17 Kasım 2013 Pazar

017 13 Ocak 2013 Pazar 00:35 ŞİİR VE TÜRKÜ.................................Neşet Ustanın ardından

Neşet Ustanın Neşet Ustanın ardından


Neşet Ertaş; bozkırın tezenesi. Kendine özgü çalış biçimi ve avazıyla belki de geleneğinin son temsilcilerinden biriydi. 


Doğrusu hayattayken çok da kadri bilinmemiş bir "garip" Anadolu ozanıydı o. Ama, onlarca ölmez türkü bıraktı ardı sıra. 

Her bir türküsü "gonülden gonüle" yol oldu, ekildikleri gönüllerde  büyüyüp devleştiler. 

Bana göre çok az adamın kendisi  bu kadar "garip", çileli ve toprağı kadar alçakgönüllü iken, eserleri bir o kadar muhteşem, derin ve büyüktür.

Bir türküsünde "Bir anadan dünyaya gelen yolcu"ya/kendisine/insana" sorar: 
"Görünce dünyayı gönül verdin mi / Kimi büyük kimi böcek kimi kurt / Merak edip hiç birini sordun mu   
İnsandan doğanlar insan olurlar/Hayvandan doğanlar hayvan olurlar / Hepisi de bu dünyaya gelirler / Ana haktır sen bu sırra erdin mi"

Gerçekten insanı sarsan, düşündüren sözler bunlar. Büyüğe, küçüğe, kurda kuşa böceğe, hayvana  ve insana  haddini bildirir bir güzel. Sonunda sözü getirip "Ana haktır sen bu sırra erdin mi " diye bitirir türküsünü.

"Cahildim dünyanın rengine kandım / Hayale aldandım boşuna yandım / Seni ilelebet benimsin sandım...Ölürüm sevdiğim zehirim sensin / Evvelim sen oldun ahirim sensin"

Dünyanın gelir geçerliğini bilir Neşet usta. Gene de sevgili, dünya gibi "işveli nazlı" dır. Ona bu hal yakıştırılır çünkü. Fakat "tatlı dil, güler yüz" öyle mi ya ? O vasıflar her gönlün ihtiyacıdır. Sevgilinin de böylesi aranır zaten.

"Şu garip halimden bilen işveli nazlı / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen / Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen / Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen / Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen"

Sevda "Hasbahçenin Gülü" olarak tarif edilir, sevgili ise "Nar tanesi"ne benzetilir bir türküsünde.  Çünkü; sevgi ve güzellik insana ait duygulardır. Kaynağı ilahidir. Zaten dünya  da bu şekilde karşılık bulabilmektedir insan ruhunda.

"Sevda Olmasaydı (Da) / Gönülle Dolmasaydı / Dünya Neye Yarardı (Da) / Güzeli Olmasaydı / Nar Danesi Danesi / Seviyom Merdanesi / Güzellerin İçinde / Sevdiğim Bir Danesi 
Sevda Ömür Çürüdür / Hasbahçenin Gülüdür / Sevmeyeni Neyleyim (De) / Sevenim Sevgilidir "

Bir başka türküde "Tatlı dile güler yüze Doyulur mu doyulur mu" diye paylaşır duygularını büyük usta.

"Tatlı dile güler yüze / Doyulur mu doyulur mu / Aşkınan bakışan göze /Doyulur mu doyulur mu / Doyulur mu doyulur mu / Canana kıyılır mı / Cananına kıyanlar / Hakkın kulu sayılır mı 
Hem bahara hemi yaza / Yarın ettikleri naza / Yar aşkına çalan saza / Doyulur mu doyulur mu / Garibim geldik gitmeye / Muhabbetimiz bitmeye / Yar île sohbet etmeye / Doyulur mu doyulur mu"

Elbette ya. Hem canana kıyılmaz hem de "aşkınan bakışan göze" doyulmaz. Ya hasretlik girmişse araya, ya olmazlar sarmışsa dört bir yanı. Kavuşmak  bir rüya olur o zaman. 

İşte böyle bir ayrılık türküsüdür "Zahidem." "Hezeli dedeli gönül hezeli/Çiçekdağı da döktü m'ola gazeli / Dolaştım alemi gurbet gezeli / Bulamadım Zahidem'den güzeli" der o yanık ve nahif sesiyle. 

Gurbetin verdiği acıya rağmen gümbür gümbür  çaldığı sazıyla devam eder muradını anlatmaya: "Gurbet ellerinde esirim esir / Zahide gurbanım hep bende kusur / Eğer anan seni bana verirse / Nemize yetmiyor bu ev kadar hasır" İki gönül bir olursa samanlık seyran olurmuş derler ya. Umutsuz bir sitem ve kavuşma rüyası bu kadar güzel daha nasıl anlatılabilir ki ?

Sözü ve müziği ile her defasında gönül tellerimizi titreten "Mühür Gözlüm" türküsü kadar belki de çok az eser ardında büyük bir iz bırakmıştır. "Mühür gözlüm, seni elden, Sakınırım kıskanırım/ Uçan kuştan esen yelden, Sakınırım kıskanırım../ Yağan kardan, esen yelden Sakınırım kıskanırım.. / Havadaki turnalardan, Su içtiğim kurnalardan, Giyindiğim urbalardan Sakınırım kıskanırım../ Beşikte yatan kuzudan, Hem oğlundan hem gözünden, Ben seni, senin gözünden, Sakınırım kıskanırım.."

Türküde her sevenin yaptığı gibi sevilen yüceltilmiş. Ama şu finale bakınız: "Ben seni, senin gözünden, Sakınırım kıskanırım." Türküyü dinleyince Anadolu insanının o kendine özgü abartılı kıskançlığı ne kadar da sıcak geliyor insana değil mi ?

Bana sorarsanız Neşet ustanın sanatının şahikası "Gönül Dağı"dır. Şüphesiz türkülerinin hepsi  ayırd edilemeyecek kadar birbirinden güzeller. Hepsi hayattayken çok az insana nasip olan "klasikleşmiş" eserler. Ama, Gönül dağı bir başka işte, bambaşka !

"Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca / Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca / Sinemi yaralar dil gizli gizli

Dost elinden gel olmazsa varılmaz / Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez / Gönülden gönüle yol gizli gizli

Seher vakti garip garip bülbül öterken / Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda uyurken / Kimseler görmeden gel gizli gizli"

Bu türkü sadece "Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez/Gönülden gönüle yol gizli gizli" dizeleriyle bile bir dolu kitaba fark atar.

Onun türkülerini bugüne kadar bir çok farklı sanatçıdan dinlemişizdir. Kuşkusuz onların yorumları da çok güzel. Bazıları kendisinin adı bile anılmadan söylense de bu eserler 20-30 yıldır yüreklerimizde  saklandı, dillerimize yerleşti.  

Evet, Neşet ustanın "Yar aşkına çalan" sazına doyamadık. Elbette zamanı gelince o da her fani gibi mevlasına yürüyüp gitti.  Ama, ardından herkese nasip olmayan, unutulmaz derin bir iz bırakarak. Kendi deyimiyle "Garib" gitmiştir gitmesine ya, bu ülke insanının onunla "Muhabbeti" "Sohbeti" bitmeyecektir. Allah gani gani rahmet etsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder