22 Kasım 2013 Cuma

088 02 Kasım 2013 Cumartesi 00:21 ŞİİR VE TÜRKÜ..........................Gönül dediğin

Gönül dediğin


gönül nedir bilene gönül veresim gelir.../ gönülden bilmeyene hissiz diyesim gelir...

Bu dize büyük bestekar Sadettin Kaynak'a ait nihavend bir eserden. “Gönül “ hakkında çok zarif bir tanımlama var burada. Sevgi, istek, duygu, hatır vb. gibi kalpte oluşan güzel duygulara sahip kişiyi severim, gönül ehli olmayan bence ne sever ne de sevilir diyor.

Bu duygularla dolu bir şarkısında (Güneş Tutulması) İlhan İrem [1] aşkını kainatla eş tutuyor ve sevdiğinin gönlüne sunuyor şu sözlerle :

Bırak ta tüm kainat / Gönlümden sana aksın 

Sözlüklere göre gönül; Sevgi, istek, arzu, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağıdır. Daha geniş anlamda duyguların, ruhsal kıpırdanmaların, iç çabaların taşıyıcısıdır gönül.

Kişiyi Allah’la, insanla ve dünyayla içten bir ilişki içine koyan, ruhun derinliklerindeki güç olarak da tanımlanmaktadır.

Bir köy şairi olan Ruhsati [2] ömrünün hemen hemen tamamını köyünde geçirmiş olmasına rağmen şiirlerinde duygular, inançlar, düşünceler, dertler ve istekler gibi konular üzerinde söz söylemiştir. Aşağıdaki türkü de bunlardan biri. 

Mevlam Kanat Vermiş Uçamıyorsun / Bu Nefsin Elinden Kaçamıyorsun
Ruhsati Dünyadan Geçemiyorsun / Topraklar Başına Vay Deli Gönül 

Ona göre gönül, nefsin ağırlığıyla uçamayan, dünyaya takılı kalmış, bu yüzden de “deli” sıfatıyla nitelendirilmiştir. Sonu toprak olacaktır. 

Gönlün kalple çok derin bir ilgisi var. Bu konuda ilim sahibi kişilere göre kalb, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değil, buna, yürek demek daha doğruymuş. Kalb, yürekte bulunan öyle bir enerjiymiş ki buna gönül [3] denirmiş. Yani  yürek ampule, ışığı da kalbe benzetilmiş. 

Aslında zordur gönülle uğraşmak. Dertlendirir, farklı bir hüznü vardır. Ama ondan da kopamazsınız. Çünkü o gittiği zaman, gönülle de bir işiniz kalmaz. O yüzden sık sık onunla dertleşirsiniz, adeta nasihat verirsiniz ona. Aslında seslenişiniz kendinizedir. Bunu en güzel ifade eden sözlerden biri de Aşık İzzet Savaş’ın [4] bir türküsünde yer alıyor.

Gel Ha Gönül Havalanma / Engin Ol Gönül Engin Ol 
Dünya Malına Güvenme / Engin Ol Gönül Engin Ol 
Şu Dünyanın Hali Böyle / Yalan Yahşi Geçer Şöyle 
Söyledikçe Engin Söyle / Engin Ol Gönül Engin Ol 

Sanki bir melankolidir sizi gönüle bağlayan.Kendinizle baş başasınızdır. Konuşursunuz içten içe, dertleşirsiniz. Soyut bir kavram olduğu halde böyle içsel bir gücü vardır bu kelimenin.

Gönül tek başına olmaz. Onunla hemhal iseniz, yalnız değilsinizdir artık. “o” da vardır. o'nun içinizdeki yansımasıdır gönül. Bir bakıma o'nu benliğinize bu şekilde kabul ettirmiş olursunuz.

Gönülden gönüle yol gider derler / Onu sürmeğe bir hoşca can gerek
Gönülden gönüle yol gider derler/Şair Dadaloğlu [5]

Gönül, kültürümüzde çok sayıda içli, acılı durumlarda da kullanılmış. Örneğin gurbet halleri de bunlardan biri. Ölümden zor olan ayrılık yazıldıysa çekilecektir. Ancak gurbetsiz aşkı düşünmek zordur. Çünkü gurbet garipliktir, hasrettir, hüzündür. Gurbetten sılaya yol da, çoğu kez insanı hüzünlendirir. Bu yüzden Dadaloğlu’nda gurbet gönülden gönüle yol olmuş, söylenmiş.

Garip denilince, gönül denilince, yol denilince Neşet [6] ustayı hatırlamamak elde mi ? Gönül dağını, gönülden gönüle giden gizli yolları.

gönül dağı yağmur yağmur boran olunca / akar can özümde sel gizli gizli
bir tenhada can cananı bulunca
sinemi yaralar yar oy / dil gizli gizli dil gizli gizli
dost elinden gel olmazsa varılmaz / rızasız bahçenin gülü derilmez
kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
gönülden gönüle gider yar oy / yol gizli gizli yol gizli gizli
seher vakti garip bülbül öterken / kirpiklerin oku yar yar cana batarken
cümle alem uykusunda yatarken
kimseler duymadan yar oy / gel gizli gizli gel gizli gizli

Böylesi güzel türkülerde, şiirlerde hep sevdalar arasında, hatta ruh ile beden arasında da bir köprü olarak görülmüş gönül. 

