5 Mart 2021 Cuma

05 Mart 2021 12:00 Cuma CORONA GÜNLERİ......................................EL-rezzâk/Maûn-EL-fettâh/Kevser

EL-rezzâk/Maûn

Bugün üç ayların 20.ncisi, Corona günlerinin de 357.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmincisi “El- Rezzâk” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 107.ncü olan “Maûn" sûresiyle ilerliyoruz.

ER-REZZÂK: الرزّاق Sözlükte “rızık vermek” anlamındaki rezḳ kökünden türeyen rezzâk kelimesi “kesintisiz biçimde çokça rızık veren, rızıklandıran” demekmiş. Rızık genel anlamıyla “faydalanılacak şey” diye anlaşılıyor. Er-Rezzâk esması Allah’a nisbet edildiğinde “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasına geliyor (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rzḳ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rzḳ” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de “rezk” kavramı birkaç âyette “yedirmek, nasiplendirmek; yiyecek” anlamında insana nisbet edilmiş, elliyi aşkın yerde fiil kalıplarıyla, elliye yakın yerde de “rızk” şekliyle Allah’a izâfe edilmiş. Birçok âyette insana, onun bilgi alanına giren ve girmeyen sayısız canlıya verilen nimetlerin Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, irade ve merhametinin alâmetleri olduğu belirtilmekte, insanlardan bu nimetlerin sahibini tanımaları ve ellerindeki imkânlardan başkalarını da faydalandırmaları istenmekte.

Ondan fazla âyette Allah’ın dilediği kimselerin rızkını bollaştırdığı, dilediklerininkini daralttığı, bazan da hesapsız verdiği ifade edilmiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rzḳ” md.). Beş âyette “râzık” ismi “hayrü’r-râzikīn” (rızık verenlerin en hayırlısı) terkibiyle zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş. Bu terkibin yer aldığı âyetlerin bir kısmında rızık kavramı “yiyecek ve içecek dahil olmak üzere maddî servet ve nimetler”, bir kısmında ise “dünya ve âhiret hayatına yönelik mânevî değerler, cennetteki imkânlar” mânasına gelmekte (el-Mâide 5/114; el-Hac 22/58; el-Mü’minûn 23/72; Sebe’ 34/39; el-Cum‘a 62/11).

Bu açıdan bakıldığında Kur’an’da geçen rızık kavramının konuları lutuf ve bağış, yağmur, yiyecek, meyve, cennetteki imkânlar vb. hususları içerdiği görülür (krş. İbnü’l-Cevzî, s. 324-326). Rezzâk ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almakta (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Birçok hadis rivayetinde “rezk” kavramının maddî ihtiyaçların yanı sıra mânevî değer ve mükâfatlar konumunda kullanıldığı görülür.[1]

'O' bütün mahlukatın ruhi ve bedeni rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan, Maddî-manevî her çeşit rızkı ve rızık verdiklerini yaratan, bol nimet, maddî ve manevî rızık veren, gıdalanan herkesi rızıklandıran, Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân ve ikram eden' anlamına geliyor.

MÂ’ÛN SÛRESİ: 7 âyet. Nüzul sırasına göre on yedinci, mushaftaki sıraya göre yüz yedinci sûredir. Adını son âyetindeki “mâûn” kelimesinden alır. Bu kelime “yardım ve zekât, komşular arasında sıkça ödünç alınıp verilen çeşitli ev eşyası” anlamlarına gelmekte (aş.bk.). “Eraeyte, Dîn, Tekzîb, Yetîm” sûresi olarak da adlandırılıyor. Tekâsür Sûresi’nden sonra Kâfirûn Sûresi’nden önce Mekke’de nüzul olmuş. 4-7. âyetlerin Medine’de münafıklar hakkında indiğine dair rivayet de vardır. (bk. İbn Âşûr, XXX, 563) Sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir ediliyor.

Kısa bir sûre olmasına rağmen Mâûn sûresinde inkârcıların, din konusunda samimiyetsiz ve iki yüzlü insanların ahlâkî ve içtimaî kötülüklerini tanıtmak suretiyle önemli mesajlar verilmiş. Sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir edilmekte. Sûre, içeriğinin önemine muhatapların dikkatini çekmek maksadıyla, “Dini yalanlayanı gördün mü?” şeklindeki soru ifadesiyle başlıyor.

Sûrenin son dört âyetinde ibadetlerine riya karıştıranlar, iyiliğe engel olanlar veya yoksullardan ihtiyaç duydukları şeyleri esirgeyenler kınanmış. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre 5. âyette, yalnız kaldıklarında namazı terkedip başkalarıyla birlikte iken namaz kılan münafıklar kastedilmiş (Taberî, XXX, 201; Kurtubî, XX, 212). Bu âyette namazı ciddiye almayan, eğlence kabilinden namaz kılan kimselere dikkat çekildiği şeklinde de yorumlar mevcut (Taberî, XXX, 201-202). Bazı müellifler, Mekke döneminde münafıkların bulunmadığını ve müşrik Araplar’ın da kendilerine özgü bir tür namaz kıldıklarını ifade ederek sûrenin ilk bölümünde olduğu gibi bu âyetlerde de Mekke müşriklerinin kastedildiğini söylemişler (Ateş, XI, 116 vd.; Birkeland, IX [1958], s. 19, 26-27, 29).[2]

"Eraeytellezî yukezzibu bi’d-dîn. Fezâlike’l-lezî yedu’ul-yetîm. Ve lâ yehuddu alâ ta’âmi’l-miskîn. Feveylun lil-musallîn.5. Ellezînehum an salâtihim sâhûn. Ellezînehum yurâûn. Ve yemne’ûne’l-mâ’ûn."

"Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar."[3]

"Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen! Vay haline o namaz kılanların ki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar."[4]

“Şu son duruşma/hesap gününü yalanlayan şahsı gördün mü? Bu zat, yetimi itip kakıyor. (varlıklıları) yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor. Böylesi namaz kılan kimselere yazıklar olsun! Onlar, kıldıkları namazı ciddiye almıyor, hep riyakarlık yapıyor. Ve en küçük bir yardımlaşmayı bile men ediyorlar.” [5]


[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ma%C3%BBn-suresi/6201/4-7-ayet-tefsiri> 

[5] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 146  

EL-fettâh/ kevser

Bugün üç ayların 21.ncisi ayrıca Cuma, Corona günlerinin de 358.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmibirincisi “El- Fettâh” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 108.ncüsü olan “Kevser" sûresindeyiz.

EL-FETTÂH: الفتّاح  “Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip zafere ulaştırmak” anlamındaki feth kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların nihaî hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile bâtılı birbirinden ayırıp durumu açıklığa kavuşturan, mazlumlara yardım edip mümin kullarına zafer veren” mânalarına geliyor.

Kur’ân-ı Kerîm’de fetih kavramı fiil veya isim kalıplarıyla otuz sekiz yerde geçmekteymiş. Bunların on birinde muhtelif fiil sîgalarıyla, dört yerde ise fetih şeklinde Allah’a izafe edilmekte (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ftḥ” md.), bir yerde de gayb anahtarlarının (mefâtih) O’nun nezdinde bulunduğu belirtilmekte (el-En‘âm 6/59). Dua üslûbu taşıyan bir âyette Allah “hükmedenlerin en hayırlısı” (hayrü’l-fâtihîn) diye anılmakta (el-A‘râf 7/80), bir âyette de “adaletle hüküm veren ve her şeyi hakkıyla bilen” (el-fettâhü’l-alîm) şeklinde tavsif edilmekte (Sebe’ 34/26).

Hadislerde de fetih kavramı mâzi ve muzâri sîgaları ve Kur’an’daki mânaları ile Allah’a nisbet edilmiş. Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste (Müsned, VI, 24), “fâtih” ismi, esmâ-i hüsnâ listesine yer veren Tirmizî’nin es-Sünen’inde de (“Daʿavât”, 82) “fettâh” ismi Allah’a izâfe edilmiş. [1]

Açan, genişlik verici. Fettâh, kulların her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran anlamına geliyor. Çünkü faydalı ilimlere karşı insanların kalbini açarak işlerini kolaylaştıran, bütün zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah’tır. Her işinde üstün gelen O’dur. Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtarandır. Bu nedenle El- Fettâh esması:

'O' her türlü zorluk, müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran, Kullarına rahmet kanadını açan, her türlü müşküllerini çözüp kolaylaştıran, her türlü sıkıntıyı gideren, rahmet, rızık, hayır ve güzellik kapılarını açan, imkânlar ikram eden, bütün anlaşmazlıkların nihayetinde mutlak adaleti gerçekleştiren yüce yaratıcımızdır" manasına geliyor.

KEVSER SÛRESI: سورة الكوثر Üç âyetten ibaret olup Kur’an’ın en kısa sûresi. Mekke döneminde Âdiyât sûresinden sonra nâzil olmuştur. Adını ilk âyette geçen kevser kelimesinden almıştır. Kevser, çok hayır, bereket demekmiş. Cennette Hz. Peygambere mahsus bir havuzun da adı oluyor. İkinci âyette kurban kesmeden söz edildiği için bazan Nahr sûresi adıyla da anılmıştır.  Bu yüzden “İnnâ a’taynâ...” ve “Nahr” adlarıyla da anılıyor.

Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına göre on beşinci sure. Adiyat suresinden sonra Tekasür suresinden önce Mekke’de inmiş. Medine’de indiğine dair rivayetler de var. (bk. İbn Âşûr, XXX, 571) Sûrede Hz. Peygamber’e dünya ve âhirette verilen nimetlerden bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi emredilmekte. Ayrıca ona düşmanlık edenler kınanmakta.[2]

Sûre, Âs b. Vâil’in Mekkeli müşriklere Hz. Peygamber’den “nesli kesik” (ebter) diye bahsetmesi yahut Kureyş müşriklerinin Kâ‘b b. Eşref’e kendilerinin daha üstün olduğunu söyleyerek Resûl-i Ekrem’i yine aynı olumsuz sıfatla nitelemeleri veya Hz. Peygamber’in erkek çocuğunun vefatı üzerine düşmanlarının onun soyunun devam etmeyeceğini belirtmeleri üzerine nâzil olmuş (Taberî, XXX, 212, 213; Süyûtî, s. 221). [3]


"İnnâ a’taynâ ke’l-kevser. Fesalli li-Rabbike ve’nhar. İnne şâni’eke huve’l-ebter"

"Şüphesiz biz sana Kevseri verdik. O Halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir." [4]

"Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Asıl soyu kesik olan, sana karşı nefret duyandir."[5]

Kuşkusuz biz sana ‘nice hayırlar’ verdik. Sen de Rabb’in (e şükür) için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan sana buğz eden kimsedir.”[6]

3 Mart 2021 Çarşamba

03 Mart 2021 21:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ................................EL-Kahhâr/Fîl suresi-EL-Vehhâb/Kureyş

EL-Kahhâr/Fîl suresi

Bugün üç ayların 18.ncisi, Corona günlerinin de 355.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın onsekizincisi olan “El- Kahhâr” esması var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 105.ncisi olan “Fîl" sûresiyle ilerliyoruz.

