27 Kasım 2020 Cuma

27 Kasım 2020 Cuma 21:00 CORONA GÜNLERİ.................................Vaka/hasta yol ayrımı

Makas değişti

Türkiye dünden itibaren corona güncel tablolarında makas değiştirdiğini ilan etti. Böylece artık günlük tablolarda sadece evde ya da hastanede ilaçla tedavi gören hasta sayılarını görmeyeceğiz. Bunlarla birlikte semptom göstermeyen ama evlerinde izolasyona alınan tüm vakaları da toplam olarak görebileceğiz. 

Bu konu bir süredir zaten bilim insanları arasında tartışmalara da neden olmuştu. Böylece salgın sürecinde her gün aşina olduğumuz günlük coranavirüs güncel tablolarında 4.ncü değişiklik yapılmış olacak.

Dün Bilim Kurulu Toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Bakan Koca “Bugünden itibaren hasta sayısının yanında toplam vaka sayıları da açıklanacak. Toplam vakamız bugün itibarıyla 28 bin 351, yani pozitif olan herkes. Bunların içinde tedavi gören hasta sayımız 6 bin 814. Bu sütun da yine devam edecek” dedi. Bakanın verdiği bilgiye göre hastalar dahil tüm pozitif vakalar sistemde kayıtlı. Bu kişilerin hepsi izole ediliyor, filyasyonu yapılarak takip ediliyor. Her gün aranarak semptomu olduğunda semptomlu hasta sayısına ilave ediliyor.

Buna göre 26 Kasım tablosu şöyle şekillenmiş oldu: Son 24 saatte 174 kişi corona virüsünden hayatını kaybetti, toplam can kaybı 13 bin 14’e yükseldi. Bugün toplam 168 bin 348 test yapıldı. Semptom gösteren 6 bin 876 kişiyle birlikte toplam 29 bin 132 yeni vaka tespit edildi. Bu güne kadar yapılmış tüm testler 17.901.868’i toplam hasta sayısı da 474 bin 606 oldu. Bugün iyileşen 3 bin 291 kişiyle birlikte toplam iyileşen hasta sayısı ise 388 bin 771’e yükseldi.

Yine aynı tabloya göre toplam hastalarda zatürre oranı yüzde 3,4, toplam ağır hasta sayısı 4 bin 711, Türkiye geneli yatak doluluk oranı yüzde 54,7, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 71,3 ve ventilatör doluluk oranı ise yüzde 39,2 olarak duyurulmuş oldu.

Sağlık Bakanlığı, corona virüs salgını nedeniyle 25 Kasım itibariyle dün de 168 kişinin öldüğünü, can kaybının 12 bin 840’e yükseldiğini açıklamıştı. Ayrıca son 24 saatte 164.547 test yapılmış, 6 bin 814 yeni hastayla birlikte toplam 28 bin 351 vakanın tespit edildiğini yapılan duyurmuştu. Böylece bu güne kadar yapılmış tüm testler 17.733.520’i bulmuş, toplam hasta sayısı ise 467.730 olmuştu. 3 bin 911 kişinin sağlığına kavuşmasıyla birlikte iyileşenlerin sayısı da 385.480’e ulaşmıştı.

Yine aynı tabloya göre toplam hastalarda zatürre oranı yüzde 3,4, toplam ağır hasta sayısı 4 bin 641,  Türkiye geneli yatak doluluk oranı yüzde 54,7, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 71,3 ve ventilatör doluluk oranı ise yüzde 39,2 olarak duyurulmuştu.

Koca Bilim Kurulu Toplantısı sonrası illere göre vaka sayılarını da açıklamış oldu. Şu anda İstanbul, İzmir, Bursa gibi illerimizde başlayan artış trendi neredeyse bütün ülkeye yayılmış durumda. Önce Anadolu illerimizde, ardından ağırlıklı olarak ülkemizin Batı yakasında artışlar görüldü. İstanbul, Bursa, İzmir üçüncü zirveyi yaşıyorlar. Koca "İstanbul'da yoğun bakım doluluk oranı yüzde 70'lere dayanmış durumda. Bu oranın oldukça yükseldiğini, yer yer bazı hastanelerimizde yoğun bakım sorunu yaşandığını görüyoruz" diyor. Koca, “İzmir yoğun bakım 76.6'ya kadar çıktı. Şu an İzmir'de ciddi anlamda vaka artışından kaynaklı bazı hastanelerde sorun yaşanıyor" diye de ilave ediyor. Hatay, Adana, Osmaniye, Mersin, Artvin, Edirne, Samsun, Kırklareli, Tokat, Trabzon, Aydın, Zonguldak, Ordu. Çanakkale'de yüzde 50 ile yüzde 100 arasında artışlar oldu. Antalya, Düzce, İzmir, Manisa ve Tekirdağ bu sınıra yaklaştı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca şu ifadelerle durumun ciddiyetini anlatmaya çalışıyor: "Aktif hasta sayımız artıyor. 29 Temmuz'dan bu yana neredeyse her gün ağır hasta sayısının arttığını biliyoruz. Son 3,5 aydan bu yana ağır hasta sayımızda artış 8 kata yakın oldu. Hatta 9 kat. Ankara'da ise servis doluluk oranı 62,3, yoğun bakım doluluk oranı 75,4. Bu yüzde 25 yatağın boş olduğu anlamına geliyor ama bu boşluğun sadece Covid hastaları için kullanılmayacağını bilelim. Çünkü bazı diğer hastalıkların da tedavisini yapılıyor. Bursa'da yüzde 75,8 doluluk oranı var. Servis doluluk oranı da 64,2. Bursa'da şehir hastanesinin varlığı var olan hastaları tedavi etmede büyük kolaylık sağlıyor. Artışları göğüsleyebilmiş durumda isek de gidişatı azaltabilmek için radikal tedbirlere başvurmamız kaçınılmaz olmuştur. Geçen hafta bir dizi kısıtlayıcı kararlar yürürlüğe kondu. Geçen hafta sayın Cumhurbaşkanımızca açıklanan tedbirlerin etkisin yakından takip ediyoruz. İstanbul dahil bazı illerimizde kısmi bir düşüş başladıysa da henüz kesin bir yargıya varmak zor. Toplumda güven sarsıcı polemiklerle harcayacak vaktimiz olmadığını düşünüyorum. Bu kadar ciddi bir durum varken mazeret üretmeksizin tedbirleri almak zamanıdır. İlaçların kullanımıyla birlikte zatürre oranlarımızın ne kadar düştüğünü görmüş olduk.Gece gündüz bütün gücümüzle uğraş verdiğimiz test laboratuvarlarımızın, seferber olduğumuz bir dönemdeyiz" dedi.

