27 Mart 2020 Cuma

27 Mart 2020 Cuma 23:30 CORONA GÜNLERİ......................................İlan edilmemiş OHAL


Kayıp yıl 2020

Alışık olmadığımız, sıra dışı günler yaşıyoruz. "Kurşun acısının sıcağı sıcağına anlaşılmadığı" gibi başlangıçta bu olayı tam olarak anlayamadığımız doğru. Günler, hatta haftalar geçtikçe işin vahameti daha da belirginleşti. Sadece yurdumuz için değil tüm dünya için adeta nabızlarımız ortak atar hale geldi. Artık 2020 için 'Kayıp yıl' nitelemesi yapılıyor.

Hepimizin bir çalışma hayatı, aile ve özel hayatımız var. Sosyal bir varlık olarak akraba, arkadaş, dost, komşu ve çevreyle iç içe yaşıyoruz. Şimdi sanki bir 'Tıp' oyunu oynarmış gibi hayatlarımız dondu kaldı. Evlerimizde, şehirlerimizde ve ülkelerimizde konserve edilmiş durumdayız. Bu yeni ve olağanüstü hale uyum göstermeye çalışıyoruz ancak gerçekten zor bir dönem.

Eminim her birimizin yarım kalmış, parçalanmış, korku, tedirginlik ve belirsizlik içinde sürmekte olan hikayeleri var. Örneğin ben şu anda ailemden uzaktayım, yaşlı annem hasta ve yapmak istediğim pek çok şey elimden kayıp gitti. Kendi dünyama kapandığım, düşünmeyi, okumayı, sohbeti, seyretmeyi ve duayı yeniden keşfettiğim bir tünelin içinde hissediyorum kendimi. İyi ki öyleyim, iyi ki kendime ve olaylara hem içinden hem dışından bakabiliyorum. İyi ki yazabiliyorum.

Dışarı çıkamayan, parkta yürüyüp bir bankta oturamayan, alışveriş ve seyahati kısıtlanan, evinden çalışmak zorunda kalan milyarlar var. Hatta işinden olan, işyerini dükkanını kapatmakla yüzyüze yaşayan milyonlar var. Herkesin derdi, sıkıntısı kendine özel ve ağır. Benim de öyle...

"Paylaşmak acıları azaltır, sevinci çoğaltır" denmiş. En iyisi bu 'corona günlerini' yazmak ve paylaşmak. Beni izlemeye devam ediniz.
--------------
24 Martta Oğuzhan önce 15:32' de geldiğini "Orjan’dayım" diye bir fotoğrafla bildirdi. Ablası "Bunu bana yapmayın" demiş. Güzel kızım benim ne kadar isterdi o da gelebilmeyi. Oğuzhan "İzmir’e geçeceğim babamı almaya" diye cevap vermiş. Gece 12 ye doğru da İzmir’e ulaştı zaten. Oğuzhan’ın gelişi benim moralimi yükseltmiş, kız kardeşlerimi ise üzmüştü. Gitmemi istemiyorlardı, anlıyorum ancak burada kalabalık etmenin de bir yararı yoktu. Artık aramızda konuşmuş, yol haritamızı belirlemiştik. Gerisi hayırlısını beklemeye kalmıştı.

24 Mart gecesi dünyanın Çin'den sonra en kalabalık ikinci ülkesi Hindistan'da da sokağa çıkma yasağının başladığı haberi geldi. 1,3 milyar nüfuslu ülkede halkın 21 gün boyunca evden çıkmamaları istenmiş. Öte yanda Japonya Başbakanı ise Tokyo Olimpiyat Oyunları'nı iptal etmemekle birlikte bir yıl erteleme istediklerini açıklamış.

25 Mart saat 12:19'da aynı masada bilgisayar başında çalışan oğlumla bir fotoğrafımı çocuklarıma gönderdim: Altına da "İzmir’deyiz. Evde mesaiye devam. İkindide sonra inşallah yola çıkacağız. Herkese çok selam. Sağlıkla kalın inşallah" diye not koydum. Saat 18 gibi annemle ve kız kardeşlerimle vedalaşıp İzmir’den çıktık. Canım Boşnak böreği çekti bu yüzden Ayvalık sarımsaklıda Küçükköye uğradık ama açık bir yer bulamadık. Bu kez Ayvalık merkezde Hatiboğlu pastanesinde durduk. Açıkmış, oradan ve Migros’tan bir şeyler alıp Burhaniye Orjan'a doğru yolumuz devam ettik. Ayvalığı hiç böyle bomboş ve soğuk görmemiştim.

Orjan'a girdiğimizde saat 20 civarındaydı. Oğuzhan arkadaşının evine gitti ben de eve girip namaz kıldım, eşyalarımı topladım ve ön balkona çıktım. Işık yanınca Panda ve annesi Boncuk da geldiler. Onları sevdim, mama ve su koydum kaplarına. Fotoğraflarını çektim bol bol, "inşallah geleceğiz, bekleyin" dedim. Oğuzhan geldi arabaya bindik, onlar da bizi garip bakışlarıyla yolculamış oldular. Üzülüyorum ama "onlar ev kedisi değil, böyle özgür yaşamaya alışıklar. Bak kış geçti ayakta kalabiliyorlar" diye teselli ettim kendimi. Saat 21:16'da Orjandan çıktık, yönümüz İstanbul'du. Yolda orjan'da kalmamayı, henüz havanın soğuk olduğunu, İstanbul'a gitmeyi kararlaştırmıştık.

