El-Hakîm/Kunut duası I
Bugün üç ayların 49.ncusu, Corona günlerinin de 386.ncısı. İnşallah üç
aylar boyunca her gün
bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci
değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın kırkdokuzuncusu“El-Hakîm’'
var. Yine Vitr namazı üçüncü rekatında tekbir alındıktan sonra okunan “Kunut
duası I" ile ilerliyoruz.
EL-HAKÎM: الحكيم Sözlükte “iyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek, hükmetmek” anlamına
gelen hükm masdarından sıfat olup “hüküm ve hikmet sahibi” demekmiş. Sözlük
açısından hikmete verilebilecek çeşitli mânalara paralel olarak hakîmin anlamı
da zenginleşmekte. Kelimenin kökünde bulunan temel mânadan hareketle hakîmi
“kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsânî arzulardan alıkoyan, düşünce
istikametine ve davranış selâmetine sahip bulunan kimse” diye tanımlamak
mümkün. [1]
Kelime Allah’a nisbet edilince
“bütün sözleri ve fiilleri adalete, ilme ve teenniye (hilm) uygun olan”
mânasını kazanıyor. [2] Âlimler,
zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilen hikmette ilim ve amelde yani fiilde erginliğin
doruk noktasında bulunmayı temel anlam olarak kabul etmişler. Buna göre hakîmin
bir mânası “bütün nesneleri ve olayları en üstün ilimle bilen”, diğeri de
“bütün tabiat nesnelerini âhenkli, sağlam ve sanatkârane yaratıp sürdüren”
şeklinde ifade edilebilir.
Hakîm kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de doksan yedi yerde geçiyormuş. Bunlardan beşi
Kur’an’a nisbet edilmekte ve “lehinize veya aleyhinize hükmeden” yahut “hiçbir
çelişkisi ve tutarsızlığı bulunmayan” mânasına gelmekte. Bir âyette de
Kur’an’ın indirildiği “mübarek bir gece”de tesbit edilen her işin (emr) sıfatı
durumunda. Doksan bir âyetteki hakîm ismiyle on yerde geçen hikmet kelimesi
Allah’a izâfe edilmekte (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥkm” md.).
Kur’an’da Allah’ın ismi olarak
yer alan hakîm kelimesi hiçbir âyette tek başına geçmemiş, birçok âyette
“yenilmeyen yegâne galip” mânasındaki azîz ismiyle, yine birçok âyette “hakkıyla
bilen” anlamındaki alîm ve buna yakın mânalar içeren habîr ve vâsi‘ ile, ayrıca
“izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce” anlamındaki alî, “övülmeye
lâyık” demek olan hamîd ve “kullarını tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul
eden” mânasındaki tevvâb ile birlikte kullanılmış.
Doksan dokuz esmâ-i hüsnâ
listesinde yer alan bu isimlerin hakîm ile beraber ve genellikle ondan önce
kullanılırken terkip halinde daima âyetlerin son kelimelerini oluşturdukları
görülmekte. Azîz isminin, daha ziyade ulûhiyyetin yüceltilmesini gerektiren
tenzîhî niteleme durumunda ve dilediğini icra eden fiilî vasıflandırmalarda,
alîm ile ona yakın mânaları ifade eden isimlerin ise nesne ve olayların iç
yüzüne vâkıf olmaya bağlı anlatım ve muhtevalarda tekrarlandığı, diğer yardımcı
isimlerin de kategorilerine uygun kompozisyonlarda bulunduğu müşahede
edilmekte.
Hakîm doksan dokuz ismi ihtiva eden hadis rivayetinde yer almış, [3] ayrıca hikmet kelimesi çeşitli hadislerde Allah’a izâfe edilmiş. [4] [5]
'O' emirleri, kelamı ve bütün işleri hikmetli, her şeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları vâzeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olan, Hüküm ve hikmet sahibi, gerekenleri en güzel ve faydalı şekilde yapan, her iş emrinde olan, Her şeyi hikmetle yapan ve hikmeti bütün kâinatı kaplamış olan, her şeyi ölçülü, hikmetle yaratan, nizam ve intizamla donatan" demek.
KUNUT DUASI I: القنوت Kunut duaları, Yatsı namazından sonra
kılınan vitir namazının son rekatında rükudan önce tekbir alınarak okunan iki dua. Kulların
Allah’tan (c.c.) neyi nasıl isteyecekleri hususunda Müslümanlara yol gösteriyor. Kunut duaları Hanefi
mezhebine göre Vitir namazında okunuyor. Şafiiler ilaveten sabah namazında da
okuyorlar. Bunlar Hadisle sabit sayılmış.
İlki "Allâhumme innâ nesteînuke" نَسْتَعِينُكَ إِنَّااَللَّهُمَّ "Allahım! Senden yardım isteriz!" diye başlıyor.