Bakan koca ayrıca şu uyarıları da yaptı: "Salgının seyri kadar bizim tedbirlere uyumumuz da kısıtlamalar konusunda belirleyici olacak. Tedbirlere uyarsak kısıtlamalara gerek kalmaz. Birlikte mücadele edersek başarabiliriz. Altyapımızın gücü yanında her kapasitenin de bir sınırı vardır. Hiç kimse kendini mücadele sorumluluğu taşımaktan uzak görmesin. Hiç kimse 'Hasta olursam sağlık çalışanlarını tedavimi nasıl olsa yapar' kolaycılığına düşmesin. Sağlık personelimizin ailelerinin yanına döndüğünde yorgunluktan onlara ayıracak vakti kalmadığını unutmayalım. Sağlık ordumuz yıllık izinlerini bile kullanamamaktadır. Onlara destek verelim, kalabalıklardan uzaklaşalım, eş-dost-akraba ziyaretlerini erteleyelim. Yasakları beklemeden hayatımızı tanzim edelim."

Yeni anormal

Corona günlerinin ilk kabarması Nisanda zirveler (11 Nisan vaka 5.138, 19 Nisanda 127 vefat) yapmış sonra da Mayıs ayının sonuna doğru giderek sönmüştü. Göstergeler Haziranın 2’sinde 786 vakaya, 13’ünde de 14 vefata kadar düşmüştü. İşte o günlerde ‘Yeni Normal’ kavramıyla tanıştı Türkiye. Ağustos sonlarına kadar da sürdü bu dönem.

26 Ağustosta ikiye ayrıldı. O gün vefat sayısı 20 idi ama daha sonraki günler birdenbire artmaya başladı. 24 Eylülde 74’e kadar çıktı. 55’le düştü sandığımız 6 Ekimden bu yana da sürekli yükseldi maalesef. Önce 31 Ekimde 75’e çıktı, sonra da 100’ü (17 kasım 103), 140’ı (20 Kasım 141) aşıp bugün yani 27 Kasım itibariyle 177’ye ulaşmış oldu. Özellikle son 10 gündür hepsi bir önceki günü geride bırakan rekor yükselişler izliyoruz.  

Diğer kol vaka sayılarıyla ilgili. 26 Ağustosta yeni vaka sayısı 1.313 idi. 12 Eylülde 1500’ü aştı (1.509), 23 Eylülde 1.767 oldu, bir ay sonra da 21’inde 1.000 sayısı, 21 Ekimde de 2 bin aşılmış (2.013) oldu. Buraya kadar dramatik bir yükseliş yoktu vakalarda.

Ancak 7 Kasımda henüz 2.483 iken sonrasında hızlı bir yükselişle 13 Kasımda önce 3 bin aşıldı. Sonrasında inanılmaz bir fırlama yaşadık. 18 Kasımda 4 bin (4.215), iki gün sonra 20 Kasımda 5 bin (5.103) aşıldı. Hemen ertesi gün yani 21 kasımda 5.532 ile 11 Nisan zirvesi (5.138) de 7 ay sonra geçilmiş oldu. Bitmedi sonraki gün de 6 bin geçildi (6.017). Durmadı iki gün sonra 24 Kasımda da 7 bin aşılmış (7.381) oldu.  

Bir sonraki gün yani 25 Kasımda durum artık tamamen farklıydı. Semptom göstermeyen vakaların da eklenmesiyle rakam o gün 28.351’e (6.814 hasta, 21.537 semptomsuz) fırladı. Aynı minvalde 26 Kasımda 29.132’yi (6.876 hasta, 22.256 semptomsuz), 27 Kasım yani bugün de 29.845’i (6.592 hasta,23.253 semptomsuz) görmüş olduk. 

Bugün artık "Yeni normal" tarihe karışmış, yerine "A-normal" yerleşmiş görünüyor. Karanlık bir tünelin içindeyiz, aşı maşı haberleri bile tünelin sonundaki ışığı görmemize yetmiyor. Yeniden iki haftalık "Bakalım ne olacak" periyotlarına endekslendik. Alınan tedbirlerin sonuçları yükselişi durduracak mı, yoksa daha radikal tedbirler mi alınacak? Allah hayra çıkarsın, ne diyelim.

25 Kasım 2020 Çarşamba

25 Kasım 2020 Çarşamba 23:00 CORONA GÜNLERİ.............................Dalgalanmadan durulmaz

Bir iyi, İki kötü

Bugün 24 Kasım öğretmenler günü. Hepimiz için hatırlanmaya değer, anlamlı bir gün. Tabi öncelikle öğretmenler için özel. Halen dünyaları onlarla dolu olan sevgili öğrenciler için de öyle. Çoktan mezun olmuş, iş güç sahibi insanlar her 24 Kasımda aniden hatırlarlar onu. Ya çocukları nedeniyle ya da kendi öğrencilikleri akıllarına düştüğü için.

Hatta emekli olup eleğini duvara asmış olanlar bile geçmiş zamanlara saygı adına kutlarlar bu günü. Herkes için farklı ama herkes için anlamlı bir gündür 24 Kasım. İyi bir gündür, senede bir de olsa güzeldir işte. Böylece herkes bir günlüğüne de olsa mutlu olur.

Ancak bu gün aynı zamanda corona belasının bir kez daha zirveleri vurduğu bir gün. Bugün 7.381 kişide daha virüs tespit edildi. 161 kişi vefat etti. Ağır hasta sayımız da maalesef 4.543'e ulaştı. Dün 6.713 kişinin hastalandığı, 153 kişi vefat ettiği ve ağır hasta sayımızın da maalesef 4.409 olduğu bir gündü. Bir evvelsi gün pozitif çıkan 6.017 kişiydi, 139 kişi de vefat etmişti. Ağır hasta sayımız ise 4.217 idi.

21 Kasımda vaka sayısı 5.532 olmuştu. 135 kişinin vefat ettiğini öğrenmiştik. Ağır hasta sayısı ise 4.121'e yükselmişti. Ondan önceki 20 Kasımda 5.103 kişide virüs görülmüş, 141 kişi vefat etmişti. Ağır hasta sayımız da 3.990 olmuştu. Görülüyor ki son hafta her gün bütün zamanların rekorları üst üste kırılıyor. Zira en son 7 ay önce 11 Nisanda 5.138 vaka ile ilk zirve görülmüş, 19 Nisanda da 127 kişi ile en yüksek ölüm gerçekleşmişti.  

O günlerde bir yandan garip bir ramazan ayı yaşıyor, öbür yandan da bugünkünden çok daha radikal tedbirler arasındaydık. "Hayat eve sığar" diyordu birileri. Seyahat edemiyor, katı sokağa çıkma yasaklarına uyuyorduk. Umudumuz ramazan bayramında iki bayramı birden kutlayabilmekti. Öyle de oldu aslında Mayısın sonlarında hem vaka sayıları hem de ölümler oldukça azalmıştı. Vaka sayısı 2 Haziranda  786’ya, 14 Haziranda da ölümler 15’e kadar düşmüştü.  