Yolculuğumuz 3 - 3,5 saat sürdü. Yeni otobanda ilerlerken pek çok şeyi düşündüm. Annemin hastalığını, neler olabileceğini, parçalanmışlığımızı, corona salgınının planlarımızı nasıl alt üst ettiğini... Ama yapacak bir şey yoktu, bunlar elbet yaşanacaktı. Gece yarısı saat 00:40'ı gösterirken Beşiktaş’taki eve girdik. Çocuklarıma ve kardeşlerime "Biz geldik çok şükür, İstanbul’dayız" diye bildirdim. Uyumadan önce haberlerden Corona virüsün çıkış noktası Çinin Hubei eyaletinde aylar süren sokağa çıkma yasağının kaldırıldığını öğrendik. Hubei’nin başkenti 11 milyon nüfuslu Wuhanda yaşayanlara Aralık ayından bu yana ilk kez Hubei eyaleti sınırları içinde kalmak koşuluyla kentten çıkma izni verilmiş. İki aydır kapalı olan köprü ve yollar da açılmış. Bu haber virüsle boğuşan dünyanın geri kalanı için umut mu umutsuzluk mu bilemedim.

İstanbul günleri

26 Mart Perşembe günü İstanbul Beşiktaş'ta oğlumun evindeyiz. Burası çok soğuk değil. Corona nedeniyle en az 10 gün dışarı çıkmam. Oğlum da evden çalışıyor zaten. Lazım olursa ihtiyacımızı o çıkıp alabilir. İki kişinin yiyeceğinden ne olacak, yapar baba oğul yeriz. 

İzmir'le telefonla görüştüm, annem iyiymiş. Safiye de Nafiyeye yardım eder, birlikte güzel vakit geçirirler. Saat 16:14'de Kızım Hilal'den bir fotoğraf geldi. Tuna kucağında altına: "Huysuzum ben huysuz" yazmış. Herhalde bu günlerde biraz huysuzluk yapıyor. Sibel: "yok yaaa, şeker yavruş o" demiş, Cüneyt de her zamanki muzip uslübu ile yumurtadan yeni çıkmış bir civciv resmi göndermiş. Ben de herhal özlemiş olmalıyım ki: "Kuzucum. Ben görene kadar delikanlı olacak" diye yazmışım.

Elif salgını kast ederek: "Çok dertli o da" notunu düşmüş. Ardından günün anlam ve önemine uygun bir paylaşım eklemiş. Paylaşım 'Covid-19' adlı bir Whatsapp grubunu gösteriyor. "Çin Wuhan'ı gruba ekledi", "Çin İran'ı gruba ekledi", "Çin İtalya'yı gruba ekledi", "Çin İspanyay'ı gruba ekledi", "……", "……", "Çin Türkiye'yi gruba ekledi", "Çin tüm dünya'yı gruba ekledi" ve "Çin gruptan ayrıldı". Gerçekten durumu tam özetleyen bir zeka ürünüydü. Cüneyt bu durur mu, 23:58'de bile yine espri yapabiliyor:"Tv'lerde internetlerde hastabakıcılar bile uzman sayılıyor, konuşmayan kalmadı. Bi tek bu yarasa aylardır susuyor, bi beyanat vermiyor. "Konuşursam yer yerinden oynar" diyormuş." Güldüm tabi. Bu sıkıntılı günlerde evlatlarım sayesinde sıkılmayacağım.

Günü kapatmadan elime gelen bazı notları sıraladım.  

"Salgının hızla yayılmaya devam etmesi üzerine Rusya, Corona virüsü salgını önlemleri kapsamında ülkeyi uluslararası uçuşlara kapatma kararı aldı. Telekonferans yoluyla bir zirve gerçekleştiren G-20 liderleriyse Corona virüsüyle mücadelede 'ne gerekiyorsa' yapma sözü verdi. ABD Senatosu ise hükümetin Corona virüsü salgını nedeniyle hazırladığı 2 trilyon dolarlık yardım paketini onayladı. Amerika'da işsiz kaldıkları için yardım başvurusunda bulunanların sayısıysa bir haftada üç milyonu geçti. FED Başkanı Jerome Powell, Amerikan ekonomisinin resesyona çoktan girmiş olabileceğini söyledi. New York, Amerika'da Corona salgınının merkez üssü haline geldi…"

İlan edilmemiş OHAL

Artık iyiden iyiye ilan edilmemiş bir OHAL içindeyiz. Kendi 'Olağanüstü Halinizi' ilan edin denmişti galiba değil mi, ya da öyle bir şey. Sonuçta evlerimize çekildik, zaruret olmayınca çıkmıyoruz. Zaten 65 yaş üstü olanlar için sokağa çıkma yasağı var. 

Virüsün Çinde Aralık ayında ortaya çıktığı biliniyor. Türkiye Şubat ayından beri gelişmeleri dikkatle izleyip pozisyon aldı. KOVİD-19 henüz bir pandemi bile değilken, Türkiye gerekli önlemleri almaya başladı ve 90 gün sonra ilk corona virüs vakası maalesef ülkemizde de görüldü. ilk vakanın 11 Mart’ta tespit edilmesi ve ilk ölüm hadisesinin 18 Mart’ta gerçekleşmesi üzerine de gerekli tedbirler süratle alınmaya başladı. Sağlık bakanımızın gün gün verdiği bilgiyle ne durumda olduğumuzu takip edebiliyoruz.

Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, dün sosyal medya hesabı üzerinden Türkiye'deki corona virüsü vaka ve ölü sayısı ile ilgili yaptığı açıklamada: "Test sayımız dün 5.035'ti. Bugün 7.286 olarak gerçekleşti. 1.196 yeni tanı kondu. Hastalar ve temas çevreleri izole edildi. 16 hastamızı kaybettik. Bu sonuçlarla can kaybımız 75'e, hasta sayımız 3.629'a ulaştı." bilgisini verdi.
Bu gün itibariyle Çin’deki vakalar kontrol altına alınmış gibi gözükürken Avrupa’daki ölü ve vaka sayıları Çin’i geçmiş durumda. Öte yandan ABD'deki tırmanış önümüzdeki haftalarda virüsün merkezinin kuzey Amerika kıtası olacağını gösteriyor. Son gelen haberlere göre,Dünya genelinde corona virüs vaka sayısı 500 bini aşmış durumda.

Güney Amerika'da ve Doğu Afrika'da corona virüs nedeniyle ilk kez ölümler gerçekleşmiş. Fas'ta corona virüs kaynaklı can kaybı 10'a çıkmış bulunuyor. Latin Amerika ülkeleri, yeni tip koronavirüs kaynaklı ölü ve vaka sayısının artması nedeniyle yeni önlemleri devreye almışlar. Haberlere göre, Kovid-19 nedeniyle şu ana kadar 6 kişinin öldüğü, vaka sayısının ise 475'e yükseldiği Meksika'da salgının yayılmasının engellenmesi için bazı eyaletlerde "sokağa çıkma yasağı" ilan edilmiş.

İsrail'de, Kovid-19 tespit edilenlerin sayısı 2 bin 693'e ulaşmış durumda. Dün itibariyle ABD 82 bin vaka teşhisiyle dünyada en çok corona virüs görülen ülke oldu. New York'ta bu nedenle hastaneye kaldırılanların sayısı, bir günde yüzde 40 artarak 5 bin 327'ye çıkmış. Yapılan bir araştırmada, sosyal mesafe önlemlerine rağmen 4 ay içinde yeni tip koronavirüsten ölenlerin 80 bini aşabileceği tahmini yapılmış.

İtalya'da corona virüs salgınından ölenlerin sayısı son 24 saatte 662 artarak 8 bin 165'e yükselmiş bulunuyor. İngiltere'de ise hayatını kaybedenlerin sayısı 113 artarak 578'e çıkmış durumda. Her 13 dakikada bir insan ölüyormuş. Fransa'da Kovid-19'dan ölenlerin sayısı, son 24 saatte 365 artarak 1696’ya yükselmiş.

İran'da toplam vaka sayısı 29.406 olurken, 10.457 kişi hastalığı yenmeyi başarmış. 2.234 kişi de hayatını kaybetmiş. Corona virüs salgınında günlük ölü ve vaka sayılarında bu zamana kadarki en yüksek rakamın çıktığı İspanya'da ölü sayısı artmaya devam ediyor. Salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı düne göre 769 artarak 4 bin 858'e, vaka sayısı ise son 24 saatte 7 bin 871 artarak 64 bin 59'a yükselmiş.

Rusya'da yeni tip Corona Virüs (Kovid-19) vakaları artarken, salgına karşı yeni tedbirler alındı. Tahliye uçuşları hariç tüm uçuşlar 27 Mart itibarıyla durduruldu. Yolculara havalimanlarında kan tahlili yapılacak. Ülkede yeni vaka sayısı 196 olurken, toplam vaka sayısı ise 1036'ya çıktı. Son 24 saatte bir kişinin yaşamını yitirdiği ve corona virüsüne bağlı ölüm sayısının onlarla ifade edildiği bildiriliyorSon haber yine Çin'den: yurt dışı kaynaklı yeni tip koronavirüs vakalarındaki artış nedeniyle yabancılara "geçici olarak ülkeye giriş yasağı" getirilmiş.

Vaziyet vahim. Her taraftan ve her yetkiliden dışarıya çıkmama, yakın temastan kaçınma uyarıları geliyor. G-20 Liderleri bile dün bu atmosferde video-konferans yöntemiyle bir zirve gerçekleştirdiler. Gündemin birinci maddesi tabi ki bu küresel salgın. Sağlıkla ilgili tedbirler yanında artık yine küresel çapta olağanüstü hal, sokağa çıkma yasağı, seyahat kısıtlamaları, market ve eczaneler hariç tüm işyerleri için kapatma tedbirleri peşpeşe geliyor. Bu virüs sadece insan hayatını değil ülkelerin hatta dünyanın ekonomik düzenini de tehdit ediyor. Bu yüzden ülkeler ard arda ekonomik tedbirler alıyor, destek ve yardım paketleri açıyorlar.

Dünyanın tüm gelişmişlik görüntüsü ve iddiasına rağmen böylesi bir salgın hastalık karşısında çok çabuk alabora olabildiği görüldü. Bu virüs geçip gittiğinde arkasında belki milyona varan ölüm, ağır yara almış bir sağlık sistemi enkazı bırakacak. Öte yandan yapacağı ekonomik hasarı şu anda kimse tahmin edemiyor. G-20 liderlerinin 5 trilyon dolarlık kaynak üzerinde anlaşmış olmalarına bakarak global olarak bu miktarın belki 10 katı bir tahribattan söz edebiliriz. Sosyal hayatta meydana gelen vurgun ve fay kırıklarına ölçü bulunabilir mi bilmem.

