, GÖMÜLDÜKLERİ ALANIN YER ALTI SU KAYNAKLARINA VE MERALARA YAKIN OLMAMASINI
SAĞLAMAK dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu.
Bu itibarla çiftlikte çalışan personelin, yetiştiricilerin, kooperatiflerin ve
Birlik üyelerinin; hastalıkta ve hastalık çıkmadan önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hayvan yetiştiriciliği,
sağlığı ve nakilleri konusunda yayınlanan kanun, yönetmelik, tebliğ ve uyulması gereken kurallar hakkında
bilgilendirilmeleri zorunlu.
Bunun için HER YIL UYGULAMAYA KONULAN ‘HAYVAN HASTALIKLARIYLA MÜCADELE PROGRAMI’ HAKKINDA BİLGİLENDİRME TOPLANTILARI DÜZENLENMELİ, KAMUOYU VE HAYVAN YETİŞTİRİCİLERİ ORTAYA ÇIKAN BULAŞICI VE SALGIN HASTALIKLAR VE ALINAN TEDBİRLER HAKKINDA
AYDINLATILMALI. Bu meyanda halka ve yetiştiricilere yönelik bilgilendirici ve eğitici seminer, kurs ve konferansların düzenlenmesi faydalı olur.
İşte bu stratejik mesele de BAKANLIĞIN HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ, SAĞLIĞI VE NAKİLLERİ KONUSUNDAKİ
DÜZENLEMELERİ HAKKINDA BİLGİLENDİRİCİ VE EĞİTİCİ ETKİNLİKLER DÜZENLEMEK hedefi ile ilgili.
Hayvancılık konusundaki deneyimler seçilen büyükbaş hayvan ırkı konusunda da bir sorun olduğuna işaret ediyor. BÖLGEMİZDE YETİŞTİRİLEN HOLSTEİN CİNSİ
HAYVAN NİHAYETİNDE BİR SÜT IRKI. DOĞRUDUR, ÇOK SÜT VERİYOR ANCAK YAVRU SAYISI AZ VE
HASTALIKLARA DAYANIKLI DEĞİL.
Bir holstein ırkı yavru ne kadar yem
verilirse verilsin 300 kilogram civarında oluyor. Fakat SEMENTAL GİBİ BAŞKA BAZI IRKLAR DAHA UZUN ÖMÜRLÜ VE DAYANIKLILAR. AYRICA 20-25 KİLO CİVARINDA SÜT VERİRKEN, 8-10 BUZAĞI, 400 KİLOGRAM CİVARINDA ET ALINABİLİYOR. Bu yüzden; durumun gözden geçirilerek; YÖREMİZDE YETİŞTİRİLECEK BÜYÜKBAŞ HAYVAN IRKI KONUSUNDA DAHA
İSABETLİ SEÇİMLER YAPMAK durumundayız.
HAYVANCILIKTA BİR DİĞER ÖNEMLİ KONU BÖLGEMİZDE BULUNAN MERALARIN DEĞERİNİ BİLEMEMEK VE BU MERALARDAN
YETERİ KADAR YARARLANAMAMAK. Sadece Göbel bölgesinde 4000 dönüme yakın
mera var ama verim ömrü çok kısa. Bu bağlamda MEVCUT MERALARIMIZI KORUMA VE DAHA VERİMLİ YARARLANMAK ÜZERE ISLAH, BAKIM VE SULANMALARINI BAŞARMAK hedefi istikametinde daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor. Böylece
mevcut meralarımızı koruyabilir, ıslah edip sulayarak yıl içerisinde hayvancıya olan katkısını arttırabiliriz.
2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak
gerektiğini de biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer.
Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını
kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Özgün bir model ortaya koyma’ konusunda
onlardan niçin yararlanmayalım ki? Ayrıca sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. Öte yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi her şeye rağmen korumak ve bu emaneti gelecek nesillere
taşımak mecburiyetindeyiz.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak
amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Bazen İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM), Ziraat Odası (ZO) ve Kaymakamlık (K) liderliğinde hareket edilmesi
gerekebilir. Onlara da yerine İlçe Sağlık Müdürlüğü(İSM)ve Ticaret ve Sanayi Odası Borsa (TSOB) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Tarım Orman
Bakanlığı (TOB) ve Balıkesir
İl Tarım Müdürlüğünden (BİTM) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMA) ve bir Üniversiteye (ÜN) de başvurulmalı.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik
Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
---
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/08/04-agustos-2021-carsamba-reis.html>
11 Ağustos 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı226..........................Str.2.4.2 Hedefleri (I)
Str.2.4.2 Hedefleri (I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi
olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen haftalarda ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı yolunda ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisine
ait 30 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada söz konusu stratejik amacın ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme
sağlama’ stratejisi var.
Bu strateji yolunda ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ için 1, ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’
alanında 2, ‘04-ULAŞIM’ sektöründe 1, ‘07-TURİZM’ sektöründe 2, ‘08-SANAYİ’ sektöründe 3, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe 5, ‘10-SAĞLIK’ ta 1 ve ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ alanında 1 olmak üzere toplam 16 hedef söz konusu olduğundan bu hafta bunlardan ilk 8’inin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ çalışmamızı sizlerle paylaşıyoruz. Geriye kalan 8 hedef de gelecek haftanın konusu olacak.
Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da önemli araçlarından biri ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle
birlikte; ‘Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejisi
uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önce ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ konusunda; Güçlü bir yön olarak ‘GY.01.1-Henüz çok
yaşlanmamış bir nüfus’umuz olduğu değerlendirilmişti. Neticede orta vadede bu güçlü yönün ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle
daha da güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.01-İlçenin nüfusunun aşamalı olarak 100 bine çıkacağını öngörmek’ şeklinde 1 hedef düşünülmüştü.
Temel amaçlarımızdan
birisi; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’. Bunun hemen altında ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir stratejik amacımız var. Onun
da altında ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimiz
bulunuyor.
KALKINMA DEDİĞİMİZ ZAMAN BU SÜRECİN EN BAŞTA ÜRETİMİ ARTTIRMAKLA PARALEL YÜRÜYECEĞİNİ BİLİYORUZ. Üretemeyenin kalkınamayacağını, kalkınma sürecine
girilmezse üretimin arttırılamayacağını anlamak o kadar zor değil. GÜÇLÜ NÜFUS VE SOSYAL HAYAT TA BU
KONULARLA YAKINDAN İLİŞKİLİ. Neticede
hepsi birbirine bağlı ve etkileşim içinde
hususlar.
GEREK EKONOMİK, GEREKSE SOSYAL DEĞERLERİN ÜRETİMİ, PAYLAŞILMASI VE KORUYUP GELİŞTİRİLMESİ DOĞAL OLARAK NÜFUSUN CANLILIĞI VE SOSYAL HAYATIN DERİNLİĞİNE BAĞLI. Yine her alanda ilerleme sağlamanın hem nüfusa hem de
sosyal hayata yansımaları olacağı açık. Bu
stratejilerin nüfus ve sosyal hayata olumlu yönde ivme kazandırması beklenir. O HALDE BU NOKTADA NÜFUSTAKİ GERİLEMENİN DURDURULARAK ARTIŞ YÖNÜNDE BİR İLERLEME SAĞLANMASI BELLİ
BİR HEDEFLE İFADE EDİLEBİLİR.
Bu Susurluk için stratejik önemde bir konu. Mevcut istatistiki verilere göre nüfus artış hızı dalgalanmakla birlikte son on yılda %0’ın altında yani eksi
görünüyor. 2008’de -%0,46, 2013’de -%0,37, 2018’de -%0,26 ve 2019’da da -%0,91 imiş. Sorunu anlamak için Bandırma ilçesindeki nüfus artışının
binde 12,25 olduğunu belirtmek gerek.
Bu durumda DAHA GÜÇLÜ OLMAK İÇİN NÜFUS ARTIŞI İÇİN PLAN DÖNEMİNDE ÖNCE YENİDEN 43 BİNİN ÜZERİNE, DAHA SONRA DA AŞAMALI OLARAK 100 BİNE ÇIKACAK ŞEKİLDE BİR HEDEF ÖNGÖRÜLEBİLİR. Bu nedenle İLÇE NÜFUSUNUN AŞAMALI OLARAK 100 BİNE ÇIKACAĞINI ÖNGÖRMEK her alanda ilerleme sağlama stratejimize
uygun düşecektir.
İkinci konumuz ‘03-KALKINMA VE
TEŞVİKLER’ için daha önce; Zayıf bir yön olarak ‘ZY.03.5-Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent,
tanıtım ve pazarlama konularında geri kalınması’ sorunumuz olduğu görülmüştü.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.02-Yenilikçi ve girişimci insanlarımıza destek olmak’ ve ‘HDF.2.4.2.03-Markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama konularında gelişme
sağlamak ’şeklinde 2 hedef konuldu.
GELECEĞE YÖNELİK DÜŞÜNME, YENİLİKÇİLİK, GİRİŞİMCİLİK GİBİ YETENEKLER
ZAMANIMIZDA PARADAN DAHA DEĞERLİ. BU VASIFLARIN İŞ DÜNYASINA YANSIMASI DA ÇOĞU ZAMAN MARKALAŞMA, PATENT, TANITIM VE PAZARLAMA GİBİ ATAKLARDA KENDİNİ GÖSTERİYOR. Bu nedenle ‘Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama konularında
geri kalınması’ sadece ilçemizde değil ülkemizde de yaygın olarak hissedilen eksiklikler.
Bundan dolayı ŞAYET İLÇEMİZİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜYOR, GELİŞMESİNİ İSTİYORSAK; YENİLİKÇİ, GİRİŞİMCİ VE İNANÇLI İNSANLARA İHTİYACIMIZ OLDUĞU ÇOK AÇIK. Onlar varsa; markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlamanın en iyisinin
yapılacağına emin olabiliriz. Aksi halde emek, zaman ve para harcadığınız ürünler elimizde kalır. HİZMETİ SUNMAYI BECEREMİYORSAK PARA
KAZANAMAYIZ. EN ÖNEMLİSİ BİR ‘ÜRETİM KÜLTÜRÜMÜZ’ YOKSA VAR OLMAYI SÜRDÜREMEZ, SİLİNİR GİDERİZ. Malum meseldir: ‘Durursan düşersin!’ Kazananlar durmayıp yürüyenlerdir.
Aynı şekilde eğer şehrimizin orta vadede
bir cazibe merkezi olmasını istiyorsak daha fazla kişi bu ideali omuzlamalı. BİR SANAYİ KURULUŞU SADE BİZ İSTEDİĞİMİZ İÇİN GELMEZ, AKILLICA STRATEJİLERLE İLÇEMİZİ ÇEKİM MERKEZİ YAPARSAK, SAHİP
OLDUĞUMUZ ARTILARA BAKARAK GELİR. BU BİZİM DAHA FAZLA BİRLİK BERABERLİĞİMİZE,
DAHA FAZLA ORTAK AKIL ÜRETMEMİZE, LAF ÜSTÜNE LAF DEĞİL TAŞ ÜSTÜNE TAŞ KOYMAMIZA BAĞLI.
Bu anlamda kuşkusuz ‘Uluslararası işbirliği
deneyiminin olmaması’ ilçemiz için bir
dezavantaj. Zira bu deneyimin yaşandığı İHRACAT VE İTHALAT FAALİYETİ NEREDEYSE YOK DENECEK KADAR AZ. AYRICA BU
HUSUSTA GÜÇLÜ OLMAK ÖNCELİKLE YABANCI DİL BİLMEK VE
DİJİTAL İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİYLE İÇLİ DIŞLI OLMAYI DA GEREKTİRİYOR.
Gerek eğitim alanında gerekse iş yaşamında
bu alana yatırım yapmak artık bir lüks değil
zorunluluk. BAŞTA ODA VE BORSAMIZ OLMAK ÜZERE, YÖNETİCİ VE STK’LARIMIZ DA BU KONUDA
ÜSTLERİNE DÜŞENİ YAPMALILAR. Dış ticaret öncelikle elbette bu konuda çalışan kişi ve firmaların konusu.
Bu bağlamda ORTA VADEDE SUSURLUK’TA KONUŞLANMASI MUHTEMEL TARIM, SANAYİ, TİCARET VE HİZMET SEKTÖRÜ KURULUŞLARIYLA BİRLİKTE İHRACAT
VE İTHALAT FAALİYETLERİNİN DE YOĞUNLAŞACAĞINI BEKLEYEBİLİRİZ. Kaldı ki bu günün ve yarının
teknolojisiyle dünyanın her yerine sanal iletişim mümkün.
DÜNYA TİCARETİNİN ÖNEMLİ BİR KISMININ İNTERNET ÜZERİNDEN DÖNDÜĞÜNÜ BİLİYOR, GÖRÜYORUZ. O HALDE SUSURLUK BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE BU ZAYIFLIĞINI AZALTMANIN VE GİDEREK GÜÇLÜ HALE GELMENİN STRATEJİK YOLLARINI
BU GÜNDEN BULABİLMELİDİR.
Geçmiş yıllarda
%10 civarına düşen işsizlik oranı son yıllardaki
krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor. NÜFUS ARTIŞ ORANINDAN DAHA FAZLA BÜYÜME VE YATIRIM GERÇEKLEŞMEZSE İSTİHDAM MESELESİNİN ORTA VADEDE DE KONUŞULMASI KAÇINILMAZ OLACAK. BU KONU ŞAYET YENİ İŞ SAHALARI AÇILMAZSA DERİNLEŞEN BİR SORUN OLARAK HAYATIMIZI OLUMSUZ ETKİLEMEYE DEVAM
EDECEK.
Bu güne kadar
gerek küresel gerekse ulusal düzeyde pek çok ekonomik
kriz gördük yaşadık. Gelecekte de bu türden
krizlerle karşılaşmamız kaçınılmaz. BU NEDENLE HER AN BÖYLE DALGALANMALARA KENDİ ÇAPIMIZDA HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ. MÜCADELE İÇİN HEM ÜLKE İDARESİNİN ORTAYA KOYDUĞU TEDBİRLERE HEM DE KENDİMİZE GÖRE GELİŞTİRDİĞİMİZ KORUNMA TEKNİKLERİNE UYGUN DAVRANMAMIZ GEREKİYOR.
Diğer yandan ilçemizin iki stratejik üretim tesisi olan Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumunu pozitife döndüremezsek
ileri ve güçlü olmamız çok zorlaşacaktır. Bütün bu
sebeplerle her alanda ilerleme sağlamak istiyorsak YENİLİKÇİ VE GİRİŞİMCİ İNSANLARIMIZA DESTEK
OLMAK ve MARKALAŞMA, PATENT, TANITIM VE PAZARLAMA KONULARINDA GELİŞME SAĞLAMAK zorundayız.
Bu haftanın üçüncü konusu ‘04-ULAŞIM’ için daha önce; Zayıf bir yön olarak ‘ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ şeklinde bir sorunumuz olduğu üzerinde
durulmuştu.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu zayıf yönümüzün de‘‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.04-Ulaşım iyileştirme faaliyetlerinin kesintisiz sürmesi için takipçi olmak’ şeklinde 1 hedef seçilip önerildi.
Gerçekten de iç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olmaması ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’ vizyonu, ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme
sağlama’ stratejisi için son derece önemli. Bu yüzden GEREK ANA ULAŞIM AĞLARINDA GEREKSE İÇ YOLLARDA ULAŞIM İYİLEŞTİRME FAALİYETLERİNİN
KESİNTİSİZ SÜRMESİ İÇİN TAKİPÇİ OLMAK olmazsa olmaz bir hedef.
Bunun her yıl km. bazında belli bir hedefi
yakalayacak şekilde programlanarak sürdürülmesi gerekiyor. BÖYLECE GELECEKTE HEM BİR CAZİBE MERKEZİ OLMAYA, HEM DE HER ALANDA İLERLEME
SAĞLAMAYA KATKI VERİLECEĞİ GİBİ ÖZGÜN, İLERİ VE GÜÇLÜ OLMAMIZA DA YARDIMCI OLUNACAKTIR. Ayrıca bu hedeflerin gerçekleşmesi bugün için zayıflık ve tehdit gibi görünen birçok hususu da yarın avantaja dönüştürebilir.
Bu haftanın dördüncü konusu ‘07-TURİZM’ için daha önce; Orta vadede ‘THD.07.1-sahil ilçelerinin öne çıkmış olması’ ve ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi dışından geçmesi’ gibi bazı tehditlerin olabileceği varsayılmıştı.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu tehditlere karşı ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle karşı durabileceğimiz öngörüsünden hareketle; ‘HDF.2.4.2.05-Tatilcilere; ‘Yoldan çık! Misafirimiz ol’ çağrısı yapmak’ ve ‘HDF.2.4.2.06-Günübirlik/hafta
sonu gezileri düzenlemek’ şeklinde 2 hedef ortaya çıktı.
İLÇEMİZ İÇİN BİR DENİZ TURİZMİ İMKÂNI OLMAMASINI ALTERNATİF TURİZM HAMLESİYLE FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN. Bu da ‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama ’stratejimizle bağlantılı bir şey. Mesela SENENİN SADECE ÜÇ AYI İÇİN YAZLIĞINA GİTMEKTE OLANLARA
DOLU DOLU GÜNLÜK YA DA 3-4 GÜNLÜK TATİLCİLERE; ‘YOLDAN ÇIK! MİSAFİRİMİZ OL’ ÇAĞRISI YAPMAK SURETİYLE BİR TÜR DEĞİŞİKLİK TURLARI TEKLİF EDİLEBİLİR.
Hatta BU MİSAFİRPERVERLİĞİMİZ ÜRÜNE DÖNÜŞTÜRÜLEREK ÖZELLİKLE İSTANBULLULAR İÇİN GÜNÜBİRLİK/HAFTA SONU GEZİLERİ DÜZENLEMEK ŞEKLİNDE
SENENİN DÖRT MEVSİMİNE DE YAYILABİLİR.
Böylece ancak
yoldan geçenlerin ayran içmekle tanıdığı Susurluk; Güne çorba ile başlama, Çaylakta piknik, Gürece gölünde balık, Çataldağ’da kamp, Dereköy’de bahçe gezme, Dört mevsimde et ürünleri,
Ilıcaboğazı’nda çamur banyosu, Yıldızda termal banyo, Günaydın köyünde çınar altı çeşme başı sohbet, Keltepe’de panoramik manzara,
Karaköy’de yöresel ikram ve ilçe merkezinde gece kokoreç ziyafeti vb.
gibi pek çok yönümüzle de tanıtılabilir.
BÖYLECE GEREK NİTELİKLİ TURİZM TESİSLERİNE SAHİP OLMAMA GEREKSE DENİZ TURİZMİ
İMKÂNI OLMAMA GİBİ ZAYIFLIKLARIMIZI
TELAFİ ETME YÖNÜNDE CİDDİ ADIMLAR ATILMIŞ OLUR.
Bu haftanın beşinci konusu ‘10-SAĞLIK’ için daha önce; Zayıf bir yön olarak ‘‘ZY.10.1-Kişi başına düşen yatak ve
uzman hekim sayısının düşük olması’ şeklinde bir sorunumuz olduğu değerlendirilmişti.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
bu zayıf yönümüzün ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle
onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.15-Bin kişi başına düşen yatak
sayısını 0,05’e, hekim başına kişi sayısını da 200’e çıkarmak’ şeklinde 1 hedef öngörülmüştü.
Sağlık alanında ilçemizin bu zayıf yönünün telafi edilebilmesi için de ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme
sağlama’ stratejisini izleyebiliriz. 2020 YILI VERİLERİNE GÖRE TÜRKİYE’DE BİR DOKTOR BAŞINA DÜŞEN KİŞİ SAYISI 498,2 İKEN OECD ÜLKELERİNDE BU SAYI, ORTALAMA 341,3. BALIKESİR İLİ BAZINDA İSE 2023 SONRASI
BU SAYININ 650 CİVARINDA OLMASI BEKLENİYOR.
OECD’nin en son açıkladığı 2018 yılı verilerine göre Türkiye’de bin kişiye düşen yatak sayısı 2,85. Türkiye bu alanda 37 ülke içinde 29.
sırada yer alıyor. Avrupa ülkelerinden
Almanya’da bin kişiye 8 yatak düşüyor. Bu
oranlar Macaristan’da 7,01; Polonya’da 6,54 ve Fransa’da 5,94. BU BAĞLAMDA SUSURLUĞUN ORTA VADEDE BİN KİŞİ BAŞI YATAK SAYISININ 0,10
OLACAĞINI TAHMİN EDEBİLİRİZ.
Balıkesir ilinin tümünde bu rakam 0,325 olabilir. Görünen o ki Kişi başına düşen yatak ve uzman hekim sayısının düşük olması Susurluk için olduğu
kadar il bazında da önemli bir sorun. O yüzden öncelikle BİN KİŞİ BAŞINA DÜŞEN YATAK SAYISINI 0,05’E, HEKİM BAŞINA KİŞİ SAYISINI DA 200’E ÇIKARMAK gibi iddialı bir hedefe
odaklanabilmeliyiz.
Bu haftanın altıncı konusu ‘11-EĞİTİM
ve SPOR’ için daha önce; Zayıf bir yön olarak ilçede uygun bir ‘‘ZY.11.3-kapalı spor salonu’ olmaması
sorunu tespit edilmişti.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
bu zayıf yönümüzün ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle
onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.16-Susurlukta yaşam merkezi hüviyetinde büyük bir spor
kompleksi yapılmasını sağlamak’ şeklinde 1 hedef önermiştik.
Bütün sportif faaliyetlerin yapılabildiği, hatta başarılar elde edilen bir ilçede gençlerin spor yapabileceği uygun bir ‘kapalı spor salonu’ olmaması gerçekten anlaşılabilir bir şey değil. SUSURLUK’TA ÖNCEDEN YAPILMIŞ KIŞLA MAHALLESİNDE BELEDİYEYE AİT NİMET SADIK KAPALI SPOR
SALONU İLE YİNE KARŞIYAKA’DA BELEDİYEYE AİT SOSYAL TESİSLERDE HALKA AÇIK BİR YÜZME HAVUZU VAR. ANCAK BU TESİSLER DEĞİŞİK SPORLAR VE SPORCU YETİŞTİRMEK İÇİN GEREKLİ NORMDA VE KONUMDA DEĞİLLER.
İlçemizde
yapılması planlanan şehir stadyumu iyileştirmesi (500 kişilik yeni tribün, 4 adet soyunma odası, 1 idare odası, saha zemini yapılması) ve gençlik merkezi binası yapım işi ise Ağustos 2020'de ihale edildi. 2021 içinde bitirilmesi planlanıyor. GELEN HABERLERE GÖRE BU YÖNDE BAŞKA BAZI GİRİŞİMLERİN DE
OLDUĞU GÖRÜLÜYOR. ANCAK BU HİZMETLER DE ORTA
VADEDE YİNE YETERLİ OLMAYACAK.
Hâlbuki ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuz için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızı önümüze koyup ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimize uygun daha büyük adımlar
atılması gerekiyor.
ÖNGÖRECEĞİMİZ HEDEFİN YÜZME HAVUZU İLE BİRLİKTE GENÇLERİMİZİN SPOR YAPABİLECEĞİ ÇOK DAHA UYGUN BİR KOMPLEKSE YÖNELMESİ LAZIM. Bu alandaki zayıflığımızı giderebilecek,
dahası güçlendirebilecek ve spor alanında ilerlememize katkısı olacak bir hedef
olmalı.
ŞAYET SUSURLUĞUN SPOR BAŞARISINI ARTTIRACAK, NİTELİKLİ SPORCULAR ÇIKARACAK BİR HAMLEMİZ OLACAKSA BU İÇİNDE KAPALI SPOR SALONU, YÜZME HAVUZU VE ALETLİ JİMNASTİK SALONLARI OLAN, NORMLARA UYGUN; SUSURLUKTA YAŞAM MERKEZİ HÜVİYETİNDE BÜYÜK BİR SPOR KOMPLEKSİ YAPILMASINI SAĞLAMAK OLABİLİR.
Böyle bir tesis
aynı zamanda ilçemizde kurulması planlanan 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNİN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAK İÇİN DE GEREKLİ. İnşallah her alanda ilerleme sağlama stratejimize uygun olarak bu hedef
başarılabilirse zayıf bir yönümüzü güçlendirdiğimiz kadar, KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK vizyonumuza; Özgün, ileri ve Güçlü olma stratejik amacımıza da ulaşmamız kolaylaşacaktır.
Gerçekten de 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz.
Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ gibi değerler de öyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Her alanda ilerleme sağlama’ konusunda
onlardan niçin yararlanmayalım ki?
Ayrıca sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘ DEĞ.7-El
sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar.
Öte yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi her şeye rağmen korumak ve bu emaneti gelecek nesillere taşımak
mecburiyetinde olduğumuzu da biliyoruz. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Kaymakamlık(K),
Belediye(B), Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB), İlçe Sağlık Müdürlüğü(İSM) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir.
Onlara da yerine göre Kent Konseyi (KK), Esnaf ve Sanatkârlar Odası
(ESO), Siyasi Partiler (SP) ve İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Turizm Bakanlığı(TB), Ticaret Bakanlığı(TB), Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı(UAB), Gençlik Spor Bakanlığı(GSB), Sağlık Bakanlığı
(SB) ve Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinden(BBB) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) da
yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
-----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/08/11-agustos-2021-carsamba-reis.html>
18 Ağustos 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı227..........................Str.2.4.2 Hedefleri (II)
Str.2.4.2 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi
olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen hafta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisine ait ilk 8 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejinin
geriye kalan; ‘08-SANAYİ’ sektöründe 3 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe de 5 olmak üzere toplam 8 hedefi var.
Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da önemli araçlarından biri ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önce ‘08-SANAYİ’ konusunda;’THD.08.1-İstanbul
sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması’ orta vadede karşılaşılabilecek önemli bir tehdit olarak görülmüştü.
Neticede orta vadede bu tehdidin ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle
yumuşatılabileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.07-OSB’nin mümkün olan en geniş arazide ve yapıda kurulması için siyasi destek sağlamak’,’HDF.2.4.2.08-OSB kurulumun gerektirdiği
şartlar, disiplin ve planlamaya katkıda bulunmak’ ve ‘HDF.2.4.2.09-Güçlü Tarım ve
hayvancılığa dayalı özgün ve ileri
bir sanayi oluşturmak’ şeklinde 3 hedef düşünülmüştü.
Gerçekten de
gelecekte ‘08-SANAYİ’ başlığı altında karşımıza çıkabilecek en önemli tehdit: ’İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması’ görünüyor. Doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini biz
de biliyoruz. Aynı şekilde verimli tarım toprakları ve sit alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına uzaklığı bakımından
İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığı lehimize bir avantaj.
Bu açıdan meselâ; İLÇEMİZDE KURULACAK KARMA ORGANİZE
SANAYİ BÖLGESİNİN (OSB); YASAL ALTYAPISI,
OLUŞUM DİSİPLİNİ SAYESİNDE BURAYA GELECEK SANAYİ İÇİN BELİRLİ BİR PLAN ÇERÇEVESİNDE VE KENDİ İÇİNDE OTOKONTROL SAĞLAYARAK DOĞRU TERCİHLER YAPILMASINI SAĞLAYABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.
Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu sebeple NORMAL ŞARTLARDA GELİŞMENİN DAHA ÇOK GIDA SEKTÖRÜ AĞIRLIKLI VE ÖNCELİKLİ BİR
SANAYİ BAĞLAMINDA OLACAĞINI ÖNGÖREBİLİRİZ. Diğer yandan bölgenin genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi de ilçemizde varlığı gözlenen diğer faaliyetler. Bu sebeple İLÇEMİZİN TAŞIDIĞI FIRSAT VE GÜÇLÜ YÖNLERİNİN GELECEK SANAYİ TESİSLERİ İÇİN ETKİLİ VE YÖNLENDİRİCİ OLACAĞINI TAHMİN EDİYORUM.
Ancak birlik ve beraberliğini korumaz,
akıllı davranmaz, harekete geçmezsek bu
defa da hava alırız. SUSURLUK’A BİR YATIRIM GELECEKSE EĞER, BU ŞEHRİN İNSANININ GÖSTERECEĞİ GAYRETE, İSTEĞE, BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE HAREKET EDİP ETMEDİĞİNE BAĞLI.
Şayet gelecek on yıllara daha yaşanılası bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Cumhuriyetimizin
100. yılından itibaren kalkınmış bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, HER ALANDA SUSURLUK’UN GELİŞMESİNİ, İLERLEMESİNİ İSTİYORSAK, ÖNCELİKLE BİR YOL HARİTASINA İHTİYACIMIZ VAR. BİZ BAZI ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ.’
Yine başka bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği gibi: ’Susurluğun Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek her yatırım için ortak
hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.’ Yoksa ESKİSİ GİBİ KISIR ÇEKİŞME, ÇIKAR
HESAPLARI VE POLİTİK TARTIŞMALAR İÇİNE GİRERSEK SADECE İLÇEMİZ VE BİZLER KAYBETMİŞ OLMAYIZ, GELECEK NESİLLERİ DE MAĞDUR ETMİŞ OLURUZ.
Odaklanmamız gereken soru şu: ‘İSTANBUL SANAYİSİ GELECEKTE NEREYE GİDECEK?’ TABİ Kİ DE ÜRETİMİNİ EN UYGUN FİYAT VE ŞARTLARDA YAPABİLECEĞİ, EN KOLAY ŞEKİLDE
PAZARINA ULAŞTIRABİLECEĞİ YERLERİ TERCİH EDECEK. İŞTE BU NOKTADA ARSA FİYATI
UYGUN, ALTYAPISI HAZIR SANAYİ PARSELLERİNİZ VAR İSE TERCİH NEDENİ
OLABİLİRSİNİZ.
Yeni yatırımcı sorun ile uğraşmayı sevmez,
yatırımcı/sanayici sadece üretim yapmayı düşünür. Örneğin siz yatırımcıya doğalgaz altyapısı önümüzdeki sene gelecek derseniz sanayici beklemez, gerekirse daha fazla para
vererek sorunsuz ve uğraşmayacağı yatırım yeri arar. BU SEBEPLE SANAYİCİYİ İYİ ANLAMAK, İYİ DİNLEMEK, NELERE İHTİYAÇLARI VAR ÇOK İYİ ANALİZ ETMEK GEREKİR.
Unutulmamalı ki hayal etmeden gerçeklere ulaşılamaz. HAYAL EDEN VE İSTEDİĞİNİN PEŞİNDE ÇABA GÖSTEREN BİR SUSURLUK ALLAHIN
İZNİYLE SAYGI GÖRECEK VE ELİ BOŞ KALMAYACAKTIR. BU
KONUDA OSB GİRİŞİMİ ÇOK KIYMETLİ BİR FIRSAT. AYNI ZAMANDA ORTAYA ÇIKMASI MUHTEMEL BAZI RİSKLER İÇİN DE REGÜLATÖR DURUMUNDA.
Çünkü OSB’ler çevre Dostu Planlı Üretime geçişin en
başarılı ve yüz akı projeleri. Bu sebeple hiç kuşkusuz SANAYİ ÜRETİMİNİN OSB ÇATISI ALTINDA YAPILMASININ FAYDALARI OLDUKÇA FAZLA. Ancak bir OSB kurmak da bir o kadar zor ve
uzun yol işi.
Bir defa kurulacak olan OSB’nin niteliği çok önemli. KARMA OSB HER ZAMAN DAHA AVANTAJLI. BU ŞEKİLDE İMAR PLANI İLE DÜZENLEME AŞAMASINDA ADA BAZINDA İHTİSASLAŞAN ÜRETİM ADALARI DÜŞÜNÜLEBİLİR. Yani OSB’nin örneğin güney kısmında Gıda üretim tesisleri planlanırken, belli bölgesinde masa-sandalye üretimine yönelik imar
adaları, bazı yerlerinde yüksek katma değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir.
SUSURLUK OSB İÇİN BELİRLENEN BÖLGE OLDUKÇA UYGUN. Zira ülkemizdeki OSB’ler 35 ha ile 2500 ha arasında çeşitli büyüklerde. Ancak 400 ha altında olan OSB’lerin çarkı çevirmesi oldukça zor. BU YÜZDEN NE KADAR BÜYÜK OLURSA O KADAR İYİ. OSB’lerde imar planı, parselasyon planı, altyapı tesislerinin yapılması,
merkezi atık su arıtma tesisinin yapılması ilk ihtiyaç duyulan işler olup OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim
Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş önemli
tesislere de ihtiyaç duyulur.
İşte bu tesisleri yapmak hem zaman hem de
ciddi bütçe gerektiren işler. Ülkemizde henüz altyapı, yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor. HALEN ÖMERKÖY DEMİR KAPI ARASINDA BULUNAN 8700 DÖNÜMLÜK HAZİNE ARAZİSİNİN MİLLİ EMLAK’TAN BU AMAÇLA YER TAHSİSİ YAPILDIĞINI, BAKANLIKÇA DA OSB İÇİN ONAY ALINDIĞINI BİLİYORUZ. FAKAT SÜREÇ DEVAM EDİYOR.
OSB’nin sicil
numarası verildi mi, altyapısı ne zaman yapılacak, kimler gelecek, kuruluş
protokolü ne durumda, ortaklar kimler ve ortaklık oranları ne gibi daha birçok husus belirsiz. Yine de ‘Niyet hayır, akıbet hayır ola’ diye bir
atasözümüz var. BU TEMELİN ATILMIŞ OLMASI BİLE SUSURLUK İÇİN GÜÇLÜ BİR ADIM.
DİĞER TARAFTAN, ÖZELLİKLE BÖLGEYE YATIRIM YAPACAK YABANCI SERMAYE
KONUSUNDA SEÇİCİ DAVRANILMASI DA ÇOK ÖNEMLİ. Bu açıdan Yörsan örneği de unutulmayarak HEM SÜRDÜRÜLEBİLİR SAĞLAM YATIRIMLARIN, HEM DE ÇEVREYE DUYARLI KALKINMA VİZYONUYLA YÜKSEK TEKNOLOJİLİ SİSTEMLERİN TERCİH EDİLMESİ YARARLI OLUR.
