8 Mayıs 2021 Cumartesi

08 Mayıs 2021 10:00 Cumartesi CORONA GÜNLERİ........................................Er-Râuf/Tahrim ve Tevbe Sûresi

Er-Râuf/Tahrim ve Tevbe Sûresi

Bugün üç ayların 85.nci, Ramazanın 26.ncı günü. Nihayet Kadir gecesine erişmiş bulunuyoruz. Takvime göre bu gece bizzat Allah tarafından beyan edilen "bin aydan hayırlı" kutlu bir zaman durağı. Cümle müminlere müjdeler olsun, tebrik ederim. 

Bir yandan zaman işliyor; Corona günlerinin de 422.ncisini geride bıraktık, ailemizin covidle imtihanının ise dördüncü günündeyiz. Hastalık bu hiç hafife gelmez. Basitlediğimiz grip bile insanı bir hafta on gün sarsıyor. Bu da bir çeşit grip. Ancak çok daha sinsi, bulaşkan ve öldürücü. Hamdolsun, ciddi bir sorunumuz yok. İlaçlarımızı alıyor, izolasyona riayet ediyor ve antikorlarımızın vücudumuzdaki virüsleri yok etmesini bekliyoruz. Mücadelenin daha ziyade ciğerlerde olduğu belli, rabbimin şifa ismiyle hakkından geleceğiz inşallah. 

Zamanımı uyku, ibadet, zikir ve Kur'anla geçirmeye çalışıyorum. Yazılarım da inşallah bu yöndedir. Aynı değil belki ama bu da bir çeşit itikaf hali. Umarım kabul olur, umarım bu aydan rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın hastalıktan da kurtulmuş olarak çıkabiliriz.

Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı anma geleneğini ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimize devam edelim.

Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın seksenbeşincisi "Er-Râuf" var. Ayrıca içinde Allaha kavuşmayı dileyenlerin, Firavunun karısı Asiye'nin ve Peygamberimizin duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Tahrim ve Tevbe Sûresi" ile ilerliyoruz.

ER-RAÛF:   الرؤوف  Sözlükte “şefkat ve merhamet etmek” mânasındaki re’fet kökünden türeyen raûf kelimesi “kalbi dayanamayacak derecede merhametli” demekmiş. Rahmet, “hoşlanmasa bile kişinin başkasına iyilik yapması” anlamına da geldiği halde re’fet gönülden kopan bir istekle şefkat gösterme içeriğine sahip.

Raûf Allah’a nisbet edildiğinde “ileri derecede şefkatli ve merhametli” mânası kastediliyor. [1]

Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette re’fet, on bir âyette raûf kelimesi geçmekte. Re’fet kelimelerinden biri, suç işleyen kimselere hak ettikleri cezaların verilmesi sırasında acıma duygusuna kapılarak adaletin ihlâl edilmemesi gerektiği bağlamında (en-Nûr 24/2), diğeri ise (el-Hadîd 57/27) Hz. Îsâ’ya tâbi olanların kalplerine şefkat ve merhamet hislerinin yerleştirildiğini belirten âyette “ca‘l” yardımcı fiiliyle zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmekte.

Raûf kelimesinin yer aldığı on bir âyetin birinde Hz. Peygamber’den söz edilirken müminlerin sıkıntıya mâruz kalmasının kendisine çok ağır geldiği ve onun müminlere çok düşkün, çok şefkatli ve merhametli olduğu anlatılırken rahîm kelimesiyle beraber kullanılmış, böylece raûf-rahîm sıfatları Resûlullah’a da izâfe edilmiş (et-Tevbe 9/128).

Raûf sıfatının Allah’a nisbet edildiği on âyetin ikisinde O’nun kullarına çok şefkatli olduğu belirtilirken tek başına kullanılmış, diğerlerinde ise rahîm isminin önünde geçmiş. [2]

Raûf, İbn Mâce ile Tirmizî’nin rivayet ettikleri doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde de yer almış [3]. [4]

'O' merhamet edici, pek şefkatli, insanlara kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametli, çok bağışlayıcı, çok lütufkâr, çok esirgeyen" demek.

TAHRİM SÛRESI:  التَّحْر۪يمِ  سُورَةُ   Tahrîm, haram kılmak demektir. Tahrîm sûresi adını Hz. Peygamber'in bazı yiyecekleri kendisine yasakladığını anlatan birinci âyetten alıyor. Kur'an ı Kerim'in nüzül sırasına göre 107.nci, mushafa göre 66.ncı suresi. Medine'de nâzil olmuş, 12 âyet.

Sûrede başlıca, Hz. Peygamber’in eşleriyle olan bazı münasebetleri ile, mutlu bir aileyuvasının oluşturulmasının temel prensipleri konu edilmektedir.

Sûrenin 8. ayetinde iman edip Allah’a ulaşmayı dileyenlere hitap ediliyor. Son kısmında da onların duası var:

ALLAH’A ULAŞMAYI DILEYENLERİN DUASI

Tahrim Sûresi, 8. Âyet:


Bismill
âhirrahmânirrahîm, "Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû tûbû ila(A)llâhi tevbeten nasûhan ‘asâ rabbukum en yukeffira ‘ankum seyyi-âtikum ve yudḣilekum cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâru yevme lâ yuḣzi(A)llâhu-nnebiyye velleżîne âmenû me’ah(u) nûruhum yes’â beyne eydîhim vebi-eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vaġfir lenâ inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr" (Tahrîm sûresi, 8. ayet)

Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin." derler.

"Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. "Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter" derler. (8) [5]

"Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allaha tövbe edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. [6]

"Ey iman edenler! Bütün içtenliğinizle Allah'a tövbe edin ki Rabbiniz de sizin günahlarınızı tamamen örtsün sizi, altından ırmaklar akan cennetlere girdirsin! Allah'ın, peygamberini ve onunla birlikte iman edenleri mahçup etmeyeceği gün müminlerin ışıkları önlerinden ve sağlarından seğirtip yürüyeceklerdir! "Rabb'imiz, bize nurumuzu tamamla ve bizi bağışla; kuşkusuz sen her şeye güç yetirirsin!" diyeceklerdir." [7]

Tahrîm sûresinin 10 ile 12. ayetlerinde Cenab-ı Hak kadınlardan misal veriyor. "Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun nikâhı altında iken onlara hâinlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.(10) hemen ardından 11. ayette de bu defa Firavunun karısı örnek gösteriliyor: "Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi misal gösterir. O şöyle demişti":

FİRAVUN'UN KARISI ASİYE'NİN DUASI:

Tahrîm sûresi, 11. ayet


Bismill
âhirrahmânirrahîm."Ve daraba(A)llâhu meśelen lilleżîne âmenû-mraete fir’avne iż kâlet rabbi-bni lî ‘indeke beyten fî-lcenneti ve neccinî min fir’avne ve ’amelihi ve neccinî mine-lkavmi-zzâlimîn "(Tahrîm sûresi, 11. ayet)

Allah, inananlara da Firavun'un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: "Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!"

"Allah, iman edenlere ise, Firavun'un karısını örnek gösterdi. Hani o, "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!" demişti. 11﴿[8]

"Allah iman edenlere de Firavun’un karısını misal vermektedir: O, “Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavundan ve yaptıklarından kurtar ve beni bu zalimler topluluğundan da selâmete çıkar!” [9]

"Allah, iman edenlere de, Firavun'un karısını örnek gösterdi. O, "Rabb'im! Senin katında, cennette bana bir yuva kur, Firavun'dan da onun pis işlerinden de beni koru ve zalimler topluluğundan beni kurtar!" diye dua ederdi.[10]

Surenin son ayetinde ise yine bir başka kadın, Hz. Meryem'den misal veriliyor: "Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi."(12)

Bu ayetlerde önce kendileri birer salih kul ve peygamber oldukları halde Hz.Nuh'un ve Hz.Lut (as)'ın karılarının feci akibetlerinden söz ediliyor. Sonrasında kocası kafir bir firavun iken Asiye'den, kavmi yoldan sapmış bir kavim iken kendisi temiz kalmış İmran Kızı Meryem'den iman edenlere misal veriliyor. Farklı karakterlerin üstelik kadınlar arasından bu örneklerin verilmesi oldukça ilginç ve düşündürücü.

TEVBE SÛRESİ: التَّوْبَةِ سُورَةُ Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiş. 129 âyet. Sûre adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almış.

Mushaftaki sıralamada 9.ncu, iniş sırasına göre 113.üncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuş. Müfessirler arasındaki hâkim kanaate göre son iki âyeti Mekke’de inmiş.

Sûrede başlıca, yaptıkları antlaşmalara bağlı kalmayan düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi, antlaşmalara bağlı kalanlara karşı ise antlaşmalara bağlı kalınmasının gerekliliği; Tebük seferine hazırlık, Tebük seferi öncesi ve dönüşü sırasında münafıkların sergilediği iki yüzlü tavır, ehl-i kitapla ilişkiler, cizye ve zekât hükümleri, çölde yaşayan Arapların Kur’an talimatı karşısındaki tavırları, Kur’an’ın müslümanlar üzerinde oluşturduğu etki ve Hz. Peygamber’in müslümanlar adına duyduğu endişe söz konusu edilmekte.[11]

Başında besmele olmayan tek sûre. Zira sure; "(1) Allah ve Resulünden, antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere karşı fesih ­bildirimidir!" [12] ayetiyle başlıyor. 

Sûrenin 128.nci ayetinde "Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur" denidikten sonra, peygamberimize şöyle dua etmesi tavsiye edilmiş:

PEYGAMBERİMİZİN (sav) DUASI

Tevbe sûresi, 129.ncu ayet:


Fe-in tevellev fekul hasbiya(A)llâhu lâ ilâhe illâ hu(ve) ‘aleyhi tevekkeltu vehuve rabbu-l’arşi-l’azîm

"(İnkârcılar) yüz çevirirlerse de ki: “Bana yalnızca Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnızca Oa güvendim. O yüce arşın sahibidir."

”Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir." 129﴿[13]

"Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, Ondan başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir.”[14]

"Bütün bunlara rağmen, yine de yüz çevirirlerse onlara de ki: Allah bana kafidir! Ondan başka tanrı yoktur. Ben sadece O’na tevekkül ettim. Muazzam arşın sahibidir O!"[15]


[1] (Lisânü’l-ʿArab, “rʾef” md.; Kāmus Tercümesi, “rʾef” md.; Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, s. 91)

[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rʾef” md.)

[3] (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82)

[7] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 568

[10] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 570

[12] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/9-tevbe-suresi>

[15] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 570 

7 Mayıs 2021 Cuma

07 Mayıs 2021 10:00 Cuma CORONA GÜNLERİ........................................El-Müntakim/Mümtehine -El Afüv/Haşr Sûresi

El-Müntakim/Mümtehine Sûresi

Bugün üç ayların 83.ncü, Ramazanın 24.ncü günü. Ramazan ayının son on günü hem "cehennem azabından kurtuluş" fırsatı hem de içinde "bin aydan hayırlı Kadir gecesi"ni saklıyor. Günümüz dünyasında bize hayli uzak gelse de bu günler aynı zamanda "itikaf" ibadetinin yapıldığı günler.

Corona günlerinin 420.ncisini de geride bıraktık. Bu arada ailece coronaya yakalanmamızın da üçüncü günü. Evin her odası karantina, bana da yatak odası düştü.  10 gün bir nevi itikaftayım yani. İlk iki gün bayağı kötüydüm. Ateşim zaman zaman 39'a çıkıyor, sık sık öksürük nöbetleriyle sarsılıyor, ayağa kalkarken dengemi bulamıyordum. İlacın faydası olmalı. Bugün daha iyiyim. İnşallah bu aydan rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın hastalıktan da kurtulmuş olarak çıkabiliriz. Akraba ve dostlarımdan dua bekliyorum. 

Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı anma geleneğini ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimize devam edelim.

Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın seksenüçüncüsü "El-Müntakim" var. Ayrıca içinde İbrahim(as) duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Mumtehine Sûresi" ile ilerliyoruz.

EL-MÜNTAKİM:  المنتقم    Sözlükte “şiddetle ayıplamak, suçluyu cezalandırmak” anlamındaki nakm (nükūm) kökünün “iftiâl” kalıbından türemiş bir sıfat olan müntakım “yadırgayıp ayıplayan, suçluyu cezalandıran, öç alan” mânalarına geliyormuş. [1]

“Nakm” kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde Allah’a nisbet edilm. Bunların altısı fiil kalıbında, dördü “zü’ntikām” (suçlunun hakkından gelen), üçü de müntakım şeklinde. Züntikām nitelemeleri azîz (yenilmeyen yegâne galip) ismiyle birlikte kullanılmış ve iki isim muhteva bakımından birbirini tamamlamış. Müntakım biçimindeki kullanılışlar da tâzim için çoğul sîgasıyla gelmiş. [2]

Müntakım ismi Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış [3] ve İbn Hacer’in Kur’an’dan derlediği doksan dokuz isme dahil edilmiş.[4]

'O' günahkarlara adaletiyle müstahak oldukları cezayı veren, Asilerden intikam alan, suçluları hak ettikleriyle cezalandıran, suçlulara cezalarını veren, günahkârlara adaletiyle müstahak oldukları cezayı veren, mağdurların intikamını alan, zulüm etmeksizin intikam alan" demek.

Mumtehine sûresi:   الْمُمْتَحِنَةِ  سُورَةُ Mumtehine sûresi 13 ayetten oluşuyor. Medinede inen sûrelerden. Hudeybiye antlaşmasından sonra müşrikler arasından çıkıp Medine’ye gelen ve müslüman olduklarını söyleyen kadınların imtihan edilmeleri emredildiği için sûreye mecazen,“imtihan eden” anlamında “mümtehine” denmiş.

Mushaftaki sıralamada 60.ıncı, iniş sırasına göre 91.nci sûre. Ahzâb sûresinden sonra, Nisâ sûresinden önce Medine’de nâzil olmuş.

Sûrede başlıca, Allah için sevmek, Allah için buğz etmek ve müslümanlarla kâfirler arasındaki ilişkilere dair bazı uyarılar konu edilmekte.

