Doğu Akdeniz sorunu 2020 yılı dünyada bir pandemi kasırgası estirirken Türkiye açısından gerek ekonomik alanda gerekse jeostratejik konularda peşpeşe yeni saldırılarla mücadele edilen bir yıl olarak geçiyor. Bunlardan biri de enerji alanında. Şu sıralarda Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin karşısında çok farklı bir sorun büyütülüyor. Doğu Akdeniz'deki gerginliğin kökeni, 2000'li yılların başında zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin öngörülere dayanıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı. |
Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun araştırmalarına göre, Doğu Akdeniz’deki Levant bölgesi yaklaşık olarak 1,7 milyar varil petrol ve 3,45 trilyon metreküp doğal gaz potansiyeline sahip. Levant bölgesi İsrail, Lübnan ve Suriye’nin kıyıdaş olduğu 83 bin kilometrekarelik bir alanı kapsıyor. Bunun yanı sıra Doğu Akdeniz’de halihazırda bulunmuş doğal gaz yatakları da mevcut. Bunun en büyüğü Mısır’a ait Zohr doğal gaz sahası. Doğal gaz rezervinin 849 milyar metreküp büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor.
İsrail ise kendi münhasır ekonomik bölgesi içinde Tamar doğal gaz sahasına sahip. Bin 700 metre derinlikte bulunan rezervde 280 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin ediliyor. Kıbrıs Rum Yönetiminin İsrail adına arama çalışmalarını yürüten Noble Energy'ye verdiği ihaleyle bulunan ilk doğal gaz rezervi olan Afrodit sahasının 129 milyar metreküp kapasiteli olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra yine Kıbrıs Rum Yönetimi Glaucus-1 isimli sahada ilk tespitlere göre 142 ile 227 milyar metreküp aralığında büyüklüğe sahip bir doğal gaz rezervi tespit ettiklerini açıkladı.
ABD'nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar. Exxon Mobil'in 2018 sonunda Kıbrıs Adası'nın güney tarafında yer alan 10 numaralı parselde doğalgaz aramaya başlaması gerginliği daha da artıran bir adım oldu. Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.Türk hükümeti, ikinci sondaj gemisi Yavuz'u da doğalgaz arama faaliyetleri için bölgeye gönderdi.
Kıbrıs, son 10 yılda bulunan doğalgaz kaynaklarını ekonomik zenginliğe çevirme arayışında. Türk tarafının da elde edilecek gelirden yararlanacağını, bunun için bir fon oluşturulacağını belirten Kıbrıs hükümeti, başta BM olmak üzere uluslararası toplumdan gelebilecek baskıyı hafifletmeyi amaçlıyor. Türkiye'yi uluslararası planda zor duruma düşürmeyi de hedefleyen Kıbrıs hükümeti, bu politikaya paralel olarak, BM gözetimindeki müzakere sürecini de ucu açık bir sürece yaymayı öngörüyor. Türkiye ise Kıbrıs'ın tek taraflı olarak gördüğü politikasına karşı hamlelerini sürdürüyor. Kendisini Doğu Akdeniz'de sadece Antalya Körfezi tarafına sıkıştıracak politikaları boşa çıkartmaya çalışan Türkiye, hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için imkanlarını seferber ediyor.
Bu arada 7 Temmuz'da erken seçime giden Yunanistan'da iktidar değişti, radikal sol koalisyon (SYRIZA) seçimi ikinci sırada bitirirken Yeni Demokrasi Partisi tek başına iktidara geldi. Doğu Akdeniz'de hidrokarbon rezerv yataklarının keşfedilmesi, kıyıdaş ülkeler arasında hem yeni işbirliği alanları hem de ittifaklar kurulmasına neden oldu.
İsrail'in Tamar ve Leviathan, Mısır'ın Zohr ve Kıbrıs'ın Afrodit yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması hedefinde birleşen bu ülkeler, Yunanistan'ın da katılımıyla yeni bölgesel işbirliği platformları oluşturmaya başladılar. Ocak ayında Kahire'de bir araya gelen Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurduklarını ilan ettiler. Forumun amacı bölgesel kaynakların üretimi, tüketimi ve pazarlanması süreçlerinde işbirliği yapmak ve Doğu Akdeniz'i yeni bir enerji üssüne dönüştürmek olarak açıklanıyor.
Bu sürece paralel olarak Kıbrıs, Yunanistan ile birlikte Mısır, İsrail ve Ürdün'le ayrı ayrı üçlü işbirliği oluşumları kurarken, hem ABD'nin hem de AB'nin güçlü desteğini de aldı. Bu gelişmeler, Doğu Akdeniz'in önde gelen ülkelerinden biri olan Türkiye ve Kıbrıs adasının bir parçası olan Kıbrıs Türkleri'nin izolasyonuna neden oldu. Kıbrıs'ı zaten egemen bir devlet olarak tanımayan, Mısır ve İsrail ile ilişkileri de son derece gergin olan Türkiye, ekonomik ve siyasi haklarını korumak için daha yüksek sesle görünür olma politikasına yöneldi.