Özellikle de İstanbul’daki sanayinin bölgemize
taşınması noktasında bu iki bakış açısının
dengelenerek hayata geçirilmesi yerinde olur. YENİ TEŞVİK SİSTEMİ KAPSAMINDA YATIRIMLARIN ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE GERÇEKLEMESİ HALİNDE BİR ALT BÖLGE DESTEĞİNDEN YARARLANABİLDİKLERİNİ BİLİYORUZ. BU NEDENLE BİZLER DE
OSB’LERE YÖNELİK TEŞVİKLERİN HEM ULUSAL
POLİTİKALARLA UYUMLU OLACAK, HEM DE SÖZ KONUSU TAŞINMAYI KONTROL EDECEK ŞEKİLDE OLMASINI TALEP VE TAKİP
ETMELİYİZ.
Bu teşvik ve özen kurulacak OSB’mizin doluluk oranının artmasına yardımcı
olacağı gibi, DÜZENLİ SANAYİLEŞMENİN SAĞLANMASINA ve bununla birlikte muhtemel çevre
tahribatının en aza indirilmesine katkıda bulunacaktır. BU KONUDA BİRAZ DAHA SABIRLI, DESTEK VE TAKİPÇİ OLMAK GEREKİYOR.
Peki, ne yapmalıyız? ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız çerçevesinde ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi
uygularsak karşılaşabileceğimiz herhangi bir tehditten çok fazla zarar görmeyebiliriz. Bu bağlamda İstanbul
sanayisinden ilçemize gelebilecek yatırımlar için belki önceleri seçme ve yönlendirme lüksümüz olmayabilir.
Ancak; OSB’NİN MÜMKÜN OLAN EN GENİŞ ARAZİDE VE YAPIDA
KURULMASI İÇİN SİYASİ DESTEK SAĞLAMAK öncelik verilecek ilk hedef. İlaveten; KURULUMUN GEREKTİRDİĞİ ŞARTLAR,
DİSİPLİN VE PLANLAMAYA KATKIDA BULUNMAK Susurluk için olmazsa olmaz bir çaba olur. Öte yandan GÜÇLÜ TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI ÖZGÜN VE İLERİ BİR SANAYİ OLUŞTURMAK bu sektörde ağırlıklı yönümüz olabilir.
NETİCEDE BÜTÜN BU HEDEFLER AYNI ZAMANDA İLÇEMİZE GELECEK YATIRIM VE YATIRIMCILAR KONUSUNDA ELİMİZİ GÜÇLENDİRECEKTİR. Kaldı ki ‘Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimiz ve ‘çevre duyarlığımız’ de bizi bu konuda yalnız bırakmaz.
Bu sebeple KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK ile İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza yaklaştığımız her an öncesinden
daha güçlü olmamızı sağlayacağı gibi, seçme ve yönlendirme şansımızı da artıracaktır. Böylece bizi
olumsuz etkileyebilecek tercihlere de geçit verilmemiş
olur.
Bu haftanın ikinci konusu ‘‘09-TARIM
VE HAYVANCILIK’ için daha önce orta
vadede doğabilecek fırsatlar olarak; ‘FRS.09.8-Elektronik
satış ve pazarlama uygulamaları’ ve ‘FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme
potansiyeli’ öngörülmüştü.
Ayrıca; ‘ZY.09.3-İşletmelerin
kurumsal olarak gelişmemiş olması’ ve ‘ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile
İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ şeklinde iki adet de zayıf yönümüz olduğu değerlendirilmişti.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘‘Str.2.4.2-Her
alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.10-Tarım ve
hayvancılık sektörü ürünlerimizin pazarlanmasında e-ticaret uygulamalarından artan şekilde
yararlanmak’, ‘HDF.2.4.2.11-Ülkede ve dünyada kümes hayvancılığı ürünlerine artan talep artışı ve ihracat potansiyelinden en etkin şekilde
yararlanmak’,’HDF.2.4.2.12- Tarım sektöründeki İşletmeleri daha ileri ve güçlü olmaya yönlendirmek’,’HDF.2.4.2.13-Mevcut tarım işletmeleri ve ürünlerimizi kendimize ait özgün bir modelle kurumsallaştırmayı denemek’ ve ‘HDF.2.4.2.14-Kurumsallaşan işletmelerimizle tarımsal ürünlerde markalaşma ve ihracat hedeflerini başarmak’ şeklinde 5 hedef ortaya çıkmış oldu.
Ülkemizin artık pazar olmaktan çok yurt dışına satış yapması gereken bir modele evrilmesi gerekiyor. Bu süreçte yararlanılabilecek dijital pazarlama ve satış sektöründe teknolojik gelişmeler çok hızlı. Çok fazla gelişme ve yenilik yaşanıyor. Son yıllarda da giderek artan elektronik satış ve pazarlama uygulamaları ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar arasında.
Elektronik ticaret aslında iki türlü işleyen bir ticaret modeli. Birincisi işletmeden işletmeye olan, araya hiç tüketicinin dâhil olmadığı bir model. İkincisi doğrudan
tüketiciye yapılan bir pazarlama metodu. BUNA KISACA TÜKETİCİYE YÖNELİK E-TİCARET DENİYOR. Teknolojik
araçlarla tanıtım, reklam ve nihayet satış yapmak demek. Ürün veya hizmeti müşterilere ulaştırmak için halkla ilişkilerden satışa kadar çeşitli
disiplinler içeren bütüncül bir sistem.
DİJİTAL PAZARLAMA STRATEJİLERİ DOĞRU
UYGULANDIĞINDA E-TİCARET PLATFORMLARININ SATIŞ HEDEFLERİNE HİZMET EDER. BU ANLAMDA OLAĞANÜSTÜ BİR GÜCÜ VAR. Milyonlarca kullanıcıya saatler içinde, birkaç tıklama ile ulaşılabiliyor. Bunlar ucuz, kolay ve eşsiz fırsatlar.
Yapılması gereken şey: ‘HDF.2.4.2.10-TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ ÜRÜNLERİMİZİN PAZARLANMASINDA E-TİCARET
UYGULAMALARINDAN ARTAN ŞEKİLDE YARARLANMAK’ hedefiyle hareket etmek.
Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin giderek azalmasıyla ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki artışlarla dengelenebiliyor. Fert başına piliç eti tüketimi 1990 yılında 3,8 Kg iken, 2010’da 19 kg’a yükselmiş. AB ülkelerinde ise ortalama tüketim 26 kg/kişinin üzerinde. SON YILLARDA SEKTÖR ÜRÜNLERİNE YÖNELİK YÜKSEK BİR TALEP OLDUĞU GÖZLEMLENİYOR, HATTA BELLİ SEZONLARDA ARZ TALEBİ KARŞILAYAMIYOR. BUNUNLA
BİRLİKTE ARTAN NÜFUS VE ULAŞIM AĞLARIYLA TALEPLE
İLGİLİ ŞARTLARIN GELECEKTE DAHA İYİ OLACAĞI DÜŞÜNÜLMEKTE.
Ayrıca sektörle ilgili
destekleyici kurumlar da artmış durumda. Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme
potansiyeli söz konusu. Ülkemiz genel olarak kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor,
yakın ve orta vadede de bu durum devam edecek.
AYRICA BU ALANDA KÜRESEL TİCARET BAĞLAMINDA GİTTİKÇE BÜYÜYEN BİR İHRACAT POTANSİYELİ MEVCUT. MESELÂ ‘HELAL GIDA’ TRENDİ YATIRIMCILARIMIZ İÇİN BÜYÜK BİR FIRSAT. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar
yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu.
Ülkemiz ihracat rakamları göz önüne alındığında 2006 kuş gribi vakalarının etkisinde düşüş olmakla birlikte 2000-2010 yılları arası kat kat arttığı anlaşılıyor. 2001 YILINDA TOPLAMDA YAKLAŞIK 24,4 MİLYON KG OLAN İHRACATIMIZ 2010 YILINDA
115,1 MİLYONA YÜKSELMİŞ. İHRACATIMIZIN BÜYÜK KISMINI IRAK VE TÜRKİ CUMHURİYETLER OLUŞTURUYOR. TÜRKİYE DÜNYA İHRACATINDA 21. SIRADA YER
ALIRKEN, ALICI ÜLKELERİN BAŞI JAPONYA VE
İNGİLTERE.
Bu iki ülkenin
ithalatı dünya ithalatının yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Bu ülkeleri Almanya, Hong Kong ve Suudi Arabistan takip etmekte. Bunlar ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygulayabileceğimiz uygun fırsatlar. İlçemizin orta vadede bu fırsatları iyi değerlendirme şansı var. O nedenle; ÜLKEDE VE DÜNYADA KÜMES HAYVANCILIĞI ÜRÜNLERİNE ARTAN TALEP ARTIŞI VE
İHRACAT POTANSİYELİNDEN EN ETKİN ŞEKİLDE YARARLANMAK gerekiyor.
Bazı zayıf yönlerimiz için de ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi izlemek faydalı olabilir. Çünkü o konulardaki zafiyetimizin altında kurumsallaşma, markalaşma ve ihracat
deneyim eksiklerimizin bulunduğu açık. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi var. TARIMSAL FAALİYET, BU İŞLETMELERDE KENDİ HESABINA ÇALIŞANLAR, İŞÇİLER VE TÜM AİLE BİREYLERİ İÇİN İŞTEN ÇOK DAHA ÖTE BİR YAŞAM BİÇİMİ. Ancak, İşletmelerin
kurumsal olarak gelişmemiş olması elbette ki ekonomiklik açısından ileri ve güçlü olmamızı engelliyor.
Ancak özgün bir model inşa etmemizin önünde ciddi bir
engel değil. YETERSİZ BİR SEKTÖRE VE ZAYIF İŞLETMELERE SAHİP OLSAK DA ONLAR BİZİM. İHRACAT VE MARKALAŞMA
SEVİYESİ DÜŞÜK ÜRÜNLER DE BİZE AİT DEĞERLER. ONLARA SAHİP ÇIKIP KORUYARAK ÖZGÜN BİR MODELLE GELİŞTİRMEYE ÇALIŞMAKTAN DAHA DOĞAL NE OLABİLİR.
Eğer Susurluk’ta topyekûn bir kalkınma, gelişme ve büyüme söz konusu olacaksa bu değerlerimizle birlikte ve onların üstünde yükselerek olacak. Esasen KIRSAL ÜRETİMİN ÜÇ ANA KALEMİ VAR. BUNLAR ÜRETİM, PAZARLAMA VE FİNANSMAN ŞEKLİNDE BİR SACAYAĞI. ŞAYET BU ÜÇ UNSUR DOĞRU ÇALIŞTIRILABİLİRSE KIRSAL
KALKINMANIN OLMAMASI DA ZATEN MÜMKÜN DEĞİL. KALDI Kİ BÜNYEYE UYMAYAN ŞABLON MODELLER YERİNE DEĞERLERİMİZ ÜZERİNE OTURMUŞ BİZE AİT İŞLETME MODELLERİNİ GELİŞTİRMEMİZ DAHA AKILLICA
OLUR.
Bir örnek vermek
gerekirse; güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyelimize karşılık pazarlamaya yönelik PAKETLEME TESİSLERİYLE ENTEGRE SOĞUK HAVA DEPOLARI EKSİKLİĞİ İLÇEMİZ İÇİN ÖNEMLİ BİR BOŞLUK. BU ALANDA SAĞLAYACAĞIMIZ İLERLEME İŞLETMELERİMİZİN KURUMSALLAŞMASINA DA
KATKI SAĞLAYACAK.
Böyle
yatırımları yapabilmek; kapasite büyütmek ve güçlenmek de demek. Bu nedenle SEKTÖRDEKİ ZAYIFLIĞIMIZI GİDERMENİN AKLA GELEN İLK YOLU BİR SEFERBERLİK RUHU İÇİNDE ÜRETİM, YİNE ÜRETİM, UYGUN SUNUM VE DAHA FAZLA SATIŞ YAPMAKTIR.
Öte yandan Tarımsal faaliyetler; birçok risk, belirsizlik ve yaşamsal önem nedeniyle stratejik bir sektör. Bu nedenle
her toplumda çeşitli destekleme araçları ile korunuyor. Şayet UYGULANAN DESTEKLER ETKİN BİÇİMDE KULLANILIRSA BUNU TALEP EDEN TARIMSAL FAALİYET VE İŞLETMELERİN
ŞARTLARA UYMA ÇABASIYLA BİRLEŞİP BU ZAFİYET
ONARABİLECEK.
O yüzden: TARIM SEKTÖRÜNDEKİ İŞLETMELERİ DAHA İLERİ VE GÜÇLÜ OLMAYA YÖNLENDİRMEK hedefi bizim için oldukça önemli. Ancak bunu yaparken MEVCUT TARIM IŞLETMELERI VE ÜRÜNLERIMIZI KENDIMIZE AIT ÖZGÜN BIR MODELLE KURUMSALLAŞTIRMAYI
DENEMEK ihmal edilmemeli. Böylece SEKTÖRDE ZATEN GÜÇLÜ BULUNAN SUSURLUK İÇİN KURUMSALLAŞMA AÇISINDAN DA ÖZGÜN İŞLETME MODELLERİ GELİŞTİRİLEBİLİR.
Örneğin, doğal üretim, sağlıklı depolama, işleme,
paketleme ve internet üzerinden satış vb. uygulamalar kurumsallık
açısından pekâlâ
kullanılabilir. Ancak bu konuda asıl sıçratıcı formülün: KURUMSALLAŞAN İŞLETMELERİMİZLE TARIMSAL ÜRÜNLERDE MARKALAŞMA VE İHRACAT
HEDEFLERİNİ BAŞARMAK olduğu da asla unutmamalı.
Zira Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması şeklindeki zafiyetimiz ancak böyle iddialı
hedeflerle giderilebilir. Kaldı ki, ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimiz de zaten bunu gerektirmektedir.
2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Her alanda ilerleme sağlama’ konusunda
onlardan niçin yararlanmayalım ki? Ayrıca sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. Ancak bu yolculuk
kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve
Sanayi Odası Borsa(TSOB), Kaymakamlık(K), Belediye(B), Siyasi Partiler (SP) ve Esnaf Sanatkârlar Odası
(ESO) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir. Onlara da yerine göre Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP), Ziraat Odası (ZO), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı(TB), Ticaret Bakanlığı(TB), Ticaret Bakanlığı
(SB), Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) ve Tarım Orman Bakanlığından (TOB) yardım almayı
sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) da
yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/08/18-agustos-2021-carsamba-reis.html>
25 Ağustos 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı228..........................Str.2.4.3 Hedefleri (I)
Str.2.4.3 Hedefleri (I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından
ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen haftalarda ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisine ait 16 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejik amacın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisiyle ilgili 18 hedef var.
Bu hafta söz konusu hedeflerden; ‘‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’’ le ilgili 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2, ‘‘07-TURİZM’’ sektöründe 3 ve ‘10-SAĞLIK’ alanında da 1 olmak üzere toplam 9 tanesi üzerinde çalışacağız.
Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan
biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’, onun da önemli araçlarından biri ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisidir. O nedenle bu
istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize
dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden
sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Güçlenme’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada
dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki aşamalarda ‘03-KALKINMA
VE TEŞVİKLER’ konusunda;’ZY.03.6-Uluslararası işbirliği deneyiminin
olmaması’ zayıf bir yön olarak
değerlendirilmişti. Ayrıca; ‘THD.03.1-Küresel ve ülke kaynaklı ekonomik krizler’ ve ‘THD.03.4-Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumu’ orta vadede karşılaşılabilecek en önemli iki tehdit olarak görülmüştü.
Neticede bu zayıflığın giderilmesi ve
tehditlerin savuşturulabilmesi için ‘‘Str.2.4.3-Güçlenme’’ stratejimizden yararlanarak; ‘HDF.2.4.3.01-Uluslararası işbirliği deneyimini
arttırmak’,’HDF.2.4.3.02-Ekonomik krizlere karşı iç kaynaklı savunma planları geliştirmek’ve’HDF.2.4.3.03-Şeker fabrikası ve Yörsan için özgün ve kalıcı bir çözüm üretmek’şeklinde 3 hedef ortaya çıkarmıştık.
%10 civarındaki işsizlik oranı son yıllardaki
krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor. NÜFUS ARTIŞ ORANINDAN DAHA FAZLA BÜYÜME VE YATIRIM GERÇEKLEŞMEZSE İSTİHDAM MESELESİNİN ORTA VADEDE DE KONUŞULMASI KAÇINILMAZ OLACAK. Bu konu şayet yeni iş sahaları açılmazsa
derinleşen bir sorun olarak Susurluk için de
hayatımızı olumsuz etkileyebilir.
Ayrıca küreselleşen dünyada gerek yatırım konusunda gerekse
üretim ve ticarette ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ DENEYİMİNİ
ARTTIRMAK çok çok önemli. ŞAYET DÜNYAYA AÇIK VE ULUSLARARASI PAZARLARDAN GİDEREK DAHA FAZLA PAY ALAN BİR
SUSURLUK İÇİN ÇALIŞIRSAK BU BİZİ HER ALANDA GÜÇLÜ HALE GETİRECEKTİR.
Öte yandan bu güne kadar hem küresel hem de ulusal düzeyde pek çok ekonomik kriz gördük yaşadık.
Bu konularda deneyimsiz sayılmayız. Gelecekte de bu türden krizlerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Bu
nedenle HER AN BÖYLE DALGALANMALARA KENDİ ÇAPIMIZDA HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ. MÜCADELE İÇİN HEM ÜLKE İDARESİNİN ORTAYA KOYDUĞU TEDBİRLERE HEM DE KENDİMİZE GÖRE GELİŞTİRDİĞİMİZ KORUNMA TEKNİKLERİNE UYGUN DAVRANMAMIZ
GEREKİYOR.
O halde; EKONOMİK KRİZLERE KARŞI İÇ KAYNAKLI SAVUNMA PLANLARI GELİŞTİRMEK yapılması gereken en akıllıca şey. Fakat daha önemlisi İLÇEMİZİN İKİ STRATEJİK ÜRETİM TESİSİ OLAN ŞEKER FABRİKASI VE YÖRSAN’IN DURUMUNU POZİTİFE DÖNDÜREMEZSEK İLERİ VE GÜÇLÜ OLMAMIZ ÇOK ZORLAŞACAKTIR.
Özellikle de her alanda güçlenmek
istiyorsak öncelikle ŞEKER FABRİKASI VE YÖRSAN İÇİN ÖZGÜN VE KALICI BİR ÇÖZÜM ÜRETMEK durumundayız. Zira kendi tesislerini ayağa kaldıramayan ya da dönüştüremeyen bir ilçe nasıl olacak da dışarıdan yatırım
talep edecek? Bunun da yolları var. Ama elbette ki parkta oturup çekirdek çitleyerek boş boş konuşmak ve seyretmekle olmaz.
Bu haftanın ikinci konusu ‘‘05-LOJİSTİK’ için daha önce zayıf bir yön olarak; ‘ZY.05.2-Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’ olduğu değerlendirilmişti.
Neticede Stratejik planın
uygulanmasıyla orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.3.04-Mevcut
lojistik firmalarımızı güçlenmesi için kollamak’ve’HDF.2.4.3.05-Taşıyıcılar
kooperatifi benzeri örgütlenmeleri teşvik etmek şeklinde 2 hedef öngörüldü. ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ Stratejik
Amacımız bir yol haritası gibi. Bu yolda ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlemek aynı zamanda zayıf taraflarımızı da telafi
etmemize yarayacak.
Bu istikamette mesela; öncelikle MEVCUT LOJİSTİK FİRMALARIMIZI GÜÇLENMESİ İÇİN KOLLAMAK işin başlangıcı sayılabilir. BU
FİRMALARIN ORTA VADEDE SİLİNİP GİTMEMELERİ VE KURULMASI BEKLENEN LOJİSTİK BÖLGEDE GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE VAR OLMALARI Susurluğun
lehine olacaktır. ZİRA DIŞARDAN GELEN GÜÇLÜ LOJİSTİK FİRMALARI VE BU ALANA YAPILACAK YATIRIMLAR ZATEN İLÇEMİZ PROFİLİNİ ÇOK DEĞİŞTİRECEK. ÖYLE BİR ZAMANDA KENDİ FİRMALARIMIZIN DA DİĞERLERİNİN ARASINDA YER
ALMASINI İSTEMELİ VE BUNUN İÇİN ÇALIŞMALIYIZ.
Süreç ilerledikçe arzu edenler için eskiden çok başarılı
ve özgün bir örnek olan TAŞIYICILAR KOOPERATİFİ BENZERİ ÖRGÜTLENMELERİ TEŞVİK ETMEK de zayıf olan lojistik alt yapımızı daha da güçlendirebilir.
Böylece konumumuzdan kaynaklı avantajlı ulaşım alt yapımızı güçlü Lojistik
altyapısıyla tamamlayabiliriz.
Bu haftanın üçüncü konusu ‘‘07-TURİZM’ için daha önce orta vadede doğabilecek bazı tehditler olarak;‘THD.07.1-sahil
ilçelerinin öne çıkmış olması’ ve ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi dışından geçmesi’ öngörülmüştü.
Neticede Stratejik planın
uygulanmasıyla orta vadede bu tehditlerin negatif etkilerinden ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle kurtulabileceğimiz varsayımıyla; ‘HDF.2.4.3.06-Konumumuzu ve bozulmamış doğal güzelliklerimizi öne çıkaran projeler üretmek’,’HDF.2.4.3.07-Geleneksel Sportif etkinliklerimizi ulusal çapta düzenlemek’ ve ‘HDF.2.4.3.08-Oto yoldan çıkıp misafirimiz olanları hizmetimizle cezbedip ödüllendirmek’ şeklinde 3 hedef öngörülmüş oldu.
Bu ne anlama gelir? Şöyle düşünelim: COĞRAFYAMIZI DEĞİŞTİRİP BİR SAHİL İLÇESİ OLMAMIZ MÜMKÜN MÜ? HAYIR! SUSURLUĞA DENİZ DE GETİREMEYİZ. Ancak SUSURLUK HER ALANDA KALKINMAYI BAŞARIRSA ESKİSİ KADAR GELİP GEÇEN YOLCULARA BAĞIMLI OLMAYABİLİRİZ.
Deniz seçeneği dışında farklı şekilde tatil yapma, gezme görme arzusu ve arayışı içinde olan
pek çok insan var. ONLARA ALTERNATİF İMKÂNLAR SUNABİLİRSEK BAMBAŞKA BİR ALANDA ÇOK DAHA GÜÇLÜ VE AVANTAJLI OLMAMIZ MÜMKÜN.
Madem kalkınma ve gelişme adına da
olsa en büyük zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve suyumuzun zehirlenmesine razı
değiliz. O HALDE NEDEN BU ZENGİNLİĞİMİZİ DEĞERLENDİRMİYORUZ? Bu manada KONUMUMUZU VE BOZULMAMIŞ DOĞAL GÜZELLİKLERİMİZİ ÖNE ÇIKARAN PROJELER ÜRETMEK öncelikli hedefimiz olmalı.
Böylece hem doğamızı korumuş, hem de kendi özgün
çözümlerimizi
üreterek bu alanda güçlü
olmayı başarabiliriz. BU
KONUDA GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSINDAN YARARLANMAK MÜMKÜN. İkinci olarak GELENEKSEL SPORTİF ETKİNLİKLERİMİZİ ULUSAL ÇAPTA DÜZENLEMEK hedefi özgün
bir turizm faaliyeti olarak öne çıkarılabilir.
BÖYLECE YÖRESEL DÜZEYDE VE ZAYIF KALAN RAHVAN AT YARIŞLARI, KATRANCI MEHMET
PEHLİVAN GÜREŞLERİ VE MOTOCROS YARIŞMALARI GİBİ ORGANİZASYONLAR YENİ BİR
FORMATLA GÜCÜMÜZE GÜÇ KATACAKTIR. Bu konuda da Turizm Bakanlığının teşvik ve desteklerinden
yararlanmamız mümkün.
Ayrıca OTO YOLDAN ÇIKIP MİSAFİRİMİZ OLANLARI HİZMETİMİZLE CEZBEDİP ÖDÜLLENDİRMEK hedefi başarılabilirse bu hamle kesinlikle bizi eskisinden
daha güçlü
yapar. FAKAT
BU HEDEFLER İÇİN DAYANDIĞIMIZ ORTAK CEVHER SAHİP OLDUĞUMUZ DEĞERLERDİR. Meselâ
‘Misafirperverlik’ ve ‘Yardımseverlik’
değerlerimizden söz
ediyorum. Onlardan güç
alarak misafirlerimizi mutlu göndermek elimizde.
Ayrıca; ÇEVRE DUYARLIĞI İLKEMİZDEN AYRILMAMAK DA BU HEDEFLERİMİZİN
OLMAZSA OLMAZI DEĞİL Mİ? Böylece
hem değerlerimiz ve doğal güzelliklerimizden yararlanmış, hem de onların korunup gelişmesi güvence altına alınmış olur. Aynı zamanda bu hedefler
gelişmek istediğimiz turizm sektöründe
orta vadede olabilecek tehdit ve riskleri de bertaraf edecektir.
Bu haftanın dördüncü konusu ‘‘10-SAĞLIK’ için daha önce; ‘ZY.10.4-Hastane fiziki şartlarının kötü olması’ şeklinde bir adet zayıf yönümüz olduğu değerlendirilmişti.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle
onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.3.17-Fiziki şartları kötü olan hiçbir hastane bırakmamak’ şeklinde 1
hedef belirlenmiş oldu.
Sağlık konusunda Hastane fiziki şartlarının kötü olması gerçekten
de zayıf bir yön.
Onun da güçlendirilebilmesi için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlememiz gerekiyor. BU KONUDA ÖNCELIKLE MEVCUT HASTANEMIZIN VE SAĞLIK OCAKLARIMIZIN
FIZIKI ŞARTLARINI IYILEŞTIRMEKLE İŞE BAŞLAYABILIRIZ.
Elbette bu iyileştirmeler güçlü
siyasal destek gerektiriyor. Ama en önemlisi Susurluk halkının yardımlaşma ve dayanışmasıyla BÖYLE BİR PLANLAMAYI YAPABİLMEK VE GERÇEKLEŞMESİ YOLUNDA AKTİF ÇABA GÖSTEREBİLMEK. Ne istediğini bilmeyene kim niye yardım etsin ki? Bu arada YENI YAPILACAK DEVLET HASTANEMIZIN EN IYI ŞARTLARDA TESISI
IÇIN DE ÇABA GÖSTERMEK GEREKIYOR. Böylece
2023 sonrası için FIZIKI ŞARTLARI KÖTÜ OLAN HIÇBIR HASTANE BIRAKMAMAK hedefine daha kolay erişebiliriz.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin
geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ anlamında yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz.
Meselâ bir ‘Önce
Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir
değer. ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle.
Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını
kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Güçlenme’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’,’ DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok
özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da
ilçemiz için mutlaka
değerlendirilmesi gereken avantajlar.
‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet
durumunda. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi
gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin
gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB), Belediye(B), Kaymakamlık(K), İlçe Sağlık Müdürlüğü(İSM), Siyasi Partiler (SP) ve Kent Konseyi (KK) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir. Onlara da
yerine göre Pancar
Kooperatifi(PK), Süt
Birlik (SB), Ziraat Odası (ZO) ve diğer
Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi
Güç(SG) sağlayarak; Ticaret
Bakanlığı (TB), Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı(STB), Turizm Bakanlığı (TB), Sağlık Bakanlığı (SB),
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB), Şeker Fabr.Gen.Müd (ŞFGM) ve Gençlik Spor Bakanlığından(GSB) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç
duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) ve Balıkesir
Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda
olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte
başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
------
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/08/25-agustos-2021-carsamba-reis.html>
01 Eylül 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı229..................................Str.2.4.3 Hedefleri (II)
Str.2.4.3 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi
olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz.
Geçen hafta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisine ait 9 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejik amaç ve stratejiyle
ilgili 9 hedef daha var. Bu hedeflerden 3’ü “08-SANAYİ”, 5’i ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü ve 1’i de “11-EĞİTİM ve SPOR” alanıyla ilgili.
Bu vesileyle yine belirtmiş olalım ki;
şayet vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun “StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ Stratejik Amacının olmazsa olmazı ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Güçlenme’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda “08-SANAYİ” sektöründe; “GY.08.1-Şeker fabrikası”, “GY.08.2-Yörsan’, “GY.08.3-Entegre et tesisleri”,”GY.08.4-Beyaz et tesisleri” ve “GY.08.5-Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri” gibi güçlü yönlerimizle, “ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” şeklinde zayıf yönlerimizin olduğu görülmüştü.
Bu noktalardaki gücümüzün orta vadede daha da artması, zayıf taraflarımızın güçlendirilmesi
için de bazı hedefler öngörülmüştü. Bu 3 hedef; “HDF.2.4.3.09-Şeker Fabrikası yan ürünlerini işleyen, değerlendiren yeni projeler talep
etmek”,”HDF.2.4.3.10-Tarıma dayalı Sanayi ve Lojistik Bölge için makro bir plan yapmak” ve “HDF.2.4.3.11-Savunma sanayinin yüksek
teknoloji gerektiren bazı parçalarının
Susurluk’ta üretilmesine talip olmak’ olarak belirlenmişti.
Bu bağlamda şayet ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklindeki stratejik amacımızın “Str.2.4.3-Güçlenme”stratejisini izlersek Susurluk için çok önemli bazı konularda güçlenme imkânını da
aralamış oluruz. Bu bağlamda ÖZELLİKLE SUSURLUĞUN CAN DAMARI ŞEKER FABRİKASINDA ÜRETİMİN YIL BOYU YAPILABİLMESİNE YÖNELİK ARAYIŞLARA KULAK VERMEK, İLGİ GÖSTERMEK VE DESTEK VERMEK ZORUNLULUĞUMUZ VAR.
Yöremizdeki
pancarın sulu tarım nedeniyle düşük şeker oranı
olduğunu biliyoruz. Kota ve çeşitlenen ürün yelpazesi sebebiyle pancar ekim sahalarının giderek daraldığını da. Bu yüzden MIKTAR OLARAK AZ AMA KALITELI, SADECE SUSURLUKTA ÜRETILEN BIR ŞEKER MARKASINA SAHIP OLMAK BIR ÇIKIŞ YOLU OLABILIR. YA DA ŞEKERIN SAĞLIKLI KATKI MADDESI OLARAK, YAN ÜRÜN OLARAK KULLANILDIĞI BAŞKA ÜRÜN ÇEŞITLEMELERINE GIRMEK NEDEN OLMASIN?
Ayrıca bölgemizin
tarım ve hayvancılık ağırlıklı olması dikkate alınarak şeker dışında başka
alanlara da yönelmek mümkün. Örneğin FABRİKA YAN ÜRÜNÜ OLAN KÜSPE, MELAS VE SICAK GAZ ATIĞININ YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ ÜZERİNE ODAKLANILABİLİR. MELAS ÜZERINE ÖZEL BIR YATIRIM YAPILMASI HALINDE KIMYASAL ÜRÜNLER DE ÇIKARABILIR BU TESIS.
Daha evvel başlatılıp da yarım kalmış kuru
küspe projesinin yeniden ele alınması, melasla ilgili ek tesislerle fabrikaya
kimyasal bir boyut kazandırma ya da üretilen şeker
kullanılarak sadece bizde olan markalı bir şeker, özgün aromatik şerbet, meyve suyu ya da çikolata ürünleri vb. alternatifler neden düşünmeyelim ki?
ANKARA ŞEKER FABRİKASI’NDA KURULAN SERA
UYGULAMASI BU TÜR ARAYIŞLARA SOMUT BİR MİSAL.
SUSURLUĞA DA BENZER BİR SERA YAPILMASI SON DERECE YARARLI VE UFUK AÇICI OLACAKTIR. Bu topraksız seracılık fabrikada yapılan üretim neticesinde oluşan ısıdan yararlanılarak çalışıyor. Zira bu ısının soğutulması ayrıca bir maliyet konusu. Hâlbuki bu enerjiyi sera ısıtmasında kullanmak hem maliyeti düşürüyor hem de yeni bir üretime vesile oluyor. ŞEKER FABRİKASI YAN ÜRÜNLERİNİ İŞLEYEN, DEĞERLENDİREN YENİ
PROJELER TALEP ETMEK hedefi bize bu konuda yeni ufuklar açabilir.
Böyle ÖZGÜN VE YENİLİKÇİ FİKİRLER FABRİKAMIZIN YIL BOYU ÇALIŞMASINI SAĞLAYABİLECEĞİ GİBİ ÇİFTÇİMİZ, HAYVANCIMIZ VE İLÇE EKONOMİMİZİ DE CANLANDIRIP GÜÇLENDİREBİLİR. Günlük 7 bin ton üretim yapan Şeker Fabrikamız Susurluk için olduğu kadar, bölge için, Balıkesir
ve ülkemiz için çok önemli.
BURADA YAPILAN ÜRETİMLE ÇİFTÇİ VE HAYVANCIMIZDAN İŞÇİMİZE, KAMYONCUMUZDAN İLÇE ESNAFIMIZA, HATTA BU ÜRÜNLERİ KULLANAN PEK ÇOK İMALATÇIYA KADAR PEK ÇOK KESİM KAZANIYOR. HEM ÇİFTÇİMİZİN ÜRÜN VERİMLİLİĞİNİ HEM DE
FABRİKAMIZIN VERİMLİLİĞİNİ ARTIRMAK İSTİYORSAK HER SENE FABRİKA ÇALIŞACAK SERONOMİLERİYLE YETİNMEMELİYİZ. Sıcak atık gazdan yararlanılarak kurulan topraksız sera gibi fabrikada üretim esnasında ortaya çıkan tüm yan ürünlerden maksimum verim alabilme çalışmalarının
da ısrarla takipçisi olabilmeliyiz.
SUSURLUK İDARE VE SİYASETİNİN BU KONUYA DA
AZAMİ İLGİ GÖSTERMESİ ARTIK BİR ZORUNLULUK.
AYNI ŞEY YÖRSAN KONUSUNDA DA GEÇERLİ. YAPMAMIZ GEREKEN ŞEY ONUN İFLAS MASASINDA ÖLMESİNİ BEKLEYİP CENAZESİNİ KALDIRMAK DEĞİL, CANLANDIRIP YENİLEYEREK
SUSURLUĞUN GELECEĞİNE KAZANDIRMAK OLMALIDIR. Böylece Susurluğun sanayi sektöründeki iki amiral gemisi yeniden ve daha güçlü bir şekilde kazanılabilir.
