12 Ocak 2024 Cuma

13 Ocak 2024 Cumartesi; TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR; 13 Ocak


KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

Al gülüm, ver gülüm...
Davetli olarak yemekli düğünlere gidiyoruz. Biz de dost, akraba ve arkadaşlarımızı kendi düğünlerimize davet ettik. Ancak bu düğünlerde rahatsız edici pek çok küçük/büyük şeyler var. Yazmasam, paylaşmasam içim rahat etmeyecek.
Belki bir çözüm yolu bulamam, insanları da üzmek istemiyorum ama düşüncelerimi aktarmam gerek. Dürüst ve samimi olarak...

Bir defa yuvarlak masa düzeni son derece itici ve amaca ters. Muhtemelen görsel olarak şık durduğu, ya da işletmelerin servis düzeni böyle olduğu için kabullenilmiş. Ama sahneye sırtımı dönük oturmak sizi bilmem ama doğrusu bana çok rahatsız edici geliyor.
Yanınızdakilerle sohbet etmek istiyorsunuz o da doğal düğün gürültülüsü içinde oldukça zor. Masada karşınıza düşen insanlarla konuşmak ise asla mümkün değil. Bu ister müzikli isterse dini içerikli düğünlerde olsun farketmiyor.
Bir de işin ironik bir tarafı var ki oldukça ilginç. Gürültülü ortamda insanlar anlaşabilmek için biraz seslerini yükseltseler bu sefer de sadece salondaki uğultuyu biraz daha arttırmış oluyorlar.
Bu durumun özellikle sahnede müzik yapanlara, ilahi vb. eserleri seslendirenlere ayrıca saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Hele hele kur'an okunurken ya da sohbet sırasında bu gürültünün bir türlü kesilmemesi çok daha fena bir durum.
Çalanın, okuyanın, söyleyenin ayrı, düğün sahiplerinin telaşlarının ayrı, ancak böyle davetlerde birbirlerini görmüş davetlilerin birbirleriyle kucaklaşıp görüşmeye çalışmaları ise ayrı telden çalınca manzara tam bir kakafoni haline geliyor. Tabloya bir de yemek servisi koşturmacası, çatal kaşık, tabak sesleri karışınca iş çığırından çıkıyor.
Zaten yemek yenirken sahne alan sanatçılara ya da bir şey anlatmaya çalışan konuşmacılara oldum bittim acımışımdır. "Gürültüyü kesmezseniz konuşmayacağım" diyen hoca efendinin ya da eseri bitirdiğinde 'Hani alkış ?' diyen müzisyenin hali ise bambaşka bir trajedidir. Acaba kara komedi mi deseydim ?
Pasta töreni tam bir görsel aldatmaca. Bilmem kaç katlı gibi görünen pastaların sadece görünüşte öyle olduklarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ya da bu kültüre ne kadar fransız olduğumu anlayınca…Sadece birkaç resim için yapılan vazgeçilmez düğün ritüellerinden biri.
Ya takı törenleri ?.. Düğün sanki sadece bu serenomi için yapılıyor. 'Türk kaşığı ödünç' diye bir söz bile var bu konuda. Durum fotoğraflarla sabitleniyor, kameralar kayıtta. Ailelerden mutlaka bu işi takip için görevlendirilmiş insanlar var. Şeritler, keseler, sandıklar vb. tablonun diğer aksesuarları. Bir nevi zorunlu 'al gülüm ver gülüm' töreni bu.
Hanımların bu alacak verecek meselesini çok iyi takip ettiğini teslim etmem gerek. Bu konuda fevkalade bir yetenekleri var. Erkeklerin bu konuda ikinci planda kaldıklarını kendimden biliyorum. Vergi gibi ödememiz gereken tahakkuk tarafımıza tebliğ ediliyor, biz de ödüyoruz. İşte olan bu. 


Ne düşünüyorum I albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

13 Ocak 2020

Ne kadar çok yalan var ortada dönen ve ne kadar çok yalan söyleyen. Şimdi yalanın adı 'paylaşım' oldu sanal dünyada. Evet, 'Yalancının mumu yatsıya kadarmış' ama kendi sönse de isi kalıyor geride. Tüketim toplumu olduk ya, sanal dünyada dönen yalanlar da çabuk tüketiliyor, o kadar da çabuk unutuluyor. Eskiden olsa yalancının mumu sönmekle kalmaz el aleme maskara da olur, gün yüzüne çıkamazlardı.
A be kardeşim! Kimin uydurduğuna, doğru olup olmadığına bakmadan iki tıktık paylaşıveriyorsun. Söylenen şey bir iftira mı, yalan mı, ihanet mi bilmiyorsun. Nasıl bir mikroba taşıyıcılık ettiğinin farkında değilsin. Genellikle o tür yalan mikroplarını sanal dünya için üretip saçanlar kendilerini gizliyorlar, anlamıyor musun? Çoğu sahte hesap ya da bir takım organizasyonların kasıtlı tertipleri. Başkalarının piyonu oluyorsun anlasana!
Paylaştığın senin düşüncen değil, 'kopya' bir söylemi ne diye vakit ayırıp okuyayım. O tür düşünceleri aslından okuyup dinleme imkanım varken seni niye kaale alayım ki? Varsa sana ait, kendi düşüncelerini paylaş yine de katılmayabilirim ama hiç değilse seni bilirim, saygı da duyarım. Bu ülkenin tek renkli olmadığını, olamayacağını bilecek kadar aklım fikrim var. Fizikteki F1, F2 kuvvetleri ile 'bileşke' çizimini bir hatırla. Sen F1'sen ben F2'siyim, bunun daha F3'ü,F4'ü,milyonlarca Fx'i var. Hepimiz aynı gemideyiz, birbirimizi, düşüncelerimizi ve yönümüzü etkiliyoruz. Hiç kuşkun olmasın ki hepimizi taşıyan ülke, hatta dünya gemisinin gittiği yön ne tam olarak benim ne de tam olarak senin istediğin yönde. Cumhuriyet ve demokrasi dediğimiz şey de tam olarak bu değil mi zaten?
Eski zamanların arkadan kurmalı saatleri gibi zembereği boşalana kadar tek bir ses: tık-tak, tık-tak, tık-tak da tık-tak..Makinalar veya programlanmış elektronik aygıtlar belki, ama insanoğlu böyle olabilir mi? Hangi insan öğretilmiş papağan gibi konuşur, ya da hangi aklı ve dili olan insan bir kukla gibi başkaları tarafından oynatılır? İnsan ne saattir, ne robot, ne papağan ne de kukla. İnsan her şeyden önce düşünebilen, kendisi olabilen ve kendisini ifade edebilen bir varlık. Esaretin türlü çeşit halleri var ama aklını, fikrini zalim taşeronların kullanımına sunmuş birine özgür denilebilir mi? Özgürlük insana ait, farklı bir haldir, ama bunun farkında olması beklenir.
Anladık okumuyorsunuz, okuduklarınız daha doğrusu baktıklarınız bir iki satırlık paylaşımlardan ibaret. Hiç değilse gönül gözünüz, ferasetiniz açık olsa. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna aklınızı kiraya verdiğiniz için gücünüz yetmiyor olabilir. Ancak, inanın ki azıcık yüreğinizi dinleseniz o sizi yanıltmayacak. Aksi halde…Aksi halde, biraz abartılı olsa da -teşbihde hata olmaz- bir gün kendinizi şöyle bir kara komedyanın içinde bulabilirsiniz: ''Haber geldi, dünya dönmüyormuş; genel başkan öyle dedi !'' Aaa öyle miymiş, baksen şu aptallara dünyanın döndüğünü sanıyorlar! Cahil işte, ne olacak!..''

