Öbür Yarımız
Yazarlarımız, sanatçılarımız bu
toplumun dili, kalemi, beyni ve gönlü gibidir. Onları izler, okur, kulak
veririz. Biz sıkça kullansak da, kötü sözü onlara yakıştıramayız. Çünkü,
kelimeler onların ağzından çıkınca da pek sert, pek sivri ve yaralayıcı olabiliyor.
“Yüz binlerce kadını diri diri gömdük aslında. İş yok, gelir yok, umut yok…”
cümlesi de aynen böyle.
Türkiye’de işsizlik sadece kadınlara özgü bir şey değil ki. Yüzbinlerce,
milyonlarca genç adam da aynı durumda. Bu yolda çaba gösteriliyor elbette. Ancak
her şey birbirine bağlı; tasarruf-yatırım-ihracat-vergi-eğitim ve buna benzer
daha bir sürü şey. Konu ile ilgili rakam da verebilirim, durumun en azından
2003 öncesinden daha iyi olduğuna dair. Ancak, söz konusu olan ‘insan’ rakam
değil ki. İşsizliğin nasıl bir acı olduğunu bu ülkedeki her aile ve her insan
çok iyi biliyor. Daha daha iyisini arayan okumuş ama vasıfsız işsiz meselesine
ise hiç girmeyelim.
Kuşkusuz onlar da vardı, ancak ‘28
Şubat sürecinin de tek mağduru kadınlar’ olmadı. Kadın erkek binlerce insan acı
çekti; itildi, kakıldı, sürüldü, süründürüldü. Bunların içinde bolca
çekiştirilen siyasiler de vardı. Bu arada sadece 28 şubatı değil, 27 mayısları,
12 eylülleri, 15 temmuzu ve benzeri darbe süreçlerinin aktörü, destekçisi,
yaltakçısı olanları da unutmadık. Medyayı gaza getirenlere o yüzden daha bir
dikkat ediyoruz. Biliyoruz ki onlar sinip saklandıkları deliklerde fırsat
kolluyorlar. Yılanla yol arkadaşlığı edenin başına gelen şey bellidir, sakınmak
gerek.
İnsanlarımızın genel profilinin, yani
Türkiye’nin yüzde ellisinden fazlasının ataerkil bir kültür yapısına ve erkek
öncelikli bir karaktere sahip olduğu doğru olabilir. Yine de Türkiye eski
Türkiye değil, değişiyor, farklılaşıyor ve gelişiyor. Yeni Türkiye'de kadının
ağırlığı daha fazla ve bu artarak devam edecek; bunu görebiliyorum. Her aydın
ve yazar çizerin, kadın erkek hiçbir ayrım yapmadan bu alanda çabasına
ihtiyacımız var. Ama, bunu kötü bir politikacı gibi etrafına sataşarak yapmak
hiç de yakışık almıyor.
Bu toprakların dindar çocuklarının
dünden daha fazla eşitlikçi, özgürlükçü ve demokrat olduklarını düşünüyorum.
Herkesten fazla çalışkan olduklarını da. Yürüyüşlerini bu ülkenin tarihinde
gelmiş geçmiş en uzun soluklu politik harekete dönüştürdüler. Ama kabul edelim
ki, toplumumuz gelişiyor ve beklentiler çok yüksek. İyinin ve güzelin sınırı
yok. İstanbul seçimleri bu yönelişi gösteriyor.
Bana göre 20-35 yaş aralığı
okumuş, çalışan gençler ve kadınlar bu sonucun baş aktörleri oldular. Böyle
olması da yadırganacak bir şey değil. Her zaman demokrasinin, daha iyiye ve
daha güzele giden yolun açık olması gerek. Bu hepimiz için böyle. Birileri
yorulursa ya da tökezlerse bayrağı devralacak yenileri hep olmalı. Kadınlar bu
süreçte rakibimiz değil, yoldaşımızdır. Hiçbirimiz ‘öteki’ değiliz, belki ‘öbür
yarısı’ demek daha doğru olur.
