23 Mayıs 2024 Perşembe

24 Mayıs 2024 Çarşamba TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR; 24 Mayıs


Yilmaz Yalcın


Bahadır Cüneyt Yalçın 28 Mayıs 2016 Cumartesi günü 12-14 saatleri arasında Ankara Konur sokakta

Okurlarıyla söyleşiyor ve

MÜTEVAZI BİR İNTİKAM ve HEP LUNAPARK kitaplarını imzalıyor

Yilmaz Yalcın


Hak’ka tâlib olan kişi, başka murâd isteme,
Dostun seninle beraber, başka vuslat isteme.
Bu dünya bir sofradır, arzular gelir geçer,
Eğer bizi buldun ise, başka murâd isteme.

Hacı Bektaş-ı Veli (*)
------------
(*) 13-14. yüzyıllarda yaşamış Türk mutasavvıf, düşünür. Asıl adı Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata‘dır.

Hoca Ahmet Yesevi‘nin takipçilerinden olan Lokman-ı Perende‘den ders almış, Yesevi yolunu Anadolu’da devam ettirenlerden olmuştur.

1281 yılında Nişabur’da doğup daha sonra Anadolu’ya yerleşti. Öldüğü yer Kırşehir’dir.

Ahi ocağına üye olan Hacı Bektaş Veli‘nin tam hayat hikâyesini tam bilmemekle birlikte, Anadolu ve Rumeli’de çokça sevilen, sayılan ve öğütleri dilden dile günümüze kadar aktarılarak gelmiş bir düşünür ve toplumsal önder olduğunu biliyoruz.

Kendi adıyla ölümünden sonra bir tasavvuf yolu oluşturulmuş, buna Bektaşilik denilmiştir.

Bektaşilik Osmanlı döneminde hem halk arasında yaygın bir yoldu hem de seçkinler arasında da temsilcileri vardı.

Hacı Bektaş Veli‘nin Makalat adında Arapça kaleme aldığı eseri günümüze kadar ulaşmıştır.

Yilmaz Yalcın


Aşkın bir tür hastalık olduğunu biliyor muydunuz ? Sevda da bildiğimiz 'kara sevda'nın kısaltılmışı imiş.

Ya sevgi ? Onun da zamanla alışkanlık haline gelen kuvvetli benimseme olduğunu okudum.

Yaşamımızda o kadar önemli bir yer tutuyorlar ki; şarkılarda, türkülerde, şiirlerde hep onlar var. Hatta haklarında binlerce cilt kitap yazılmış. Filmler, diziler onlarla besleniyor. Romanların, hikayelerin olmazsa olmazı onlar.

Şimdilerde sosyal medyada, akıllı telefonlarda, emojilerde en çok bahsi geçen şey bunlar. Muhabbetlerin esas mevzuu hep onlar. Tasavvufta dahi ilahi şekliyle bu kavramlar kullanılıyor.

Bu kadar çok alanda, bu kadar zengin ve renkli bir kullanım başka kelimeler için var mıdır bilmiyorum. Ama bir o kadar da çok çok farklı halleri, nüansları ve türevleriyle de dile geliyor bu duygular.

Kişiye göre, mekana göre, zamana göre değişebiliyorlar. Mesela gençken başka, orta yaşta başka, yaşlılıkta başka başka yaşanıyor bu duygular. Bekarken başka evliyken daha başka oldukları gibi. Gün içinde sabah başka, mehtapta başka, gece başka olabiliyorlar. Kadının aşkı, sevdası, sevgisi başka erkeğinkisi daha başka mesela.

Henüz yaşanmamışken farklı, başımıza geldiğimizde farklı, avucumuzdan uçup gittiğinde farklı hissediliyorlar. Hayatımızda bu kadar fazla yer tutan, bu kadar çeşitli, bir o kadar da göreceli olabilen kavramlar bunlar. 

Yilmaz Yalcın


Akşam Vakti

Neden sessiz duruyorsun öyle?
Şarkın mı tükendi dersin, biten günle,
Yoksa gün mü bitti şarkınla beraber?

Çığlıklar, içinde can verdiği bu an,
N’olur, gözlerine geceler dolmadan,
Bana altın gibi bakışlarını ver…
Cahit Sıtkı Tarancı

-----------
Fotoğraf: Cennet tepesinden Ayvalık
130911_18:59

Yilmaz Yalcın


"Şimşek, gökyüzünün kökleridir."
Robert Lawlor

Biliyor muydunuz ?

"Şimşek, havadaki karbon ve nitrojeni bitkiler tarafından özümlenebilir hale getirir. Bitkiler şimşekler sayesinde canlı kalır. Şimşekteki yoğun enerji sayesinde havada bulunan nitrojen, oksijenle birleşerek suda çözünebilir nitrojen oksitleri oluşturur ve meydana gelen nitrojen oksitler yağmurla birlikte toprağa düşer. Bitkilerin nitratlara ihtiyacı olduğundan dolayı, şimşekler olmadan bitkiler hayatta kalamaz. Kısacası şimşekler gökten gelen rızık kapımızdır.

Zariyet Suresi 22. ayet:
"Gökte hem rızkınız, hem size vaat edilen şey vardır." (51/22)

وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Vefî-ssemâ-i rizkukum vemâ tû’adûn

Eskiler yağmura boşuna 'rahmet' dememişler.

Kaynak:
Gökten gelen rızık; Şimşek/ Prof Dr Sefa Saygılı
http://www.gidahareketi.org/Gokten-Gelen-Rizik--Simsek... 

Yilmaz Yalcın


Ramazanda üçüncü aşamadayız

Peygamberimiz (sav) bir hadisinde: "Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur." demiş.

"Ey insanlar! Size büyük bir ay belirmiştir. Bu ay, mübarek bir aydır. İçinde bin aydan daha hayırlı olan bir gecenin bulunduğu bir aydır. Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı ve gecesini de ibadetlerle değerlendirmenizi istemiştir."

"Bu ay sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise, cennettir. Bu ay, hayır ve iyilik ayıdır, müminin rızkının arttığı bir aydır."

"Bu ayda dört hasleti çoğaltın: Bunlardan iki tanesiyle Rabbinizi razı edersiniz, iki tanesine de ihtiyacınız vardır. Rabbinizi razı edeceğiniz iki haslet: Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik etmeniz ve ondan af dilemenizdir. Hep muhtaç olduğunuz iki haslet ise, Allah’tan cenneti istersiniz ve cehennemden O’na sığınırsınız."

İnşallah ilk on günde Cenab ı Hakkın Rahmetine muhatap olmuşuzdur. Geçtiğimiz on gün ise mağfiretine sığındık Rabbimizin. Artık üçüncü aşamaya geçtik. Evvela bu aşamada mübarek bir gece var. Öyle bir gece ki bizzat yüce Allah tarafından 'bin aydan hayırlı' olarak tanımlanmış. İkincisi, bu günler 'itikâf' zamanı. Yapabilenler bu dönemi camilerde geçirecekler. Hiç değilse her camiye girişimiz bir tür itikaf niyetiyle olsun. Huzurda bulunduğumuz dakikalar itikaf gibi geçsin.

Ve inşallah Ramazanın bu son günleri vaad edildiği gibi cehennemden azad olunmamıza vesile olsun.  

24 Mayıs 2020 Pazar 08:00 CORONA GÜNLERİ...................................Kutlu final

Arefe günü
Bugün arefe, yarın mübarek ramazan bayramı. Corona günlerinde bize eşlik eden 11 ayın sultanı ramazan ayını da tamamladık hamdolsun. Şimdi bir müjde arefesindeyiz: yarın bayram! Çünki arife, dini ıstılahta bayrama hazırlık günü, bayramı müjdeleyen gün demek. Asıl olarak hicrî kâmerî Zilhicce ayının 9. günü, yani Kurban Bayramı'ndan önceki gün. Ancak zamanla Ramazan Bayramı için de kullanılır olmuş. Belli gün ve bayramlardan bir gün öncesine veya önemli bir olay ya da olayların cereyan ettiği bir dönemden önceki günlere de Türkçe’de arefe deniliyor.

Bu yüzden arife dilimizde, herhangi bir dinî bayramdan önceki gün manasında kullanılıyor. Arapça 'arafat' yani irfan, bilme, tanışma, buluşma yeri demek olan bir sözcükten türkçeye geçmiş. Mekke'de Hz.Adem'le Hz.Havva'nın yeryüzünde birbirlerini yeniden buldukları tepeye de bu adın verilmesinin nedeni bu. Arapça orijinalinin etkisiyle Türkçede 'arefe' şeklinde de geçiyor.

Arefe haccın en önemli farzı olan vakfe'nin yapıldığı yerin yani Arafat'ın diğer adı. Vakfe, kurban bayramının bir gün öncesi olan zilhicce ayının dokuzuncu günü burada yapıldığından bu güne -yevmü arefe- arefe günü veya Türkçe kısaca arefe deniliyor.
Her şeye kadir olan Yüce Mevlam; bizleri, doğru yoldan ve sevdiklerimizden ayırmasın. Artık bayramı gözlediğimiz şu saatlerde bekleyişimiz hayırlara vesile olsun inşallah. Onun izniyle daha nice en güzel bayramlara erişebilelim. Arefe gününün feyiz ve bereketi üzerimize sinsin, gönüllerimiz nûr, hanelerimiz huzur dolsun. Niyetlerimiz makbul, amellerimiz kutlu, dualarımız kabul olsun.
En güzel bayramlara hep birlikte sağlıkla ve huzurla erişebilmek duasıyla.. Hayırlı ve bereketli bir arefe diliyorum.

Kutlu olsun
Ramazan, inşallah günahlarımızı yakarak, bahar yağmurları gibi gönlümüzü yıkayıp temizleyerek elveda deyip gitti. Başı rahmet ortası mağfiret sonu azaptan kurtuluş olan ve içinde bin aydan hayırlı Kadir Gecesi saklı bulunan bir Ramazan ayının daha sonuna geldik.Ömrümüzde ilk kez camiye gidip Bayram Namazı kılamadan ve sevdiklerimizle kucaklaşamadan bir Ramazan Bayramı idrak ediyoruz. 

Corona günlerinde evlerimizde mahpus iken bize eşlik etti bütün bereketiyle. Eski ramazanlara göre biraz buruk ve hüzünlüydük. Yine de bizi bir bayram sabahına daha ulaştıran Rabbimize hamd ve şükürler olsun.
Eski tadı olmasa da, bu Ramazan da bir başka güzeldi. Bizi ummadığımız yönlerden sarıp sarmaladı. Zor günlerimize eşlik etti rahmetiyle. Oruçlarla arındık, mağfiret ve kurtuluş umduk bu günlerde rabbimizden. Gecelerinde sessiz ve buruk teravihler kıldık evlerimizde. Kalplerimiz rahatladı, gönüllerimiz yıkanıp paklandı. Seher vaktinde yaptığımız sahurlar, kendine özgü sakinlik ve huşu içinde oruçlara hazırladı bizi.
Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana inandım ve sana güvendim. Senin rızkınla orucumu açtım.  Hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete. Ne olur geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışlayıver” dualarıyla açtık oruçlarımızı. Böyle iftarlarla tazeledik her akşam ruh ve bedenlerimizi. Ailemizle bir arada olabilmenin, kulluğumuzu yaşayabilmenin mutluluğunu yaşadık o sofralarda.
Her şey fâni, hakikat olan şey sadece bu. Ramazan da geldi, geçti, bitti. Ardında güzelliklerini, infakın zenginliğini, toplumsal dayanışmanın hayrını bırakarak. Komşunun, fakirin, yardıma muhtaçların sevindirildiği günlerdi. Sağ elin verdiğini sol eller duymadı, görmedi. Gönülden ve sessizce yapıldı bağışlar.
Yaşadığımız pandemi ramazanla birlikte insanoğlunu da muhasebeye çekti. Bakış açılarımız, algılarımız, yaşam tarzımız, ilişkilerimiz sorgulandı bir kez daha. Ailenin önemini yeniden keşfettik. En azından bu Covit-19 her şeyin başının sağlık olduğunu daha bir yüksekten fark ettirdi insanoğluna. Evlerimizde kaldığımız günler haftaları bir iç muhasebeyle değerlendirdik. İsyan etmedik, bilakis sahip olduğumuz şeyleri, sevinçleri, mutlulukları daha bir yüreklerimize yerleştirdik. İç muhasebelerimiz okumalarımızla desteklendi. 

Belki de insanoğlunun yeniden varolma dönemini yaşıyoruz. Dostluğun, kardeşliğin, yaratılan olduğumuzun, yaşamanın, hayatın, mutluluğun sevdiklerimize, dostlarımıza sarılmanın önemini hatırlamış durumdayız. Farklı iletişim yollarıyla yine birbirimize ulaştık, paylaştık bazı şeyleri. Ailemizle, çocuklarımızla birlikte olmak çok değerliydi. Aldığımız her sağlıklı nefes için  hamd ettik. Verdiği onca saadet ve mutluluk için şükrettik rabbimize. Bu kazançlar az değildi.
Şimdi bu tünelden geçmiş ruh ve bedenlerimiz sanki yıllık gıdalarını ikmal etmiş gibiler. Bayram sevinci bu hâsılayla yepyeni bir geleceğe kapı açmakta. Kini, nefreti, gıybeti, dedikoduyu, fısk, fücur her türlü kötülüğü arkamızda bırakıyoruz. Açılan rahmet kapılarından arınmış olarak bayrama giriyoruz. Bu bayram hala kalmışsa son dargınlık ve kırgınlıklara da nihayet versin, kırık gönüller tamir edilsin, birlik ve beraberliğimiz tazelensin.
Güzellik ve iyiliklerin yüreklerimize yerleştiği böyle bir Ramazan ikliminde daha tazelenmiş ruhlara ne mutlu! Yüreklerimiz genişledi, gönüllerimiz zenginleşti. Biriktirdiğimiz bu güzellikler daha sağlam, daha sağlıklı olarak yansıyacak etrafımıza. Selâmın insana verdiği ferahlık gibi ailemize, çevremize, toplumumuza dalga dalga kardeşlik, dostluk ve huzur getirecek inşallah.  Belki her Bayramda yaptığımız kabir ziyaretlerini yapamıyor, aile büyüklerimizin ellerini öpmeye gidemiyoruz. Ancak inşallah bu süreçte yenilenen sevinç ve mutluluklarımız gelecek günlerde, bizleri yeniden birbirimizle kucaklaştıracak.
Bu vesileyle Rabbim bütün ibadetlerimizi kabul eylesin. Sağlık sıhhat ve afiyet içerisinde hep birlikte nice ramazanlara eriştirsin. Ramazanda elde ettiğimiz güzel hasletler bundan sonraki yaşamımıza da eşlik etsin.Corona günlerinin getirdiği zorluk ve sıkıntılarla bunalan ruhlarımıza, daralan kalplerimize bu Bayram şifa olsun inşallah. Bayramlarımız bayram olsun, sevinçlerimiz, kardeşliklerimiz daim olsun. Mübarek, bereketli, hayırlı ve mutlu olsun bayramımız…
Ramazan bayramının Vatanımız, Milletimiz ve tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah'tan diliyorum. Ayrıca bütün insanlığın sağlık, barış, huzur ve saadeti için de dua ederim. Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice bayramlara…

HAYIRLI BAYRAMLAR

23 Mayıs 2024 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR.....................ANILAR; 23 Mayıs


Yilmaz Yalcın
Yüreğimin sesi-I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


Dostlar
Evlat dikili ağaca benziyormuş
Allah verdi
Benim de bu dünyada
Dört fidanım var; hamdolsun
(Rabbim herkese versin)
Biri iki meyve verdi; dünya tatlısı
Diğeri çiçeklendi; bahar muştusu
Üçüncüsünü daha yeni aşıladım; hem dua ile
Sonuncusu mu; o bahçede, henüz yeşil ve taze
Şimdi,
baktığım yerden
görebiliyorum
Bir tarafım akşam, gölgeli,
kurumaya yüz tutmuş
Öbür yanım sabah,
gün ışırken,
yarına uzanmış


Yilmaz Yalcın
Çocuk albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


Ah keşke
çocuk olsam aniden
Elim yüzüm kirlenmiş
Gitsem yeniden
dere boylarına
Islık çalsam kuşlara
Uzansam çayırlara…


Yilmaz Yalcın
Yüreğimin sesi-I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

23 Mayıs 2018


Bir yol gider uzaklara
Sığamam hiç buralara
Bak yüreğime, tutamam
Uzanıp gider peşin sıra

Bizim Yunus ne dobra
Yol odur ki doğru vara
Madem, ardı sıra izinden
Yürü ! olmayalım alabora

Yilmaz Yalcın
Görsel düşünceler albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

23 Mayıs 2018


Bir bilgisayar kötü bir yöneticiyi iyi bir yöneticiye dönüştüremez. Kötü bir yöneticiyi hızlı, iyi bir yöneticiyi ise çok hızlı (ve kaliteli) yapar.

Edward Esber

Yilmaz Yalcın
Gazete yazıları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

23 Mayıs 2018


Son Osmanlı

Şüphesiz her ülke kendi insanlarının seçimlerinden, coğrafyasından ve geçmişinden ayrı düşünülemez. İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” demiş. Zira her milletin kültürü, bilim mevcudu, sanatsal birikimi, düşünce yapısı ve yaşam biçimi kendine özgüdür. Varoluşu da elbette üzerinde

bulunduğu ülke coğrafyasıyla ve tarihiyle birlikte şekillenmiştir. Kimliği dünya haritasındaki konumuyla algılanır ve ifade edilir.

Biz bu coğrafyada bin yıldır bir o yana bir bu yana savaşıp durmuşuz. Bin yıldır içte ve dışta düşmanımız hiç eksik olmamış. Bin yıldır moğol ve haçlı sürüleriyle, emperyal avrupalılar, arap ve iranlılarla uğraşıp durmuşuz. Yetmemiş içerdeki isyanlarla, fitnelerle boğuşmuşuz. Beka sorunumuz hiç bitmemiş, şehitlerimizin sonu gelmemiş.

Bin yıldır Anadolu topraklarındayız. Burası bizim ana vatanımız. Ama, Filistin de bizim, Kafkasya da. Balkanlar da bizim Mezopotamya da. Onlarla kader birliğimiz, yol arkadaşlığımız, kan ve iman kardeşliğimiz var. Hatta bizim ufkumuz o kadar geniş ki  dünyanın neresinde kardeşimiz varsa orası bizim de yüreğimizin bir parçası. Gönül coğrafyalarımız. Bu yüzden deriz ki; Mekke Medine ne kadar kutsalsa bizim için Kudüs de öyledir. Bosna'da, Buhara da Bağdat da Şam da İstanbul kadar sevgilidir bizim için. Oralardaki acılar da içimizi dağlar, en az Anadolu’da yaşadıklarımız kadar.

Bu kadim topraklar hem Selçukluya hem Osmanlıya mezar olmuş. Üç kıtadan Müslüman kardeşimiz bizimle birlikte burada kan ve iz bırakmıştır. Anadolu’nun her adımı, her yöresi onca savaş sefer görmüştür bu güne kadar. Çevremizle birlikte her karış islam toprağı adeta kan ve gözyaşıyla yoğrulmuştur. Halen de bu mücadele devam etmektedir. Her seferinde kurulan kapanlardan kurtulmuşuz, üzerimize atılmak istenen ağları yırtıp atmışız, fakat hala acıların ardı arkası gelmemiştir.

Bu topraklar Nuh tufanından beri insanlığın harman yeri olmuş. Ekilmiş, biçilmiş, savrulmuş kıyasıya. Biz bugünümüzü biliyoruz. Etrafımızdaki terör ve savaş kıskacı canımızı acıtıyor. Bütün kan içici vampirler üzerimize salınmış sanıyoruz. Ağlaya ağlaya anaların gözünde yaş kalmadı, şehitsiz köyümüz yerimiz yok. 

Ama, moğol belası da bu coğrafyada taş üstüne taş, gövde üstünde baş bırakmamıştı. Haçlı sürüleri talan etmişti kaç kez bu canım memleketleri. İşte yine ayaktayız, her saldırıya onca acı ve badireye rağmen buradayız. Bizim ulu bir çınar gibi duruşumuz Bosna’ya da yetmektedir, Kudüs’e de. Bu coğrafyadaki nöbetimiz sade bize değil, bütün mazlumlara, tüm İslam ümmetine gölge olmaktadır. Bizim böyle bir kaderimiz var ve bu sancağın nöbeti ilelebet sürecektir. Siz tam 65 sene Mescid i Aksâ'da nöbet tutan Iğdırlı Hasan onbaşının adını duydunuz mu ? Ben de bilmiyordum. Ta ki gazeteci Murat Bardakçı’nın babası İlhan Bardakçı’nın Kudüs'te yaşadığı oldukça hüzünlü bir hatırayı okuyana kadar.

İlhan Bardakçı 1972 senesinde genç bir gazeteci iken Türkiye’den bazı siyasiler ve iş adamları ile birlikte resmi bir ziyaret için İsrail’e gidiyor. Ziyaretin dördüncü günü heyete tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başlıyorlar.

Kafile olarak Mescid-i Aksâ’ya gidiliyor. Genç gazeteci heyecanlı. Asırlık merdivenlerden yukarı, üstteki avluya çıkıyorlar. Yavuz Sultan Selim Han ve koca Osmanlı ordusu Kudüs’e gelince bu avluda on iki bin şamdan mum ışığında yatsı namazını kılmış. Bu yüzden adı ‘on iki bin şamdanlı avlu’.

Avlunun kenarında biri dikkatini çekiyor İlhan Bardakçı’nın. Doksan yaşlarında, üzerinde kendinden daha yaşlı bir asker üniforması olan bir adam. Üniformasının her yanı yama içinde. Hatta bazı yamaların tekrar tekrar yamalandığı görülüyor. Orada öyle ayakta bekliyor, hafif kamburu olmasa dimdik duracak kadar heybetli. Çok yaşlı olmasına rağmen iki metreye yakın boyu ile oldukça vakur görünüyor. Şaşırıyor genç gazeteci; ‘Acaba bu adam bu sıcakta güneş altında neden dikilip duruyor ?’ diyor içinden.

Dayanamayıp soruyor: "......Ben kendimi bildim bileli her gün buraya gelir. Akşama kadar bekler. Ne kimseyi dinler, ne de kimseyle konuşur. Sadece bekler, delinin teki herhalde......" diyor rehber. İkna olmuyor, bu yaşta bu sıcakta sebepsiz beklenmez diye düşünüyor. Yaşlı adam genç gazetecinin yanına yaklaştığını fark ediyor ama kımıldamıyor bile. ‘Selamün aleyküm baba !’ deyince başını biraz çevirip duraklıyor ve çatallanmış titrek bir sesle “Aleyküm selam oğul” diyor. ‘Hayırdır baba sen kimsin, burada ne yapıyorsun?’ Yaşlı adamın dudakları kıpırdıyor ama sesi çıkmıyor. Nihayet “Ben...Ben…” diyebiliyor titreyen bir sesle.

Sonrası bir asker tekmili gibi dökülüyor ağzından. "Ben, Osmanlı Ordusu, Yirminci Kolordu, Otuz Altıncı Tabur, Sekizinci Bölük, On Birinci Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan’ım.” Sesinde titreme kalmıyor, dimdik durup tekrarlıyor: "Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım.”

“Bizim bölük Cihan Harbi’nde Kanal Cephesi’nde İngiliz’e yenildi. Geri çekilmek elzem oldu. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gitti. İngiliz, Kudüs’e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs’te artçı bölük olarak bırakıldık” diyor. “Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Bir ben kaldım buralarda. Koca Kudüs’te bir Onbaşı Hasan !” diyor. Alnından akan ter, gözyaşlarına karışıyor bu arada.

Bu hüzünlü ama gurur verici hikayeyi bütün teferruatıyla anlatmak isterdim. Ama bu sütun buna el vermiyor. Zaten Iğdırlı Hasan Onbaşı’nın Kudüs nöbetini, bizim için manasını bu kadarıyla bile anlamış olmalısınız. Herkesin meczup diye baktığı bu yaşlı çınar 1982 yılına kadar nöbetine devam emiş. Bir gün Türkiye’ye ondan tek cümlelik bir telgraf gelmiş: “Mescid-i Aksa’yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü.”

Soruyorum size, bir ömür boyu Mescidi Aksâ’da nöbet tutan şu Osmanlı Askeri bize her şeyi anlatmıyor mu ? Geçmişimizi anlamak için Yemen’de, Galiçya’da, Kafkasya’da, Balkanlarda, Çanakkale’de, Kût'ul Amâre ve Trablusgarp’ta tutulan nöbetlerin manasını bilmek gerekiyor.

Bugün Arakan’da, Afganistan’da, Başika’da, İdlib’de, Afrinde ve Filistin’de, Kudüs’te olan biteni ve geleceğimizi anlamak için de…

Yilmaz Yalcın
Görsel düşünceler albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

23 Mayıs 2018


Kainatın Akşam Yoklaması
Bir an, akşamın fikirden geçmesi,
Çık insandan son insana kadar, daima.
Kendimi ve herkesi boşlukta hissediyorum;
Dairemsi bir müddet iniyor ruhuma.
Bir an, coğrafyanın dışında,
Ve bütün sathı, atmosferin.
Sevgilerin en samimi olduğu saat;
En çok düşünceye benzedigi vakit, çiçeklerin
Bir an, zamanın gölgesi yüze değer.
Ve aralığı hayatın ölümün aralığı.
Bembeyaz bulutlar gibi geçer göklerden,
Kör bir adamın bahtiyarlığı.
Bir an; bütün anaların şefkati,
Ve maviliklerde rüyasI, bütün genç kızların.
Merhametin büyük varlığı gibi silik,
Kalpteki ışığı gibi uçan yıldızların.
Bir an, kaybolmuş sonsuzluğu göz yaşlarının,
Hatıraların kaybolmuş mesafesi.
Bir misafirliğin ilk manzaraları kaplar,
Ve gurbet kaplar, herkesi.
Bir an, hayalden hendeseler dünyasında,
Kürelerin mesafelerindeki ahenk.
Bütün sessizliğiyle hayatın uzunluğu,
Denizlerden, gözlerde mazi olan renk.
Bir an üstümüzde elbise,
Kızını okşayan bir adamın avuçlarındaki sıcaklık.
Ve bütün atomları kaplar habersiz,
Gençlikleri ölümden uzaklık.
Bir an, bir an ki her şey farkında.
Her gün aynı vakit semadan geçer.
Ve susar bir insan gibi hüzünle,
Taşlar, bulutlar, ışıklar, fikirler.
Bir an ki cesaretin büyük sessizliği,
Hissin ve aklın sonsuz memleketinde.
Allaha mevcut veriliyor,
Kainat hazır ol vaziyetinde!

Fazıl Hüsnü Dağlarca 

Yilmaz Yalcın
Çocuk albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

23 Mayıs 2019


Ben oruç tutacağım
Sahura uyandırın!
Bırakmam onu belki
Akşama bırakırım





Yilmaz Yalcın
Gün batımı/Gün doğumu duyguları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


İLAHİ

Seher vakti bülbüler
Nede güzel öterler
Açınca tüm çicekler
Birlikte zikredeler


Akşam olur giderler
Boyun büker çiçekler
Kim bilir ne söylerler
Feryad eder bülbüller