EL-rezzâk/Maûn
Bugün üç ayların 20.ncisi, Corona
günlerinin de 357.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi
süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın
yirmincisi “El- Rezzâk” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT
edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 107.ncü olan “Maûn" sûresiyle
ilerliyoruz.
ER-REZZÂK: الرزّاق Sözlükte
“rızık vermek” anlamındaki rezḳ kökünden türeyen rezzâk kelimesi “kesintisiz
biçimde çokça rızık veren, rızıklandıran” demekmiş. Rızık genel anlamıyla
“faydalanılacak şey” diye anlaşılıyor. Er-Rezzâk esması Allah’a nisbet
edildiğinde “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasına geliyor
(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rzḳ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rzḳ” md.).
Kur’ân-ı Kerîm’de “rezk” kavramı birkaç âyette
“yedirmek, nasiplendirmek; yiyecek” anlamında insana nisbet edilmiş, elliyi
aşkın yerde fiil kalıplarıyla, elliye yakın yerde de “rızk” şekliyle Allah’a
izâfe edilmiş. Birçok âyette insana, onun bilgi alanına giren ve girmeyen sayısız
canlıya verilen nimetlerin Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, irade ve
merhametinin alâmetleri olduğu belirtilmekte, insanlardan bu nimetlerin
sahibini tanımaları ve ellerindeki imkânlardan başkalarını da faydalandırmaları
istenmekte.
Ondan fazla âyette Allah’ın dilediği kimselerin
rızkını bollaştırdığı, dilediklerininkini daralttığı, bazan da hesapsız verdiği
ifade edilmiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rzḳ” md.). Beş âyette “râzık” ismi
“hayrü’r-râzikīn” (rızık verenlerin en hayırlısı) terkibiyle zât-ı ilâhiyyeye
izâfe edilmiş. Bu terkibin yer aldığı âyetlerin bir kısmında rızık kavramı
“yiyecek ve içecek dahil olmak üzere maddî servet ve nimetler”, bir kısmında
ise “dünya ve âhiret hayatına yönelik mânevî değerler, cennetteki imkânlar”
mânasına gelmekte (el-Mâide 5/114; el-Hac 22/58; el-Mü’minûn 23/72; Sebe’
34/39; el-Cum‘a 62/11).
Bu açıdan bakıldığında Kur’an’da geçen rızık kavramının konuları lutuf ve bağış, yağmur, yiyecek, meyve, cennetteki imkânlar vb. hususları içerdiği görülür (krş. İbnü’l-Cevzî, s. 324-326). Rezzâk ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almakta (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Birçok hadis rivayetinde “rezk” kavramının maddî ihtiyaçların yanı sıra mânevî değer ve mükâfatlar konumunda kullanıldığı görülür.[1]
'O' bütün mahlukatın ruhi ve bedeni rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan, Maddî-manevî her çeşit rızkı ve rızık verdiklerini yaratan, bol nimet, maddî ve manevî rızık veren, gıdalanan herkesi rızıklandıran, Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân ve ikram eden' anlamına geliyor.
MÂ’ÛN SÛRESİ: 7 âyet.
Nüzul sırasına göre on yedinci, mushaftaki sıraya göre yüz yedinci sûredir.
Adını son âyetindeki “mâûn” kelimesinden alır. Bu kelime “yardım ve zekât,
komşular arasında sıkça ödünç alınıp verilen çeşitli ev eşyası” anlamlarına
gelmekte (aş.bk.). “Eraeyte, Dîn, Tekzîb, Yetîm” sûresi olarak da
adlandırılıyor. Tekâsür Sûresi’nden sonra Kâfirûn Sûresi’nden önce Mekke’de
nüzul olmuş. 4-7. âyetlerin Medine’de münafıklar hakkında indiğine dair rivayet
de vardır. (bk. İbn Âşûr, XXX, 563) Sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap
gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak
üzere iki tip insan tasvir ediliyor.
