Er-Râuf/Tahrim ve Tevbe Sûresi
Bugün üç ayların 85.nci, Ramazanın
26.ncı günü. Nihayet Kadir gecesine erişmiş bulunuyoruz. Takvime göre bu gece
bizzat Allah tarafından beyan edilen "bin aydan hayırlı" kutlu
bir zaman durağı. Cümle müminlere müjdeler olsun, tebrik ederim.
Bir yandan zaman işliyor; Corona günlerinin
de 422.ncisini geride bıraktık, ailemizin covidle imtihanının ise
dördüncü günündeyiz. Hastalık bu hiç hafife gelmez. Basitlediğimiz grip bile insanı bir hafta on
gün sarsıyor. Bu da bir çeşit grip. Ancak çok daha sinsi, bulaşkan ve öldürücü.
Hamdolsun, ciddi bir sorunumuz yok. İlaçlarımızı alıyor, izolasyona riayet
ediyor ve antikorlarımızın vücudumuzdaki virüsleri yok etmesini bekliyoruz.
Mücadelenin daha ziyade ciğerlerde olduğu belli, rabbimin şifa ismiyle hakkından
geleceğiz inşallah.
Zamanımı uyku, ibadet, zikir ve Kur'anla
geçirmeye çalışıyorum. Yazılarım da inşallah bu yöndedir. Aynı değil
belki ama bu da bir çeşit itikaf hali. Umarım kabul olur, umarım bu aydan
rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın hastalıktan
da kurtulmuş olarak çıkabiliriz.
Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların
başlangıcından bu yana devam ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı
anma geleneğini ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri
öğrenme gayretimize devam edelim.
Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın
seksenbeşincisi "Er-Râuf" var. Ayrıca içinde Allaha kavuşmayı dileyenlerin, Firavunun karısı Asiye'nin ve Peygamberimizin
duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Tahrim ve Tevbe Sûresi" ile ilerliyoruz.
ER-RAÛF: الرؤوف Sözlükte “şefkat ve merhamet etmek” mânasındaki re’fet kökünden türeyen raûf
kelimesi “kalbi dayanamayacak derecede merhametli” demekmiş. Rahmet,
“hoşlanmasa bile kişinin başkasına iyilik yapması” anlamına da geldiği halde
re’fet gönülden kopan bir istekle şefkat gösterme içeriğine sahip.
Raûf Allah’a nisbet
edildiğinde “ileri derecede şefkatli ve merhametli” mânası kastediliyor. [1]
Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette re’fet, on bir âyette raûf kelimesi geçmekte.
Re’fet kelimelerinden biri, suç işleyen kimselere hak ettikleri cezaların
verilmesi sırasında acıma duygusuna kapılarak adaletin ihlâl edilmemesi
gerektiği bağlamında (en-Nûr 24/2), diğeri ise (el-Hadîd 57/27) Hz. Îsâ’ya tâbi
olanların kalplerine şefkat ve merhamet hislerinin yerleştirildiğini belirten
âyette “ca‘l” yardımcı fiiliyle zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmekte.
Raûf kelimesinin yer aldığı on
bir âyetin birinde Hz. Peygamber’den söz edilirken müminlerin sıkıntıya mâruz
kalmasının kendisine çok ağır geldiği ve onun müminlere çok düşkün, çok
şefkatli ve merhametli olduğu anlatılırken rahîm kelimesiyle beraber
kullanılmış, böylece raûf-rahîm sıfatları Resûlullah’a da izâfe edilmiş (et-Tevbe 9/128).
Raûf sıfatının Allah’a nisbet
edildiği on âyetin ikisinde O’nun kullarına çok şefkatli olduğu belirtilirken
tek başına kullanılmış, diğerlerinde ise rahîm isminin önünde geçmiş. [2]
Raûf, İbn Mâce ile Tirmizî’nin
rivayet ettikleri doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde de yer almış [3]. [4]
'O'
merhamet edici, pek şefkatli, insanlara kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametli, çok bağışlayıcı, çok
lütufkâr, çok esirgeyen" demek.
TAHRİM SÛRESI: التَّحْر۪يمِ سُورَةُ Tahrîm, haram kılmak demektir. Tahrîm sûresi adını Hz. Peygamber'in bazı yiyecekleri kendisine yasakladığını anlatan birinci âyetten alıyor. Kur'an ı Kerim'in nüzül sırasına göre 107.nci, mushafa göre 66.ncı suresi. Medine'de nâzil olmuş, 12 âyet.
Sûrede başlıca, Hz. Peygamber’in
eşleriyle olan bazı münasebetleri ile, mutlu bir aileyuvasının oluşturulmasının
temel prensipleri konu edilmektedir.
Sûrenin 8. ayetinde iman edip Allah’a ulaşmayı dileyenlere
hitap ediliyor. Son kısmında da onların duası var:
ALLAH’A
ULAŞMAYI DILEYENLERİN DUASI
Tahrim Sûresi,
8. Âyet:
Bismillâhirrahmânirrahîm, "Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû tûbû ila(A)llâhi tevbeten nasûhan ‘asâ rabbukum en yukeffira ‘ankum seyyi-âtikum ve yudḣilekum cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâru yevme lâ yuḣzi(A)llâhu-nnebiyye velleżîne âmenû me’ah(u) nûruhum yes’â beyne eydîhim vebi-eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vaġfir lenâ inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr" (Tahrîm sûresi, 8. ayet)
Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin
kötülüklerinizi örter, Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri
utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.
Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, "Ey Rabbimiz!
Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin." derler.
"Ey iman
edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter
ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah
sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve
sağlarından aydınlatır, gider. "Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla,
bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter" derler. (8) [5]
"Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde
Allah’a
tövbe
edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine
koyar. O gün
Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde
ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi
bağışla. Şüphesiz
senin her şeye gücün
yeter.” [6]
"Ey iman edenler! Bütün içtenliğinizle Allah'a tövbe
edin ki Rabbiniz de sizin günahlarınızı tamamen örtsün sizi, altından ırmaklar
akan cennetlere girdirsin! Allah'ın, peygamberini ve onunla birlikte iman
edenleri mahçup etmeyeceği gün müminlerin ışıkları önlerinden ve sağlarından
seğirtip yürüyeceklerdir! "Rabb'imiz, bize nurumuzu tamamla ve bizi
bağışla; kuşkusuz sen her şeye güç yetirirsin!" diyeceklerdir." [7]
Tahrîm sûresinin 10 ile 12. ayetlerinde Cenab-ı Hak
kadınlardan misal veriyor. "Allah, inkâr edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal
gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun nikâhı altında iken onlara
hâinlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki
kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.(10)
hemen ardından 11. ayette de bu defa Firavunun karısı örnek gösteriliyor:
"Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi
misal gösterir. O şöyle
demişti":
FİRAVUN'UN KARISI ASİYE'NİN DUASI:
Tahrîm sûresi, 11. ayet
Bismillâhirrahmânirrahîm."Ve daraba(A)llâhu meśelen lilleżîne âmenû-mraete fir’avne iż kâlet rabbi-bni lî ‘indeke beyten fî-lcenneti ve neccinî min fir’avne ve ’amelihi ve neccinî mine-lkavmi-zzâlimîn… "(Tahrîm sûresi, 11. ayet)
Allah, inananlara da Firavun'un karısını örnek gösterdi. O şöyle
demişti: "Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan
ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!"
"Allah, iman edenlere ise, Firavun'un karısını örnek
gösterdi. Hani o, "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni
Firavun'dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan
kurtar!" demişti. ﴾11﴿[8]
"Allah iman edenlere de Firavun’un karısını misal
vermektedir: O, “Rabbim!” demişti, “Yüce katında, cennette benim için bir ev yap; beni Firavun’dan
ve yaptıklarından kurtar ve beni bu zalimler topluluğundan da selâmete
çıkar!”