Normalleşme ile birlikte umutlar da genleşti, davranışlarımız da. Her yönden sıkıldığımız bir dönemi tamamen geride bırakmış gibi davrandık. Bu rehavet virüsün işine yaradı ve kısa zamanda tüm Anadolu coğrafyasına yayılıverdi. İşte Ağustostan, hatta kurban bayramından bu yana üzerimize büyüyen dalgalar halinde gelen Coronavirüs belası böyle canavarlaştı. Bir şey yokmuş gibi bayramlaştık, her şey normalmiş gibi taziyelerde bulunduk, asker uğurladık ve düğün yaptık. Büyük şehirlerden beldelere köylere mahallelere ulaştırdık virüsü el birlik.

Böylece bayramlar, tatil seyahatleri, ziyaretler, nişan ve düğünlerle geçen üç ay geçirdik. Bu süreçte corona da bizi rahat bıraktı diyebilirim. Günlük vakalar 1.000 civarında, ölümler de 20 dolayında seyrediyordu.Ne zaman ki Eylül ayıyla birlikte tatil bitti, herkes yeniden büyük şehirlere aktı. O zaman sanki virüs de harekete geçti yeniden. Vakalar Ekimde 1500'lerden önce 2.000'lere sonra da daha yukarılara yöneldi. Ölümler de önce 70'leri buldu, sonra 100'ü aştı ardından da 150'lere 160'lara dayandı.

Corona günleri sanki bir iyi iki kötü haberle sürekli dalgalanıyor. Şu anda ilkini geride bırakan bir zirvenin tepesindeyiz. Dilerim bu durum önümüzdeki günlerin en kötüsü olur. Fakat sayılar daha da yükselecek, daha da kötü günler göreceğiz gibi bir his var içimde. Üstelik bu duygu aşı haberlerinin yoğunlaştığı bir zamanda hissediliyor. 

Aşı çalışmalarının sonuna gelindiği yolundaki bir kaç koldan gelen müjdeler madalyonun iyi tarafı. Ama yeniden alınmakta olan zecri tedbirler, artan rakamlar, aşı olunsa bile salgının önünün ancak yazın kesilebileceği yönündeki uyarılar da madalyonun gölgeli tarafı. Bir iki gibi bir ölçü hiç de adil değil. "Dayan Türkiye, dayan insanlık! Bu iş dalgalanmadan durulmayacak." 

İniş çıkış sarmalı

Ekim ayından bu yana çok iniş çıkışlı bir dönem geçirdik. Corona bu günlerde yeniden kabardı. Karadeniz'de keşfedilen doğalgaz rezervine 85 milyar metreküp daha bu sırada eklendi. Ama İzmir depremi de aynı dönemde geldi. 

Ardından da büyük ihtimal teröristlerin sabotajıyla bazı yerlerde peş peşe orman yangınları oldu. Ama yine bu dönemde 1000’in üzerinde terörist etkisiz hale getirildi.

Kasım ayı başında ABD’nin başkanlık seçimleri vardı. Şu sıralar Trump yenilgisini hazmetmeye çalışırken Biden de kabinesini açıklamaya hazırlanıyor. Üzülelim mi sevinelim mi bilemedik. Bizim için al birini vur ötekine durumu. İşte tam da bu sırada Azerbaycan 30 yıldır işgal altındaki Karabağ topraklarını Ermenistan’ın elinden kurtardı.İşte buna özümüzden sevindik.

Tam da o ara ne olduysa Ekonomi yönetiminde birdenbire bazı değişiklikler oldu. Merkez bankası başkanı görevden alındı yerine eski Bakan Naci Ağbal atandı. Berat Albayrak’ın istifası kabul edildi yerine Lütfi Elvan getirildi. İlginç bir şekilde Döviz ve altın fiyatları geriledi borsa yükseldi. 

Bir güzel haber de Tarım Orman Bakanlığından geldi. Bakanlık verilerine göre bu yıl ekim ayı itibarıyla yaklaşık 256 bin hektarda arazi toplulaştırma tescili yapılmış. Böylece toplamda 4,48 milyon hektar alanda toplulaştırma tescili bitirilmiş oluyor. Yıl sonu itibarıyla 541 bin hektarlık bölgede daha arazi toplulaştırma tescil çalışmasının tamamlanması hedefleniyormuş. Ülkemiz için bu diğerleri arasında gölgede kalan güzel haberlerden.

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan rapora göre, yaklaşık 28 milyon hektar tarım alanının bulunduğu Türkiye’de, verimliliği artırıcı tedbirlerin başında arazi toplulaştırması ve sulaması geliyor. Bakanlık da arazi toplulaştırma çalışmalarına büyük önem veriyor. Bu kapsamda 8,2 milyon hektar alanda toplulaştırma çalışmaları yürütülüyor. Şu ana kadar da 4.48 milyon hektar alanda tescil işlemleri gerçekleştirilmiş durumda. Bu da sevindirici bir haber.

Ne var ki yine bu dönemde İzmir'de 30 Ekim saat 14.51'de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem hepimizi epey korkuttu.115 kişinin ölümüne 1000'in üzerinde yaralanmaya neden olan depremden sonra başlatılan hasar tespit çalışmalarında yaklaşık 110 bin yapı incelendi. Ağır hasarlı, acil yıkılacak ve yıkık durumda olan 506 bina, 4 bin 239 bağımsız bölüm tespit edilirken, 5 bin 119 binanın az hasarlı, 511’inin de orta hasarlı olduğu belirlenmiş oldu. Onlarca bina boşaltılarak yıkıldı. Büyük geçmiş oldun, hayra vesile olur inşallah.

Hayat devam ediyor. Bir başka iyi haber ihracat rakamlarında. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre; ekim ayında ihracat geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 5,6’lık artışla 17 milyar 333 milyon dolara ulaşmış. Yani Pandemi bile, Türkiye'nin ihracatındaki yükselişi durduramamış görünüyor.  Hem de 1 milyar 620 milyon dolar ile en çok ihracat gerçekleştirilen ülke Doğu Akdenizde gemimize hukuksuz baskın yapan Almanya olmuş.

17 milyar 333 milyon dolarlık ekim ayı ihracatı, ilk 10 ayın en yüksek ihracat rakamı ve Cumhuriyet tarihinin aylık ihracat rekoru olarak literatüre girerken, e-ihracat faaliyetlerinin hız kazanmasıyla da 742 firma, ekim ayında 114 milyon 158 bin dolarlık ihracat gerçekleştirmiş.  Toplamda ise 42 bin 559 firma, 208 ülkeye Türk ürünleri göndermişler. Ne güzel haber!