Surenin 4-6 ayetleri Hz. İbrahim'den bahsediyor. "İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir misal vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Muhakkak ki biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınız şeylerden uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz de bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına: "Andolsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" sözü hariç…" deniliyor. Hemen devamında yani ayetin sonunda Hz. İbrahim'in ettiği dua başlıyor:

HZ. İBRAHİM'İN DUASI

Mümtehine Sûresi, 4-5. Âyetler:


Bismill
âhirrahmânirrahîm, "(4)..Rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr. (5) Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû, vagfir lenâ rabbenâ, inneke entel azîzul hakîm." (Mumtehine sûresi 4 ve 5. ayetler)

(4) “...Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır. (5) Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi, ancak sensin.”

“… Onlar şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır." (4) "Ey Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." 5﴿ [5]

(4) … Rabbimiz! Sadece sana dayanıp güvendik, sana yöneldik; dönüş de ancak sanadır. (5) Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir sınama konusu yapma. Bizi bağışla ey rabbimiz! Çünkü kudret ve hikmet sahibi olan sensin.[6]

(4)…Sonra da şöyle dua ettiler: Rabb'imiz! Biz sadece sana güvenip dayandık, sadece sana yöneldik; dönüş de ancak sanadır. (5) Rabb'imiz! Bizi, inkâr edenler için bir imtihan vasıtası yapma, bizi bağışla! Rabb'imiz! Kuşkusuz sen güçlüsün, her şeyi yerli yerince yaparsın" [7]

Bir sonraki ayet "Andolsun ki, sizin için onlarda Allah’ı ve ahiret gününü umanlar (Allah’ın Zat’ına ulaşmayı) ahiret gününü dilemiş olan kimselere güzel örnek vardır. Ve kim yüz çevirirse, şüphesiz ki Allah zengindir (Ganî), övgüye lâyık (Hamîd) olan, hamdedilen yalnız O'dur."(6) ifadesiyle bu bahsi sonlandırıyor.


[1] (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “nḳm” md.; Lisânü’l-ʿArab, “nḳm” md.)

[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nḳm” md.)

[3] (“Daʿavât”, 82

[7] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 258

El Afüv/Haşr Sûresi

Bugün üç ayların 84.ncü, Ramazanın 25.ncü günü. Şu andan itibaren artık her gecemiz "bin aydan hayırlı Kadir gecesi" olabilir.

Corona günlerinin 421.ncisini de geride bıraktık. Ailemizin covide karşı topyekûn imtihanının ise dördüncü günündeyiz. Herkeste farklı semptomlar var; kiminde kas ağrısı, kiminde yorgunluk halsizlik, kiminde baş ağrısı. En ağırları benim. Ara ara ateşim yükseliyor, öksürük nöbetleri bir kayboluyor bir geri geliyor. İlacın ağzımda bıraktığı berbat tad ise en kötüsü. Ancak bugün dünden daha daha iyiyim denilebilir.

Evlatlarımla bir kere daha iftihar ettim. Kendileri de hasta olmalarına rağmen anne babalarına hizmette yarışıyorlar. Rabbim onlara da böyle evlatlar versin. Ateş azabı değmesin tenlerine, iki cihanda mesut bahtiyar olsunlar.

Bugün cuma ama yine namaza gidemiyorum. Bu arada diyanet salgın sebebiyle erkeklere de evde itikaf fetvası vermiş. Olur olmaz ayrı konu ama niyetim bu. Zaten 8-10 metrelik bir odada uyku, namaz, kur'an ve yazılarım vaktimi dolduruyor. Umarım kabul olur, umarım bu aydan rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın hastalıktan da kurtulmuş olarak çıkabiliriz.

Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı anma geleneğini ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimize devam edelim.

Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın seksendördüncüsü "El-Afüv" var. Ayrıca içinde sonra gelen müminlerin duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Haşr Sûresi" ile ilerliyoruz.

EL-AFÜV: العفو El-Afüvv esmasının Türkçe manası acıması ve şefkati büyük, acıyan, merhameti olan" demekmiş. Günahları bir çırpıda silen, bağışlayıcı olan, çok affeden, kullarına karşı sürekli bağışlayan gibi manaları da var.

El-Afüv Allah’ın bütün günahları tamamen kaldırması anlamına geliyor. Onun bağışlayıcı olduğuna vurgu yapan bu anlam zikir yapan için bir af dilemek anlamına gelmekte.

Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden. Günahları mahveden, silen, kulların kötülüklerini keremiyle bağışlayan. İnsanlara bağışlama duygusu veren.

'O' insanların günahlarını kendilerinde sorumluluk kalmayacak şekilde affeden, çok affeden, günahları silerek kullarını cezalandırmaktan vazgeçerek bağışlayan, çok affedici, çok bağışlayıcı, affı bol, günahları affederek bağışlayan" demek.