EL-KAHHÂR: القهّار Sözlükte “yenmek, üstün gelmek, zor kullanarak istediğini yapmak” anlamındaki kahr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “yenilmeyen, yegâne kudret ve tasarruf sahibi” demekmiş. Dilciler ve âlimlerin hemen hepsi kahr kavramının temel mânasını “boyun eğdirip üstün gelmek” (tezlîl ve galebe) olarak belirlemişler. Fahreddin er-Râzî, bu kavrama “zor kullanmak ve mecrasından çıkarmak suretiyle bir şeye boyun eğdirmek” anlamını verdikten sonra bunun zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiği takdirde iki şekilde düşünülebileceğini söylemiş: Başkasını ilâhî iradenin dışında iş yapmaktan alıkoymak ve kendi iradesince hareket etmekten kişiyi men etmek (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 229).

Kur’ân-ı Kerîm’in altı âyetinde (vâhid ismiyle birlikte elvâhidülkahhâr şeklinde) kahhâr, iki yerde kāhir ismi Allah’a, bir âyette de kāhir sıfatı insanlara izâfe edilmiş. (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳhr” md.). Allah’a nisbet edilen kahhâr isimlerinin hepsi vâhid isminden hemen sonra yer almış. Bunların dördü şirk anlayışını eleştirip tevhid inancını pekiştiren bir bağlamda zikredilmiş (Yûsuf 12/39; er-Ra‘d 13/16; Sâd 38/65; ez-Zümer 39/4), iki âyet de kıyametin kopmasını tasvir eden âyetler sırasında yer almış (İbrâhîm 14/48; el-Mü’min 40/16). Doksan dokuz isim listesinde bulunmayan kāhir ismi ise tabiat varlıkları içinde müstesna bir yer tutan insan türü üzerindeki ilâhî nimet, kudret ve tasarrufu ifade eden âyetler içinde zikrediliyor (el-En‘âm 6/18, 61). Kahhâr esmâ-i hüsnâ listesinin Tirmizî rivayetinde (“Daʿavât”, 82), kāhir ise İbn Mâce rivayetinde (“Duʿâʾ”, 10) yer almış.[1]

Kahhâr, Allah’ın ziyâdesiyle kahredici, yok edici yüce bir varlık olduğu anlamına geliyor. Sonsuz kudretinin karşısında hiçbir kimsenin gücü ve kudreti olamaz. Ama serbest irâdeleriyle O’nun karşısına çıkma cüretini gösterenlere de lâyık oldukları cezâları tam olarak verecektir. Allah’ın kayıtsız üstünlüğüne sınır koyacak hiçbir varlık yoktur. Her şeye, her istediğini yapacak sûrette, gâlip ve hâkimdir.

'O' her şeye her istediğini yapacak surette galip ve hakim olan, Allah düşmanlarını şiddetli bir şekilde kahrederek zalimleri yerle bir eden, herşeye galip gelen, güç sahibi, kudretinin karşısında bütün herşeyi aciz bırakan" anlamına geliyor.

Fîl Sûresi: 5 âyet. Mushaftaki sıralamada yüz beşinci, nüzul sırasına göre on dokuzuncu sûredir. Kâfirûn suresinden sonra, Felak suresinden önce Mekke’de inmiş. Sûre, fillerle donanmış ordusuylaKâ’be’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin helâk edilişinden bahsettiği için 1. ayette geçen fîl kelimesinden bu adı almış.

Bu sûrenin indiği sıralarda, müşriklerin Resûlullah (s.a.s.)’e olan muhalefet ve düşmanlıkları çok şiddetlenmişti. Onun dâvasını engelleyebilmek için türlü türlü yollara başvuruyor, çeşitli hile ve planlar tertipliyorlardı. Cenâb-ı Hak bu dehşetli hâdiseyi hatırlatarak, pek büyük fitneleri, hîleleri, tuzakları hârikulâde bir surette bozup dağıtan eşsiz kudretinin bir misalini vermekte. Resûlullah (s.a.s.)’in doğduğu sene Kâbe’yi yıkmak için hücum etmiş olan Fil ordusunun nasıl perişan edildiği anlatılıyor. Böylece Allah Teâlâ’nın Rasûlü’ne olan yardım ve himâyesinin, Kâbe’ye yardımından daha üstün ve daha mükemmel olacağına işaret edilmiş oluyor. Dolayısıyla Hakk’ın Habîbi Peygamberimiz (s.a.s.)’e sinsi planlar hazırlamak isteyenlerin hilelerinin kendi başlarına geçeceği açık ve net olarak bildiriliyor. Böylelikle bir taraftan Allah Resûlü (s.a.s.) ve mü’minler teselli edilirken, bir taraftan da Allah Teâlâ’nın kudretine karşı hiçbir mal ve mülkün, hile ve tuzağın hükmünün geçmeyeceği anlatılıyor.


