13 Mart 2021 Cumartesi

13 Mart 2021 22:30 Cumartesi CORONA GÜNLERİ................................EL-Müzil/Nâs-Es-semi’/Süphane Rabbiye'l-azîm

EL-Müzil/Nâs suresi

Bugün üç ayların 28.ncisi, Cumartesi günü Recep ayı bitecek. 14 Mart Pazar günü de şaban ayına girmiş olacağız. Ayrıca bugün İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12 Mart 1921 tarihinde kabulünün de 100.ncü yılı. 2021 yılı bu yüzden TBMM tarafından "İstiklâl Marşı Yılı" ilan edilmişti.

Corona günlerinin de 365.ncisindeyiz. Virüsle mücadele halinde tam bir yılı geride bıraktık. TÜRKİYE AŞI TABLOSU'na göre 12 Mart 2021, Cuma saat 18:52 itibariyle Toplam Yapılan Aşı Sayısı 11 milyona (10.866.192) yaklaşmış. Bunların 7.883.380'i 1.Doz,  2.982.812'i ise 2.Doz Uygulama. Aşının olumlu etkisi artık hasta, yoğun bakım ve vefat sayılarında hissediliyor. 

İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye bugün de devam ediyorum.Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmisekizincisi “El- Müzil'” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 114.ncü son sûresi olan “Nâs" ile ilerliyoruz.

EL-MÜZİL: المذل  Müzil, Zillet veren  anlamına gelen bir sıfat isim. Zillete düşüren, hor ve hakir eden demek. Müzil (müzill) ismi esmâ-i hüsnâ hadisinde Muiz'le birlikte zikredilmiş. Bunun kaynağı olan âyette de iki isim yan yana getirilmiş. Müzil kelimesi “zelil olmak, hor görülmek” anlamındaki züll (zillet, mezellet) kökünün “if‘âl” kalıbından bir sıfat olup “zelil, hakir ve alçak duruma düşüren” demekmiş.

Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi hor ve hakir duruma düşürüp bütün üstünlük niteliklerini ondan kaldıran” mânasına geliyor (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ẕll” md.; Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ẕll” md.).

Müzil Kur’an’da geçmemekte, muiz isminde olduğu gibi türetildiği kökün masdarından gelen fiil şeklinde Allah’a izâfe edilmekte (Âl-i İmrân 3/26). Bunun yanında bir âyette zül kavramı Allah’tan nefyedilmekte (el-İsrâ 17/111), bir âyette de buzağıyı tanrı edinen İsrâiloğulları’na Allah’tan bir gazap geleceği ve zillete uğrayacakları ifade edilirken dolaylı olarak “izlâl” kavramı O’na nisbet edilmekte (el-A‘râf 7/152).

Tezlîl (boyun eğdirmek) ve bir yardımcı fiille birlikte aynı anlama gelen zelûl kelimeleri de zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş (Yâsîn 36/72; el-Mülk 67/15). Müzil esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde yer almış, ayrıca fiil kalıplarında Allah’a nisbet edilmiş (el-Muʿcem, II, 183-184).

Âlimler, muiz-müzil isimlerinin karşıt olmakla birlikte zât-ı ilâhiyyeye nisbetleri açısından beraber kullanılmasının gerektiğini vurgulamış ve buna kābız-bâsıt, hâfıd-râfi‘ gibi isimleri örnek göstermişlerdir. [1]

'O' alçaltan, zillete düşüren, zelîl kılan, hor ve hakir eden, dlediğini zelil edip alçaltan, süründüren, rahmetinden uzaklaştıran, değersiz kılan" demek.

NÂS SÛRESİ:  سورة الناس  6 âyet. Nâs, insanlar demek. Mushaftaki sıralamada yüz ondördüncü ve son, iniş sırasına göre yirmi birinci sûre. Felak sûresinden sonra, İhlâs sûresinden önce Mekke’de inmiş. Nâs sûresinin Felak sûresiyle birlikte nâzil olduğu konusunda ittifak var.

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen nâs kelimesinden almış. Felak sûresiyle birlikte Muavvizeteyn (Muavvizetân: her türlü kötülükten Allah’a sığınmayı ifade etmekle başlayan iki sûre) ve Mukaşkışetân (şirk ve nifak hastalığından uzak olmaya vesile olanlar), İhlâs ve Felak sûreleriyle birlikte Muavvizât adını alır. Ayrıca “Kul eûzû bi rabbi’n-nâs” ve Felak Sûresi’yle birlikte “Muavvizeteyn, Mukaşkışeteyn” adlarıyla da anılmakta.

