Geçen yıl; bir hastalık çıkacak adeta "hayatı
durduracak, evlerimizden çıkamaz hale geleceğiz" denseydi kim inanırdı?
"Çinin bilmemne kentinde, bilmem hangi hayvandan, bilmem kimin aldığı bir
virüs üç ay içinde bütün dünyaya bulaşacak, en az beş milyon insanı hasta
edecek ve yarım milyon insan bu yüzden ölecek" denseydi bunu aklımız
alabilir miydi? Komplo teorisi der geçerdik. Yok yok "Dünyanın bütün
sıcak gündemlerini bir anda solda sıfır yapacak, herkes bunu konuşacak, bütün
devletler bununla uğraşacak, süper güçleri, ve gelişmiş ülkeleri
sallayacak" diye ısrar etseydi "git işine be adam!" der miydik
demez miydik?
"Bu virüs savaşlardan, bombalardan, en gelişmiş
silahlardan daha tesirli olacak, bütün dünyayı adeta sığınaklara kapanmaya
zorlayacak" şeklinde bir şey okusak "bilim kurgu yapmışlar, amma
acaip şey!" diye düşünürdük herhalde. Onca bilim ve teknolojik gelişmeye
rağmen bu virüs karşısında bocalayan, sıfırdan çare bulmaya çalışan binlerce
bilim insanını, yüzlerce laboratuvarı, onlarca üniversite ve ilaç şirketini
duysaydık hayret etmez miydik?
Bugün borsa endekslerinden daha fazla dünyadaki virüs
merkezlerinin en güncel verileri izleniyor. Vaka ve ölüm sayıları ile
istatistikler takip ediliyor. Nefes nefese bütün dünyada corona ile
yarışıyoruz. Belki her şeyi bahis mevzuu yapan bazı kumarkolikler kimin
kazanacağı üzerine oyun bile oynuyor olabilirler. Globalizmin tam anlamıyla
hakimiyet kurduğu sanılan bir zamanda, tam tersine bir gelişme yaşandı. Küresel
olarak ülkeler sınırları içine, bireyler de evlerine kapandı. Özgürlük çağında
olduğumuz iddia edilen bir zamanda birdenbire yasaklarla, sınırlamalarla,
karantina ve sokağa çıkma uygulamalarıyla burun buruna geldik. Yetmedi bütün
devlet adamları hala gönüllü mahpusluk rica ediyor halklarından.
Camilere gidemiyoruz ama minarelerden canlı yayın
hatırlatmalar ve dualar dinliyoruz. İnancı zayıf hatta ateist insanlar bile
"Allahım bir an evvel kurtar bizi bu durumdan" diye konuşuyor ve
yazıyorlar. Kimimiz bu musibeti Allahın bir cezalandırması olarak görüyor,
kimimiz onda ibret alınması gereken hikmetli taraflar görüyoruz. Her halukarda
insanoğlunun her şeyi öngöremediği, çaresiz kalabildiği görüldü. Hatta geçmişte
vebada, cüzzamda olduğu gibi kadim ve basit bir müdafaaya yeniden mecbur kaldı:
"Evden çıkma!"
Corona günleri
24 Nisandan itibaren mübarek
ramazan ayıyla birbirine karıştı. Bu ay zaten bir anlamda okuma, muhasebe ve
tefekkür etmenin yoğunlukla
yaşandığı bir zaman dilimi. Doğal olarak Kur'an'la ve dini öğretilerle daha fazla
haşır neşiriz. İster istemez yaşadığımız salgın hastalık hakkında da bu
bağlamda düşünüyoruz. Meselâ; yüce kitabımız Kur’an ı
kerimin bazı ayetlerinde dünyada insanın başına gelen azap ve
cezalandırmalardan söz ediliyor. Dünya hayatının tümüyle bir imtihan olduğunu
anlatıyor. İnsanlığın zorluk ve felaketlerle imtihanı da böyle. “Biz sizi biraz
korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle
imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” diyor Bakara suresinin 155.ayeti. İnsan
corona türü musibetlerin de en azından böyle bir silkeleme, sarsma ve uyarma
vesilesi olabileceğini düşünüyor. Ancak, Kur'an böyle imtihanlardan yüz akıyla
çıkabilmenin yollarını da göstermiş. İnsan olduğumuz, insan olarak
sorumluluklarımız ve insan olarak üstünlüklerimiz olduğu hatırlatılmış sürekli
olarak. İnsan olduğumuz için ilahi hitaba mazhar olmuşuz, bütün uyarı ve
müjdeler insan olduğumuz için.