Yunanistan, Kıbrıs ve İtalya'nın AB üyesi olması, Doğu Akdeniz'de ABD, Katar, Fransa gibi ülkelerin büyük şirketlerinin yer alması Türkiye'nin daha da yalnızlaşmasına neden oldu. Türkiye, bu nedenle, Kıbrıs sorunun çözümünde tek yetkili olan BM'nin bu süreçte daha çok ses çıkarmasını talep ediyor.
Akdenizdeki mavi vatan Akdeniz'de birbirleriyle ihtilaf içinde olan çok sayıda kıyıdaş devlet var. Bu ülkeler şimdi yeni ittifaklarla farklı bir husumetin eşiğindeler. Gerginlik Akdeniz'deki enerji kaynaklarının kullanımı üzerine. Mısır ve İsrail arasında yapılan doğal gaz anlaşması daha önce benzeri görülmemiş bir ittifak. Son günlerde Yunanistan da bu bu plana dahil oldu. Aynı şekilde Ürdün ve Mısır arasında da bir doğal gaz ticaret anlaşması var. Ülkeler arasında bu ve benzeri yapılan ikili anlaşmaların yanı sıra, bölgedeki enerji stratejisi kapsamında atılan en büyük adım, Akdeniz’e kıyısı olan yedi ülkenin, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır’ın bu yılın başında oluşturduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu oldu. |
Türkiye’nin bu ittifak içinde yer almaması, Ankara’nın bölgede dışlandığı şeklinde algılandı. Aslında bu bir nevi Ankara’nın bazı bölge ülkeleriyle ilgili politikalarına tepkiydi. Mesela Ankara’nın 2013 yılındaki askeri darbeden bu yana Mısırla diplomatik kriz yaşadığı biliniyor. Gaz Forum’un merkezi de Kahirede ve resmi olarak bütün ülkelere açık. Ancak eylül ayında Kahire’de yapılan toplantıda, Türkiye, Lübnan ve Suriye yer almadı. Peki, Türkiye bugüne kadar hangi adımları attı?
Türkiye 2019’un başından itibaren bölgede çalışıyor. İlk olarak Nisan 2017’de Barbaros Hayreddin Paşa sismik arama gemisi Doğu Akdeniz’e gitti. Türkiye'nin ilk sondaj gemisi Fatih de geçen mayıs ayı başında Kıbrısın batısında çalışmaya başladı. Doğu Akdeniz’deki bu kritik hamle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından “Kıbrıs Türk halkını yok sayan, siyasi eşitliği temelden yok sayan ve Kıbrıs Türk halkının iradesini yok sayan bir çözümü bizim kabul etmemiz mümkün değil” şeklinde duyuruldu.
Bu yıl ikinci hamle Haziran ayının sonunda Yavuz Sondaj gemisinin gönderilmesiyle gerçekleşti. AB’nin Türkiye'ye karşı yaptırım kararının ardından Oruç Reis sismik araştırma gemisi yola çıkarıldı. Çavuşoğlu bu kez de AB yaptırımlarıyla ilgili “Eğer Türkiye'ye yönelik böyle kararlar alırsanız, faaliyetlerimizi artıracağız, 4. gemiyi de en kısa zamanda göndereceğiz" diye konuştu.
Oruç Reis Araştırma Gemisi ülkemizin deniz etki alanları başta olmak üzere tüm denizlerde en etkin şekilde araştırma yapılabilmesi amacıyla yerli ve milli şekilde üretilen, yerli ve milli firmalarımızdan destek alınarak çalıştırılan bir sismik araştırma gemisi. Geçtiğimiz günlerde Antalya'dan demir alarak Doğu Akdeniz'de çalışma yapacağı alana ulaştı. Ülkemizin gururu olan Oruç Reis doğalgaz, petrol arama çalışmaları, kıta sahanlığı araştırmaları, deniz tabanının haritalanması, incelenmesi, ayrıntılı görüntülenmesi, bu kapsamda deniz üstü rüzgar santrallerinin kurulacağı yerlerin veya doğalgaz, petrol araştırma platformlarının deniz tabanında oturacağı yerler için mühendislik çalışmaları yapabilecek kapasiteye sahip.
Sismik araştırmaya Kıbrıs adasının batısından başlayan Oruç Reis, Yunanistan ile Mısır’ın korsan anlaşma imzaladığı bölgenin sınırı olan 28 derece doğu boylamında. Bölgedeki tehdit seviyesinin artması üzerine 6 savaş gemisi refakatinde göreve başlayan MTA Oruç Reis’i koruyan gemi sayısı, Navtex sahasının sözde korsan anlaşma sınırı olan en batı uca yaklaşıldığında ve Yunan fırkateyn tacizinin püskürtülmesi sonrası 8’e kadar çıkarıldı.
Halen bölgede, Oruç Reis’in yanı sıra toplam 11 gemi faaliyet yürütüyor. Öte yandan denizaltılar ve diğer donanma unsurlarıyla da bölge yakından izlenmekte. Türk donanması, geminin sismik faaliyetlerinin engellenmesine hiçbir şekilde izin vermeyerek kilometrelerce uzaktan önlem alıyor. Oruç Reis’in bölgedeki faaliyetleri, daha önce belirlenerek ilan edilen 23 Ağustos’a kadar devam edecek.