Bu açıdan TARIMA DAYALI SANAYİ VE LOJİSTİK BÖLGE İÇİN MAKRO BİR PLAN YAPMAK Susurluk için özgün bir model ortaya çıkarabilir. BÜTÜN BU HEDEFLER İNŞALLAH MEVCUT TESİS VE İŞLETMELERİMİZİN YASAL BİR ZEMİNDE
VE ÖZGÜN BİR MODELLE GÜÇLENDİRİLMESİNİ SAĞLAYACAK ÖNERİLER.
Öte yandan yüksek teknoloji konusunda da böyle bir strateji pekâlâ mümkün. Örneğin; SAVUNMA SANAYİNİN YÜKSEK TEKNOLOJİ GEREKTİREN BAZI PARÇALARININ SUSURLUK’TA ÜRETİLMESİNE TALİP OLMAK şeklinde bir başka hedefimiz daha var. OLMAZ OLMAZ DEMEYİN, OLMAZ OLMAZ, OLABİLİR, OLMALIDIR DA. İSTEMEYENE VERİLMEZ, İSTEMEK İÇİN DE ÖNCE NİYET VE İNANÇ GEREKİR. “Fabrika, marka ve tesislerimiz” bizim korunup geliştirilmesi gereken değerlerimizdir.
Ayrıca “İstikamet üzere olmak”, “Amaç Birliğine riayet”, “Planlı değişim dönüşüm” ve “Birlikte başarmak” gibi ilkelerimiz de var. Kuşkusuz bütün bu değer, ilke ve hedefler bize ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ amacımız için yardımcı olacaktır.
Bu haftanın ikinci konusu ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için daha önce orta vadede Susurluk için;“FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü”,“FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı” ve “FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler” şeklinde bazı fırsatların söz konusu olabileceği değerlendirilmişti.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu fırsatlardan ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimiz sayesinde yararlanılabileceği varsayımından hareketle; ”HDF.2.4.3.12-Meyve
Ve Sebze Sektörü içindeki üretim ve satış payımızı en az üçe katlamak”,”HDF.2.4.3.13-Yıllık
kırmızı et satış miktarımızı en az 4.000 tona çıkarmak”,”HDF.2.4.3.14-Yıllık süt satış
miktarımızı 30.000 tona çıkarmak”,”HDF.2.4.3.15-Organik gıda üretimimizi her yıl %12nin üzerinde büyütebilmek” ve “HDF.2.4.3.16-Organik tarıma dayalı üretimde bölgemizde lider olmak” şeklinde 5 hedef tespit edilmiş oldu.
Kuşkusuz öngörülen bu fırsatlar, Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve
destekleyecek birer birer dış fırsat. Bu yüzden de
değerlendirilmeleri gerekiyor. ÜLKEMİZ DÜNYADA, EN BÜYÜK 10 MEYVE-SEBZE ÜRETİCİSİ ARASINDA. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda
işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon
ton üretim ve 2 Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde 4.ncü, Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada.
Bu bağlamda Türkiye 64 Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık kurutulmuş, dondurulmuş
ve İşlenmiş meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor. Gelişen bölgesel ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte. ARTAN İÇ TALEP VE AVRUPA, ORTA DOĞU VE AFRİKA GİBİ BÜYÜK PAZARLARA YAKINLIK GİBİ
AVANTAJLARA SAHİBİZ. AYRICA GELİŞMİŞ BİR MEYVE SEBZE İŞLEME ENDÜSTRİMİZ VAR. Bu da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor.
Biz de Susurluk olarak MEYVE VE SEBZE SEKTÖRÜ İÇİNDEKİ ÜRETİM VE SATIŞ PAYIMIZI EN AZ ÜÇE KATLAMAK hedefiyle çalışmalıyız. TÜRKİYE’DE SON YILLARDA HAYVANCILIK
SEKTÖRÜNDE ARTAN TALEPLER DOĞRULTUSUNDA YATIRIM YAPMAK OLDUKÇA CAZİP HALE GELDİ. ZİRA SEKTÖRDE CİDDİ YATIRIM TEŞVİKLERİ VAR.
Öte yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma,
dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan
bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız.
2013 YILI SONU İTİBARI İLE 52.400 TONU BÜYÜKBAŞ, 1.536 TONU KÜÇÜKBAŞ OLMAK ÜZERE TOPLAM 53.936 TON ÇİĞ SÜT ÜRETİLMİŞTİ. SANAYİ İŞLETMELERİ TARAFINDAN TOPLANAN SÜT BU MİKTARIN YAKLAŞIK %45’İ OLDUĞUNA GÖRE 24.300 TON CİVARINDA SÜTÜN İŞLENDİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN. Bu noktada Yörsan’ın öyle ya da böyle 2023’e kadar
yeniden kazanıldığını var sayacağız.
Diğer yandan ülkemizde 2019 yılında ise üretilen toplam kırmızı et miktarının 1
milyon 186 bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. 2020 yılının et üretim hedefi ise 1,5 milyon ton olarak öngörülmüş. Kişi başı yıllık kırmızı et tüketiminde
14,3 kg seviyesine geldik. Dünya kırmızı et üretiminde ise %1,5 pay ile 11. sıradayız.
İLÇEMİZDEKİ KIRMIZI ET ÜRETİMİ İSE 2015 YILINDA 6.099 TON OLARAK GERÇEKLEŞMİŞ. BU MİKTARIN YAKLAŞIK ANCAK %15’İ BORSADA İŞLEM GÖRÜYOR. Böyle bir ortamda daha da güçlü hale gelmek
için kendimize YILLIK KIRMIZI ET SATIŞ MİKTARIMIZI EN AZ
4.000 TONA ÇIKARMAK’ ile YILLIK SÜT SATIŞ MİKTARIMIZI 30.000 TONA ÇIKARMAK gibi net hedefler koymamız gerekiyor.
DİĞER YANDAN DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIMDA HIZLI BİR BÜYÜME GÖZLENİYOR. Meselâ Dünya Organik Gıda Pazarı değeri her yıl ortalama % 10,5 artışla büyüyor. Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız.
2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim
kapasitesine sahibiz. ORGANİK TARIMA UYGUN YETERLİ TOPRAK,
TEKNİK ALT YAPI, AB MEVZUATINA UYUMLU MEVZUAT, AB PAZARLARINA YAKINLIK VE BU
ALANA SAĞLANAN DESTEKLER BU ALANDA SON DERECE TEŞVİK EDİCİ FIRSATLAR.
Bu sebeple dünyaya ayak uydurabilmek için ORGANİK GIDA ÜRETİMİMİZİ HER YIL %12’NİN ÜZERİNDE BÜYÜTEBİLMEK zorundayız. Bunu yapabilirsek ikinci aşamada ORGANİK TARIMA DAYALI ÜRETİMDE BÖLGEMİZDE LİDER OLMAK hedefiyle ilerleyebiliriz.
Bu haftanın üçüncü konusu ‘11-EĞİTİM ve SPOR” için daha önce spor
alanında;‘ZY.11.2-Görüş ve güç birliği olmaması” nın zayıf bir yönümüz olduğu düşünülmüştü. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu zayıflığın
negatif etkilerinden ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle
kurtulabileceğimiz varsayımıyla; “HDF.2.4.3.18-Susurluğun spor alanında
da güçlü olabilmesi için görüş ve güç birliği yapmak’ şeklinde 1 hedef öngörmüştük.
HİÇ KUŞKUSUZ BU KONU ORTA VADEDE TELAFİ
EDİLMESİ GEREKEN ZAYIF BİR YÖN VE BUNUN HİÇ BİR MAZERETİ YOK. Öyleyse bu konuda ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuza yönelip, ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak ‘stratejik amacımızı esas almamız gerekiyor. Çünkü ‘STR.2.4.3-GÜÇLENME’ STRATEJİSİ İZLERSEK GÖRÜŞ VE GÜÇ BİRLİĞİ OLMAMASI İLE İLGİLİ ZAYIF YÖNÜMÜZÜ TELAFİ ETME İMKÂNIMIZ OLABİLİR.
Bu açıdan bir an evvel her konuda olduğu gibi SUSURLUĞUN SPOR ALANINDA DA GÜÇLÜ OLABİLMESİ İÇİN GÖRÜŞ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMAK hedefine odaklanmamız gerekiyor. Bu bağlamda yöneticiler, okullar, kulüpler ve sporcu yetiştiren hocalar mutlaka
işbirliği içinde çalışmalılar.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ anlamında yapacak çok şey var. Ancak bunun için geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Güçlenme’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve
Sanayi Odası Borsa(TSOB), Ziraat Odası (ZO) ve İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü(İGSM) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir.
Onlara da yerine göre Kaymakamlık(K), Belediye(B), Siyasi Partiler (SP), Kent Konseyi (KK), İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM), Köy Muhtarları (KM), Pancar Kooperatifi(PK),
Süt Birlik (SB) ve diğer Sivil Toplum
Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Şeker Fabr.Gen.Müd (ŞFGM), Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı(STB), Ticaret Bakanlığı (TB), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB),
Milli Savunma bakanlığı (MSB), Tarım Orman Bakanlığı (TOB) ve Gençlik Spor Bakanlığından(GSB) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında
yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) ve Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
-----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/08/01-eylul-2021-carsamba-reis.html>
08 Eylül 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı230..................................Str.3.1.1 Hedefleri (I)
Str.3.1.1 Hedefleri (I)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamıza
başlıyoruz.
Geçen hafta
itibariyle, ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ
BİR SUSURLUK’ (135) ile ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’la (97) ilgili çalışmamızı
bitirmiş ve toplam 232 hedef için önerilerimizi
paylaşmıştık. Şimdi sırada vizyonumuzun üçüncü ayağı ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’la ilgili toplam 48 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ öngörülerimiz var.
Bildiğiniz gibi söz konusu
ayağın 3 stratejik amacı ve 6 adet uygulama stratejisi bulunuyor. Bu nedenle öncelikle ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki
stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle başlıyoruz. Yine bildiğiniz üzere bu
stratejiye ait daha önceden belirlenmiş toplam 14 hedef vardı. Şimdi o hedeflerden ilk 7’sinin; ‘04-ULAŞIM’ için 1, ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ için 1 ve ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ için de 5’inin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ çalışmayla karşınızdayız.
Bu vesileyle yine belirtmiş olalım ki;
şayet vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ ise onun ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ Stratejik
Amacının olmazsa olmazı ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Amaç ve güç birliği yapma’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda ‘04-ULAŞIM’ sektöründe;’THD.04.1-İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi’ ve ‘ THD.04.2-Otoyolun ilçede yol açabileceği muhtemel ekonomik, sosyal ve çevre sorunları’ gibi orta vadede bazı tehditler olabileceği varsayılmıştı. Bu gibi
tehditlere karşı da ‘HDF.3.1.1.02-Tesis, yatırımcı ve markalarımıza sahip çıkmak’ şeklinde bir hedef belirlenmişti.
Yol üstü konumumuzun neredeyse 5 asır boyu bazı nimetlerinden yararlanmış bir geçiş noktası olarak başlangıçta otobanın ilçe merkezinin dışından geçmesi elbette bir tehdit olarak da algılandı. Öte yandan Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre sorunları da yörede elbette
bazı kayıplara neden olabilecek. Geleneksel mola yeri konumumuz, yaz aylarında
güneye ve batıya gidip gelen tatilci yoğunluğuna dayanan işletmelerimiz
bundan olumsuz etkilenebilir.
Bu nedenle ilçemizin sosyal açıdan daha geri planda kalabileceğinden
endişe edilebilir. Çünkü oradan geçip gidenleri biz görmediğimiz, tanımadığımız için, onlar da Susurluğu görmedikleri, tanımadıkları için sosyal hayat da olumsuz etkilenebilecek. Hatta otoyolların geçtiği yerlerdeki doğal güzellikleri yok ettiğini, ulaşımı
engellediğini, su ve havayı zehirlediğini bile düşünebiliriz.
Ancak telaş etmeye de mahal yok. BUNLAR NE KADAR DOĞRU, NE KADAR ZARAR GÖRECEĞİZ BUNLAR NET BİLİNMELİ. AYRICA BU SÜRECİN ORTA VADEDE GEÇERLİLİĞİNİN NE OLACAĞI DA ÖNGÖRÜLEBİLMELİ. Mesela Plaka Tanıma Sistemi kayıtları
itibarıyla, 2018 yılında Susurluk karayolundan 13 milyon 200 bine yakın araç geçmiş. 2019 yılında geçen araç sayısı ise 13
milyon 900 bine yakın. BU AÇIDAN BAKARSAK YENİ OTOYOL ŞEHRİMİZDEN GEÇEN ARAÇ SAYISINI
AZALTMAMIŞ. ÜLKEDE TRAFİĞE
GİREN ARAÇ SAYISINA
PARALEL OLARAK ARTMIŞ.
Belki açılışını takip
eden ilk birkaç ay bir azalma olmuş olabilir, ancak
rakamlar yıl geneli itibariyle 700 bin artış olduğunu gösteriyor. Bu tercih bir fayda maliyet karşılaştırmasına bağlı. Zaman, yoğun
trafik yükü ve harcanacak yakıt maliyetini hesaplayan herkes dilediği alternatifi
kullanabilir. HER HÂLÜKÂRDA KARAYOLUMUZDAN GEÇME TERCİHİNDE BULUNANLAR HİÇ DE AZ OLMAYACAK.
En azından uygulandığı iddia edilen yüksek geçiş ücretinin bizim için yakın gelecekte de bir fırsat olduğunu
düşünebiliriz. HATTA BELKİ BU
OTOYOL KONUSU AKILLICA DEĞERLENDİRİLEBİLİRSE ELİMİZİ GÜÇLENDİREN BİR AVANTAJA DÖNÜŞEBİLİR. Çünkü Karacabey ayrımı kavşağından başlayarak Susurluk ilçe merkezinin kuzeyinden geçen ve Ömerköy’den sonra Yeniköy üzerinden
Balıkesir’e ulaşan BU YOLUN GELECEKTE TRANSİT ULAŞIM İÇİN GİDEREK DAHA FAZLA ÖNEM KAZANACAĞI AÇIK.
AYRICA OTOYOLUN GÖRÜNEN İLK FAYDASI, MEVCUT KARAYOLU ÜZERİNDE GÜNDEN GÜNE ARTAN ARAÇ TRAFİĞİ
YOĞUNLUĞUNU HAFİFLETMESİ VE ULAŞIM SÜRESİNİ ÖNEMLİ ORANDA KISALTMASI. Böylece bölge ürünlerinin daha kısa sürede İzmir, İstanbul ve Bursa’ya ulaşması
mümkün olacak. ANCAK UNUTMAYALIM Kİ FIRSAT YA DA AVANTAJ OLARAK GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEYLER DE DEĞERLENDİRİLMEDİĞİNDE
KAÇAR GİDER. Tehdit ya da dezavantaj olduğunu düşündüğümüz şeyler de tedbir almazsak korktuğumuzu başımıza getirir.
FIRSAT VEYA TEHDİT, DIŞARDAN BİZE HANGİSİ
YÖNELMİŞSE YÖNELSİN ONU FIRSAT YA DA TEHDİT HALİNE GETİRECEK OLAN BİZİM ONLARA KARŞI
TUTUM VE DAVRANIŞIMIZDIR. Bir misal
verecek olursak genç ve atak girişimcilerimizden NURİ YASA ÖN ALARAK
ŞİMDİDEN OTOYOLUN İLÇE MERKEZİNE EN YAKIN OLDUĞU BİR NOKTAYA TESİS KURDU. HEM DE ÇİFT TARAFLI OLARAK. BU YATIRIM GELECEĞİ ÖNGÖREBİLEN, TEHDİDİ FIRSATA, RİSKİ
AVANTAJA ÇEVİREBİLEN ÖRNEK BİR HAREKET.
Şimdi biz de şikâyet etmek yerine bu tehditlerden sakınmak hatta mümkünse fırsata çevirmek için ne gibi
hedefler öngörebiliriz, bunları düşünmeliyiz. HERŞEYDEN
ÖNCE İSTANBUL-İZMİR OTOBANININ İLÇE MERKEZİNİN DIŞINDAN GEÇMESİ BİZİ BİLDİĞİMİZ ALIŞTIĞIMIZ MOLA TESİSLERİ GELENEĞİMİZİ YENİLEMEYE
ZORLUYOR. Bunun için de özgün bir model ortaya koymak gerek.
Mesela otoban yolcularının kısa süreli de olsa ‘yoldan çıkmalarını’
sağlayacak ilgi çekici ÖZGÜN DİNLENME, ALIŞVERİŞ ETME,
EĞLENME VE KONAKLAMA KONSEPTLERİ TASARLAMAK VE HAYATA GEÇİRMEK ve CEZBEDİCİ SUSURLUK MARKALARI OLUŞTURMAK gibi. Otoyolun ilçede yol açabileceği
muhtemel ekonomik, sosyal ve çevre sorunlarına karşı da ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ çerçevesinde ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’şeklinde bir
stratejik amacımız ve ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejimiz bize yararlı olabilir.
Bu nedenle otoyolda ilk tesisi açan ‘Yasa’yı aynen Susurluğun kadim ‘ömür ayranı’ markası gibi yükseltmemiz, amaç ve güç birliği yaparak böyle TESİS, YATIRIMCI VE MARKALARIMIZA SAHİP ÇIKMAMIZ gerekiyor.
Çünkü, güçlü yönlerimize yaslanmak, fırsatlardan
yararlanmak ve zayıf yönlerimizi telafi etmek için harcadığımız gayret kadar çevresel tehditlerle de mücadele etmemiz gerekiyor. Meselâ, güçlü yönler ve fırsatlar kapsamında
değerlendirdiğimiz ilçemiz Rüzgâr enerjisi kapasitesiyle ilgili türbinlerin çevreye ve yaban hayatına verebileceği bazı
olumsuzluklar olabilir. Aynı şekilde jeotermal enerjinin gerek tarımda gerekse
turizmde kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan
zehirli gazların neden olduğu bir çevre kirliliği de mümkün.
KUŞKUSUZ
BUNLAR İÇİN ÖNCELİKLE BENZER UYGULAMALAR ARAŞTIRILARAK
RİSK DEĞERLENDİRMESİ YAPILMALI. Rüzgâr türbinlerinin çevreye verdiği zararın doğal gaz, kömür gibi fosil kökenli yakıtların verdiği zararın yanında
hiç mesabesinde
olduğu biliniyor. Jeotermalde de çevreye su atımı sorununun çözümü basit. Alınan su tekrar re enjeksiyon yöntemi ile yer altına veriliyor. Hem çevre kirlenmiyor hem de kaynağın ömrü uzuyor.
YİNE DE BU
KONULARDA UYANIK OLUP MUHTEMEL OLUMSUZLUKLARIN ÖNEMLİ ÇEVRESEL ZARARLARA NEDEN OLUNMASINA DAHA
İŞİN BAŞLANGICINDA İKEN MEYDAN VERİLMEMELİ. Tabii ki enerji konusunda devletin
politikaları ve öncelikleri ihmal edilemez. 2023 TEN
SONRA YAPILACAK ULUSAL PLANDA YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ ÖNEMİNİ KORUMASI VE DOĞAL KAYNAKLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ YAKLAŞIMININ SÜRDÜRÜLMESİNİ BEKLİYORUZ.
Hiç kuşkusuz bu konuda da siyasi
partilerimize ve vekillerimize çok görev düşüyor. Bu bağlamda inanıyoruz ki; İLÇEMİZ İLE İLGİLİ ÖNCELİKLERİN BELİRLENİP BUNLAR ÜZERİNDE YOĞUNLAŞARAK STRATEJİK ÇIKIŞ NOKTALARI BULUNMASI MÜMKÜN. Stratejik Plan Önerimizin tamamlanması, 2023 sonrası dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan yapılabilmesi açısından çok önemli.
BU ÇALIŞMA SAYESİNDE DAHA PLAN AŞAMASINA GEÇMEDEN OLDUĞUMUZ YERİ GÖRMEMİZ, ÖNCELİKLER VE HEDEFLER KONUSUNDA MESAFE
ALMAMIZ KOLAYLAŞACAK. EN AZINDAN ORTAK BİR BİLİNÇ OLUŞTURULMASI VE PLAN YAPACAKLARA BELLİ
BİR ZEMİN SAĞLAMA GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİŞ OLACAĞIZ.
Artık
biliyoruz ki; ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ arzu ediyorsak, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ stratejik amacımız doğrultusunda öncelikle ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi izlememiz gerekiyor.
Peki, bu ne
demek? KALKINMA VE GELİŞME ADINA DA OLSA EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ OLAN DOĞAMIZIN
BOZULMASINA, ÇEVREMİZİN KİRLENMESİNE, HAVA VE SUYUMUZUN
ZEHİRLENMESİNE RAZI OLAMAYIZ DEMEK. Kendimize olduğu kadar aynı doğayı
paylaştığımız yaban hayatına da hassasiyet göstermemiz gerekir demek. Bu manada ENERJİ, MADEN VE DOĞAL KAYNAK YATIRIMLARINDA
ÖZENLİ VE SEÇİCİ DAVRANMAK tabi ki öncelikli hedefimiz. ANCAK BU HEDEF SÖZDE KALMAMALI, AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPARAK HAYATA GEÇİRİLMELİ.
Bu haftanın üçüncü konusu ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ için daha önce spor
alanında;‘FRS.11.1-Bandırma 17Eylül üniversitesi kampüsü’ nün bir fırsat olduğu düşünülmüştü. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu fırsattan ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği
yapma’ stratejimizle maksimum oranda yararlanmak üzere; ‘HDF.3.1.1.10- Yeni kampüste dört yıllık en az iki fakülte ve bir yüksekokul daha açılmasını sağlamak’, ‘HDF.3.1.1.11-Açılacak Fakülte ve MYO’larının teknolojik gelişmelere uygun olmasını temin etmek’,
‘HDF.3.1.1.12-Yeni Meslek yüksekokulu
kontenjanının büyük bölümünün meslek lisesi mezunlarına ayrılması için çaba göstermek’,’HDF.3.1.1.13-Susurluğa
mutlaka bir Hukuk fakültesi kurulması için amaç birliği yapmak’ ve ‘HDF.3.1.1.14-Üniversite kampüs inşası ile öğrencilerin barınma ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için güç birliği yapmak’ şeklinde 5 hedef belirlenmişti.
Kurulması planlanan ve bu yönde bazı adımlar atılan Bandırma 17Eylül üniversitesi kampüsü konusu
gelecekte Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir
dış 'Fırsat’ olarak karşımızda duruyor. Şayet ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünüyor ve STRATEJİK PLAN YAKLAŞIMIYLA ‘NEREYE ULAŞMAK İSTİYORUZ?’ SORUSUNA CEVAP BULMAYA ÇALIŞIYORSAK, ‘GÜÇLÜ’ YANLARIMIZ
KADAR ŞU AN İÇİN YADA YAKIN GELECEKTE KARŞIMIZDA
DURAN BÖYLE ‘FIRSAT’LARI DA DEĞERLENDİREBİLMELİYİZ.
Malum olduğu üzere Susurluk’ta bir üniversite olsun çabası epey bir süredir var. Susurluğun güney batısını kapatmış bulunan askeri birliğin çekilmesiyle birlikte Balıkesir yolu üzerinde önemli miktar alan boş kalmış, buradaki binaların onarılarak üniversite olarak kullanılması düşünülmüştü. BU NEDENLE ŞU AN ESKİ KIŞLA ARAZİSİNİN BİR 'YERLEŞKE' OLARAK TÜMÜYLE 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİNE
TAHSİSİ ÜZERİNE
ODAKLANILMIŞ DURUMDA.
Sonuçta Susurluk öyle ya da böyle bir üniversiteye
kavuşacak gibi görünüyor. BELKİ DE BU OLUŞUM; SAHİP ÇIKILARAK HEP BİRLİKTE DESTEK VERİLİR VE İYİ DEĞERLENDİRİLEBİLİRSE BİR KAÇ FAKÜLTEYİ VE YÜKSEKOKULU SUSURLUĞA GETİREBİLİR. Şayet bu yöreye faydalı olunacaksa; ona öncülük yapacak, geleceğine ışık tutacak çalışma ve
kurumların takdir edilmesi gerekiyor.
Zira bölgenin ihtiyaç duyduğu bilgi, yenilik ve teknolojileri hizmete sunacak, insanımıza öncülük yapabilecek bir akademik çalışmanın elbetteki ilçemiz için stratejik değeri olacaktır. BÖYLE BİR KURUMUN SUSURLUĞUN GELİŞMESİNE KATKISI OLACAĞINI BEKLEMEK YANLIŞ
OLMAZ.
Böylece yörede daha bilinçli bir sosyal ve ekonomik faaliyet gerçekleştirilebilir. Yapılan akademik çalışmalar üretime destek olacağı gibi pazarlama ve tarıma dayalı sanayi konusunda
karşılaşılan problemlerin çözümüne de yardımcı olacaktır. İŞTE 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
SUSURLUK İÇİN BÖYLE BİR ‘FIRSAT’ OLARAK DOĞUYOR. ANCAK, HENÜZ YOLUN BAŞINDA OLUNDUĞUNU DA GÖRMEK GEREK. ŞİMDİ BİR TARAFTAN BÜYÜNÜN BOZULMASINDAN SAKINMAK, DİĞER TARAFTAN DA İNŞA ZORLUKLARINI GÖĞÜSLEMEK GEREKİYOR.
Ayrıca BİR ÜNİVERSİTE
YERLEŞKESİNİN İÇİNDE BULUNDUĞU TOPLUMSAL YAPIYA
SOSYO-EKONOMİK FAYDALARI OLDUĞU KADAR RİSKLERİ DE OLABİLİR. BUNU ÖNGÖRMEMEK BÜYÜK HATA OLUR. Ki en büyük fayda beklentisi olan ‘bölgeye sosyal
ve ekonomik katkı’ da bugünden yarına olmayacaktır. ÜNİVERSİTE GELECEK DENMEKLE KURULMUŞ OLMAYACAĞI GİBİ. Hem fiziki hem kurumsal oluşumu en iyi şartlarda 2-3 sene sürebilir. Fakülte ve idare binaları, derslik ve
laboratuvarlar bir yana, barınma sorununu çözmeden de öğrenci alınamaz.
BİLHASSA GELEN GENÇ ÖĞRENCİ KİTLESİNİN SADECE ALIŞVERİŞ EDİP PARA HARCAYAN BİR KESİM OLDUĞUNU DÜŞÜNMEK VAHİM BİR HATA OLUR. O öğrencilere kucak açmak, maddi manevi ihtiyaçlarına destek olmak, gerektiğinde evini kiraya vermekten kaçınmamak ve sebep olabilecekleri bazı asayiş sorunlarına da tahammül göstermek gerekecektir. Bu tür daha birçok olumlu
olumsuz etki-tepki sayabilirim.
GERÇEK ŞUDUR Kİ; ARTIK 2023-2028 DÖNEMİNDE İÇİNDE BİRÇOK FAKÜLTE VE MESLEK YÜKSEKOKULU OLAN BİR SUSURLUK HAYAL ETMEMİZ MÜMKÜN. Pek tabi Stratejilerimiz de ona göre
şekillenir. SEÇİLEN BU YOL, BİR ‘FIRSAT’ OLARAK SUSURLUĞU KENDİNE GÖRE DEĞİŞTİRİRKEN, SUSURLUK DA ONU KENDİ ÖLÇÜSÜNDE BİÇİMLENDİRECEKTİR.
Nihayetinde bir kez daha görüldü ki ‘üniversite gelsin’ demekle üniversite
gelmedi, gelmiyor. Olanlardan ders alıp kendimize rehber yapacağımız soru şu: ’Biz ne istiyoruz? Susurluğun geleceği için doğru, uygun ve stratejik önem taşıyan adım ne olabilir?’ Mademki ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ vizyonumuz var, mademki ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ stratejik
amacımız var.
O halde pek çok konuda ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi uygulamamız gerekiyor. Önerimiz bunlardan ilki olarak Susurluk
17Eylül Bandırma üniversitesi kampüsünde bölgenin ekonomik faaliyet alanları ile direk ilgili bölümlere sahip YENİ KAMPÜSTE DÖRT YILLIK EN AZ İKİ FAKÜLTE VE BİR YÜKSEKOKUL DAHA AÇILMASINI SAĞLAMAK hedefine yönelmek.
Mesela gıda ile ve yenilenebilir enerji
kaynakları ile ilgili 4 yıllık bölümler açılması düşünülebilir. İkincisi AÇILACAK FAKÜLTE VE MYO’LARININ TEKNOLOJİK
GELİŞMELERE UYGUN OLMASINI TEMİN ETMEK hedefiyle hareket etmek. Üçüncü olarak da YENİ MESLEK YÜKSEKOKULU KONTENJANININ BÜYÜK BÖLÜMÜNÜN MESLEK LİSESİ MEZUNLARINA
AYRILMASI İÇİN ÇABA GÖSTERMEK gerekiyor.
Susurluk bu konularda amaç ve güç birliği yapabilirse, hem bu hedefleri gerçekleştirmiş
hem de sürdürülebilir kalkınmayı başarma noktasında güçlü bir mevzi daha elde etmiş olur. Kuşkusuz bir üniversite
kampüsünde ikiden fazla fakülte söz konusu
olabilir. Bu nedenle SUSURLUĞA MUTLAKA BİR HUKUK FAKÜLTESİ KURULMASI İÇİN AMAÇ BİRLİĞİ YAPMAK kaçırılmaması gereken bir fırsattır.
Bu Susurluğun hakettiği gecikmiş bir
misyondur aynı zamanda. Böylece Susurluk halkı İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonu doğrultusunda orta vadede 17 Eylül Bandırma üniversitesi kampüsünü etkin değerlendirmiş olur. Son olarak ÜNİVERSİTE KAMPÜS İNŞASI İLE ÖĞRENCİLERİN
BARINMA VE SOSYAL İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASI İÇİN GÜÇ BİRLİĞİ YAPMAK hedefini de ihmal etmemek gerekiyor.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’’ anlamında
yapacak çok şey var. Ancak bunun için geçmişten gelen
değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Amaç ve güç birliği yapma’’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. Ancak
bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve
temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve
Sanayi Odası Borsa(TSOB), Kaymakamlık (K) ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü(İMEM) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir.
Onlara da yerine göre Siyasi Partiler (SP), Kent Konseyi (KK) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip
Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB), Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı
(ETKB), Çevre ve Şehircilik Bakanlığından(ÇŞB) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK) ve 17 Eylül Üniversitesi (ÜN) de
yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/09/08-eylul-2021-carsamba-reis.html>
15 Eylül 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı231..................................Str.3.1.1 Hedefleri (II)
Str.3.1.1 Hedefleri (II)
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü; ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamıza
devam ediyoruz.
Geçen hafta, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki
stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle ilgili 7 hedefle ilgili düşüncelerimizi yazmıştık. Şimdi o hedeflerden diğer 7’sinin; ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ için 1, ‘08-SANAYİ” için 3 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için de 3’ünün ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi
paylaşacağız.
Bu vesileyle yine belirtmiş olalım ki; şayet
vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, onun ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ Stratejik
Amacının olmazsa olmazı ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Amaç ve güç birliği yapma’’ stratejisine uygun hareket ederse; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ sektöründe;“ZY.03.3-Geleceğin Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış
açıları” gibi zayıf bir yönümüzün olduğu ve orta vadede giderilmesi gerektiği öngörülmüştü. Yapılan değerlendirme neticesinde bu zayıflığımızı telafi etmek üzere ‘HDF.3.1.1.01-Katılımcı bir yaklaşım benimsemek’ şeklinde de 1 hedef belirlenmişti.
Kuşkusuz Geleceğin
Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış açıları bir zafiyet olarak bu tür süreçleri oldukça olumsuz etkiler. TOPLUM OLARAK HER MESELEYE DEVLET AĞIRLIKLI BAKIŞ AÇIMIZ SEBEBİYLE İDARİ KADROLARIN GELECEĞİN PLANLANMASINDA DAHA ETKİN
OLDUKLARINI DÜŞÜNÜR VE BEKLERİZ. Oysa o idari kadroları belirleyen de siyaset ve politika yapanlar olduğu
halde uygulamada sıkıntılar çıkmaya başlayınca da kimse başarısızlığı üstüne almaz.
NETİCEDE ÖYLE YA DA BÖYLE UN VARKEN, ŞEKER VARKEN BİR TÜRLÜ HELVA
YAPILAMAZ. OYSA SAĞLIKLI BİR PLANLAMA HER ŞEYDEN ÖNCE GELECEĞE YÖNELİK BİR DÜŞÜNME BİÇİMİ GEREKTİRİYOR. Bu açıdan Geleceğe yönelik düşünmeme stratejik plan yaklaşımının önündeki en büyük engellerden
biri.
Öte yandan belki KÂĞIT ÜZERİNDE PLAN
YAPMAKTA GERÇEKTEN BAŞARILIYIZ. FAKAT İŞ
UYGULAMAYA GELİNCE MAALESEF SINIFTA KALIYORUZ. Elbette ki bunun da birçok nedeni var. Ancak; gerek siyasilerde,
gerek alt düzeyde politika yapanlarda, gerek toplumda etkili sivil toplum önderleri ve idari kadrolarda, hatta tüm toplumda
geleceğe yönelik düşünmeme her konuda iyileşmeye engel bir zayıflık.
HÂLBUKİ RESMÎ KURUMLAR,
STK’LAR VE SİYASİLER YÖRELERİNE GELECEK HER YATIRIM İÇİN ORTAK HAREKET ETMEK ZORUNDALAR. Neticede her
yatırım ilçemizin ve gençlerin geleceği demek oluyor. BUNUN İÇİN SORUMLULUK SAHİBİ HERKESİN
GELECEĞE YÖNELİK DÜŞÜNEBİLİYOR OLMALARI, ORTAK BİR
GELECEK VİZYONUNDA BULUŞUP ONU PAYLAŞIYOR OLMALARI ŞART. Yoksa kısa görüşlü eski alışkanlıklarla hareket edip, kısır çekişmelerle,
politik tartışmalarla zaman tüketecek olurlarsa bundan en başta yine ilçemiz ve insanımız kaybetmiş olur.