12 Ocak 2024 Cuma TORUNLARIMA MEKTUPLAR.............................ANILAR; 12 Ocak

 

120 12 Ocak 2014 Pazar 17;15 ŞİİR VE TÜRKÜ..................................Mevlid Kandili ve Vesîletü'n Necât

Mevlîd [1] Kandili Vesîletü'n Necât

Rahmetli babama...
 Mevlid, "doğum zamanı" [2] demektir. Halk arasında mevlit, mevlüd, mevlüt olarak da söylenir. Türkçeye Arapça'dan girmiş bir kelime olarak, "Peygamberin doğum günü" anlamında kullanılmaktadır.
Mefhar-i Mevcûdat, Hazret-i Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa râ Salâvât.
Kâinatın kendisi ile iftihar ettiği, bütün âlemlerin kendisi ile şeref bulduğu Hazret-i Muhammed Mustafa'ya  salâvât getirelim.

Asr-ı Saadet ve Dört Halife Döneminde kandiller yer almadığı için geçmişi pek eskiye dayanmaz. Kandil geceleri hicrî 3. asırdan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Türkiye'de Osmanlı Devleti padişahı II. Selim'den itibaren bu kutlama gün ve gecelerinde, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte kandil adını almıştır.

Allâh adın zikr edelim evvelâ, / Vâcip oldur cümle işde her kula
Evvelâ Allâh'ın adını analım, söyleyelim. Herhangi bir işe başlamadan evvel her kulun Allâh'ın adını anması vâciptir. Biz de bu zikrimizi yapalım ve bismillâhirrahmanirrahiym diyerek bu vazifemizi yerine getirelim. 

Allâh adın her kim ol evvel ana / Her işi âsân ide Allâh ana
Bir şeye, bir işe başlamadan evvel kim Allâh'ın adını anarsa, yâni besmele ile işine başlarsa, Allâh o kişinin her işini kendisine  kolaylaştırır.

Allâh adı olsa her işin önü / ergiz ebter olmaya ânın sonu
Allâh adıyla başlanan bir iş asla kuru ve verimsiz olmaz.

Her nefeste Allâh adın de müdâm / Allâh adıyle olur her iş tamam
Kendini , her fırsatta Allâh'ın adını daima anabilmeğe alıştır. Çünkü Allâh'ın adıyla ancak her iş tamam olabilir. “Besmelesiz başlanılan bir iş görünüşte tamam olsa bile, ecir ve sevabı açısından meydana gelen bir eksikliğinin olduğunu unutmamalıyız. Kalp atışlarımızı kulağımızla dinlersek, biz istemesek de kalbimizin Allâh  Allâh dediğini duymaktayız.” 

Bir kez Allâh dise aşk ile lisan / Dökülür cümle günah misl-i Hazan 
İnsan bir defa aşk ile "Allâh" dese bütün günahları sonbahar yapraklarının ağaçlardan döküldüğü gibi dökülür. 

İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen / Her murâda erişür Allâh diyen
Allâh'ın temiz, pak ismini anan, zikr eyleyen kendisi de pak olur. Saflaşır, temizlenir. Allâh  O kişiyi isteklerine eriştirir.

Aşk ile gel imdi Allâh diyelim / Derd ile göz yaş ile âh idelim
İçtenlikle ve coşku ile gelin şimdi Allâh diyelim.  Gafil zamanlarımız için, üzülerek, ağlayarak üzüntümüzü ve pişmanlığımızı belirtelim. 

İslam peygamberi Hz. Muhammed'in doğum günü Hicrî Rebiülevvel ayının onikinci gecesidir. Bu yüzden İslam dünyası her yıl 12 Rebiülevvel gününü Mevlid Kandili ya da Veladet Kandili (Mevlid en-Nebi) olarak kutlar.
Âmine hatun Muhammed anesi / Ol sadefden doğdu ol dür danesi
Saf, pâk ve sedef gibi temiz bir kadın olan, Âmine hatundan, inci tanesi gibi çok değerli bir bebek  "Muhammed"   doğdu.

