Sevgili torunlarım,
Yine Pazar, yine ayın
23'ü, yine geç saatler. Aradan koskoca bir ay geçmiş. Ama ne ay! Nasıl bir çırpıda gelip geçtiğini, yoğunluğunu anlatmak isterdim ama yine uzun bir mektup
olurdu. Bu sefer o kadar uzun uzun ayrıntılara girmek istemiyorum. Çünkü, onu
özetlemek, köşe başlarına dokunmak bile dolu dolu olmasına yetecek.
Önce mübarek ramazan
ayından bahsedeyim. Yirmi dokuz günlük manevi maraton bir ay önce 23 Martta başlamıştı.
Onu sevinçle; "Merhaba ey şehri gufran merhaba / Merhaba ey şehri rahmet merhaba / Merhaba ey şehri Kur’an Ramazan" diyerek karşılamıştık. Son günlerinde de "Elveda ey Şehr-i Ramazan elveda / Elveda ey Şehr-i Rahmet elveda / Elveda ey Elveda / EyŞehr-i Kuran elveda" yakarışlarıyla uğurladık.
Nihayet perşembe günü sona erdi. Biz
bayram ederken o artık hasrete karışıp
gitmişti bile.
Günlerimiz, sahurla başlamıştı. "Ne olur tut bizi !" diyerek oruçlarımızı niyet ettik. Camiye namazlara daha bir şevkle gitmiştik. Sabah namazı öncesi kur'an mukabelesi, yatsı namazıyla birlikte teravih kılmak ramazan ayına has bir güzellikti.
Bu ay hayır hasenat hareketliliği de gözle görünür yoğunluktaydı. Sanırım özellikle deprem afetine uğramış insanlarımız öncelenmişti. En azından bizim ailemizde bu böyle oldu Allah kabul etsin.
İnşallah
ilk on günün "rahmet olma" özelliğini, ardından gelen on günün "mağfiret" iklimini, son on günün de "cehennem azabından
kurtuluş" fırsatını
ıskalamamışızdır. Bin aydan hayırlı
kadir gecesi de o son günlerin içindeydi. Rabbim ibadet ve dualarımızı kabul
etsin.
Sorun çıkmasın diye salonda ilave düzenlemeler yapmak zorunda kaldık. İkisi de pencere camlarına çıkmayı öğrendi. Tabi biz de düşmesinler diye yanlarındayız. İnci daha zarif, Selim'se daha atak ve hareketli.
Bir saniye sonra ne yapacağı
belli olmuyor.
Aniden bir evlenme sürprizi bile yapabilir bize. Sanki öyle şeyler de var gibi. Hazır gelin adayı yani. Ne ara büyüdü de gelinlik kız oldu anlamadık.
Yağız da tam olarak ergenlik dönemine girmiş gibi. Geçen gün "dede bu sivilceler hep
böyle mi olacak?" diye sordu camiye giderken. "Evet" dedim,
"ergenlikte çok normal, yalnız fazla kurcalama arttırırsın" diye de
ilave ettim. "Ben bu tecrübeyi yıllarca yaşadım. Geçecektir". İngilizceden
kırık not almış. Bu yıl teşekkür alır mı alamaz mı belli değil. Ama notlarını arttırmaya çalışmaktan çok karne hediyelerinin hesabıyla meşgul. Bence ticari zekası var. Değerlendirebilirse hayatını öyle de
kurtarabilir.
Bayram namazı saat
06,30'da kılındı. Cami oldukça kalabalıktı. Hutbeden sonra dua edildi ve halka
olan cemaat birbiriyle bayramlaştı.
Bu bayramın bir adı da "şükür"
bayramı. "İyd -i Fıtr" arapça
karşılığı.
Osmanlıcada şükür ile şekerin yazılışı aynı olduğu
için ülkemizde uzun yıllar bu bayrama
"şeker bayramı"
diyenler de oldu. Bu yüzden özellikle "Ramazan bayramı" demeyi tercih
ediyoruz. Bir ay tutulan oruçlardan, yoğunlaşan ibadet ve hayır hasenatlardan sonra bir ödül
olarak "bayram etmek" şükretmenin
bir başka şekli olduğunu
düşünüyorum.