Felak sûresinde olduğu gibi Nâs sûresinde de kötülüklerinden Allah’a sığınılacak şeyler bildiriliyor. Sûrede, pusuda bekleyip kötü düşünceler aşılayan cin ve insan şeytanının şerrinden Allah’a sığınılması emredilmekte.

İlk üç âyetinde Allah’ın “rab, melik, ilâh” sıfatlarına vurgu yapılması O’nun ebeveyn şefkati gibi insanlara olan yakınlığına, koruyuculuğuna, bütün kötülükleri etkisiz kılma hâkimiyet ve gücüne işaret etmekte. 4. âyette kötülüklerinden sığınılacak varlıkların nitelikleri belirtilirken kullanılan “vesvâs” kelimesi “sürekli vesvese veren, gizli telkinlerde bulunan” anlamına geliyor.

Bu kavramın Kur’an’daki kullanılışı göz önünde bulundurulduğunda vesvese veren şeytanın, kişinin nefsânî arzuları ve kötü insanlardan ibaret olduğu anlaşılır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vesvese” md.). Aynı âyette yer alan hannâs (sinsi) kelimesi de kendisinden sığınılacak varlığın niteliğini göstermekte.[2]

Nâs sûresinde sinsice kötülüğe sürükleyen cinlerin ve insanların şerrinden Allah’a sığınılması öğütlenmektedir.[3]


"Kul e’ûżu birabbi-nnâs. Meliki-nnâs. İlâhi-nnâs. Min şerri-lvesvâsi-lḣannâs. Elleżî yuvesvisu fî sudûri-nnâs. Mine-lcinneti ve-nnâs."

"De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlah'ına sığınırım." [4]

“De ki: "Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!" [5]

“De ki: “Ben, insanlar ve cinlerden olup her fırsatta insanların yanlarına sinsice sokulan, onların gönüllerine kötülükler fısıldayan şeytanların şerrinden insanların sahibi, insanların yöneticisi ve insanların ilâh’ı olan Allah’a sığınıyorum!” [6] 

Es-Semi’/Süphane Rabbiye'l-azîm

Bugün üç ayların 29.ncusu, Corona günlerinin de 366.ncısı. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmidokuzuncusu “Es-Semi’' var. Yine namazda RÜKÛ'a eğilindiğinde okunan “Süphane Rabbiye'l-azîm" teşbihiyle ilerliyoruz.

Ama önce dünyada Coronavirüs ne durumda ona bir bakalım. Virüs bulaşan insan sayısı 120 milyona (119.335.338) yaklaşmış. Bu nüfusa göre 1 milyon kişiden 15.347’sı demek. Salgında ölenler ise bugün itibariyle 2,6 milyonu (2.644.090) aşmış bulunuyor. Oran %2,22 yani hastalanan 1 milyon kişiden 22.157 kişi ölmüş.

Dünya Corona günlerinin 15.nci ayını bitirdi. Salgının en tepe noktaları 28 Kasımda 779.837, 5 Aralıkta 886.721, 19 Aralıkta 700.815, 10 Ocakta 870.814 ve nihayet günlük 1.723.209 vaka ile 20 Ocakta yaşanmıştı. O günden bu yana 53 gün geçti. Günlük vaka sayıları giderek düştü. En son 6 Martta 354.856’a kadar gerilemiş durumda. Bu rakam 11 Ekim 2020'deki günlük vaka sayısına (352.372) dönüşü gösteriyor.                  

Vefatlarda tepe noktaları  8 Ocakta 14.307, 14 Ocakta 16.071, 22 Ocakta 16.495, 28 Ocakta 16.331 ve son olarak günlük 17.704 ölümle 3 Şubatta görülmüş. O günden bu yana 39 gün geçmiş. Vefat sayıları da vaka sayıları gibi giderek azalmış ve en son 6 Martta 7.213'e düşmüş durumda. Bu da 4 Kasım seviyesine 7.523 inildiğini  açıklıyor.

ES-SEMÎ': السميع  Sözlükte “işitmek, duymak, bir dileği kabul etmek, anlamak; duyurmak” mânalarındaki sem‘ kökünden türeyen semî‘ “işiten” demekmiş. Allah’a nisbet edildiğinde “işitilmeye konu teşkil eden her şeyi işiten” diye açıklanıyor.