“Elemtera keyfe fe’ale Rabbuke bi-ashâbi’l-fîl. Elem yec’al keydehum fî tadlîl.Ve ersele ’aleyhim tayran ebâbîl. Termîhim bi-hıcâratin min siccîl. Fece’alehum ke’asfin me’kûl."

"Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.”[2]

"Rabbin filin yanındakilere neyi nasıl yaptı görmedin mi? Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar yağdıran sürü sürü kuşlar salmadı mı? Sonuçta Allah onları yenilip ezilmiş ekine çevirdi."[3]

"Rabb'inin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Rabb'in onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine saldığı sürü sürü kuşlar, pişmiş çamurdan taşları onlara atmadılar mı? Böylece onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kırıp geçirmedi mi?"[4]

----------------------------------------

KABİNE TOPLANTISINDAN YENİ CORONA KARARLARI

TOPLANTI SONRASI CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, HERKESİN MERAK ETTİĞİ KARARLARI AÇIKLADI: 'YENİ KONTROLLÜ NORMALLEŞME SÜRECİNİ BAŞLATIYORUZ'

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kademeli normalleşme çerçevesinde uygulamaya geçen “yerinde karar” döneminin ilk kabine toplantısına başkanlık etti. Beştepe’de saat 15:55'te başlayan toplantıda, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri konusunda kabineye kapsamlı bir sunum yaptı. Koca, mutasyonlu virüsün hangi illerde ne durumda olduğunu, illerdeki vaka tablosunu, alınabilecek tedbirleri ve esnetme önerilerini kabine üyelerine anlattı. Renk sırasıyla normalleşme başlıyor.

DÜŞÜK RİSKLİ İLLER (MAVİ): Uşak, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak, Hakkari, Siirt, Batman, Diyarbakır, Bitlis, Van, Bingöl, Muş, Ağrı, Iğdır...

ORTA RİSKLİ İLLER (SARI): Bursa, Manisa, Aydın, Denizli, Isparta, Afyonkarahisar, Eskişehir, Ankara, Çankırı, Karabük, Bartın, Kastamonu, Çorum, Yozgat, Kırşehir, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Sivas, Elazığ, Tunceli, Erzincan, Bayburt, Erzurum, Kars...

YÜKSEK RİSKLİ İLLER (TURUNCU): İstanbul, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, İzmir, Muğla, Antalya, Bilecik, Kütahya, Düzce, Bolu, Zonguldak, Kırıkkale, Karaman, Mersin, Niğde, Kayseri, Kilis, Artvin, Ardahan, Yalova, Kocaeli

ÇOK YÜKSEK RİSKLİ İLLER (KIRMIZI): Edirne, Balıkesir, Burdur, Sakarya, Sinop, Samsun, Amasya, Tokat, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize, Konya, Aksaray, Osmaniye, Adıyaman.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında şunları söyledi:

"Bilindiği gibi 18 Mart 2020'de bilim insanlarımız, iş dünyamız ile yaptığımız toplantılarda ortak akıl ve kapsamlı tedbirleri milletimizle paylaştık. Süreç içinde aldığımız tedbirlerden etkilenen tüm kesimler için ilave destek paketleri oluşturduk ve uygulamaya geçirdik. Kimi ülkelerde, sağlık hizmetlerinde eksiklikler nedeniyle ortaya çıkan kaos ikliminin oluşmasına Türkiye'de izin vermedik. Türkiye sağlık hizmetleri, önleyici tedbirler bakımından her kesin takdir ettiği bir noktada durmaktadır. Örnek alınan bir ülke konumundayız. Bugün 9 milyon aşılamayla dünyada İlk 5 ülke arasında yer almaktadır. Birilerinin sürekli sorduğu MB rezervlerindeki hareketliliğin aslında bu dönemde verilen mücadelenin ne kadar zor olduğu göstermektedir. Salgının seyrine göre ihtiyaç duyulan halkımızın her bir ferdinin yanında yer almayı sürdüreceğiz.

Salgınla mücadele stratejimizi sürekli güncelliyoruz. Bugün itibariyle yeni kontrollü normalleşme sürecini başlatıyoruz. Şu hususların altını çizmek istiyorum; Tedbirlerin sıkılaştırılması da gevşetilmesi de salgının seyriyle alakalıdır. Türkiye pek çok devlete nazaran büyük bir ülke olduğu için adımlarımızı kademeli şekilde atmamız gerekiyor. 100 bin nüfusa düşen vaka sayısı başta olmak üzere illerimizi sınıflandırdı. 81 vilayetimiz, düşük riskli mavi, orta riskli sarı, yüksek riski turuncu ve çok yüksek renkli kırmızı olarak renklere ayrıldı. Her hafta illere göre yeniden düzenlenecek. Salgının her bir ilimizdeki iyileşme veya kötüleşmeye göre karar verilecek.

Aksi bir durumda yani salgın artış eğilimine girdiği yerde kısıtlamalar genişletilebilecek. Her ilimiz salgın tedbirlerinin orada ne düzeyde uygulanacağını kendileri belirleyecek."

