31 Ekim 2019 Perşembe

31 Ekim 2019 Perşembe 18:00 İİTİAksaray'da.......................................Mektuplar

Mektuplar

6.11.1975, Saraç İshak

Milli Türk Talebe Birliği Sinema kulübü 1.11.1975 günü bu dönemin ilk toplantısını yaptı. Önümüzdeki Cumartesi de ikinci toplantısı yapılacak.

İlk toplantıda Salih abi ve diğer arkadaşlarının Burak filmin kurulması dolayısıyla sinema kulübünden ayrılmalarından sonra meydana gelen yeni durum değerlendirildi. Bu durumun ortaya koyduğu şartlar çerçevesinde yeni esaslar tespit edildi. Burak film şirketi sinema çalışmalarını teoriden fiiliyata çıkarabilmek için kuruldu. Ancak, MTTB sinema kulübünün 'Milli Sinema' tezi istikametinde kadro yetiştirmeye devam etmesi gerekiyor. Milli sinema fikrinin öncelikle kendi camiamızda benimsenmesi, desteğinin kazanılması şart. Sinema alanında aktüaliteyi takip edip gerekli çıkışları yapmak da sinema kulübünün vazifesi olmalı.

İyi bir kadro için öncelikle bu alanda yetenekli ve istekli arkadaşların tespiti gerekiyor. Bu arkadaşlara davanın ve Milli sinema fikrinin benimsetilmesi ve şuurlandırılmaları lazım. Bu nedenle film gösterisi, senaryo çalışmaları, film kritikleri, seminerler ve çeşitli toplantılara devam edilmeli.

Bu arada gerek Burak film, gerekse Elif film gibi Türk sinemasında ilişki kurulabilecek diğer şirketler yoluyla 'pratik sinema' eğitimi verilebilmeli. Milli Gençlik, Çatı ve diğer gazete ve mecmualarda yayınlanmak üzere Milli sinema yazıları hazırlanmalı. Camiaya ilgilerini çekecek film gösterileriyle ulaşmak lazım. Zira sinemada onların mücadelesini yürüttüğümüzü anlatıp desteklerini almak son derece önemli.

Türkiye'de fikir hareketlerini ve Türk sinemasını izleyip tanımak, Milli sinema istikametinde teşhis ve çareler ortaya koyabilmek gerekiyor. Hadiseler karşısında tavrımızı açıkça ortaya koymalı, samimi, cesaretli ve şuurlu tepkiler verebilmeliyiz. Çalışmalarımız sonucu MTTB sinema kulübünü ve Milli sinema tezini saygın, görüşlerine kulak verilen bir hareket olarak benimsetmek nihai amacımız olmalı. 

İşte bütün bu tespit ve stratejiler bu sene uygulanabilirse müspet yönde mesafe alınabilir kanaatindeyim.

14.11.1975 Cuma, Saraç ishak

Meçhule Mektuplar III

Sevgili meçhul !..
Şu anda yataktayım. Saat 11'e geliyor. Uyumak istememe rağmen uyuyamadım. Belki sabah çok geç kalkmamdandır. Fakat düşüncelerim…İşte onların merhametsiz girdabına kapıldım mı kurtulmak mümkün değil. Bu yüzden sana mektup yazıyorum ya.

Günler, haftalar geçti yine. Sen hala görünürde yoksun. İçimi kemiren 'bulamamak' korkusu olmasa rahat rahat güvenle bakabilsem yarınıma. Seni nasıl olsa bulacağımı düşünerek huzurla, sakin bir şekilde devam edebilsem hayatıma. Her an meyyus olmasam böyle. Ama mümkün mü ? Gençliğimin en hararetli devresini geçirdiğimin farkındayım. İçimden geçenleri, kafamda devleşen düşünceleri, istikbale ait hayallerimi anlatacak kimsem yok. Sen olsan kafamı kucağına koyar anlatırdım bir bir. Anlayacağından, saygı duyacağından eminim. Seni bu yüzden seviyorum çünkü.