Fakat şu corona musibeti izin vermiyor ki sevinelim. Covid-19 ülkemizde olduğundan çok daha fazlasıyla Avrupa'da, Amerikada dünyanın diğer ülkelerinde dolu dizgin gidiyor. Bir çok ülke yeniden daha radikal tedbirler almaya başladı. Tüm dünyada günlük vaka sayıları ekim ayının başından beri 300 binden 650 binlere kadar çıktı. Ölümler de 5.000’lerden günlük 10.000’lerin üstüne fırladı. 

Ülkemizde de her gün bir öncekinden daha vaka ve ölüm sayısı duyar olduk. Bugün 25 Kasım itibariyle son 24 saatte 164 bin 547 Kovid-19 testi yapıldı, 6 bin 814 kişiye hastalık tanısı konuldu ve 168 kişi hayatını kaybetti. Halen 4.641 kişi ağır hasta durumda. Bugün Bilim Kurulu toplantısından sonra Sağlık Bakanı yeni açıklamalar yaptı. Anlaşılan ülke olarak zor günlere hazırlanıyoruz.

Karamsar kavadan sıyrılıp güzel gelişmelere odaklanmak istiyorum. Mesela ülkemizde özelleştirme uygulamalarının başlamasından bu yılın ekim ayı sonuna kadar toplam 70,4 milyar dolarlık satış-devir uygulaması gerçekleştirilmiş. Bu özelleştirme uygulamalarıyla başta petrokimya, demir-çelik, petrol rafinerisi, alkol-tütün ve elektrik dağıtımı olmak üzere birçok sektörden devlet tamamen çekilirken, elektrik üretim, telekomünikasyon, bankacılık-sigortacılık, hava taşımacılığı, liman işletmeciliği gibi sektörlerde ise payını azaltmış durumda. 

Son aylarda döviz kurlarında corona gibi hızlı bir yükselme gözleniyordu. Merkez Bankası Başkanının görevden alınması ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın görevden affının kabul edilmesinden sonra yeni Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın açıklamalarıyla birlikte Dolar ve altın fiyatları sert bir düşüş yaşadı. ABD seçimlerinin ve aşı haberlerinin bu düşüşte etkili olduğu söyleniyor. Yani ölümü göstererek sıtmaya razı ediliyoruz gibi. 

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli bir hamle daha yaptı. Bazı reform hazırlıkları olduğunu ve yeni bir istikrar, büyüme ve istihdam odaklı seferberlik başlattıklarını açıkladı. Vatandaşlardan, bireysel tasarruflarında milli paralarına güvenmelerini ve tercihlerini Türk Lirası'ndan yana kullanmalarını isteyen Erdoğan; "Ekonomide sıkıntılarımız elbette var ama karşımızdaki göstergeler de umut verici" şeklinde konuştu. İlaveten sayın Cumhurbaşkanımız, "Enflasyonu en kısa sürede tek haneye indireceğiz" de dedi. Bunlar da corona günlerinde duymak istediğimiz güzel haberlerdi.

24 Kasım 2020 Salı

25 Kasım 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı189................................Ulaşım

Ulaşım

Bu hafta konumuz ‘GZFT.04-ULAŞIM’ alanındaki güçlü/zayıf yönlerimiz ile karşı karşıya olduğumuz Fırsat/Tehditler. Bildiğiniz gibi daha önceki durum analizi çalışmasında bu sektörde Susurluk için güçlü yönler;’GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının  bulunması’ ve ’GY.04.2-Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması’ şeklinde belirlenmişti. FRS.04.1-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ de fırsat olarak görülmüştü. Diğer taraftan zayıf yanlarımız; ’ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ ve ZY.04.2-Havayolu imkânının uzaklığı’ olarak tespit edilmiş, tehdit olarak da ‘THD.04.1-İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi’  ile ‘THD.04.02-Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre sorunları’ değerlendirilmişti. Hiç kuşkusuz bu faktörler bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesini artı eksi etkileyebilecek konular. Bu sebeple güçlü yönlerden ve fırsatlardan yararlanarak daha ileri gidebiliriz. Zayıflıklarımızı onarıp güçlü hale getirmek de bu açıdan stratejik önem taşıyor. Ayrıca orta vadede gelişmemizi olumsuz etkileyebilecekleri için tehdit ve risklerden de sakınmamız gerekiyor. O halde önceden belirlemiş olduğumuz Amaç, Stratejik Amaç ve Stratejileri yeniden hatırlamalıyız. Çünkü bakış açımızı artık onlara göre ayarlıyor, hedeflerimizi onlar çerçevesinde belirliyoruz. Nitekim bu yazının nihayetinde de bazı HEDEFLER’ öngörmüş olacağız. Doğal olarak bu arada bir takım proje ve faaliyetler de su yüzüne çıkmış olacak.

Susurluk İlçemiz ulaşım ağı bakımından gerçekten de önemli bir konumda. Karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor ve mevcut ulaşım araçları her daim çalışmakta. Tarihi konumu itibariyle hep bir geçiş noktası olmuş. Zaten eski ismi ‘Fırt’ bu özelliğini çok güzel açıklıyor. Denizden Bandırma-Balıkesir yolu ile karadan İstanbul-Bursa yolu ve Bandırma-Manisa demiryolu üzerinden İzmir'e ulaşım hep Susurluk’tan geçerek sağlanmış. Özellikle ’GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması’ Susurluğu çok avantajlı bir konuma oturtuyor. Bandırmaya yakınlık aynı zamanda İstanbul gibi büyük bir pazara da yakın olmak demek. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoban yolu da ilçemizden geçiyor. Bu bağlamda oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve ticaret ağlarının yoğun olduğu iki büyük kente ulaşma alternatifimiz çok. Meselâ demir yolu konusunda orta vadede daha da güçlü hale geleceğimiz anlaşılıyor. Ülke çapında geliştirilen stratejiler ve belirlenen hedefler doğrultusunda şekillenecek demiryolu sektörü sayesinde demiryolları giderek daha çok tercih edilen bir ulaşım sistemi olacak. İşte ilçemizin İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük sanayi merkezleri arasındaki konumu, güçlü ulaşım ağları içinde bulunmamız, söz konusu alternatif alanlara ve Bandırma limanına yakınlığımız bize orta vadede de pek çok açıdan avantaj sağlayacak. 