"Allâhumme innâ nesteînuke ve nestağfiruke ve nestehdik. Ve nu'minu bike ve netûbu ileyk. Ve netevekkelu aleyke ve nusni aleykel-hayra kullehu neşkuruke ve lâ nekfuruke ve nahleu ve netruku men yefcuruk"
"Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere
hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize
verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir
nimetini inkar etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkar eden ve
sana karşı geleni bırakırız."
Vitir namazının vakti ve fazileti hakkında da
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş: "Allah size bir namazı ziyâde kıldı
ki, o namaz sizin hakkınızda kırmızı tüylü develerden daha hayırlıdır. İşte o
namaz vitir namazıdır. O namazı yatsı ile şafağın atışı arasında verdi."[6]
Vitir namazının 3. rekâtında Fatiha suresi ve zammı
sure okunduktan sonra tekbir alarak “Allahü Ekber” eller kaldırılıyor ve tekrar
bağlanıyor. Ardından kunut duaları okunuyor. Ancak ondan sonra normal rüku ve
secdeler yapılıyor.
Yani kunut duaları okunmadan önce tekbir almak gerekiyor. İmam-ı A’zam’a göre Vitir namazında tekbir (kunut tekbiri) almak vacip. Cemaat sırasında Kunut tekbirinin eller kaldırılıp sesli olarak alınmasının gerekliliği sağır ve kör gibi özürlü kimselere tekbir alındığını bildirmek içinmiş. Kunut tekbirinden önce okunanlar Kuran’dan, sonrakilerle birbirinden ayrılması lazım. Çünkü Kunut duaları Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve sellem) Efendimizden rivayet edilen birer dua.
El-Vedûd/Kunut duası II
Bugün üç ayların 50.ncisi,
Corona günlerinin de 387.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün
bir “esma”yı anarak ve namazda
okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye
devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın ellincisi “El-Vedûd’' var. Yine Vitr namazı
üçüncü rekatında tekbir alındıktan sonra okunan “Kunut duası II" ile ilerliyoruz.
EL-VEDÛD: الودود Sözlükte “sevmek, muhabbet etmek” anlamındaki vüdd kökünden türemiş
mübalağa bildiren bir sıfat olan vedûd “çok seven, çok sevilen” demekmiş.
Esmâ-i hüsnâdan biri olarak “sâlih kullarını çok seven ve onlar tarafından çok
sevilen” mânasına geliyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de vedûd ismi esmâ-i
hüsnâdan olan rahîm ve gafûr isimleriyle birlikte iki âyette geçmiş. (Hûd
11/90; el-Burûc 85/14).
Ayrıca vüd kavramı fiilî sıfatların
kuruluşunda Allah’a nisbet edilmekte. Bu âyetlerin birinde Cenâb-ı Hakk’ın iman
edip sâlih amel işleyenler için gönüllerde sevgi yaratacağı ifade edilmekte
(Meryem 19/96). Râgıb el-İsfahânî’nin belirttiği gibi bu âyet, “Sen
yeryüzündeki her şeyi versen yine de müminlerin gönüllerini birleştiremezsin,
fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırmıştır” meâlindeki âyetin
(el-Enfâl 8/63) tefsiri mahiyetinde.
Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e de ilâhî
tebliğ karşılığında yakınlık ve barış sevgisinden başka bir bedel istemediğini
ilân etmesini emretmiş (eş-Şûrâ 42/23).
Vedûd ismi Tirmizî’ye ve İbn Mâce’ye ait
esmâ-i hüsnâ listelerinde bulunmakta,[1] ayrıca hadis kaynaklarında
Resûl-i Ekrem’in teheccüd namazında okuduğu uzun duaların birinde, “Allahım!
Sen rahîmsin, vedûdsün, dilediğini yapansın” niyazı yer almakta. [2]
Vüd kavramının geçtiği rivayetlerden biri
şöyle: “Bana karşı ileri derecede sevgi besleyen ümmetimden öyleleri vardır ki
içlerinden biri aile halkı ve serveti pahasına da olsa beni görmeyi tercih
edecektir” [3]
Âlimler genellikle vedûdün etimolojisi ve
Kur’an’daki kullanımı çerçevesindeki yorumlarla yetinmişler. İbn Fûrek’in
Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’ye atfen
naklettiğine göre vedûd, “taati ve
ibadeti müminler ve âriflerce sevilen, kullarını hakkı ayakta tutmaları için
sevip kendilerini muvaffak kılan” anlamına geliyor. Mâtürîdî ise vedûdü “her şey
ve her iyilik O’ndan geldiği için sevilmeye lâyık olan, kendisine tevessül edip
yaklaşanı seven” şeklinde yorumlamış.[4]
'O' çok seven ve çok sevilen, çok
şefkatli, muhabbetli, sâlih ve iyi kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen,
onları rahmet ve rızasına erdiren, İyilik yapanı seven, iyilik eden insanlara
ihsan eden, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegâne lâyık olan, Sevgi ve
dostluk hissini yaratan, yarattığı mahlûkatı sevdiği gibi aynı zamanda da o
kullarının hayrını isteyen, sonsuz sevgiye layık olan, sevgi ve sevilmeye
hakikaten tek layık olan" manasına geliyor.