Sem‘ kavramı sekiz âyette zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmiş olup bunların ikisinde “işittirmek, duyurmak” anlamında “if‘âl” kalıbı, bir âyette, “O’nun işitmesi şâyân-ı hayrettir” anlamıyla (el-Kehf 18/26) taaccüb fiili kullanılmış. Beş âyette “ca‘l” (yaratmak, yapmak) yardımcı fiiliyle Cenâb-ı Hakk’ın insanlara işitme duyusu ve organı lutfettiği, beş yerde de kişilerin işitme yeteneklerine O’nun hâkim olduğu, dilediğinde bu yetenekleri iptal edeceği belirtilmiş. Semî‘ ismi kırk altı âyette Allah’a izâfe edilmiş olup bunların otuz ikisi alîm, on biri basîr, biri karîb isimlerinden önce zikredilmiş, iki âyette de “semîu’d-duâ” (duayı işiten, kabul eden) şeklinde kullanılmış (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “smʿ” md.).

Semî‘ esmâ-i hüsnâ hadisinin hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer almış (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), ayrıca Buhârî ve Müslim tarafından nakledilmiştir (“Daʿavât”, 5; “Ẕikir”, 44). [1]

'O' her şeyi hakkıyla işiten, O’na yapılan duaları, kullarının niyazını kabul eden, gizli açık her şeyi, akıldan kalplerden geçen gizli sesi, kâinat aleminde bulunan bütün sesleri işiten ve duyandır" anlamlarına geliyor.

SÜBHÂNE RABBIYE’L-AZÎM: Kıyam halinden “Allahü Ekber” diyerek rükûa varıldığını biliyoruz. Burada da üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” deniliyor. Rükû'da belini eğmek farz, Üç kerre (Sübhânallah) diyecek kadar eğlenmek vâcib, Üç kerre (Sübhâne rabbiyelazîm) demek sünnet. Şayet beş yada yedi kerre denirse o da müstehab imiş.

Erkekler, rükûda, parmakları açık olarak elleri ile dizlerini tutup sırtı dümdüz yaparlar. Dizlerini ve dirseklerini dik tutarlar. Kadınlar ise, rükûda, sırtlarını biraz meyilli tutarak erkeklerden daha az eğilirler. Ellerini (parmaklarını açmayarak) dizleri üzerine koyarlar ve dizlerini biraz bükük bulundururlar.

Rükû ve secdede âyet-i kerime okunmuyor. Bu sebeble Resûl-i Ekrem (s.a.) rükû'da sadece; "Sübhâne Rabbiyel azîm" secdede ise, sadece "sübhâne rabbiyel-a'la" dermis. Huzeyfe (r.a.), Peygamber (s.a.)'ie birlikte namaz kıldığını ve (Peygamber (s.a.)'in) rükû'da iken, "Sübhane Rabbiye'l-azîm” (Büyük olan Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim) dediğini, secde halinde iken de "Sübhâne Rabbiye'l-a'la" (yüce olan Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim) dediğini …rivayet etmiş. [2]

"Sübhane Rabbiyel-azîm" cümlesinin rüku'a, "Sübhane Rabbiyel' a'la" cümlesinin de secdeye tahsis edilişinin hikmeti hadis âlimleri tarafından şöyle açıklanmış: “İnsanın en şerefli organı olan al­nım Allah'ın huzurunda yere koyması anlamına gelen secde mutlak eğilmekten ibaret olan rüku'dan daha faziletlidir. Bu sebeple mutlak bir tevazudan iba­ret olan rükû'a mutlak azameti ifâde eden kelimesi tahsis edilmiş, tevazünün son haddi olan secdeye ise, "ism-i tafdil sigası" olan ke­limesi tahsis edilmiştir.”


“Sübhane Rabbiye'l-Azîm”

"Büyük olan Rabbim her türlü noksan sıfatlardan uzaktır" anlamına geliyor.

Kavme; namazda rükûdan kalkarken, secdeye gitmeden önce iyice doğrulmak ve en az bir kere “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” diyecek kadar ayakta durmaya deniyor.

Celse ise; namazda iki secde arası en az bir kere “Sübhâne Rabbiye’l-Ağlâ” diyecek kadar oturmakmış.