İKİNCİ NORMALLEŞMENİN SATIRBAŞLARI:

  • Hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması, düşük ve orta riskli illerde tamamen kalkarken yüksek ve çok yüksek illerde bir müddet daha pazar günü devam edecek.
  • Ülkemizin tamamında süren akşam 21:00 ile sabah 5 arasındaki sokağa çıkma sınırlaması ise sürecek.
  • Okullar Türkiye genelindeki tüm okul öncesi eğitim kurumlarında ilkokullarda 8. ve 12. sınıflarda eğitim öğretime açılacaktır.
  • Düşük ve orta riskli illerde ilaveten ortaokullar ve liseler dahil diğer kademelerde de eğitime başlanacaktır. Yüksek ve çok yüksek illerimizde ise genel uygulamanın dışında sadece liselerdeki yüz yüze sınavlar yapılacaktır.
  • Sokağa çıkma saatleri sınırlı olan 65 yaş üstü ve 20 yaş altı grubundaki vatandaşlarımızla ilgili düzenleme, düşük ve orta riskli illerimizde kaldırılırken, yüksek ve çok yüksek riskli sınıftaki illerde ise sokağa çıkma süresi artırılacaktır.
  • Restoran, lokanta, kafeterya, tatlıcı pastane kıraathane gibi yerler çok yüksek riskli iller dışında Türkiye genelinde faaliyetlerini sabah 07:00 ile akşam 19.00 saatleri arasında yüzde 50 kapasiteye ile sürdürebileceklerdir.
  • Halı saha, yüzme havuzu vb tesisler düşük ve orta riskli illerimizde sabah 9 ve akşam 19 arasında faaliyet gösterebileceklerdir.
  • Kamunun çalışma saatleri tüm Türkiye'de normale döndürülecek, ihtiyaç halinde valilikler farklı düzenlemeler yapabilecektir.
  • Nikah ve nikah merasimi şeklindeki düğünler, düşük ve orta riskli illerimizde 100 kişiyi, yüksek ve çok riskli bölgelerde 50 kişiyi geçmemek ve 1 saati aşmamak kaydıyla yapılabilecek. 

Kaynak <https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-cumhurbaskani-erdogan-yeni-koronavirus-kararlarini-acikladi-renk-sirasiyla-normallesme-basliyor-41752286>

OKULLARDA YENİ DÖNEM BAŞLADI:

Bugün itibariyle ülke genelinde yüz yüze eğitime geçiş sürecine başlandı. Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı sonrasında alınan kararlar doğrultusunda il bazlı olarak yerinde karar uygulamasına başlanıldı. Bu kapsamda, düşük ve orta riskli iller ile yüksek ve çok yüksek riskli illerde uygulamanın nasıl olacağına ilişkin detaylar da belli oldu. Buna göre, düşük ve orta riskli illerdeki yüz yüze eğitime geçiş uygulaması şöyle olacak:

  • Düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde, tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitim gerçekleştirilecek. Bu illerde yüz yüze eğitime, okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş sınıflarda haftada 2 gün, ortaokul 5, 6, 7. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 2 gün, ortaokul 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, lise hazırlık 9. 10. 11. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 2 gün, lise 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olacak şekilde başlanacak.
  • Yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerdeki yüz yüze eğitime geçiş süreci ise okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 2 gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacak.
  • Liselerdeki sınavlar, 8 Mart Pazartesi gününden itibaren tüm illerde salgın tedbirleri çerçevesinde yüz yüze gerçekleştirilecek.
  • Köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki eğitim kurumlarında mevcut kararlar uygulanmaya devam edecek.
  • Tüm kademelerde yüz yüze eğitimden sonra kalan ders saatleri uzaktan eğitim yoluyla tamamlanacak.
  • Yüz yüze eğitime katılım, bütün illerde veli rızasına bağlı gerçekleştirilecek.


[4] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 155 

EL-Vehhâb/Kureyş

Bugün üç ayların 19.ncusu, Corona günlerinin de 356.ncısı. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ondokuzuncusu “El-Vehhâb” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 106.ncı olan “Kureyş" sûresiyle ilerliyoruz.

EL-VEHHÂB:  الوهّاب   Sözlükte “karşılıksız vermek, bağışlamak, daha çok vermek” anlamındaki vehb (hibe) kökünden türemiş mübalağalı bir sıfatmış. Esmâ-i hüsnâdan biri olarak “karşılık beklemeden bol bol veren” demek (İbnü’l-Esîr, s. 980).

Vehb kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi beş yerde geçmekte, bunların üçünde vehhâb şeklinde zikredilmekteymiş (Âl-i İmrân 3/8; Sâd 38/9, 35). Fiil kalıplarında olanlardan biri insana, biri Cebrâil’e (veya onun vasıtasıyla Allah’a), diğerleri Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilmiş, yedi âyette, “Rabbim, rabbimiz lutfet, bağışla” (heb lî, heb lenâ) anlamında geçmekteymiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vhb” md.). İki yerde Allah’ın dilediğine kız evlâdı, dilediğine erkek çocuk verdiği ifade edilmekte, diğerlerinde O’nun peygamberlere yönelik lutufları anlatılmaktaymış. Vehhâb ismi Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almakta (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10). [1]

'O' çok fazla ihsan eden, Rahmeti gereği lütfu bol bağışı çok olan, Çok fazla ihsan eden, çok fazla bağışlayan, hak sâhibi olmadıkları halde karşılıksız bolca veren, karşılıksız olarak çok hîbe eden, nimetlerinin ardı arkası kesilmeyen, inanan inanmayan ayırımı yapmaksızın bütün kullarına nimetlerini daima bol bol çeşit çeşit veren ve hayırlı işlerde başarıya ulaştırandır' manasına geliyor.