         Bursa-Bandırma-Balıkesir-Manisa-İzmir kara yolu ilçemizin içinden geçtiği için tarihten beri bu bölgeye canlılık sebebi olmuş. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otobanı da bu akışkanlığı güçlendirmiş oldu. Ayrıca Bandırma-İzmir tren yolu da İzmir’den Marmara denizine kadar yakın bölgenin liman bağlantısını sağlamakta. Böylesine ’GY.04.2-Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması’  tabi ki ilçemize önemli bir avantaj kazandırıyor. Ulaşım imkânlarının bu çeşitliliği ve gücü ilçe merkezimizi çok elverişli ve stratejik bir konuma yükseltiyor. Bilhassa İstanbul-Bandırma-Bursa-Balıkesir-Manisa-İzmir ve Ankara/ İstanbul-Bursa-Balıkesir-Edremit/Manisa-İzmir karayolu üzerinde bulunması yüzünden tarihi boyunca ilçemiz gelen geçen yolculara lezzetli ayranını ikram etmekle ünlenmiş. Günümüze kadar da açılan birçok mola ve dinlenme tesisi ilçeye önemli bir istihdam kapısı olmuşlar. Karayolu imkânı ilçemizin Balıkesir’e uzaklığını sadece 45 km, Bursa iline uzaklığını ise 108 km. yapıyor. Ayrıca Susurluk merkezinden çevre il, ilçe ve köylerin hepsine ulaşım mümkün. 9 mahallenin ulaşımı stabilize yol, 35 mahallenin ulaşımı ise asfalt yol ile sağlanmakta.  Öte yandan İzmir -Bandırma demiryolu da ilçeden geçmekte olup, en yakın sivil hava alanı ise Bursa’da. Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma hiç kuşku yok ki çok önemli bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için değil Bölgenin de denize açılan kapısı. Kaldı ki 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor. Bandırma’dan her gün karşılıklı olarak düzenlenen Bandırma-İstanbul Hızlı Feribot seferleri bilhassa ilçemiz için de ayrı bir avantaj.  Zira Bandırma’dan Hızlı Feribotla İstanbul’a 2 saatte ulaşılabiliyor. Ayrıca Bandırma’dan her gün Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri de var.

ULAŞIM başlığı altında ilçenin gelişmesini hızlandıracak ve destekleyecek bir dış 'Fırsat’  olarak halen yürütülmekte olan ‘FRS.04.01-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ söz konusu. Bunlardan tamamlanmış durumdaki Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi boylu boyunca Susurluk’tan geçtiği ve iki noktada giriş-çıkış imkânı verdiği için ilçemiz açısından oldukça önemli. Bilindiği üzere İstanbul ve İzmir arasındaki güzergâh geçmişten bu yana ticaret ve iç turizm açısından yoğun olarak kullanılıyor. Diğer yandan mevcut otoyol ile yapımı halen devam eden Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe Otoyoluna bağlanılması ve Çanakkale köprüsü üzerinden Tekirdağ’a ulaşılması da mümkün olacak. Otoyolun, aynı zamanda böyle bir başka proje olan 'Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Boğaz Köprüsü' ile de bütünleşmesi planlandı. Neticede kuzeye, batıya, doğuya ve güneye yani dört yöne de otoyol bağlantısı Susurluğa önemli bir avantaj sağlamış olacak. Böylece, işgücünden, harcanan yakıttan ve seyahat süresinden önemli ölçüde tasarruf edilecek. Daha da önemlisi ulaşımı daha ekonomik, hızlı ve güvenli hale getirecek. Deniz yolu ulaşımı konusunda Bandırma hiç kuşku yok ki önemli bir potansiyel. Gelişmiş ve donanımlı limanı ile sadece ilçemiz için değil Bölgenin de denize açılan kapısı. Kaldı ki 1998 yılında başlatılan İstanbul-Bandırma arasındaki hızlı feribot ve deniz otobüsü seferleri de ulaşımda büyük kolaylık sağlamaya devam ediyor. Karşılıklı hafta içi ve hafta sonu seferlerle bir buçuk iki saat gibi kısa bir sürede, İstanbul’a ulaşmak mümkün. Ayrıca Bandırma’dan her gün Tekirdağ ve İstanbul'a Ro-Ro seferleri de yapılıyor. Ayrıca Susurluk, Bandırma’yı İzmir’e bağlayan demiryolu üzerinde bulunuyor. Bu demiryolu hattı Bandırma limanı ile bütünleşmiş bir şekilde Susurluk üzerinden Balıkesir-Soma-Manisa-İzmir’e kadar uzanıyor. Balıkesir’den doğu istikametine devam eden demiryolu hattı ise bölgeyi Eskişehir-Ankara ve Afyon-Konya kentlerine bağlamakta. Bu arada 2023 yılına kadar yapımı planlanan yüksek hızlı demiryolu hatlarından biri de Bölgeyi ilgilendiren Bursa-Balıkesir-İzmir hattı. Bu Hızlı Tren Hattı ile Ankara, İzmir, İstanbul ve Bursa gibi metropollerin arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve seyahat süresinin azaltılması hedefleniyor. Gerek yolcu taşımacılığı gerekse Bölge ekonomisinin girdileri ile üretilen mamullerin iç ve dış pazarlara ulaştırılması açısından söz konusu proje büyük önem arz ediyor. Zira çift yönlü toplam 245 km uzunluğundaki demiryolu hattının Bandırma-Susurluk-Balıkesir-Soma-Bergama hattı üzerinden Çandarlı Limanı ve Aliağa’ya ulaşması planlanıyor. İlaveten bu hatta Bandırma-Biga-Çanakkale bağlantısının sağlanması da düşünülmüş.

    Biliyorsunuz ilk amacımız; ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’. Hemen altında ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ Stratejik Amacımız var. Onu gerçekleştirmenin stratejisi de ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanmak’ olarak öngörüldü. Bu bağlamda hiç şüphe yok ki elimizdeki güçlü yanları ve dış çevreden yönelen fırsatları kullanmak değerli bir başlangıç olur. Ancak Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması şeklindeki güçlü yönümüzü daha da güçlendirecek ne olabilir? Orta vadede bölgemizde dört önemli gelişme bekleniyor. Biri Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı yolları, diğeri Balıkesir havaalanı, üçüncüsü uluslararası Tekirdağ ihraç limanı, dördüncüsü de Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi. Bu gelişmeler zaten mevcut olan güçlü ulaşım ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş olacak. O halde bizim bu noktada düşünmemiz gereken üç hedef olabilir. ‘HDF.1.1.1.09-İlçede dış pazarlara yönelik bir ekonomi oluşumuna katkıda bulunmak’(En az %20) , ‘HDF.1.1.1.10-Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik avantajlarını değerlendirmek’(Bu kazancı öngörülecek somut göstergelerle izleyip yönlendirmek) ve daima fayda sağlayacak şekilde HDF.1.1.1.11-Bölgemizdeki ulaşım projelerinde ön almak’.