Fakat bütün bunların ötesinde ve üzerinde 'insan' üzerindeki tahribatı ne olacak acaba? Çağdaş dünyanın sözde gelişmişliği içinde birdenbire eve tıkılan insanların yaşayacağı travma ölçülebilir mi? İşini kaybeden, düzeni yerle bir olan, görünmez bir hastalığa ve her şeyi allak bullak eden bir 'gazap rüzgarına' karşı çaresiz durumdaki insanoğlunun iç dünyasındaki korku, tedirginlik ve paniğin sebep olduğu yaralara hangi ilaç derman olabilir ki?

2020'nin şimdiden 'kayıp bir yıl' olduğu doğru. Kişisel olarak, ailelerimiz boyutunda bütün planlarımız alt üst oldu. Sadece hasta olmamaya değil, ailemizi, sevdiklerimizi, 65 yaş üstü büyüklerimizi, komşularımızı ve karşılaşabileceğimiz herkesi korumaya çaba göstermek ağır bir sorumluluk. Kendisi çalışan çocuklarını okula ya da kreşe gönderen anne babalar birdenbire kendilerini hiç akıllarına getirmedikleri bir başka zorlukla karşı karşıya buldular: 'Çocuklarıyla ilgilenmek!' Memnunlar mı? Hiç zannetmiyorum. Aynı evde, dışarı çıkamadan; temizlik, yemek, bulaşık, çamaşır, oyun, ders çalışma ve evde çıkan sorunlara karşı bir nevi savaş vermek durumundalar. Bundan da kaçışları, tatili, hava alması, gezmesi yok. Çalışırken yoruldukları ve stres yüklendikleri hallerinden daha zor durumda olduklarını tahmin etmek güç değil.
----------
Bugün 27 Mart Cuma idi. 12 gibi evlatlarıma bir mesaj yolladım:"Bugün cuma. "Dua ediniz, icabet edeyim" diyor Rabbimiz. Ondan ülkem ve ailem için sağlıklı, hayırlı bir ömür diliyorum." Mutad olduğu üzere annemle bir telefon görüşmesi yaptım. Hastalığı onu daha da hassas yaptı. Telefonum, görüşmelerimiz onu mutlu ediyor.
  
Yapılan açıklamaya göre bugün itibariyle Türkiye'de ise ölü sayısı (+17 ile) 90'ı aşarken (92/5698=%01,6) vaka sayısı da 5 bin 700'e yaklaşmış (5698/47823=%11,9) durumda. Paylaşılan güncel verilere göre 26 Mart itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2000'ün üzerinde (2069/5698=%36,3) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulmuş. Bugünkü test sayısı bin 500'e yaklaşmış (7533/47823=%15,8), toplam test sayısı da 48 bine yakın (47823) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 344 (344/5698=%06,0), toplam entübe hasta sayısının 241 (241/5698=%04,2), toplam iyileşen hasta sayısının da 42 (42/5698=%01) olduğu açıklandı.

Haberler göre Corona virüsünün ilk ortaya çıktığı Çin, salgını kontrol altına almasının ardından yurtdışında tırmanan vakalar nedeniyle yabancılara geçici olarak ülkeye giriş yasağı koymuş. Bu arada Dünya Bankası Başkanı Corona virüsü salgınıyla mücadele eden yoksul ülkelerin borçlarının ertelenmesi ya da yeniden yapılandırılması çağrısı yapmış. Borsalar üç günlük yükselişten sonra yeniden düşüşe geçerken Amerikan Temsilciler Meclisi ise 2 trilyon dolarlık dev bir acil yardım paketini onaylamış. Tasarı, Başkan Trump'ın da imzasıyla yasalaşmış.

Bugün Cumartesi, yani hafta sonu. 'Home Office' evde calışanlar için diğer günlerden ayırd edilmesi zor. Bugün bir hazır çorba ve makarna yaptım. Bol bol tv. seyrettim, bilgisayarımla çalıştım, haber izledim. Hilal bizim evde bir yerlere gizlenmiş dumblları bulmuş: "Evde her şey var çok şükür" diye yazmış. Oğuzhan da ona: saat 15:30'da "İyi İşte, Sıkılmazsınız" diye karşılık vermiş. Elif de Adapazarı'ndan Sunalardan

Bazı paylaşımlar yapmış. Hilal Cem Boyner'den bir mesaj alıntılamış. Diğerleri itiraz etmişler onun adını kullanarak yapılmış: "…koskoca boyner şöyle balgam attım böyle cırcır oldum der mi" yazmışlar. Akşam saat 19:50'de "Nasılsınız? Herkes iyi mi?" diye yazdım. İyilermiş.