[9]
"Allah, iman edenlere de, Firavun'un karısını örnek
gösterdi. O, "Rabb'im! Senin katında, cennette bana bir yuva kur,
Firavun'dan da onun pis işlerinden de beni koru ve zalimler topluluğundan beni
kurtar!" diye dua ederdi.[10]
Surenin son ayetinde ise yine bir başka kadın, Hz. Meryem'den
misal veriliyor: "Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir.
Biz ona ruhumuzdan üflemiştik.
Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat
edenlerdendi."(12)
Bu ayetlerde önce kendileri birer
salih kul ve peygamber oldukları halde Hz.Nuh'un ve Hz.Lut (as)'ın karılarının
feci akibetlerinden söz ediliyor. Sonrasında kocası kafir bir firavun iken
Asiye'den, kavmi yoldan sapmış bir kavim iken kendisi temiz kalmış İmran Kızı
Meryem'den iman edenlere misal veriliyor. Farklı karakterlerin üstelik kadınlar
arasından bu örneklerin verilmesi oldukça ilginç ve düşündürücü.
TEVBE SÛRESİ: التَّوْبَةِ سُورَةُ Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiş. 129 âyet. Sûre adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almış.
Mushaftaki sıralamada 9.ncu, iniş sırasına göre 113.üncü sûredir. Mâide
sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuş. Müfessirler
arasındaki hâkim kanaate göre son iki âyeti Mekke’de inmiş.
Sûrede başlıca, yaptıkları
antlaşmalara bağlı kalmayan düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi, antlaşmalara
bağlı kalanlara karşı ise antlaşmalara bağlı kalınmasının gerekliliği; Tebük
seferine hazırlık, Tebük seferi öncesi ve dönüşü sırasında münafıkların
sergilediği iki yüzlü tavır, ehl-i kitapla ilişkiler, cizye ve zekât hükümleri,
çölde yaşayan Arapların Kur’an talimatı karşısındaki tavırları, Kur’an’ın
müslümanlar üzerinde oluşturduğu etki ve Hz. Peygamber’in müslümanlar adına
duyduğu endişe söz konusu edilmekte.[11]
Başında besmele olmayan tek sûre. Zira sure; "(1) Allah ve Resulünden, antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere karşı fesih bildirimidir!" [12] ayetiyle başlıyor.
Sûrenin 128.nci
ayetinde "Andolsun, size içinizden öyle
bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok
düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur" denidikten
sonra, peygamberimize şöyle dua etmesi tavsiye edilmiş:
PEYGAMBERİMİZİN (sav) DUASI
Tevbe sûresi, 129.ncu ayet:
Fe-in tevellev fekul hasbiya(A)llâhu lâ ilâhe illâ hu(ve) ‘aleyhi tevekkeltu vehuve rabbu-l’arşi-l’azîm
"(İnkârcılar) yüz çevirirlerse de ki: “Bana yalnızca
Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnızca Oa güvendim. O yüce arşın
sahibidir."
”Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah yeter.
O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın
sahibidir." ﴾129﴿[13]
"Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter, O’ndan
başka ilah yoktur, ben yalnız O’na güvenip dayanırım; O, büyük arşın sahibidir.”[14]
"Bütün bunlara rağmen, yine de yüz çevirirlerse onlara de ki: “Allah bana kafidir! O’ndan başka tanrı yoktur. Ben sadece O’na tevekkül ettim. Muazzam arşın sahibidir O!"[15]
[1] (Lisânü’l-ʿArab, “rʾef” md.; Kāmus Tercümesi, “rʾef” md.; Ebü’l-Kāsım
ez-Zeccâcî, s. 91)
[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rʾef” md.)
[3] (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82)
[5] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/tahrim-suresi-66/ayet-8/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[7] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 568
[8] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/tahrim-suresi-66/ayet-8/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[10] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 570
[12] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/9-tevbe-suresi>
[13] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/tevbe-suresi-9/ayet-129/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[15] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 570