KUREYŞ SÛRESİ: 4 âyet. Sûre adını 1. âyette geçen “Kureyş” kelimesinden almış. Kureyş, Hz. Peygamberin mensup olduğu kabilenin adı. “Li-îlâfi Kureyşin” adıyla da anılıyor. (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 106; İbn Kesîr, VIII, 512) Mushaftaki sıralamada yüz altıncı, nüzul sırasına göre yirmi dokuzuncu sûre. Tîn sûresinden sonra, Karia sûresinden önce Mekke’de nüzul olmuş. Sûrede Kureyş’e Câhiliye döneminde verilen ticarî imtiyazlardan, emniyet, istikrar, zenginlik vb. nimetlerden bahsedilmekte, nimetlere şükür ve Allah’a kulluk etmenin önemine dikkat çekilmekte.

Kureyş, Mekke’de Kur’ân-ı Kerîm’e ilk muhatap olan kimseler. Aralarından Peygamberimiz (s.a.s.) gibi bir insanın çıkmış olması aslında onlar için en büyük bir şerefti. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Sen, önce yakın akrabanı uyar!” (Şuarâ 26/214) âyeti nâzil olunca ilk defa önce kendi akrabaları olmak üzere bu kabileyi İslâm’a davet etmişti. Fakat bir kısmı iman etmekle birlikte, çoğu Efendimiz (a.s.)’ın davetini reddettiler, ona inanmadılar. Hatta neticesi kanlı savaşlara varan çok şiddetli bir mücâdeleye giriştiler. Bu mücâdele Mekke’nin fethine kadar sürdü. Mekke’nin fethiyle birlikte Kureyş’in düşmanlığı da tamamen ortadan kalktı.

İşte Cenâb-ı Hak bu sûreyi indirip, Kureyş’e olan büyük ihsanlarını hatırlatarak, risâletin henüz ilk zamanlarında onları şirki terk edip yalnız kendine kulluğa davet ediyor.


"Li îlâfi kurayş. Îlâfihim rihlete’ş-şitâi ve’s-sayf. Felya’budû Rabbe hâze’l-beyt. Ellezî et’amehum min cû’ın ve âmenehum min havf."

"Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen'e) ve yazın (Şam'a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsin." [2]

"Kureyş’in güvenliğini, onların kış ve yaz yolculuklarında güvenliğini sağlamak için (Allah lutuflarda bulundu). Onlar da kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin rabbine kulluk etsinler."[3]

"Kureyş itibarları; özellikle onları itibarlı kılması; kış ve yaz seyahatleriyle kendilerini açlıktan/açlığa maruz kalmaktan kurtarıp doyurması ve korkudan emin kılması sebebiyle şu Ev'in sahibine boyun eğip kulluk etmelidir."[4]

03 Mart 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı203...................................Str.1.1.1 Hedefleri(I)

Str.1.1.1 Hedefleri(I)

Stratejik plan önerimizin ilk aşamasında “Neredeyiz?” sorusu cevaplandırılmıştı. “GZFT” ya da “Durum Analizi” denilen bu safhada Susurluğun güçlü/zayıf yönleri ile karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditler ortaya çıktı. Çalışmanın önemli bir yan ürünü de bu sonuçların 12 sektör/alan başlığı altında kümelendirilmiş olmalarıydı. Bir sonraki adım “Nereye ulaşmak istiyoruz?“ aşamasıydı. Öncelikle dayandığımız “Değerler” ve dikkate almamız gereken “Temel ilkeler” belirlendi. Ardından “misyon”umuz yani yüklenilen görev kaleme alındı. Bir sonrasında da “vizyon”umuz yani Susurluğun orta vadeli geleceği için tasarlanan ideal; “Yeşilelma” sembolüyle netleşti. Bu şekilde öngördüğümüz vizyonun üç temel ayağı vardı, bunlara “Temel amaçlar” adı verildi. Her temel amaç “stratejik amaçlar”a ayrıldı onlar da uygulama “stratejiler”ine. Böylece plan önerimizin stratejik kavramlarının temel yapısı ortaya konulmuş oldu. İkinci aşamanın son bölümünde ise güçlü yanların daha da güçlendirilmesini, zayıf yönlerin telafisini, fırsatlardan yararlanmayı ve tehditlerden korunmayı sağlayacak “hedefler” üzerinde çalışıldı. Bu hedefler aynı zamanda ilişkilendirildikleri temel amaç ve stratejik amaçlara ulaşmak üzere ilgili oldukları stratejilerin uygulanmasıyla gerçekleşebilecek istikametlerdi. Nitekim bu ilişki hedeflerin sistematik kodlanmasıyla da ifade edilmiş oldu. Yani her bir hedef hangi strateji uygulanarak, hangi stratejik amaç çerçevesinde ve hangi temel amaca hizmet edecek şekilde gerçekleşecek, üzerinde taşıdığı kodla belli.