"BAYRAM EDELİM"
bu sevincin ve menzile ulaşmanın ifadesi olmalı. Aynen aşağıdaki
dizelere yansıyan duygularla yaşanıyor
tüm islam dünyasında:
Şarab-ı aşkını nûş ettir ya Rab / İçelim îmânla bayram edelim / İrci'î hitâbın gûş ettir ya Rab / Göçelim îmânla bayram edelim
Îmândan Kur'ândan ayırma bizi / İlâhî haramla doyurma bizi / Yolundan şaşarsak affeyle bizi / Seçelim irfânla bayram edelim
Rıza-yı ilâhin olsun bendimiz / Kelâm-ı ilâhin olsun pendimiz / Sırât-ı müstakîm üzre kendimiz / Geçelim iz'ânla bayram edelim
Mahşerde ak eyle yüzlerimizi / Nûrunla nûrlandır gözlerimizi / Günâhdan arındır özlerimizi / Ölçelim mîzânla bayram edelim
Kendine kul eyle Resûl'e ümmet / Liva-yı Hamd'inin altında cem' et / Açılsın bizlere ebvâb-ı cennet / Uçalım Rıdvân'la bayram edelim
Cennet ü cemâlin lutfet görelim / O büyük nimete biz de erelim / Muhammed bağından güller derelim / Saçalım elvânla bayram edelim
AŞKÎ'ye bezleyle sen dîdârını / Lutfunla sevindir ben dildârını / Firdevs-i âşiyân eyle dârını / Açalım ihvânla bayram edelim
(Muzaffer Ozak, Ziynetü'l
Kulub, Sayfa 430-431)
Nihayet işte bayram da bitti herkes gitti. Kaldık yine
neneyle dede biz bize. Evimizin duvarları bayram boyu yankılanan sesleri yutmuş gibi. Sessizlik çökmüş bütün odalara. O odalardaki koşuşturma
bitmiş, oyuncaklar alelacele toplanmış. Mutfaktaki bulaşıklar bile öylece duruyor. Yataklar bir sonraki bayrama kadar yüklüğe kaldırılacak. Biz de rutin günlerimize geri
döneceğiz.
Zaten bu günlerde ailemizde öne çıkan gelişmelerin biri taşınmalar, diğeri de Oğuzhan'ın 8 Temmuzdaki düğünü, diğeri Cüneyt'lerin taşınması.
Mayısta Ankara'dayız. Zaten 14 Mayısta seçimler var, bir yere gidemeyiz. İnşallah ilk turda biter, ama 2.nci tura kalırsa 28 Mayısı da beklemek zorunda kalacağız. Bu arada Cüneytler de kiraladıkları bahçeli dublekse taşınmış olacaklar. Uzun zamandır çocuklar için bahçeli bir ev istiyorlardı. Onları anlıyorum. Hiç olmazsa 3-4 yıl çocuklarını apartman hapisliğinden çıkarmak istiyorlar. Evet, taşınmaları zor olacak. Evet, kira şartları ağır. Evet, arabalarını da yine çocukları için değiştirmeleri gerekiyor. Bu yüzden evlerini satmak zorundalar.
Bize gelince, öyle görünüyor ki Susurluğa ancak Haziranda gidebileceğiz. Belki yalnız ben gidebilirim. Haziran dutların olduğu ay, bir de yaprak aşısı yapılacak zaman. Bahçede yapılması gereken işler var. O da en çok bir hafta sürer. Onun dışında yine haftada iki gün Salı-Çarşamba torunlarımıza gidip gelmeye devam edeceğiz.
Sevgili
torunlarım,
Bugün 23 Nisan. Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı. Dünyada böyle bir bayramı olan hiçbir ülke yok. İnancımız, vatanımız, bayrağımız, insanımız, geçmişimiz ve geleceğimizle iftihar edilecek çok şeyimiz var. Başardıklarımız, kazanımlarımız çok. Ama tabi ki mücadele edilmesi gereken zorluklarımız olduğu gibi, aşılması gereken de pek çok sorunumuz bulunuyor.