Kuşkusuz bu alanda güçlü yanlarımız ve fırsatlar kadar zayıf taraflarımız da var. Ayrıca orta vadede yönelebilecek bazı risklerle de karşı karşıyayız. Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu ulaşım sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız; ’ZY.04.1-İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ ve ‘ZY.04.2-Havayolu imkânının uzaklığı’ olarak belirlenmişti. Bölgede karayolu ulaşımı bugün için yeterli görünmekle birlikte orta vadede bölgenin erişilebilirliğini artırmak üzere ilave düzenleme ve yatırımlara ihtiyaç duyulabilir. Zira özellikle üretim yapılan kırsal alanlardaki ’İç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olması’ gerek ulaşım gerekse lojistik açıdan gelecekte sorun potansiyeli taşıyor. Bu orta vadede Susurluğun topyekûn gelişmesini engelleyebilecek bir zafiyet olabilir. Bu arada yıldan yıla artan araç trafiği ve üretim faaliyetleri sırasındaki hareketlilik göz önünde bulundurularak mevcut iç yollardaki iyileştirme çalışmalarının da kesintisiz sürdürülmesi ve sorunun büyümesine meydan verilmemesi gerekiyor. Ayrıca geleceğe yönelik olarak da ilçemizde teknik altyapı eksiklikleri bulunan mevcut yolların kalite ve güvenlik açısından yeterli seviyeye çıkarılması için şimdiden gerekli planlamalarının yapılması gerekiyor.

Zaten stratejik plan yaklaşımı; sürekli olarak ‘Güçlü’ yönlerin daha da güçlendirilmesini, ‘Zayıf’ tarafların da en azından bu zafiyetinden kurtarılarak güçlü yöne doğru evrilmesini amaçlar. Kara, deniz ve demiryolu imkânları bakımından ilçemiz çok elverişli bir konumda olmasına rağmen en yakın Bursa sivil hava alanına 108 Km. uzaklıkta. Koca Seyit Havalimanı ise hem daha uzak, hem de daha ziyade turizm amaçlı. Bu nedenle ’Havayolu imkânının uzaklığı’ şu an itibariyle ilçemiz için bir dezavantaj gibi görünüyor. Bu arada yılda 1 milyon yolcuya hizmet vermesi planlanan Balıkesir Merkez Havalimanı inşaatı tamamlanmış olmasına rağmen Bursa havaalanı seviyesine ulaşması zaman alabilir. Yine de bize 45 km. uzaklıktaki yeni havalimanının 420 dönümlük bir arazi üzerinde, 6 bin 500 metrekarelik terminal binası ve 28 bin 800 metrekarelik 4 uçak kapasiteli bir aprona sahip olduğunu kaydedelim. Bu kapasite, havaalanının orta vadede bölgenin her türlü ihtiyacına cevap verebilecek şekilde donatıldığı anlamına geliyor.

Şayet bir noktada zayıflık varsa doğal olarak ilk düşünülecek şey bu zaafiyetin güçlendirilmesi, hiç değilse zarar vermemesi için tedbir alınmasıdır. Bu açıdan ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ şeklindeki stratejisi bize yardımcı olabilir. Örneğin; Mevcut iç yollarla ilgili ‘HDF.1.3.2.09-Büyük şehir nezdinde gerekli ulaşım planlamalarına katkı vermek’. Aynı şekilde Bursa havaalanının uzaklığına karşılık ‘HDF.1.3.2.10-Balıkesir havaalanına yakınlık avantajımızı kullanmak’ (Turizm, Ticaret, Sosyal etkinlikler ve ekonomik açıdan kişi sayısı, düzenlenen etkinlik hacmi,  parasal gelir miktarı vb. somut göstergelerle kazanca dönüştürmek) orta vadede üzerinde düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir konu. Diğer yandan iç yolların kalite ve güvenliğinin düşük olmaması  ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ stratejik amacımız için ve ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi için son derece önemli. Bu yüzden gerek ana ulaşım ağlarında gerekse iç yollarda ‘HDF.2.4.2.04-Ulaşım iyileştirme faaliyetlerinin kesintisiz sürmesi için takipçi olmak’(Her yıl km. bazında belli bir hedefi yakalayacak şekilde), olmazsa olmaz bir hedef. Böylece konumumuzla çevre imkânlarımızı değerlendirmek gelecekte bir cazibe merkezi olmamıza katkı sunabileceği gibi her alanda ilerleme sağlamak da; özgün, ileri ve güçlü olmamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca bu hedeflerin gerçekleşmesi bugün için zayıflık ve tehdit gibi görünen birçok hususu da avantaja dönüştürebilir. Aynen ‘THD.04.01‘İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi’ meselesinde olduğu gibi. Neticede bu otoyol da akıllıca değerlendirebilirsek elimizi güçlendiren bir fırsat neden olmasın? Karacabey ayrımı kavşağından başlayarak Susurluk ilçe merkezinin kuzeyinden geçen ve Ömerköy’den sonra Yeniköy üzerinden Balıkesir’e ulaşan bu yolun transit ulaşım için giderek daha fazla önem kazanacağı açık. Beri yandan otoyolun görünen ilk faydası, mevcut karayolu üzerinde günden güne artan araç trafiği yoğunluğunu hafifletmesi ve ulaşım süresini önemli oranda kısaltması olacak. Ayrıca bölge ürünlerinin daha kısa sürede İzmir, İstanbul ve Bursa’ya ulaşmasını sağlayacağı da ortada. Yol üstü konumumuzun neredeyse 5 asır boyu bazı nimetlerinden yararlanmış olan ilçemiz için başlangıçta otobanın ilçe merkezinin dışından geçmesi çok tabi olarak bir tehdit olarak da algılanmış olabilir. Aynı şekilde ‘THD.04.02-Otoyolun ilçede yol açacağı ekonomik, sosyal ve çevre sorunları’ olabileceğini de pekâlâ düşünebiliriz. Otoyol sebebiyle ilçemizde elbette bazı ekonomik kayıplar söz konusu olacak. Geleneksel mola yeri konumumuz, yaz aylarında güneye ve batıya gidip gelen tatilci yoğunluğuna dayanan işletmelerimiz bundan olumsuz etkilenebilir. İlçemizin sosyal açıdan daha geri planda kalabileceğinden endişe edilebilir. Oradan geçip gidenleri biz görmediğimiz, tanımadığımız için, onlar da Susurluğu görmedikleri, tanımadıkları için sosyal hayat da olumsuz etkilenebilecek. Hatta otoyolların geçtiği yerlerdeki doğal güzellikleri yok ettiğini, ulaşımı engellediğini hatta su ve havayı zehirlediğini bile düşünebiliriz. Belki de tüm otoyol güzergâhlarında yaşanan bazı çevre sorunlarına biz de şahit olmuş olacağız. Ancak telaş etmeye de mahal yok. Bunlar ne kadar doğru, ne kadar zarar göreceğiz bunlar net bilinmeli. Ayrıca bu sürecin orta vadede geçerliliğinin ne olacağı da öngörülebilmeli. Mesela Plaka Tanıma Sistemi kayıtları itibarıyla, 2018 yılında Susurluk karayolundan 13 milyon 200 bine yakın araç geçmiş. 2019 yılında geçen araç sayısı ise 13 milyon 900 bine yakın. Bu açıdan bakarsak yeni otoyol şehrimizden geçen araç sayısını azaltmamış. Ülkede trafiğe giren araç sayısına paralel olarak artmış.  Belki açılışını takip eden ilk birkaç ay bir azalma olmuş olabilir, ancak rakamlar yıl geneli itibariyle 700 bin artış olduğunu gösteriyor. Ben bu yolu Gökçe yazı girişinden Gebze çıkışına kadar özel aracımla geçtim. Köprü dahil 220 lira tuttu. Bu tercih bir fayda maliyet karşılaştırmasına bağlı. Zaman, yoğun trafik yükü ve harcanacak yakıt maliyetini hesaplayan herkes dilediği alternatifi kullanabilir. Her hâlükârda karayolumuzdan geçme tercihinde bulunanlar hiç de az olmayacak. En azından uygulandığı iddia edilen yüksek geçiş ücretinin bizim için yakın gelecekte de bir fırsat olduğunu düşünebiliriz. Ancak unutmayalım ki fırsat ya da avantaj olarak gördüğümüz şeyler de değerlendirilmediğinde kaçar gider. Tehdit ya da dezavantaj olduğunu düşündüğümüz şeyler de tedbir almazsak korktuğumuzu başımıza getirir. Fırsat veya tehdit, dışardan bize hangisi yönelmişse yönelsin onu fırsat ya da tehdit haline getirecek olan bizim onlara karşı tutum ve davranışımızdır. Bir misal verecek olursak genç ve atak girişimcilerimizden Nuri Yasa ön alarak şimdiden otoyolun ilçe merkezine en yakın olduğu bir noktaya tesis kurdu. Hem de çift taraflı olarak. Bu yatırım geleceği öngörebilen, tehdidi fırsata, riski avantaja çevirebilen örnek bir hareket. Şimdi biz de şikâyet etmek yerine bu tehditlerden sakınmak hatta mümkünse fırsata çevirmek için ne gibi hedefler öngörebiliriz, bunları düşünmeliyiz.