Demek corona gibi imtihanlardan da başarıyla ve
sağlıkla çıkmanın olmazsa olmazı önce 'insan' olabilmek. Ancak her nedense
giderek daha fazla trans-hümanizm (insan sonrası) ve post hümanizm (insan
ötesi) bir topluma doğru yönlendirildiğimiz bir gerçek. Bu konuda şu anda büyük
çoğunluğu Amerika’da yapılan binlerce araştırma ve çalışma tespit edilmiş.
Adeta teknoloji, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve eğitim insan ötesi bir dünya
için, dijital bir dünya için yeniden dizayn ediliyor. Genlerle, kopyalama denemeleriyle,
yapay zeka ve mikro biyolojik şeylerle hadsiz ve sorumsuz şekilde mi oynuyoruz?
Acaba orta ve uzun vadede insansız bir toplum mu amaçlanıyor? Hayvan sevgisine,
hayvan haklarına, robot haklarına, robot hukukuna vs. romantik romantik
bakarken insanlığımız elden mi gidiyor? İnsan türü nasıl bir tehlike ile karşı
karşıya? Tamam olabilir, biz buna hazırız demek, yeni bir sömürü sistemine mi
kapı açmış olacak? Bu gidişat bizi nereye götürecek? İnsan ve insani değerler
aşındırıla aşındırıla nostaljik hale mi getirilmiş olacak? Bugün nostaljik
olarak andığımız pek çok şeyin artık bir daha geri gelmeyecek şekilde elimizden
kayıp gittiğini çok iyi biliyoruz. Bugün için akla gelen esas soru şu: acaba
corona insanlığın bu yanlış gidişiyle ilgili olabilir mi?
Yüce Kitabımız, “O halde nereye gidiyorsunuz?”
(Tekvir, 81/26) ayeti ile gidişatımızı sorgulamamızı ve “ Ey iman edenler, iman
ediniz…” (Nisa, 4/136) ayeti ile de imanımızı taze tutacak işler yapmamızı
emrediyor. O halde bu salgından ve bunun gibi krizlerden sağlıkla çıkabilmenin
bir başka yolu da müslüman olmak, müslüman kalmaya çalışmak olmalı. İslam inanç
ve medeniyetini referans alarak, yeryüzünün İnsan’ sızlaştırılma, Allah’
sızlaştırılma ve Ahlak’ sızlaştırılma Projesine dur demeliyiz. Mevcut düşünsel
birikimimizi kullanmalı ve yeni sürece uygun fikirler üretebilmeliyiz. Zira
şurası açık ki içinde olduğumuz çağda insanlık, düşünsel ve teolojik bir travma
yaşıyor. Özelde Batı dünyası sürüklendiğimiz gidişi önleyebilecek bir
dini-felsefi derinliğe sahip değil. Bazı iyi niyetli çabalar da çıkan sorunları
engelleyemiyor işte. İslamsa, insanlığın ihtiyacı olan kadim ve evrensel
değerlere davet ediyor sürekli. Kuşku yok ki böylesi kriz dönemlerinde
insanların ve toplumların yeni arayışlara girmesi doğal bir gelişme. İslam’ın
evrensel ilkeleri ve ilahi değerleri bu arayışlara ve travmalara ilaç olabilir.
Bence de asıl ilaç bu.
İnsanlığın ve müslümanların iyi örnekliklere her
zamankinden daha çok ihtiyacı var. Her birimiz Kur’an ve sünnetin öngördüğü iyi
Müslümanlar olmaya çalışmalıyız. Müslümanlık etiketimizin önüne başka hiçbir
hassasiyetimizi onu unutturacak şekilde geçirmemeliyiz. Hayatımızı dünya ve
ahiret bütünlüğü içinde planlayabilmeliyiz. Bu dünyanın nihayetinde 'oyun ve
eğlence' olduğunu (En'âm 6/100) unutmamalıyız. İslam sadece iyiliği yaymak
amacını taşımaz. Aynı zamanda kötülüğe engel olmak amacını da taşır. Bir yandan
iyiliği yaygınlaştıracak, diğer yandan kötülüğe ve kötülüklere engel olacak
çalışmalar yapmalıyız. Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak bu korku
kültüründen uzaklaşabiliriz. Kur’an’ın müjdesidir: “Kim Benim hidayetime
uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."
(2/Bakara, 38).
Zor bir zamandan geçiyoruz. Şöyle diyor Kur'an:
"Zamana yemin olsun ki insanoğlu hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih
amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtuluşa
erecektir." (103 / Asr 1-3) “Rabbim, İçimizden birtakım beyinsizlerin
işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin
imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini
de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen
bağışlayanların en iyisisin! ( / Araf 155)