Gününü yaşayan, okumayan, sorumluluğunun bilincinde olmayan, çıkarından başka şey düşünmeyen
insanlara zaten sözümüz yok. BÖYLE OLUMSUZLUKLARA BAKARAK KARAMSAR OLMAMALI. SONUÇTA NE OLACAKSA OLACAK. Önemli olan
muhtemel değişim ve gelişimi önceden görebilmek. ÖNGÖREBİLİRSEK, PLANLAYABİLİRSEK VE
STRATEJİK HAMLELERLE HEDEFLERİMİZE İLERLEYEBİLİRSEK BAŞARILI OLABİLİRİZ. BUNUN
İÇİN DE ANLAMAK, BENİMSEMEK,
İNANMAK, DESTEKLEMEK VE KATKI VERMEK GEREKİYOR.
Neticede hem geleceğin Planlanmasına idari
kadroların ve partilerin farklı bakış açılarını
gidermek, hem de geleceğe yönelik düşünmeme alışkanlığını aşmak istiyorsak çözüm; ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisini uygulamaktan geçiyor. Bunun için de: KATILIMCI BİR YAKLAŞIM BENİMSEMEK, Stratejik plan ekibini de GELECEK ODAKLI DÜŞÜNEN–RESMİ/SİVİL-GÖNÜLLÜLERDEN BİR ÇEKİRDEK EKİP
ŞEKLİNDE OLUŞTURMAKTAN BAŞKA ÇARE YOK.
Bu haftanın ikinci konusu ‘08-SANAYİ’ için de daha önce;’THD.08.1-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak
olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması’ gibi bazı tehditlerin olabileceği varsayılmıştı.
Sonuçta stratejik
planın uygulanmasıyla orta vadede bu gibi tehditlere ‘Amaç ve güç birliği yapma’ stratejimizle karşı durabileceğimiz
değerlendirilerek; ‘HDF.3.1.1.04-Susurluk sanayimizi güçlendirme ve kalkınma davasında birlik ve beraberlikle yürümeyi sağlamak’, “HDF.3.1.1.05-Yeni sanayi yatırımları için güçlü siyasi
destekler bulmak” ve “HDF.3.1.1.06-OSB konusunda amaç ve güç birliği sağlamak’ şeklinde 3 hedef tespit edilmiş oldu.
Bu meyanda gerçekten ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ arzu ediyorsak ve bu konuda “StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak” gibi bir stratejik amacımız varsa; EN ÖNCELİKLİ STRATEJİMİZ ELBETTE
KI ‘STR.3.1.1-AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMAK’ OLMALI. Çünkü her hayırlı ve zor işin gereği bu.
Meselâ komşu ilçeler Karacabey ve M.K.Pasa’nın sanayileşme ve yatırım çekmede her zaman bizden önde olduğu aşikâr. BU REKABETİ LEHİMİZE ÇEVİRMEK; OSB FIRSATININ İYİ DEĞERLENDİRİLMESİ,
SAHİPLENİLMESİ VE İHTİSASLAŞMIŞ BİR OLUŞUM İÇİN GÜÇLÜ SİYASİ DESTEK ALMAMIZA BAĞLI. Kuşkusuz SANAYİ YATIRIMLARININ İLÇEMİZE YÖNELMESİ EKONOMİMİZİN
GÜCÜNÜ ARTTIRMAMIZ
DEMEK. ORTA VE UZUN VADEDE BÖLGENİN ULUSAL PAZARLARIN DA ÖTESİNDE DIŞ DÜNYA İLE TİCARİ BAĞLANTI SAĞLAMASI
DEMEK.
Ancak bu durum sahip olunan doğal, tarihi
ve kültürel değerler için potansiyel bir tehdit aynı zamanda. DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTA BU! ÇÜNKÜ ÖZELLİKLE İSTANBUL
GİBİ METROPOLLERDEN UZAKLAŞMAK İSTEYEN SANAYİNİN BASKISI ALTINA GİRMEK ANLAMINA
GELİYOR. Nihayetinde burada önemli doğal kaynaklar, verimli topraklar henüz sanayi
girmemiş nispeten bakir alanlar var.
DESANTRALİZASYONLA BERABER, MESELÂ YABANCI SERMAYENİN BÖLGEDE YATIRIM YAPMASI DURUMUNDA; ÇEVRESEL DEĞERLERDEN KAYNAKLI SORUNLARLA KARŞILAŞILABİLECEĞİMİZ İHTİMAL
DAHİLİNDE. Bölgesel
rekabet edebilirliğin güçlendirilmesi uğruna doğal ve kültürel varlıkların tahribine göz yumamayız.
GELECEK NESİLLER İÇİN BU RİSKİ KONTROL ALTINA ALABİLMEK, KALKINMA SIRASINDA İKAME EDİLEMEZ
DEĞERLERİN KORUNMASINI GÖZETMEK AYNI ZAMANDA ÇEVREYE DUYARLI SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR KALKINMA İSTİYORSAK SÖZ KONUSU TEHDİDİN EKOLOJİK KALKINMA, İSTİHDAM VE REFAH BAĞLAMINDA
DENGELENMESİ ZORUNLU.
Hiç kuşku yok ki
ilçemizde de mekânsal gelişim, istihdam ve sürdürülebilir kalkınma konularında kontrollü bir gelişmeye
ihtiyacımız var. ÇÖZÜM; TAHRİP EDİCİ BİR DESANTRALİZASYONA KARŞI BÖLGENİN ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ İLE GÜVENCE ALTINA ALINMASINDA. Bu açıdan ilçemizde bir tür kontrol noktası şeklinde oluşacak karma
OSB’nin bir an önce kurulması ve teşvik edilmesi stratejik önem taşıyor.
BU DA KOMŞU İLÇELERİN REKABETİ, İSTANBUL SANAYİSİNDEN İLÇEMİZE KAYACAK OLANLAR İÇİN SEÇME VE YÖNLENDİRME LÜKSÜMÜZÜN OLMAMASI YA DA ÇEVRESEL TAHRİBAT GİBİ ÖNGÖRÜLEBİLİR TEHDİTLERİN GÖĞÜSLENMESİ VE ORTA VADEDE FIRSATA ÇEVRİLEREK GÜÇLÜ YÖNE DÖNÜŞTÜRÜLEBİLMESİNE İMKÂN VEREBİLİR.
Bir an için şöyle düşünelim SUSURLUK SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR KALKINMAYI AMAÇLAMIŞ VE BUNUN İÇİN AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMIŞSA ÖNÜNDE KİM DURABİLİR? Bu hem mevcut zayıflıklarımızı güçlendirmek, hem de karşımıza çıkabilecek tehdit ve risklere karşı en etkili yol.
Bu manada öncelikli hedefimiz; SUSURLUK SANAYİMİZİ GÜÇLENDİRME VE KALKINMA DAVASINDA BİRLİK VE BERABERLİKLE
YÜRÜMEYİ SAĞLAMAK olmalı. İkinci hedefimiz; YENİ SANAYİ YATIRIMLARI İÇİN GÜÇLÜ SİYASİ DESTEKLER BULMAK şart. Ama bu kez Susurluk ihtiyacı olan istihdamı
sağlama, rekabet gücü kazanma, seçici olabilme ve çevreyi korumak adına OSB KONUSUNDA AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ SAĞLAMAK HEDEFİYLE HAREKET ETMELİ VE ÖNÜNE GELEN BU KIYMETLİ FIRSATI ISKALAMAMALI.
Ancak her konuda olduğu
gibi bu meselede de “sürdürülebilirlik” çok önemli tabi ki. TABİRİ CAİZSE “TÜRK GİBİ BAŞLAYIP ALMAN GİBİ DEVAM ETMELİ, JAPON GİBİ
BİTİREBİLMELİYİZ”. Nasrettin hocayı Timur’un karşısında yalnız bırakanlar
sadece kendilerine değil memleketlerine de kötülük ettiler.
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYI BAŞARMAK UZUN SOLUKLU BİR YÜRÜYÜŞ. 100 METRE KOŞUSUNDAN BAHSETMİYORUZ, BU BİR MARATON.
YOLUMUZA GÜLLER DÖKÜLMÜŞ DE DEĞİL. ZAMANA, EMEĞE, GAYRETE, İNANCA VE SABRA
İHTİYAÇ GÖSTEREN DİKENLİ BİR YOL VAR ÖNÜMÜZDE. AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMAYLA BAŞLAR AMA SÖZÜNÜN ERİ OLMAKLA, DAVA ADAMI OLMAKLA VE OMUZ OMUZA YÜRÜMEKLE GERÇEKLEŞEBİLİR.
Söz gelimi bugün OSB kuruldu deseler ertesi gün çarklar dönüyor olacak mı? Ne engeller, ne zorluklar ne sıkıntılar
yaşanacak? EN BAŞTA NİTELİKLİ ELEMAN
İHTİYACINI KARŞILAMAYA HAZIR MISINIZ? ADAM İHTİYACI OLANI DIŞARIDAN GETİRECEK,
ONLARA KALACAK KONUTLARINIZ VAR MI? ONLARI BAĞRINIZA BASABİLECEK MİSİNİZ?
TİCARET ODASIYLA, İDARİ YAPISIYLA, ESNAFIYLA, HALKIYLA SUSURLUK BÖYLE BİR SANAYİ AÇILIMINA HAZIR MI?
1954’de Şeker fabrikası inşaatı sürerken “Orda samanlık mı yapacaksınız?” diye alay edenler yine olmayacak mı sanıyorsunuz? Omuzunuza
vurup, dost görünerek “İyi güzel de Balıkesir OSB’leri boşken sanayici neden buraya
gelsin?” diyenler çıkmayacak mı karşımıza? SİYASETEN BİRİ ORAYA BİRİ BURAYA ÇEKMEYECEK Mİ? “ONLAR ZATEN ŞUCUYMUŞ, BUCUYMUŞ, ARAZİLERİ DE BUNLARA
PEŞKEŞ ÇEKMİŞLER!” İFTİRALARI ATILMAYACAK MI ORTAYA?
İşte tam da bu yüzden stratejik plan önemli ve “Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi de çok gerekli. NE İSTEDİĞİMİZİ, NASIL OLACAĞINI, FIRSAT
VE TEHDİTLERİ DİRAYET VE FERASETLE ÇÖZÜMLEMEMİZ LAZIM. Bu işler kolay değil. Amma ÖNCE NİYET,
İNANÇ VE ÇABA GEREK. HAZIRLIKLARI ÖNCEDEN YAPILMALI. OTURDUĞUMUZ YERDEN KONUŞARAK HİÇ BİR ŞEY ELDE EDEMEYİZ.
Bu haftanın üçüncü konusu,‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için daha önce;‘THD.09.3-Sularda meydana gelen kirlenmeler” ile “THD.09.10-Hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenmeler’ şeklinde orta vadede ciddi bazı tehditlerle karşı karşıya gelebileceğimiz düşünülmüştü.
Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu tehditlerden ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejimizle korunmak üzere; “HDF.3.1.1.07-Hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenmeye karşı ortak
bir bilinçle hareket etmek”,”HDF.3.1.1.08-Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinden etkin bir şekilde yararlanmak” ve “HDF.3.1.1.09-Su kirliliğine karşı köylünün etkin katılımını sağlayan sürdürülebilir havza yönetim planları yapmak ve uygulamak” şeklinde 3 hedef belirlenmişti.
Şayet‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ arzu ediyor ve ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ gibi bir
stratejik amaca ulaşmak istiyorsak; bu konudaki stratejimiz ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ olmalı. Meselâ şöyle düşünelim; Sularda meydana gelen kirlenmeler geleceğimiz için bir tehdit mi, evet. Hatta hava, toprak
ve sularda meydana gelen kirlenmeler tarım ve
hayvancılıkta da ciddi sorun mu, evet. KITLIĞIN VE AÇLIĞIN DÜNYAYI TEHDİT ETTİĞİ 21. YÜZYILDA, EN ÖNEMLİ
STRATEJİK KAYNAKLAR; TOPRAK VE SU KAYNAKLARI DEĞİL Mİ, EVET.
Ancak ne yazık ki tarımsal kirleticiler,
sanayi atıkları ve evsel atıkların yanı sıra su kullanımındaki plansızlık ve
aşırılık, mevcut olanı korumaya ve ekosistemin sürdürülebilirliğine dönük çözümleri zorlaştırıyor. 2030 YILINDA TÜRKİYE’NİN SU KITLIĞI YASAYAN BİR ÜLKE DURUMUNA GELMESİ MUHTEMEL. OYSA TARIMSAL ÜRETİMİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ HER ŞEYDEN ÖNCE TOPRAK VE SU KAYNAKLARININ KİRLENMEMESİNE BAĞLI. Toprak ve su kirliliği, hangi tarımsal politika uygulanırsa uygulansın
tarımsal üretimin, bırakın ilerlemesini günümüzdeki düzeyini bile koruyamayarak, gerilemesine neden olabilir. KİRLİLİK BU ŞEKİLDE DEVAM EDERSE ÜRETEMEME SORUNU İLE KARŞI KARŞIYA KALINACAĞI GİBİ BESİN GÜVENLİĞİMİZ DE TEHDİT ALTINDA.
Kuşkusuz bugün için oldukça verimli ve sulanabilir topraklara sahibiz. Ancak Yanlış sulama ve gübre kullanımı tekniklerinden dolayı toprakta tuzlanma riski de büyüyor. BÖLGEMİZ ŞU ANA KADAR YOĞUN BİR
SANAYİLEŞME GÖRMEDİ. DOĞAL OLARAK HAVA, TOPRAK
VE SULARDA MEYDANA GELEN KİRLENME HENÜZ ALARM SEVİYESİNDE DEĞİL. ANCAK, İLÇEMİZİN İÇİNDEN GEÇEN SUSURLUK DERESİNDE VE DİĞER SU
KAYNAKLARIMIZDA GÖZLE GÖRÜLÜR KİRLENMELER VAR.
En güçlü yanlarımızdan biri olan sulanabilir arazi varlığımız kirliliğin artması ölçüsünde olumsuz etkilenecek. BU SEBEPLE KONUNUN GİDEREK ARTAN BİR SORUN
OLARAK GÜNDEMİMİZDE YER ALMASINDAN DAHA
TABİİ BİR ŞEY OLAMAZ. Peki, o halde Susurluk sürdürülebilir bir kalkınmayı amaçlar ve bunun için güç birliği yaparsa netice alamaz mı? Alır, hem de pekâlâ da başarılı olur. Kaldı ki bu hem mevcut zayıflıklarımızı güçlendirmek hem de karşımıza çıkabilecek tehdit ve risklere karşı da en
etkili yol.
Bu manada öncelikli
istikamet; HAVA, TOPRAK VE SULARDA MEYDANA GELEN KİRLENMEYE KARŞI ORTAK BİR BİLİNÇLE HAREKET ETMEK olmalı. İkinci olarak; TOPRAK KİRLİLİĞİNİN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİNDEN ETKİN BİR ŞEKİLDE
YARARLANMAK da bir manivela
olarak önümüzde durmalı. BU YÖNETMELİKTEN HABERDAR OLMALIYIZ, ÇÜNKÜ BU YÖNETMELİK 2005’TEN BERİ YÜRÜRLÜKTE VE İÇERİĞİNDE BİZE YARDIMCI OLACAK HÜKÜMLER VAR.
Öte yandan bu günkü yasalarla
kurumlar, havzada kendi alanlarında, birbirlerinden ayrı ve halktan uzak bir
şekilde iyileştirme amaçlı çeşitli çalışmalar yapmaktalar. Bu durumda KAYNAK YÖNETİMİ HAVZA BAZLI BİR BÜTÜNLÜK İÇİNDE YÜRÜTÜLEMİYOR. KÖYLÜNÜN KATILIMI SAĞLANMADIĞI İÇİN DE YATIRIMLARDA KAYNAK İSRAFI OLUYOR VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR HAVZA YÖNETİMİNE GEÇİLEMİYOR. HÂLBUKİ HAVZA YÖNETİMİNDE HER HÂLÜKÂRDA KATILIMCILIK MUTLAKA SAĞLANMALI.
Su kaynaklarının korunması için zabıta, su polisi gibi önlemler ancak şekilsel bir koruma sağlar. GERÇEK ANLAMDA HAVZANIN KORUNMASI
ANCAK SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVZA YÖNETİM PLANLARI YAPILMASI VE KATILIMCI BİR UYGULAMA İLE MÜMKÜN. Bu itibarla SU KİRLİLİĞİNE KARŞI KÖYLÜNÜN ETKİN KATILIMINI SAĞLAYAN SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVZA YÖNETİM PLANLARI YAPMAK VE UYGULAMAK gibi ideal
bir hedefe daha ihtiyacımız var. Bu konuda çalışan Tarım
ve Orman Bakanlığını bölgemize yönlendirmek
ise ancak Susurluk siyasetinin etkin amaç ve güç birliği sayesinde olabilir.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’’ anlamında
yapacak çok şey var. Ancak bunun için geçmişten gelen
değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle.
Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘Amaç ve güç birliği yapma’’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. Ancak
bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve
temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor.
Nitekim bu amaçla tabloda da
görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve
Sanayi Odası Borsa(TSOB), Kaymakamlık (K), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM) ve Ziraat Odası (ZO) liderlik etmesi gerekebilir. Onlara da
yerine göre Köy Muhtarları (KM), Belediye (B) ve Siyasi Partiler (SP), Kent Konseyi (KK) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip
Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Kalkınma Bakanlığı (KB), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (STB), Tarım Orman
Bakanlığı (TOB), Çevre ve Şehircilik Bakanlığından(ÇŞB) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında
yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünden (DSİ) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/09/15-eylul-2021-carsamba-reis.html>
22 Eylül 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı232..................................Str.3.2.1 Hedefleri
Str.3.2.1 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü; ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamıza
devam ediyoruz.
Geçen
haftalarda, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki
stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle ilgili 14 hedefle ilgili düşüncelerimizi yazmıştık.
Bu hafta aynı vizyonun ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki ikinci stratejik amacının ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisiyle ilgili hedeflerin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ değerlendirmelerimizi paylaşacağız.
O hedeflerden ilki; ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’(1), diğer üçü ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’(3), biri ‘10-SAĞLIK’(1), diğer ikisi ‘11-EĞİTİM ve SPOR’(2) ve kalan dördü de ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’(4) için olmak üzere toplam 11 adet. Bu vesileyle yine belirtmiş olalım ki;
şayet vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ ise, onun ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ Stratejik Amacının olmazsa olmazı ‘‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisidir.
O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’’ stratejisine uygun hareket ederse; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ sektöründe;’ZY.03.4-Geleceğe yönelik düşünmeme’ gibi zayıf bir yönümüzün olduğu ve orta vadede giderilmesi gerektiği öngörülmüştü. Yapılan değerlendirme neticesinde bu zayıflığımızı telafi etmek üzere ‘HDF.3.2.1.01-Gelecek odaklı düşünen–resmi/sivil-gönüllülerden bir çekirdek ekip seçmek’ şeklinde de 1 hedef belirlenmişti.
Kuşkusuz geleceğin
planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış açıları çok önemli bir zafiyet. Doğal olarak da bu tür süreçleri oldukça olumsuz etkiliyor. ANCAK GELECEĞİN PLANLANMASI HERKES İÇİN ÖNEMLİ VE HERHANGİ BİR PLANLAMA İÇİN GELECEĞE YÖNELİK DÜŞÜNME ŞART. Geleceğe yönelik düşünmeme zayıflığı bilhassa stratejik plan
yaklaşımının önündeki en büyük engellerden
biri. HÂLBUKİ RESMÎ KURUMLAR, STK’LAR VE SİYASİLER YÖRELERİNE GELECEK HER YATIRIM İÇİN ORTAK HAREKET ETMEK ZORUNDALAR. NETİCEDE HER YATIRIM O YÖRE İÇİN GENÇLERİN GELECEĞİ DEMEK. Kalkınma için yatırım, yatırım için teşviklerden yararlanmak gerek.
Peki, bu teşvikler niçin veriliyor? Geleceğin daha güçlü inşası için. UFKU BUGÜNLE SINIRLI OLANLAR NE TEŞVİKLERİ
HAK EDER, NE DE KALKINARAK GELECEĞİN İNŞA EDİLMESİNE KATKILARI OLABİLİR. Bunun için özellikle sorumluluk mevkiinde olanların geleceğe yönelik düşünebiliyor olmaları, ortak bir gelecek vizyonunda buluşup onu paylaşıyor
olmaları lazım. DAR GÖRÜŞLÜ ESKİ ALIŞKANLIKLARLA HAREKET EDİP, KISIR ÇEKİŞMELERLE, POLİTİK TARTIŞMALARLA ZAMAN TÜKETECEK OLURLARSA BUNDAN EN BAŞTA YİNE İLÇEMİZ VE İNSANIMIZ KAYBETMİŞ OLUR.
Hiç kimse hiç bir şey yapmasa da sonuçta ne olacaksa olacak. Önemli olan muhtemel değişim ve gelişimi önceden görebilmek. O
zaman plan yapabilir ve stratejik hamlelerle
hedeflerimize ulaşabiliriz. HEM GELECEĞİN PLANLANMASINA İDARİ
KADROLARIN VE PARTİLERİN FARKLI BAKIŞ AÇILARINI GİDERMEK, HEM DE GELECEĞE YÖNELİK DÜŞÜNMEME ALIŞKANLIĞINI AŞMAK İSTİYORSAK çözüm; ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisini uygulamaktan geçiyor.
Bunun için işe: KATILIMCI BİR YAKLAŞIM BENİMSEMEYEREK Stratejik plan ekibini GELECEK ODAKLI DÜŞÜNEN–RESMİ/SİVİL-GÖNÜLLÜLERDEN BİR ÇEKİRDEK EKİP SEÇEREK başlayabiliriz.
Bu haftanın ikinci konusu ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için de daha önce; orta vadede önümüzde ‘FRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı’ gibi bir fırsat ve ‘THD.09.5-Maliyetlerin
yüksek olması’ gibi bir tehdit olabileceği varsayılmıştı.
Sonuçta stratejik
planın uygulanmasıyla orta vadede bu gibi fırsatlardan yararlanmak,
tehditlerden sakınmak üzere ‘Str.3.2.1-Sürekli
değişim-dönüşüm ve gelişim’stratejimiz olduğu
değerlendirilerek; ‘HDF.3.2.1.02-Tarım ve hayvancılık alanında etkin bir üniversite-sektör işbirliğini
sağlamak’,’HDF.3.2.1.03-Maliyetleri düşürmek için çaba gösterilmesini, düşürülemiyorsa verime odaklanılmasını sağlamak’ ve ‘HDF.3.2.1.04-Biyodizel üretimi ve
kullanılması yönünde yerel
projeler geliştirmek’ şeklinde 3 hedef tespit edilmiş oldu.
Şayet ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ gibi bir stratejik amacımız varsa; bu konuda en öncelikli stratejilerimizden biri ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ olmalı. Bu meyanda Maliyetlerin yüksek olması sakınılması gereken önemli bir tehdit. Bu risk bazı konularda
ulusal çapta yaşanan enflasyon, kur artışı ve girdilerin pahalanması nedeniyle bize
yansıyor. İşin bu tarafı dış çevreden yönelen
tehditlerle ilgili.
Beslenme alanındaki üretim, tüketim ve bu iki unsurun paylaşım dengesizlikleri dünyanın büyük bir bölümünü rahatsız edecek boyutlara ulaşmış durumda. Gıda üretimi ana bileşenlerinin, yani toprak, su, güneş ve insanın birlikte mevcut olduğu ülkelerde dahi
beslenme ile ilgili üretim sorunu ve buna bağlı olarak da açlık sorunu yaşanmakta. BU MANADA; ÜRETİMDE GIRDI MALİYETLERİNİN
YÜKSEK OLMASI GERÇEKTEN DE ÖNEMLİ BİR SIKINTI. ZİRA ÜRETMEMEK, ÜRETEMEMEK YA
DA PAHALIYA ÜRETMEK, ÜRETİMLE İLGİLİ SORUNUN BAŞLANGICI.
Belli bir mal veya hizmetin sağlanma
maliyetini bulmak için akla gelen ilk hesaplama yöntemi üretim faktörlerinin miktarı ile piyasa fiyatının çarpımı sonucunda elde edilen tutarı bulmaktır. Ancak tarımsal alanda
maliyete etki eden birçok üretim
vasıtası mevcut. Tarımda maliyetleri oluşturan unsurlar esas itibariyle 5
sınıfa ayrılmış. Bunlar: 1. Arazi kirası, 2. İşçilik
giderleri, 3. Cari giderler, 4. Amortismanlar ve 5. Faiz’.
Bu sebeple en başta MALİYETLERİ DÜŞÜRMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİLMESİ, DÜŞÜRÜLEMİYORSA VERİME ODAKLANILMASINI SAĞLAMAK gerekiyor. Kuşkusuz işletmeci açısından
tarladan elde ettiği üründen sağlanan
net kazanç çok önemli. Zirai alanda girdi maliyetine etki eden temel unsurlar; mazot, gübre, ilaç ve tohum.
Bu alandaki ÜRETİMİN HER AŞAMASINDA KULLANILAN MAZOTUN TOPLAM MALİYET İÇİNDEKİ PAYININ AZALTILMASI HALİNDE GÜBRELEME, İLAÇLAMA VE TOHUM ATMA MALİYETİ DE
AZALTILABİLİR. BU NOKTADA ÜRETİM GİRDİLERİ İÇİNDE EN ÇOK GİDER PAYI
ALAN DİZEL YAKITINA ALTERNATİF OLABİLEN BİYODİZELİN KULLANILMASI GÜNDEME GELİYOR.
Bu meyanda bir yılda devletin çiftçilere sadece mazot desteği olarak ödenen bedelin
karşılığı olarak 100.000 adet biyodizel üretim
makinesi alınabileceğine dikkat çekmek isterim. O halde bu noktada
yapılabilecek en uygun şey akaryakıta alternatif ucuz ürünlerin üretimine yönelmek olurdu.
Bu açıdan tarım ve
hayvancılık sektöründe BİYODİZEL ÜRETİMİ VE
KULLANILMASI YÖNÜNDE YEREL PROJELER GELİŞTİRMEK maliyetleri düşürmek noktasında önümüzü açabilir. Muhtemeldir ki ENERJİ TARIMININ YAYGINLAŞMASI, ÇİFTÇİLERE ALIM GARANTİSİNİN VERİLMESİ,
DİZEL YAKITLARDA BİYODİZEL ORANININ YÜKSELTİLMESİ ÜRETİM
MALİYETLERİNİN DÜŞMESİNE VE ZİNCİRLEME BİRÇOK OLUMLU ETKİYE YOL AÇACAKTIR.
Bu olumlu etkiler; kırsal kesimin gelir düzeyinin artması sonucu alım gücünün yükselmesi, köyden şehre göçün yavaşlatılması, hızlı şehirleşme sorunlarının hafiflemesi, tarım ürünlerinin maliyetlerinin düşmesi, ucuz tarım ürünlerinin tüm sosyal gruplarda beslenme imkânlarını artırması, yerli yağ üretim
sanayinin gelişmesi, yerli üründen
biyodizel üretim sanayinin gelişmesi, sanayi sektöründe yeni istihdam alanlarının sağlanması, ithalatın azalması ve çevresel sorunların hafiflemesi olarak özetlenebilir.
Bütün bunlar ülke ekonomisine ve sosyoekonomik yapısına olumlu katkı sağlayacaktır. TÜRKİYE'DE KIRSAL NÜFUSUN GENEL NÜFUSTAKİ, TARIM SEKTÖRÜNÜN GSMH’DAKİ, TARIM SEKTÖRÜNDE İSTİHDAM EDİLENLERİN GENEL
İSTİHDAMDAKİ PAYININ AZALMA EĞİLİMİ GÖSTERMESİNE RAĞMEN, BU KESİMİN TOPLAM NÜFUS İÇİNDEKİ PAYI HÂLÂ GÖZ ARDI EDİLMEYECEK KADAR ÖNEMLİ.
Bu nedenle tarım sektöründeki sorunların tespiti ve bu sorunların çözümüne yönelik önlemler alınması ülkenin sosyoekonomik yapısında olumlu
değişmeler adına önem taşıyor. Örneğin günümüzde yürütülen destekleme projelerinin hedefleri arasında çiftçi kayıt sisteminin hayata geçirilmesi,
verimliliğin arttırılması, tarımda modernizasyon ve köyden şehre göçün önlenmesi
bulunuyor. Türk çiftçisinin desteklenmesi için başta sosyal amaçlı doğrudan gelir desteği olmak üzere üretime yönelik hayvancılık, alternatif ürün destekleri, prim ve bitkisel üretim,
sertifikalı tohumluk kullanımı ve meyvecilik desteklemeleri ana başlıkları
altında 50’ye yakın destekleme projesi bulunmakta.
Bu projeler, hayvancılıkta baş hesabıyla
yapılan damızlık düve, suni tohumlama, buzağı aşı desteği, küçükbaş hayvan ıslahı, hayvan kimlik sistemi, litre hesabıyla yapılan süt teşvik primi, kg hesabıyla yapılan sertifikalı yem bitkisi tohum üretimi, tiftik üretim desteği, adet hesabıyla yapılan
arıcılık ve gıda güvenliği uygulaması ile ilgili.
Buna göre TÜRKİYE’DE YAPILAN TARIMSAL ÜRETİMİN NEREDEYSE TAMAMINDA DESTEKLEME YOLUNA BAŞVURULDUĞU GÖRÜLMEKTE. ANCAK HER KONUDA OLDUĞU GİBİ BU KONULARDA DA ‘SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK’ ÇOK ÖNEMLİ. TABİRİ CAİZSE TÜRK GİBİ BAŞLAYIP ALMAN GİBİ DEVAM ETMELİ, JAPON GİBİ BİTİREBİLMELİYİZ.
İnanıyorum ki gelecek yolculuğumuzda KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK ile İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza yaklaştığımız her an yukarda ele alınan pek çok tehdit ve risklere karşı daha güçlü durabiliriz. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMAYI BAŞARMAK UZUN SOLUKLU BİR YÜRÜYÜŞTÜR. AMAÇ VE GÜÇ BİRLİĞİ
YAPMAYLA BAŞLAR AMA SÖZÜNÜN ERİ OLMAKLA, DAVA ADAMI OLMAKLA VE OMUZ OMUZA YÜRÜMEKLE GERÇEKLEŞEBİLİR.
Bu haftanın üçüncü konusu,‘10-SAĞLIK’ için daha önce ilçemizin ‘GY.10.2-’Güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda bulunması’’ şeklinde güçlü bir yönü olduğu değerlendirilerek Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu yönümüzün ‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz sayesinde daha da güçlendirilmesi için; ‘HDF.3.2.1.05-Sağlık alanında güçlü ulaşım ağları üzerinde bulunmamızdan maksimum oranda yararlanmak’ şeklinde 1 hedef belirlenmişti.
İlçemizin bölgede Güçlü ulaşım ağları üzerinde merkezi bir konumda bulunması ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız bağlamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz istikametinde
değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat.
Karayolu olarak Bandırma’ya 55 km
Balıkesir İl Merkezine 45 km ve Bursa iline uzaklığı ise 108 km. mesafede yer
alıyor. Öte yandan İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden geçmekte olup, Bursa ve Balıkesir sivil hava alanlarına da yakın. 1998 yılında
başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri ulaşımda büyük kolaylık
sağlamaya devam ediyor. Mevcut ulaşım araçları her daim çalışmakta.
Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban yolu da
ilçemizden geçiyor. BU BAĞLAMDA OLDUKÇA GELİŞMİŞ BİR ULAŞIM AĞI İÇİNDEYİZ. İŞTE İLÇEMİZİN İSTANBUL, BURSA VE İZMİR GİBİ BÜYÜK MERKEZLER ARASINDAKİ KONUMU, GÜÇLÜ ULAŞIM AĞLARI
İÇİNDE BULUNMAMIZ, BANDIRMA LİMANINA
YAKINLIĞIMIZ BİZE ORTA VADEDE DE PEK ÇOK AÇIDAN AVANTAJ SAĞLAYACAK.
Ayrıca Susurluk merkezinden çevre il, ilçe ve köylerin
hepsine ulaşım mümkün. İlçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ da çevremizde halen yürütülmekte olan ‘Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’. NETİCEDE KUZEYE, BATIYA, DOĞUYA VE GÜNEYE YANİ DÖRT YÖNE DE OTOYOL BAĞLANTISI SUSURLUĞA ÇOK
CIDDI AVANTAJLAR
SUNUYOR.
Bu arada 2023 yılına
kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bursa-Balıkesir-İzmir
hattı. Bu Hızlı Tren Hattı ile Ankara, İzmir, İstanbul ve Bursa gibi
metropollerin arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve seyahat süresinin azaltılması hedefleniyor. Bu açıdan SAĞLIK ALANINDA GÜÇLÜ ULAŞIM AĞLARI ÜZERİNDE BULUNMAMIZDAN MAKSİMUM ORANDA YARARLANMAK hedefi Susurluğun sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi noktasında katkısı olduğu kadar; büyümüş, müreffeh ve itibarlı bir Susurluk için de fayda
sağlayacaktır.
Bu haftanın dördüncü konusu,‘11-EĞİTİM ve SPOR’ için daha önce ilçemizin ‘ZY.11.1-Çevre Üniversiteler ile bir işbirliği olmaması’ şeklinde zayıf bir yönümüz olduğu değerlendirilerek Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu
zafiyetimizin ‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uygulanarak telafisi adına; ‘HDF.3.2.1.06-Temel alanlarda çevre üniversiteler ile proje işbirlikleri gerçekleştirmek’ve’HDF.3.2.1.07-Birbirine bağlantılı
bölümler açılması konusunda işbirliği yapmak’ şeklinde 2 hedef belirlenmişti.