İşte bu yüzden 2023 Cumhuriyetimizin 100.ncü yılında Nisan ayı gelen baharla birlikte oldukça yoğun bir gündemle geçiyor. Asrın felaketi K.Maraş depremi olalı neredeyse üç ay oluyor. Vefat
edenlerin sayısı 51 bine dayandı. Enkazların kaldırılması bitmek üzere.
Konteynır kentler kuruldu, kuruluyor. 100 binin üzerinde kalıcı konut inşaatı başladı.
Hatta dün yapımı biten bazı köy evleri sahiplerine teslim edildi. Çok da güzel
olmuş. İnşallah bir yıl içinde 300 binin üzerinde konut
yapılacak. Ticaret, sanayi, tarım yeniden canlanacak. Bölge toparlanıp ayağa kalkmış
olacak.
Şu anda sürmekte olan seçim kampanyasına deprem
damgasını vurmuş vaziyette. Adeta odak
noktası oldu diyebilirim. Artık adaylar, kesin listeler belli oldu. Seçim
takvimi işliyor. 14 Mayısa 20 gün
kaldı. Cumhurbaşkanı her gün çok ciddi
açılış ve müjdelerle gündemde. Son bir ayda öyle gelişmeler oldu ki, başlı başına her biri büyük olay
mesabesinde. Mesela bugün Altay tankı görücüye çıktı. Bayram arefesinde Karadeniz
gazının ateşini karada gördük. Bir yıl
boyunca mutfaklarda ve sıcak suda doğal
gaz bedava olacak. Ondan bir hafta on gün önce ülkemizin ilk İHA ve SİHA
uçak gemisi TCG Anadolu hizmete alındı. Onu görmek için insanlar akın etti, üç
günde 70 bin kişi ziyaret etmiş. Çok gurur verici bir olay.
Daha bu ayın başında gurur verici bir başka
olay da Türkiye'nin ilk yerli milli elektrikli otomobili TOGG'un banttan inip
Cumhurbaşkanına teslimiydi. 20 bin
adet otomobil için 170 bin kişi başvurmuş.
Devrim otomobilinin önünün kesilmesine karşılık
inşallah "Devrin otomobili" yollarımızda.
Bu son 60 yılın hayaliydi. Uzaya fırlatılan yeni uydumuz, kentsel dönüşüm konusunda atılan cesur adımlar, İstanbul finans merkezinin açılışı gibi pek çok önemli adım sadece bu bir ay
içinde gerçekleşti. Hangi birine sevineceğimizi şaşırdık.
Artık seçimde son düzlüğe girdik. Cumhur ittifakının vakarı ve güvenine
karşılık Millet ittifakının zayıflığı ve stresi ortada. HDP kamburu, emperyalistlerin
gölgesi ve her an kriz çıkaracak garip beraberlikleri güçlerini azaltıyor.
Aslında kafa kafaya mücadele demokraside daima iyidir. Herkesin kazanma umudu
olmalıdır. Zira bu beklenti seçimlerin de en büyük güvencesini oluşturur. Ancak öyle görünüyor ki Kılıçdaroğlu ve 7 benzemezler masasının şansı daha düşük.
Sonucu 20 gün sonra ayan beyan göreceğiz. Ben günlük politik manevralara kapılıverecek
ya da algılara göre düşünecek
biri değilim. Yolum belli, çizgim belli. Hele de onca acı
ve mücadeleyle geçen yıllardan sonra, gençliğimde hayal ettiğim şeylere ulaştıktan
sonra nankörlük edecek değilim.
Tabi ki benden olan, benim inancımda ve benim gibi olduğunu düşündüğüm insanlara oy vereceğim. Bu yüzden bana göre de "Reis'e hay hay, Kemal'e by by".
Ülkemin varlığı, birliği ve dirliği, çocuklarımın, sizlerin geleceği için Cumhurbaşkanımızın ve Cumhur ittifakının ipi göğüslemesi gerektiğine
önyargısız inanıyorum. Ancak bu yarışın dışardan içerden manüplasyonlarla provakate
edilmesinden endişe ediyorum. Dilerim ve dua
ederim ki Rabbim ülkemiz için en hayırlı olanın yar ve yardımcısı olsun. Sizler için de "yeni yüzyıl"ın güzellik, esenlik, başarı ve mutluluklarla dolu olmasını niyaz ediyorum.