Kısa bir sûre olmasına rağmen Mâûn sûresinde
inkârcıların, din konusunda samimiyetsiz ve iki yüzlü insanların ahlâkî ve
içtimaî kötülüklerini tanıtmak suretiyle önemli mesajlar verilmiş. Sûrede, biri
Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini
gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insan tasvir edilmekte. Sûre,
içeriğinin önemine muhatapların dikkatini çekmek maksadıyla, “Dini yalanlayanı
gördün mü?” şeklindeki soru ifadesiyle başlıyor.
Sûrenin son dört âyetinde ibadetlerine riya
karıştıranlar, iyiliğe engel olanlar veya yoksullardan ihtiyaç duydukları
şeyleri esirgeyenler kınanmış. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre 5.
âyette, yalnız kaldıklarında namazı terkedip başkalarıyla birlikte iken namaz
kılan münafıklar kastedilmiş (Taberî, XXX, 201; Kurtubî, XX, 212). Bu âyette
namazı ciddiye almayan, eğlence kabilinden namaz kılan kimselere dikkat
çekildiği şeklinde de yorumlar mevcut (Taberî, XXX, 201-202). Bazı müellifler,
Mekke döneminde münafıkların bulunmadığını ve müşrik Araplar’ın da kendilerine
özgü bir tür namaz kıldıklarını ifade ederek sûrenin ilk bölümünde olduğu gibi
bu âyetlerde de Mekke müşriklerinin kastedildiğini söylemişler (Ateş, XI, 116
vd.; Birkeland, IX [1958], s. 19, 26-27, 29).[2]
"Eraeytellezî yukezzibu bi’d-dîn. Fezâlike’l-lezî
yedu’ul-yetîm. Ve lâ yehuddu alâ ta’âmi’l-miskîn. Feveylun lil-musallîn.5.
Ellezînehum an salâtihim sâhûn. Ellezînehum yurâûn. Ve yemne’ûne’l-mâ’ûn."
"Gördün
mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula
yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar
namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. Ufacık bir
yardıma bile engel olurlar."[3]
"Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen! Vay haline o namaz kılanların ki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar."[4]
“Şu son duruşma/hesap gününü yalanlayan şahsı gördün mü? Bu zat, yetimi itip kakıyor. (varlıklıları) yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor. Böylesi namaz kılan kimselere yazıklar olsun! Onlar, kıldıkları namazı ciddiye almıyor, hep riyakarlık yapıyor. Ve en küçük bir yardımlaşmayı bile men ediyorlar.” [5]
[3] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/kevser-suresi-108/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ma%C3%BBn-suresi/6201/4-7-ayet-tefsiri>
[5] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 146
Bugün üç ayların 21.ncisi ayrıca Cuma, Corona
günlerinin de 358.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi
süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmibirincisi “El-
Fettâh” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı
surelerden Mushaf sırasına göre 108.ncüsü olan “Kevser" sûresindeyiz.
EL-FETTÂH: الفتّاح
“Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip
zafere ulaştırmak” anlamındaki feth kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup
“iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların nihaî hakemliğini yapmak
suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile bâtılı birbirinden ayırıp durumu
açıklığa kavuşturan, mazlumlara yardım edip mümin kullarına zafer veren”
mânalarına geliyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de fetih kavramı fiil veya isim
kalıplarıyla otuz sekiz yerde geçmekteymiş. Bunların on birinde muhtelif fiil
sîgalarıyla, dört yerde ise fetih şeklinde Allah’a izafe edilmekte (bk. M. F.
Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ftḥ” md.), bir yerde de gayb anahtarlarının (mefâtih)
O’nun nezdinde bulunduğu belirtilmekte (el-En‘âm 6/59). Dua üslûbu taşıyan bir
âyette Allah “hükmedenlerin en hayırlısı” (hayrü’l-fâtihîn) diye anılmakta
(el-A‘râf 7/80), bir âyette de “adaletle hüküm veren ve her şeyi hakkıyla
bilen” (el-fettâhü’l-alîm) şeklinde tavsif edilmekte (Sebe’ 34/26).