Susurluk için eğitim
konusunda; Çevre Üniversiteler ile bir işbirliği olmaması ciddi bir zayıflık. ÇEVREDE BURSA
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ,
BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ
VE BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
VAR. Bu güne kadar söz konusu üniversitelerle
herhangi bir işbirliği yapılmamış olması Susurluğun gelişmesi adına kuşkusuz büyük bir ihmal. Ancak ORTA VADEDE EN AZINDAN YENİ KAMPÜS DOLAYISIYLA BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
İLE BİRÇOK KONUDA İŞBİRLİĞİ YAPILABİLECEĞİ
ÖNGÖRÜLEBİLİR.
Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ vizyonumuza ulaşmak istiyorsak kesinlikle ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki stratejik amacımızı da önemsemek
durumundayız. Bunun için izlenecek stratejilerden biri ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’dir. Bu sebeple öncelikle Susurluğun büyümesi ve gelişmesi
için başta sanayi, enerji, alternatif turizm, tarım ve hayvancılık gibi TEMEL ALANLARDA ÇEVRE ÜNİVERSİTELER
İLE PROJE İŞBİRLİKLERİ GERÇEKLEŞTİRMEK hedefi umulur ki bu yöndeki zafiyetimizi telafi edebilir.
Öte yandan bir de meslek lisesinin geleceği meselemiz var. Eskiden meslek
lisesi mezunları direk iki yıllık okullara sınavsız gidebiliyorlardı. Fakat bu
sistem kalkınca hem meslek liselerinin öğrenci sayısı
hem de meslek yüksekokullarının öğrenci sayısı önemli oranda düştü.
Ayrıca ŞU ANDA MESLEK LİSESİNDEKİ HİÇ BİR BÖLÜM-KIZ MESLEK LİSESİNİN GIDA BÖLÜMÜ HARİÇ- MEVCUT MESLEK YÜKSEKOKULUNA HİTAP ETMİYOR. BU DURUM HİÇ DEĞİLSE 17 EYLÜL BANDIRMA ÜNİVERSİTESİ
İLE YAPILABİLECEK STRATEJİK BİR İŞBİRLİĞİ ALANI DURUMUNDA. İki yıllık mevcut ya da dört yıllık yeni MYO’u ile Meslek Lisesi
arasında BİRBİRİNE BAĞLANTILI BÖLÜMLER AÇILMASI KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPMAK hedefi bu çeşit bir işbirliği gerektiriyor.
Sonuç olarak BAŞTA 17 EYLÜL OLMAK ÜZERE, BURSA ULUDAĞ VE BALIKESİR ÜNİVERSİTELERİ İLE GEREK PROJE BAZINDA, GEREKSE BAĞLANTILI BÖLÜMLER KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPILMASI
ZAYIF BİR YÖNÜMÜZÜ TELAFİ EDERKEN, SÜREKLİ DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM VE GELİŞİMİMİZE DE KATKIDA BULUNABİLECEKTİR. Böylece; Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olma yolunda biraz daha ilerlemiş, İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza
da yaklaşmış olacağız.
Bu haftanın son konusu,‘12-KENTLEŞME
VE ÇEVRE’ için daha önce ilçemizin ‘ZY.12.1-Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması’ şeklinde zayıf bir yönümüz olduğu düşünülmüştü. Ayrıca orta vadede ‘THD.12.1-Sanayi yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar’ ve ‘THD.12.2-Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip
etmesi’ şeklinde iki adet de tehditle karşı karşıya
kalabileceğimiz öngörülerek orta vadede bu konulara karşı Stratejik planda yer alan ‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimizin uygulanabileceği
değerlendirilmişti.
Neticede;’HDF.3.2.1.08-Şehir
merkezindeki eski yapıların yıkılıp yenilenmesi suretiyle düzenli kentleşmeye yönelmek’, ‘HDF.3.2.1.09-Şehir merkezi çeperinde
uygun yeni konut alanları için altyapı
hazırlamak’,’HDF.3.2.1.10-İlçemize gelecek
yeni Sanayi yatırımlarını atık yönetimi
uygulanan OSB’ye yönlendirmek’ ve ‘HDF.3.2.1.11-Madencilik kaynaklı çevre kirliliğine karşı işbirliği protokolleri yapmak’ şeklinde tespit edilen 4 hedef de bunun içindi.
Susurluk içinden geçen ırmağın ikiye böldüğü, oluşturduğu vadi ve ovanın üzerinde
kurulu bir yerleşim bölgesi. GEREK İLÇE MERKEZİNİN KONUŞLANDIĞI DAR
BOĞAZ, GEREKSE OVADAKİ VERİMLİ TARIM ARAZİLERİ SUSURLUĞUN KENTSEL GELİŞİMİNİ
SINIRLANDIRIYOR. VAR OLUŞU İÇİNDEN GEÇEN YOLA VE DEREYE BAĞLI İLÇENİN GEÇMİŞTEN BU YANA BU YÖNDEN PEK BÜYÜME ŞANSI OLMAMIŞ.
Bu nedenle Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması ilçe için elbette bir dezavantaj. Deprem bölgesinde
bulunuyor olması da binaların yüksek katlı olmasını riskli hale getiriyor. TEK ÇIKAR YOL;
ORTA VADEDE EKONOMİK ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ KONUTLARIN, ESKİ SOKAK VE MAHALLELERİN SAĞLIKLI BİR KENT
PLANLAMASI İLE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜNÜN YAPILMASINDA.
Bu konuda vizyonumuz ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı
olmak’ stratejik
amacımız kapsamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca ÖNCELİKLE
EKONOMİK ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ
ESKİ MAHALLELERİMİZİN YENİLENMESİ DÜZENLİ KENTLEŞMEYE İMKÂN VEREN VE KENDİ İÇİNDE YENİ ALANLAR AÇAN BİR ÇIKIŞ YOLU
GİBİ GÖRÜNÜYOR.
Bu nedenle öncelikle ŞEHİR MERKEZİNDEKİ ESKİ YAPILARIN YIKILIP YENİLENMESİ SURETİYLE DÜZENLİ KENTLEŞMEYE YÖNELMEK Susurluk için gerçekçi bir hedef gibi görünüyor. Diğer taraftan TOKİ UYGULAMALARI GİBİ BAZI MODELLERİN DE
ŞEHİRDE YENİ VE UYGUN KONUT ALANLARI ÜRETİLMESİNE KATKISI OLABİLİR. Bu açıdan ŞEHİR MERKEZİ ÇEPERİNDE UYGUN
YENİ KONUT ALANLARI İÇİN ALTYAPI HAZIRLAMAK daha düzenli bir kentleşme için yol açıcı
olacaktır.
BÖYLECE SÖZ KONUSU HEDEFLERLE HEM BU
ALANDAKİ ZAYIF YÖNÜMÜZ TELAFİ EDİLECEK HEM DE İLÇEMİZİN SÜREKLİ DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM VE GELİŞİM STRATEJİSİ İÇİNDE BÜYÜMESİ SAĞLANMIŞ OLACAKTIR. Diğer yandan Kentleşme Ve Çevre açısından karşımıza çıkabilecek bazı ‘tehdit’ ve riskler de
var. Örneğin; İstanbul gibi büyük merkezlerin
güçlü sanayi bölgelerinden gelmesi muhtemel bazı Sanayi
yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar ile yine
muhtemel Madencilik faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi tehdidi ile karşı karşıya kalabiliriz.
YENİ İŞ SAHALARINA ELBETTE Kİ İHTİYACIMIZ
VAR. ANCAK BU GELİŞMENİN GETİRECEĞİ KİRLENME VE BOZULMA RİSKLERİNE KARŞI DA HER
DAİM UYANIK OLMAK VE İLKESEL HAREKET ETMEK SON DERECE ÖNEMLİ. Örneğin çevre
kirliliğine yol açtığı için
İstanbul’da daha fazla barınamayacağını anlayan kaçkın sanayi biçimine buyur gel denilemez. Ya da MALİYETİNDEN KAÇINARAK ÇEVREYİ BİLİNÇSİZCE KİRLETECEK İLKEL MADEN İŞLETMELERİ YÖREMİZE FAYDADAN ZİYADE ZARAR VERECEKTİR.
Sanayi yatırımlarının ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar sadece ilçemiz için değil çağımızın da ciddi bir tehdidi. Öte yandan VAHŞİ MADENCİLİK
FAALİYETLERİNİN ÇEVREYİ TAHRİP
ETMESİ GEÇTİĞİMİZ YÜZ YILIN BİR GERÇEĞİYDİ. GÜNÜMÜZ ŞARTLARINDA ARTAN ÇEVRE DUYARLILIĞI BU TÜR İŞLETMELERİN KENDİLERİNİ YENİLEMELERİNE VE GEREKLİ TEKNOLOJİLERLE
DONANMALARINA YOL AÇTI. KALDI Kİ SADECE ÇIKARMAK DEĞİL İŞLEYEREK KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLER ELDE ETMEK HERKES İÇİN ÇOK DAHA KÂRLI BİR ALAN.
Bu konuda vizyonumuzun bir ayağı ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız için çaba göstereceğiz demektir. Şayet ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz uyarınca hareket edersek bu
tehdit ve risklerden de sakınabiliriz.
Örneğin İLÇEMİZE GELECEK YENİ SANAYİ
YATIRIMLARINI ATIK YÖNETİMİ UYGULANAN OSB’YE YÖNLENDİRMEK HEDEFİ ÇEVRE
DUYARLIĞI OLAN VE BU YÖNDE KURALLARI BULUNAN OSB’LER NEDENİYLE ÇOK DAHA GÜVENLİ BİR YOL. AYRICA OSB’LERDE YER ALAN SANAYİ TESİSLERİYLE İLÇEMİZDE MEYDANA GELEBİLECEK SOSYAL SORUNLARA KARŞI BİRLİKTE HAREKET ETME VE ÇÖZÜM GELİŞTİRME İMKÂNLARI DA VAR.
Bu arada ilçemizde arama, çıkarma ve işletme ruhsatı bulunan maden işletmeleriyle MADENCİLİK KAYNAKLI ÇEVRE KİRLİLİĞİNE KARŞI İŞBİRLİĞİ PROTOKOLLERİ YAPMAK hedefi bu konuda kuralları baştan koymayı ve denetim ortamını
sağlayacaktır. BÖYLECE GEREK SANAYİ GEREK MADENCİLİK FAALİYETLERİ DOLAYISIYLA ORTAYA ÇIKABİLECEK ÇEVRE
KİRLİLİĞİ VE SOSYAL SORUNLARA KARŞI TEDBİR ALINABİLİR. Kaldı ki ilçemiz orta vadede sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi bağlamında kaçınılmaz
olarak pek çok alanda farklılaşacak. Bunu şimdiden görebilmek
lazım.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için
vizyonumuzun ikinci ayağı ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ ve ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki ikinci stratejik amacımızın ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisi ile ilgili yapacak çok şey var.
Ancak bunun için öncelikle geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve
tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. ‘Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ konusunda bu değerlerimizden niçin yararlanmayalım ki?
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre işe bazen Kaymakamlık
(K), İlçe Tarım Müdürlüğü (İSM), İlçe Sağlık Müdürlüğü (İSM), İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM), Belediye(B) veya Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB) liderlik
etmesi gerekebilir.
Onlara da yerine göre Ziraat Odası (ZO), İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM), Meslek Lisesi (ML), Siyasi Partiler (SP) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip
Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Tarım İl Müdürlüğü (TİM), Tarım Orman Bakanlığı (TOB), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (STB), Sağlık
Bakanlığı (SB), Ulaştırma Alt yapı Bakanlığı (UAB), Milli Eğitim Bakanlığı
(MEB), Gençlik Spor Bakanlığı (GSB), Enerji Tabi
Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Çevre ve
Şehircilik Bakanlığından(ÇŞB) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; 17 Eylül Üniversitesi (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA), Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Maden Tetkik Arama Gen.Md.(MTA), Toplu Konut Başkanlığı (TOKİ),
Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
-------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/09/22-eylul-2021-carsamba-reis.html>
29 Eylül 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı233..................................Str.3.3.1 Hedefleri
Str.3.3.1 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü;‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’’la ilgili çalışmamıza
devam ediyoruz.
Geçen
haftalarda, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki
stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle ilgili 14, ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki ikinci stratejik amacımızın ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisiyle ilgili 11 olmak üzere
toplam 25 hedefiyle ilgili düşüncelerimizi yazmıştık.
Bu hafta aynı
vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacının ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu,
huzurlu ve umutlu olma’ stratejisiyle ilgili hedeflerin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ değerlendirmelerimizi paylaşacağız. Bu kapsamdaki hedefler; ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’(2), ‘10-SAĞLIK’ (1) ve ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ (4) olmak üzere toplam 7 adet.
Bu noktada yine belirtmiş olalım ki; şayet
vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, onun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ Stratejik Amacının olmazsa olmazı ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur
ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘İnsanların sağlık, huzur ve refah
içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisine uygun hareket ederse; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış
fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’’ alanında; orta vadede karşılaşılabilecek zayıflık ve
tehditlere karşı, ‘HDF.3.3.1.01-Sosyo-kültürel yapı ve
değerlerimiz üzerinde araştırma yaptırmak’ ve ‘HDF.3.3.1.02-İnsanımız ihtiyacı yaşam merkezlerini çoğaltmak’ şeklinde de 2 hedef belirlenmişti.
Bu bağlamda göçer Yörüklerle birlikte, yoğun Balkan ve Kafkas göçmenlerine de
yurt olan bölgemizin kültürel çeşitliliği oldukça dikkat çekici. Zira
ilçemizde yerli manavlardan, muhacir ve romanlara kadar geniş bir kültürel dokunun izleri bulunuyor. Bu açıdan KEŞFEDİLMEYE HAZIR ZENGİN SOSYO-KÜLTÜREL YAPI VE DEĞERLER SÖZ KONUSU.
Çok sayıda camimiz geçmişten gelen güçlü manevi yapımızı temsil ediyor. YAŞANMIŞLIKLARI OLAN ZENGİN BİR SOSYAL HAYAT BİRİKİMİMİZ VAR. BELKİ BİRAZ ÜZERİ KÜLLENMİŞ O KADAR. BİRAZ ÜFLENSE ALTINDAKİ KOR MEYDANA ÇIKACAK. Mesela Susurluk halkı için kahve kültürü, düğünler, çay bahçesi ve şehir parkına gitmek çok önemli. Bu manada kahvelerden kütüphaneli cafe türü ‘Kıraathane’ işletmelerine, parktan ‘Millet bahçesi’ne dönüşüm gençleri memnun edeceği gibi aileleri de mutlu edecektir.
BUNUN İÇİN ELBETTE GELİR DÜZEYİNİN ARTMASI, YENİ İŞ SAHALARI, BÜYÜME VE EKONOMİK GÜÇLENME GEREKİYOR. GİDEREK GELİŞECEK BÖYLE BİR ZEMİNDE; GÜÇLÜ DEĞERLER,
GELENEKLER, ZENGİN BİR FOLKLOR VE EĞLENCE ALIŞKANLIKLARI BİR KEZ DAHA
YEŞERECEKTİR.
Zira başka bazı yerler için tehdit olabilen ama bizim için şu anda karşı karşıya olduğumuz fırsat; Bölge dışından üzerimizde bir göç baskısının olmaması avantajı. Böyle bir gerçekliğin bizde olmaması ya da hissedilmeyecek ölçüde az yaşanması şimdilik Susurluk için bir artı
durumunda.
ANCAK GENÇLERİN GİTMESİYLE KÖYLERİN BOŞALIYOR OLMASI VE GİDEREK ARTAN YAŞLI NÜFUS TRENDİ İSE BİZİ FARKLI BİR TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA BIRAKIYOR. Köyden kente inme ülkemizde son yarım yüzyıldır süregelen bir vakıa. Öte yandan işsizlik, yüksek tahsil ve daha iyi bir hayat arzusu vb. sebeplerle dışarıya çıkan gençlerimizle birlikte yalnız kalan yaşlıların köyü terk ederek şehre inmesi neticesinde ilçede farklı
bir göç yaşanıyor. BU DURUM AYNI ZAMANDA SOSYAL DOKUMUZU DA
YILDAN YILA ZAYIFLATIP KÖTÜLEŞTİRMEKTE.
HUZUR İÇERİSİNDE YAŞANABİLEN, ÇEVREYE DUYARLI İYİ İNSANLAR ŞEHRİ OLMA STRATEJİSİ PLANLI BİR BÜYÜME VE YERLEŞİM GEREKTİRİYOR. Bu sebeple her konuda olduğu gibi bu istikamette de bilinçli yürümek çok çok önemli. Meselâ, SOSYO-KÜLTÜREL YAPI VE DEĞERLERİMİZ ÜZERİNDE ARAŞTIRMA YAPTIRILMASI Susurluğun bu alanda mevcut durumunu ve geleceğini aydınlatabilir. İnşallah her şey yolunda giderse 2-3 sene içinde SUSURLUK BİR ÜNİVERSİTE
KAMPÜSÜNE KAVUŞABİLİR. BU GELİŞMENİN DE HEM EKONOMİK HEM DE SOSYAL BİR FIRSAT
OLARAK DEĞERLENDİRİLMEMESİ İÇİN HİÇBİR SEBEP YOK.
Böylece şehir
merkezimiz önemli sayılabilecek bir öğrenci kitlesine ev sahipliği yapacak. Hiç kuşkusuz GENÇ BİR KİTLE
SUSURLUK İÇİN HEM BİR GENÇLİK AŞISI, HEM DE SOSYOEKONOMİK CANLILIK ANLAMINA GELECEK. ZİRA DIŞARDAN GELEN BU GENÇLERİN BARINMA, YEME İÇME, EĞLENME VE SOSYOKÜLTÜREL İHTİYAÇLARI KARŞILANMAK ZORUNDA. Örneğin o
zaman bu ilçede sinema da olacak, kütüphane de.
Yeşil alanlar da olacak, spor tesisleri de. Susurluk zaman zaman konserlerin
verildiği, tiyatro eserlerinin oynandığı bir yer olacak.
O halde orta vadede vites büyüterek İNSANIMIZ İHTİYACI YAŞAM MERKEZLERİNİN ÇOĞALTILMASI hedefine odaklanmamız gerekiyor. Zira geleceğe yönelik olarak ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ vizyonumuz ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir
Susurluk’ şeklinde bir Stratejik
Amacımız var. Bu yolda, ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi izlenecek olursa amaca ulaşılabilir.
Bu haftanın ikinci konusu ’10-SAĞLIK’ alanında; orta vadede karşılaşılabilecek ‘THD.10.2-Coronavirüs gibi küresel salgınlar’ gibi tehditler için hazırlıklı olunması gerektiği öngörülmüştü.
Sonuçta stratejik
planın uygulanmasıyla bu gibi tehditlerden sakınmak üzere ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu,
huzurlu ve umutlu olması’ stratejimiz olduğu değerlendirilerek; ‘HDF.3.3.1.03-Pandemik küresel
salgınlara karşı yüksek bilinç düzeyi, güçlü sağlık alt
yapısı ve sağlam ekonomik yapıya erişmek’ şeklinde 1 hedef tespit edilmiş oldu.
CORONAVİRÜS GİBİ KÜRESEL SALGINLAR, PANDEMİLER SAĞLIK
KONUSUNDA GELECEKTE SUSURLUĞUN GELİŞMESİNİ ZORLAŞTIRACAK, ENGELLEYECEK VE ZARAR
VEREBİLECEK BİR DIŞ TEHDİT. Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’ arzu ediyor ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk‘ istiyorsak ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur
ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejimiz icabı gelecekte Coronavirüs gibi başka küresel salgınlarla da mücadele etmemiz gerekecek.
BU NEDENLE SAĞLIK SEKTÖRÜNDEKİ DURUMUMUZU DEĞERLENDİRİRKEN
ŞU AN İTİBARİ İLE YAŞADIĞIMIZ PANDEMİ SÜRECİ GİBİ SALGIN TEHDİTLERİNİN DE İNSANIMIZ İÇİN NE BÜYÜK BİR RİSK OLUŞTURABİLDİĞİNİ UNUTMAMAMIZ GEREKİYOR. Hele de böylesi salgınların ilaveten yaygın ekonomik krizlere, bölgesel ve küresel sosyal-siyasi olumsuz gelişmelere
neden olabildiğini de dikkate alırsak.
Bu nedenle her halukarda PANDEMİK KÜRESEL SALGINLARA KARŞI YÜKSEK BİLİNÇ DÜZEYİ, GÜÇLÜ SAĞLIK ALT YAPISI VE SAĞLAM EKONOMİK YAPIYA ERİŞMEK hedefi hep önümüzde durmalı. Ki böylece orta ve uzun vadede de ilçemizde insanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu,
huzurlu ve umutlu yaşaması mümkün olabilsin.
Bu haftanın üçüncü konusu,‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ için daha önce ilçemizin, ‘ZY.12.2-Mevcut yapı stoğunun doğal afetlere uygun olmaması’ şeklinde zayıf bir yönümüz, ayrıca ‘THD.12.3-Doğal Afet Ve Felaketler’ şeklinde orta vadede karşılaşılabilecek bir tehdit olduğu değerlendirilmişti.
Ayrıca Stratejik planın uygulanmasıyla
orta vadede bu konularda ‘İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejimiz
kapsamında;’HDF.3.3.1.04-Susurluğun mevcut yapı stoku envanterini çıkarmak/güncellemek’, ‘HDF.3.3.1.05-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut
stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’, ‘HDF.3.3.1.06-Susurluk deresi taşkın önleme projesinin tamamlanmasını sağlamak’, ‘HDF.3.3.1.07-İlçemizin doğal afet ve felaketler eylem planını
gözden geçirip güncel tutmak’ şeklinde 4 hedefin öngörüldüğünü biliyoruz. Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen yıkıcı deprem, binlerce insanın
hayatını kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştu. Bu yüzden ÜLKEMİZDE DEPREMLER BAŞTA OLMAK ÜZERE DOĞAL AFETLERİN SIK YAŞANMASI DOĞAL AFETLERİ KENTLEŞME, KENT PLANLAMA
SÜRECİNDE DİKKATE ALINMASI GEREKEN
ESAS UNSURLARDAN BİRİ HALİNE GETİRİYOR.
İlçemizde mevcut
binaların yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne kadar uygun olup
olmadığı konusunda yapılmış bir çalışma varmı yok mu bilmiyoruz. Bu sebeple
bugün ve orta vadede Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun
olmaması gerçeğini elde
bir varsaymak gerekiyor. BU ZAYIFLIK ORTA VADEDE YİNE UYGUN BİR
ŞEHİR PLANLAMASIYLA KENTSEL DÖNÜŞÜM ZORUNLULUĞUNU DAYATIYOR.
Mevcut yapı stoku; Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne göre ‘hâlihazırda içinde oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri
ve onların müştemilatı ile bunların adedi’ anlamına gelen bir inşaat terimi. BELEDİYE BAŞKANLIĞIMIZIN İLÇENİN DAHA YAŞANIR OLMASI İÇİN MUTLAKA ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI TARAFINDAN 81 İLE GÖNDERİLEN KENTSEL DÖNÜŞÜM PLANLAMASINA YÖNELİK YÖNETMELİĞİ DİKKATE ALMASI
GEREKİYOR. Bunun için ilçedeki yapı stoku, stokun kalitesi ve riskli alan tespitine yönelik raporların hazırlanmasıyla işe başlanabilir. Varsa da güncellenmesiyle.
Böylece
devletin öncelikleri arasında yer alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut olabilir. ZİRA KENTSEL DÖNÜŞÜM STRATEJİSİ HER KENT VE İLÇENİN KENDİNE ÖZGÜ DÖNÜŞÜM PLANLAMASI YAPMASINI ÖNGÖRÜYOR. BU SAYEDE BELDEMİZ DE, BİR DÖNÜŞÜM ANAYASASI SAHİBİ OLABİLECEK VE HAZIRLANAN BELGEYE GÖRE DÖNÜŞÜMÜNÜ YÖNETEBİLECEK.
Ülkemiz başta deprem olmak üzere çeşitli
afetlerden sıkça etkilenen bir coğrafyada bulunuyor. SIK ARALIKLARLA YAŞAMIŞ OLDUĞUMUZ DEPREMLER ÜLKEMİZİN ÖNEMLİ BİR GERÇEĞİ VE NE YAZIK Kİ BÜYÜK CAN VE MAL KAYIPLARINA NEDEN
OLUYOR. Bir tabiat kanunu olarak bilinmesi gereken
depremler çok büyük acıların yaşandığı bir ‘afet’ olarak karşımıza çıkıyor.
Bu nedenle 2012 yılında AK Parti hükümetinin depreme yönelik olarak hazırladığı 6306 SAYILI ‘AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN’ İLE BİRLİKTE
‘KENTSEL DÖNÜŞÜM’ KAVRAMI GÜNDEMİMİZE GİRDİ. Bu kanunda 'Riskli Yapı' ve 'Riskli Alan' diye iki çeşit tanım yapılmış. Halkın riskli yapıların depremlere dayanıklı hale
getirilmesi sürecini de ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı ile ifade etmeye başlaması sonucu 6306 sayılı kanun Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak telaffuz edilegeldi.
SÜREÇ ŞEHRİN BİR BÖLÜMÜNÜN VEYA CİDDİ ANLAMDA BÜYÜK BİR KISMININ SİSTEMATİK BİR
ŞEKİLDE DEPREMLERE KARŞI RİSK DEĞERLERİNİN BELİRLENMESİYLE BAŞLIYOR. DEPREMDE
YIKILMASI VE YIKILIRKEN ÇEVREDEKİ DİĞER YAPILARA ZARAR VERMESİ MUHTEMEL RİSKLİ TOPRAK ZEMİN VE
RİSKLİ YAPILARIN KULLANIM DIŞINA ÇIKARILMASIYLA DEVAM EDİYOR. BUNLARIN YERİNE TOPRAK ZEMİNİN YAPISINA UYGUN
TEMELLİ YAPILARIN YAPILMASIYLA SONUÇLANIYOR.
Böylece söz konusu kamusal çalışmalarla muhtemel deprem afetlerinde
yaşanabilecek can ve mal kaybının en aza indirilmesi amaçlanmış. Öte yandan kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan
sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu.
KENTLEŞME SÜRECİNİ İYİ DEĞERLENDİREMEMİŞ OLDUĞUMUZDAN ÖTÜRÜ ÇARPIK YAPI STOKLARI BUGÜN EN ÖNEMLİ
KENTLEŞME SORUNUMUZ. Hâlbuki günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması SEBEBİYLE KENTSEL ALTYAPININ TESİSİ, GELİŞİM AŞAMALARI VE PLANLAMA SÜREÇLERİ STRATEJİK ÖNEMDE BİR KONU.
İşte aynen bu gerekçelerle aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir
Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur
ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun olup olmadığı
konusunda öncelikle ve bir an evvel SUSURLUĞUN
MEVCUT YAPI STOKU ENVANTERİNİ ÇIKARMAK/GÜNCELLEMEK gerekiyor. Bu yapılabildiği takdirde doğal afetlere
uygunluk konusunda daha somut çözüm ve hedefler
geliştirilebilir. Belediye başkanları da daha net projeler üretip halka sunabilirler.
Tabi ki büyümüş, müreffeh ve itibarlı bir Susurluk amaçlıyoruz.
Ancak bunu yaparken İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuzdan da vazgeçemeyiz. Çevre
kirliliği gibi olabilecek Doğal Afet Ve Felaketlere de hazırlıklı olunması gereken öncelikli ve
hayati önemde bir başka risk alanı. Balıkesir ve ilçeleri Kuzey
Anadolu Fayı'nın güney koluna ait fay segmentleri üzerinde yer alıyor.
Ayrıca Susurluk ve bazı ova köyleri dere yatağının muhtemel etkileri altında. Geçmişte yaşanan Deprem, sel ve su taşkınları gelecekte de Susurluk için stratejik birer tehdit. O nedenle YAPILACAK PLANDA BU GİBİ DOĞAL AFET RİSKLERİNİN DİKKATE ALINMASI VE
TEDBİRLERE ÖZEN GÖSTERİLMESİ ŞART. Doğal Afet Ve Felaketler sadece yıkıcı etkisiyle mal ve can varlığımız üzerinde olumsuz etki yapmıyor. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal hayatımızı
da derinden etkiliyor. Üstelik gerek maddi gerek manevi
tahribatları da hemen giderilemiyor.
Bugünümüzü harap eden bu gibi felaketler adeta geleceğimizi de ipotek altına
alıyorlar. O açıdan SUSURLUK GİBİ BİR İLÇEDE SÖZ KONUSU TEHDİT VE RİSKLERE KARŞI
SÜREKLİ GÜNCELLENEN DOĞAL AFET PLANLAMALARININ OLMASI LAZIM. Bu planlar böyle bir felaket başımıza geldiğinde ne
yapılacağı, nasıl hareket edileceğini düzenler. ANCAK RİSKİ ÖNCEDEN GÖRÜP GEREKLİ DÖNÜŞÜM VE ALT YAPI YATIRIMLARINI ZAMANINDA YAPABİLMEK ÇOK DAHA AKILLICA OLACAKTIR.
Bu sebeple aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve
refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca öncelikle İLÇEMİZİN DOĞAL AFET VE FELAKETLER
EYLEM PLANINI GÖZDEN GEÇİRİP GÜNCEL TUTMAK hedefini hayata geçirebilmek lazım.
İkinci adım İLÇEMİZİN DEPREME KARŞI DAYANIKLI KONUT
STOKUNU %60’IN ÜZERİNE ÇIKARMAK olmalı. Ayrıca başlatılan SUSURLUK DERESİ TAŞKIN ÖNLEME PROJESİNİN TAMAMLANMASINI SAĞLAMAK ilçemizin sadece can ve mal güvenliği için değil
sosyal ve ekonomik hayatı açısından da gerekli.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için
vizyonumuzun ikinci ayağı ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ ve ‘StrA.3.3-Yeşil
ve yaşanabilir bir Susurluk’ şeklindeki üçüncü stratejik
amacının ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu,
huzurlu ve umutlu olma’ stratejisi
ile ilgili yapacak çok şey var.
Ancak bunun için öncelikle geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ ‘DEĞ.1-İyilik’ kültürü ile bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle değerler. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’ ile sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken bir avantaj. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. ‘İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu,
huzurlu ve umutlu olma’ konusunda bu değerlerimizden niçin yararlanmayalım ki?
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre işe bazen İlçe Halk Eğitim Müdürlüğü (İHE), Kaymakamlık (K), İlçe Sağlık Müdürlüğü (İSM) veya Belediye(B) liderlik
etmesi gerekiyor. Onlara da yerine göre Kent Konseyi
(KK), İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM) ile Siyasi
Partiler (SP), Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) destek verip
Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Çevre ve Şehircilik Bakanlığından(ÇŞB), Sağlık
Bakanlığı (SB), Gençlik Spor Bakanlığı (GSB), Büyükşehir Belediye Başkanlığı (BBB) ve Devlet Su İşleri Gen.Müd. (DSİ) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; 17 Eylül Üniversitesi (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) ve Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/09/29-eylul-2021-carsamba-reis.html>
06 Ekim 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı234..................................Str.3.3.2 ve 3.3.3 Hedefleri
Str.3.3.2 ve 3.3.3 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü;‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL
SUSURLUK’’la ilgili çalışmamıza
devam ediyoruz.
Geçen
haftalarda, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki
ilk stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle ilgili 14, ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki ikinci stratejik amacımızın ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisiyle ilgili 11 ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ başlıklı üçüncü stratejik amacımızın ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur
ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olma’ stratejisiyle ilgili 7 olmak üzere toplam 32 hedefiyle ilgili düşüncelerimizi paylaşmıştık.
Bu hafta aynı vizyon ayağının ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacının ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisiyle
ilgili 4 ve ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejisiyle ilgili de 3 olmak üzere toplam 7 hedefinin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ değerlendirmelerimizi
okuyacaksınız.
Bu kapsamda; ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye
duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisiyle
ilgili hedefler; ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’(1), ‘02-KONUM’(1) ve ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ (2) olmak üzere toplam 4 adet. Diğer 3 adetlik hedef ise ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ alanı ve ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejisiyle ilgili.
Bu noktada yine belirtmiş olalım ki; şayet
vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, onun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ Stratejik Amacının olmazsa olmazları ‘‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ ve ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejileridir. O nedenle bu istikametler üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ elbette ki bu stratejilerimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek.
Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak
ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede
diğerleriyle birlikte; ‘Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye
duyarlı iyi insanlar şehri olma’ ve ‘İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejilerine uygun hareket ederse; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek.
Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp,
tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ amacı ile ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.
Daha önceki
aşamalarda ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’’ alanında; Susurluğun orta vadede ‘FRS.01.1-Göç baskısının olmaması’ fırsatından yararlanabilmesi
için, ‘HDF.3.3.2.01-Muhtemel göçleri nüfusun %10’u ile sınırlı tutmak’ şeklinde de 1 hedef belirlemiştik.
Bugünden örnekleri görüldüğü gibi GELECEKTE DE GİDEREK ARTAN İSTİHDAM İMKÂNLARI, DIŞARDAN İLÇEMİZE İŞGÜCÜ AKIŞINI HIZLANDIRABİLİR. Ancak BU TÜR GÖÇLER BAŞKA BAZI OLUMSUZLUKLARI DA BERABERİNDE GETİRİR. Bize has değerlerimizi ve huzurumuzu koruyarak gelişmek istiyorsak; ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimiz çerçevesinde MUHTEMEL GÖÇLERİ NÜFUSUN %10’U İLE SINIRLI TUTMAK zorundayız.
O nedenle BİR TARAFTAN KALKINMA, GELİŞME VE GÜÇLENME İÇİN ÇALIŞIRKEN ‘YEŞİL VE YAŞANABİLİR BİR SUSURLUK’ İÇİN GELECEĞE YÖNELİK BU GİBİ TEDBİRLERİN DE İHMAL
EDİLMEMESİ GEREKİYOR.
Bu haftanın ikinci konusu ‘02-KONUM’ bahsi için;‘GY.02.2-Beldemizin
diğer ilçelerle karşılaştırıldığında nispeten daha
bakir olması’ gibi bir güçlü yanı bulunduğu değerlendirilmiş ve stratejik plan uygulanmasıyla bu güçlü yönün ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimiz çerçevesinde orta vadede; ‘HDF.3.3.2.02-Huzuru, çevreyi ve iyiliği yaşatmak’ şeklinde 1 hedefle daha güçlü hale getirilebileceği öngörülmüştü.
