27 Şubat 2021 Cumartesi

27 Şubat 2021 21:00 Cumartesi CORONA GÜNLERİ.......................................El-Hâlık/Kâria-El- Bâri/Tekâsür

El-Hâlık/Kâria

Bugün üç ayların 14.ncüsü, Corona günlerinin de 351.ncusu. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada esma ül hüsna’nın onikincisı “El-Hâlık” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden mushaf sırasına göre 101.ncisi olan “KâriaSûresiyle ilerliyoruz.


EL-HÂLIK: الخالق “Yaratmak” anlamındaki halk masdarından sıfat olup “yaratan” demek. Halk Kur’ân-ı Kerîm’de 171 yerde fiil sîgalarıyla, elli iki yerde de masdar olarak Allah’a nisbet edilmiş. Hâlik kelimesi sekiz âyette doğrudan doğruya, iki âyette “şekil verenlerin en güzeli” veya “kendilerine yaratıcılık nisbet edilenler içinde yegâne gerçek yaratıcı” anlamındaki ahsenü’l-hâlikīn terkibi içinde, bir âyette de tâzim amacıyla çoğul sîgası kullanılarak, “Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?” ifadesiyle Allah’a izâfe edilmiş. İki âyette ise “devamlı ve mükemmel biçimde yaratan” mânasında mübalağa sîgası oluşturan hallâk kelimesi kullanılmış (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḫlḳ” md.). Kur’an’da toplam 236 yerde Allah’a nisbet edilen halk kavramının çeşitli konu ve muhtevalarının başında göklerin ve yerin yani kâinatın yaratılışı geliyor. [1]

'O' Her şeyin varlığını ve geçireceği halleri takdir eden, her şeyin varlığını ve varlığı süresince görüp geçireceği bütün halleri, hadiseleri tayin ve tespit eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden, hiçbir eşi benzeri herhangi bir örneği olmadan yepyeni bir şey inşa eden, sürekli olarak yaratan, büyüklükte eşi olmayan, sonsuz yaratma gücüne ve sıfatına sahip, ondan başka hiçbir yaratıcının olmadığı, ondan başka hiçbir varlığın yaratma gücü ve yeteneği olmayan' manasına geliyor.

KÂRİA SÛRESİ: 11 âyet. “Kâri’a”, vuran, çarpan, kapıyı çalan, yürekleri hoplatan şey demek. Burada, kıyamet gününü ifade ediyor. Mushaftaki sıralamada yüz birinci, iniş sırasına göre otuzuncu sûre. Kureyş sûresinden sonra, Kıyâmet sûresinden önce Mekke’de inmiş. Sûrede bazı kıyamet tasvirlerine yer verilmekte ve âhiret sorumluluğu bilinci aşılayan uyarılarda bulunulmakta. [2]

Kaaria suresi ayetleri, gerek üslup gerekse anlam bakımından kıyamet olayının büyüklüğünü ve şiddetini ifade ettiği gibi kıyametin ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de gösteriyor. Kıyamet gününde insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri tasvir edilmiş. Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösteriyor. [3] Ahirete inanmayan Mekke müşriklerinin şahsında kıyamete kadar ahirete ve yeniden dirilişe inanmayanlara kıyametin dehşetini, kıyamet koparken insanların ne durumda olacaklarını anlatmakta.


“El kariah. Mel kariah. Ve ma edrake mel kariah. Yevme yekunün nasü kelferaşil mebsus. Ve tekunül cibalü kelıhnil menfuş. Fe emma men sekulet mevazınüh. Fe hüve fi ıyşetir radıyeh. Ve emma men haffet mevazınüh. Fe ümmühu havıyeh. Ve ma edrake mahiyeh. Narun hamiyeh”
[4]

“Yürekleri hoplatan büyük felaket! Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. Ama kimin de tartıları hafif gelirse, İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye'dir. Sen Hâviye'nin ne olduğunu ne bileceksin? O, kızgın bir ateştir.” [5]

O korkunç ses! O ne dehşetli ses! O korku salan sesin ne olduğunu bilir misin? O gün insanlar sağa sola dağılmış kelebekler gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yüne dönüşür. Kimin tartılan amelleri ağır gelirse, İşte o mutlu bir hayat içinde olur. Amelleri hafif olana gelince, Onu kucaklayacak olan hâviyedir. O nedir, bilir misin? Yakıp kavuran bir ateş!” [6]



[6] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/K%C3%A2ria-suresi/6163/6-11-ayet-tefsiri> 

El- Bâri/Tekâsür

Bugün üç ayların 15.ncisi, Corona günlerinin de 352.ncusu. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada esma ül hüsna’nın onikincisı “El- Bâri” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden mushaf sırasına göre 102.ncisi olan “Tekâsür" Sûresiyle ilerliyoruz.

El-BÂRİ’:  البارئ Kelimenin kökü olan ber’, bür’ veya bürû’ “yaratmak” mânasına geldiği gibi “hastalık, kusur ve ayıp türünden olup insana hoş gelmeyen şeylerden uzak bulunmak; borç ve zimmetten berî olmak anlamlarına da geliyor. Ber’ kökünden türemiş olduğu takdirde bâri’ “yaratan, maddesi ve modeli olmadan icat eden; sıfatlarında yaratılmışlara benzemekten berî olan; birçok farklılıklarına rağmen evrenin bütün parçalarını âhenksizlik ve düzensizlikten uzak olarak meydana getiren; hiçbir borç ve zimmet altında bulunmayan, bütün nimetleri bir lutuf olarak veren” mânalarını taşır. Bery kökünden türemiş ise “yaratılmışları sağlıklı ve dengeli hale koyan” anlamına gelir.

Bâri’ esmâ-i hüsnâdan olmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’de iki yerde geçmekte, ayrıca fiil ve sıfat sîgalarıyla “yaratmak, berî ve münezzeh olmak” mânalarında Allah’a nisbet edilmekteymiş. Esmâ-i hüsnâ hadisinde yer aldıktan başka (Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10) ber’ ve bery köküne bağlı sözlük anlamlarıyla muhtelif hadislerde de kullanılmış. [1]

'O' evrenin bütün parçalarını, her hangi bir modele bağlı kalmadan, örneksiz, düzgün, eksiksiz, tertipli, âhenkli, düzenli, güzel, birbirine uygun ve kusursuzca yaratandır. Allah Teâlâ, zât ve sıfatları bakımından yaratılmışlara asla benzemez. Yarattığı her şeyi hiç bir modele bağlı kalmaksızın yarattığı gibi, tam bir uygunluk ve kusursuzluk halinde yaratmıştır' manasına geliyor.

TEKKÂSÜR SÛRESİ: 8 âyet. Tekâsür, mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek demekmiş. Mushaftaki sıralamada yüz ikinci, iniş sırasına göre on altıncı sûre. Kevser sûresinden sonra, Mâ‘ûn sûresinden önce Mekke’de inmiş. Medine’de indiğine dair rivayet de var (bk. Buhârî, “Rikāk” 10; Şevkânî, V, 575).

Adını ilk âyette geçen tekâsür (nüfus çokluğu, servet ve şerefle övünme) kelimesinden almış. Bazı mushaflarla Buhârî (“Tefsîr”, 102) ve Tirmizî’de (“Tefsîr”, 102) Sûretü Elhâküm(ü’t-tekâsür) şeklinde kaydedilmiş, ashabın bu sûreyi el-Makbüre/el-Makbere diye adlandırdığı da rivayet edilmiş (Âlûsî, XXX, 626; M. Tâhir İbn Âşûr, XXX, 455). Âlimlerin çoğunluğuna göre sûre Kureyş kabilesine bağlı Abdümenâf ile Sehm kollarının, Mekke’de yaşayan mensupları ve ölüleriyle övünmeleri üzerine nâzil olmuş. Diğer bazı âlimlere göre ise olay Medine’de ensarın iki grubu arasında cereyan etmiştir. İbn Âşûr’un da belirttiği gibi (et-Taḥrîr ve’t-tenvîr, XXX, 456) sûrenin üslûbu ve bir anlamda suçlayıcı muhtevası muhataplarının müslümanlar değil müşrikler olduğunu göstermekte.[2]

Sûrede insanların, hayatın aldatıcı yönleriyle meşgul olmala­rından, dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden ve âhiret hallerinden söz edilmekte. Tefsirlerde anlatıldığına göre Câhiliye Arapları mal, evlât, akraba ve hizmetçilerinin çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta övünürken yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, “Bizde şu şu şerefli insanlar vardı” diyerek ölmüş akrabalarının kabirlerini gösterir, onların dahi çokluğuyla övünürlermiş.

Sûrenin iniş sebebi olarak bu tür rivayetler bulunmakla birlikte genel anlamda insan fıtratındaki mal, evlât ve taraftarların çokluğu ile övünme vb. davranışlar eleştirilmekte, gerçek üstünlüğün âhirette ortaya çıkacağı belirtilmekte. [3]


“Elhâkumut tekâsur. Hattâ zurtumul mekâbir. Kellâ sevfe ta’lemûn. Summe kellâ sevfe ta’lemûn. Kellâ lev ta’lemûne ilmel yakîn. Le teravunnel cahîm. Summe le teravunnehâ aynel yakîn. Summe le tus’elunne yevmeizin anin naîm.”

“Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. Hayır; ileride bileceksiniz! Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Hayır, kesin olarak bir bilseniz...Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?[4]

“Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı. Hayır! Yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! Elbette yakında bileceksiniz. Hayır! Keşke kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız! Yemin olsun, cehennemi mutlaka göreceksiniz! Sonra kuşkusuz onu gözünüzle ayan beyan göreceksiniz. Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.”[5]

25 Şubat 2021 Perşembe

25 Şubat 2021 Perşembe 22:30 SİTE YÖNETİMİ...................................Orjan’a bir ‘plan’ önerisi

Orjan’a bir ‘plan’ önerisi

Önceki yazılarımda Orjan’ın diğer komşularımızla birlikte A.Çetinkaya Mahallesi olmasının bizim için farklı bir gelecek anlamına geldiğini ve üzerinde düşünülmesi gerektiğini ifade etmiştim. 

Kuşkusuz sembolik tarafları da olan bu adımın bugünden yarına olmasa da yavaş yavaş on yıl içinde bölgeyi kendisine göre şekillendireceğini anlamak lazım. Kaldı ki bölgemizdeki alt yapı yatırımları tamamlandıkça ve beraberinde bölgeye gelen kamu hizmeti arttıkça yanımızda yöremizde daha fazla yapılaşma göreceğimiz gün gibi açık. 

Size kendimizden bir misal vermek istiyorum. Deniz kirliliği yaklaşık 15 yıldır üzerinde en fazla konuştuğumuz meselelerden. Görüyorsunuz ki şu anda çevre derelerde ıslah çalışmaları yapılıyor. Bundan hepimiz mutlu olduk ve sevindik değil mi? Peki, temiz bir deniz önümüzdeki yıllar için ne anlama gelecek hiç düşündünüz mü? Orjan’a gelip ev almak isteyenler denizin “biraz kirli” olduğuna dair konuşmalar sebebiyle vaz geçiyorlardı. Bu böyle devam eder mi dersiniz? Hiç kuşkusuz hayır. Alım satım hızlanacak ve Orjan’ın üye yapısı daha da karmaşıklaşacaktır.

Bazen o “birazcık” deniz kirliliğinin bizi koruduğunu, tabiri caizse adeta mutena halini koruyan bir nazar boncuğumuz olduğunu düşünürdüm. Çünkü burada ev sahibi olmayı yatırım olarak gören, havuz vb. gibi her gelişme ile “biraz daha değerlensin de satayım” diye bekleyen pek çok insan var çevremizde. Bana göre ufak tefek kusurlarımız, eksiklerimiz bizi koruyordu. Doğal gazın gelmesi de müspet yanları kadar eninde sonunda böyle bir negatif etki de yapacak Orjan’a. Zira başımıza gelen Corona musibeti bize orada yaşamanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu hatırlattı. Bir de doğal gazlı orjan’ın ne kadar çekici olabileceğini düşününüz.

Muhtarlık seçimi için gündeme gelen “kaydınızı Orjan’a aldırın” çağrısı, yarın belediye seçimleri için de yapılacak. Hatta bundan sonra oraya yapılacak her hizmetin öncelikle “ne kadar seçmeni var?” sorusuyla değerlendirileceğinden de hiç şüpheniz olmasın. Dillendirdiğimiz, olmasını İstediğimiz her hizmetin sırf biz istediğimiz yada şikayetimiz üzerine verileceğini düşünmemeliyiz. Burhaniye Belediyesinin, Büyükşehirin, Edremit’in ve diğer belli başlı kamu kurumlarının kendilerine göre karar dinamikleri ve programları var. Bir şeyin olabilmesi pek çok faktörün karşılıklı uyumuyla mümkün.

Örneğin; Baski’nin, DSİ’nin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bölgemizdeki faaliyetleri bizim şikayetlerimizden ziyade daha makro planda körfezin kirliliğini azaltmaya ve imarına yönelik. Zira bunun ardından bölgede kanalizasyon, arıtma tesisleri ve su dağıtım şebekeleri gibi başka alt yapı projelerinin de gündemlerinde olduğuna eminim.  Kaldı ki doğalgaz hatlarıyla ilgili çalışma da bir program çerçevesinde devam ediyor. Orta ve uzun vadede burada bir yerleşim yoğunluğu olmayacaksa bu yatırımlar neden yapılsın ki?

İşte bütün bunlar Orjan’ı nasıl etkileyecek? Geleceğimizi nasıl şekillendirecek? Nereye doğru gidiyoruz? Bütün bu sorulara cevap bulmadan yola çıkamayız. Kendi sorunlarımız kadar, çevremizde olup bitenleri de düşünmek, Orjan’ın mahalleye dönüşen diğer sitelerle birlikte geleceğini bugünden öngörebilmemiz gerekiyor. Her şeyden önce bizim gibi kendi içinde bağımsız birer ada zannındaki diğer kooperatiflerle birlikte artık “farklı bir şey” olacağımızı, hatta olduğumuzu kabul etmemiz lazım.

Son iki yıl içinde tartıştığımız konulara bir bakın. Sokak hayvanlarından, güvenlik meselesine, hırsızlık olaylarından gittikçe kötüleşen komşuluk ilişkilerine, sık sık yaşanan kanalizasyon sorunlarından su kaçaklarına, eski gazinodan yeni bir alışveriş merkezi olup olmayacağına, su sıkıntısından elektrik kesintilerine, deniz kirliliğinden 414’teki hizmet beklentilerine kadar daha pek çok sorun gündemimizdeydi.

Ağaçlardan, çiçeklerden, su deposunun görüntüsünden, yeşil alanlardan, orta refüjlerin bakımından söz ettik bol bol. Bölgede meydana gelen çevre sorunlarına karşı duyarlılıklar dile getirilip, protestolar yapıldı. Geçmişin nostaljik görüntüleri paylaşıldı, Orjan’ın harika fotoğraf ve videoları beğenildi çokça. Ama bunların hiçbirisi “kooperatif” olmayla ilgili değildi.

Hatta kooperatif ismi bile gittikçe unutuluyor, basbayağı “site” deniyor Orjan için. Bilinçli bir şey değil ama doğalı böyle olduğu için. Dikkat ederseniz bu ifade yönetim tarafından bile kullanılıyor. “Yönetim” diye lehte veya aleyhte konuştuğumuz tüzel kişilik bile nazarımızda bir kooperatif yönetim kurulu olmaktan daha ziyade “site yönetimi” gibi. Şu anda kooperatif tüzüğünde yazılı amaçtan daha başka bir şeyin peşindeyiz. İstediğimiz şey "Orjan’da daha iyi yaşam; daha kaliteli, daha sağlıklı, daha güzel ve daha yaşanabilir bir Orjan."

Şimdi bu güzel siteden yükselen beklentilere, üzerinde tartışmakta olduğumuz meselelere ve her geçen gün daha fazla kamu hizmeti taleplerimize bakarsanız aslında biz bir eşiği çoktan aşmış durumdayız. Kooperatif dönemi çoktan bitmiş, bir siteymiş gibi devam ediyoruz. Adı konmamış bir değişim bu. Üstünü örterek, kamufle ederek daha ne kadar sürdürebiliriz ki?

O zaman soru şu? “Bu taleplerimiz gerçekleşebilecek mi?” Peşinden şu sorular sökün ediyor tabi: Ne yapacağız, niçin yapacağız da bu beklentilerimiz sağlanacak? Kim yapacak, ne zaman yapılacak? En önemlisi nasıl yapılacak bu olması gerekenler?

Görünen o ki; fiilen de yasal olarak da site yönetiminden başka seçeneğimiz yok. Bir yandan site yönetimi oluşturulurken eş zamanlı olarak Kooperatifin de tasfiye sürecine girmesi gerekiyor. Orjan’daki pek çok ortak varlığımız sebebiyle işletme kooperatifi olarak varlığını sürdürmesi mümkün. Bunun için asıl yönetimi site üst yönetimine bırakıp küçülmesi ve sadece ticari hizmetlere odaklanması gerekecek. 

Bu nedenle geçen haftaki yazımda belirttiğim görüşümü bir kez daha yineliyorum: “Şayet 2021 seçimli genel kuruluna hazırlanıldığı bir süreçte Orjan’ın gidişatını daha iyiye doğru düzeltmek ve değiştirmek istiyorsak; görünen meselelere ayırdığımız enerjiden çok daha fazlasını ana sorunlara, köklü kararlara ve geleceğin Orjan’ının inşasına ayırmak zorundayız. Bu konuda benim yol haritası önerim şu: Orjan’ın mevcut durum, misyon ve temel ilkelerinden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulmalı, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmelidir.”

Bu tarz bir yaklaşım, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak şekillenebilir. Ardından adına ister seçim vaadleri deyin, ister program ya da eylem planı. Sonuçta geleceğe yönelik bir plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşacak. İşte bu yüzden önümüzdeki genel kurul birilerinin gidip birilerinin gelmesi için değil Orjan’ın geleceğini şekillendirecek böyle bir planın oylaması için yapılmalıdır.

Etrafınıza bakın. Eski üyelerin gün geçtikçe azaldığını göreceksiniz. Gerek satıp gittiklerinden, gerekse ecel gelip terki dünya ettiklerinden. Yerleri boş kalmıyor tabi. Ya miras yoluyla evlatları, ya da sattıkları yeni sahiplerince doluyor evler. Dün çocuk olanlar bugün ellerinde kollarında bebeleriyle dolaşıyorlar Orjan’da. Geçmişi bilmiyorlar, kooperatif niçin vardı, neden site yönetimine geçilmesi gerekiyor hemen anlamaları zor. Bu bilenlerin üzerindeki yükü daha da ağırlaştırıyor. Nasıl bir Orjan bırakacağız ardımızda?

Bu noktada şimdilik artık benim sözlerime nokta koymam gerekiyor. Biliyorum bu görüşler size göre biraz farklı. Alıştığınız bildiğiniz “karagöz Hacivat” oyununa hiç benzemiyor. Bazı yönlerden rahatsız edici olabilir. Ama hakikati bir çocuğun çıkıp “kıral çıplak!” demesiyle mi anlayacaksınız? Bugün için duymayabilirsiniz, görmezden gelebilirsiniz, hatta içinizden öfkelenebilirsiniz de ancak latinlerin dediği gibi “Que sera sera!” -olacak olan olacak- bundan kaçış yok. Biz değilse çocuklarımız gelecekle yüzleşecek. Sonuç olarak değişim kaçınılmaz. Şimdi başlarsak sürece dahil olmuş oluruz o kadar.

Bundan sonrası biraz daha teknik bir alan. Plan, proje, yasa, tüzük, yönetim planı, genel kurul kararları, vizyon, misyon, amaç, strateji, hedef, faaliyet, program vs. Elbette talep olursa yazarım. Dağarcığımdaki bilgi ve tecrübe buna yeter. Şu ana kadar yazdıklarım sadece giriş mahiyetindeydi. Daha fazlası için ilgi ve talep olması lazım. Malûm meseldir bilirsiniz: “Marifet iltifata tabidir.” Hoşça kalın, sağlıkla kalın.

25 Şubat 2021 11:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ.......................................El-Cebbar/ Zilzâl-El-Mütekebbir/Âdiyât

El-Cebbar/ Zilzâl

Bugün üç ayların 12.ncisi, Corona günlerinin de 349.ncusu. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada esma ül hüsna’nın onikincisı “El-Cebbar” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden mushaf sırasına göre 99.ncusu olan “Zilzâl" Sûresiyle ilerliyoruz.

El-Cebbâr: الجبّار Kur’ân-ı Kerîm’de, ikisi çoğul (cebbârîn) şeklinde olmak üzere on âyette geçiyormuş. Bir grup esmâ-i hüsnâyı ihtiva eden bir âyette (el-Haşr 59/23) cebbâr ismi azîz ve mütekebbir  isimleri arasında yer almış, doksan dokuz ismi ihtiva eden hadiste de aynı tertip içinde zikredilmiş. [1] 

“Bozuk olan bir şeyi ıslah edip düzeltmek, birine zor kullanarak iş yaptırmak” anlamındaki cebr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat. Sözlük anlamına göre cebbâr “kırık dökük ve bozuk olan şeyleri düzeltip onaran, her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her durumda yürüten” demek. [2]

Cebir, “kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek” manasına geldiği gibi, “icbar etmek”, yani, “zorla iş gördürmek” manasına da geliyor. Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbar’dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna koyar. Cebbar’ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedir olduğudur. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali olmaz. Bu nedenle:

'O' azamet ve kudret sahibi, istediğini mutlaka yapan, kırık kalpleri onaran, eksikleri tamamlayan, dilediği her durumda mutlak iradesini yürütendir' manasına geliyor.

Zilzâl Sûresi: Medine döneminde inmiş. 8 âyet. Zilzâl, sarsıntı, deprem demek.Mushaftaki sıralamada doksan dokuzuncu, iniş sırasına göre doksan üçüncü sûre oluyor. Nisâ sûresinden sonra, Hadîd sûresinden önce inmiş. Sûrede kıyamet kopması sırasındaki şiddetli yer sarsıntısının ardından kıyamet gününde yaşanacak olan sıkıntı ve dehşet verici haller anlatılmakta; ayrıca dünyada işlenen hayır veya şerrin karşılığının âhirette ödül veya ceza olarak alınacağı bildirilmekte. 


"İza zülziletil erdu zilzaleha. Ve ahracetilerdu eskaleha. Ve kalel insanü ma leha. Yevmeizin tühaddisü ahbaraha. Bienne rabbeke evha leha. Yevmeiziy yasdürun nasü eştatel li yürav a'malehüm. Fe mey ya'mel miskale zerratin hayray yerah. Ve mey ya'mel miskale zerratin şerray yerah."

"Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında; Ve yer ağırlıklarını dışarı attığında; Ve insan, "Ne oluyor buna!" dediğinde; O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır.  İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür." [3] 

"Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, "Ona ne oluyor?" dediği zaman, İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir." [4] 

--------------------------------

[1]  (Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10)

[2]  Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/cebbar>

[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/zilzal-suresi-99/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>

El-Mütekebbir/ Âdiyât

Bugün üç ayların 13.ncüsü, Corona günlerinin de 350.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada esma ül hüsna’nın onüçüncüsü “El-Mütekebbir” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden mushaf sırasına göre 100.ncüsü olan “Âdiyât" Sûresiyle ilerliyoruz.

El-Mütekebbir: المتكبّر  Sözlükte “büyük ve cüsseli, ulu ve yüce olmak” mânasındaki kiber kökünün “tefe‘‘ul” kalıbından türeyen mütekebbir “büyük, ulu” anlamına geliyor. Mütekebbir dokuz ilâhî ismin sıralandığı âyette bunların sonuncusu olarak yer almış (el-Haşr 59/23). Kiber kavramı ayrıca on sekiz âyette Allah’a nisbet edilmekte. [1] 

“Mütekebbir” sıfatı büyüklüğün bu olumlu ve olumsuz anlamlarını içinde barındırıyor. İnsanlar için kullanıldığında olumsuz olarak büyüklük taslamak; âlemlerin Rabbi’ne isim olduğunda ise olumlu anlamda büyüklüğünü göstermek manasında. Hatırlanacağı gibi Cebbar ismi de böyleydi. İnsanlar için kullanıldığında zorba; Allah’ın ismi olarak ise “sözünü herkese geçiren” anlamındaydı.[2] 

'Neticede El-Mütekebbir 'O' ululuk sahibi, yegane büyük olan, büyüklükte eşi ve benzeri olmayan, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösterendir' manasına geliyor.

Âdiyât Sûresi:11 âyet. Âdiyât, hızlı koşan atlar demek. Surenin 1. ayetinde geçen ve "koşan atlar" anlamına gelen "Vel adiyati dabha" yani "adiyat" kelimesi sureye adını vermiş. Müfessirler âdiyât kelimesini genellikle, “soluk soluğa koşan savaş atları” olarak anlamışlar.

Resulullah (sa) bir keresinde bir seriyye (atlılar) göndermiş ve göndermesinin üzerinden bir ay geçmesine rağmen bir haber gelmemişti. İşte onlar hakkında olmak üzere bu Sûre nazil olmuş. [3]

Âdiyât Mushaftaki sıralamada yüzüncü, iniş sırasına göre on dördüncü sûre. Asr sûresinden sonra, Kevser sûresinden önce inmiş. 30. cüzde yani son cüzde yer almakta. İnsanoğlunun nankörlüğü ve mala düşkünlüğü, ahiret hayatı için harcama yapmaması ve bu yüzden onu kötü bir sonucun beklediği söz konusu ediliyor.[4] 


"Vel adiyati dabha. Fel muriyati kadha. Fel muğırati subha. Fe eserne bihı nak'a. Fe vesatne bihı cem'a. İnnelinsane li rabbihı le kenud. Ve innehu ala zalike le şehıd. Ve innehu li hubbil hayri le şedıd. E fe la ya'lemü iza bu'sira ma fil kubur. Ve hussıle ma fis sudur. İnne rabbehüm bihim yevmeizin le habir."

“Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. Hiç şüphesiz buna kendisi de şahittir. Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır. Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her halinden mutlaka haberdardır.”[5] 

"Yemin olsun nefes nefese koşanlara; Sonra çakarak kıvılcım saçanlara; Sabahleyin ansızın baskın yapanlara; Derken o sırada tozu dumana katanlara; Peşinden orada bir topluluğun ta ortasına dalanlara! İnsan, rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir; O, mal sevgisine aşırı derecede kapılmıştır. O bilmez mi ki kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı zaman; Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman; İşte o gün (anlayacaklar ki), rableri onlardan tam mânasıyla haberdardır!" [6]

Sûrenin ilk beş âyeti, kıyameti andıran bir savaş sahnesini canlandırıyor. Bu beş âyet, “uğultulu sesler çıkararak hızla koşan, kıvılcımlar, ateşler saçan, sabah erken baskınlar yapan, tozu dumana katan, düşman birliklerini kuşatıp onlara cepheden saldıran” cesur gazilerin Allah katındaki değerlerini ilân ve şanlarını yüceltir; müminleri de böyle olmaya teşvik eder. Daha sonraki âyetler, genelde insanoğlunun nankör ve menfaat düşkünü olduğuna dikkat çeker. İnsanın kendisinin de yakından şahit olduğu bu özelliğinin ona bir değer kazandırmayacağını, aksine ilerde başına iş açabileceğini ima eder.

Nihayet sûre, insanların bir gün yeniden dirilip Allah’ın huzuruna döneceklerini ve esasen Allah’ın hepsini bütün yönleriyle bildiğini hükme bağlayan âyetlerle son bulur. Böylece sûre, Allah yolunda canlarını bile feda etmekten çekinmeyen inanmış ve fedakâr insanlarla en küçük bir çıkarı için başkalarının hakkını çiğneyen, aç gözlü ve nankör insanlar arasındaki çelişkiyi, inançları ve mânevî değerleri uğruna mücadele edenlerle, hak hukuk ve mukaddesat tanımadan toplumu kemirenler arasındaki farkı gözler önüne serer.[7]

24 Şubat 2021 Çarşamba

24 Şubat 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı202.................................Nasıl yapacağız?

Nasıl yapacağız?

Susurluk’la ilgili ilkyazım Reis gazetesinde 6 Eylül 2017’de ‘Haydi Susurluk!’ başlığıyla çıkmıştı. Zaten ondan sadece 5 ay önce Nisan ayında gazetedeki haftalık yazılarıma başlamıştım. İkinci yıl 15 Ağustos 2018’de ‘Bir Susurluk rüyası’ yazım yayınlandı. Sonrasında bir yıl boyunca ara ara ağırlıklı olarak Susurluk’la ilgili yazılar yazmaya devam ettim. Meselâ; 7 Kasım 2018’de ‘Susurluk değerleri’, 4 Eylül 2019’da ‘Meselâ dedim’, 11 Eylül 2019’da ‘Otoyolun düşündürdükleri’, 11 Eylül 2019’da ‘Lojistik’, 25 Eylül 2019’da ‘Susurluk’ta çocukluk’, 4 Aralık 2019’da ‘Quo vadis?’, 18 Aralık 2019’da ‘Yörsan depremi’ ve 25 Aralık 2019’da ‘Yörsan’a kayyum’ başlıklı yazılar böyle çıktı. Fakat özellikle 22 Ocak 2020’de ‘Sıla-i Rahim’ yazımdan itibaren sadece Susurluk üzerine yazmaya karar verdim. Bu arada 29 Ocak 2019’da ‘Alacakaranlık’, 5 Şubat 2019’da da ‘Yol çatırığı’ yazılarım yayınlandı.

O dönem sık sık ‘Susurluk için artık bir şeyler yapılmalı’ sözünü duyduğumu hatırlıyorum. O cümle bende ‘Susurluk için ne yapabilirim?’e dönüşünce 12 Şubatta Susurluk için önerilerimi ulaştırmak, ortak bir bilinç oluşturabilmek ve katkılarını alabilmek amacıyla 60 kişilik bir ‘Susurluk WhatSapp grubu’ oluşturdum. Bu gruba başlarken şöyle bir çağrım olmuştu: ‘Susurluklu akraba, dost ve arkadaşlarım. Susurluğun geleceği için çorbada tuzumuz olsun diye sizlerden bir gurup oluşturdum. Susurluk için gelecek önerilerimi sizlere ulaştırmak, bir ortak bilinç oluşturabilmek adına. Şüphesiz böyle bir arayışın sınırı bu değil. Giderek artacak. Kimi akrabam, kimi çocukluk kimi de okul arkadaşım. Bazısı dostlarım, yol ve dava arkadaşlarım. Şüphesiz farklı siyasi görüşlere de sahipler. Ancak hepiniz Susurluğu seven, daha iyi olmasını isteyen tanıdıklarımsınız. İstemeyen gruptan çıkabilir. Politik bir amacım ya da beklentim yok. Sıladan uzakta acaba ne katkım olabilir arayışındayım. Değerli arkadaşlar, Biliyorsunuz Susurluk REİS gazetesinde 2,5 yıldır haftalık yazıyorum. Ancak son bir aydır sadece Susurluk için çalışmaya başladım. Sanırım bir süre daha 'Susurluk için ne yapılabilir?' sorusuna bir cevap oluşturmaya çalışacağım. Tezim, önerim; 'Susurluk için orta-uzun vadeli bir bölgesel kalkınma planı, bir stratejik plan yapılmalı. Çıkış yolu ancak böyle olabilir' şeklinde. Hepinize ayrı ayrı çok çok selam.’

Doğal olarak bu süreçte de 12 Şubatta ‘Stratejik Plan’, 19 Şubatta ‘Bölgesel planlar’, 26 Şubatta ‘5n 1k formülü’ ve 4 Martta ‘Anlamadan olmaz’ başlıklı yazılarım Susurluk REİS gazetesinde peş peşe çıktılar. Yazılarım artık tamamıyla ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünmeye ve yazmaya evrilmişti. Böylece ‘Susurluk için 2023-28 dönemine odaklanmış, daha sonrası için de güncellenebilen orta vadeli bir stratejik plân yapılmalıdır’ önerimizin temelleri atılmış, plan çalışması yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Nitekim Coronanın ülkemizde başladığı gün, yani 11 Martta stratejik plan çalışmasının ilk aşaması olan ‘Neredeyiz?’ sorusuna girmiş olduk. Böylece 11 Martta ‘Çakırdikenleri’, 25 Martta ‘Ziraat Fakültesi’, 1 Nisanda ‘Bakir olmanın gücü’ yayınlandılar. Ardından 8 Nisandan 15 Temmuza kadar WhatSapp grubumuzla birlikte tam 15 hafta boyunca Güçlü/zayıf yönler, Fırsat/tehditler üzerinde tarama çalışması yapıldı. Bu aşama ‘Durum (SWOT) analizi’ denilen bir yöntemdi. Böylece Stratejik plan önerimizin ilk aşamasında Susurluğun güçlü ve zayıf yanları ile karşılaşabileceğimiz fırsat ve tehditler değerlendirilerek Durum Analizimiz (GZFT)   tamamlanmış oldu.   Ortaya çıkan tablo artık üzerinde konuşulabilecek bir panorama çizmiş, aynı zamanda ‘Neredeyiz?’ sorusunun cevabı da listelenmişti. 

İlk aşamada Susurluğun sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile karşı karşıya olunan fırsat ve tehditler 12 adet sektör/alan bağlamında değerlendirilmişti. Bunlar: ’GY.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT, GY.02-KONUM, GY.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER,  GY.04-ULAŞIM, GY.05-LOJİSTİK, GY.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR, GY.07-TURİZM, GY.08-SANAYİ, GY.09-TARIM VE HAYVANCILIK, GY.10-SAĞLIK, GY.11-EĞİTİM ve SPOR, GY.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’  başlıklarını taşıyordu. Bu şekilde toplam 46 adet GÜÇLÜ YÖN, 42 adet FIRSAT, 44 adet ZAYIF YÖN ve 40 adet de TEHDİT belirlenmiş oldu.

22 Temmuzda ‘Nereye varmak istiyoruz?’ başlığıyla yayınlanan yazım Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamasını başlatmıştı. Bu aşama da 17 Şubata kadar tam 31 hafta, yani 8 ay sürdü. Sonuçta bu süreçte öncelikle; DEĞERLER (8), İLKELER (5), MİSYON (1) ve VİZYON (1) önerimiz ortaya çıktı. Vizyonumuzu ‘YEŞİLELMA’ logosuyla sembolleştirdik. Buna dayanarak 3 TEMEL AMAÇ, 10 adet STRATEJİK AMAÇ ve 17 adet de izlenecek STRATEJİ belirlenmiş oldu. Ardından durum analizi çalışmamızda ortaya çıkan başlıca sektör/alanlarına göre değerlendirmelere geçtik. Bu çalışmada yöntemimiz vizyonumuzun üçayağı temel amaçlar, stratejik amaçlar ve uygulanacak stratejiler çerçevesinde güçlü yönlerimizi daha da güçlendirecek, zayıf yönlerimizi telafi edecek, fırsatlardan yararlandıracak ve tehditlerden koruyacak HEDEFLER öngörebilmekti. Böylece: Nüfus Ve Sosyal Hayat İçin 11, Konum için 9, Kalkınma Ve Teşvikler için 19, Ulaşım için 9, Lojistik için 9, Enerji Ve Doğal Kaynaklar için 18, Turizm için 25, Sanayi için 32, Tarım Ve Hayvancılık için 86, Sağlık için 12, Eğitim Ve Spor için 18 Ve Son Olarak Kentleşme Ve Çevre’ için de 30 olmak üzere TOPLAM 278 HEDEF ortaya çıktı. Rabbimize hamdolsun böylece; Stratejik Plan önerimizin ikinci aşamasını da bitirmiş bulunuyoruz.