KUNUT DUASI II: اَللّٰهُمَّ
اِيَّاكَ نَعْبُدُ İkinci kunut duası “Allâhumme iyyâke na'budu” ile
başlıyor. "Allahım! Biz yalnız sana
kulluk ederiz” manasında.
“Allâhumme iyyâke na'budu ve leke nusalli ve nescudu ve ileyke nes'a ve nahfidu nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilkuffâri mulhiıg”
"Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için
kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak
şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını
ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kafirlere ve
inançsızlara ulaşır."
Bunlar Peygamber Efendimize indirilmiş bir
dua olmamasına karşın, o nübüvvetinden sonra vahye dayalı olan hareketleri ve
öğretileri ile ümmetine her zaman yol göstermiş. Nitekim Peygamber Efendimiz'in
(S.a.v.) değişik zamanlarda ve farklı namazlarda farklı farklı kunut duaları
okuduğuna dair hadisler rivayet edilmiş. Biri şöyle:
"Peygamberimiz
(a.s.m.) Miraç'ta, Sidre-i Mühteha'ya çıktı, bir rekât namaz kıldı. Buna bir
rekât da kendisi ilâve etti. Namaz iki rekât oldu. Cenab-ı Hak kendisine bir
rekât daha kılmasını emretti. Böylece namaz, akşam namazı gibi vitir [tek]
oldu. İşte Peygamberimiz üçüncü rekâtı kılacağı sırada İlâhî rahmet ve nur
tecelli etti. Peygamberimiz o nur içinde kaldı. Ve kendinden geçmiş vaziyette
elleri çözüldü. Hemen Cebrail (a.s.) geldi, Peygamberimizin üzerine Kevser
suyundan döktü. Böylece Peygamberimiz kendine geldi, ellerini kaldırarak tekbir
aldı ve kunut dualarını okudu. Kunut duasında Cehennemden ve Cehennem ehlinden
Allah'a sığındı.”[5],
Şafiî ve Maliki mezhebine göre, kunut
duaları, sabah namazının farzında rüku ile secde arasında kıyam halinde
okunuyor. Hanefi mezhebine göre, kunut dualarının farz namazlarda geçici bir
süre için okunduğu ve daha sonra kaldırıldığı, sadece vitir namazında okunacağı
belirtilmiş.
Bu yüzden Hanefîlere göre, vitir namazının
üçüncü rekâtında kunût yapmak vacip. Kunûtta tekbir alınır ve kunut duaları
olarak bilinen “Allahümme innâ neste’înuke” ve “Allahümme iyyâke na’büdü”
duaları okunur. [6] Bu duaları bilmeyen kimse ezberlemeye gayret
eder; ancak ezberleyinceye kadar “Rabbenâ âtinâ” duasını okur veya üç defa
“Allahümmeğfir lî” demekle yetinir. Vitir namazı tek kılınsa da cemaatla
kılınsa da her ikisinde de imam ve cemaat kunut dualarını içinden okurlar.
Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise, sabah
namazının ikinci rekâtında, rükûdan sonra kunût yapılır. Sabah namazında kunût
yapmak Şâfiîlere göre sünnet, Mâlikîlere göre ise müstehap. Şâfiî veya Mâlikî
mezhebine mensup imamın arkasında sabah namazı kılan Hanefî bir kimse, dilerse
kunût duasına katılır, dilerse sessizce bekler. [7]
Hanefilerde Vitir namazında kunût duasını
okumak vacip olduğundan terki veya tehirinden dolayı sehiv secdesi yapmak
gerekiyor. [8] Vitir namazını kılmakta olan bir
kimse, unutarak ya da yanılarak kunût duasını okumadan rükûya giderse, bu kimse
namazına devam eder ve sonunda sehiv secdesi yapar. Ancak bu kişi, rükûdan
kalktıktan sonra kunut duasını okursa, sonrasında tekrar rükû yapmadan secdeye
gider ve yine namazın sonunda sehiv secdesi yapar.[9]
[1] (Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10)
[2] (Tirmizî, “Daʿavât”, 30)
[3] (Müsned, V, 156, 170; Müslim, “Cennet”, 12).
[4] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/vedud>
[5] (Ebû Dâvûd Vitir 1; Tirmizi)
[6] (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, III, 245; Tahâvî,
Şerhu me‘âni’l-âsâr, I, 249; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 442).
[7] (Merğînânî, el-Hidâye, II, 32,33).
[8] (Haddâd, el-Cevhera, I, 92)
[9] (Kâsânî, Bedâî’, I, 274; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 141)