HAŞR SÛRESI:  الْحَشْرِ سُورَةُ Haşr Sûresi Kur’an ı Kerim’in Mushaf sıralamasına göre 59.uncu iniş sırasına göre 101.inci sûresidir. Medine döneminde inmiş, 24 âyet. Beyyine sûresinden sonra, Nûr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuş.

Sûrede Medine’de yaşamakta olan ve Hz.Peygamberle yaptıkları antlaşmaya ihanet ederek İslâm toplumunu ortadan kaldırmak üzere Mekkeli müşriklerle ittifak yapan Nadîroğulları yahûdîlerinin ihânetleri ve Medine’den topluca sürülmesi hadisesi ile münâfıkların hâlleri, sonunda da Allahü teâlânın büyüklüğü ve Esmâ-i hüsnâsı bildirilmekte.

7'nci ayette  "Allah'ın fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamber'ine Fey' olarak verdikleri; Allah'ın, Peygamber'in, (Peygamber'e) akrabalığı olanların, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır. Tâ ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alınız, neyi yasak ettiyse ondan sakınınız. Ve Allah'tan korkun! Çünkü Allah'ın cezalandırması çetindir" deniyor. Devamında "Allah'ın verdiği bu ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'ın lütfunu ve rızâsını dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber'ine yardım eden muhacir fakirlerindir. Onlar sâdıkların tâ kendileridir" (8) ifadesi var..

Bir sonraki ayette Muhacir ve Ensar'dan bahsediliyor: "Muhacirlerden evvel Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan Ensar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kaygı hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, muhacir kardeşlerini tercih ederler. Kim nefsinin mala olan hırs ve cimriliğinden korunursa, işte onlar saâdete erenlerdir."

10. Bunların ardından gelenler de şöyle derler:

SONRA GELENLERİN DUASI

Haşr sûresi, 10. Ayet:


Bismillâhirrahmânirrahîm,
Velleżîne câû min ba’dihim yekûlûne “Rabbenâ-ġfir lenâ veli-iḣvâninâ-lleżîne sebekûnâ bil-îmâni velâ tec’al fî kulûbinâ ġillen lilleżîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm” (Haşr Sûresi: 10. Âyet)

“Onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"

“Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin." ﴾10﴿ [1]

“Bunların ardından gelenler de “Ey rabbimiz” derler, “Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin. [2]

“Muhacir ve Ensar'dan sonra gelenler ise, "Rabb'imiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde, iman edenlere karşı en küçük bir kin bırakma! Rabb'imiz! Şüphe yok ki sen, çok şefkatlisin, çok merhametlisin." diye dua ederler. ﴾10﴿ [3]

5 Mayıs 2021 Çarşamba

05 Mayıs 2021 23:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ.............................Et-Tevvâp/Âl-i İmran Sûresi

Et-Tevvâp/Âl-i İmran Sûresi

Bugün üç ayların 82.nci, Ramazanın 23.ncü günündeyiz. Ramazan ayının son on günü hem "cehennem azabından kurtuluş" fırsatı hem de içinde "bin aydan hayırlı Kadir gecesi"ni barındırıyor. Günümüz dünyasında bize hayli uzak gelse de bu günler aynı zamanda "itikaf" ibadetinin yapıldığı günler. Rabbim değerlendirebilenlerden eylesin.

Bu arada Corona günlerinin 419.ncusunu da geride bıraktık ama ailecek de corona olduk. Şu anda izalosyondayız. İnşallah bu aydan rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın hastalıktan da  kurtulmuş olarak çıkabiliriz.

Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı anma geleneğini ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimize devam edelim.

Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın seksenikincisi "Et-Tevvâp" var. Ayrıca içinde necranlıların duası, müminlerin dilinden dualar, allah resulünün (sav) duası, zekerıyya(as) ın duası, havarilerin duası, allah dostlarının duası ve akıl sahiplerinin duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Âl-i İmran Sûresi" ile ilerliyoruz.

ET-TEVVÂB:  التوّاب  ismi Kur’an’ı Kerim’de 10 yerde "Tevbeleri kabul edip günahları bağışlayan" manasında zikredilmiş. Sözlükte “geri dönmek, rücû etmek” anlamındaki tevb (tevbe, metâb) kökünden türeyen tevvâb “dönüş yapan, bu eylemi nicelik ve nitelik açısından çokça gerçekleştiren” mânasına geliyor.

