23 Aralık 2021 Perşembe

23 Aralık 2021 Perşembe 18:30 ORJAN POSTASI..................................Ezop'un dili

Ezop'un dili

Hemen hepimizin bildiği ama çoğu kez bildiğimizi de unuttuğumuz gerçek; “bilginin her şeyin temeli" olduğudur. Bilgi “yapmak” için de gereklidir, “eleştirmek” için de. Hatta, olup bitenleri bir kenarda izlesek de “anlamak” için yine bilgiye muhtacız. Bilgisiz yola çıkılmaz, onsuz iş yapılmaz. Hayatlarımızı sahip olduğumuz bilgileri kullanabildiğimiz ölçüde pozitif bir seyirde sürdürebiliriz. 

O olmadan, istediğimiz kadar iyiniyetli olalım, farkında bile olmadan kendimize de etrafımıza da zarar verebiliriz. Hayat bunun sonsuz örnekleriyle dolu. Sadece biraz dikkatlice bakmak ve “görebilmek” gerek.

Konu “Orjan” olduğuna göre neyin üzerinde konuştuğumuzu, neye göre yazıp çizdiğimizi, fikir ve düşüncelerimize temel teşkil eden bilgileri ortaya koyalım. Bunlardan ilki; bizi bir araya getiren, ortak yaşamımıza, komşuluk ilişkilerimize şekil veren ana levhanın “S.S Orjan Turizm ve konut yapı kooperatifi” olmasıdır.  Belki birileri için çarpıcı ve şaşırtıcı gelebilir ama bu çatı asla “Orjan sitesi” değildir! Gelecekte öyle olacağı kesin, ama bugün için değil.

İkinci temel bilgi; madem ki bir konut yapı kooperatifiyiz o halde bu oluşumun kendine özgü bir de yasal alt yapısı var. 1163 sayılı kooperatifler kanunu ve hepimizin ona dayanarak imzaladığımız “Orjan Yapı Kooperatifi Ana Sözleşmesi”. Burada olup biten herşey işte bu yasal çerçeve içinde cereyan ediyor ve kooperatif sona erip dağılıncaya kadar da öyle sürecek. Bu anlamda hala bir kooperatifken, site yönetimindeymişiz gibi davranmak, ya da altyapı, üstyapı ve güvenlik gibi temel hizmetleri devletten beklemek boşuna olur. Bunun neden böyle olduğunu ilerleyen haftalarda bir bir açıklamaya çalışacağız. Şaşırtıcı gerçekleri okumaya hazır olun.

Dayandığımız üçüncü bilgi; hem ortaklar olarak hepimizin, hem yönetime seçtiklerimizin, hem de onları eleştirmeye çalışanların “Hak, ödev, yetki ve sorumluluklar”ıdır. Bunun için temelde ve öncelikle 1163 sayılı yasaya, özelde de ana sözleşmemize bakmamız gerekiyor. Ortaklar olarak hak ve ödevlerimiz orada yazıyor. Yasal karar organımız genel kurulun çerçevesi orada açıklanmış. Kooperatif yönetiminin ve denetim kurullarının görev, yetki ve sorumlulukları da orada.

Buralara dayanmayan bir hak olmaz, dayanağı olmayan bir ödevimiz de. Yönetim iş yaparken orada yazılı olan görev ve yetkilerini kullanır. Faaliyetlerinden dolayı hesap verme sorumluluğu vardır. Kuşkusuz denetim kurulu da kendisine düşen görev ve sorumluluklar çerçevesinde hareket edecektir.

Misâl; ortaklık hakkımız yasayla ve ana sözleşme ile güvence altındadır. O yüzden keyfi olarak ortaklıktan çıkartılmamız mümkün değildir. Öte yandan biz ortaklar da alınmış bir genel kurul kararına rağmen aidat ya da ek ödemeleri “ödemem” diyemeyiz. Örneğin; yönetim genel kurul kararı olmayan işleri yapamaz, genel kurul da kendisine getirilen gündem maddelerini kabul ya da reddederek karara bağlamakla görevlidir.  Yine denetim kurulu başka pek çok önemli görev gibi “Yönetim kurulunun ihmali halinde genel kurulu olağan veya olağanüstü toplantıya davet etmek” gibi olağanüstü bir yetkiyle de donatılmıştır.

Şimdi sırasıyla ana sözleşmedeki  bazı önemli “görev, yetki ve sorumlulukları” gözden geçirmeye çalışalım. Böylelikle inşallah bildiğimiz ancak unuttuğumuz bazı hususları yeniden hatırlayabiliriz.

Ana sözleşmenin 6.ncı maddesi kısa ve öz biçimde “Kooperatifin amacı ortaklarının konut ihtiyaçlarını karşılamaktır” diyor. Bu amaçla kooperatif: 1-Arsa ve arazi satın alır, birleştirir imar planına uygun biçimde böldürerek altyapı, plan, proje ve maliyet hesapları hazırlar ve ortaklarına konut yaptırır. (YAPTIRDI) 2- Yaptırılan konutların mülkiyetini bu ana sözleşmede yazılı esaslara göre ortaklarına aktarır.(YAPMADI) 3-Ortaklarının sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerekli tesisleri kurar, bu tesisleri işletir veya kiraya verir. (YAPIYOR) 4-Yukarıdaki fıkralardaki yazılı hususları sağlamak üzere, ilgili kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalarda bulunabilir, gayrimenkul ve menkulleri iktisap eder, kiralar, kiraya verir, satar ve benzeri tasarruflarda bulunur, ayni haklar tesis eder. (KISMEN YAPILDI) 5-Kooperatifin kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile ilgili finansman kuruluşlarına başvuruda bulunur, borçlanır, açılan kredinin zamanında ve amacına uygun kullanılmasını sağlayıcı tedbirleri alır. (HİÇ YAPILMADI) 6-Konut yapımının imkânsızlaşması halinde, kooperatife ait arsayı parselleyerek, genel kurulca karara bağlanması şartıyla kur’a ile ortaklarına dağıtır. (SÖZ KONUSU OLMADI) 7-Konut yapı kooperatifleri üst kuruluşlarına katılır. (KATILMADI) 8-Gerektiğinde ortaklar ve personel için yardım fonları oluşturur, konusu ile ilgili eğitim, yayın, araştırma ve benzeri faaliyetlerde bulunur. (BEN HATIRLAMIYORUM)

Madde 21 “Ortaklar, taahhüt ve tediye ettikleri ortaklık payı bedelleri dışında, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak üzere genel kurulca kararlaştırılacak miktarlardaki arsa, altyapı, inşaat ve benzeri gider taksitlerini ödemek zorundadırlar” diyor. Ancak bu kararlarda ana sözleşmenin 33. maddenin 2 nci fıkrasında gösterilen nisap şart. Yani; “ortakların en az ¼’nün hazır olması şartıyla oylama sırasındaki mevcudun yarıdan fazlasının oyu” gerekiyor.

23.ncü madde Genel kurul ile ilgili. Genel kurul, sayılan bu görev ve yetkilerini devir ve terk edemeyeceği gibi, kooperatifin amaçları ile ilgili her türlü işler hakkında da karar verebilir. Maddeye göre ”En yetkili organ olan Genel Kurulun görev ve yetkileri şunlar: 1-Bilânço, bilânço hesaplarının dökümü, gelir-gider farkı hesapları ile yönetim kurulu ve denetçiler tarafından verilen raporları inceleyerek kabul veya reddetmek. (YAPILIYOR) 2-Yönetim Kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerini seçmek, ibra etmek veya sorumluluklarına karar vermek, gerektiğinde bunları azletmek. 3-Yönetim ve denetim kurulu üyelerine verilecek aylık ücret, huzur hakkı ve yolluk miktarı ile bütçeyi görüşerek karara bağlamak, (YAPILIYOR) 4-Yönetim Kurulu tarafından verilen ortaklıktan çıkarma kararlarına yapılan itirazları inceleyip karara bağlamak, (HİÇ OLMADI) 5-Kanun, ana sözleşme ve iyi niyet esasları ile genel kurul kararlarına aykırı olduğu ileri sürülen yönetim kurulu karalarının iptal edilip edilmeyeceği konusunda karar vermek, (HİÇ OLMADI) 6-Ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme esaslarını tespit etmek, (YAPILIYOR)  7-Üst kuruluşa girme kararı vermek ve bu kuruluşta görevlendirilecek temsilcileri seçmek, (HİÇ OLMADI) 8-Ana sözleşmede yapılması öngörülen değişiklikler hakkında karar vermek, (YAPILIYOR)  9-Gayrimenkul alımında ve satımında takip edilecek usul ile alınacak gayrimenkulün niteliğini, yerini ve azami fiyatını, satılacak gayrimenkulün asgari fiyatını belirlemek, (EN BAŞTA OLMUŞTU) 10- İmalat ve inşaat işlerinin yaptırılma yöntemini kararlaştırmak, (YAPILIYOR)   11- Kooperatifin ortak sayısı ile yapılacak konut sayısını tespit etmek, (OLMUŞTU)12- Kooperatifin dağılması hakkında karar vermek, tasfiye kurulunu seçmek, (HENÜZ OLMADI) 13- Kanun ve ana sözleşme ile genel kurula tanınmış olan diğer konular hakkında karar vermek” (BAZEN). 

Ana sözleşmenin 44’üncü maddesine göre yönetim kurulu, “kanun ve ana sözleşme hükümleri içinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organıdır.” Aynı maddede Yönetim Kurulunun Başlıca Görev ve Yetkileri şu şekilde sayılmış: 1-Kooperatifin amaçlarına, ortakların menfaatlerine ve genel kurulca belirlenen esaslara uygun arsa bulmak, arsa alımına ilişkin işlemleri yürütmek, arsayı tapu devri veya tapuya şerh verdirilecek satış vaadi sözleşmesi ile satın almak, imar planı ile arsaların parselasyonunu yaptırmak, (EN BAŞTA OLMUŞTU) 2-Yıllık bilânço ile gelir-gider hesabının hazırlanmasını sağlamak, (YAPILIYOR)  3-Ortaklar ile ortak olmak için başvuranların ana sözleşmede belirtilen şartları taşıyıp taşımadıkları araştırmak, (İNŞALLAH YAPILIYORDUR) 4-Alınan arsada yaptırılacak konutlar ve diğer tesisler için gerekli plan, proje ve haritalar yaptırmak, (EN BAŞTA OLMUŞTU) kooperatifin amaçlarının gerçekleşmesinde kullanılmak üzere ilgili kuruluşlardan borç para almak, (HİÇ OLMADI) 5-Kredi alma işlerinde, kooperatife kredi açacak müesseselere olan taahhüt ve vecibelerinden ortakları haberdar etmek, (GEREKMEDİ) 6-Satın alınacak arsa ile bunlar üzerinde yapılacak konutların bedellerini gerek sermaye mevcudundan, gerekse ortakların veya kredi kuruluşlarının verdikleri paralardan ödemek, (EN BAŞTA OLMUŞTU) 7-Kooperatife yapılan bağışları kooperatif amacına uygun işlerde kullanmak, (BEN HATIRLAMIYORUM) 8-Bakanlıkça istenecek her türlü evrak ve vesaiki ibraz etmek, bilgi vermek ve denetim için gönderilen yetkili elemanlara gerekli kolaylığı göstermek, (OLUYORDUR HERHALDE, OLMAZSA SIKINTI ÇIKARDI) 9-Kooperatifi resmi dairelerde mahkemelerde ve üçüncü şahıslara karşı temsil etmek, (YAPILIYOR) 10-İbra etmek, dava açmak, sulh olmak veya davadan vazgeçmek, (YAPILIYOR) 11-Genel kuruldan karar almak şartı ile kooperatifin taşınır ve taşınmaz mallarını satmak, rehine koymak veya mülkiyetlerini aktarmak, (HİÇ OLMADI) 12- Doğacak sorumluluk yönetim kuruluna ait olmak üzere kendi ortakları arasından veya hariçten bir veya birkaç kişiyi kooperatifi ilzam edecek tasarruflarda bulunmaya veya muayyen işlerde kooperatifi temsil etmeye yetkili kılmak. (avukat, mali müşavir vb. gibi YAPILIYOR)