İLÇEMİZ İSTANBUL, BURSA, İZMİR ÜÇGENİNİN İÇİNDE. ÖZELLİKLE ÇANAKKALE-BALIKESİR BÖLGESEL PLANI KAPSAMINDA VE İKİ ANA AKSTA GELİŞEN OTOYOLLARIN ODAĞINDA YER ALIYOR. Buna hızlı tren projesi ve demiryolu aksı da ilave edildiğinde Susurluğun çok önemli bir stratejik konuma sahip olduğu açık.
ANCAK MAALESEF İLÇE SINIRLARI DÂHİLİNDE ULUSLARARASI ÇAPTA BÜYÜK SANAYİ TESİSLERİ VE TİCARİ YATIRIM BULUNMUYOR. EKONOMİK OLARAK BAZI
SANAYİ TESİSLERİNE SAHİPSEK DE BUNLAR DAHA ZİYADE ULUSAL ÇAPTA VE ORTA-KÜÇÜK ÖLÇEKTE İŞLETMELER. Buna karşılık her sektörden yatırıma müsait geniş bir arazi varlığımız var.
SÖZ KONUSU AVANTAJLAR YÖREMİZİ İSTANBUL SANAYİSİNDEN İLÇEMİZE KAYACAK OLANLAR İÇİN OLDUKÇA UYGUN BİR KONUMA YÜKSELTİYOR. Diğer yandan Yol üstü konumumuz ve bölgemizdeki Ulaşım ağlarının giderek daha da güçlendiriliyor olması gibi fırsatlar ilçemiz için orta vadede etkisini devam ettirecek avantajlar.
Neticede bunlar kalkınma, sanayi, yatırım
ve gelişme için önemli faktörler. ANCAK HİÇ ŞÜPHE YOK Kİ İLÇEMİZ İÇİN ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR
ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ OLSUN VİZYONUMUZA DA ULAŞMAK İSTİYORUZ. Yine bu konuyla alakalı ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ başlıklı bir Stratejik Amacımız ve ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimiz var.
İşte bu bağlamda gelişme, güçlenme ve büyüme arzumuz
yanında HUZURU, ÇEVREYİ VE İYİLİĞİ YAŞATMAK gibi hedefler bizim dengemizi sağlayacak. Bizim için olmazsa olmaz bir istikamet çiziyorlar.
Bu haftanın üçüncü konusu,‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ için daha önce ilçemizin, ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği’ şeklinde zayıf bir yönümüz olduğu değerlendirilmişti.
Bu nedenle orta vadede ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejimiz
istikametinde;’HDF.3.3.2.03-İlçenin orta vadede ihtiyacı olan öngörümünü ve kent planlamasını güncellemek’ ve ‘HDF.3.3.2.04-Susurluğun kentsel ve çevresel
altyapı projelerini kent planlaması çerçevesinde yürütmek’ şeklinde 2 hedef öngörülmüş ve zayıf yönümüzün bu hedeflerle telafi edilebileceği düşünülmüştü.
Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu ülkelerden. Bu yüzden ÜLKEMİZDE DEPREMLER BAŞTA OLMAK ÜZERE DOĞAL AFETLERİN SIK YAŞANMASI DOĞAL AFETLERİ KENTLEŞME, KENT PLANLAMA
SÜRECİNDE DİKKATE ALINMASI GEREKEN
ESAS UNSURLARDAN BİRİ HALİNE GETİRİYOR. Öte yandan kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan
sağlıksız alt ve üst yapılarla dolu.
KENTLEŞME SÜRECİNİ İYİ DEĞERLENDİREMEMİŞ OLDUĞUMUZDAN ÖTÜRÜ ÇARPIK YAPI STOKLARI BUGÜN EN ÖNEMLİ KENTLEŞME SORUNUMUZ. Bu kapsamda sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği, yani kentsel teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap verememesi. KENTSEL VE ÇEVRESEL ALTYAPI YETERSİZLİĞİ BUGÜN OLDUĞU KADAR ORTA VADEDE DE ŞEHİR VE BELDELERİMİZİN MUTLAKA BAŞ EDİLMESİ
GEREKEN ZAYIFLIKLARINDAN BİRİ.
Hâlbuki günümüzde nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel
altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir konu. BUNUN NEDENİ; KENT İNŞA ETMENİN OLMAZSA OLMAZI KENT PLANLAMASI İLE KENTSEL
ALTYAPI ARASINDAKİ HASSAS DENGENİN KURULAMAMASINDAN KAYNAKLANIYOR.
Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye
duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisi
uyarınca bu zafiyetlere karşı İLÇENİN ORTA VADEDE İHTİYACI OLAN ÖNGÖRÜMÜNÜ VE KENT PLANLAMASINI GÜNCELLEMEK öncelikli hedef olarak ortada. İlaveten ve
mutlaka SUSURLUĞUN KENTSEL VE ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİ KENT PLANLAMASI ÇERÇEVESİNDE YÜRÜTMEK gerekiyor. BÖYLECE KENTSEL PLANLAMA İLE ALTYAPI
PROJELERİ ARASINDA BELLİ BİR DENGE KURABİLİR, yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk yolunda, içinde huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı bir şehir olma yolunda daha
güvenle ilerleyebiliriz.
Bu haftanın dördüncü konusu, ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejisiyle ilgili olarak ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ için daha önce ilçemizin, ‘GY.01.1-Henüz çok
yaşlanmamış bir nüfus’ şeklinde güçlü bir yönü, ayrıca ‘FRS.01.1-Göç baskısının olmaması’ şeklinde orta vadede yararlanılabilecek bir fırsatı olduğu değerlendirilmişti.
Neticede bu bağlamda;’HDF.3.3.3.01-Uygun
köy ilkokullarını açmak’ , ‘HDF.3.3.3.02-Gençlerin iş garantisi ile Susurluk’ta
okumasını ve kalmasını sağlamak’ ve ‘HDF.3.3.3.03-Sivil toplum örgütlerine katılımı arttırmak’ şeklinde 3 hedef öngörülmüştü.
Susurluk’ta kilometre
kare başına 36,6 kişi yaşıyor. Oysa bu yoğunluğun Türkiye ortalaması 104, Balıkesir ili ortalaması ise 84 kişi. BU ÖLÇÜTLER; BİR YANDAN BELDEMİZİN BANDIRMA, GÖNEN, KARACABEY VE M.K. PAŞA GİBİ İLÇELERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ‘NİSPETEN DAHA BAKİR’ OLDUĞUNU GÖSTERİRKEN, ‘SÜREKLİ KAN KAYBETTİĞİ’ YÖNÜNDE OLUMSUZ BAZI İKAZ İŞARETLERİ ANLAMINA DA GELİYOR.
Hiç kuşkusuz üretkenlik, kalkınma, güçlü sosyal
hayat; çocuk ve gençle mümkün. İYİLİĞİN BU ŞİRİN YURT KÖŞESİNDE BİTMEMESİNİ İSTİYORSAK ONUN BU GÜNÜN ORTA VE İLERİ YAŞLI İNSANLARIYLA
ÖLÜP GİTMESİNE DE SEYİRCİ KALAMAYIZ. O SEBEPLE İNSAN ODAKLI DÜŞÜNMEYE, ÇÖZÜMLER ÜRETMEYE MECBURUZ. ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejimiz işte bunun için.
Meselâ bu kapsamda: UYGUN KÖY İLKOKULLARININ AÇILMASI önemli bir ilk adım olabilir. Öte yandan GENÇLERİN İŞ GARANTİSİ İLE SUSURLUK’TA
OKUMASI VE KALMASI Susurluk için kesinlikle stratejik bir konu. Ancak bu tür adımlar yöredeki sivil
toplum örgütlerinin katılım ve desteği ile mümkün.
Öyleyse, ilçemizde vizyonumuzu destekleyen,
stratejilerimize katılan ve hedeflerimizi gerçekleştirmemize
yardımcı olan SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE KATILIMI ARTTIRMA gibi bir ödevimiz de var. Böylece bu hedefler ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacımızın gerçekleşmesini sağlayabilir. Mevcut sorunlara
orta vadede çözümler getirebilir.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için
vizyonumuzun ikinci ayağı ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ şeklindeki üçüncü stratejik amacının ‘‘Str.3.3.2-Huzur
içerisinde yaşanabilen, çevreye
duyarlı iyi insanlar şehri olma’ ve ‘‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejileri ile ilgili yapacak çok şey var.
Ancak bunun için öncelikle geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ ‘DEĞ.1-İyilik’ kültürü ile bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle değerler. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve
dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. ‘Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ ve ‘‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejilerimizi
uygularken bu değerlerimizden niçin yararlanmayalım ki?
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz
bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre işe bazen Kaymakamlık
(K), Belediye(B), İlçe Nüfus Müdürlüğü (İNM), İlçe Emniyet Müdürlüğü (İEM), İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM) veya Kent Konseyi
(KK) liderlik etmesi gerekiyor.
Onlara da yerine göre Siyasi Partiler (SP), Sivil Toplum Kuruluşları (STK), Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile İlçe Müftülüğü (İM) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Çevre ve Şehircilik Bakanlığından(ÇŞB) ve Milli Eğitim Bakanlığından (MEB) yardım almayı
sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; 17 Eylül Üniversitesi (ÜN) ve Balıkesir Büyükşehir
Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan,
İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak
durumunda.
------
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/10/06-ekim-2021-carsamba-reis.html>
13 Ekim 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı235..................................Str.3.3.4 Hedefleri
Str.3.3.4 Hedefleri
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından üçüncüsü;‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ la ilgili çalışmamızı
artık bitiriyoruz.
Geçen haftalarda, ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ şeklindeki ilk stratejik amacımız ve onun ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisiyle ilgili 14 ve ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ şeklindeki ikinci stratejik amacımızın ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisiyle ilgili 11 olmak üzere toplam 25 hedefiyle ilgili çalışmamızı
paylaşmıştık.
Ayrıca ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ başlıklı üçüncü stratejik amacımızın ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olma’ stratejisiyle ilgili 7, ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisiyle ilgili 4 ve ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejisiyle ilgili de 3 olmak üzere toplam
14 hedefiyle ilgili
görüşlerimizi
de okumuştunuz.
Bu kez ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ başlıklı stratejik amacımızın ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve
çevre duyarlılığı’ şeklindeki
son stratejisiyle ilgili 7
hedefinin ‘NASIL
GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerle bu bölümü
noktalıyorum. İşte bu haftanın konusu hedefler: ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ (1), ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’(1), ‘10-SAĞLIK’(1) ve 12-
KENTLEŞME VE ÇEVRE’ (4) olmak üzere toplam 7 adet.
Bu noktada yine belirtmiş olalım ki;
şayet vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, onun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacının olmazsa olmazlarından biri’Str.3.3.4-Yaşam
kalitesini yükseltme
ve çevre duyarlılığı’ stratejisidir.
O nedenle bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’ elbette ki bu stratejimizin
uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız;
güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak,
fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak.
Bir başka deyişle Susurluk orta
vadede diğerleriyle birlikte; ‘Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisine uygun hareket ederse; var olan güçlü yönlerini
daha güçlü yapmayı,
zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış fırsatlardan
yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ amacı ile ‘İyi İnsanların Yaşanabilir Şehri Yeşil Susurluk’ vizyonuna daha da yaklaşabilir.
Daha önceki aşamalarda ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’’ alanında; Susurluğun ‘GY.01.1-Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus’a sahip olmasının onun için güçlü bir yön olduğunu
değerlendirmiş ve ‘HDF.3.3.4.01-Gençleri üretime teşvik etmek, yaşlıları koruyup kollamak’ şeklinde 1 hedef belirlemiştik.
Bu hedef ilçemizin en azından orta vadede ‘Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ amacına ulaşabilmesi için sahip olduğu avantajdan yararlanabilmesini öngörüyordu. Gerçekten de NÜFUS YOĞUNLUĞU VE SANAYİLEŞME AÇISINDAN NİSPETEN DAHA BAKİR OLMASI ORTA VADEDE BELDEMİZ İÇİN BİR AVANTAJ OLABİLİR. Çünkü
bir bakıma daha‘ el değmemiş, kapağı açılmamış bir Susurluk’ tan söz ediyoruz.
SAHİP OLDUĞUMUZ DEĞERLER, EL DEĞMEMİŞ
BİR DOĞA, YATIRIMLARA UYGUN ARAZİLER, HENÜZ DEĞERLENDİRİLEMEMİŞ POTANSİYELLERİMİZ VAR. Bir taraftan da sanayi, lojistik, jeotermal, güneş, rüzgâr
ve biyoenerji ile alternatif Turizm konularında daha yolun başında olduğumuz
bir noktadayız. O
HALDE BUNDAN SONRASI İÇİN AKILLICA KULLANABİLECEĞİMİZ PEK ÇOK SEÇİM ŞANSIMIZ DA VAR DEMEKTİR.
Böylece belki bu güne kadar arada-derede kalmış olmamızı ‘güçlü’ bir
avantaja dönüştürmemiz
mümkün.
Meselâ, ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi çerçevesinde GENÇLERİN ÜRETİME TEŞVİKİ, YAŞLILARIN KORUNUP KOLLANMASI böyle
bir hedef. Bize ÇİFT YÖNLÜ FAYDA SAĞLAR VE YAŞAM KALİTEMİZİN İYİLEŞTİRİLMESİNE
KATKIDA BULUNABİLİR. Ancak elimizdeki nimetlerin kadrini bilmek ve sahip olduğumuz
doğal çevreye karşı duyarlı olmak kaydıyla.
Bu haftanın ikinci konusu ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ bahsi için orta
vadede;‘THD.06.1- Rüzgâr enerjisi türbinlerinin çevreye zararları ile yaban hayatına verebileceği
olumsuzluklar’ ile ‘THD.06.2- Jeotermal enerjinin kullanılması sonucu açığa çıkan atık suların ve havaya karışan zehirli gazların neden
olacağı çevre
kirliliği’’ gibi bazı tehditlerle karşılaşabileceğimiz varsayımından hareketle ‘HDF.3.3.4.02-Enerji ve doğal kaynaklar alanında genel bir çevre duyarlığı içinde olmak’ şeklinde 1
hedef öngörülmüştü.
Böylece çevre konusunda daha mukavim olunabileceği düşünülüyordu. KALKINMA
VE GELİŞME ADINA DA OLSA EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ OLAN DOĞAMIZIN BOZULMASINA, ÇEVREMİZİN KİRLENMESİNE, HAVA VE SUYUMUZUN ZEHİRLENMESİNE
RAZI OLAMAYIZ.
Kendimize olduğu kadar aynı doğayı
paylaştığımız yaban hayatına da hassasiyet göstermemiz gerekiyor. BU MANADA ELBETTE ENERJİ, MADEN VE DOĞAL KAYNAK
YATIRIMLARINDA ÖZENLİ VE SEÇİCİ DAVRANMAK ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ.
Ayrıca ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir
Susurluk’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimiz de göz ardı edilmemeli. Çünkü ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR ALANINDA
GENEL BİR ÇEVRE DUYARLIĞI İÇİNDE OLMAK bu konuda olmazsa olmaz
istikametlerimizden.
BÖYLECE HEM TABİİ KAYNAKLARIMIZ
DEĞERLENDİRİLMİŞ, HEM DE DOĞAL ÇEVREMİZİN KORUNMASI GÜVENCE ALTINA ALINMIŞ OLACAK.
Bu hedefler aynı zamanda gelişmek
istediğimiz Enerji Ve Doğal Kaynaklar sektöründe de olabilecek tehdit ve risklere
karşı proaktif bir kalkan vazifesi görecekler.
Bu haftanın üçüncü konusu,‘10-SAĞLIK’ için daha önce ilçemizin, ‘ZY.10.3-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksikliği’ şeklinde zayıf bir yönümüz olduğu değerlendirilmişti. Bu nedenle orta vadede Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimiz istikametinde; ‘HDF.3.3.4.03-Doktor ya da araç gereç cihaz donatım eksiği kalmamasını sağlamak’ şeklinde 1 hedef konulmuş ve söz konusu zayıf yönümüzün bu hedefle telafi edilebileceği varsayılmıştı.
Şayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ise, eğer ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ istiyorsak DOKTOR YA DA ARAÇ GEREÇ CİHAZ DONATIM EKSİKLİĞİ ŞEKLİNDEKİ ZAYIF YÖNÜMÜZÜ DE GÜÇLENDİRMEK ÜZERE ‘STR.3.3.4-YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTME VE ÇEVRE DUYARLILIĞI’ STRATEJİMİZİ UYGULAYACAĞIZ demektir. Zira YAŞANABİLİR BİR ŞEHİR, YAŞAM KALİTESİ YÜKSEK BİR İLÇEDE YAŞAMAK için sağlık alanında DOKTOR YA DA ARAÇ GEREÇ CİHAZ DONATIM EKSİĞİ KALMAMASINI
SAĞLAMAK hedefini de tutturmamız gerekiyor.
Bu haftanın ve ‘NASIL YAPACAĞIZ?’ bölümünün son bahsi, ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisiyle ilgili olarak ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ için daha önce ilçemizin, ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ve ‘ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ şeklinde orta vadede telafi edimesi icap eden zayıf yönlerimiz olduğu görülmüştü.
Neticede bu bağlamda;’HDF.3.3.4.04-Susurluk
deresinin kirlenmesini önlemek amaçlı bölgesel bir plan için talep ve katkıda bulunmak’, ‘HDF.3.3.4.05-Atıklarını Susurluk
deresine deşarj eden fabrika ve işletmelerin arıtma tesislerini sık sık
denetlemek’, ‘HDF.3.3.4.06-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin çoğaltılmasına Susurluk olarak katkıda bulunmak’ ve ‘HDF.3.3.4.07-Susurlukta bütün kamu kuruluşları, esnaf ve halk nezdinde Sıfır Atık Projesini
etkin bir şekilde uygulamak’ şeklinde 4 hedef belirlenmişti.
Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi uyarınca öngörülen çevresel zafiyetlere karşı ÖNCELİKLE BİR ÜNİVERSİTE LİDERLİĞİNDE KÜTAHYA, BURSA VE BALIKESİR İLLERİNİ KAPSAYAN SUSURLUK DERESİNİN KİRLENMESİNİ ÖNLEMEK AMAÇLI BÖLGESEL BİR PLAN İÇİN TALEP VE KATKIDA BULUNMAK hedefi zorunlu gibi gözüküyor.
Ayrıca zaman zaman bu konuda suçlamalara muhatap olan başta Şeker fabrikası olmak üzere bölgedeki diğer fabrika ve tesisler gibi ATIKLARINI SUSURLUK DERESİNE DEŞARJ EDEN FABRİKA VE İŞLETMELERİN
ARITMA TESİSLERİNİ SIK SIK DENETLEMEK hedefi
onları varsa eksiklerini tamamlamaya ve verimli çalıştırmaya zorlayacaktır.
TABİ Kİ BU DENETİMLER SONUCU
GEREKTİĞİNDE CEZA DA VERİLMELİ. AMA BU DENETİMLERİN ESAS AMACI CEZALANDIRMAKTAN ÇOK DERENİN KİRLETİLMEMESİ NOKTASINDA ORTAK BİR BİLİNÇ DÜZEYİ OLUŞTURMAK OLMALI. Öte yandan BÖLGEDEKİ BELEDİYELERDE DE ATIK YÖNETİMİ KONUSUNDA İYİ UYGULAMA ÖRNEKLERİNİN ÇOĞALTILMASINA SUSURLUK OLARAK KATKIDA BULUNMAK hedefi gerek derelerimizin, gerekse doğal çevremizin kirlenmemesi için son
derece önemli.
Son olarak SUSURLUKTA BÜTÜN KAMU KURULUŞLARI, ESNAF VE HALK
NEZDİNDE SIFIR ATIK PROJESİNİ ETKİN BİR ŞEKİLDE UYGULAMAK hedefi çevre kirliği ile mücadelede stratejik hamleler olacaktır. BU ÇABALAR BÖLGESEL BİR PLAN KAPSAMINDA ÇOK DAHA DEĞERLİ VE ETKİN OLACAĞI GİBİ ÇEVRE KİRLİLİĞİ KONUSUNDA ZAYIF TARAFLARIMIZI İYİLEŞTİRMEYE DE
YARDIMCI OLACAKTIR. Böylece ‘yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejimiz uygulanmış, ‘yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacımıza ulaşılmış, neticede; İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza bir adım daha yaklaşmış olacağız.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için vizyonumuzun üçüncü ve son ayağı ‘‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’’ ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ şeklindeki üçüncü stratejik amacının en son ‘‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’’ stratejisi ile ilgili yapacak çok şey var.
Ancak bunun için öncelikle geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak
gerekiyor. Meselâ ‘DEĞ.1-İyilik’ kültürü ile bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle değerler. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını
kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’ımız var. Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler.
Yine orta vadede İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK için ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet
durumunda. ‘Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’’ stratejimizi uygularken bu
değerlerimizden niçin yararlanmayalım ki?
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı
etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi
gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre işe bazen Kaymakamlık
(K), Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB), Belediye(B), İlçe Sağlık Müdürlüğü (İSM) ve Kent
Konseyinin (KK) liderlik etmesi gerekiyor. Onlara da yerine göre Siyasi Partiler (SP), İlçe Nüfus Müdürlüğü (İNM) ve diğer Sivil
Toplum Kuruluşları (STK) ile Köy Muhtarları (KM) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı(ÇŞB),Tarım Orman Bakanlığı (TOB), Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı(STB) ve Sağlık Bakanlığından(SB) yardım almayı sağlayabilmeliler.
Uygulamalar Stratejik
Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; 17 Eylül Üniversitesi(ÜN), Devlet Su
İşleri (DSİ) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.
Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik
Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun
temel ilkeleri olmak durumunda.
----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/10/13-ekim-2021-carsamba-reis.html>
20 Ekim 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı236..................................Özet değerlendirme
Özet değerlendirme
Geçen hafta itibariyle, ‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin III.ncü aşamasını hamdolsun 35 haftada
tamamlamış olduk. Böylece konuyla ilgili Susurluk REİS GAZETESİNDE 24 Şubat 2021’de ‘Nasıl yapacağız?’ başlığıyla yayınlanmaya başlayan
yazılarımda; ulaşmak istediğimiz stratejik menzillere ‘NASIL ULAŞABİLİRİZ?’i bütün yönleriyle her hafta düşündük ve
yazdık.
Bu aşamada takip ettiğimiz yöntem;
vizyonumuzu oluşturan temel üçayak ile, stratejik amaç ve uygulama stratejilerine uygun olarak belirlenen
hedeflerin ‘ne zaman, nerede, kim tarafından ve nasıl’ yerine getirileceğini ortaya koymaya çalışmaktı.
Klasik ‘5n1k’ formülünün ‘Ne yapacağız?’ ve ‘Niçin yapacağız?’ soruları daha önce II.nci
aşamada ’NEREYE ULAŞMAK ISTIYORUZ?’ sorusuna
karşılık gelen HEDEFLER’i belirlerken zaten
cevaplandırılmıştı.’ULAŞMAK ISTEDİĞİMİZ YERE NASIL VARABİLİRİZ?’ aşamasının ‘Nerede yapacağız?’ sorusunun cevabı ise
gayet açık, net ve basitti: ELBETTE SUSURLUK’TA. Zira en başta yola çıkarken ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ diye başlamamış mıydık? Bir çıkış yolu olarak da ‘Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir Stratejik Plan’ önerimiz işte bu noktaya kadar geldi.
YÜRÜYÜŞÜMÜZ BİR ŞEHRİN İÇİNDE OLDUĞU ÇEMBERİ KIRIP, GELECEĞİ KAZANMA ÇABASI OLARAK ARTIK OLGUNLAŞMIŞ VAZİYETTE. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz de Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir ediyor.
Sorun nerede? Susurluk’ta. Şehir merkezinde mi?
Hayır! köyleri ve mahalleleri ile birlikte tüm Susurluk’ta. Çözümü nerede arıyoruz? Elbette ki çözüm de ‘Güney Marmara’nın iki ilinden biri olan Balıkesir’in alt bölgesi olan Susurluk ilçesinden çıkacak.
Bir kez daha
vurgulanması gereken şey şu: YAPILMASINI ÖNERDİĞİMİZ PLÂN TÜM SUSURLUĞU KAPSAYAN BÖLGESEL BİR PLÂN OLMALI. Yani Güney Marmara Kalkınma
plânıyla uyumlu bir alt plân olarak Susurluğun bütün köyleri, mahalleleri ve şehir merkezini kapsamalı.
Bu cevabın peşinden gelen ‘5n1k’ formülünün ’Ne Zaman?’ sorusu ise vizyonun
gerçekleşeceği zamanı netleştiriyor.
Önerimiz; 2023'E SUSURLUK İÇİN BİR ALT BÖLGE STRATEJİK PLÂNIYLA GİRMEK. Bunun için gittikçe tükenen sadece bir
yılımız kaldı. İLK PLÂN 2023-2028 DÖNEMİ İÇİN 5 YILLIK OLMALI. SONRA DA BEŞER YILLIK
ARALARLA GÜNCELLENMELİ. Buna göre ikinci plân dönemi 2028-2033, üçüncü plân dönemi 2033-2038, dördüncü plân dönemi 2038-2043, beşinci plân dönemi 2043-2048 ve
nihayet altıncı plân dönemi de 2048-2053 olarak devam edebilir.
Stratejik Plan yapılabilirse, 2023
yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için yapacak çok şey var. İşte belirlenen
hedeflerin ‘kim tarafından’ yerine getirileceği sorusu bu noktada önem kazanıyor. ‘ÖNCE İNSAN’ BAKIŞIYLA GEREK ‘STRATEJİK PLAN
YAZILMASI’, GEREKSE DE ‘STRATEJİK PLAN UYGULAMASI’NDA GÖREV ALACAK KİŞİLER BAŞARI İÇİN DAHA YOLUN BAŞINDA +%50 DEMEK.
Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak
amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve ‘TEMEL İLKELER’e sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi
gerektiriyor. Bu sebeple Stratejik Plan yazım ve uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı
değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki
temel ilkelere dayanma gereği var.
Ayrıca geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak,
onlara dayanarak güç almak ve onları geleceğe daha etkin bir şekilde taşımak da
gerekiyor. Bu bağlamda; ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’,
‘DEĞ.4-Yardımseverlik’, ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’,
‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’, ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ dayandığımız TEMEL DEĞERLER.
III.ncü aşamada bu nedenle tüm hedeflerin
temel değerlerimiz ve ilkeler ile ilişkilendirilmesi yapılarak birer güçlü yön ve
avantaj olarak onlardan mutlaka yararlanılması önerildi. Hedeflerin, kodlama
suretiyle stratejik amaç ve stratejilerle bağlantısı sabitlendi. Böylece her hedefin içeriği ve
gereğine göre bazen Kaymakamlık (K), bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB), bazen Belediye(B), bazen Kent Konseyi (KK), bazen de İlçe Müdürlük/ kurum kuruluşlarının liderliği öngörüldü.
Onlara da yine yerine göre Siyasi Partiler (SP), Muhtarlar ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde; Yöre Milletvekili, İl Teşkilatları ve Büyükşehir
başkanlığından sağlanan Siyasi Güçle(SG) Ankara’daki Bakanlık/Kurum kuruluşlarından yardım almayı sağlayabilmeliler.
Bütün bu işler Kaymakam başkanlığındaki Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında
yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Çevre Üniversiteleri (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli. İşte tam da bu noktada III.NCÜ AŞAMADA YAPILAN TABLOLAŞTIRMALAR
SAYESİNDE HEDEFLERİ TÜM BU UNSURLAR VE BAĞLANTILARIYLA
BİRLİKTE TOPLUCA İZLEME İMKANI DA VAR.
Geriye ne kalıyor:
belirlenen hedeflerin ‘nasıl?’ yerine getirileceği. İşte III.ncü aşama olan;’ULAŞMAK ISTEDİĞİMİZ YERE NASIL
VARABİLİRİZ?’ bölümü nasıl ve kim tarafından yapılacağını da içerecek şekilde ‘NASIL YAPACAĞIZ?’ sorusunun cevaplandırılmasıyla tamamlanmış oldu.
Bu bağlamda öncelikle vizyonumuzun ilk ayağı ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ele alındı. Onun altında;’StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik
kalkınma’, ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklinde üç adet
Stratejik amacımız var.
İşte III.ncü bölümde ilk olarak bu stratejik amaçlara ait;’Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ stratejisi
için 71, ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltmak’ stratejisi için 17, ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ stratejisi için 4 ve ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi için 43 olmak üzere toplam 135 hedefin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ üzerinde çalışıldı.
Ardından vizyonumuzun
ikinci ayağı olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’a nasıl ulaşılabileceği konusuna
odaklandık. Bu alanda da dört adet Stratejik amaç vardı. Bunlar;’StrA.2.1-Değerlere dayanmak’,
‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’, ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ idi.
III.ncü bölümde bu stratejik amaçların; ‘Str.2.1.1-Daha fazla değer üretme, Daha adil paylaşma ve Değerleri koruyup geliştirme’ stratejisi için 9, ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi için 4, ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisi için 17, ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejisi için 3, ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi için 30, ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi için 16 ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi için 18 olmak üzere toplam 97 hedefin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ ile ilgili önerilerde bulunduk.
Nihayet ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ şeklindeki vizyonumuzun üçüncü ve son ayağına sıra geldi. Bu ayak için de sırasıyla;’StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’, ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir
Susurluk’ üç adet
stratejik amaç öngörülmüştü.
III.ncü bölümde bu stratejik amaçların da;’Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejisi için 14, ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejisi için 11, ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi için 7, ‘Str.3.3.2- Huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisi için 4, ‘Str.3.3.3-İnsan odaklılık, gençlerini ve çocuklarını önemseme’ stratejisi için 3, ‘Str.3.3.4-Yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi için 7 olmak üzere toplam 46 hedefin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ konusu da tamamlanmış oldu.
Böylece, vizyonumuzun ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’’ ayağına ulaşabilmek üzere;’StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacıyla ilgili 71, ‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ stratejik amacıyla ilgili 17 ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacıyla ilgili 47 olmak üzere toplam 135 hedefinin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ madde madde açıklanmış oldu.
Ardından ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR
SUSURLUK’’ ayağına ulaşabilmek üzere;’StrA.2.1-Değerlere dayanmak’ stratejik amacıyla ilgili 9, ‘StrA.2.2-Nitelikli insana odaklanmak’ stratejik
amacıyla ilgili 4, ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacıyla ilgili 20 ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacıyla ilgili 64 olmak üzere toplam 97 hedefin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ izah edildi.
Son olarak da vizyonun üçüncü ayağı ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için;’StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’ stratejik
amacıyla ilgili 14, ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik
amacıyla ilgili 11 ve ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir
Susurluk’ stratejik amacıyla ilgili 21 olmak üzere toplam 46 hedefin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ soruları cevaplandırıldı.
Yani özetle vizyonumuzun; ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’’ ayağı için 135, ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ ayağı için 97 ve ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ ayağı için 46 olmak üzere toplam 278 hedefinin ‘Nasıl gerçekleşebileceği?’ konusu tafsilatıyla açıklanmış, dolayısıyla da III.ncü aşama böylece sonlandırılmış oldu.
Bu noktada yine belirtmiş olalım ki; NASIL Kİ TEMEL AYAKLAR YOLUYLA VİZYONUMUZA ULAŞMAYI DÜŞÜNDÜYSEK, TEMEL AYAKLAR İÇİN DE STRATEJİK AMAÇLARIN KAZANILMASI GEREKİYOR. BU SÜREÇTE MERDİVENİN EN ÖNEMLİ KISMININ ‘STRATEJİLER’OLDUĞUNU DA ARTIK BİLİYORUZ. Onlar hem ‘Hedefler’i belirliyor, hem de ‘nasıl yapılacak?’ sorusunun cevaplarını üretiyorlar.
Zira belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesinde
genel ortak ‘NASIL?’ bu stratejilerimizin işaret ettiği uygulamalar. Neticede; bu hedefler
için öngörülen stratejiler uygulanarak stratejik amaçlara erişmek, sonra da ‘YEŞİLELMA VİZYONUMUZ’un sacayağını oluşturan temel amaçlara
ulaşarak yolculuğumuzu gerçekleştirmeyi umuyoruz.
ELBETTE BURADA DA GENEL KURALIMIZ; GÜÇLÜ YÖNLERİMİZE DAYANMAK, ZAYIF TARAFLARIMIZI ONARMAK,
FIRSATLARDAN YARARLANMAK VE TEHDİTLERDEN SAKINMAK OLACAK. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede; ‘Stratejik Plan önerimiz’de öngörülen
stratejilere uygun hareket ederse; hem hedeflerini gerçekleştirebilecek hem de var olan güçlü yönlerini
daha güçlü yapmayı,
zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek.
Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp,
tehditlerden de sakınabilirse işte o zaman; ‘DAHA İLERİ, GÜÇLÜ, GELİŞMİŞ, REKABETÇİ, ÜRETKEN VE İTİBARLI BİR CAZİBE MERKEZİ OLARAK; BÖLGESİNDE YÜKSELEN, İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ vizyonuna ulaşabilir.
Şu an yolun dörtte
üçünü geçmiş, önerimizin
sonuna yaklaşmış durumdayız. Allah nasip ederse sıra stratejik plan
uygulamasının belli periyodlarla ‘Nasıl değerlendirileceği ve nasıl güncelleneceğini’ ortaya koymaya, yani ‘İZLEME, DEĞERLENDİRME’ başlıklı
IV.ncü ve son aşamaya geldi. Böylece birkaç hafta sürecek bu son aşamayı de tamamladığımızda inşallah '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimiz de bitmiş olacak.
----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/10/20-ekim-2021-carsamba-reis.html>
IV.BÖLÜM
İZLEME
DEĞERLENDİRME
27 Ekim 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı237..................................IV.Aşama (I) - İzleme
IV.Aşama (I) - İzleme
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin ‘İZLEME, DEĞERLENDİRME’ başlıklı IV.ncü ve son aşamasındayız. Böylece şu ana kadar yolun dörtte üçünü geçmiş ve önerimizin sonuna gelmiş olduk.