Böyle bir kelime, başka dillerde var mıdır bilmiyorum, ancak varsa da bile bizim “gönlümüz” gibi değildir herhalde.

-------------------------
[1] İlhan İrem 1955 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Ortaokulda solfej ve şan dersleri almaya başladı ancak müzik hayatına girmesi, 1969 yılında (14 yaşındayken) üst dönemler tarafından okul orkestrasına solist olarak seçilmesi ile oldu. 1970 yılında mensubu olduğu Meltemler Orkestrası, Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması'nda Marmara bölgesi birinciliği kazandı.1973 yılında kendi imkânları ile Diskotür firmasına yaptığı ilk 45'liği "Birleşsin Bütün Eller - Bazen Neşe Bazen Keder" ile beklediği başarıyı yakalayamadı. Plak firmasının bestelerini başka sanatçılara söyletme isteğini geri çevirdikten sonra yapmış olduğu ikinci 45'liği "Yazık Oldu Yarınlara - Haydi Sil Gözlerini" genç sanatçıyı bir anda Türkiye'deki en popüler sarkıcılardan biri yaptı. [5] 1975 yılında yayınlanan üçüncü 45'liği "Anlasana" ile başarısını devam ettirdi.İlhan İrem, 3 kez Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finallerine katıldı. "Bir Yıldız" [40] adlı bestesi 1979 Eurovision Türkiye finaline kaldı.
[2] Ruhsati, asıl adı Mehmet olan köy şairi. Sivas'ın Deliktaş bucağında 1835 yılında doğmuş ve ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir. 
Şiirlerinde Ruhsat Baba, Aşık Ruhsat, Ruhsat ve çogunluka Ruhsati mahlaslarını kullanmıştır. Ruhsati, saz çalamayan bir aşıktır. Ömrü boyunca birçok aşıkla karşılaşmış ve atışmıştır.
Ruhsati, şiirlerinin çoğunu hece vezni ile yazmıştır. Ömer, Dertli, Emrah, Seyrani gibi aşıklara uyarak aruz vezni ile yazdığı da olmuştur. Aruz vezni ile yazdığı şiirlerinde olaylara ve mistik düşüncelere yer vermiştir. Ancak Ruhsati asıl başarısını hece vezni ile göstermiştir. Şiirinin başlıca konuları; halkın duyguları, inançları, düşünceleri, dertleri, istekleri gibi toplumsal ve ferdi konulardır. Şiirleri genellikle köy hayatının özelliklerini yansıtmışlardır
[3] Gönül insanlarda bulunur, hayvanlarda bulunmaz. Bedendeki bütün aza, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnsanın, inanmak, sevmek, korkmak, kalbindedir. İman de edebilir, küfür de. Yürekli cesur demek iken, kalbi var veya kalbli demek yüreği hasta demektir. Yüreksiz, cesaretsiz, korkak demek iken, kalbsiz, merhametsiz demektir. Gönül kalb demek ise de, gönülsüz demek, kalbsiz demek değildir. Gönülsüz isteksiz demektir.
[4] 1928 yılının bir kış gününde Sivas Şarkışla’ya 23 km uzaklıkta Emlek Hüyük Köyünde dünyaya geldi. Askerlik dönüşü ustası Ali İzzet Özkan'ın teşvikiyle saz çalıp türkü söylemeye başladı. Onunla belli zamanlarda köyleri kentleri dolaştı. Yöre ozanlarından başta Âşık Veysel olmak üzere Âşık Hüseyin, Âşık Aziz Üstün, Âşık Hasan Yüzbaşıoğlu ve Âşık Hasan Devrani gibi ozanlarla yol arkadaşlığı yaptı. Aşık Ali İzzet Savaş 11 Eylül 2004 tarihinde hakka yürüdü. 
[5] Kayseri'nin Tomarza ilçesinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Oğuzların Avşar boyundandır.
Dadaloğlu'nun şiirleri, yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin sesi ve sözlü tarihi sayılabilir. Dadaloğlu'nun Çukurova, Kozan, Binboğa ve Gavurdağı yöresinde konar-göçer bir halk ozanı olarak yaşadığıdır.
[6] Neşet Ertaş, 1937 yılında Kırşehir Çiçekdağı'nda doğdu. Halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Yaşar Kemal'in adlandırmasıyla "bozkırın tezenesi". Gönül Dağı türküsünü 1999 yılında yaptı. Yaşayan İnsan Hazinesi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası sahibi. 25 Eylül 2012'de İzmir de vafat etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder