Tarım
ve hayvancılık(II)
Bu hafta 'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü için
kullanılabilecek fırsatların değerlendirilmesi üzerinde duracağız. Böylece fırsatlardan yararlanılmasına yönelik bazı
hedefler ortaya çıkmış olacak. Daha sonraki yazıda ise 'ZAYIF' yönler ile ‘TEHDİTLER’den
yola çıkarak bunların telafisi ve korunma amaçlı başka bazı hedefler ortaya
koymaya çalışacağız.
Susurluğun ‘GZFT.09-'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun
gelişmesine katkı sağlayacak, önümüze gelmesi muhtemel çevresel ‘Fırsatlar’ da: ‘FRS.09.1-Küresel
gıda talebindeki artış’, ‘FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi’,’FRS.09.3-Tarımsal
desteklemeler’,’FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli’,’FRS.09.5-Mera
hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’,’FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim
merkezleri’,’FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar’,’FRS.09.8-Elektronik
satış ve pazarlama uygulamaları’, ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze
Sektörü’,’FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’,’FRS.09.11-Kümes
hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü
bir büyüme potansiyeli’,FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’,’FRS.09.13-Organik
gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler’,’FRS.09.14-Tüketim
merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız’,’FRS.09.15-Arazi
toplulaştırmaları’ ile ‘FRS.09.16-Tıbbi
ve aromatik bitki potansiyeli’ ve ‘FRS.09.17-Üniversite
sektör işbirliği imkânı’ olarak belirlenmişti.
Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE
ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ istiyoruz ve mademki bu konuda StrA.1.1-Sosyal
ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ şeklinde bir stratejimiz var o
halde FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi,
FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler,
FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar ve
FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız, şeklindeki fırsatlardan nasıl
yararlanabileceğimize bir bakalım:
Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı
bir teşvik sistemi uygulanıyor. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi
Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik
sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem
de yabancı yatırımlara ivme kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25- %35
olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak
kurumsal markalar için teşvik edici önemli bir avantaj. Bu
sebeple ‘HDF.1.1.1.53-Tarım
işletmelerimizi uygulanan yeni teşvik sisteminden yararlanmaları için
yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmekten daha doğal ne olabilir? Teşvik
sistemine tüm hak sahibi paydaşların adil bir şekilde ulaşabilmesi çok önemli. Kuşkusuz
bu noktada tüm ilgililere ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşüyor. Zira
teşvik sisteminden doğru faydalanabilmek için bilgiye erişim ve yetişmiş insan
gerektiği ortada. Aksi halde teşviklerin ihtiyacı olana değil de parası olana
gittiğini görmeye ve şikâyet etmeye devam ederiz. Bu açıdan ‘HDF.1.1.1.54-Teşvik sistemlerini takip, talep ve
uygulayabilen nitelikle bilinçli insan sayısını arttırmak’ zorunlu görünüyor.
Aynı
şekilde halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var. Milli
Tarım projesi kapsamında çiftçinin aldığı mazotun yarısı devlet tarafından
karşılanırken 100 TL’ lik mazotun 50 TL’ si ise kendisi tarafından
karşılanıyor. Gübrede ise %40 destek var; Tarım kredi gübre fiyatlarını %23
düşürdü, %18 olan kdv sıfırlanıp kalktı. TMO tohum fiyatlarında da %10 indirime
gidildiği duyuruldu. Destekler yılda 2 defa verilecek şekilde ayarlandı. Buğday
ve yem bitkileri tüm havzalarda destekleniyor. Desteklemelerde Bürokrasi
azaltıldı. Tek Başvuru, yılda iki kez ödeme sistemi getirildi. Uygulanan
destekler kapsamında; Kaliteli Tohumluk Projesi, Fide Fidan Desteği ve Tıbbi
Aromatik Bitki Desteği veriliyor. Ayrıca; Fark ödemesi desteği, Mazot ve
kimyevi gübre desteği, Sertifikalı tohumluk kullanım desteği ve Yem bitkileri
gibi önemli prim ve destekleme uygulamaları da var. Tarım ve Orman Bakanlığınca
2021 yılında da çiftçilerimizse hibe, teşvik ve faizsiz kredilerin verilmeye
devam edilmesi bekleniyor. O halde’HDF.1.1.1.55-Çiftçilerimize Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri
için bilgi, danışmanlık ve denetim hizmeti
vermek’ suretiyle yardımcı olmak gerekiyor.
Tarım Bakanlığınca son yıllarda geliştirilen Milli tarım projesi kapsamında birçok çalışma yürütülüyor. Projeye
göre artık havza bazlı üretim yapılacak. Havzalardaki parçalı araziler
birleştirilerek verimin arttırılması amaçlanmış. Çiftçinin ekeceği alternatifli
ürünler devlet tarafından belirlenecek ve ona göre destek verilecek. Çiftçi de
kendi havzasında, o planlama çerçevesinde alternatif ürünleri de dikkate alarak
üretim yapacak. Ülkemizde bulunan 941 havzada bu çalışmaların yürütüleceği
anlaşılıyor. Hangi bölgede hangi ürünün daha sağlıklı ve verimli bir şekilde
üretileceği de önceden belirlenmiş durumda. Destek verilen tarım ürünleri
destekleme ödemeleri de ona göre olacak. Ziraat Bankası da aynı proje
kapsamında doğal afetlerden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarını giderecek
kredi imkânları sağlayacak. Bu sayede ekim yapılacak alanların veriminin arttırılması,
üreticinin de yüksek gelir elde etmesi sağlanacak. Üreticiler belirlenen
bölgelerde farklı ürünler ekerse bu konuda devlet tarafından destek göremeyecek
ve verimsiz bir üretim yapmış olacaklar. Tarım Bakanlığının hangi illerde hangi
ürünlerin ekilmesi gerektiği, hangi ürüne destek verileceğinin yer aldığı havza
bazlı üretim projesine göre 2021 yılında Desteklenecek ürünler listelenmiş
bulunuyor. Buna göre: Susurluk’ta 8 üründe; Arpa, Buğday, Çeltik, Kanola, Mısır
(Dane), Ayçiçeği (Yağlık), Yem Bitkileri ve Yulafa destek verilmesi öngörülmüş.
Demek ki mutlaka ‘HDF.1.1.1.56-Milli tarım kapsamında yürütülen
uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak’ lazım. Bu meyanda Şeker fabrikamızın pancar ekimine
bağlı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yeterince ekilmezse zaten tekleyen
fabrika daha da çıkmaza girebilir. Yerli tohumlarla üretim yapmak bu projenin
temel çıkış noktalarından biri ve bu konu ülkemiz için ihmal edilmemesi gereken
stratejik bir alan. O halde ‘HDF.1.1.1.57-Yerli
tohumu öncelemek, üretmek ve bu alanda bölge öncülerinden birisi olmak’ hedeflenebilir. Bu arada Milli tarım projesinin
sadece tarım için değil hayvancılık üzerine de oluşturulmuş bir proje olduğunu
belirtmek gerekiyor. Hayvancılık üzerine
düzenlenen proje ise kendi kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi olarak
adlandırılıyor.
İlçemiz
ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir otobanı, tren ve
karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş değer uzaklıkta.
Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km
mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa
gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım
imkânlarımız tarım ve hayvancılık sektörü için önemli bir avantaj.
Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve alternatifimiz çok. Tarımsal Pazarlama
Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde
yer mevcut. Öncelikle üretilen ürünlerin daha etkin pazarlanabilmesi için ‘HDF.1.1.1.58-Kooperatif ya da birlik
olma konusunda eksiklerimizi gidermek ve bölgede lider konuma gelmek’ hedefine önem vermemiz gerekiyor. Öyle
görünüyor ki orta ve uzun vadede tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım
imkânlarıyla ilgili avantajımız devam edecek. Bu yüzden ‘HDF.1.1.1.59-Tüketim merkezlerine
yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımızın avantajını maksimum oranda
değerlendirmeyi sürdürmek’ hedefiyle
hareket etmek özen göstermemiz gereken bir diğer performans.

‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.2.1-Üretim
tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir
fırsat da ‘FRS.09.1-Küresel gıda
talebindeki artış’. Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor
ve azalıyor. Gıda fiyatları son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir artış
gösterdi. Artan dünya nüfusu, küresel ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal
artış gelecekte de büyük sıkıntılara gebe. Bu yüzden yaşanmakta olan değişim
son dönemde tarım sektörüne odaklanmayı kaçınılmaz kıldı. Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya
nüfusunun 9,2 Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman bu nüfusun %70’inin
kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel gıda talebindeki
artışın da yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin ediliyor. Daha fazla kalori
tüketimi ve beslenme değişiklikleri; Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat
daha fazla süt, 1,5 kat daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına
geliyor. Böylesi bir ortamda Türkiye sahip olduğu imkânlar ile tarım ve
hayvancılık sektör yatırımcıları için çok
önemli fırsatlar sunmakta. Ülkemiz zaten gelişmiş bir tarım ve gıda
sektörüne sahip. 2015 yılında ilk 500’de 106 şirket, ikinci 500’de 97 şirket ve
ilk 1000 şirket içinde de 203 şirket tarım ve gıda sektöründe faaliyet
gösteriyordu. Yine 2015 verilerine göre 29,6 milyonu aşkın gencimiz var.
Yani nüfusumuzun yaklaşık %35-36’sı genç. Bunlar şayet gerekli eğitim,
destek ve motivasyon sağlanırsa nitelikli ve rekabetçi bir işgücü potansiyeli
demek. Ayrıca Tarım sektöründe işgücü
maliyetleri karşılaştırıldığında orta doğu ülkeleri hariç Avrupa ve dünya
ortalamasından nispi olarak %70-%80 daha düşük. Bu durumda ‘HDF.1.2.1.16-İhracat imkânlarını zorlayarak küresel gıda
talebindeki artıştan kendi ölçümüzce pay almak’ hedefi
ufuk açıcı olabilir. Odaklanmamız gereken şey ise gayet doğal olarak çevreden esen
fırsat rüzgârlarından azami ölçüde yararlanabilmek. Ancak bu konunun şartı var;
gereken alt yapıyı hazırlamak ve hazırlanmak. O halde ‘HDF.1.2.1.17-Pazarlamaya yönelik girişimci bilgiye, entegre depolara,
soğuk hava ve paketleme tesislerine sahip olmak’ hedefi bizim için bu alanda önemli bir hamle
olacaktır. Mesela ‘Lisanslı depoculuk’ kavramını bilmemiz gerekiyor. Dünya
nüfusunun hızla artması, yaşanan gıda krizleri, tahılların az gelişmiş
ülkelerde beslenmede ana gıda kaynağı olması, doğal afetler ve savaş gibi
durumlarda hızla tüketilmeleri, tahıl arzının kısa süreli talebinin ise uzun
süreli olması nedenleriyle; tahılların miktar ve kalite yönüyle en az kayıpla
depolanması, işlenmesi ve tüketime sunulması stratejik hale geldi. Lisanslı
depoculuk kriterlerine uygunluk kriterine göre ülkemizin en az 4-5 milyon ton
depo açığı bulunuyor. Tahılların üreticimizin en temel üretim kalemi olması ve
ülkemiz ekonomisindeki önemi dikkate alındığında tahılların en az kayıpla ve
uzun süre sağlıklı şartlarda depolanması gerektiği açık. Lisanslı depoculuğun
tarım sektöründeki tüm kesimlere faydası var. Üreticiler açısından; Ürünlerini muhafaza edecekleri güvenli, sigortalı
ve sağlıklı depo imkânı, Fiyatların düşük olduğu hasat döneminde ürünlerini
satmak yerine elektronik ürün senetlerini teminat göstererek uygun koşullarda
kredi temini, Ürettiği ürünlerin akredite laboratuvar şartlarında standardının
belirlenerek depolanması ve kalitesine göre fiyat ve pazarlama imkânı
sağlaması, Ürününün daha sağlıklı depolarda muhafaza ederek fiyatların en
yüksek olduğu dönemde pazarlama imkânı, Elektronik ürün senedinin borsada
satışa sunulması ile ürünün sınırlı sayıdaki tüccara satmak yerine daha fazla
alıcının rekabetinden yararlanarak yüksek kazanç elde etme imkânı, Ürün
tesliminde %2 zirai stopaj ve %2 SGK kesintisi muafiyetinden faydalanma imkânları
var. Sanayiciler ve tüccarlar açısından; Talep ettikleri miktar, tür ve
kalitedeki ürünü güvenilir şekilde, elektronik ortamda mekân sınırlaması
olmaksızın kısa zamanda temin etme, Sahip oldukları ürün senetleriyle, olası
fiyat farklılıklarından korunma, Ellerindeki ürün senetlerini teminat göstererek
bankalardan kredi temini, Gereksiz ürün taşımacılığı yapılmayarak nakliye
masraflarının en aza düşürülmesi sağlanıyor. Lisanslı depoculuk faaliyetinde
bulunan sektör açısından; Lisanslı depoculuk sistemi teşvik kapsamına
alındığından, ürünlerin elektronik ürün senedi aracılığıyla alım satımlarında
%2 zirai stopaj, %20 gelir ve kurumlar vergisi ile %1 oranında katma değer
vergisinden istisna imkânı, Lisanslı depolarda muhafaza edilen ürünler için
kira ücretlerinin %50’si oranında depo kira desteğinden faydalanma gibi uygun
şartlar söz konusu. Unutulmamalı ki gelecek için hazırlanmak, fırsatları
değerlendirmek, hedeflerimizi olumsuz etkileyebilecek engelleri ortadan
kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve dünyaya açılmaktan başka çare yok. Böylece
Susurluğun geleceği demek olan fırsatları kaçırmamış, ilçemizin üretimini ve
üretim tesislerini arttırmış oluruz.
‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum,
doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir
fırsat da ‘FRS.09.15-Arazi
toplulaştırmaları’ oluyor. Yine Milli Tarım projesi kapsamında ülke çapında belirlenmiş
havzalarda arazi toplulaştırmaları hızlandırılmış durumda. 2020 yılı içinde 7 milyon
hektar arazinin toplu hale getirileceği ve sulama faaliyetlerine ağırlık
verileceği açıklanmıştı. 2021 ve sonrasında da bu çalışmalar devam
edecek. Böylece proje kapsamında parçalı araziler
birleştirilecek ve verim arttırılacak. Kaldı ki devlet destekleri; Taş Toplama
Makinası Desteği, Afet Zararı Desteği ve Sulama Projeleri de bu süreçte
çiftçimizin yanında olacak. Konuyla ilgili olarak ‘HDF.1.3.2.30-Susurluk
havzasındaki arazi toplulaştırmalarının %60’ın üzerine çıkmasını talep ve takip
etmek’ hedefiyle kolaylaştırıcı davranırsak bu fırsatı
da değerlendirmemiz mümkün.
‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız ve
‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimiz var. Önümüzde
duran ‘FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi
Destekleme Modeli’, ‘FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’, ‘FRS.09.6-Damızlık
koç-teke üretim merkezleri’, ‘FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’
ve ‘FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli’ gibi fırsatlar da değerlendirilmeyi
bekliyor. Milli tarım projesinin bir ayağının da; ‘Kendi
kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi’ olarak yapılmış olduğunu
belirtmiştik. Bu suretle hayvancılıkta Yerli
Üretimi Destekleme Modeline geçilmiş bulunuyor. Kırmızı et arzımızdaki
açığı kapatmak, artan talebi yerli üretimle karşılamak, damızlık üretimini
geliştirmek, hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele etmek ve hayvancılıkta
kendimize yeter hale gelmek için uzun dönemli önlemler içeren Hayvancılıkta
Yerli Üretimi Destekleme Modeli ile hayvancılıkta yerli ve yeterli üretim
hedefleniyor. Bu model ile ihtiyaçların yerli üretimle karşılanması ve ihracat
potansiyelinin artırılması hedefleniyor. Proje kapsamında; Sağlıklı Süt
Projesi, Büyükbaş Bakımı Projesi, Küçükbaş Hayvan Desteği, Hayvan Besleme
Projesi, Anaç sığır desteği, Buzağı desteği, Anaç koyun desteği, Süt primi,
Arılı kovan desteği, Kovan Altlığı Desteği gibi önemli prim ve destekleme
uygulamaları da var. Proje ile sonuçta ithalata dayalı hayvancılık anlayışının
ortadan kaldırılması ve hayvancılık sektöründe yapısal bir değişim amaçlanıyor.
Konu bu olduğuna göre; ‘HDF.2.4.1.07-Hayvancılıkta
Yerli Üretim oranını %70’in üzerine çıkarmak’ hedefiyle hareket
edebiliriz.
Milli tarım projesi Hayvancılıkta Yerli Üretimi
Destekleme Modeli çerçevesinde farklı illerde mera hayvancılığı yapmak için özel
bölgeler kurulması öngörülmüş. 30 ilde oluşturulacak Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri sonuçta ithalata dayalı
hayvancılık modelini ortadan kaldırmayı ve üretim maliyetlerini düşürmeyi
hedefliyor. Mera varlığı, yetiştirici kültürü ve iklim yapısının uygun olduğu
illerde hayvancılığa yönelik yatırımları destekliyor ve bölgeye uygun hayvan
yetiştiriciliğini teşvik ediyor. Bunun için meralar hayvancılık yapmak ve ıslah
etmek şartıyla uzun süreli kiraya verilecek. Ahır ve ağıl yapımına %50, düve
alımına %30 hibe verilecek. Bu bölgeler var olan bakımsız meraların ıslahı,
daha verimli kullanılması için faydalı olabilecek bir yöntem. Ancak, açıklanan mera hayvancılığı
yetiştirici bölgeleri arasında Balıkesir yok. Bu iller; Yozgat, Ağrı, Ardahan,
Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzincan, Erzurum,
Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kars, Kastamonu, Kayseri, Malatya, Muş, Samsun,
Sivas, Şırnak, Tunceli ve Van olarak açıklanmış. İlçemizde gelecekte şayet
böyle bakımsız, sahipsiz ve yararlanılamayan meralar olacak ise bunlar için
kapsama alınma talebi yapmak yerinde olur. Yoksa bile bu yöntemin en azından
mevcut meraların da korunması ve bakımı için değerlendirilebileceğini
düşünüyorum. O yüzden ‘HDF.2.4.1.08- Mera hayvancılığı yetiştirici
bölgeleri uygulamasını Susurluk için de değerlendirmeye almak’ gerekebilir.
Yine aynı proje kapsamında Damızlık koç-teke üretim merkezleri de planlandı. Yerli ve
yeterli üretim için öncelikle damızlık hayvan sayımızın arttırılması gerekiyor. Bunun için 38 ilde en az 500 baş kapasiteli
damızlık gebe düve üretim merkezleri, 31 ilde yine en az 500 baş kapasiteli
damızlık koç ve teke üretim merkezleri, 14 ilde de en az 150 baş kapasiteli
damızlık manda üretim merkezleri kuruluyor. Damızlık düve üretim merkezlerinin kurulacağı şehirler ise şöyle: Yozgat,
Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Aksaray, Amasya, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çorum, Denizli,
Edirne, Erzurum, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırklareli, Konya, Malatya,
Manisa, Muğla, Muş, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat ve Trabzon. En az 500 baş kapasiteli ‘damızlık koç-teke
üretim merkezleri’ de şu illerde oluşturulacak: Afyonkarahisar, Ağrı, Antalya, Balıkesir, Bursa, Diyarbakır,
Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Iğdır, Kırklareli, Konya, Mardin, Mersin,
Ordu, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ ve Van. Yine en az 250 baş
kapasiteli ‘damızlık manda üretim merkezleri’ ise Afyonkarahisar, Bitlis,
Diyarbakır, İstanbul, Kayseri, Muş, Samsun ve Tekirdağ'da kurulacak. Bu merkezlerin yer alacağı illerin tamamında ‘ahır-ağıl
yapımı’, ‘damızlık hayvan’ ve ‘alet ekipman alımı’ için yüzde 50 hibe
veriliyor. Üreticilerin hayvan almak istediğinde rahatlıkla kredi
kullanabilmeleri sağlanıyor. Hayvancılık yapmak isteyen vatandaşlar damızlık
ihtiyaçlarını aracısız bu merkezlerden alabiliyorlar. Bu çerçevede, 4 ayını
doldurmuş, tüm aşıları zamanında ve düzenli yapılmış buzağılara 750 lira
destek, düve alımına ise yüzde 30 hibe uygulaması var. Damızlık üretim
merkezleri öncelikle üreticilerin damızlık ihtiyaçlarını karşılayarak hayvan
varlığımızın ihtiyaç ölçüsünde artmasını hedefliyor. Bu bağlamda özel sektör ve
kamu tarafından söz konusu illerde damızlık çiftlikleri kurulduğunu görüyoruz.
Böylece hayvancılık ile uğraşmak isteyen vatandaşlarımız ve hangi cins ve
ırktan hayvanı almak isterse, vatandaşlarımız için hayata geçirilen bu proje
sayesinde kamu ve özel sektörün birleşerek kurmuş oldukları çiftliklerden
hayvan almaları mümkün. Böylece hayvan ithali yapan değil hayvan üretimi yapan
bir sistem kurulmuş oluyor. O halde ‘HDF.2.4.1.09-İlçemizde damızlık
düve, koç-teke üretim merkezleri kurulmasını sağlamak’ neden mümkün olmasın ki? Bu hedefin
gerçekleşmesi kuşkusuz hayvancılıkta bize temel bir altyapı sağlayacaktır.

Ülkede
modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji
kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki
iddialı hedefleri arasında. Bu kapsamda seracılık için de cazip teşvikler
var. Seracılıkta en önemli konulardan bir de ısıtma sistemi ve ilçemizde de
buna uygun atık ısı ve jeotermal kaynaklar var. Şeker fabrikasından çıkan sıcak
atıklar Ankara şeker fabrikasında topraksız
sera pilot uygulamasında kullanıldı ve başarılı sonuç alındı. Susurluk’ta da
yapılabilir? Genelde seralarda kullanılan termal su sıcaklıkları 40-80C.arasında.
Yıldız termal suyu 47C, Kepekler suyu da 60C.sıcaklığında. Bu veriler
bölgemizdeki termal kaynaklardan da seracılıkta faydalanma imkânımızın olduğunu
gösteriyor. Öte yandan bu kaynağı kullanan bazı yörelerde kirlenmeden şikâyetler
de var. Bu da bir gerçek. Elbette çıkarılan su gelişigüzel doğaya bırakılırsa
zararlı. Ayrıca termal suyun belli bir mesafeden sonra ısısını kaybettiği bu
yüzden de seracılık için uygun olmadığı söylense de artık 60km mesafeye kadar
çok az 2_3 derece ısı düşümüyle bunun mümkün olduğu bir sistemler var. Aynı
şekilde atık suyun bilimsel yöntemlerle tekrar reenjeksiyonla toprak altına
geri basılması halinde zararın minimuma indirilebildiği de biliniyor. Yalnız
biraz pahalı bir işlem. Ayrıca suyla çıkan hidrojen sülfür gibi zararlı gazlar
için de önlem alınması gerekiyor. Bu yüzden ilçemizdeki jeotermal kaynakların
değerlendirilmesini istiyorsak pilot uygulamalar yapmak ve çıkan atık su ve
gazların ne olacağını da çözümlemek gerekiyor. Bu nedenle ilk hedef ‘HDF.2.4.1.10-İlçemizde verimli ve çevreye zarar vermeyecek bir
seracılık uygulaması için farklı tip projeler geliştirmek’ şeklinde daha dikkatli olmak ve sonunda kazanmak adına yararlı olabilir.
Daha sonra bu alanda başarılı olmuş denemeler çoğaltılarak ‘HDF.2.4.1.11-İlçemizde jeotermal ısıtma yöntemli seracılıkta bölgede
söz sahibi olmak’ hedefi uygulanabilir. Şayet bu hedefte de başarılı olunursa üçüncü
aşamada ‘HDF.2.4.1.12-Yaygın Sera üretimi yapılan ilçelerle belirli ürünlerde
rekabet edebilecek seviyeye ulaşmak’ düşünülebilir.
İlçemizde
organik tarım için uygun araziler var ve bu alanda yüksek bir potansiyel
bulunuyor. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için
de söz konusu. İlimizin tarımsal potansiyelini geliştirmek ve alternatif geçim
kaynağı sağlamak amacıyla 2016 yılı içerisinde Balıkesir Tarım İl Müdürlüğü ile
yapılan protokol kapsamında; 13 ilçede, 42 da alanda, 36 adet çiftçiye ve iki
adet kooperatife tıbbi aromatik bitki fidesi (ekinezya, sahlep, lavanta, kekik
ve adaçayı) desteği yapılmıştır. Ayrıca Burhaniye Çiftçi Eğitim Merkezine demonstrasyon
amaçlı Tıbbi Aromatik Bitki üretimi yapmak üzere örnek bahçeler tesis
edilmiştir. Karesi ve Sındırgı ilçe Belediyelerine 5 +5=10 da. Alana dikilmek
üzere lavanta fide desteği yapılmış. Çiftçi Eğitim ve üretim Merkezi bünyesinde
düşünülen Tıbbi Aromatik Bitki Merkezi Projesiyle; Zengin floraya sahip
İlimizde yetişen tıbbi ve aromatik bitkilerin değerlendirilmesi, Üreticilere alternatif
ek gelir kaynağı sağlanması, Üreticilerin yaşam standardını yükseltilmesi,
Katma değeri yüksek olan bu bitkilerin ekonomiye kazandırılması, Üretim ve
pazar potansiyelinin belirlenmesi, Sabit ve uçucu yağ elde edilmesi amaçlanmış.
Ancak bunlardan bildik
usullerle yararlanamayız. Kendimize ait bazı yeni fikir ve özgün modellerle
hareket edebilirsek gücümüz daha ada artar. Bu yüzden öncelikle ‘HDF.2.4.1.13-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyelimizi tespit ederek Proje kapsamında pilot uygulamalar yapmak’ hedefimiz olmalı.
‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat
, ‘FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları’ ve ‘FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan
yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli’. Ülkemizin artık pazar olmaktan
çok yurt dışına satış yapması gereken bir modele evrilmesi gerekiyor. Bu
süreçte yararlanılabilecek dijital pazarlama ve satış sektöründe
teknolojik gelişmeler çok hızlı. Çok fazla gelişme ve yenilik yaşanıyor. Son
yıllarda da giderek artan elektronik
satış ve pazarlama uygulamaları ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken
diğer fırsatlar arasında. Elektronik ticaret aslında iki
türlü işleyen bir ticaret modeli. Birincisi işletmeden işletmeye olan, araya
hiç tüketicinin dâhil olmadığı bir model. İkincisi doğrudan tüketiciye yapılan
bir pazarlama metodu. Buna kısaca tüketiciye yönelik e-ticaret deniyor. Teknolojik araçlarla tanıtım, reklam ve nihayet satış
yapmak demek. Ürün veya hizmeti müşterilere ulaştırmak için halkla
ilişkilerden satışa kadar çeşitli disiplinler içeren bütüncül bir sistem.
Dijital pazarlama stratejileri doğru uygulandığında e-ticaret platformlarının
satış hedeflerine hizmet eder. Bu anlamda olağanüstü bir gücü var. Milyonlarca kullanıcıya saatler içinde, birkaç
tıklama ile ulaşılabiliyor. Bunlar ucuz, kolay ve eşsiz fırsatlar. Yapılması gereken şey: ‘HDF.2.4.2.10-Tarım
ve hayvancılık sektörü ürünlerimizin pazarlanmasında e-ticaret uygulamalarından
artan şekilde yararlanmak’ hedefiyle hareket etmek.
Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin giderek
azalmasıyla ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki
artışlarla dengelenebiliyor. Fert başına piliç eti tüketimi 1990 yılında 3,8 Kg
iken, 2010’da 19 kg’a yükselmiş. AB ülkelerinde ise ortalama tüketim 26
kg/kişinin üzerinde. Son yıllarda sektör ürünlerine yönelik yüksek bir talep
olduğu gözlemleniyor, hatta belli sezonlarda arz talebi karşılayamıyor. Bununla
birlikte artan nüfus ve ulaşım ağlarıyla taleple ilgili şartların gelecekte
daha iyi olacağı düşünülmekte. Ayrıca sektörle ilgili destekleyici kurumlar da
artmış durumda. Kümes hayvancılığı
sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme
potansiyeli söz konusu. Ülkemiz genel olarak kümes hayvancılığı sektöründe
artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor, yakın ve orta vadede de
bu durum devam edecek. Ayrıca bu alanda küresel ticaret bağlamında gittikçe
büyüyen bir ihracat potansiyeli mevcut. Meselâ ‘Helal gıda’ trendi
yatırımcılarımız için büyük bir fırsat. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar
yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu. Ülkemiz ihracat
rakamları göz önüne alındığında 2006 kuş gribi vakalarının etkisinde düşüş
olmakla birlikte 2000-2010 yılları arası kat kat arttığı anlaşılıyor. 2001
yılında toplamda yaklaşık 24,4 milyon kg olan ihracatımız 2010 yılında 115,1
milyona yükselmiş. İhracatımızın büyük kısmını Irak ve Türki cumhuriyetler
oluşturuyor. Türkiye Dünya ihracatında 21. sırada yer alırken, alıcı ülkelerin
başı Japonya ve İngiltere. Bu iki ülkenin ithalatı dünya ithalatının yaklaşık
beşte birini oluşturuyor. Bu ülkeleri Almanya, Hong Kong ve Suudi Arabistan
takip etmekte. İlçemizin orta vadede bu fırsatı iyi değerlendirme şansı var. O
nedenle ‘HDF.2.4.2.11-Ülkede ve dünyada kümes hayvancılığı
ürünlerine artan talep artışı ve ihracat potansiyelinden en etkin şekilde
yararlanmak’ gerekiyor.
‘Str.2.4.3- Güçlenme’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat
grubu; ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü’, ‘FRS.09.10-Giderek
güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’, ‘FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi
ve geleceğe yönelik beklentiler’. Kuşkusuz bunlar da Susurluğun
gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer birer dış
fırsat. Bu yüzden de değerlendirilmeleri gerekiyor.
Ülkemiz dünyada, en büyük 10 meyve-sebze üreticisi arasında. Ekolojik
ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat
imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2 Milyar $
ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde 4.ncü, Meyve üretiminde ise 6.ncı
Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64 Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık kurutulmuş, dondurulmuş
ve İşlenmiş meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor. Gelişen bölgesel
ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte. Artan
iç talep ve Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi büyük pazarlara yakınlık gibi
avantajlara sahibiz. Ayrıca gelişmiş bir meyve sebze işleme endüstrimiz var. Bu
da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor. Biz de Susurluk olarak ‘HDF.2.4.3.14-Meyve
Ve Sebze Sektörü içindeki üretim ve satış payımızı en az üçe katlamak’ hedefiyle
çalışmalıyız.
Türkiye’de
son yıllarda hayvancılık sektöründe artan talepler doğrultusunda yatırım yapmak
oldukça cazip hale geldi. Zira sektörde ciddi yatırım teşvikleri var. Öte
yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma, dondurulmuş
gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor.
Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan bir et ve süt
ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. 2013
yılı sonu itibarı ile 52.400 tonu büyükbaş, 1.536 tonu küçükbaş olmak üzere
toplam 53.936 ton çiğ süt üretilmişti. Sanayi işletmeleri tarafından toplanan
süt bu miktarın yaklaşık %45’i olduğuna göre 24.300 ton civarında sütün
işlendiğini söylemek mümkün. Bu noktada Yörsan’ın öyle ya da böyle 2023’e kadar
yeniden kazanıldığını var sayacağız. Diğer yandan ülkemizde 2019 yılında ise
üretilen toplam kırmızı et miktarının 1 milyon 186 bin ton civarında olduğu
tahmin ediliyor. 2020 yılının et üretim hedefi ise 1,5 milyon ton olarak
öngörülmüş. Kişi başı yıllık kırmızı et tüketiminde 14,3 kg seviyesine geldik.
Dünya kırmızı et üretiminde ise %1,5 pay ile 11. sıradayız. İlçemizdeki kırmızı
et üretimi ise 2015 yılında 6.099 ton olarak gerçekleşmiş. Bu miktarın yaklaşık
ancak %15’i borsada işlem görüyor. Böyle bir ortamda daha da güçlü hale gelmek
için kendimize’HDF.2.4.3.15-Yıllık kırmızı et satış miktarımızı en az 4.000 tona
çıkarmak’ ile ‘HDF.2.4.3.16-Yıllık süt satış
miktarımızı 30.000 tona çıkarmak’ gibi net hedefler koymamız
gerekiyor.
Dünyada
ve Türkiye’de Organik tarımda hızlı bir büyüme gözleniyor. Meselâ Dünya
Organik Gıda Pazarı değeri her yıl ortalama % 10,5 artışla büyüyor. Organik
gıda pazarının büyümesi ve
geleceğe yönelik beklentiler Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu
bağlamda da özellikle gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız. 2015
verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit
ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz. Organik tarıma
uygun yeterli toprak, teknik alt yapı, AB mevzuatına uyumlu mevzuat, AB
pazarlarına yakınlık ve bu alana sağlanan destekler bu alanda son derece teşvik
edici fırsatlar. Bu sebeple dünyaya ayak uydurabilmek için ‘HDF.2.4.3.17-Organik
gıda üretimimizi her yıl %12’nin üzerinde büyütebilmek’zorundayız. Bunu
yapabilirsek ikinci aşamada ‘HDF.2.4.3.18-Organik tarıma dayalı üretimde bölgemizde lider olmak’ hedefiyle
ilerleyebiliriz.
‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’
stratejik amacımız ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz
çerçevesinde ‘FRS.09.17-Üniversite sektör
işbirliği imkânı’ fırsatı var. Bandırma Onyedi Eylül
Üniversitesinin ek kampüsünün Susurluk’ta inşa ediliyor olması ilçemiz için
büyük bir fırsat. Meslek yüksekokulunun bu üniversiteye devri de öyle. Çünkü
ilçede birkaç yüksekokul ya da fakülte olması bölgemiz için büyük bir beklenti
ve ihtiyaç. Bu güne kadar Balıkesir üniversitesi ve Bursa Uludağ üniversitesi
ile gerçekleşmeyen işbirliğinin böylelikle mümkün olabileceğini ümid
edebiliriz. Şayet amaç tarım ve hayvancılığı geliştirerek üreticilerimize
destek olmak ise herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Zira Susurluk
için özellikle stratejik değeri olan
tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve
desteklenmeye ihtiyacı var. Yöremiz Üniversite sektör işbirliği imkânı bağlamında,
tarım ve hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak pilot bir bölge olmaya çok
uygun. Araştırma uygulama çiftlikleri ve proje uygulama merkezleri gibi
çalışmalar için gerekli araziler mevcut. Yörede halkın geçim kaynağı durumunda aktif
bir tarım ve hayvancılık faaliyetimiz var. Bunlar öğrenim görecek öğrenci ve
akademik kadro için de uygun ortamlar. Bu tarihi bir fırsat. Umuyoruz ki
mevcut Meslek Yüksek Okulu ve fakülteleriyle yapılacak işbirliği ilçemizdeki
tarım ve hayvancılık sektörünün değişim-dönüşüm ve gelişimine önemli bir katkı
sağlayacaktır. İşte tam da bu yüzden ‘HDF.3.2.1.02-Tarım ve hayvancılık
alanında etkin bir üniversite-sektör işbirliğini sağlamak’ hedefi kaçınılmaz görünüyor.
yyalcin3@gmail.com