25 Mart 2020 Çarşamba

25 Mart 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı154....................................Ziraat Fakültesi

Ziraat Fakültesi

Susurluk’ta bir üniversite olsun çabası epey bir süredir vardı. Susurluğun güney batısını kapatmış bulunan askeri birliğin çekilmesiyle birlikte Balıkesir yolu üzerinde önemli miktarda bir alan boş kalmış, bu alandaki binaların onarılarak üniversite olarak kullanılması düşünülmüştü. Bu nedenle takip eden yıllarda Girne Amerikan Üniversitesi’nin Susurluğa gelmesi için bazı girişimler oldu. Ancak bunun gerçekleşmeyeceği anlaşıldıktan sonra bu sefer dümen Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Susurluğa kaydırılmasına döndü. 
Şükürler olsun ki yapılan temas ve görüşmeler henüz kuruluş aşamasında olan Ziraat Fakültesi’nin Susurluk’ta konuşlanması kararıyla sonuçlanmış oldu. Ardından geçtiğimiz ay 14 Şubatta Susurluk Milli Emlak'a ait İlçe Sultaniye Mahallesi'nde bulunan 161 Ada 2 Parsel 156.556 m2 arsanın, Ziraat Fakültesi için Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi'ne ek yerleşke olarak ön tahsis işlemi tamamlandı. Sonrasında da ilgili teknik elemanlar tarafından fakültenin kurulacağı alanda yapılması gereken bina ve diğer eklentiler hakkında kapsamlı bir saha çalışması gerçekleştirildi. Böylece bu seferki girişimin başarıyla sonuçlandığı haberi Susurluk’ta yeniden umutları yeşertmiş oldu. Zira, son yıllarda Şeker fabrikası, Yörsan ve mola tesislerinde görülen olumsuz gelişmeler sosyo-ekonomik hayatı olumsuz etkilemekteydi. Kurulacak fakülte ile birlikte geleceği öngörülen öğrenci nüfusu beklentisi esnafın ve halkın moralini bir miktar yükseltmiş oldu. Zira, ilçede tarım ve hayvancılığın stratejik önemi nedeniyle kurulacak ziraat fakültesinin Susurluğun durağanlaşan hayatına önemli ölçüde bir canlılık getireceği düşünülüyor. Neticede Ziraat Fakültesi açılmasıyla ilgili gelişmeler olumlu bir ‘dış fırsat’ olarak Susurluğun gündemine girmiş oldu.
Türkiye’nin halen en genç ve dinamik üniversitelerinden biri olan Bandırma On yedi Eylül Üniversitesi, “Geleceğe Açılan Köprü” misyonuyla 23 Nisan 2015 tarih ve 29335 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6640 sayılı Kanun ile kurulmuş. Üniversite, çeyrek asırlık köklü bir geçmişe sahip olan Balıkesir Üniversitesi’nden devralınan eğitim kurumları ile akademik hayatına başlamış.  08 Eylül 2015 tarihinde göreve başlayan Rektör Prof. Dr. Süleyman Özdemir’le birlikte de hızlı bir gelişme sürecine girmiş. Halen toplamda 6 yerleşkede 4 enstitü, 9 fakülte, 1 yüksekokul ve 8 meslek yüksekokulu ile eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerini sürdürüyor. Üniversitede şu an ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde olmak üzere 13-14 bin civarında öğrenci mevcut. Bünyesinde yer alan, ancak henüz daha öğrenci ve öğretim üyesi alımı yapılmamış olan Ziraat Fakültesi’nin önceleri Gönen’e taşınabileceği öngörülmüş. Ancak, Milletvekilleri ve Büyükşehir’in de desteğini alan Susurluğun mülki idaresi, ticaret odası, belediyesi, siyasi partileri ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte gerçekleştirdiği başarılı markaj sonucu değiştirmiş ve rota Susurluğa dönmüş. Şimdi sıra fakültenin ihtiyacı olan altyapı ve inşaatların yapılmasında. Bu arada Üniversite de YÖK prosedürünü tamamlayıp kadrosunu oluşturarak, hangi bölümleri açacağını belirleyecek ve eğitim öğretim planlaması oluşacak.
Kuşkusuz Susurluk ve içinde bulunduğu bölge tarım ve hayvancılık yönünden zengin bir ilçe. Bu nedenle Ziraat Fakültesi’nin ilçede açılması sadece bizim için değil bölge açısından da uygun düşmekte. Kuşkusuz Susurluğun sosyal yaşamına hareket katacak ve yapılacak akademik çalışmalar da tarımsal üretime destek verecek. Bölge ekonomisinin ağırlıklı olarak tarıma dayalı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, gerek bölgedeki çiftçi ve hayvan yetiştiricilerine, gerekse tarıma dayalı sanayiye yön verebileceği düşünülüyor. Bölge ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir gelişme göstermesi bu fakülteden beklenen en önemli başlık. Bölgenin bilgi ve yeni teknoloji ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilimsel çalışmalar yapmak bu beklentiler arasında. Fakülte bünyesinde; Bahçe Bitkileri, Bitki Koruma, Tarım Ekonomisi, Tarım Makinaları, Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Yapılar ve Sulama, Tarla Bitkileri, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme ve Zootekni Bölümleri gibi muhtemel bölümler bölge tarım ve hayvancılığının gelişmesine, çeşitlenmesine ve verimine katkıda bulunacak. Diğer taraftan mezun olacak gençlerin bölgedeki tarım ve hayvancılık işletmelerinde istihdam edilebilmeleri konusunda bazı gelişmeler olabileceğini ümid etmek de yanlış olmaz.
 Ülkemizdeki Ziraat fakültelerinin kurulmasındaki temel misyon ve öncelikler kabul edilmiş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde oluşuyor. Toplumun ihtiyaçları, kalkınma planları ilke ve hedeflerine uygun, çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım ve danışmanlık yapmak en öncelikli konu. Doğal olarak ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını diğer kuruluşlarla iş birliği yaparak öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını toplum yararına düşünce ve önerileriyle birlikte bildirmek te öyle. Yörelerindeki tarımsal varlığın gelişmesine ve ihtiyaçlarına uygun meslek elemanlarının yetişmesine ve bilgilerinin gelişmesine katkıda bulunmak en temel görevleri. Özetlenen bu faaliyetler sonuçta bölgenin tarımsal üretiminde artış sağlayacak çalışma ve programlar yapmak, uygulamak ve yapılanlara katılmak, bununla ilgili kurumlarla iş birliği yapmak ve çevre sorunlarına çözüm getirici önerilerde bulunmak şeklinde somut katkılara dönüşüyor.  Yine ülkemizdeki Ziraat Fakültelerinde araştırma, uygulama, analiz, deney vb. hizmetlerin yapıldığı çeşitli merkez, araştırma-uygulama çiftlikleri ve laboratuvarlar da bulunuyor. Buralarda eğitim-öğretim, araştırma ve uygulama çalışmalarının yanı sıra, bölgedeki tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörlerinin ihtiyaçlarına yönelik hizmetler de verilmekte. Bu manada eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanı sıra, bölge tarımına yönelik bilimsel araştırma, uygulama ve deneme çalışmaları da yapılmakta. Bir Ziraat Fakültesi insanların gelecek beklentileri içinde aşağı yukarı şöyle bir Vizyona sahip oluyor: “Yerel kaynaklar ve ihtiyaçlar dikkate alınarak Ziraat Mühendisliği alanlarında bilgi ve hizmet üretmek, üretilen bilgiyi ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürmek, donanımlı uzmanlar yetiştirmek ve ilgili sektör ve bölge halkı ile bütünleşecek öncü bir kurum olmak.”
Görüleceği üzere bütün bu açıklamalar Ziraat Fakültesi açılması meselesinin gelecekte Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’ olduğunu” gösteriyor.  
 

“Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünüyor ve Stratejik Plan yaklaşımıyla “Neredeyiz?” sorusuna cevap bulmaya çalışıyorsak, ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yanlarımız kadar şu an için yada yakın gelecekte karşımızda duran ‘Fırsat’ ‘Tehdit’ leri de değerlendirebilmeliyiz. Şayet bu yöreye faydalı olunacaksa; ona öncülük yapacak, geleceğine ışık tutacak çalışma ve kurumların takdir edilmesi gerekiyor. Bu anlamda bölgenin ihtiyaç duyduğu tarımsal bilgi, yenilik ve teknolojileri insanların hizmetine sunacak, onlara öncülük yapabilecek bir akademik çalışmanın elbetteki stratejik değeri olacaktır. Dolayısıyla bilimsel çalışmalarını üreticilerin önüne koyacak, besicilikteki problemlerin çözülmesine ön ayak olacak ve ürünlerdeki hastalıkların bertaraf edilmesine yardımcı olacak bir kurumun Susurluğun gelişmesine katkısı olacağını beklemek hayal olmaz. Böylece yörede daha bilinçli bir tarım ve hayvancılık faaliyeti gerçekleştirilebilecektir. Bu akademik çalışmalar üretime destek olacağı gibi pazarlama ve tarıma dayalı sanayi konusunda karşılaşılan problemlerin çözülmesine de yardımcı olacaktır. İşte Ziraat Fakültesi Susurluk için böyle bir ‘fırsat’ olarak doğuyor. Düşünenlere, destek ve emek verenlere teşekkür etmek boynumuzun borcudur.

Ancak, henüz yolun başında olunduğunu da görmek gerek. “Neden Ziraat Fakültesi? Başka seçenek olamaz mıydı?” gibi sorular artık anlamsızdır. Seçilen bu yol, bir ‘fırsat’ olarak Susurluğu kendine göre şekillendirecek, Susurluk da onu biçimlendirecektir. Şimdi bir taraftan büyünün bozulmasından sakınmak, diğer taraftan da inşa zorluklarını göğüslemek gerekiyor.  Ayrıca bir üniversite yerleşkesinin içinde bulunduğu toplumsal yapıya sosyo-ekonomik faydaları olduğu kadar riskleri de olabilir. Bunu öngörmemek büyük hata olur. En büyük fayda beklentisi olan ‘bölgenin tarım ve hayvancılığına katkısı’ da bugünden yarına olmayacaktır. Fakülte gelecek denmekle kurulmuş olmayacağı gibi. Hem fiziki hem kurumsal oluşumu en iyi şartlarda 2-3 sene sürebilir. Fakülte binası, derslik ve laboratuvarları bir yana, barınma sorununu çözmeden de öğrenci alınamaz. Gelen genç öğrenci kitlesinin sadece alışveriş edip para harcayan bir kesim olduğunu düşünmek de bir o kadar vahim bir hata olacaktır. O öğrencilere kucak açmak, maddi manevi ihtiyaçlarına destek olmak, gerektiğinde evini kiraya vermekten kaçınmamak ve sebep olabilecekleri bazı asayiş sorunlarına da tahammül göstermek gerekecektir. Bu tür daha birçok olumlu olumsuz etki-tepki sayabilirim. Gerçek şudur ki; artık 2023-2028 döneminde içinde Meslek Yüksek Okulu ve Ziraat Fakültesi olan bir Susurluk hayal etmemiz şart. Pek tabi Stratejilerimiz de ona göre şekillenecektir.
yyalcin3@gmail.com

24 Mart 2020 Salı

24 Mart 2020 Salı 15:30 YÖRESEL KELİMELER....................................Balıkesir ağzı


Balıkesir ağzı
Türkçe'nin yöresel farklılıklarından birisi olan Balıkesir ağzı oldukça zengin ve ilginç. Balkan, Ege ve Marmara yöresinin izlerini taşıyan, ama kendine has çok sayıda özgün kelime barındıran bir şehir. Bilinmezse bazen oralardaki yöresel konuşmaları anlamayabilirsiniz.

Aşağıda bir miktar örnek okuyacaksınız. Kuşkusuz sadece burada alıntı yapılan kelime ve deyimlerden ibaret değil yörenin farklılıkları. Bizimkisi küpe daldırılan bir kepçenin alabildiği kadar. Bu kadarı bile zor bir dönemde gülümsemeniz için yeter.