Terim olarak tevvâb insan için kullanıldığında “çok tövbe eden”, Allah’a nisbet edildiğinde “tövbeleri çok kabul eden” demek [1]. Kur’ân-ı Kerîm’de tövbe (tevbe) kavramı fiil ve isim kalıplarıyla otuza yakın âyette Allah’a izâfe edilmekte. Tevvâb ise Allah’ın bir ismi olarak dokuz âyette rahîm, bir âyette hakîm ismiyle, bir âyette de tek başına geçmekte. [2]Bu âyetlerin ikisinde, “Allah zaten ezelden beri tevvâb olarak nitelenmiş” (en-Nisâ 4/16; en-Nasr 110/3), tevvâb bir âyette de insanlara nisbet edilmekte (el-Bakara 2/222).

Tövbe kavramı çeşitli hadislerde fiil ve isim kalıplarıyla yine Allah’a nisbet edilmekte [3]İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde de yer almaktadır.[4] Abdullah b. Ömer’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber’in sohbetleri esnasında şu duayı 100 defa tekrar ettiği görülmüş: “Rabbim, beni bağışla, tövbemi kabul et! Şüphe yok ki sen hatalarından dönenlere lutfunla mukabelede bulunan ve bütün günahları bağışlayansın”[5]. [6]

'O' kullarını tövbeye teşvik edip tevbeleri kabul eden, günahları bağışlayan, Kullarına tövbe kapılarını açık tutarak tövbe etme imkânı veren, onları tövbeye sevk edecek sebepler yaratan, Tövbe kapısını açık bırakıp tövbeleri çokça kabul eden,Tövbelere kucak açan, samîmî olarak günahlardan dönüp tövbe edenleri bağışlayan" demek.

ÂL-I İMRÂN SÛRESI:    سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ  Âl-i İmrân suresi Kur'an - Kerimin 3.suresi. İniş sırasına göre 89. Sûre. 200 âyetten oluşuyor. Genel görüşe göre Enfâl sûresinden sonra, Ahzâb sûresinden önce Medine’de nâzil olmuş.

Sure İsmini 33. âyette geçen Âl-i İmrân" dan almış. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demek. Hz. Meryem'in babasının mensup olduğu ailenin adı. Bakara suresi ile beraber ikisine Allah Rasulu tarafından "Zehravan" iki gül; parlak, nurlu iki sure denilmiş.

Surenin ilk 9 ayeti Kur'an'dan, Allah'tan ve sağlam duruş sergileyen, saf akıl sahiplerinden bahsediyor.

Müfessirlerin çoğunluğuna göre, sûrenin önemli bir bölümünün geliş sebebi, Necran hıristiyanları adına Medine’ye gelen heyetle Hz. Peygamber arasında geçen Allah inancı konusundaki tartışmalar. Bu vesileyle nâzil olan âyetlerin sayısı ve sûrenin iniş zamanı hakkında farklı görüşler var.

Coğrafî kaynaklar Yemen’de, Kûfe civarında ve Havran’da Necran adını taşıyan birden fazla yerleşim biriminin bulunduğunu kaydeder. Burada söz konusu olan kişiler, Yemen Necranı’ndan heyet halinde gelen hıristiyanlardır. Hıristiyanlık aslî şekliyle Arap yarımadasının önce bu kasabasında yayılmış ve başlangıçta Yemen hükümdarlarının sert tepkileriyle karşılaşmıştır. Daha sonra burası Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olmuş. Nitekim tarih kaynakları burada inşa edilen ve Kâbe-i Muazzama’ya karşılık olmak üzere “Kâbe-i Necrân” adıyla anılan görkemli kilisede çok sayıda piskoposun görev yaptığını belirtmekteler.

Aralarında bu kiliseye mensup din adamlarının da bulunduğu altmış kişilik bir Necran heyeti hicretin 9. yılında veya daha önceki bir tarihte Medine’ye bir ziyarette bulunmuştu. Bu heyet içinde on dört kişi temsilci konumundaydı. Bunlardan üçü heyetin en yetkilileri idi: Başkan Abdülmesîh (el-Âkıb), başkan yardımcısı Eyhem (es-Seyyid) ve piskopos Ebû Hârise b. Alkame.

Bir gün ikindi namazını müteakip süslü ve ihtişamlı elbiseler içinde mescide gelip Hz. Peygamber’in huzuruna çıkan bu heyet mensupları, kendi ibadet vakitleri geldiğinde doğuya doğru dönüp hıristiyan usulüne göre âyin yapmak istediler. Resûlullah onlara müsaade etti. Heyet birkaç gün Medine’de kaldı ve müslümanlar tarafından ağırlandı. Bu süre içinde heyetin ileri gelenleriyle Hz. Peygamber arasında Allah inancı ve Hz. Îsâ’nın durumuna dair önemli tartışmalar cereyan etti. Heyet mensupları arasında tam bir inanç birliği olmadığı gibi, sorulan sorulara verdikleri cevaplar da tutarlı değildi. Hz. Îsâ için bazan “Allah” bazan “Allah’ın oğlu” bazan da “üçün üçüncüsü” diyorlardı.