Hanefilere göre celse ve kavme, vacip. Yanılarak terk edilirse sehiv secdesi yapmak gerekiyor. Bilerek terkedilirse tahrimen mekruh. Bu yüzden namazın iade edilmesi lazım.İmam Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise celse ve kavme farz. Bilerek terk edilirse namaz bozulmuş oluyor. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 149, 157; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 423; Nevevî, Ravda, II, 356-357).

Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatmış: “Hz. Peygamber bir gün mescide girdi, peşinden de bir adam gelerek namaz kıldı. Sonra gelip Hz. Peygamberi selamladı. O da selamını aldı ve ‘dön ve namazını yeniden kıl’ dedi. Bu durum üç kez tekrar etti, sonuncusunda şöyle buyurdu: ‘Namaz kılacağın zaman tekbir al, sonra Kur’an’dan bildiğin kolay gelen bir yeri oku, sonra rükûya eğil ve uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar rükûda kal. Daha sonra rükûdan kalk ve iyice doğrul. Sonra secdeye git ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar kal. Daha sonra iyice yerleşinceye kadar otur, sonra tekrar secdeye kapan ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar bekle. Bütün namazlarında böyle yap.” (Buhârî, Ezan, 95) [3]


[2] Tirmizî, mevâkît 79; Nesâî, iftitâh 77, 78, tatbik 73, Ibn Mace, ikâme 179; Dârimî, sa-lât 69; Ahmed b. Hanbel, V, 382, 384, VI, 24.     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/370.

[3] Kaynak <https://fetva.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/155/namazda-kavme-ve-celsenin-hukmu-nedir--ne-kadar-beklemek-gerekir->

11 Mart 2021 Perşembe

11 Mart 2021 14:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ................................EL-Râfı’/İsrâ-EL-Muiz/Felak

EL-Râfı’/İsrâ

Bugün Recep ayının dolayısıyla da üç ayların 26.ncısı, Corona günlerinin de 363.ncüsü. Aynı zamanda da Miraç kandili. Cümlemize, tüm alem-i islama hayırlı, mübarek olsun. 

İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci de değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmialtıncısı “El- Râfı'” var. Miraç kandili olması münasebetiyle yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden olan Mushaf sırasına göre 17.nci “İsrâ" sûresinin 1.nci ayetiyle ilerliyoruz.

ER-RÂFI':  الرافع  Sözlükte “yukarı kaldırmak, yükseltmek, yüceltmek” anlamındaki ref‘ (rifâ‘) kökünden türeyen râfi‘ kelimesi “yükselten, değerini arttıran, izzetli ve şerefli kılan” demekmiş. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rfʿa” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de ref‘ kavramı yirmi bir âyette Allah’a nisbet edilmiş. Allah’ın Îsâ’yı kendisine ref‘ edeceğini bildiren âyette râfi‘ (Âl-i İmrân 3/55), “sıfatları yüce” (veya “dereceleri yükselten”) meâliyle başlayan âyette ise (el-Mü’min 40/15) refî‘ ismi yer almış.

Kıyametin kimini alçaltıcı, kimini yükseltici olduğunu beyan eden Vâkıa sûresindeki âyette (56/3) asıl fâilin kıyamet değil Allah olduğu kabul edilmekte. Nitekim muhtelif âyetlerde kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın kâfirleri zelil, müminleri aziz ve şerefli kılacağı bildirilmiş (meselâ bk. el-Mü’minûn 23/105-110; ez-Zuhruf 43/68-73; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rfʿa” md.).

Râfi‘ hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer alıyor (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Ref‘ kavramı, Kütüb-i Sitte’den başka İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledilen hadislerde de fiil sîgalarıyla Allah’a izâfe edilmiş (el-Muʿcem, “rfʿa” md.). Bu tür hadislerin muhtevasında ref‘in mânevî açıdan yükseltmeyi ifade ettiği görülüyor. [1]

'O' yukarı kaldıran, yükselten, dereceleri yükselten, izzet ve şeref bahşedendir. Dilediği müminleri alçaltır, Dilediği Mümin kullarının derecelerini de yükseltir, Hak edenlere şeref verip yükseltir" manasına geliyor.

Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber teheccüd namazının iki secdesi arasında şu meâldeki duayı okurmuş: “Rabbim! Günahlarımı bağışla, bana merhamet et, eksikliğimi giderip halimi iyileştir, beni mânen yücelt, rızıklandır; doğru yoldan ayırma!” (Müsned, I, 371; İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 23; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “cbr” md.).