Dikkat ettiniz mi? 2.nci bendde sözü geçen Yıllık bilânço ile gelir-gider hesabının hazırlanmasını sağlamak” tan başka görev ve yetkiler anlamında dikkate değer bir şey kalmamış. Ortada sadece kooperatif amacı olan 6.maddede sayılan “2-Yaptırılan konutların mülkiyetini bu ana sözleşmede yazılı esaslara göre ortaklarına aktarır.(YAPMADI) 3-Ortaklarının sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerekli tesisleri kurar, bu tesisleri işletir veya kiraya verir. (YAPIYOR)” ile 23.ncü madde kapsamında Genel kurul tarafından alınan “10- İmalat ve inşaat işlerinin yaptırılma yöntemini kararlaştırmak, (YAPILIYOR) 12-Kooperatifin dağılması hakkında karar vermek, tasfiye kurulunu seçmek, (OLMADI) 13-Kanun ve ana sözleşme ile genel kurula tanınmış olan diğer konular hakkında karar vermek” (OLMADI)” noktasında dolaylı görevler kalıyor. Sizce de şaşırtıcı değil mi?

Ha bir de 48.nci maddede sayılan “Sorumluluk ve Yasak Muameleler” meselesi var. Söz konusu madde; “Yönetim kurulu, kooperatif işlerinin yönetimi için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder” ifadesiyle başlıyor. İkinci cümle dikkat çekici: “Üyeler, yönetim kurulundaki faaliyetleri sırasında öğrendikleri ticaret veya işletme sırlarını saklamakla yükümlüdürler”. Bunun ne demek olduğu, pratikte nasıl kullanıldığı yoruma açık. “Ticari sır” kavramı için özel bir kanun yok. Ticaret kanununa yapılan atıflar ve konuya ilişkin bazı içtihatlar var elbette. Ancak pratikte yönetim kurulunun yorumuna bağlı gibi duruyor. Ticari sırdır diyorlarsa öyledir, çünkü sorumlulukları var. Açıklamaları halinde de aksine bir durum geliştiğinde üyelerin onun ticari bir sır olmadığını açıklamaları gerekiyor.

Maddenin geri kalan bölümü ise; “gerekli defter ve belgeler ile genel kurul evraklarının ve ortak listelerinin muntazam hazırlanıp, tutulup, saklanmasından ve gelir-gider hesabı ile yıllık bilânçonun kanuni hükümlerine uygun olarak hazırlanıp incelemek üzere denetçilere verilmesinden”, “ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle kooperatif konusuna giren bir ticari muamele yapamayacaklarından”, “Genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamayacaklarından”, “kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan müteselsil en sorumlu olup, kooperatife tazmin edeceklerinden, Kusurlu olmadığını ispat eden üyeler ile karara muhalif kalıp durumu hemen denetim kuruluna yazılı olarak bildiren veya özrü nedeniyle toplantıda hazır bulunmayan üyelerin sorumluluktan kurtulacağından” ve “Görevi sona eren üyenin iş gördüğü zamana ait sorumluluğu ayrılış tarihinden itibaren beş yıl devam edeceğinden” bahsediyor.

Ana sözleşmemizin 54.ncü maddesinde de ortaklarımızın çoğunun bilir bilmez yorum yapıp konuştukları “denetçilerin” başlıca görevleri ve yetkileri de sayılmış durumda. Buna göre Denetim kurulunun; “1-Yıllık bilânço ve sonuç hesaplarını inceleyerek bu husustaki görüşlerini birlikte veya tek başına genel kurula bir raporla bildirmek, (YAPILIYOR) 2-Kooperatif işlemlerinden bilgi edinmek ve gerekli kayıtların düzenli olarak tutulmasını sağlamak amacıyla en az üç ayda bir defa kooperatifin defterlerini incelemek, (YAPILIYOR) 3- En az üç ayda bir defa kooperatifin nakit mevcudu ile menkul değerlerini kontrol etmek, (YAPILIYOR) 4-Bütçe, bilânço ve gelir-gider cetvelini denetlemek, (YAPILIYOR)5-Yönetim kurulunun ihmali halinde genel kurulu olağan veya olağanüstü toplantıya davet etmek, (HİÇ OLMADI) 6-Yönetim Kurulu üyelerinin kanun ve ana sözleşme hükümleri ile iyi niyet esaslarına uygun davranmalarına nezaret etmek, (HERHALDE ÖYLEDİR) 7-Yönetim Kurulu üyelerinin gerekli şartları taşıyıp taşımadıklarını araştırmak, toplantı nisabının kaybedilmesi halinde boşalan bu üyeliklere geciktirmeden yeteri kadar üye çağırmak, (KURAL BU AMA PRATİKTE PEK OLDUĞUNU SANMIYORUM,YİNE DE YAPILDIĞINI VARSAYABİLİRİZ)  8-Alınan arsaya ilişkin proje, altyapı ve inşaat işlerinin usulüne uygun yürütülmesini temin en bunlarla ilgili hesap ve işlemleri denetlemek,(ARTIK ÇOK GERİLERDE KALDI) 9-Kooperatif ortaklarının, yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif personeli hakkındaki şikâyetlerini incelemek ve inceleme sonucu yıllık raporunda açıklamak, (BELKİ OLMUŞTUR, BEN HATIRLAMIYORUM) 10-Uygun gördükleri teklifleri yönetim kurulu ve genel kurul toplantıları gündemlerine koydurmak (BİR İKİ KEZ OLDUĞUNU SANIYORUM)” şeklinde görev ve yetkileri var.

Görüldüğü gibi denetim kurullarının genellikle resmi defter ve finansal belgeleri inceleme-raporlama görevleri var. Ancak bunun dışında “5-Yönetim kurulunun ihmali halinde genel kurulu olağan veya olağanüstü toplantıya davet etmek, (HİÇ OLMADI) 9-Kooperatif ortaklarının, yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif personeli hakkındaki şikâyetlerini incelemek ve inceleme sonucu yıllık raporunda açıklamak, (BELKİ OLMUŞTUR, BEN HATIRLAMIYORUM) 10-Uygun gördükleri teklifleri yönetim kurulu ve genel kurul toplantıları gündemlerine koydurmak (BİR İKİ KEZ OLDUĞUNU SANIYORUM)” gibi gerçekten dikkat çekici olağanüstü görev ve yetkileri de bulunuyor.