Hadislerde de fetih kavramı mâzi ve muzâri sîgaları ve
Kur’an’daki mânaları ile Allah’a nisbet edilmiş. Ahmed b. Hanbel’in rivayet
ettiği bir hadiste (Müsned, VI, 24), “fâtih” ismi, esmâ-i hüsnâ listesine yer
veren Tirmizî’nin es-Sünen’inde de (“Daʿavât”, 82) “fettâh” ismi Allah’a izâfe
edilmiş. [1]
Açan, genişlik verici. Fettâh, kulların her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran anlamına geliyor. Çünkü faydalı ilimlere karşı insanların kalbini açarak işlerini kolaylaştıran, bütün zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah’tır. Her işinde üstün gelen O’dur. Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtarandır. Bu nedenle El- Fettâh esması:
'O' her türlü zorluk, müşkülleri açan ve
kolaylaştıran, darlıktan kurtaran, Kullarına rahmet kanadını açan, her türlü müşküllerini
çözüp kolaylaştıran, her türlü sıkıntıyı gideren, rahmet, rızık, hayır ve güzellik
kapılarını açan, imkânlar ikram eden, bütün anlaşmazlıkların nihayetinde mutlak
adaleti gerçekleştiren yüce yaratıcımızdır"
manasına geliyor.
KEVSER SÛRESI: سورة الكوثر Üç âyetten ibaret olup Kur’an’ın en kısa
sûresi. Mekke döneminde Âdiyât sûresinden sonra nâzil olmuştur. Adını ilk
âyette geçen kevser kelimesinden almıştır. Kevser, çok hayır, bereket demekmiş.
Cennette Hz. Peygambere mahsus bir havuzun da adı oluyor. İkinci âyette kurban
kesmeden söz edildiği için bazan Nahr sûresi adıyla da anılmıştır. Bu yüzden “İnnâ a’taynâ...” ve “Nahr”
adlarıyla da anılıyor.
Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına
göre on beşinci sure. Adiyat suresinden sonra Tekasür suresinden önce
Mekke’de inmiş. Medine’de indiğine dair rivayetler de var. (bk. İbn Âşûr,
XXX, 571) Sûrede Hz. Peygamber’e dünya ve âhirette verilen nimetlerden
bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi
emredilmekte. Ayrıca ona düşmanlık edenler kınanmakta.[2]
Sûre, Âs b. Vâil’in Mekkeli müşriklere Hz. Peygamber’den “nesli kesik” (ebter) diye bahsetmesi yahut Kureyş müşriklerinin Kâ‘b b. Eşref’e kendilerinin daha üstün olduğunu söyleyerek Resûl-i Ekrem’i yine aynı olumsuz sıfatla nitelemeleri veya Hz. Peygamber’in erkek çocuğunun vefatı üzerine düşmanlarının onun soyunun devam etmeyeceğini belirtmeleri üzerine nâzil olmuş (Taberî, XXX, 212, 213; Süyûtî, s. 221). [3]
"İnnâ a’taynâ ke’l-kevser. Fesalli li-Rabbike ve’nhar. İnne şâni’eke huve’l-ebter"
"Şüphesiz biz sana Kevseri verdik. O Halde,
Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta
kendisidir." [4]
"Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Asıl soyu kesik olan, sana karşı nefret duyandir."[5]
Kuşkusuz biz sana ‘nice hayırlar’ verdik. Sen de Rabb’in (e şükür) için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan sana buğz eden kimsedir.”[6]
[1] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/fettah>
[2] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/108-kevser-suresi>
[3] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/kevser-suresi>
[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/kevser-suresi-108/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[5] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kevser-suresi/6205/1-3-ayet-tefsiri>
[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa
137