Allah nasip ederse takip eden bu üç hafta
stratejik plan uygulamasının belli periyodlarla ‘NASIL İZLENECEĞİ, NASIL DEĞERLENDİRİLECEĞİ VE NASIL GÜNCELLENECEĞİNİ’ ortaya koyup '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimizi tamamlamış olacağız.
Bu güne kadar halen bulunulan nokta ile
ulaşılmak istenen durum arasındaki yolu tarif etmiş olduk. Orta vadede
stratejik amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak stratejik yöntemleri
belirledik. Aynı zamanda uzun vadeli ve geleceğe dönük bir bakış açısı ile değişimin nasıl yönetilebileceğini
de açıkladık.
Susurluk için önerdiğimiz bu yöntem
bilimsel bir yöntemdir. İlaveten Kamu yönetiminde halen yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Günlük gelişigüzel
gelişmelere değil, geleceğe ve sonuçlara odaklı olmaktır. O sonuçların plânlanmasıdır. Değişimden korunmak için değil,
bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde olabilmesine gayret etmek
demektir. Dinamik bir şekilde hareket edilerek aslında o değişimlerin bizatihi
plânlanması söz konusudur.
Uygulamada yapılan çalışmalar düzenli
olarak gözden geçirilerek değişen şartlara uyarlanmakta, yani esnek bir plân
anlayışıyla hareket edilmektedir. Susurluk için bir ‘stratejik plân’ yapılması kuşkusuz öncelikle iç ve dış
dinamiklerin dikkate alınıp izlenip değerlendirmesini gerektiriyor. Aynı şey
plan uygulaması sırasında da zorunlu.
STRATEJİK PLÂN ÇALIŞMASININ IV.NCÜ VE SON AŞAMASI; ‘BAŞARIMIZI NASIL TAKİP EDER VE DEĞERLENDİRİRİZ?’ SORUSU İLE AÇIKLIĞA KAVUŞUYOR. Zira
değişimi yönetirken sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan sonuçların belirlenmiş vizyon, ilkeler,
amaçlar ve hedeflerle ne ölçüde uyumlu olduğunun takibi gerekir.
KISACA ORTAYA ÇIKAN PERFORMANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ DİYEBİLECEĞİMİZ BİR SAFHADAN
BAHSEDİYORUZ. Ki buradan elde edilecek sonuçlarla plânın gözden geçirilmesi ve gereğinde bazı
kısımlarının güncellenmesi de mümkün olabilsin.
‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusuna
cevap bulmak elbette ki kolay değildi. ZAMAN GEREKTİ, EMEK İSTEDİ, AKTİF
KATILIM LAZIM OLDU. EN ÇOK DA ADANMIŞLIK, İNANMIŞLIK İHTİYACI
ORTAYA ÇIKTI BİR TÜRLÜ BULUNAMAYAN.
Çünkü; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair
bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak
hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve
değerlendirilmesi katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor.
Bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ deniyor.
Bu tarz bir yönetim yaklaşımı, her şeyden önce; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya
nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak
başlıyor. Bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor.
İKİ YILDIR SÜREN ‘STRATEJİK PLAN ÖNERİSİ’ ÇALIŞMAMIZ YOLUN KOLAY OLMADIĞINI ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERDİ. Gördük ki bir stratejik plân fikri hiç te kolay
bir çözüm yolu değildi. Plan disiplini içerisinde doğru strateji ve hedefler üretmekse
işkembe-i kübra’dan atmakla olamazdı, olmadı da zaten. Ancak başarılabilirse
gelecek 10-20 yıl için geçerli olacak bir vizyon ortaya çıkacaktı. Uygulama stratejileri ve
hedefler bir tür yol haritası olacaktı.
YÜRÜYÜŞÜMÜZ BİR ŞEHRİN İÇİNDE OLDUĞU ÇEMBERİ KIRIP, GELECEĞİ KAZANMA ÇABASI OLARAK GENÇLERE ARMAĞAN KALACAKTI. İşte bu
heyecan ve odaklanma hali bizi bu noktaya kadar getirdi. Allaha hamd olsun ki bütün
olumsuzluklara inat başardık gibi. ÖNERİMİZ ARTIK OLGUNLAŞMIŞ VAZİYETTE.
Neticede ortaya çıkan vizyon
öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o
noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor.
Ancak, DÜNYANIN EN İYİ FİKRİ BİLE UYGULANAMAZSA BİR İŞE YARAMAZ. EYLEME DÖNÜŞMEYEN, HAYATA GEÇİRİLEMEYEN DÜŞÜNCELER; YA ZİHİNLERDE HOŞ BİR SEDA, YA DA KİTAP SAYFALARINDA
PARLAK CÜMLELER OLARAK KALIRLAR. Bu yüzden ‘İZLEME DEĞERLENDİRME VE GÜNCELLEME’ için öncelikle önerimizin
resmi bir belgeye dönüşmesi gerekiyor.
BİR TASLAK OLARAK ELE ALINIP ÜZERİNDEN GEÇİLEREK, BİR ANLAMDA TEMİZE ÇEKİLİP KİTAPLAŞTIRILARAK UYGULAMAYI BAŞLATMASINA İMKÂN VERİLMELİ. Ardından gelecek için aynı vizyona
inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak geliyor.
Doğal olarak bu aşamada sürecin etkin izlenmesi, değerlendirilmesi ve güncellenmesi
daha fazla önem kazanır. ZİRA O ZAMAN SÜREÇ BAŞLAMIŞ, İZLEME FAALİYETİ ZORUNLU OLMUŞ OLUR. DOĞAL OLARAK İZLEME DEĞERLENDİRMELERİN, DEĞERLENDİRMELER DE GÜNCELLEMELERİN ÖNÜNÜ AÇACAKTIR.
İç izleme değerlendirme ‘NEREDEYIZ’ sorusunu sürekli gündemde tutup verileri takip etmekle başlıyor. BÜNYENIN EKONOMIK, DEMOGRAFIK, SOSYAL VE KÜLTÜREL ÖGELERININ TEMEL GÖSTERGELERI KAYIT ALTINA ALINIP PAYLAŞILMALI. Bu şekilde Susurluk hakkında bir tür ‘gösterge tablosu’
oluşacaktır. Ki her bir verinin süreç içinde hem kendisiyle hem de diğerleriyle ilişkisi kurulabilsin.
Karşılaştırmalar yapılarak; artışlar, azalışlar, oransal değişkenlikler
hesaplanabilsin.
Her bir öge için; ‘DAHA ÖNCE NEYMIŞ, ŞIMDI NE, GELECEKTE NE
OLABILIRI’ üzerinde düşünülebilsin. İç faktörlerin bu şekilde izlenmesi neticede Susurluğun ‘güçlü ve zayıf’
yanlarını sürekli gözaltında tutmaya da yarar. Plan öncesindeki ‘güçlü ve zayıf’ yanların değişip
değişmediğini, olumlu ya da olumsuz gidişin gözlenmesini sağlar. Plan uygulamasının
bu iç faktörlerdeki değişime etkisi ölçülebilir.
KISACA GÜÇLÜ YÖNLERIN DAHA DA GÜÇLENIP GÜÇLENMEDIĞI, ZAYIF YÖNLERIN TELAFI EDILIP EDILMEDIĞI IZLENMIŞ OLUR. Takip eden
değerlendirmelerle ise her daim; güçlü yönlerin devamı, hatta nasıl daha da güçlü hale getirilebileceği, zayıf
yanların nasıl olup ta onarılıp güçlendirilebileceği üzerinde öneriler güncellenip geliştirilebilir.
Dış çevreye ait verilerin derlenmesi ise
karşı karşıya olunan ‘fırsat ve tehditlerin’ izlenmesi demek. Değerlendirme ve analiz yöntemiyle dış faktörlerdeki
değişimi görme, yeni fırsat ve tehditleri tanımamıza imkân veriyor. ETRAFTA NE OLUP BİTTİĞİNİ İZLEMEK, OLABİLECEK RİSKLERİN FARKINDA
OLMAK VE NASIL BİR SÜREÇ İÇİNDE OLDUĞUMUZU BİLMEK YOLA ÇIKMAK KADAR YOLCULUK İÇİN DE ZORUNLU HUSUSLAR.
Elbette bunun için öncelikle
gerek Güney Marmara Bölgesi,
gerek ulusal düzeyde dış çevre
izlemesi yapmak lazım. Yetmez, uluslararası gelişmelerin de takip edilmesi icap
eder. Bu çalışmalar en başta plan öncesindeki ‘fırsat ve
tehditlerin’ değişip değişmediğini, olumlu ya da olumsuz gidişlerin gözlenmesini sağlar. Bu dış faktörlerdeki değişimin plan uygulamasına etkisi ölçülebilir. BÖYLECE FIRSATLARDAN YARARLANILIP YARARLANILMADIĞI,
TEHDİTLERDEN SAKINILIP SAKINILMADIĞI IZLENMIŞ OLUR.
Takip eden değerlendirmeler ise her
daim; tehditlerin zararlı etkilerinden nasıl korunabileceğimizi ve fırsatlardan
nasıl yararlanabileceğimizi düşündürür. BÖYLE BİR BAKIŞ AÇISI AYNI ZAMANDA RİSKLERE KARŞI KORUNABİLMENİN,
TEHDİTLERİN NASIL OLUP DA FIRSATA DÖNÜŞTÜREBİLECEĞİNİN DE ŞİFRELERİNİ VERİR. Daha önceden
belirlenmiş önerilerin güncellenip
geliştirilmesi mümkün olur.
IV.ncü aşamanın ‘İzleme’ kısmında
en ağırlıklı faaliyet belirlenmiş ‘hedeflerin etkinliğinin ölçülmesi’ oluyor. Hedeflerin performansı ise doğrudan ‘stratejilerin ne kadar etkili olduğunu’ gösteriyor.
Bu açıdan hedefler stratejilerin uygulanmasıyla, onlar da stratejik
amaçlara erişim konusuyla yakından ilgili. Ancak bu ölçümlerin
yapılabilmesi, tabi ki izleme faaliyetinin başarısına bağlı.
İZLEME SÜRECİNDE ELDE EDİLMİŞ NE KADAR SOMUT VERİ VARSA, NE KADAR
DOĞRU VE İŞLEVSELSELER O KADAR İYİ SONUÇ ALINABİLİYOR. YANİ KISACA; HEDEFLERİN ETKİNLİĞİ VE STRATEJİLERİN BAŞARISI EN ÖNCE ETKİN BİR İZLEME FAALİYETİ GEREKTİRİYOR. Çünkü iyi
bir planın en az iyi bir uygulama kadar, iyi bir ‘denetime’ de ihtiyacı var.
Bilindiği üzere yönetim
faaliyetinin beş temel fonksiyonundan biri olan denetim ise yine sürece ilişkin sağlıklı verilerin toplanıp izlenmesiyle
başlıyor.
HEDEF VE STRATEJİLERİN İZLENMESİ
BİLİNEN ÜÇ
TÜR VERİ İLE MÜMKÜN. İlki
sahada; iç bünyede ve dış çevrede zaten toplanmakta olan verileri lazım olan şekliyle
derleyip kayıt altına almaktan
ibaret. Diğeri hedeflerle
ifade edilmiş menzil, istikamet ve sonuçları rakamlara dönüştürüp bir nevi gösterge tablosu haline getirmek. Üçüncüsü de, uygulamadan
ve mevcut verilerden yola çıkarak her hedef için işe yarar somut ölçüm verileri üretebilmekle
mümkün.
Bu noktada mevcut hedeflerden birkaç örnek vermekle yetinelim. Meselâ, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe ‘HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak’ şeklinde
bir hedefimiz var. Buradaki 60 bin ton hedefi gayet açık ve somut bir gösterge. Bu
konuyla alakalı da ilgili sektör
kuruluşlarının istatistikleri var. O halde yapılacak şey basit; o
istatistiklerin takip edilip izlenmesiyle belli zamanlarda nasıl bir değişim gösterdiğini anlamak.
Diyelim ki veriler yıllık süt üretiminin
55 bin ton olduğunu gösteriyor.
Bunun anlamı hedefin %91,7 oranında tutturulmuş olduğudur. Ancak söz konusu hedefin bağlı olduğu ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre
imkânlarını değerlendirmek’ stratejisinin başarısı için bu rakam yetmez. Değişim sürecinde stratejik plan uygulamasının etkisini de hesaba katmak
gerekiyor. Çünkü süt üretiminin
yıldan yıla artışında bazı doğal faktörler
de etkili olmuş olabilir.
Bir başka örnek; ‘HDF.2.2.1.01-Plan
hazırlama ekibi içinden
en az 7 yetenekli genci kazanmak’ hedefini ele alalım. Demek ki gösterge tablosunda %100 etkinlik için 7 gencin kazanılması öngörülüyor. Dolayısıyla 3 gencin stratejik plan ekibinde
yetiştirilmesi % 42,9, iki genç ilavesiyle
5 genç için %71,4
başarı anlamına gelir. Bu başarı aynı zamanda ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi için de kendi
ölçüsünde nispi bir katkı demek.
‘HDF.3.3.1.05-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ hedefi ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisiyle ilgili bir diğer örnek. Bu konuda mevcutta depreme karşı dayanıklı konut stokunun ne
olduğunu bilmek gerekiyor. Bir de bu seviyeye çıkarılması mümkün tüm konut
stokunun ne olabileceğini hesap etmek.
Misal bu sayı 2000 ise ve şu an
mevcut depreme karşı dayanıklı konut stoku 650 ise planın uygulanacağı,
dolayısıyla da hedef etkinliğine esas sayının yani gösterge tablosundaki maksimum rakamın 1350 olacağı anlaşılır. Bu
rakamın 5 yıllık plan döneminde; 150,
200, 250, 350 ve 400’lük dilimlerle gerçekleşmesinin
planlandığını varsayalım.
Yine diyelim ki üçüncü plan
uygulama yılında 650 konut 950’ye yükselmiş
olsun. Artış nedir? 300, peki hedef neydi? 2000 x %60 = 1200. Şu
halde plan döneminin 4.ncü yılına kadar
1200 hedefinin ancak 300’ü gerçekleşmiş. Oysa ilk üç yıl için ne planlanmıştı (150+200+250=);
600. Demek ki üç yıllık uygulama sonunda ancak %50 başarılı olunabilmiş.
İşte örneklerde de görülebileceği üzere hedef
etkinliği ya da performans ancak böyle
somut, rakamlara dayalı verilerle ölçülebilir. Dolayısıyla da IV.NCÜ AŞAMADA İZLEME FAALİYETİNİN ÖLÇÜTLENDİRME, RAKAMLANDIRMA, HESAPLAMA VE TABLOLAŞTIRMA YÖNTEMİ İLE YAPILMASI STRATEJİK PLANIN NE KADAR BAŞARILI
UYGULANABİLDİĞİNİN ANLAŞILMASINA YARDIM EDER. DEĞERLENDİRME VE GÜNCELLEME İÇİN TEMEL OLUR.
Önemli olduğu için
burada yinelemek istiyorum. SUSURLUK
İÇİN İZLENMESİ GEREKEN ÇEVRE ORTAMLARDAN BİRİSİ GMKA FAALİYETLERİ, PROJE VE
YAYINLARIDIR. Önerdiğimiz
plân çalışması, içinde yer aldığımız Güney Marmara Kalkınma ajansını bilmeden, dikkate almadan, ondan
yararlanmadan yapılamaz.
Oradan izlenebilecek gösterge ve verilerin kesinlikle Susurluk için de değerlendirilmesi gerekiyor. O belgelerde Susurluk
nasıl yer alıyor, geçmişiyle bugünüyle hangi veriler tespit edilmiş, nasıl bir gelecek öngörülüyor bilmek
gerek.
Öte yandan takip edilmesi gereken bir başka önemli dış çevre faktörü 5018 SAYILI KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL YASASI VE ONUN UYGULAMALARI olmalı. Zira 2006
yılından bu yana Stratejik Yönetim biçimi ülkemizde
resmen uygulanıyor. O günden bu
yana bütün
bakanlıklar, üniversiteler ve kamu kurumları Stratejik Plânlarını yaparak her yıl kanun gereği yıllık Faaliyet
Raporlarını kamuoyuna açıklayıp
yayımlıyor.
Bu açıdan söz konusu stratejik plan örnekleri ve faaliyet raporlarını izlemek işin tabiatında
var. Çünkü, gerek
5018 mevzuatını, gerekse benzer iyi uygulama örneklerini takip etmek; ‘Amerika’yı yeniden keşfetmemek için’ temel
başvuru kaynağı. Doğal olarak da değerlendirmeler yapmak ve gereğinde güncellemelere gitmek için yararlanılabilecek en uygun ortam.
Daha işin başında ‘Stratejik Plân’ başlıklı bir yazımızla önerdiğimiz planlama seçeneğinin ne olup ne olmadığını açıklamıştık. Orada, ‘BİR DEĞİŞİM PLÂNININ OLMASI, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN ASLA YETERLİ DEĞİL’dedik. Çünkü, Plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi şarttı. ASIL OLAN PLÂN DOKÜMANI, PIRILTILI ŞABLON VE YAZILI BELGELER DEĞİL, HAZIRLANMASI VE UYGULANMASIYLA O YÖNETİM SÜRECİNİN BİZZAT KENDİSİYDİ.
Elbette bu tarz bir yönetim çalışmasına
da en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden
insanlar sürece dahil edilmeliydi. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulacaktı. Bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan
birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecekti.
ANCAK ARZU EDİLEN ULAŞILABİLİR BİR
GELECEĞE ODAKLANMAK ELBETTE GERÇEKÇİ OLMAYI DA GEREKTİRİR. BU ANLAMDA UZUN VADELİ BİR YAKLAŞIMDIR VE GÜNÜ KURTARMAYA YÖNELİK OLAMAZ. Günlük işlerin plânlanması ve
sorunların halledilmesiyle ilgili değildir. Hayalci de değildir. Zira hayalle ölçülebilir amaç ve hedefler arasında çok büyük bir fark vardır.
Kaldı ki, HEDEFLENEN SONUÇLARIN NASIL VE NE ÖLÇÜDE GERÇEKLEŞTİĞİNİN İZLENMESİ, DEĞERLENDİRİLMESİ VE DENETLENMESİ
AYNI ZAMANDA HESAP VERME SORUMLULUĞUNA DA TEMEL OLUŞTURUR. Bu sebeple böyle bir yönetim sürecinin üst düzey
yetkililer tarafından tam olarak desteklenmesi şarttır.
Bununla beraber, yine ifade edelim
ki; BU TÜR KATILIMCI BİR YAKLAŞIM İLGİLİ TARAFLARIN, HER DÜZEYDEKİ PAYDAŞLARIN KATKISI, ORTAK ÇABASI VE DESTEĞİ OLMAKSIZIN BAŞARIYA ULAŞAMAZ. Şayet Susurluk geleceğini öngörmek, karşı karşıya kaldığı sorunları
orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval güncel vıdı vıdılardan, kısa vadeli çözümlerden uzak durmalıdır.
ÖNERİMİZ, TAM AKSİNE SUSURLUĞUN ORTA VE UZUN VADEYİ ÖNGÖREN BİR ‘STRATEJİK PLANI’ OLMASIDIR. Burada önerdiğimiz
şey elbette ki mevcut sorunlarıyla uğraşmayı, projeleri sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmaz. Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi partiler vaatlerini
yerine getirecek ve Mülki idare
de vazifesini yürütecektir. Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli
basın, sosyal medya ve sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardır.
BURADA FARKLI OLAN ŞEY HEP BİRLİKTE
STRATEJİK PLÂN
ÇALIŞMALARINA SAHİP ÇIKMAK, KATILMAK VE DESTEK VERMEKTİR.
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/10/27-ekim-2021-carsamba-reis.html>
03 Kasım 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı238..................................IV.Aşama (II) - Değerlendirme
IV.Aşama (II) - Değerlendirme
‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin ‘İZLEME, DEĞERLENDİRME’ başlıklı IV.ncü ve son aşamasındayız.
Son birkaç hafta stratejik
plan uygulamasının ‘NASIL İZLENECEĞİ, NASIL DEĞERLENDİRİLECEĞİ VE NASIL GÜNCELLENECEĞİNİ’ ortaya koyup '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimizi tamamlamış olacağız.
Böylece STRATEJİK PLÂN ÇALIŞMASININ IV.NCÜ VE SON AŞAMASINDA; ‘BAŞARIMIZI NASIL TAKİP EDER VE DEĞERLENDİRİRİZ?’ SORUSU DA AÇIKLIĞA KAVUŞMUŞ OLACAK. Zira
değişimi yönetirken sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan sonuçların belirlenmiş vizyon, ilkeler,
amaçlar ve hedeflerle ne ölçüde uyumlu olduğunun takibi gerekiyor.
Geçen hafta içinde bulunduğumuz IV.ncü Aşamanın ‘İZLEME’ bölümü üzerinde çalıştık. Bu
hafta, izleme faaliyeti sonucu ORTAYA ÇIKAN PERFORMANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ DİYEBİLECEĞİMİZ BİR SAFHAYI AÇIKLAMAYA ÇALIŞACAĞIZ. Ki buradan elde edilecek sonuçlarla plânın gözden geçirilmesi ve gereğinde bazı
kısımlarının güncellenmesi de mümkün olabilsin.
Neticede ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusuna cevap bulmak adına ‘Bir Stratejik Plan önerisi’ ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunun için; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe
dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak
hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve
değerlendirilmesi gerekiyor. Bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ deniyor.
Bu çerçevede iki yıla yakın bir süredir devam
eden bu süreç; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya
nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak
gelişti. NETİCEDE BİZ BU ÖNERİYİ TAMAMLADIĞIMIZDA DİLEĞİMİZ ELBETTE Kİ UYGULANABİLECEK BİR
STRATEJİK PLÂN ORTAYA KONULMASIDIR.
Ancak bu tarz bir yönetim
yaklaşımının, her şeyden önce katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösterdiğini
de sürekli vurguladık. ÖNERİMİZ ARTIK OLGUNLAŞMIŞ VAZİYETTE. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o
noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor.
Ancak, son aşamanın yani ‘İZLEME DEĞERLENDİRME VE GÜNCELLEME’ yapılabilmesi için elbette ki önerimizin resmi bir belgeye dönüşmesi gerekiyor. Ardından gelecek için aynı
vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak geliyor.
Doğal olarak bu aşamada sürecin etkin izlenmesi, değerlendirilmesi ve güncellenmesi
söz konusu olabilir. DOĞAL OLARAK İZLEME DEĞERLENDİRMELERİN, DEĞERLENDİRMELER DE GÜNCELLEMELERİN ÖNÜNÜ AÇACAKTIR.
‘Değerlendirme’ ifadesinin dört farklı
anlamı bulunuyor. Bunların başında bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak ifadesi geliyor. Sahip olunan bir şeyin doğru şekilde
kullanılması manasında. İkinci anlamı ise bir değer kazandırmak, kıymetlendirmek şeklinde. Burada ise sahip olunan şeye verilen maddi
değerden bahsedilmekte. Üçüncü anlamı da ölçme, değer biçme ve değerini öngörmek oluyor.
Değerlendirme kelimesinin dördüncü anlamı; bir şeyin önemini, özünü, niceliğini ve niteliğini belirlemek olarak ifade edilebilir.
BUNA GÖRE KONUMUZLA İLGİLİ ‘DEĞERLENDİRME’ KAVRAMI ELBETTE ÖNCELİKLE STRATEJİK PLANIN YERİNDE, ÖNGÖRÜLEN YARARLI BİR YOLDA VE DOĞRU ŞEKİLDE KULLANILMASI ANLAMINA
GELİYOR. Değerlendirme kelimesinin dördüncü anlamı da bize bu konuda ışık tutuyor. Elbette Stratejik
planın önemini, özünü,
niceliğini ve uygulamaya yansıyan niteliklerini belirlemekten söz ediyoruz.
Neticede bir değerlendirme yapabilmek
için; gözlemlenen
harekete yaklaşmak, onu mümkün olan somut ölçütlerle değerlemek ve yorumlamak gerekiyor. BU MANADA DEĞERLENDİRME; STRATEJİK PLANA YANSIYAN DÜŞÜNCELERİN, YAPILAN İŞİN, ORTAYA KONAN ESER YA DA
NETİCELERİN NE ÖLÇÜDE BAŞARILI OLDUĞUNU AÇIKLAMAKTIR. Bu sonucu uygulamanın niteliği ile niceliği üstüne yapılan
bir dizi çalışma neticesinde varılan yargı olarak düşünebiliriz.
GERÇEKLEŞMELERİN, ÖNGÖRÜLMÜŞ ÖLÇÜLERE GÖRE KIYMETLENDİRİLEREK NE ANLAM İFADE ETTİĞİNİN
BELİRTİLMESİ VE VARSA DEĞİŞİM TRENDLERİNİN DE YORUMLANMASIDIR. Kuşkusuz böyle bir
değerlendirmeden söz edilebilmesi için de öncelikle
ortada uygulanan somut bir düşünce, eylem, netice ve ürün olmalıdır. Bu bir süreçtir ve değerlendirilen şey de o süreçte yaşanan
somut performanslardır.
Bu noktada Performans kavramını da açıklamak
gerekiyor. Performans, HERHANGİ
BİR BAŞARI, ELDE EDİLEN İYİ SONUÇ VEYA BİR ŞEYİN DEĞERİNİ BELİRLEYEN NİTELİKLER olarak tanımlanıyor. İcra etmek, başarı, başarım gibi
anlamları da bulunuyor. BİR
ŞEYİ BAŞARMAK, ZAMANLA OLGUNLAŞTIRMAK VE ÇABA SARF ETMEK GİBİ EYLEMLERİ karşılar. Genel anlamda belirli bir amaca yönelik olarak yapılan planlar doğrultusunda ulaşılan
noktayı, bir başka deyişle elde edilenleri kalite ve kantite yönleri ile belirleyen bir kavram.
BU ANLAMDA PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ,
TESPİT EDİLEN NİTELİKLERİ, NİCEL VERİLERİ, BENZERLERİ YA DA DİĞERLERİYLE
KARŞILAŞTIRARAK YAPILAN SİSTEMATİK BİR ÖLÇME OLUYOR. AMAÇLI VE PLANLI FAALİYETLER SONUCUNDA ULAŞILANI NİCEL VE
NİTEL OLARAK BELİRLEYEN BİR FAALİYET.
Meselâ, hizmette etkinlik, üretimde
verimlilik ve tutumluluk, genel anlamda bilinen performanslara örnek verilebilir. Bu nedenle performans konusunda; ‘bir işi yapanların o işle amaçlanan hedefe yönelik olarak nereye varabildiğinin, neyi sağlayabildiğinin
nicel ve nitel olarak anlatımı’ şeklindeki tanım genel kabul görmüş. Böylesine açık ve net
bir ‘süreç performansına’ yönelik
olmayan genel yargılar da bu yüzden
değerlendirme niteliği taşımıyor.
Stratejik plan özelinde İÇ İZLEME sonucunda derlenen veri ve bilgilerin değerlendirilmesinden ilk amaç; ‘NEREDEYIZ’ sorusunu sürekli gündemde tutarak gerektiğinde güncellemeler yapabilmektir. İzleme ile Susurluk hakkında oluşan ‘gösterge tablosu’ yorumlanacak ve bir tür performans değerlendirmesi mümkün olabilecektir. Böylece önceden belirlenmiş her bir ‘zayıf’ ve ‘güçlü’ yön için; ‘DAHA ÖNCE NEYDİ, ŞIMDI NE OLMUŞ, GELECEKTE NE OLABILIR’ üzerinde düşünülebilir.
Plan öncesindeki ‘güçlü ve zayıf’ yanların değişip
değişmediği, olumlu ya da olumsuz gidişlerin değerlendirilmesi yapılabilir.
Plan uygulamasının bu faktörler üzerindeki değişim etkisi ölçülebilir. Takip eden değerlendirmeler; ‘zayıf’ ve ‘güçlü’ yönlerin güncellemesi
için temel olacaktır.
AYRICA BİR SONRAKİ GÜNCELLEME SAFHASINDA; GÜÇLÜ YÖNLERİN DEVAMI, HATTA NASIL DAHA DA GÜÇLÜ HALE GETİRİLEBİLECEĞİ, ZAYIF YANLARIN NASIL OLUP TA ONARILIP GÜÇLENDİRİLEBİLECEĞİ ÜZERİNDE DE YENİ ÖNERİLER ORTAYA KONABİLECEKTİR. AYNI ŞEKİLDE DIŞ ÇEVREYE AİT VERİLERİN İZLENMESİ DE KARŞI KARŞIYA OLUNAN ‘FIRSAT VE
TEHDİTLER’DE HERHANGİ BİR DEĞİŞİKLİK OLUP OLMADIĞINI DEĞERLENDİRME İMKÂNI VERİR.
Benzer bir yaklaşımla DIŞ FAKTÖRLER de izleneceği için yapılacak değerlendirme ve analizlerden çevredeki
değişimi görme, yeni fırsat ve tehditleri tanımamız mümkün. ETRAFTA NE
OLUP BİTTİĞİNİ İZLEMEK, FIRSAT VE TEHDİTLERİ GÖZLEMLEMEK DEĞERLENDİRME İÇİN ŞART. DEĞERLENDİRMELER, DEĞİŞEN AVANTAJ VE RİSKLERİN FARKINDA
OLMAK VE NASIL BİR SÜREÇ İÇİNDE OLDUĞUMUZU BİLMEK AÇISINDAN ZORUNLU HUSUSLAR.
En başta plan öncesindeki ‘fırsat ve
tehditlerin’ değişip değişmediğini, değiştiyse ne yönde farklılaştığını ve nedenlerini
tespit etmek gerekiyor. Olumlu ya da olumsuz gidişlerin yorumlanmasını
gerektiriyor. BÖYLECE FIRSATLARDAN YARARLANILIP YARARLANILMADIĞI, TEHDİTLERDEN
SAKINILIP SAKINILMADIĞI DEĞERLENDİRİLMİŞ OLUR. Takip eden süreçte; yeni tehditlerin zararlı
etkilerinden nasıl korunabileceğimizi ve doğan fırsatlardan nasıl
yararlanabileceğimizi düşündürür. Çünkü BÖYLE BİR BAKIŞ AÇISI AYNI ZAMANDA RİSKLERE KARŞI KORUNABİLMENİN, TEHDİTLERİN NASIL
OLUP DA FIRSATA DÖNÜŞTÜREBİLECEĞİNİN DE ŞİFRELERİNİ VERİR. Bu suretle daha önceden belirlenmiş önerilerin güncellenip geliştirilmesine geçilebilir.
IV.ncü aşamanın ‘değerlendirme’ kısmında en ağırlıklı faaliyet belirlenmiş ‘hedeflerin etkinliğinin yorumlanması’ oluyor. Bu hedeflerin performansı ise doğrudan ‘stratejilerin ne kadar etkili olduğunu’ göstermesi açısından önemli.
Ancak bu değerlendirmelerin yapılabilmesi, tabi ki en başta izleme faaliyetinin
başarısına bağlı. İZLEME SÜRECİNDE ELDE EDİLMİŞ NE KADAR SOMUT VERİ VARSA, NE KADAR
DOĞRU VE İŞLEVSELSELER O KADAR İYİ SONUÇ ALINABİLİYOR. Çünkü iyi
bir ‘planın’ en az iyi bir ‘uygulama’ kadar, iyi bir ‘denetime’ de ihtiyacı var.
Bu anlamda HEDEF VE STRATEJİLERİN BAŞARI DEĞERLENDİRMESİ ÜÇ TÜR YÖNTEM İLE MÜMKÜN. İlki; iç bünyede ve
dış çevrede izleme safhasında derlenen verileri BAŞARI AÇISINDAN yorumlayıp kıymetlendirmekten ibaret. Diğeri; hedeflerle
ifade edilmiş menzil, istikamet ve sonuçları PERFORMANS AÇISINDAN rakam
içeren gösterge
tabloları şeklinde okuyup sonuç
çıkarmak. Üçüncüsü de;
uygulamadaki her hedef için üretilen somut ölçüm verilerini KENDİ
İÇİNDE VE BENZERLERİYLE KIYASLAMAK
SURETİYLE etkinlik değerlendirmeleri yapmak.
Meselâ, geçen haftaki ‘izleme’ yazımızda misal olarak verilen bazı
hedefleri bir de ‘değerlendirme’ açısından
ele alalım. Bilindiği gibi ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe ‘HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak’ şeklinde
bir hedefimiz var. İzlemeden çıkan veri
ise yıllık süt üretiminin
55 bin ton olduğu şeklinde. İlk bakışta buradan çıkan sonuç şu: Öngörülen hedef %91,7 oranında tutturulmuş. Hâlbuki söz konusu
hedefin konusu olan süt üretimi plan uygulamaya geçtiği sırada 47 bin ton idiyse gerçek performans sadece 8 bin ton. Bu da başlangıca göre %17 artış gerçekleştiği
anlamına geliyor. Bu ölçüt hedefin bağlı olduğu ‘Str.1.3.2-Konum, doğal
kaynak ve çevre
imkânlarını değerlendirmek’ stratejisinin başarısı için önemli. Böylece
değişim sürecinde stratejik plan uygulamasının etkisi de hesaba
katılmış oluyor.
Bir başka örnek; ‘HDF.2.2.1.01-Plan
hazırlama ekibi içinden
en az 7 yetenekli genci kazanmak’ hedefi idi. İzleme safhasında gösterge tablosu bu hedef için
%100 etkinliği 7 gencin kazanılması olarak gösteriyor. Dolayısıyla 3 gencin sıfırdan stratejik plan ekibinde
yetiştirilmesi % 42,9, iki genç ilavesiyle
5 genç için %71,4
başarı anlamına geliyor. Bu başarı değerlendirmesi aynı zamanda ‘Str.2.2.1-Nitelikli insan yetiştirme’ stratejisi için de kendi
ölçüsünde nispi bir katkı sunuyor.
Bir önceki yazımızda verilen ‘HDF.3.3.1.05-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ hedefi
ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi bir diğer örnekti. Bu konuda mevcutta depreme karşı dayanıklı konut stokunun
ne olduğunu bilmek gerekiyor. Bir de ne olabileceğini hesap etmek. Misal bu
seviyeye çıkarılması mümkün tüm konut
stoku sayısı 2000, plan başlangıcında mevcut depreme karşı dayanıklı konut
stoku ise 650 ise hedef etkinliğine esas gösterge tablosu maksimum 1350’yi gösterecektir.