Bir Balıkesirli ile konuşurken bunları duyarsanız şaşırmayın, aklınızda bulunsun.

  • Aşarı: Aşağı
  • A aşı : sütlaç (Konak a aşı olmadan olmaz.)
  • Alentrik : elektrik (Alentriklede bi kitdi. Bide gelmedi.)
  • Alfat : ahlat (Yarın alfat toplamaa kitçen.)
  • Ani : Şaşırma ünlemi.
  • Aş/ yimek : yemek (Yimekleri hiç yimemişle zere zebil olmuş.)
  • Aykırı : zıt (Dayağa aykırı aykırı gitme! Soguna garışmam bak.)
  • Bacilik : baca (Bacilik çekmedinden soba tütüyo.)
  • Badırcan : patlıcan (Bu gart gart badırcanları anagcebinemi topladıg.)
  • Bakalak Olmak: Göz kulak olmak (Şu dükkana 2 dakka bakalak ol da bi yere gidip gelem.)
  • Bakam: Bakalım, bakayım anlamında pek çok yerde bullanılıyor. (Naptı bakam, Du bakam, Ge Bakam, Bakarız bakam, Hadi Bakam, Gidem Bakam, Yap bakam da görem.)
  • Beya : "be" ve "yahu" kelimelerinin birlikte kullanılarak zaman içinde aynı anlamda kaynaşmış trakya kökenli hitap sözcüğü. (Gel beya ! gidelim. 
  • Bilez: Misket, zıpçık (çocukken ben misketi bilez diye bilirdim, sonradan misket olduğunu duydum.)
  • Buba- Baba
  • Bilader: Birader, kardeş.
  • Biz : Bez, tülbent (Yarın aşam biz dizme gelin.)
  • Bobuç : Ayakkabı (Dost başa, düşman bobuca bakamış.)
  • Böön : Bu gün (Bizim goyun hasta böön hiç yim yimedi.)
  • Buycuk : Bir kerecik (Buycukda sölemeden yapsagya sende.)
  • Caba : Bedava (Bön cabadan bi gönek gazandık.)
  • Cıran : Cereyan (Dirig yanına sokulman, cıran çarpa!)
  • Cımıt : sıcak (Bön hava çok çımıt, Çıt çıkmıyo.)
  • Çekişmek: Kızmak anlamında
  • Davranmak : Hazırlanmak (Ben hayvanlara sulaken Siz davrana goyun.)
  • Dıngılmak : Olduğu yere devrilmek (Merdivenden aşa dıngılodu.)
  • Di ha : işte orada (Bizim goyunnarı gödün mü? - Bak.. - Di ha urdala…)
  • Diğelmek : Ayakta durmak (Sabahtan beri diğelmekten bacaklam koptu.)
  • Dimen : Değirmen (Saçlagı dimende mi ağarttın.)
  • Dombi: Manda (Ni bakım duryog dombi mala gibi.)
  • Donuz : Domuz (Bön gece doguz bekleme gitçen.)
  • Dön : Düğün (Bu dönde de toplip gelme buri.)
  • Efecik : Birçok köyde abiye efecik denir.
  • Elleşme : Dokunma! (Bure elleşmeyin.)
  • Emme : Ama (Biz de gelcedik emme Arabi gaçırdık.)
  • Gaste : Gazete (Bönkü gaztele gelmemiş.)
  • Gabçıklamak : Kabuğunu çıkarmak
  • Gahve : Kahve
  • Gave : Kahve (acele tarafından okgalı iki gave.)
  • Gali : Artık anlamında.
  • Galik : Kalıntı, geriye kalan şey. Artık, bundan böyle anlamındaki ‘gari’nin bir başka söyleniş biçimi. (Galik kalmam buralarda.)
  • Garantı : Böğürtlene karantı hatta G ile Garantı derler.
  • Gari : Artık, bundan böyle anlamında. Gayrı, gayri sözcüğünün ege kullanımı oluyor. (Ben kalkıp gidem gari.)
  • Gaste : Gazete
  • Gayınna : Kaynana anlamında.
  • Gelelim : Gelem
  • Geti ge : Getir gel denmez, "Geti ge" dir o. (Şu govayı geti ge bakam.)
  • Gıra : Kırağı (Bön gece gar gibi gira yamış.)
  • Gızan : Çocuk (Şinciki gızagna hiç söz dignemiyo…)
  • Gidekoy : Gitmeye koyul,
  • Gidem : Gidelim
  • Gine : Tekrar (Salcanan gidin, gine gelin.)
  • Goz : Ceviz (Gozlagızı gapçıkladığız mı?)
  • Hampa : Akılsız, budala.
  • Hampa : Sırt, omuz ( Ne hampama binip duruyorsun?)
  • Hampa : Para ve emek harcamadan kazanılan şey. (Çok çalışmakla hampa mı olacaksın?)
  • Hampa : Hırsızlara yataklık eden kişi. Aracı kadın. Toptancı.
  • Hampa : Bel denilen tarım aracının ayakla basılacak yeri. (Bu toprak hampasız belle bellenmez.)
  • Hampa : Uygun zaman, elverişli durum. (Sen golü hampadan attın olum.)
  • Hampacı : Ansızın ısıran köpek. (Merzifon -Amasya)
  • Hampacı : Hazırdan yiyen, başkasına yük olan (kimse).
  • Hampacı : Koruyucu (kimse):