Hz. Peygamber onların iddialarını çürüttükten sonra, kendilerini bağlayacak sorular yöneltti. Sonunda sükût etmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Resûlullah onları İslâm’a davet etti. Bu teklife karşı direnme yollarını denediler:

Bu konuda ne yönde bir karar alabileceklerini kendi aralarında müzakere ederlerken içlerinden biri şöyle dedi: “Îsâ efendimizle ilgili çekişmeyi çözüme bağlayışından anlaşılmış oldu ki Muhammed gerçekten Allah’ın gönderdiği bir peygamberdir. Bilirsiniz ki bir toplum peygamberle lânetleşmeye kalkışırsa Allah, büyüğüyle küçüğüyle onları mahveder. Dinimizde kalmaya kararlıysanız, bu zatla lânetleşmeye girmeyiniz ve iyilikle ayrılınız.”

Âl-i İmrân Sûresi: 8-9. Âyetler:

Sonunda Hz. Peygamber’e gelip şöyle dediler: “Ey Ebü’l-Kasım! Seninle lânetleşmeye girmemeye, seni dininle baş başa bırakıp kendi dinimiz üzere kalmaya karar verdik. Fakat biz senden hoşnuduz ve sana güveniyoruz. Ashabından uygun birini aramızdaki malî ihtilâfları çözmek üzere bize gönder.”

NECRANLILARIN DUASI


(8) Rabbena la t
üziğ kulubena ba´de iz hedeytena veheb lena mil ledünke rahmeh. İnneke entel vehhab. (9) Rabbenâ inneke câmi’u-nnâsi liyevmin lâ raybe fîh(i)(c) inna(A)llâhe lâ yuḣlifu-lmî’âd" (Âl-i İmrân suresi 8-9. ayetler)

(8) Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin. (9) Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.

"(Onlar şöyle yakarırlar): "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin." 8﴿ "Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va'dinden dönmez. 9﴿"[7]

MÜMİNLERİN DİLİNDEN DUALAR

Âl-i İmrân suresinin 16-17. ayetlerde; mü'minlerin dilinden şu güzel dua var:


(16) Elleż
îne yekûlûne rabbenâ innenâ âmennâ faġfir lenâ żunûbenâ vekinâ ‘ażâbe-nnâ. (17) Essâbirîne ve-ssâdikîne velkânitîne velmunfikîne velmustaġfirîne bil-eshâr (Âl-i İmrân suresi 16-17. ayet)

(16) nlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler. (17) O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).

"(Bunlar), "Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru" diyenler,Sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir. 16-17﴿" [8]

16-17﴿  (Bu nimetler) Ey rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğruluktan şaşmayanlar, huzurda boyun bükenler, hayır yolunda harcama yapanlar ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler (içindir). [9]

Âl-i İmrân suresinin 18. ayetinde "Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur " ifadesi var. Hemen ardından üphesiz Allah katında din İslâm'dır…" (19.ayet) deniliyor ve devamında  "Kitap verilmiş olanlar…" ve "Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki:.." (20. ayet) şeklinde peygamberin tebliğ mücadelesine destek veriliyor.

Aynı şekilde 21, 22,23, 24 ve 25. ayetler kitap ehli olup da "lAllah'ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler" (21.ayet) ve "Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmış olanlar" (24.ayet) la ilgili hükümlere yer veriliyor. Son olarak "Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır"(25.ayet) şeklinde uyarı var.

Bir sonraki 26. ayette Allah resulüne (sav) kendi dilinden şöyle dua edilmesi vahyedilmiş:

ALLAH RESULÜNÜN (sav) DUASI

Âl-i İmrân suresi 26. ayet:


Kuli(A)ll
âhumme mâlike-lmulki tu/tî-lmulke men teşâu vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ(u)(s) biyedike-lḣayr(u)(s) inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr (Âl-i İmrân suresi 26. ayet)

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.

De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin." 26﴿[10]

De ki: Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin.”[11]

Âl-i İmrân suresinin 35. ayetinden itibaren İmran ailesi ve soyundan bahsediliyor. Zekeriya, Meryem ve İsa (as) İle ilgili ayetler var. 

ZEKERIYYA(AS) IN DUASI:

Âl-i İmran Suresi: 38. Ayet: 


"Hun alike de’â zekeriyyâ rabbeh(u) kâle: rabbi heb lî min ledunke żurriyyeten tayyibe(ten) inneke semî’u-ddu’â (Âl-i İmran Suresi: 38. Ayet)

Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.

"Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" dedi. (38)" [12] 

38﴿ Orada Zekeriyyâ rabbine dua edip dedi ki: Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle! Kuşkusuz sen duayı işitmektesin.” [13]

Hz. İsa "Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." (50) "Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur." (51) dedi. 