Öte yandan gerçekleşmenin
5 yıllık plan döneminde; 150, 200, 250, 350 ve 400’lük
dilimlerle planlandığını varsaymıştık. Yine üçüncü plan uygulama yılında 650 konut
950’ye yükselmiş ise artış ne oluyor? 300, peki hedef neydi? 2000 x
%60 = 1200. Demek
ki plan döneminin 4.ncü yılına
kadar 1200 hedefinin ancak 300’ü gerçekleşmiş. Oysa ilk üç yıl için ne planlanmıştı (150+200+250=);
600. Demek ki üç yıllık uygulama sonunda ancak %50 başarılı olunabilmiş.
İşte değerlendirme böyle bir şey.
Verdiğimiz örneklerde de görülebileceği üzere hedef
etkinliği, başarı ya da performans ancak böyle somut, rakamlara dayalı olarak ölçülebilir. Dolayısıyla da IV.NCÜ AŞAMADAKİ İZLEME FAALİYETİ DEĞERLENDİRMELERİN, BU ÇALIŞMA DA GÜNCELLEMELER İÇİN TEMEL OLUR. Neticede bu yöntemler
tümüyle
stratejik planın ne kadar başarılı uygulanabildiğinin anlaşılmasına ve
gerekiyorsa güncellenmesine yardım eder.
Daha işin başında ‘Stratejik Plân’ başlıklı bir yazımızla önerdiğimiz planlama seçeneğinin
ne olup ne olmadığını açıklamıştık.
Orada, ‘BİR DEĞİŞİM PLÂNININ OLMASI, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN ASLA YETERLİ DEĞİL’dedik. Çünkü, Plânın
sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi
şarttı. ASIL OLAN PLÂN DOKÜMANI, PIRILTILI ŞABLON VE YAZILI BELGELER DEĞİL,
HAZIRLANMASI VE UYGULANMASIYLA O YÖNETİM SÜRECİNİN BİZZAT KENDİSİYDİ.
Elbette bu tarz bir yönetim çalışmasına
da en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden
insanlar sürece dahil edilmeliydi. Çünkü, BU TÜR KATILIMCI BİR YAKLAŞIM İLGİLİ TARAFLARIN, HER DÜZEYDEKİ PAYDAŞLARIN KATKISI, ORTAK ÇABASI VE DESTEĞİ OLMAKSIZIN BAŞARIYA ULAŞAMAZ.
Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulacaktı. Bu sürecin bir yan ürünü olarak
yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecekti.
Kaldı ki, HEDEFLENEN
SONUÇLARIN NASIL VE NE ÖLÇÜDE GERÇEKLEŞTİĞİNİN İZLENMESİ, DEĞERLENDİRİLMESİ VE DENETLENMESİ
AYNI ZAMANDA HESAP VERME SORUMLULUĞUNA DA TEMEL OLUŞTURUR. Gereken zaman ve noktalarda güncellemeler yaparak stratejik planın daha uzun vadede etkin bir
şekilde uygulanmasını sağlar.
----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/11/03-kasm-2021-carsamba-reis.html>
10 Kasım 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı239..................................IV.Aşama (III) - Güncelleme
IV.Aşama (III) - Güncelleme
Nihayet hem ‘İZLEME, DEĞERLENDİRME’ başlıklı IV.ncü ve son aşamanın, hem de ‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin bitiş noktasındayız. Geçen iki haftada içinde bulunduğumuz IV.ncü aşamanın ‘İZLEME’ ve ‘DEĞERLENDİRME’ bölümleri üzerinde çalışmıştık.
Bu hafta da, izleme ve değerlendirme
faaliyeti sonucu ORTAYA ÇIKAN SONUÇLARDAN YOLA ÇIKARAK GEREK STRATEJİK PLANIN GEREKSE DE UYGULAMANIN İCAP EDEN
NOKTALARINDA GÜNCELLEME YAPILMASI KONUSUNU AÇIKLAMAYA ÇALIŞACAĞIZ. Böylece plânın gelişen şartlara uyarlanması ve
yeniden düzenlenebilmesi mümkün olabilsin.
‘Güncel’ kelimesi günün konusu olan, aktüel anlamına geliyor. ‘Güncelleme’ terimi ise Türk Dil Kurumu sözlüğünde güncel olmak şeklinde geçiyor. Bir şeyin eski olmaması, güncel olması anlamında. Bu durumda ‘Güncellik’ kelimesi de, güncel olma durumu, günün konusu hâline gelme ve aktüel olma halini ifade ediyor. Sonuç olarak ‘Güncellemek’ kavramı da; güncel duruma getirmek, güncellik kazandırmak fiili için
kullanılıyor.
Bütün bu kavramsal açıklamalardan GÜNCELLEMENİN; GÜNÜMÜZE UYARLAMA, DÜZELTME, GELİŞTİRME YA DA YENİLEME FAALİYETİ OLDUĞU SÖYLENEBİLİR. Doğal olarak bu aşamada stratejik
planda bir GÜNCELLEME yapılabilmesi; öncelikle sürecin etkin İZLENMESİNE, ardından da bunların DEĞERLENDİRİLMESİNE bağlı.
Güncelleme yapmaktan amaç; en başta stratejik planı YERİNDE VE YARARLI BİR YOLDA KULLANMAYI sürdürmektir.
Elbette onun ve uygulamasının doğru bir şekilde yapılmasını sağlamaktır. İkinci amaç; stratejik plan uygulama sonuçlarına sürekli artı DEĞERLER
KAZANDIRACAK, ELDE EDİLEN BAŞARIYI KIYMETLENDİRECEK müdahaleler
yapmakla ilgili. Burada elbette ki hedeflerdeki somut kazanımların ve
ilerlemenin sürekliliğinden yani performanstan bahsediyoruz.
Madem performansı; ‘bir işi
yapanların o işle amaçlanan hedefe yönelik olarak nereye varabildiğinin, neyi sağlayabildiğinin nicel
ve nitel olarak anlatımı’ şeklinde anlıyoruz. O halde amaçlı ve
planlı faaliyetler sonucunda ulaşılan verilerin, benzerleri ya da diğerleriyle
karşılaştırarak sistematik biçimde ölçülebilmesinin sürekliliğini de sağlamak gerekiyor.
Güncelleme yapmaktan üçüncü amaç; güncelliğini
yitiren kavram, strateji ve hedeflerin GÜNÜMÜZE UYARLANMASI, DÜZELTİLMESİ, GELİŞTİRMESİ YA DA TÜMDEN YENİLENMESİ olarak
ifade edilebilir. Bunun için güncelleme yapmak, aynı zamanda elde edilecek başarıların
kıymetlendirilmesini ve sürdürülebilir olmasını da sağlar.
Zaten Stratejik plan özelinde iç izleme sonucunda derlenen veri ve bilgilerin değerlendirilmesi; ‘NEREDEYIZ’ sorusunu sürekli gündemde tutarak gerektiğinde güncellemeler yapabilmeyi mümkün kılar. Böylece önceden belirlenmiş her bir ‘ZAYIF’ ve ‘GÜÇLÜ’ yön için; daha önce neydi, şimdi ne olmuş, gelecekte ne olabilir üzerinde düşünmek yapılacak güncellemelere temel teşkil edecektir. Neticede güçlü yönlerin devamı, hatta nasıl daha da güçlü hale getirilebileceği, zayıf yanların nasıl olup ta onarılıp güçlendirilebileceği üzerinde yeni öneriler ortaya konmasına yol açacaktır.
Aynı şekilde dış çevreden yönelen ‘FIRSAT’ ve ‘TEHDİTLER’de herhangi bir değişiklik olup
olmadığına bağlı olarak bu tür dış faktörler de güncellenebilir. Çünkü, Plan öncesindeki ‘Fırsat Ve Tehditlerin’ ne yönde farklılaştığını görmek risklere karşı korunabilmek ve fırsatlardan yararlanmayı sürdürmek üzere daha önceden belirlenmiş önerilerin güncellenip geliştirilmesine imkân verecektir. Özellikle
IV.ncü aşamanın ‘değerlendirme’ kısmında gerçekleşen hedef
etkinlikleri ve başarı performanslarının
yorumlanması o hedef ve stratejilerin güncellenmesini gerektirebilir.
O zaman bu GÜNCELLEMENİN ÜÇ TÜR YÖNTEMLE YAPILMASI MÜMKÜN. İlki; iç bünyede ve dış çevrede izlenen, değerlendirilen ve yorumlanan verileri BAŞARI AÇISINDAN kıymetlendirip, yapılacak güncellemelere esas almak. Diğeri;
hedeflerle ifade edilmiş menzil, istikamet ve sonuçları PERFORMANS AÇISINDAN rakam içeren gösterge tabloları şeklinde okuyup, sonuçları yapılacak güncellemelere
temel kabul etmek. Üçüncüsü de; uygulamadaki her hedef için üretilen somut ölçüm
verilerinin kıyaslamalarından ortaya çıkan ETKİNLİK DEĞERLENDİRMELERİNDEN YOLA ÇIKARAK gerekli güncellemeleri yapmak.
Meselâ, geçen haftalarda misal olarak verilen
bazı hedefleri bir de ‘güncelleme’ açısından ele alalım. Bu meyanda ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe ‘HDF.1.3.2.28-Süt üretiminde yeniden 60.000 tonun üzerine çıkmak’ şeklindeki hedefin izlenmesi ve değerlendirilmesinden süt üretimi hedefinin
70 bin tona çıkarılması somut bir güncelleme örneğidir. Böylece, uygulamada öngörülen hedefin %91,7 oranında tutturulmuş olmasına rağmen gerçek
performansın sadece 8 bin ton olması karşısında, başarının çıta yükseltilerek
bir ölçüde yeniden sınanması sağlanabilir.
Bir başka örnek; ‘HDF.2.2.1.01-Plan hazırlama ekibi içinden en az 7 yetenekli genci kazanmak’ hedefi idi.
İzleme ve değerlendirme safhasında belirlenen sayı maksimum 5 kişi ya da 8
kişiyi işaret ediyorsa bu hedefin %100 etkinliği için 7 rakamının, 5 ya da 8 olarak
değiştirilmesi bir güncelleme anlamına gelir. Son örnek ‘HDF.3.3.1.05-İlçemizin depreme karşı dayanıklı konut stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ hedefi için gösterge tablosundaki rakamları bir kere daha hatırlayalım.
Mevcutta depreme karşı dayanıklı
konut stokunun 650, bu seviyeye çıkarılması mümkün tüm konut stoku sayısının 2000, hedef etkinliğine esas rakamın
maksimum 1350 ve 5 yıllık plan dönemindeki gerçekleşmelerin; 150, 200, 250, 350 ve 400’lük
dilimlerle planlandığını varsaymıştık. Yine üçüncü plan uygulama yılı sonunda 650 konut
950’ye yükselmiş görünüyordu. Demek ki üç yılda mevcut stok ancak 300 konut arttırılarak %50 başarılı
olunabilmişti.
Bu durumda 4.ncü ve 5.yıl
planlamasının 400 ve 500 sayısıyla düzeltilmesi, hedef etkinlik rakamının ise 1350’den 1500’e çıkarılması
düşünülebilir. Böylece depreme karşı dayanıklı konut stoku maksimum 1850, %60 üzerinden 5 yıllık dönem sonunda hedeflenen sayı ise 1110 olarak güncellenmiş olur. Neticede tüm bu sayısal hesap ve yöntemler de
stratejik planın başarı ve etkinliğinin sürdürülebilir olmasına yardım eder.
İki yıl önce daha en başında ‘Stratejik Plân’ başlıklı bir yazımızla önerdiğimiz planlama seçeneğinin ne olup ne olmadığını açıklamıştık. Neticede ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusuna cevap bulmak adına ‘Bir Stratejik Plan önerisi’ ortaya koymaya çalışacaktık. Elbette ‘BİR DEĞİŞİM PLÂNININ OLMASI, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN ASLA YETERLİ DEĞİL’di.
Bu nedenle biz, ÖNERİMİZİN UYGULANABİLİR BİR STRATEJİK PLÂN OLMASINA ÖZEN GÖSTERDİK. Mevcut durum, misyon ve temel
ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun
amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler
belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi
gerekiyordu.
Sonuçta bu ‘Stratejik yönetim’ yaklaşımıyla
önerimizin temel kavramları; misyon, değerler, ilkeler, vizyon ve
stratejik amaçları belirlemiş olduk. ANCAK STRATEJİK PLANIN
UYGULANABİLİRLİĞİ VE ÖMRÜ ONUN ESNEK OLMASINA DA BAĞLI. BU NEDENLE PLANIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN MİSYON, DEĞERLER, İLKELER, VİZYON VE
STRATEJİK AMAÇLAR DA SÜREÇ İÇİNDE İZLENMELİ, DEĞERLENDİRMELİ VE GÜNCELLENEBİLMELİ.
Peki, bu nasıl olacak? Uygulamanın
izlenmesi sürecinde düzeltilmesi ve yenilenmesi gerektiği düşünülen temel kavramlar değerlendirilerek
güncelleme işlemine tabi tutulacaklar. Bu şekilde planın ana çatısı dahil
tüm ayrıntıları gerektiğinde güncellenerek uygulamanın sürdürülebilirliği
sağlanmış olacak. Ancak, BU TARZ BİR YÖNETİM ÇALIŞMASINA EN GENİŞ KATILIM
SAĞLANMALI, DEĞİŞİK TARAF VE SEVİYELERDEN İNSANLAR SÜRECE DAHİL EDİLMELİ.
Çünkü bu tür bir çalışma, her şeyden önce katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor. Böylece plânın
sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi kolay olacaktır. ORTAK AKIL BÖYLE BİR ORTAMDA BİR BÜTÜN OLARAK KENDİSİNİ TANIMA, ÇIKIŞ YOLUNU VE BAŞARIYI PAYLAŞMA FIRSATI BULACAKTIR. Bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon da ilerde
yaşanabilecek birçok olumsuzluğa geçit vermeyecektir.
İki yıldır devam eden bu süreç; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya
nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak
gelişti ve HAMDOLSUN ARTIK SONUÇLANMIŞ VAZİYETTE.
Neticede ortaya çıkan vizyon
öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o
noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor. Son birkaç haftadır stratejik plan uygulamasının ‘NASIL İZLENECEĞİ, NASIL DEĞERLENDİRİLECEĞİ VE NASIL GÜNCELLENECEĞİNİ’ de ortaya
koyup '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimizi tamamlamış olduk.
Böylece STRATEJİK PLÂN ÇALIŞMASININ IV.NCÜ VE SON AŞAMASINDA; ‘BAŞARIMIZI NASIL TAKİP EDER VE DEĞERLENDİRİRİZ?’ SORUSU DA AÇIKLIĞA KAVUŞMUŞ OLDU. Zira
değişimi yönetirken sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan sonuçların belirlenmiş vizyon, ilkeler,
amaçlar ve hedeflerle ne ölçüde uyumlu olduğunun takibi gerekiyor.
Ayrıca, HEDEFLENEN
SONUÇLARIN NASIL VE NE ÖLÇÜDE GERÇEKLEŞTİĞİNİN İZLENMESİ, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GÜNCELLENMESİ stratejik planın daha uzun vadede
etkin bir şekilde uygulanmasını mümkün kılar. Ancak, bu son aşamanın, yani ‘İZLEME, DEĞERLENDİRME VE GÜNCELLEME’ yapılabilmesi için elbette ki önerimizin resmi bir belgeye dönüşmesi gerekiyor. Ardından da gelecek
için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir
şekilde uygulamak.
-----
Kaynak
<https://yzyorum.blogspot.com/2021/11/10-kasm-2021-carsamba-reis.html>
SONSÖZ:
VEDA
17 Kasım 2021 Çarşamba REİS
Gazetesi/sayı240..................................Sonsöz: "VEDA"
Sonsöz: “VEDA”
“Susurluk için ne yapabiliriz?” sorusuyla başlayan ve ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’ olarak şekillenen çalışmamız Rabbime hamd olsun ki artık sonuçlanmış bulunuyor. Bildiğiniz gibi iki
yıldır devam eden bu süreç; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya
nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak
gelişti. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o
noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor. Böylece, '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimizle halen bulunulan nokta ile ulaşılmak istenen durum
arasındaki yol tarif edilmiş oldu. ANCAK, BU YOLUN YÜRÜNEBİLMESİ İÇİN ELBETTE Kİ ÖNERİMİZİN RESMİ BİR BELGEYE DÖNÜŞMESİ GEREKİYOR. Ardından da gelecek için aynı
vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak. Şimdi
sizlere bu konudaki ‘son sözlerimi’ yazıyorum. BU AYNI ZAMANDA BİR ‘VEDA’ YAZISI. Zira bugünden sonra Susurluk’la ilgili yazmayı düşünmüyorum. Belki yıldan yıla 5 Eylül kurtuluş
günlerinde olabilir. Ancak, Susurluk’tan gelen haberler beni bu yaşımda
heyecanlandıracak kadar olumlu olursa tekrar niye olmasın? ŞİMDİ LÜTFEN KENDİNİZİ 5 EYLÜL 2027’DE FARZ EDİN. KURTULUŞ TÖRENİNDE KÜRSÜDE KONUŞAN BELEDİYE BAŞKANI AŞAĞIDAKİ KONUŞMAYI YAPIYOR. Heyecanlanmaz mıydınız? Ben duysam hislenir, belki de ağlardım.
Hala Susurluk için o gün belki gelir umudundayım. İşte beklediğim kurtuluş konuşması:
“Sayın Kaymakamım, değerli misafirler, sevgili Susurluklular. Bugün Susurluğun kurtuluşunun 105.nci yılı. Hatırlıyorum, dört sene önce bir araya geldiğimizde moralimiz
pek iyi değildi. Geleceğe dair umudumuzu yitirmiş gibiydik. Şevksiz ve isteksiz
başladığımız Stratejik Plan yolculuğunun bize yeni ufuklar açabileceğinden açıkçası şüpheliydik. Yarınımızın ne olacağını,
nereye gittiğimizi bilmez durumdaydık. Buna rağmen yüzümüzü geleceğe çevirip harekete geçtik. “AYAĞA KALK SUSURLUK! GELECEK ELLERİNDE!” diyerek çağrımızı Susurluğa duyurduk.
“BİSMİLLAH” diyerek başladığımız o yürüyüş işte bizi bu günlere eriştirdi. Allaha hamd olsun. Önce elimizde ne olup olmadığını gözden geçirdik. Sonra da ne yapabileceğimizi.
Kâğıt üzerinde aldığımız her mesafe cesaretimizi arttırdı. Bir avuç insan davranıp yürümeye devam ettik. ÇOK ZORLUK ÇEKTİK, ÖZELLİKLE DE BİRLİK BERABERLİĞİ SAĞLAMA NOKTASINDA. Ama şurası bir gerçek ki lokomotif nereye giderse vagonlar da oraya gidiyor. Sonunda
başardık; Kaymakamımızın liderliğinde, Ticaret Sanayi odası Borsa, Siyasi
partiler, Sivil toplum kuruluşları ve bir avuç gönüllü Kent Konseyinde bir araya geldik. Sonunda, geç te olsa bir plan yapabildik. Çok iyi hatırlıyorum, Cumhuriyetimizin 100. Yılında YİNE BÖYLE BİR 5 EYLÜL GÜNÜ STRATEJİK PLANIMIZ ELEKTRONİK ORTAMDA YAYINLANMIŞTI. Bugün planımızın 4.üncü uygulama yılı. Ülkemiz 2023 hedeflerini geride bıraktı, 2053 vizyonuna odaklanmış
durumda. Çok çalıştık, Rabbim de önümüzü açtı. Önce Üniversite kampüsümüze kavuştuk. Şimdi iki fakülte 2 yüksekokulumuz var. Yakında bir de Türk müziği konservatuvarımız olacak inşallah. Deremiz
Susurluk boyunca ıslah edilip yüksek taş duvarlarla kontrol altına alındı.
Susurluğu boydan boya kat eden atık su kolektörümüz artık deremizin kirlenmesini engelliyor. Çocuklarımız, gençlerimiz eskiden olduğu gibi bu derede yüzebiliyor, balık tutabiliyorlar. Geçtiğimiz yıl eski panayır yerinden fabrika altına
kadar dere boyu tümüyle kamulaştırılarak bölgenin en güzel millet parklarından birine sahip olduk. Çok yakında koca derede sandallarla gezinti
yapabileceğiz. Yörsan ve Şeker
fabrikası halkımızın elini taşın altına koyması ve yeni yatırımcılar sayesinde
adeta küllerinden yeniden
doğuyor. Bu arada İstanbul sanayisinden bir gurup yatırımcı Ömerköy’deki OSB’mizi hayata geçirmek üzereler. Sağ olsun Büyükşehir’imiz alt yapısını yaptı, şimdi sıra 3
fabrika 4 tesis olmak üzere 2000 kişilik yeni istihdam kapısının açılmasına geldi. Plana göre 2029 yılında OSB’miz tam kapasite çalışmaya başlayacak inşallah. Şimdiden Endüstri Meslek Lisemiz ve Meslek Yüksek Okulumuz iş garantisi ile onlara eleman
yetiştirmeye çalışıyor. Susurluk
inançla istedi, çalıştı, Cenab ı Allah da veriyor çok şükür. Bakınız Bandırma’dan bu yöne doğru yatırımcı akışı yaşadık son üç yıl içinde. Okçugöl-Yahyaköy arasında kurulan lojistik bölge de bu süreçte ortaya çıktı. Şu anda orada en az 1500 kişi istihdam
edilmiş durumda. Tepelerimiz, boş yamaçlarımız daha fazla rüzgârgülü ve güneş paneliyle donandı. Üç yıldan beri kendi elektriğimizi kendimiz üretip kullanır olduk. Sadece bu sektörün Susurluğa yıllık katkısı 200 milyar lira.
Kepekler ve Yıldız’daki jeotermal su kaynağının konutların ısınmasında
kullanılması için proje çalışmaları son aşamada. 5 pilot köyümüzde uygulanan biyoenerji üretim tesisleri, artan hayvancılık faaliyetleri
sayesinde o köylerin gaz
ihtiyacını karşılayabilir duruma geldi. Demirkapı civarındaki bor rezervi, önce vatana kadar devam eden Sultançayır taşı ve Çatal dağdan çıkarılan granit kaynağımız için şu ana kadar 5 tesis ve işletme ruhsat almış
durumda. İki yıl içinde üretim başlamış
olacak. Size bir müjde daha vereyim; sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız Susurluğa bir yüksek teknoloji tesisi söz verdi. Onun da yer seçimi ve planları yapılıyor şu anda. BÜTÜN BU YOĞUN SÜREÇ İÇİNDE BİZİM YAPTIĞIMIZ İSE “STRATEJİK PLAN ÇERÇEVESİNDE SUSURLUĞUN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜNE ÇALIŞMAK” OLDU. Değerlerimize bağlı kalarak ve ilkeli davranarak
“Planlı kalkınmayı başaran, gelişmiş bir Susurluk” vizyonumuza ulaşmaya gayret
ettik. Bu yolculuk sırasında Susurluk nüfusu ilk üç yıl içinde 50 bini aştı. Köylerimiz her geçen gün büyük şehirlerden dönüş yapan insanlarla şenleniyor. Dışarda yaşayan
Susurluklu yetişmiş insan gücümüz de yavaş yavaş geri dönüp kalkınmamıza destek verir hale geldi. Girişimci
gençlerimizin tarım ve
hayvancılık sektöründeki çabaları nihayet ürün vermeye başladı. Sera ürünlerimiz, yaş meyve ve sebzemiz kurulan soğuk
hava ve paketleme tesisleri vasıtasıyla anında pazar bulup değeriyle işlem görebiliyor. Dondurulmuş ve kuru gıda ürünlerimiz artık dış pazarlarda. Gençlerimiz ve kadınlarımız internet üzerinden satış yapmanın bilincine vardı. Bu
alanda oluşan yeni Pazar payı ve katma değer Susurluk ekonomisine adeta bir sıçrama yaptırmış durumda. Susurluğumuz, içerdiği doğal güzellikler, termal ve butik tarzı konaklama
tesisleriyle her geçen gün daha fazla turist
ağırlıyor. İki yıl önce başlattığımız “Kendin topla, kendin pişir, kendin ye” sloganlı kampanyamız
için değişik illerden
tur teklifleri alıyoruz. Şu sıralarda Belediye olarak bu misafirleri
taleplerine göre köylerimizde gezdirecek, ağırlayacak ve
eğlendirecek kombin çalışmalarla meşgulüz. BURASI SUSURLUK. BURASI İYİ VE GÜZEL İNSANLARIN YAŞADIĞI YER. İNSANA DEĞER
VERİLEN, ŞEHRİNİN ÖZENLE KORUNUP GELİŞTİRİLDİĞİ, AMA İLLA Kİ ‘ÖNCE VATAN!’ DENİLEN YER. Misafirperverliğimiz herkese, her
yolcuya yetecek cömertlikte. Buraya
gelen misafir tabi ki meşhur köpüklü ayranımızı içecek, tabi ki özel peynirli tostumuzu yiyecek. Mümkünse kuzu kokorecimizden tadacak. Yeter mi, hayır.
Buradan geçen her yolcu bizim için aziz birer misafirdir. Elbette dinlenecek,
gezecek, yiyecek, içecek. Ama giderken de bagajı; etimiz sucuğumuzla, lorumuz peynirimizle,
domatesimiz biberimizle, fasulyemiz nohutumuzla dolacak. Kadınlarımızın göz nuru el işlerini de Susurluk hatırası olarak
yanlarında götürecekler. Buradan ayrıldıklarında kalpleri bizde
kalacak. “BİR GÜN YİNE MUTLAKA”
diyerek gidecekler. Planımız çerçevesinde son üç yıl içinde kentsel dönüşüm hazırlıklarımızı tamamladık. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki plan dönemi sonunda nüfusumuz 70 bin dolayında olacak. Bu sebeple,
sadece artan nüfusa yeni konut
alanları açmak değil,
şehrimizin alt ve üst yapısını da muhtemel bir deprem afeti karşısında sağlam bir yapıya
kavuşturmayı amaçlıyoruz. İşimiz çok, yolumuz uzun. Nefesimizi ve enerjimizi iyi
ayarlamamız gerekiyor. Şehrin yol, su, kanalizasyon, doğalgaz ve diğer temel
hizmetlerini en az 100 bin nüfusa göre planlayıp yenilemeliyiz. Susurluk kendi nüfusunun da üstünde bir kentsel hizmet kapasitesine sahip olmalı.
Yolcu misafirlerimiz hariç şu anda sadece üniversite öğrencisi olarak aramızda 2500 genç yaşıyor. Bunların da barınma, sosyal ve manevi yönden ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışıyoruz. Bu güne kadar iki yurt yapıldı, millet parkında
gezinti yerleri ve kafelerde vakit geçirebiliyorlar. Allah nasip ederse en az 10 bin
eserlik güzel bir şehir kütüphanesi planlanıyor. Muhtemelen 2029 yılında
Millet parkında hizmete açılabilecek. Aynı binada bölgenin en büyük kongre ve konferans salonu da olacak. 17 Eylül üniversitemizin ve Hukuk fakültemizin de katkısıyla 2030’dan itibaren ulusal
ve uluslararası Hukuk kongrelerinin burada, yani “HUKUK VE ADALETİN KALBİ
SUSURLUK”ta yapılmasını istiyoruz. Sayın Kaymakamım, değerli misafirler.
Sizlere çaylak mesire yeri, Gürece göleti ve Çataldağ’ı içeren Doğal Milli Park projesinden bahsetmek
isterdim. Nostaljik tahta masa sandalye ve at arabası imalatından, sevgili süpürge imalatçısı kardeşlerimiz için açılacak olan atölye-satış yerinden de. Ancak heyecanımı mazur görün burada noktayı koymam gerekiyor. Yalnız size
son bir müjdeyi de vermeden
edemeyeceğim. Biliyorsunuz eski 5 Eylül ilkokulunun yerine çok güzel, sağlam bir okul yapıldı. Eski inebey binası
da korumaya alınmıştı. Uzun süren çabalar sonucu bu binanın da Susurluğun tek ve özel etnografya müzesi olarak değerlendirilmesi onaylandı. Şimdi
kendini bu işe vakfetmiş çok değerli bir hocamızın da desteğiyle obje
toplanmasına başlandı. İnşallah önümüzdeki yıl onu da Susurluk kültürüne kazandırmış olacağız. Bugün 5 Eylül, kurtuluşumuz kutlu olsun. Kurtuluş savaşımızın
Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve aziz şehitlerimizi şükran ve minnetle anıyoruz. Onlar kurtuluşumuzu
canlarını ortaya koyarak sağladılar. ANCAK HER NESLİN KURTULUŞ MÜCADELESİ FARKLI. BİZİM DE SUSURLUĞUMUZU GERİ
KALMAKTAN KURTARMA VE KALKINMA MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR. ÇOK ŞEYLER BAŞARDIK, HAMD OLSUN. FAKAT YÜRÜYÜŞÜMÜZ DEVAM EDİYOR. Şairin dediği gibi “SEN BİR DEVSİN/YÜKÜ AĞIRDIR DEVİN/ KALK AYAĞA, DİMDİK DOĞRUL VE
SEVİN!”diyor hepinize
saygılar sunuyorum.”
Evet, keşke bu konuşmayı ben de
kulaklarımla duyabilsem. Memleketime olan vefa borcumu ödediğimi düşünüyorum. Bu Susurluğa 22 sene sonra
ikinci seslenişim. Duymuyor, anlamıyor, destek vermiyorsa yapacak bir şey yok. “Bir şeyler yapmak lazım” demekle o ‘bir şeyler’
kendiliğinden olmuyor. Bu noktada SİYASET YAPTIĞINI SÖYLEYEN KARDEŞLERİME SESLENMEK İSTİYORUM: “Siyaset yukardakilerin söylemlerini
aşağıda tekrar etmek, icraatlarını sahiplenmek, fotoğraf çektirmek değildir. İcraat dediğiniz şey zaten kısa vadeli, bütçeye bağlı en çok üç yıllık öngörülmüş işlerdir. Siz olmasanız da birilerinin seçilmek için, hizmet adına yapmak durumunda olduğu şeyler. Sürekli sızlanmak, şikayetlenmek ve çene
yarıştırmanın da bir yararı yok. Bunlar siyaset değil düpedüz politika yapmaktır. Siz de onların teşkilatı olmuş oluyorsunuz.
Bakış açınızı bir Belediye Başkanlığı meselesinin ötesine taşımanız gerekiyor. SUSURLUĞUN İÇİNDE OLDUĞU DURUM BELEDİYE BAŞKANI OLMADAN ÇÖZÜLEMEZ! BU DOĞRU, AMA ONU ÇOK AMA ÇOK AŞAN BİR KONUDUR. Öte yandan siyaset denilen şey ufuk ister, vizyon ister, liderlik
ister, adanmışlık ve olağanüstü çaba ister. Dava dediğiniz şey seçim
kazanmakla sınırlı değildir. Ezelden gelip ebede uzanan, gelir geçer-yanar döner olmayan, istikamet üzere yürünecek bir yoldur. Elbette politika vazifelerinizi de yerine
getirin ama, ASIL O DAVA SİYASETİNE İHTİYAÇ VAR. Susurluğun geleceğinin temellerini atmanız, önünü açmanız, hedeflerinizi Susurluğa ve sizden yukardakilere de
benimsetmeniz bekleniyor. Bu konuda iktidar muhalefet demeden birlik olmanız
isteniyor. Ufkunuzu üç yılın ötesine taşırsanız muhaliflerinizle bile anlaşabilirsiniz. Çünkü kavga bugündedir, tartışmalar çok çok 2-3 yıllık bir perspektif içinde döner. Herkes için ortak vizyonunuzu,
kararlılığınızı, inancınızı önce siz ortaya koyun ki değer
verilsin. Birileri aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun,
istikametinizi ve saflarınızı bozmayın. O yüzden “vıdı vıdılara kapılmadan” GELECEĞE ODAKLANMAYA, ‘besmele’
ile çıkıp yol almaya gayret etmeniz gerekiyor. “Oyuna oynaşa” dalıp
oyalanmamalısınız. Hiç olmazsa bunu başarabileceğinize inanmak istiyorum.”
BU YOLDA HİÇ KİMSE “NE YAPABİLİRİM Kİ?” DEMESİN. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyoruz? Niyet halisse, inşallah akıbet de halis olacaktır. NİHAYETİNDE ÖNERDİĞİMİZ ÇÖZÜM YOLU, SUSURLUĞUN ÖNDERLERİ TARAFINDAN DA SAHİPLENİLMESİ GEREKEN ADIMLAR. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırmak inanın ki üç kişiyle de olur, on kişiyle de. Unutmayın, hayat devam ediyor. Peygamberimizin (sav) çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz!" Öyleyse Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, öneri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından dua ederek katkıda bulunabilir. SON SÖZÜM KARAMSARLIK VE REHAVET İÇİNDE GÖRDÜĞÜM SUSURLUK GENÇLERİNE: ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’ adlı bu çalışma size, ama sadece size emanetimdir. EKİLEN BİR TOHUM GİBİ, DİKİLEN BİR FİDAN GİBİ SİZDE YEŞERMESİNİ BEKLİYORUM. Okumak istediğinizde, ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’ yazılarıma ihtiyaç duyduğunuz her an ona https://yzyorum.blogspot.com/search/label/GAZETE%20YAZILARI linkimden ulaşabilirsiniz. Okuyun ki anlayabilesiniz, anlarsanız benimseyebilirsiniz. Benimsemeniz destek vermenizi sağlar. Ama inanmadığınız hiçbir şeyde başarılı olamazsınız. Bilin ki hiç bir ‘alacakaranlık’ kalıcı değil. OYALANMA ARTIK, HAYDİ DAVRAN! KALK AYAĞA VE YÜRÜMEYE BAŞLA! YARINLAR ELLERİNİZDE.” Siz de Rabbime emanetsiniz. Hoşça ve sağlıcakla kalın.
----
Kaynak <https://yzyorum.blogspot.com/2021/11/17-kasm-2021-carsamba-reis.html>