Hedeflerin belirlenmesi, beraberinde birçok proje, program ve faaliyeti de işaret etmiş vaziyette. Zira güçlü yanların daha da güçlendirilmesi, zayıf yönlerin telafisi, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden korunmak; strateji, hedef, proje, program ve faaliyet gibi araçları kullanmayı gerektiriyor. Sebebi de güçlü/zayıf yönler ile Fırsat/tehdit değerlendirmelerine dayanıyor. Dolayısıyla aslında ikinci aşamada hedefler belirlenirken “Ne yapacağız?” ve “Niçin yapacağız? soruları da cevaplandırılmıştı. Öte yandan stratejik plan önerimizin gerekçesini açıklarken “Nerede yapılacak?”, “Ne zaman yapılacak?” ve “Kim yapacak?” sorularını da toptan cevaplandırmıştık. “5n 1k” yöntemine göre geriye sadece “Nasıl yapacağız? sorusu kalmış bulunuyor. İşte şimdi bu aşamada hedefleri ilişkili oldukları temel amaç, stratejik amaç ve stratejiler bağlamında gruplar halinde ele alarak nasıl gerçekleştirilecekleri üzerinde çalışacağız. Hiç kuşkusuz bu noktada zaman zaman “temel değerler ve ilkelere” atıfta bulunmak işin “nasıl”ına ışık tutacak.  Ayrıca doğal olarak GZFT analizindeki 12 temel sektör/alan başlıklarına ve yeri geldikçe de “Kim yapacak?” sorusunun spesifik cevaplarına da yer vereceğiz.  Bu noktada bir konuya yeniden vurgu yapmaya ihtiyaç var. Stratejik plan yapılıp uygulamaya girdiğinde hareketin odak noktası “Stratejik plan ekibi” olacak. Bu ekip Sayın Kaymakam’ın liderliğinde ve gönüllülük esasıyla oluşmalı. Kent Konseyi çatısı altında içinde ilçe idarecilerinden de, Siyasi partilerden de, Ticaret odası, esnaf kuruluşları ve diğer sivil toplum kuruluşlarından alanında uzman gönüllülerden de üye bulunmalı. Plan yapılmasında da -biraz daha genişiyle- aynı ekip görev aldığından uygulamanın belirlenecek çekirdek kadro tarafından yürütülmesi en doğalı. Böylece söz konusu ekip plan uygulamasının Sekretaryasını yapacak, yürütme ve koordinasyonunu sağlayacak, ehliyetle izleyip değerlendirecek. Bu durumda elbette hedeflerin gerçekleştirilmesinde pek çok noktada “Kim yapacak?” sorusunun cevabını da bu ekipte bulacağız. O nedenle “Nasıl yapacağız?” aşamasında “Stratejik Plan ekibi”nin genel olarak “KİM?” sorusunu karşıladığını söyleyebiliriz.

Öncelikle “Yeşilelma” vizyonumuzun ilk ayağı olan “AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacımızla başlıyoruz. Bildiğiniz gibi onun da üç adet stratejik amacı vardı. Onlardan biri olan “StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma” için yalnızca “Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejisi öngörülmüştü. Bu şu anlama geliyor: Belirlenmiş hedefler Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejisi uygulandığında bizi “Sosyal ve ekonomik kalkınma” stratejik amacına götürecek. Böylece diğer iki stratejik amaçla birlikte “BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacına ulaşabileceğiz. Üç temel amaç birleştiğinde da inşallah “Yeşilelma vizyonumuz” gerçekleşmiş olacak.

 “Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejimizle bağlantılı olarak “01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT” başlığımız altında 2, “02-KONUM” başlığında 3, “03-KALKINMA VE TEŞVİKLER” başlığında 3, “04-ULAŞIM”  başlığında 3,  “05-LOJİSTİK” başlığında 2,  “06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR” başlığında 4,   “07-TURİZM” başlığında 11,  “08-SANAYİ” başlığında 8,  “09-TARIM VE HAYVANCILIK” başlığında 23,  “10-SAĞLIK” başlığında 3,  “11-EĞİTİM ve SPOR” başlığında 5,  “12- KENTLEŞME VE ÇEVRE” başlığında 4 adet olmak üzere toplam 71 hedef belirlenmişti. 

“01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT” başlığı altında güçlü yön “GY.01.1-Henüz çok yaşlanmamış bir nüfus” ve fırsat olarak da “FRS.01.1-Göç baskısının olmaması” değerlendirilmişti. Bu bağlamda öngörülen “HDF.1.1.1.01-Orta yaşın deneyimlerinden daha etkin yararlanmak” hedefi Susurluk dışında yaşayan birikimli insanlara ve ilçede mukim halen çalışma gücü ve enerjisi bulunan orta yaş grubundaki insanlarımıza bir çağrı yapmayı gerektiriyor. Susurluk’ta veya dışarda “DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar” var. Henüz çok yaşlanmamış bir nüfusa sahibiz. Bu yönümüzden niçin yararlanmayalım ki? Özellikle yeni yatırımlar, tesisler, oluşumlar ve sivil toplum kuruluşları için onların deneyiminden yararlanarak güç toplayabiliriz. Böyle başlanırsa kısa sürede yetişen nitelikli gençler onlardan bayrağı devralacaklardır. Bu konudaki ilkemiz “İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan” olmalı. Bu alandaki ikinci hedef; aşamalı olarak “HDF.1.1.1.02-Genç nüfus oranını arttırmak” idi. Çok geç kalınmadan yaşlanma ve genç nüfus kaybı sorununa önlem almalıyız. Henüz çok yaşlanmamış bir nüfusun içinde %27-28’ler civarında olan genç nüfusumuzu %30’un altına düşürmememiz gerekiyor. Bu konudaki verilerin izlenmesi ve raporlanması ilçe Nüfus Müdürlüğü görev alanında. Şayet bu mümkün olmaz ise orta vadede yeni iş sahalarının açılması şimdilik fırsat gibi görünen “FRS.01.1-Göç baskısının olmaması”nı tersine çevirebilir. Bu defa dışardan işgücü gelmesi Susurluk için sosyal hayatta da bir tehdit haline gelebilir. Bu nedenle henüz “DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları” önümüzdeyken ihtiyaç olan nitelikli çalışma gücünü sağlayabilmemiz gerekiyor. Burada da “İLK.4-Planlı değişim dönüşüm” ilkemiz bize ışık tutacak. Neticede her iki hedefin de gerçekleşebilmesi Stratejik plan ekibi, Kaymakamlık, Belediye, Sivil toplum kuruluşları ve Siyasi partilerin  “İLK.3-Amaç Birliğine riayet” ve “İLK.5-Birlikte başarmak” ilkeleri etrafında güç ve iş birliği yapmalarına bağlı.