Bunun yanında aynı maddenin devamında Denetim kurulu üyelerinin; “görevleri çerçevesinde işlerin yürütülmesinde gördükleri noksanlıkları, kanun ve ana sözleşmeye aykırı hareketleri bundan sorumlu olanları bağlı bulundukları organa ve gerekli hallerde aynı zamanda genel kurula haber vermekle yükümlü” oldukları da belirtilmiş. Denetim kurulu üyeleri “kendilerine kanun ve ana sözleşme ile verilen görev ve yetkileri, gerektiğinde tek başlarına da kullanabilirler”. Ayrıca aynı madde Denetim kurulu üyelerinin, “yönetim ve genel kurul toplantılarına katılacaklarını, ancak, yönetim kurulu toplantılarında oy kullanamayacaklarını” da belirtiyor.

Denetim kurulunun “Sorumlulukları” 55. Maddede düzenlenmiş: “Denetim kurulu üyeleri, kanun ve ana sözleşme ile kendilerine yükletilen görevleri hiç veya gereği gibi yapmamalarından doğan zararlardan dolayı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumludurlar. Bunlar, görevleri sırasında öğrendikleri ve açıklanmasında kooperatif veya ortaklar için zarar umulan hususları açıklayamazlar. Ayrıca, ortaklık işlemleri dışında kendi şahıslarını ilgilendiren hususlarda kooperatifle iş yapamazlar.” Bu kurallar yönetim kuruluna benziyor. Ancak sorumluluk süresi belirtilmemiş. Sadece "kanun ve ana sözleşme ile kendilerine yükletilen görevleri hiç veya gereği gibi yapmamalarından doğan zararlardan dolayı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumludurlar" deniyor. Biz bunu şöyle anlıyoruz: denetim kurulu genel kurulda ibra edildi mi artık sorumluluktan kurtuluyor. Ama yönetim kurulu öyle değil.

Son günlerde üzerinde epey tartışılan, Proje, Altyapı ve İnşaat İşleri de ana sözleşmede ihmal edilmemiş. 60.ncı madde bu konuyu içeriyor: Alınan arsaya ilişkin proje, altyapı ve inşaat işlerinin yaptırılma usulü genel kurulca tespit edilir. Yukarıdaki işlerin yaptırılmasında; ihale veya emanet usulünden hangisinin uygulanacağı, ihale usulünün kabulü halinde bunun kapalı teklif usulü, açık teklif usulü, pazarlık usulü veya yarışma usulü suretiyle yürütüleceği, ihale komisyonunun nasıl teşkil edeceği, emanet usulünün tercih edilmesi halinde ise emanet komisyonunun kimlerden oluşturulacağı hususları genel kurul kararında belirtilir. Sözü geçen işlerin belirlenen usule, proje, şartname ve iş programlarına göre yürütülüp sonuçlandırılmasından yönetim kurulu üyeleri müteselsil en sorumlu olup, denetim kurulu üyeleri de buna ilişkin hesap ve işlemleri tetkik ve denetlemekle yükümlüdür.”

Şaşırtıcı olan husus maddenin Proje, Altyapı ve İnşaat İşlerinden kastı “Alınan arsaya ilişkin proje, altyapı ve inşaat işleri” olması. Yani tam 40 yıl öncesinin işlerinden bahsediyor. Ancak bu madde bu güne kadar yorum suretiyle defalarca sonraki alt yapı ve üst yapı işleri için kullanıldı. Doğru mu değil mi tartışmasına girmem. Ama şunu söylemek isterim; “Şayet bir an önce ferdi mülkiyete geçip kooperatifi sona erdirip/yada şeklini değiştirmezsek daha çok bu yorumu yapıp cebimizden alt yapı üst yapı paraları ödeyeceğiz.”

Yol yürüyenler çakırdikenlerini bilir. Acısını tanırlar. Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır. Önemsemediğiniz, hiç dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde küçük bir mayın gibi sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla düşerse düşsün ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel saçılmışlar ve kuru otlar arasında kendilerini kamufle etmişlerdir. Daha büyük engellere hazırlanmışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu canınız epey acır. İnsan dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz?

Bir Ezop masalında dile getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır. Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep olabileceğini ancak batınca anlar insan. Yola serpilen çakırdikenleri gibi her adımda canınızı yakar. Vesvese ve kibir baronları ise hep uzaktan seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim” edasıyla hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden olanların düzeltmek için hiç çaba harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya vakıfmış da onlar devlet sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı vermemeleri insanı çileden çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve sorumlusu oldukları halde çözüm çabalarına uzak durmaları başkalarını da engeller.

64 yaşımdayım. Benim gibi bu kooperatifin 43 yılını yaşamış hayatta kaç ortağı var bilemiyorum. Ama birer birer yaprak dökümü gibi azaldığımızı da görüyorum. Maksadım kooperatifin geçmişini bilmeyen gençlerimizi, sonradan aramıza katılanları aydınlatabilmek. Yaşı benim gibi olup da unutanlara da hatırlatabilmek. En azından geleceğe bir mektup bırakabilmek.

Ben köy çocuğuyum, çakırdikenini iyi bilir, acısını hatırlarım. Hayatım boyunca da “acı söz” ile “tatlı dil” arasındaki farkı yaşadıklarımla anladım biliyorum. Bu saatten sonra ne çakırdikeni olurum, ne de kem söz sahibi. Yapabiliyorsam sadece ve sadece iyilik üzere olmak, yazmak, söylemek isterim.

Şu sorumu unutmayın “Biz görevimizi yerine getirmediğimiz için düşünmek bile istemediğimiz devasa bir meseleyi çocuklarımıza, kooperatife yeni girmiş hiçbir şeyden haberi olmayan insanlara mı bırakacağız?” İşte görüyorsunuz ki kooperatif amacını tamamlamış, ferdi mülkiyete geçmekten başka işimiz kalmamıştır. Son görevimizi yapıp “dağılma/ya da şekil değiştirme” kararını almayı daha ne kadar erteleyebiliriz? Neticede 2038’de 60 yıl da bittiğinde bir 20 yıl daha mı ek süre isteyeceğiz? Böyle yapmak, üzerinde yaşadığımız alanı “özel mülk” kutsiyetiyle duvarlarla çevirmek anlamına gelmeyecek mi? Geciktiğimiz her yıl daha fazla vergi, daha fazla alt yapı üst yapı maliyetleri ve daha fazla şikayete neden olmayacak mı?