Ol Rebîûl evvel ayı nicesi / On ikinci gice isneyn gicesi
Rebîûl evvel ayının ortalarına doğru, onikinci pazartesi gecesiydi.

Ol gice kim doğdı ol hayrül beşer / Anesi anda neler gördü neler
İnsanların en hayırlısı o gece doğarken, Annesi  neler, ne fevkalâde şeyler gördü.

Dedi gördüm ol habîbin anesi / Bir acep nur kim, güneş pervanesi
O sevgili bebeğin annesi, "bir ışık gördüm ki güneş onun etrafında dönüyordu" dedi.

Berk urup çıkdı evimden nâgehan / Göklere dek nur ile doldu cihan
O ışık, şimşek gibi çakarak evimden yükselip dışarıya çıktı. Göklere kadar her yer ışıkla, nûr ile doldu.

Gökler açıldı ve feth oldu zulem / Üç melek gördüm elinde üç alem
Gökler açıldı ve karanlıklar yok oldu. Elinde bayrakları olan üç melek gördüm.

Biri meşrik, biri mağribde anın / Biri damında dikildi Kâ'benin
Meleklerden biri doğuda, diğeri batıda, diğeri de Kâ'benin damında dikiliyordu.

Bildim anlardan kim ol halkın yeği / Kim yakin oldu cihana gelmeği
Meleklerin hallerinden, gelişlerinden anladım ki, o halkın en üstününün dünyaya gelmesi yakınlaştı.

İndiler gökden melekler sâf sâf / Kâ'be gibi kıldılar evim tavaf
Gökten bölük bölük, sıra sıra melekler indiler. Kâ'be'yi tavaf eder gibi evimi tavaf ettiler.  Etrafında döndüler.

Kâ'be savt etdi o demde nâgehan / Dedi doğdu bu gice şems-i cihan
Kâ'be ansızın dile gelerek, bu gece cihanın güneşi doğdu diye seslendi.

Mevlid günlerinde oruç tutulması, geceleri ilâhiler, kasîdeler ve Mevlîd-i Şerif okunması, dua ve sohbet edilmesi, Kur’an-ı Kerîm okunması gibi ibadetler ile kutlama yaygındır.
Bu gice ol gicedir kim ol şerif / Nur ile âlemleri eyler lâtif
Bu gece o kadar şerefli bir gecedir ki, onun nuruyla âlemler daha nâzik olurlar.

Bu gice dünyayı ol cennet kılar / Bu gice eşyaya Hak rahmet kılar
Bu gece Allah cc her şeye rahmet nazarıyla bakar, dünyayı cennet gibi yapar.

Bu gice şâdân olur erbab-ı dil / Bu giceye can verir eshab-ı dil
Bu gece gönül erbapları sevinirler. Bu geceyi gönül sahipleri ihya ederler. Boş geçirmezler.

Doğdu ol saatde ol sultan-ı din / Nura gark oldu semavat-ü zemin
O anda doğum gerçekleşti. Dînin sultanı doğdu.  Yer ve gökler nûrla, ışıkla doldu, aydınlandı.

Edebî bir terim olarak „Mevlîd“, peygamberin doğumunu, hayatından kısa pasajları, mucizelerini anlatan mesnevi tarzındaki metinlerin tümüne verilen isim olmakla beraber, İslâm edebiyâtında bir edebî türdür.
Mevlîd, özel günlerde (sünnet töreni, hac dönüşü, asker uğurlama, bir ölümün 40. günü gibi) ve kutsal gecelerde, İslam'a göre son peygamber Muhammed'in doğumunu anlatan edebî metinlerin makam ve usûl ile okunmasıdır. [3]

Merhaba ey al-i sultan merhaba / Merhaba ey kân-ı irfan merhaba
Hoşgeldin ey büyük sultan hoşgeldin, Hoşgeldin ey ilim ve irfanın kaynağı hoşgeldin.

Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba / Merhaba ey derde derman merhaba
Hoşgeldin, ey gizli ilimleri bilen, hakkı batıldan ayırabilen hoşgeldin. Hoşgeldin, ey dertlerin ilâcı, hoşgeldin.

Günümüzde Türkiye'de bu türün en tanınan örneği, Süleyman Çelebi‘nin [4]15. yüzyıl tarihli "Vesîletü'n Necât" (Kurtuluş Vesilesi) ismini taşıyan manzum, Türkçe eseridir. Bu nedenle "mevlîd" kelimesi ile kastedilen çoğunlukla Süleyman Çelebi'nin sözkonusu eseridir. [5]

Süleyman Çelebi Mevlid'inin günümüze kadar gelen bestesi Bursalı Sekban isimli bir müzisyenin 17. yüzyılda bestelediği sanılmaktadır. [6] Halka mal olmuş bir müziktir
Dediler oğlun gibi hiç bir oğul / Yaradılalı cihan gelmiş değil
Dediler ki, cihan yaratılalı beri bu çocuk gibi hiçbir çocuk dünyaya gelmiş değildir.

Bu senin oğlun gibi kadr-i cemil / Bir anaya vememiştir ol Celil
Bu senin oğlun gibi güzel, değerli ve itibarlı bir çocuğu. O büyük, Ulu Allah'ım hiçbir anneye vermemiştir.

Ulu devlet buldun ey dildar sen / Doğiserdir senden ol hûlk-ı hasen
Ey sevgili hanım, sen çok büyük, ulu bir devlet buldun. Senden "dünyaya iyi ahlâk ve güzellikleri getirecek"  evlât doğmaktadır.

Bu gelen <<İlm-î ledün>> sultanıdır / Bu gelen tevhîd-ü irfan kânıdır
Bu doğan çocuk, Allah'ın izni ile gizli olan şeyleri açarak gösteren, Allah'ın  sırlarını öğretebilenlerin sultanıdır. Bu çocuk ilim sahiplerini tevhid akidesine götürenlerin esas kaynağıdır. İrfan cevheri ile tevhidi öğretecektir.

Bu gelen aşkına devreyler felek / Yüzüne müştakdürür ins-ü melek
Dünyalar, güneşler, yıldızlar ve galaksiler bu gelen aşkına dönmektedirler. İnsanlar ve melekler onun yüzünü görmek arzusundadırlar.

Mevlid kutlaması, Osmanlı'da 1588'de, resmi bir devlet protokolü haline getirildi. Sarayın önceleri Ayasofya Camisi'nde, daha sonra Sultanahmet Camisi'nde düzenlediği törenlere devletin ileri gelenleri ile birlikte halk da katılırdı. Sultan Abdülaziz döneminde Ortaköy, I. Abdülhamid devrinde Yıldız Camii'nde tören düzenlenirdi.
Kandil olarak nitelendirilen önemli dinî gün ve gecelerin dışında, vefât sebebiye, nikâh ve sünnet merasimlerinde, hacıların dönüşü ve asker uğurlama gibi vesilelerle mevlid okunması Anadolu’da gelenekselleşmiştir.

Süleyman Çelebi’nin Mevlüdü Münâcat (Allâha yalvarma, Dua bölümü) bölümü ile biter.

Yâ ilâhî ol Muhammed hakkı çün / Ol şefaat kânı Ahmed hakkı çün
Yâ ilâhî; O Muhammed kulunun hakkı için, şefaat yetkisini sadece ona verdiğin  Ahmed kulunun hakkı için,

Sidre-vü arş-i muallâ hakkı çün / Ol sülûk-i seyr-i âlâ hakkı çün
Yaradılmış varlık âleminin dışında olan o yüksek arş'ın hakkı için, O çok yüksek ve şerefli yolculuğun hakkı için,

Ol gece söyleşilen söz hakkı çün / Ol gece Hakk'ı gören göz hakkı çün
Mirac gecesinde konuşulan sözlerin hakkı için, O gece Hakk'ı, Rabb'ini gören göz hakkı için,

Sırr-ı fürkan, nûr-i âzam hakkı çün / Kuds-ü Kâbe, Merve, Zemzem, hakkı çün
Kur'anın içerdiği sırların, o büyük nûrun hakkı için, Mübarek Kâbe'nin, Merve tepesinin, Zemzem suyunun hakkı için,

Gözü yaşı hakkı çün aşıkların / Bağrı başı hakkı çün sadıkların
Hakk âşıklarının gözlerinden akan yaşların hakkı için, Sadık kullarının gönlünün, bağrının, başının hakkı için,

Aşk od'undan ciğeri püryan için / Derd ile kan ağlayan giryan içün
Allah ve resulullâh sevdası ateşinden ciğerleri kavrulanların hakkı için, Eksikleri yüzünden üzülerek gözlerinden kanlı yaşlar akıtanların hakkı için,

Sıdk ile yolunda kaim kul içün / Hazretine doğru varan yol için,
Sadakatle senin yolunda duran kullarının hakkı için, Hazretine kullarını ulaştıracak olan yolun hakkı için,

Şol zaman kim müddet-i ömr-ü hayat / Âhir ola ere hengâm-i memat
Verdiğin ömür zamanı dolup, ölüm zamanımız geldiğinde,

Yâ ilâhî saklagıl imanımız / Verelim îman ile ta canımız
Ey Allâh'ım, îmânımızı sen muhafaza eyle ki canımızı îmân ile verebililim.

Biz günahkâr, âsi, mücrim kulları / Yarlıgayüb kıl günahlardan berî
Biz, günahkâr, asi, mücrim, suçlu kullarınız, Bağışlayarak günahlarımızdan bizleri arındır.

Kabrimiz iman ile pür nur kıl / Mûnisi gılman ile hem hûr kıl
Kabrimizi îmân nûru ile doldur. Bizelere iyi davranan cennet oğlanları ve cennet kızları ile bizleri beraber eyle,

Hem dahi mizanımız eyle sekil / Cennete girmeğe lütfun kıl delil
Hem bizim hesabımızı kolay eyle, Cennete  lütfun ile girelim.

Mustafa'ya hem civar et yâ Kerîm / Cennet-ül firdevs içinde yâ Rahîm
Ey çok esirgeyen ve çok ikram sahibi Rabb'im, bizleri firdevs cennetleri içinde Resulün Mustafa'ya yakın bir yerde cennetine koy.

Lutf ile göster bize didarını / Nimetinle toyla gıl kullarını
Bize yüzünü görebilme mutluluğunu lûtfet ve bu ikramınla, bu nîmetinle kullarını coşkuyla sevindir.

Afvedüb isyanımız kıl rahmeti / Ol habibin yüzü suyu hürmeti
O sevgilinin, habibinin yüzü suyu hürmetine isyanlarımızı affederek bize rahmetinle muamele et.

Sana lâyık kullarınla hemdem et / Ehl-i derdin sohbetine mahrem et
Sevdiğin, beğendiğin kullarınla bizleri beraber eyle, eksiklerini bilip düzeltmeğe çalışan iyi kullarının sohbetlerinde, konuşmalarında bulunmayı bizlere nasip et.

Hem Süleyman-ı fakire rahmet et / Yoldaşın îman makamın cennet et
Bîçâre kulun, Süleymân Çelebiye de rahmet et. Yol arkadaşını îmân ve makamını da cennet et.

Yâ ilâhî kılma bizi dâllin / Bu düâya cümleniz deyin amin
Ey Allah'ım bizi sapkınlardan, dâlâlete düşenlerden eyleme. Doğru yoldan ayrılmaktan, sapıtmaktan koru. Bu duaya hepimiz âmîn diyelim. 