Hatırlanacak olursa “GZFT.02-KONUM” başlığı altında belirlenmiş güçlü yön “GY.02.1-İstanbul, İzmir, Bursa gibi büyük merkezlere yakınlık” idi. Bunun yanında karşımızda “FRS.02.4-Büyük merkezler ortasındaki konumu” ve “FRS.02.1-Balıkesir’in büyükşehir olması” gibi iki önemli fırsat görünüyordu. Öte yandan “THD.02.1-Bursa-İzmir-İstanbul gibi büyük şehirlerin bölgemizde var olan çekim gücü ve yakınlığının ilçe üzerinde olumsuz etkileri” ve “THD.02.2-Bandırma, Gönen, Kemalpaşa ve Karacabey gibi daha fazla yatırım çeken ilçelere yakınlık” faktörleri de ilçemiz için birer risk unsuru olarak değerlendirilmişti. Böyle olunca “KONUM” başlığı altında  “Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejimiz uyarınca “HDF.1.1.1.03-Büyük kentlere yakınlığımızı avantaja dönüştürmek” , “HDF.1.1.1.04-Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden maksimum oranda yararlanmak” ve “HDF.1.1.1.05-Susurluğun kendine özgü, cazip ve mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler üretmek” şeklinde üç adet hedef belirlenmişti. Görüldüğü üzere bu hedeflerin öngörülmesinde en başta gelen sebep; güçlü yönleri daha da güçlendirmek, fırsatlardan yararlanmak ve karşımıza çıkabilecek tehditlerden korunabilmek.  Yani “Güçlü yanları ve fırsatları kullanma” stratejimizin uygulanması. Öte yandan bu hedefler “DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz”, “DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz” ve “DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları” şeklinde tespit edilmiş temel değerler üzerine oturtuldular. Ayrıca bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde “İLK.2-İstikamet üzere olma” ve “İLK.3-Amaç Birliğine riayet” ilkelerimizin dikkate alınması gerekiyor. Şayet her hamlemizde büyük kentlere yakınlığımızın bilincinde olabilirsek,  Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden maksimum oranda yararlanabilirsek “StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma”mıza katkı sağlamış oluruz. Öte yandan bu avantajın üstüne bir de Susurluğun kendine özgü, cazip ve mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler üretebilirsek KONUM alanında çok daha güçlü hale gelebilir, vizyonumuzun “AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK” temel amacına yaklaşabiliriz. Bu hedeflerin gerçekleşmesinde de Stratejik plan ekibi, Kaymakamlık, Belediye, Sivil toplum kuruluşları ve Siyasi partilerin güç ve iş birliği gerekli. Mesela Büyük şehir kapsamında alt ve üstyapı projelerinden Susurluğun maksimum oranda yararlanması noktasında siyasi gücün desteği ve katkısını almanın ne kadar önemli olduğu açık. O nedenle böyle durumlarda siyasi ilişkilerin Susurluğun lehine en etkin bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. Büyükşehir yasası ile merkez ilçede bulunan belediye ile toplam 54 mahallenin Büyükşehir hizmetlerinden doğrudan faydalanma imkânı var. Önümüzdeki süreçte bütünüyle Balıkesir ilini yetki ve sorumluluk alanında gören daha aktif bir Büyükşehir göreceğiz. Bu nedenle artık siyasi destek, yatırım planlama, altyapı ve üst yapı hizmetlerinde farkın fark edileceği bir aşamaya geldik. Tüm köy-mahallelerimize kentsel hizmetlerin ulaştırılması ve mekânsal kalitenin artırılmasını görebileceğimiz bir süreçteyiz. Bu durum elbette ilçemiz için değerli bir fırsat. Ayrıca Susurluğun kendine özgü, cazip ve mukayeseli üstünlüklerini öne çıkaracak projeler konusunda mutlaka GMKA ile işbirliği yapılmalı. Zira bu bölgede olmamızın ve yakınlıklarımızın avantajları gibi dezavantajları da gelecekte üzerimizdeki etkisini sürdürmeye devam edecek. Önemli olan fırsatlardan daha fazla yararlanabilmek, oluşan olumsuzlukları ise en aza indirebilmek. Bu da Susurluğun bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk’la mümkün. Dikkatlice bakılırsa muhakkak her yörenin kendine özgü mukayeseli üstünlükleri var, Susurluğun da. Bütün iş bunları öne çıkarıp değerlendirebilmek. Seçme değerlendirme ve proje önerisine dönüştürebilmek için Kent konseyi bünyesinde özel bir tarama çalışması yapılabilir. Daha sonra da stratejik plan ekibi tarafından yapılacak projeler desteği için GMKA’na sunulabilir. Böylece anılan hedefin somut uygulama alanı kabul edilen projeler olacaktır.