Sonra Havarilerle ilgili bir ayet var: "İsa, onların inkârlarını sezince, "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler, "Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah'a iman ettik. Şahit ol, biz Müslümanlarız" dediler." (52) 

HAVARİLERİN DUASI

Âl-i İmrân suresi 53. ayet:

Havariler devamında ilk başta aşağıdaki şu duayı ettiler. (53) Bu dua bizim için de yol gösterici: 


Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte vetteba’nâ-rrasûle fektubnâ me’a-şşâhidîn (Âl-i İmrân suresi 53. ayet)

Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.

"Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber'e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz." 53﴿ [14]

“Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve peygambere tâbi olduk; artık bizi şahitlerle beraber yaz.” [15]

Surenin 138 ile 148. ayetleri arasında Uhud savaşının üzüntüsünü yaşayan müslümanları teskin eden sözler var. Öncelikle "Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür" (138) le başlıyor. Ardından "Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz" (139) ifadesiyle mü'minler cesaretlendiriliyor.

Nihayet söz uhuda geliyor ve Allah: "Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez."(140) "Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar." (141) "Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (142) "Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz."

(143) "Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisingeriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisingeriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (144) "Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız."(145) ayetleriyle müslümanların zihnini ve kalbini onarıyor.

Ayetlerin devamında diğer peygamberlerden de örnek veriliyor: "Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever." (146)

ALLAH DOSTLARININ DUASI

Onların sözleri ise ancak, şu duadan ibaretti:  

Âl-i İmrân suresi 147 ayet:


Vem
â kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenâ-ġfir lenâ żunûbenâ ve-isrâfenâ fî emrinâ veśebbit akdâmenâ vensurnâ alâ-lkavmi-lkâfirîn (Âl-i İmrân suresi 147 ayet)

O âlimlerin sözü sadece şuydu: “Ey Rabbimiz! Bize günahlarımızı ve işlerimizde yaptığımız taşkınlıklarımızı bağışla. Savaşta ayaklarımızı diret ve kâfirler topluluğuna karşı bize zafer ver.”

Onların sözleri ancak, "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" demekten ibaretti. 147﴿ [16]

Onların sözü şunu demekten ibaretti: “Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et!” [17]

Surenin 190. ayetinde: "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır" denildikten sonra takip eden ayette: "Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler" (191) deniyor.

İşte o akıl sahipleri dua niteliğinde şöyle bir yakarışta bulunurlar:

AKIL SAHİPLERİNİN DUASI

Âl-i İmrân suresi 191-192-193-194. ayetler:


(191) Elleż
îne yeżkurûna(A)llâhe kiyâmen veku’ûden ve’alâ cunûbihim veyetefekkerûne fî ḣalki-ssemâvâti vel-ardi rabbenâ mâ ḣalakte hâżâ bâtilen subhâneke fekinâ ‘ażâbe-nnâr (192) Rabbenâ inneke men tudili-nnâra fekad aḣzeyteh(u) vemâ lizzâlimîne min ensâr (193) Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil-îmâni en âminû birabbikum feâmennâ(c) rabbenâ faġfir lenâ żunûbenâ vekeffir ‘annâ seyyi-âtinâ veteveffenâ me’a-l-ebrâr (194) Rabbenâ veâtinâ mâ ve’adtenâ ‘alâ rusulike velâ tuḣzinâ yevme-lkiyâme(ti)(k) inneke lâ tuḣlifu-lmî’âd (194)

Surenin 190 ve 191. ayetlerinde göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ibretler olduğunu gören selim akıl sahiplerinden bahsedililiyor.  Dua eden ve "Rabbena, çünkü sen kimi o ateşe sokarsan onu muhakkak rüsva ve perişan etmişindir, zalimlerin de yardımcıları yoktur" (192) diyen bu kişiler surenin devamında 193. ayette "Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al” şeklinde dua ettikten sonra takip eden ayette de yukarda meali verilen sözlerle yine rablerine yöneliyorlar:

(191) Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.(192) "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".(193) "Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al". (194) «Ey Rabbimiz, senin peygamberlerine karşı bize va'd etdiklerini ver bize. Kıyaamet günü yüzümüzü kara çıkarma. Şübhe yok ki Sen asla sözünden dönmezsin».

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler. (191) "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur." (192)"Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al." (193)"Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin." (194) [18]

(191) Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allahı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! (192) Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. (193) Rabbimiz! Doğrusu biz ‘Rabbinize inanın!’ diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et(194) Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın.” [19]


[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “tvb” md.; Lisânü’l-ʿArab, “tvb” md.)

[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “tvb” md.)

[3] (Wensinck, el-Muʿcem, “tvb” md.),

[4] (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82)

[5] (İbn Mâce, “Edeb”, 57; Tirmizî, “Daʿavât”, 38)

[6] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/tevvab>