    Öncelikle ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir Stratejik Amacımız var. Bu amaç için üç tane strateji uygulayacağımızı düşünmüşüz: ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’,’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’. İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi bizi bildiğimiz alıştığımız mola tesisleri geleneğimizi yenilemeye zorluyor. Bunun için de özgün bir model ortaya koymak gerek. Mesela otoban yolcularının kısa süreli de olsa ‘yoldan çıkmalarını’ sağlayacak ilgi çekici ‘HDF.2.4.1.01-Özgün dinlenme, alışveriş etme, eğlenme ve konaklama konseptleri tasarlamak ve hayata geçirmek’ yararlı olabilir. Ayrıca ‘HDF.2.4.1.02-Cezbedici Susurluk markaları oluşturmak’ şeklinde başka bir hedef de aynı stratejimize hizmet edecektir. Otoyolun ilçede yol açabileceği muhtemel ekonomik, sosyal ve çevre sorunlarına karşı da ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ çerçevesinde ‘StrA.3.1-Sürdürülebilir kalkınmayı başarmak’şeklinde bir stratejik amacımız ve ‘Str.3.1.1-Amaç ve güç birliği yapma’ stratejimiz bulunuyor. Bu nedenle otoyolda ilk tesisi açan ‘Yasa’yı aynen Susurluğun kadim ‘ömür ayranı’ markası gibi sahiplenmemiz ve yükseltmemiz gerekiyor. O halde amaç ve güç birliği yapma noktasında ‘HDF.3.1.1.02-Tesis, yatırımcı ve markalarımıza sahip çıkmak’hedefinden daha tabi ne olabilir.

yyalcin3@gmail.com

23 Kasım 2020 Pazartesi

23 Kasım 2020 Pazartesi 23:30 CORONA GÜNLERİ.............................Karabasan yeniden

İkinci zirve

Sağlık Bakanlığı Corona virüsü için son gelişmeleri ve Türkiye Günlük Korona Tablosu'nu açıkladı. Tabloya göre son 24 saatte 155 bin 516 Kovid-19 testi yapılmış. 6 bin 17 kişiye hastalık tanısı konulurken 139 kişi de vefat etmiş. Ağır hasta sayısı ise 4 bin 217. Bu gerçekleşmeler bu güne kadarki en yüksek rakamlar.

Bakan Koca yaptığı açıklamada, "Tedbirler ve kısıtlamaların yakın zamanda netice vermesi için kurallara sıkı sıkıya uymalıyız. Salgınla mücadelenin yöntemi asırlardır değişmedi: el Temizliği, Maske ve Mesafe. Sevdiklerimiz için tedbirlere uyalım" demiş.

Dün 21 Kasım itibariyle 152 bin 214 Kovid-19 testi yapılmış, 5 bin 532 kişiye hastalık tanısı konulmuş ve 135 kişi vefat etmişti. Ağır hasta sayısı ise 4 bin 121 idi. Yükselme giderek dikleşiyor ve ilk kabarmayı egale ediyor.

 

Türkiye’de 1 Ekimde başlayan 4.ncü kabarma bir ay sürmüş ve günlük vakalar 1.407’debn başlayarak 30 Ekimde 2.322’ye kadar ancak çıkmıştı. Yani son üç kabarma ilk dönemdeki gibi sert bir tepe yapmamış, 1.000 ile 2.300 arasında sınırlı kalmıştı.  Ancak 1 Kasımda 2.106 günlük vaka ile başlayan süreç 2.nci, 3.ncü ve 4.ncü kabarmalara benzemiyor.

 

Artık bu 5.nci kabarmanın içindeyiz. Belki Mart Nisan dönemiyle karşılaştırılabilecek ölçüde dik bir tepe bu. Çünkü; 7 Kasımda 2.483 idi, 13 Kasımda 3.045 oldu, 16 Kasımda 3.316, 17 Kasımda 3.819, 18 Kasımda 4.215, 19 Kasımda 4.542, 20 Kasımda 5.103, 21 Kasımda 5.532 ve nihayet 22 Kasımda 6.017 ile tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştı. Halbuki şimdiye kadarki en yüksek zirve 11 Nisanda görülen 5.138 idi.