Ümmetinden razı olsun ol muin / Rahmetullahi aleyhim ecmain
İki cihan saadeti için ümmetine yol gösteren ve yardım eden o Resul, ümmetinin cümlesinden razı olsun.  Allah'ın rahmeti hepimizin, bütün ümmetin üstüne olsun. Âmîn. 

Dua niyetine inşallah. Kandiliniz hayır ve mübarek ola.
 --------------------------
[3] İslam'da Muhammed'in doğum günü farklı mezheplerde kutlanır. Sünniler Rebiülevvel ayının 11.sini 12.sine bağlayan geceyi, Şiiler 17. günü Mevlid günü ve 17'ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir.
[4] Türkçede olduğu gibi Arapça, Kürtçe, Arnavutça gibi birçok dilde de mevlidler yazılmıştır. Türkçe mevlid geleneğinde olduğu gibi özel günlerde ve kutsal gecelerde okunduğu gibi, diğer zamanlarda da isteyenler tarafından okunmaktadır. Musikî terimi olarak “mevlîd”, cami ve tekke musikisinin bir türünü ifade eder. İslâm musikîsinde “Mevlîd” okuyanlar, Farsça’dan türetilmiş "mevlidhan" tâbiri ile nitelendirilir. Günümüzde icrâ edilmekte olan mevlid bestesini, 17. yüzyılda Bursalı Sekbân adlı bir musikîşinas tarafından bestelendiği sanılmaktadır. Türk edebiyat literatüründe 63 mevlid yer alır. En önemlisi, Süleyman Çelebi tarafından 15. yüzyılda yazılmış olandır. Diğer mevlitlerin hemen hepsi Süleyman Çelebi'nin mevlidine naziredir. Yalnızca Süleyman Çelebi'den önce yaşamış olan Erzurumlu Mustafa Darir'in "Tercümetü'd Darir" adlı eseri, İbn-i İshak'ın "Siret'ün Nebi" eserinden çeviridir. Hamdullah Hamdi'nin ve Şemseddin Sivasi Efendi'nin yazdığı mevlidler, başarılı örneklerdendir. Ancak hiçbir eser Süleyman Çelebi'nin yazdığı mevlidin seviyesine erişememiştir.
[5] Süleyman Çelebi (d. 1351- ö. 1422), 1409’da Mevlid mesnevisini yazarak Anadolu kültürünün önemli parçalarından mevlid törenlerinin mimarı olmuş şair. Orhan Gazi döneminde doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmaz. Kimi kaynaklara göre Osmanlı Sultanı I. Murat'ın vezîrlerinden Ahmed Paşa'nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi'nin torunudur. Dedesi Mahmûd Bey, Şeyh Edebali'nin torunudur ve 1338'de Süleymân Paşa önderliğinde Rumeli'ye sal ile geçenlerdendir. Süleyman Çelebi'nin 1346-1351 yılları arasında bir tarihte doğduğu, ölüm tarihinin ise 1422 olduğu sanılıyor. Gençliğinde Bursa'da iyi bir eğitim aldığı sanılmaktadır. O devirde, Çelebi ünvanı ilim adamlarına ve Mevlevi tarikatı büyüklerine verilmekteydi. Mevlevi olduğuna dair kanıt yoktur. Bilgili tavırlarıyla Padişah Yıldırım Bayezid’in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atanmıştır. Ünlü eseri Vesiletü'n Necat'ı getirildiği bu görev esnasında yaşadığı bir olaydan etkilenerek kaleme aldığı bilinmektedir. Söylenceye göre Süleyman Çelebi, Muhammed'in diğer peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen bir İranlı vaize içerleyerek onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu dile getirmek için Mevlid'i kaleme aldı. Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti'nin zayıf bir evresi olan ve Anadolu topraklarında her türlü kargaşalığın hüküm sürdüğü Fetret Devri'nde batini görüşler ile ehl-i sünnet arasındaki çekişmede ehl-i sünnetin tarafında yer almıştı. Mevlid'in yazılmasının bir amacının da ehl-i sünnet taraftarlarına destek vermek olduğu ifade edilir. Eserini, 1409 yılında (tahminen 60 yaşında iken) tamamladı. Eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Erzurumlu Darîr’in “Siyerü’ n- Nebî”'si, Eb’ul Hasan Bekrî’nin “Siyer”'i ve Muhiddîn-i Arabî’nin “Füsûs”'u olduğu tesbit edilmiştir. Mevlid, bilinen tek eseridir. 1422'de vefat ettiği düşünülen Süleyman Çelebi'nin mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir. Mezarının bulunduğu yere 1952'de bir türbe yapılmıştır. 
[6] Süleyman Çelebi tarafından 1409'ta yazılmıştır. Asıl adı "Vesîletü'n Necât" (Kurtuluş Vesilesi)'tır. 16 kısım ve 770 beyitten oluşur. Kaside şeklinde yazılan eserin içinde gazel formunda yazılan bölümler de vardır. Aruzun "failatun failatun failun" vezni kullanılmıştır; sadece "velâdet” bölümünün sonundaki on beyit “ mef’ ulü-fâilâtü-mefâilü- fâilün” kalıbı ile yazılmıştır. Süleyman Çelebi, eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Erzurumlu Darîr in “Siyerü’ n- Nebî” si, Eb’ul Hasan Bekrî’ nin “Siyer” i ve Muhiddîn-i Arabî’ nin “Füsûs-u Hîkem“i olduğu tesbit edilmiştir. Halk arasında geleneksel olarak okunan mevlid Süleyman Çelebi'nin derlediği mevliddir. Kaynak <http://tr.wikipedia.org/wiki/Mevlid
[7] Bir beste olmaktan ziyade, her bir bölümün hangi makamda nasıl seslendirileceği konusunda rehber niteliğindedir. Ülkenin değişik bölgelerinin kendine özgü bir mevlid tavır ve üslubu gelişmiştir. Hâfız Sadettin Kaynak ve Hâfız Kemal Batanay gibi bestekarlar da mevlidi bestelemiştir ancak pek yaygınlaşmamıştır. 2010 yılında ise Cumhurbaşkanlığı Yüksek Himayeleri tarafından finanse edilen bir proje ile dünyaca ünlü besteci ve orkestra şefi Selman Ada tarafından, evrensel müzik standartlarına uygun şekilde "kantat" formunda bestelenmiş şekli ile seslendirilmiştir.