Çaresiz “site yönetimi”ne geçene kadar işte sizlere bir bölümünü açıklamaya çalıştığım kooperatif mevzuatıyla iş göreceğiz. Bunlara 1163 sayılı yasada yapılan son değişiklik de dahil. Biliyorsunuz Orjan postasının ilk yazısında bunları birer birer açıklamıştım. Şimdi yeri geldi bir kez daha özetleyeyim:

“1) Yönetim kurulu yıllık faaliyet raporu, gelir gider farkı hesapları, bilanço ve denetçi raporlarının ortaklar tarafından elektronik ortamda da incelenebilmesine imkan sağlandı.2) Genel kurul toplantılarının birleştirilme süresi üç yıldan iki yıla indirildi ve genel kurul toplantılarının elektronik ortamda yapılabilmesi geldi. 3) Kooperatif ortaklıklarına, kooperatif bilgi sistemi üzerinden genel kurula katılma hakkını haiz ortaklıkları gösterir listeye erişim yetkisi tanındı.4) Kooperatiflerin, yönetim kurulu asil ve yedekleri ile Denetim Kurullarına bakanlığın eğitim programını tamamlama zorunluluğu getirildi.5) Kooperatifin işlem ve hesaplarını tetkik eden denetçilerin seçilmelerine ilişkin esas ve usuller düzenlendi ve belirlenecek kooperatiflere dış denetim yaptırılma zorunluluğu geldi.6) Kooperatiflere genel kurul toplantılarından en az on beş gün önce ilgili Bakanlıktan temsilci talebinde bulunma zorunluluğu getirildi. 7) Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulacak Kooperatif Bilgi Sisteminin niteliği ve kapsamının belirlenmesi ile ortaklar listesinin bilgi sisteminden alınacağına ve elektronik genel kurul yapabileceğine, yönetim ve denetim kurulu üyelerine yönelik eğitim şartına, üst üste iki dönem yönetim kurulu üyeliği yapanların tekrar seçilmelerine ilişkin dönem sınırı getirilmesine ve belirlenecek kooperatiflerin zorunlu dış denetime tabi tutulacağına ilişkin hükümlerle ilgili Ticaret Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelik yayımlanması öngörüldü.”

Amacı fiilen sona ermiş, görev ve yetkileri sınırlı kalmış olmasına rağmen yaklaşık 20 yıldır ferdi mülkiyete geçirilememiş olmamız yenilir yutulur bir ihmal değil. Ama kuşkusuz bugün çoğu aramızda bulunmayan insanlara bunu bize neden yaptınız? diyemeyiz. Ancak gelecekte orjan’da yaşayanların hakkımızda böyle düşünmesini engellemek elimizde. Bu yüzden inşallah gelecek hafta daha 80’li yıllarda tapuda tescil edilmiş, ama o günden bu yana bir kenarda unuttuğumuz “Yönetim plan”ıyla devam edeceğiz. Orada çok daha şaşırtıcı gerçekler duyacaksınız. Hoşça kalın.

20 Aralık 2021 Pazartesi

20 Aralık 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Hatırlatma dozları

Hatırlatma dozları

Bugün 20 Aralık 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 727 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 648.nci gününde. Alfa, Beta ve Delta'dan sonra Omicron adı verilen yeni varyantın tehdidi altındayız. Paylaşılan bilgilere göre bulaşıcılığı 70 kat daha fazla ama hasta ediciliği bu ölçüde yüksek değil. 

Fakat Avrupa'da vaka sayıları da endişeler de günden güne artıyor.  Yeni varyantlara karşı bu kış 3.ncü doz, hatta 4.ncü hatırlatma dozlarına ihtiyaç olacağı anlaşılıyor. Bu bile bulaşmaya engel değil ama hastaneye yatırılmalara %70 daha az ihtiyaç olabilirmiş. 

Ülkemizde 15 Aralıkta Omicron Tedbiri olarak belirlenmiş aşı takvimi üzerinden üç aydan uzun süre geçenlerin 3.ncü ve 4.ncü hatırlatma dozunu olabilecekleri açıklandı. Hafta içinde Dr. Fahrettin Koca "Kış şartlarında hastalığın bulaşması kolaylaşacak. Havalandırması sınırlı, kapalı ve kalabalık ortamlardan mümkün ölçüde uzak durulmalıdır. Aşıların belirtilen sürelere göre yapılmasının daha iyi sonuç verdiği unutulmamalı. Alması tümüyle size bağlı tedbirleri almalısınız" dedi.

Dünyada corona vakaları toplamda 275 milyonu (275.351.215) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (275.351.215-270.678.636) 4.672.579 görünüyor. Halbuki bu rakam geçen hafta 3.762.816 idi. Fark (4.672.579-3.762.816) 909.763 olmuş, yani haftalık vakalarda (909.763/3.762.816) %24,18 artış söz konusu. Yine, bir günlük ortalama (4.672.579/7) 667.511 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (667.511-537.545) 129.966 kadar bir artış görülüyor.

Corona vakaları bizde de bu hafta toplamda 9 milyonu (9.189.881) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre (9.189.881-9.058.975) 130.906 artmış. Bu kümülatif olarak haftalık (130.906/9.058.975) %1,45'lük bir artışı gösteriyor. Geçen hafta bu rakam 137.825 idi. Fark, (130.906-137.825) -6.919 olmuş. Yani haftalık vakalarda (-6.919/137.825) -%5,02  bir azalış var. 

Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (130.906/7) 18.701  seviyesinde. Oysa yine geçen hafta bu rakam 19.689 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (18.701-19.689) -988 kadar bir azalış söz konusu. Yani -%5,02 azalış, geçen haftanın -%8,59 azalışına göre (8,59-5,02) %3,57 daha az bir düşme anlamına geliyor.