 

Ölümlerde de benzer bir durum var. Çünkü; En son 30 Ekimde 78 kişi vefat etmişti. 5.nci kabarmaya göre 3 Kasımda 79, 7 Kasımda 81, 13 Kasımda 93, 16 Kasımda 94, 17 Kasımda 103, 18 Kasımda 116, 19 Kasımda 123, 20 Kasımda 141, 21 Kasımda 135 ve nihayet 22 Kasımda 139 ile yine tüm zamanların en yüksek noktasına çıktı maalesef. Halbuki şimdiye kadarki en yüksek zirve 19 Nisanda görülen 127 idi.


Ağır hastaların artışı da endişe verici. 1 kasımda 2.177 iken 2 kasımda 2.341, 4 kasımda 2.464, 5 kasımda 2.564 ve 9 kasımda da 2.867 oldu. Ayın ikinci yarısında 3 binleri aşarak dört binlere doğru yükseldiğini gördük. 16 kasımda 3.610, 19 Kasımda 3.850, 21 kasımda 4.121 ve nihayet 22 Kasımda da 4.217’ye ulaştı. Oysa ilk kabarmada en yüksek entübe hasta sayısı 20 Nisanda 1.909 olarak görülmüş, bu güne kadar 2 bini hiç aşmamıştı. 


Küresel karabasan 

Kış zorlu geçecek demiştik. Görünen o ki küresel karabasan bütün ağırlığıyla çökmüş bile. Malum, bir uyku felci olarak bilinen karabasan, bedenin hareket edememesi oluyor. Uykudan uyanmak istediğimiz halde uyanamadığımız, bağırarak yardım isteyip de bağıramadığımız bir hal. 


Şu anda tüm insanlık göğsünün üzerine oturmuş bir karabasanın ağırlığıyla istese de serbest hareket edemiyor, kalkamıyor, hatta bu maskelerle konuşamıyor bile.

 

Dünya genelinde yeni tip koronavirüs (COVID-19) vaka sayısı 58 milyon 986 bini geçti. Toplam 1 milyon 393 bin 689 kişi yaşamını yitirirken, 40 milyon 767 bin 527 kişi de virüsü yenerek iyileşti. Son iki günde dünyada toplam yeni vakaların sayısı 600 bini aşmış durumda.


Vaka sayılarında 1nci sırada Amerika Birleşik Devletleri (12.088.410) var. İkinci sırada Hindistan (9.095.806) geliyor. 3.ncü sırada Brezilya  (6.052.786), 4.ncü sırada Fransa (2.178.023) ve 5.nci sırada Rusya (2.047.563) onları takip ediyor. 


Listede 1 milyonun üstünde vaka sayısı olan diğer ülkeler sırasıyla; ispanya (1.556.730) 6.ncı, İngiltere (1.497.135) 7.nci, İtalya (1.380.531) 8.nci, Arjantin (1.366.182) 9.ncu, Kolombiya (1.240.493) 10.ncu ve Meksika (1.025.969) 11.nci sıraya yerleşmiş. 

Aynı sıralamada Almanya (927.990) 13.ncü sırada, İran (841.308) 15.nci sırada, Belçika (556.904) 18.nci sırada,  Hollanda (486.820) 23.ncü, Bangladeş (445.281) 24.ncü ve Türkiye ise (440.805) 25.nci durumda. Devamında Pakistan (374.173) 28.nci, Suudi Arabistan (355.034) 29.ncu, Kanada (329.084) 30.ncu ve İsrail (328.397) de 31.nci durumda.

Dünyada ölüm/vaka oranı bakımından %29 ile ilk sırada Yemen var. Meksika da %9,8 ile ikinci. Bu listede İran %5,3 ile 8.nci, Çin %5,20 ile 10.ncu, İngiltere %3,7 ile 15.nci, İtalya %3,6 ile 17.nci, Brezilya, Belçika, Şili %2,8 ile 34-35-36-37.nci oluyorlar. Türkiye de aynı oranla 38.nci durumda.

Ülkelerin nüfusları bir birinden çok farklı. Dolayısıyla "1.000.000 nüfus başına" ölçütü daha doğru bir sıralama imkanı veriyor. Buna göre dünyanın önemli ülkeleri; Belçika (48.755) 6.ncı, ABD (36.946) 11.nci, İspanya (33.316) 15.nci, Fransa (32.514) 16.ncı, Brezilya (28.894) 21.nci, Şili (28.787) 22.nci, İtalya (22.846) 35.nci, İngiltere (22.517) 36.ncı, Rusya (14.172) 56.ncı, İran (10.285) 74.ncü ve Türkiye (5.354) 93.ncü sırada.Tüm dünyada 1.000.000 nüfus başına vaka sayısı ise 6.915 görünüyor. 

Aynı ölçüt yani 1.000.000 nüfus başına ölüm sayıları itibariyle 1.nci sırada Belçika (1.359), 2.nci sırada Peru (1.111),  5.nci sırada ispanya (912), 6.nci sırada Arjantin   (829), 7.nci sırada Birleşik Krallık (823), 8.nci sırada İtalya (815), 9.nci sırada Brezilya   (807), 10.nci sırada Şili (803), 11.nci sırada Meksika (799), 12.nci sırada Bolivya (784), 13.ncü sırada ABD (725) ve 15.nci sırada  Fransa (725) var.  Bu listede Almanya (169) ile 66.ncı Türkiye de (148) 170.nci sırada bulunuyor.Tüm dünyada 1.000.000 nüfus başına ölüm sayısı ise 169 olarak hesaplanmış. 

Bugün salgın ülkeleri aşıp küresel düzeyde kıtalar arası karşılaştırılabilir bir büyüklüğe ulaşmış bulunuyor. Mesela Kuzey Amerika’da 366,5 milyon insan yaşıyor. Toplam 12.234.890 vaka ve 265.756 ölüm gerçekleşmiş. Aynı kıtada 1.000.000 nüfus başına vaka 33.379, ölüm ise 725 kişi olmuş. Avrupa kıtasında yaşayan insan sayısı ise 513,5 milyon. Toplam 11.472.818 vaka var ve 286.279 ölüm kayıtlara geçmiş. Bu kıtada 1.000.000 nüfus başına vaka 22.344, ölüm ise 558 kişi.

Güney Amerika kıtasında yaşayan insan sayısı da 426,6 milyon. Toplam 10.606.820 vaka ve 315.520 ölüm gerçekleşmiş. Aynı kıtada 1.000.000 nüfus başına vaka 24.863, ölüm ise 740 kişi hesaplanmış. Güney Asyada 1.835,2 milyon insan yaşıyor. Kayıtlarda toplam 10.159.079 vaka ve 149.823 ölüm görünüyor. Buna göre 1.000.000 nüfus başına vaka 5.535, ölüm ise 82 kişi olmuş. Rusya ve Orta Asya bölgesinde ise 241,5 milyon insan var. 12.717.923 vaka, 44.155 ölüm bildirilmiş. Orada da 11.257 bir milyon nüfus başına vaka 183 ölüm var.