İnşallah takip eden üçüncü aşamada artık ulaşmak istediğimiz stratejik menzillere ‘Nasıl ulaşabiliriz?’i düşünecek, konuşacak ve yazacağız. Bu aşamada takip edeceğimiz yöntem de; vizyonumuzun üçayağını oluşturan temel amaçlar, stratejik amaçlar ve uygulanacak stratejiler çerçevesinde belirlenen hedeflerin ‘nasıl, ne zaman, nerede ve kim tarafından’ yerine getirileceğini ortaya koymaktan ibaret olacak. Çünkü ‘5n 1k’ formülünün ‘Ne yapacağız?’ ve ‘Niçin yapacağız?’ soruları HEDEFLER’in belirlenmesiyle tamamlanmış oldu. Nerede yapacağız?’ sorusunun cevabı aslında gayet açık ve net: Elbette Susurluk’ta. Yola çıkarken ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ diye düşünmüştük. Bir çıkış yolu olarak da Susurluk için orta vadeli Bölgesel özellikli bir Stratejik Plan’ önerimiz bu noktaya kadar geldi. Yürüyüşümüz bir şehrin içinde olduğu çemberi kırıp çıkma çabası olarak olgunlaşıyor. Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz de Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi tasvir etmekte. Sorun nerede? Susurluk’ta. Şehir merkezinde mi? Hayır, tüm Susurluk’ta. O halde çözümü nerede arıyoruz? Elbette ki çözüm de ‘Güney Marmara’nın iki ilinden biri olan Balıkesir’in alt bölgesi olan Susurluk ilçesinden çıkacak. Bir kez daha vurgulanması gereken şey şu: yapılmasını önerdiğimiz plân tüm Susurluğu kapsayan Bölgesel bir plân olmalı. Yani Güney Marmara Kalkınma plânıyla uyumlu bir alt plân olarak Susurluğun bütün köyleri, mahalleleri ve şehir merkezini kapsamalı. Peşinden gelen ’Ne Zaman?’ sorusu ise vizyonun gerçekleşeceği zamanı netleştiriyor. Önerimiz; 2023'e Susurluk için bir alt bölge stratejik plânıyla girmek. Bunun için gittikçe tükenen sadece iki yılımız kaldı. İlk plân 2023-2028 dönemi için 5 yıllık olmalı. Sonra da beşer yıllık aralarla güncellenmeli. Buna göre ikinci plân dönemi 2028-2033, üçüncü plân dönemi 2033-2038, dördüncü plân dönemi 2038-2043, beşinci plân dönemi 2043-2048 ve nihayet altıncı plân dönemi de 2048-2053 olarak devam edebilir. ‘Nerede?’ ve ‘Ne zaman?’ soruları da böylece cevaplandığına göre geriye ne kalıyor: belirlenen hedeflerin ‘nasıl ve kim tarafından’ yerine getirileceğini ortaya koymaya. İşte üçüncü aşama olan ‘Nasıl yapacağız?’ bölümü de geriye kalan bu soruların cevaplandırılmasıyla sonuçlanmış olacak. Bu suretle öncelikle belirlenmiş hedeflerin Susurluğun güçlü yönlerini daha da güçlendirmesi, zayıf yönlerini telafi etmesi, fırsatlardan yararlanmayı mümkün kılması ve tehditlerden koruması öngörülecek. Ama esas olarak bu hedeflerle: belirlenen stratejileri uygulayarak stratejik amaçlara erişebilmek, sonra da vizyonumuzun sacayağını oluşturan temel amaçlara ulaşarak ‘YEŞİLELMA VİZYON’umuzu gerçekleştirebilmeyi umuyoruz.

Şu an yolun üçte ikisini geçmiş durumdayız. Allah nasip ederse belki yaz aylarında sıra stratejik plan uygulamasının belli periyodlarla ‘Nasıl değerlendirileceği ve nasıl güncelleneceğini’ ortaya koymaya gelecek. Böylece bu iki merhaleyi aşabilirsek inşallah '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân' önerimiz de tamamlanmış olacak. Bu 4 aşamalı stratejik plan taslağı Susurluğun geleceği için yapılmış ilk kapsamlı ve net öneri. Genel kabul görür ve gündeme alınırsa üzerinden geçilebilecek hazır bir taslak. Şayet Kaymakamlığımızın liderliğinde böyle bir çalışma başlatılacak olursa Susurluğa zaman kazandıracak. Kuşkusuz sıfırdan bir plan yapmak yerine ortaya konulmuş kapsamlı bir önerinin daha uygulanabilir ve etkin önerilerle düzeltilip temize çekilmesi daha kolay. Neticede biz de inşallah Susurluğun geleceği için çorbada tuzumuz olduğu için kıvanç duyacak ve başarılı olması için dua edeceğiz.

yyalcin3@gmail.com