11 Ocak 2024 Perşembe

12 Ocak 2024 Cuma; TORUNLARIMA MEKTUPLAR.............................ANILAR; 12 Ocak

 

Yüreğimin sesi-I-
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi. 

12 Ocak 2015


Bir koşturmaca ki zaman
İçinde kayıp, unutulmuş «insan»
Rahmetsiz, katılaşmış kalplerde
Ara ki yok, ziyan olmuş vicdan
Gel ey insaf, duy beni nedamet !
Tutulmuş sanki akıl, hani sağduyu ?
Bu ne gaflet dostum, galiba;
Doymadan tükenmekte, bak gelip geçmiş yıllar
Yaşamadan harcanan, yitip gitmiş hayatlar...

Görsel düşünceler
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

12 Ocak 2015

  
Aşkı şerh etmek için ne söylersem söyliyeyim... Asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum.
Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır.
Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, âciz kalır.
Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı. Aşkı, âşıklığı yine aşk şerh etti.
Güneşin vücuduna delil, yine güneştir. Sana delil lazım ise güneşten yüz çevirme.
Hz.Mevlâna

ŞİİR VE TÜRKÜ
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


12 Ocak 2019

 vvel bizim ile ikrar eyleyip
Sonra delalete batanlara yuf
Gelip cemimize Pazar eyleyip
Anı da ağyara satanlara yuf
Hakkın didarını görmektir kastım
Yoluna fedadır can ile postum
Düşmanına düşman dostuna dostum
Ol ağyara meyil katanlara yuf
Aşık İsmail Daimi (*)
--------------------------------