Dünyada ölümler de artık 5,3 milyonun (5.373.860) üstünde. Bir hafta içinde (5.373.860-5.325.414) 48.446 can kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 43.531 idi.  Fark (48.446-43.531) 4.915 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (4.915/43.531) %11,29'luk bir artış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı 6.219 idi, bu hafta ise bu rakam (48.446/7) 6.921'e çıkmış görünüyor. Aradaki fark (6.921-6.219) 702 olmuş.

Türkiye'deki vefatlarsa artık 80 binin üstüne çıkmış durumda. 13 Aralık itibariyle de maalesef 80.591 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (80.591-79.322) 1.269 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.269-1.305) -36 daha az vefat demek. Haftalık artış (1.269/79.322) %1,6 oysa geçen haftanın artışı %1,7 idi. Fark (1,6-1,7) -%0,1 haftalık vefatların geçen haftaya göre binde 1 azaldığı anlamına geliyor. 

Bir başka açıdan günlük ortalama gerçekleşen vefat (1.269/7) 181 olurken geçen hafta bu rakam 186 idi. Bu durumda geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayısında (181-186) 5 kadar bir azalış olmuş. Nihayet artık 200'lerin değil 190'ların da altındayız. Ancak maalesef hala ortalama her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz.

Ancak 20 Aralık itibariyle iyileşenlerin toplamı 8.810.147'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 95,87% 'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 95,35% idi. Demek ki yine çok küçük de olsa (95,87-95,35) binde 52 artış var. Neticede bu hafta da geçen  haftaların umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların üstünde gerçekleşiyor. Son haftayı esas alırsak ortalama olarak her gün 18.701 yeni vakaya karşılık 24.588 kişi iyileşmiş.

Bir karşılaştırma yapacak olursak: Dünyadaki haftalık vaka artışı %24,18 iken ülkemizde son bir haftada görülen artış sadece %1,45 olarak görülüyor. Vefatlarda ise haftalık artış oranları  %11,29 ve %1,6 gözüküyor. Yani hem vakalarda hem de vefatlardaki artış oranlarımız dünyaya göre çok daha yavaş. 

Bu hafta hastaneye başvurup test yaptıran her yüz kişiden 5,3'ü pozitif çıkmış. Geçen hafta bu rakam 5,6, bir önceki hafta 6,1 idi. 29 kasımda 6,9,  22 kasımda 6,6, 15 kasımda 7, 8 Kasımda ise 7,9 kişi olmuştu. Bu veriler de gösteriyor ki son iki ayda pozitif vaka oranında sürekli bir düşme eğilimi var. Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen düşme eğilimli yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu.

Sağlık bakanımız 19 Aralıkta: "Salgının sonuçlarının günlük tablodaki verilerle ölçülemeyeceği bir dönemdeyiz. Hayatın tamamını etkileyen Covid-19’un sağlık dışı etkileri zaten öngörülüyordu. Toplumca bize düşen, bu kritik mücadelenin hayatı savunmak anlamına geldiğini bilip, salgın şartlarını hızla aşmaktır" şeklinde bir paylaşım yaptı.

Gerçekten de artık hepimiz aşının sonuçlarını biliyoruz. Kişiyi koruma altına alıyor ve hastalığın genelde hafif geçirilmesini sağlıyor. Bu kadar mı? Hayır. Aşı, toplumsal hayatın normale dönmesini de kolaylaştırıyor, öyle değil mi?

16 Aralıkta YALOVA ikinci doz aşı oranında %75’in üzerine çıkarak Mavi, BİTLİS ise %65’in üzerine çıkarak Sarı kategorisine geçtiği açıklandı. Böylece oranlar yavaş da olsa her gün biraz daha fazla yükseliyor. Diliyoruz ki salgınla mücadele için aşılarını eksik bırakanlar bir an önce kendi sağlıkları ve sosyal hayat için doğru olanı yapmalı.

2020 Martını hatırlayacak olursak aşı olmayanlar ve aşılarını eksik bırakanlar açısından bugünle 21 ay öncesi arasında büyük bir fark yok. Eğer hastalığa yakalanırlarsa sonuçta aynı virüsle mücadele edecekler. Bu yüzden Covid-19’a karşı herkes aşıyla ve tedbirle kendini korumaya almalı.

Bir hafta önce 13 Aralık itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 91,10%  ve 2. doz ortalaması ise  82,10% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(56.544.501), 2. (50.961.533) ve 3.(12.684.219) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 121.804.033'ye yükselmiş durumdaydı.

Bugün ise 20 Aralık itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 91,32% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 82,49% olmuş. Ayrıca 1.(56.684.204), 2. (51.202.223) ve 3.(14.786.162) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 124.912.525'ye ulaşmış durumda.

Bu verilere göre; her gün ortalama (124.912.525-121.804.033=3.108.492/7=) 444.070 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (444.070/121.042.428) 0,0037 kadar çok çok az bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Ancak bir başka açıdan da aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (444.070-108.801) 335.269 kadar bir artış, yani (335.269/108.801) 3,08 misli bir artış olduğunu gösteriyor. Buradan aşılama uygulamasında son haftalardaki yavaşlık bu hafta geride kalmış görünüyor.

Sağlık bakanı Dr. Fahrettin Koca 17 Aralıkta yaptığı bir paylaşımda şöyle demiş: "Hatırlatma dozu Türkiye’de erken uygulanmaya başladı ve ani vaka artışları yaşanmadı. Bu doz, aşıların yeni varyantlara karşı etkisini de artırıyor. Belirlenen aşı takvimi üzerinden 3 aydan uzun süre geçen vatandaşlarımızın hatırlatma dozunu yaptırmasını ısrarla öneriyoruz."

Neticede salgının ülkemizdeki seyrini bizler belirleyeceğiz. Aşı ile korunup tedbirlere uyarak kayıplarımızı azaltacağız. Anlıyoruz ki, yok saymakla virüs yok olmuyor ama tedbir ve aşı ile sonuçta yenilecek. Belki de covid-19 seneye herhangi bir gripten farklı olmayacak. Biraz daha gayret.