  • Hampacı : avantacı, boş beleş adam ya da karı kıza verilen isim. İşin kolayına kaçan, emek çaba sarfetmeyen. (Bu onun hampacısıdır..
  • Hampacı : İnsanların sırtından geçinen kimseye denir.
  • Hincik : Şimdi (Bizim dani gödügüz mü. Hincik burdadın emme.)
  • Hurun : Fırın (Hurunu hataşladıg mı?)
  • Irat : Rahat (Bu olanın başını balamadan, bize ırat yok.)
  • Iscak : Sıcak (Bönkü ıscak ni di be.)
  • İl : El, yabancı (Gurban kesmesek, il alem bizi ayıpla.)
  • İleşme : Oyalanma (Mugarın başında ileşme barda doldur eve gel.)
  • Kalaba : Kalabalık demek. (Ooo, bir kalaba bir kalaba görmek lazım.)
  • Kara gazoz : Kola
  • Kanavız : Kavanoz
  • Kernebit : Karnabahar (Kernebit tomu ekdig mi?)
  • Kovalak : Görmemiş anlamında kullanılır. (O mu ? Kovalağın tekidir.) 
  • Künge : Çöp (Küngeleri yigi süpürdüm, tavukla çabıcık eşelemiş.)
  • Lamba şişesi : Gaz lambanın cam kısmı, Ampül
  • Löbet : Nöbet (Löbete gitti.)
  • Maşinga : Kuzineli bir soba çeşidi (Maşingaya odun getirivi.)
  • Meres : Miras
  • Mısmıl : Düzgün anlamında kullanılıyor. (Mısmıl çek tırmığı, karık bozulmasın.)
  • Natar : Anahtar (Kapınıg natarını dişuri goyodidim yirinde yok.)
  • Ne etcen : Ne yapcan
  • Nıgıda : Ne kadar (Ezene (Ezan) nıgıda va ? Beni nıgıda sevyon? Bu guducuk. Gandırdım Aha bugıda.)
  • Olak : Oğlak (Olak yime turpolu mu, gozderi mi giryoguz?)
  • Öleşmek : Paylaşmak (Meresleri (Miras) öleştiğiz mi?)
  • Urda : Orda
  • Uyuntu : Sümdüklenen kişinin özel adı. (Ya uyuntu ya, yarım saattir çıkamadın evden.)
  • Peşkir : Havlu (Bu peşkiri kim kullandı leş gibi yapmış.)
  • Pıçak : Bıçak (Bu pıçak eşig g.tünden gurt bile çıkamaz.)
  • Pişi : Bir şey (Bak sene pişi sölicen sakın kimsi söleme.)
  • Pincem : Bineceğim (otobis gelirse pincem.)
  • Pontul : Pantolon (Bizimkine de pontul dayanmıyo, hemen pontulun g.tünü delmiş.)
  • Püsküt : Bisküvi (Ganım açıkdı da bi iki püsküt atodum azıma.)
  • Sadıç : Sağdıç. Erkeklerin birbirlerine hitabı. Kanka, kardeş, arkadaş anlamında. (Sadıç, bilsen neler oldu neler.)
  • Sancak : Salıncak (Bu çocuk sanca yatmadan imkanı yok uyumaz.)
  • Sarı gazoz : Fanta
  • Siddirmek : seğirtmek, Koşturmak (Tükgana siddire siddire gidig, siddire siddire gelig.)
  • Söven : Büyük kazık (Senig sırtıg gaşınyo harelde.Şu söveni alırsam elime…)
  • Şişirgen : Balon (Şişirgeni çok şişirme patladırsın.)
  • Tarna : Tarhana (Tarna aşı tali gıda, bulgur aşı öli gıda.)
  • Te : İşaret amacıyla kullanılır.(Te orda bak bi tane taş vaa.)
  • Teyya : Orada
  • Tize : Teyze (Tizem evde yokmuş. Bakla çapalama kitmiş.)
  • Ünnemek : Çağırmak (Bubaga ünnede çabuk gesin.)
  • Va : Var
  • Velense : Dokuma, tente (Di şu velensi çocug üstüne atosagya, doga sona.)
  • Vere : Sürekli anlamında kullanılır. (Vere konuşuyo bu çocuk.)
  • Vesait : Vasıta, araç (Hiç vesait denk gelmedi çatal daldan beri yörüdüm.)
  • Vi : Ver (Ne yiyon? Bene de visegya.)
  • Yad : Yabancı (Ge bakam yad yad durma öle.)
  • Yalım : Galiba (Bön gece gıra yacak yalım.)
  • Yapakoy : Yapmaya koyul.
  • Yapam: Yapalım
  • Yavuz : İyi/güzel (Bizim baça bu sene pek yavuz.)
  • Yilek : Yelek (Hına bak dön del bayram del takım yilek gimiş.)
  • Yort : Yoğurt (Kimse yordum işi dimez)
  • Yüklük : Büyük dolap (Şu yüklüg perdesini katadıg bakam.)
  • Zere : Boşuna, boş yere, "Demek öyle ha! Ben de diyorum..."anlamında (Zere kimse gelmedi yanıma, Zere dolanıp duruyordu.)
  • Zitin : Zeytin (Zitin yapra yeşil, altında gave pişir.)

Bir Balıkesirli olarak bazı kelimeleri ilk defa duydum.Genelde kelimelerin kısaltıldığını, bazı seslerin yutulduğunu ve yuvarlandığını görebiliyorum. Meselâ; İyiyim 'iim'oluyor, şimdiki zaman ekindeki 'r' harfi de yutularak, örneğin 'Geliyom'a dönüşebiliyor.