
Fethi anlamak
İstanbul'un fethi bizim için sade bir
şehrin zapt edilmesi değildir. Hatta Avrupa’nın kap karanlık Orta çağının
kapanıp dünya için yeni bir aydınlık çağ açılması da fethi tek başına anlatmaz.
Fethi anlamak için Sultan Fatihi tanımak lazımdır. Akşemseddin’i, Ulubatlı’yı
hatırlamak gerekir. Ayasofya’nın önemini kavramadan olmaz. Kutlu sahâbi Eyüp
Sultan’ı (ra) bilmeden, o surların önüne
gelip gitmiş onlarca islam ordusunu anmadan fetih anlaşılamaz.
Bugün için fethin manasından uzak, ne
oradan ne buradan iki arada bir derede kalmış olabiliriz. Hatta, bazen mağlup
ve zelil düşmüş de olabiliriz. Belki çağdaş uygarlık düzeyinin altında, İslâm
medeniyetinin ise çok çok uzağında bulunuyor olabiliriz. Ama tarihin hiçbir
anında zalim, hırsız ve emperyalist olmadık olmayacağız da.
Bizi taş, madde ve para uygarlığı ile
ölçmeye kalkanlar, hayallerinin ötesinde kalan mukayeseli üstünlüklerimizi
göremeyenlerdir. Üstelik bugünkü eksiklerimiz, yanlışlarımız, iğretiliklerimiz
bize bulaşmış hastalıkların eseridir, zarafet medeniyetinin değil.
Fethi anladıkça dirilmeye ve kendimizi
yenilemeye de yakınız demektir. Allah’ın izniyle bizde 19 Mayıs’lar, 29
Mayıslar bitmez, bitmeyecektir de. Ayasofya orada öyle mahzun durdukça,
İstanbul Bizans’a benzedikçe Fetih
akınları kesilmez, kesilmeyecektir.
“Yürü: Hala, ne diye oyunda
oynaştasın? / Hala ne diye, kendinle savaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği
yaştasın!”