Seni; ince, hassas, tertemiz duygularla bezenmiş ruhunla seviyorum.
Seni; zarif, şahsiyetli ve gösterişsiz dış görünüşünle seviyorum.
Seni; yüce Mevla'ya olan imanın, uğrunda secdeye kapandığın tertemiz alnınla seviyorum. Kur'an ı Kerimi okuyan dilin, hakikatleri düşünen idrakinle seviyor, seviyor, seviyorum…
Güzel gözlerin, masum apaydınlık yüzün, küçücük ellerin var. Yürürken hafif bir rüzgar gibi süzülürcesine varlığını sadece bana etinle ruhunla nakşederek gidiyorsun. Varlığından lezzet alıyor kalbim. Sense tevazulu, hafif kızarmış yanaklarla yere dikiyorsun gözlerini utanarak…

Şimdiye kadar nasıl günler, haftalar, aylar geçti gitti. Bundan sonra da bir çoğu geçip gidecek. Kaçınılmaz bir şey bu. Zamanı durdurmak mümkün değil. Bir şerit ki dönemeçli sürüp gidiyor. İşte o dönemeçlerinden birinde birdenbire…

İşte o zaman sen, sen hakkımda ne düşüneceksin ? Senden birdenbire yıldırım çarpmışçasına aşık olmanı bekleyemem. Fakat ben şimdiden çarpıldım. Şöyle gözlerinle baştan ayağa süzüp omuz mu silkeceksin acaba ? İşte o an düşüp ölme anıdır. Böyle bir şey yapma ne olur. Yapmamalısın. Hiç değilse saygı duymalısın sevgime. Fakat yine de ben gözlerimden fışkıran sevgi ışıklarına cevap vereceğinden eminim. Hiç değilse böyle şartlıyorum kendimi. Aksini düşünmek bile…

Bir an önce kavuşmak, karşılıklı sevmek ve kenetlenmek dileğiyle.

10.12.1975,Saraç ishak/Beyazıt

Yine defterimle baş başayım. Kafamda bin bir düşünce cirit atıyor. Son bir aydır neler oldu ? Şu andaki durum ne ? Bir sürü şey…Yarından sonra memlekete gideceğiz. Şimdiye kadar duymadığım bir heyecan sardı benliğimi. Bu sefer başka. Diğer gidişler benzemiyor bu gidiş.

Evvela Ramazan bayramını orada geçiremeyişim. Dolayısıyla iki bayramı birden yaşama durumunda oluşum. Evden daha yumuşak daha sevgi dolu, daha anlayışlı bir hava beni kendisine çekiyor. Aile ilişkilerim eskisi gibi katı ve problemli değil artık. Ayrıca ve belki de en önemlisi orda beni 'iki kişi' bekliyor. Belki fazla önem veriyorum fakat insanın karşı cinsten biri tarafından düşünüldüğünü bilmesi çok tuhaf bir duygu.

Birincisi; Ziyanın sevdalısı Melek tarafından bana bulunan 'arkadaş'. Hiç tahmin etmediğim tarzda aşktan sevgiden söz etmeye başlamış. Tabi bunları Meleğin mektuplarından öğreniyorum. Güya mektupları beraber yazıyor, beraber bizi konuşuyorlarmış. Şimdi Susurluğa gidince onunla karşılaşmak hatta konuşmak mukadder olacak. Ne yapacağım ? Hiç alışık olmadığım bir şey bu !..

Diğeri Susurluk'ta elbise provası için gittiğimde ismini duyduğum bir kız. İsmi de çok enteresan: 'Dudiş!' Güya bu kız da beni seviyormuş ve annesini birkaç defa bize yollamış. Kız kardeşlerimle de işi iyice ilerletmişler. Aslında ben bu kızı ismen değil de ancak şahsen uzaktan tanıyorum. Fakat eğer o kız ise dünyada benimle ilgileneceğini düşünemezdim. Kardeşlerimin yazdığı son mektuba göre bayramda sinemada konuşabileceğimizi söylemiş. Al başına belayı ! Şimdi ben ne yapacağım ? Birer birer gelseler neyse de…

Bir yanda islami ölçülere uygun biri, diğer yanda güzel, beni sevdiğini söyleyen ancak daha önce başından birkaç macera geçmiş biri. Karar vermek zor elbet ama, daha çok kimseyi gücendirmeden bu işin içinden nasıl çıkabileceğimi düşünüyorum.

Sonra bir şey daha var. Bu bayramda gidişimin farklı oluşunu etkileyen. Hatice gelecek, o tatlı, ufacık, can canan kardeşim gelecek Burhaniye'den. Onu görmek, sevmek; "Abicimm !" sesini duymak nelere bedel.

Evet, bayrama iki gün kaldı. Ve ben bir sürü işin ortasında kendimle baş başayım. Bayrama gidince buzdolabına kaldıracağım işler bayramdan sonra bütün ağırlığıyla yüklenecek omuzlarıma. İyi hesaplanmış dengeli bir çalışma bu yükten kurtarabilir ancak. Şu anda birkaç işte birden meşguliyetim var: MTTB Eğitim Müdürlüğü, MTTB Sinema Kulübü, Susurluk'ta yeni dükkân ve organizasyonu, Siyasi faaliyetler

Bu durumda karşılaşacağım meseleler hayli karmaşık. Memlekete gitmeden önce bir çok meseleyi halletmem gerekiyor. Eğitim müdürlüğündeki durumum henüz açıklığa kavuşmadı. Şu anda Müdür pozisyonundayım. Fakat ilerde ne olacağı belli değil. Belki de beni deniyorlardır. Fakat her halukârda tepeden inme bir tayin olmaz da fikirlerime set çekilmezse Eğitimde bir ekip çalışması yapmak istiyorum. MTTB'nin en büyük, en önemli ve en karmaşık müdürlüğünde ne kadar faydalı ve netice alıcı faaliyetler yapabilirsem o kadar eser bırakabilirim arkamda.

Malî durumum ne zaman düzeldi ki şimdi düzelmiş olsun. Her zamanki gibi yine içerdeyim. Fakat bu sefer oldukça derinlerde…Ne olacak benim bu halim ? Yaklaşık olarak 5000 lira borcum var. Gerçi alacaklarımı tahsil edebilirsem 2000 liraya iner ama nasıl alabileceğim ?

Manevi tarafım da yine bozuldu. Eğer grafiğini çizmiş olsaydım mutlaka çok büyük yarıklarla karşılaşırdım. Bir müddet iyi giderse hemen akabinde tembellik ve uyuşukluk kalbimi karartıyor. Namaz kılamıyorum. Sabah namazlarına kalkabilsem diğer namazları da kılabilirim sanıyorum. Ama sabahları saat 10'a kadar uyursam ne umulur o günden ki ?

Allah sonumu hayır etsin.

29 Ekim 2019 Salı

30 Ekim 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı133...................................Cumhuriyeti kutlamak


Cumhuriyeti kutlamak

Salı günü Cumhuriyetimizin 96. yılıydı. Kuşkusuz dünyanın her yerinde milletlerin, böyle önemli yıldönümlerini kutluyor olması olağan. Devlet kurmuş, ülkelerini bağımsızlığa taşımış ve milleti için böyle tarihi adımları atmış devlet adamlarını anıyorlar. 

Biz de elbette devletimizin kuruluşunu, Cumhuriyetimizin her yıldönümünü coşkuyla kutlamalıyız. Başta Atatürk olmak üzere dava arkadaşlarını anmak, onlara şükran hislerimizi ifade edip hatıralarını yâd etmekten daha doğal ne olabilir ki? Ama yeterli değildir, bu anma sadece kuru sözlerden ibaret kalmamalıdır. Onların davası elden ele yeni nesillere aktarılmalı ve devralınan bayrak her yıl her alanda daha ileriye taşınabilmelidir.

Bizim için 'Millî Mücadeleye' katılmış yediden yetmişe herkes azizdir, anılmaya layıktır. Bu uğurda gayret gösteren, can veren isimsiz kahramanları unutamayız. Şehitlerimizi, gazilerimizi, vatanı, dini imanı ve istiklâli uğruna her türlü fedakârlıkta bulunan Aziz Milletimizi yok sayamayız. Özellikle de onlara bu ruhu veren millî ve manevî değerlerimizi daima hatırlamalıyız. Atalarımızdan bize emanet kalan bu değerlerin bizden sonraki nesillere de aynı tazelik ve dirilikte miras kalması kuru bayram kutlamalarından çok daha önemlidir. Ki bu değerlerin arasında yer alan cumhuriyet; binlerce yıldır var olan, zengin bir kültür ve medeniyet sahibi, tarihte çok sayıda devlet kurmuş büyük bir milletin en son eseridir.

Bu dava bizim için, kadim bir ‘Hakk'a ve halka hizmet’ davasıdır. Öyle ki bu konu şahısların ve güncel tartışmaların çok ötesinde bir meseledir. Bugün bizler medeniyetimizin ve ecdadımızın şu andaki temsilcileri olarak bu davayı bir bayrak gibi nesilden nesile taşımak durumundayız.

Türkiye bu Cumhuriyet bayramında artık dünyada söz sahibi bir ülkedir. Herkes Türkiye'nin görüş ve fikirlerine saygı duymak zorunda kaldı. Türkiye her bakımdan hamdolsun dünyada birinci lige çıktı. Tabii birinci lige çıkmak kadar orada kalmak ve en tepeye doğru yol almak da lazım. Bu Cumhuriyet bayramında önümüzdeki gündem işte budur.















-------------
Yazısından yararlandığım Hasan Celal Güzel'e rahmet olsun.