 

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (VI)

“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu için bizim verdiğimiz cevap: “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması” gerçekleştirilmelidir” idi. Önerdiğimiz şeyin hedefinde Güney Marmara Kalkınma Bölgesi içinde Susurluğun orta vadeli bir alt planının yapılması vardı. İşte bu dört aşamalı tüm çalışma için tam iki yıl emek verdim. Fikir ve düşüncelerimi paylaştım.

Böylece bir çıkış yolu olarak da ‘Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir Stratejik Plan’ önerimiz hamdolsun tamamlanmış oldu. Ancak, bu yolun yürünebilmesi için elbette ki bu önerimizin resmi bir belgeye dönüşmesi gerekiyor. Ardından da gelecek için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak.

Evet, yürüyüşümüzün meyvesi bir şehrin içinde olduğu çemberi kırıp, geleceği kazanma çabası olarak artık olgunlaşmış vaziyette. Çünkü neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir ediyor. Allaha hamd olsun ki artık Susurluğun herkesi derleyip toplayarak yönlendireceği ortak bir misyonu var.

Bu ürün Susurluğun önderleri tarafından sahiplenilmesi gereken bir öneri. Amacımız başından beri işte bu öneriyi ve şekillenme sürecini Susurluğa mal edip benimsetebilmekti. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmekti. Zahmet edip yazılarımı okuyanları bu yolda düşünmeye, okumaya, Susurluğun geleceği için görüş ve önerileriyle destek vermeye davet etmiştim.

Nihayetinde politik bir amacım yoktu. Aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyordum. Amacım yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlayabilmekti. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak, onu bizzat Susurluk yapacaktı. Biz sadece yolu gösterecek, anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacaktık.

Neden? Çünkü, Susurluk bugün bir yol ayrımında. Yol çatırığına gelmiş ne yöne gideceğini düşünüyor. Elbet geçmişte pek çok hata yapılmış olabilir. Geleceği görememiş, elindekileri koruyup geliştirememiş ve zaman kaybetmiş olabilir. Elbet bunların bir bir değerlendirilmesi gerekiyor. Ancak, suçlu bulmanın, kabahati birilerine yüklemenin hiçbir yararı yok. Aksine, yapılan yanlışların tekrar edilmemesi, nelerin doğru olmadığının anlaşılması için onları bilmek gerek. Bilirsek, en uygununu bulmamız kolaylaşabilir.

İki yıl sonra Cumhuriyetimizin ‘100. Yılını’ kutlayacağız. Elbette 2023’te hem ülkemizin hem de ilçemizin etrafını saran kara bulutların dağılmasını, yolumuzun açık hale gelmesini istiyor ve diliyoruz. Ancak, bunlar kendiliğinden olmayacak. Bugünden yarına hemen olabilecek şeyler de değil. Bir yol çatırığındayız, hangi yöne gidersek gidelim yolculuğun çetin ve engebeli olacağının farkında olmalıyız. Kaybedilen fırsatlar ve zaman aleyhimize işlemiş. Mevcut olumsuzluklar ayağımıza dolanmış görünüyor. 

Kuşkusuz eğitimde, kültürde,  sosyal ve manevi hayatımızda sorunlar var. Özellikle ekonomik alanda gün geçtikçe büyüyen olumsuzluklar komplike başka rahatsızlıklara da yol açıyor. Örneğin işsizlik özellikle gençlere ve aile düzenine telafisi mümkün olmayan zararlar veriyor. Her geçen gün daha fazla genç doğup büyüdükleri yeri terk ediyor. Esnafa çırak, işyerlerine işçi bulunamaz oluyor. Nüfusumuz gittikçe düşüyor, işgücü başka illerden ve ülkelerden gelenlerle karşılanabiliyor.

Şayet 2023 hedeflerinin konuşulduğu bir ortamda biz de Susurluğun bu gidişatını değiştirmek istiyorsak öncelikle durup ta kendimize “Neredeyiz?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyor. Burada önerilen çıkış yolu zaten ülkemizde halen yürürlükte olan ‘5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ gereği ve ‘Stratejik Yönetim’ icabı.

Bu çerçevede; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmeli, ölçülebilir kriterler geliştirerek performans izlenmeli ve değerlendirilmeli.  Bu da katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor.

Bu tarz bir yaklaşım orta vadede stratejik amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak stratejik yöntemlerin belirlenmesine yarıyor. Aynı zamanda uzun vadeli ve geleceğe dönük bir bakış açısı ile değişimin yönetilebilmesini sağlıyor.

İşte bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ diyoruz. Bu tarz bir yönetim yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor, bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor.

Susurluk için önerdiğimiz bu yöntem: Her şeyden önce bilimsel bir yöntem. Kamu yönetiminde halen yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan kaynaklanmakta. Günlük gelişigüzel gelişmelere değil, sonuçlara odaklı olmak, sonuçların plânlanmasıyla mümkün. Değişimden korunmak için değil, bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde olabilmesine gayret etmek demek. Çünkü dinamik bir şekilde hareket edilerek aslında o değişimlerin bizatihi plânlanması söz konusu. Yapılan çalışmalar düzenli olarak gözden geçirilerek değişen şartlara uyarlanmakta, yani esnek bir plân anlayışıyla hareket edilmekte.

Arzu edilen ve ulaşılabilir bir geleceğe odaklanmak elbette gerçekçi olmayı da gerektirir.  Uzun vadeli bir yaklaşım sadece günü kurtarmaya yönelik olamaz. Günlük işlerin plânlanması ve sorunların halledilmesiyle ilgili değildir. Hayalci de değildir. Zira hayalle ölçülebilir amaç ve hedefler arasında çok büyük bir fark vardır. Kaldı ki, hedeflenen sonuçların nasıl ve ne ölçüde gerçekleştiğinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve denetlenmesi aynı zamanda hesap verme sorumluluğuna da temel teşkil eder. O yüzden bu tür bir yönetim sürecinin üst düzey yetkililer tarafından tam olarak desteklenmesi şarttır. Bununla beraber, böyle katılımcı bir yaklaşım ilgili tarafların, her düzeydeki paydaşların katkısı, ortak çabası ve desteği olmaksızın başarıya ulaşamaz.

Kaldı ki bir değişim plânının olması, gerçekleştirilmesi için yeterli değildir. Plânın sahiplenilmesi ve harekete geçilmesi gerekir. Asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı belgeler değil, yönetim sürecinin bizzat kendisidir.  Şüphesiz bu tarz bir yönetim çalışmasına en geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden insanlar sürece dahil edilmelidir. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulur. Zira bu sürecin bir yan ürünü olarak yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok olumsuzluğa da geçit vermeyecektir.

Şayet Susurluk geleceğini öngörmek, karşı karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval kısa vadeli çözümlerden uzak durmalıdır. Aksine Susurluğun orta ve uzun vadeyi öngören bir ‘stratejik planı’ olmalıdır. Burada önerdiğimiz şey elbette ki mevcut sorunlarıyla uğraşmayı, projeleri sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin verilmesini durdurmaz.

Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi partiler vaadlerini yerine getirecek ve Mülki idare de vazifesini yürütecektir. Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli basın, sosyal medya ve sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardır. Burada farklı olan şey hep birlikte stratejik plân çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve destek vermektir. Şayet böyle bir çalışmayı nasıl yapabiliriz? endişesi olursa yakın üniversitelerden d destek alınabilir.

“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusuna cevap bulmak elbette ki işkembe-i Kübra’dan atmakla olmayacaktır. Bu anlamda Stratejik plân hiç te kolay bir çözüm yolu değildir. Zaman, emek ister, en çok da adanmışlık, inanmışlık ister. Ancak başarılırsa gelecek 10-20 yıl için geçerli bir vizyon ve uygulama stratejileri ortaya çıkacaktır.

Hiç kimse “ne yapabilirim ki?” demesin. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyoruz? Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, önerileri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından bir dua da mı edemez?

Biliriz ki vatan ve millet sevgisi diğer her şeyin üzerindedir. Bu çerçevede bize geleceği planlayabilme kabiliyeti ve plana sadakat kadar “girişim ve teşebbüs ruhu” da gerekiyor. Çünkü bunlar Susurluğun beka meselesi olan yeni iş sahaları açılması konusunda adeta ihtiyacımız olan bir tür dinamo işlevi görecekler. Girişimcilik; düşünme ve düşündüğünü hayata geçirme demektir. Bu anlamda Susurluğun her kesiminde gelecek için topyekûn bir seferberlik, çalışma isteği ve girişimcilik gücü için bir an evvel harekete geçmeliyiz.

Plân hazırlığını kimler yapacak, Katkı verecekler ve paydaşlar kim, Planın yazılması, izlenmesi ve güncellenmesinden kim sorumlu, Kimler uygulayacak, Sorumlular kim ve kimler etkilenecek?  Bu soruların cevapları da var elbette:

Planı Susurluğun bizzat kendisi, gençleri ve gelecekteki nesilleri için yapacak. Sayın Kaymakam’ın başkanlığında, Kent Konseyinin sahipliğinde, Ticaret Odasının, İlçe hizmet birimleri, Belediye, Siyasi partiler, Sivil Toplum örgütleri ile diğer paydaş gönüllülerin katılım ve katkısı ile olacak. Planın yazım, uygulama, değerlendirme ve güncelleme çalışmaları için bir sekretaryası bulunacak. Bizim bu yoldaki çabalarımız ise sırası geldiğinde harekete geçecek mekanizmaya bayrağı devretmekten ibaret. Biz bir öneri ortaya koyup Susurluğun gelecek vizyonuna, yani bizim ‘Yeşilelma’mıza giden bir istikamet göstereceğiz. Bayrağı devralacaklar bu çizgiyi temize çekecek ve gerçekleştirecekler.  Unutulmamalı ki gelecek bizlerden çok gençlerimiz, çocuklarımız ve torunlarımız içindir.

Stratejik Plan yapılabilirse, 2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için yapacak çok şey var. İşte belirlenen hedeflerin ‘kim tarafından’ yerine getirileceği sorusu bu noktada önem kazanıyor. ‘Önce insan’ bakışıyla gerek ‘stratejik plan yazılması’, gerekse de ‘stratejik plan uygulaması’nda görev alacak kişiler başarı için daha yolun başında +%50 demek.

Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve ‘TEMEL İLKELER’e sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Bu sebeple Stratejik Plan yazım ve uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki temel ilkelere dayanma gereği var.

Ayrıca geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak, onlara dayanarak güç almak ve onları geleceğe daha etkin bir şekilde taşımak da gerekiyor. Bu bağlamda; ‘DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’, ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’, ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’, ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’ dayandığımız TEMEL DEĞERLER.

III.ncü aşamada bu nedenle tüm hedeflerin temel değerlerimiz ve ilkeler ile ilişkilendirilmesi yapılarak birer güçlü yön ve avantaj olarak onlardan mutlaka yararlanılması önerildi. Hedeflerin, kodlama suretiyle stratejik amaç ve stratejilerle bağlantısı sabitlendi. Böylece her hedefin içeriği ve gereğine göre bazen Kaymakamlık (K), bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB), bazen Belediye(B), bazen Kent Konseyi (KK),  bazen de İlçe Müdürlük/ kurum kuruluşlarının liderliği öngörüldü.

Onlara da yine yerine göre Siyasi Partiler (SP), Muhtarlar ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde; Yöre Milletvekili, İl Teşkilatları ve Büyükşehir başkanlığından sağlanan Siyasi Güçle(SG) Ankara’daki Bakanlık/Kurum kuruluşlarından yardım almayı sağlayabilmeliler. Bütün bu işler Kaymakam başkanlığındaki Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Çevre Üniversiteleri (ÜN), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli.

İşte tam da bu noktada III.ncü aşamada yapılan tablolaştırmalar sayesinde hedefleri tüm bu unsurlar ve bağlantılarıyla birlikte  topluca izleme imkanı da var.

Bu konuda edindiğimiz bilgileri artık toparlamalı, aklımızı ve tecrübemizi kullanmalı ama yüreğimizi de ortaya koyan bir çözüm formülü geliştirmeliyiz. Elbette en önemli sorun Susurluğun geleceği ve istikrarlı bir gelişme ile daha üst seviyelere ulaşabilmesidir. Bu da sadece “olması lazım, iş sahası lazım, lazım…lazım…lazım…”diyerek olmuyor.

(Devam edecek)