İSRÂ SÛRESİ: سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ 111 âyet. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almış. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade ediyor. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”.

Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûre. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiş. 26, 32-33, 60, 73-74, 80, 107-111. âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuş. 

İsrâ olayı, İsrâiloğulları’nın kötülükleri sebebiyle uğradıkları iki büyük işgal ve yıkım, önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerîm’den önceki ilâhî kitaplarda da bulunan temel dinî ve ahlâkî buyruklar, yeniden dirilmenin mümkün olduğu ve âhiret sorumluluğu, Allah’ın kuşatıcı ilmi, ilk insanın yaratılışı, İblîs’in isyanı, insanın seçkin bir varlık oluşu, ibadet ve namaz, Kur’an’ın önemi, müşriklerin inatçılığı, müminlerin itaatkârlığı sûrenin başlıca konuları.[2]

Hz. Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mes­cid-i Aksâ’ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâmî kaynaklarda, metindeki ilgili fiilin masdarı olan ve “geceleyin yürüme, gece yolculuğu” anlamına gelen isrâ kelimesiyle anılıyor. Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan “göklere yükseltilme” safhasının da dahil olduğu tamamı ise “yükselme, yukarı tırmanma” anlamındaki urûc kökünden türetilmiş olan ve “yükselme vasıtası, aleti” mânasına gelen mi‘râc kelimesiyle ifade edilmekte.

Hz. Muhammed’in peygamber olmasıyla birlikte putperestlerin müslümanlar üzerinde kurduğu baskılar, risâletin 6. yılından itibaren Peygamber ailesiyle az sayıdaki müslümanlara karşı ekonomik ve sosyal bir boykota dönüşmüştü. Üç yıl süren ve büyük acılara sebep olan bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla eşi Hz. Hatice ile amcası ve hâmisi Ebû Tâlib’i kaybetti. Dolayısıyla bu yıla hüzün yılı denildi. Bu acılı olayların ardından genellikle mi‘rac diye anılan büyük mûcizevî olayı gerçekleşti.

İsrâ sûresinin 1. âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mi‘rac olayına işaret etmekte. Aynı konuda hadis mecmualarında da kırk beş kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz. Peygamber’den bilgiler nakledilmiş.[3]


"Subh
ânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr."
 

"Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." [4]

"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." [5]

“Bir gece kulu (Muhammed’i) ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Mescid-i Haram’dan (alıp) çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya yürüten Allah’ın şanı ne yücedir! Şüphesiz O her şeyi işitir, her şeyi görür.” [6]


[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 554

EL-muiz/Felak

Bugün üç ayların 27.ncisi, Corona günlerinin de 364.ncüsü. Geçen yıl bu gün Coid-19 küresel Pandemi ilan edilmiş, ülkemizde de ilk vakalar görülmüştü. O günden bu yana tam bir yıl geçti. Bir özetleme yapmanın tam zamanı.

Bu arada Allah'ın izniyle üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmiyedincisi “El- Muiz'” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 113.ncüsü olan “Felak" sûresiyle ilerliyoruz.

Ama önce son bir yılı özetleyen, şu andaki durumu gösteren CORONA NOTLARI’mızı paylaşalım:

10 Mart itibariyle Tüm dünyada toplam vaka sayısı 118 milyona (117.997.454) yaklaşmakta. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 15.175 görünüyor. Vefat sayısı ise 2,5 milyonu (2.618.490) aştı. Ölüm oranı %2,22 seviyesinde.

Türkiye'de ise toplam vaka sayısı 3 milyona (2.821.943) doğru gidiyor. Mevcut durumda 1 milyon kişi başına vaka sayısı 14.556 olmuş. Vefat sayısı ise 30 bin (29.227) sınırında. Ölüm oranı %1,04 görünüyor.

Ülkemizde 1 Marttan beri yeni mutasyonlardan kaynaklandığı söylenen bir vaka artışı yaşanıyor. 28 Şubatta 8.424 olan vaka sayısı 10 gün sonra 14.556'ya yükselmiş bulunuyor. Vaka/test oranına bakacak olursak bu artışı daha net görebiliyoruz. %7,7'den %10'a ulaşmış. Yani test olan her 100 kişinin 10'u pozitif çıkıyor.


Tablodan da görülebileceği üzere artış hasta sayılarını da etkilemiş durumda. 28 Şubatta günlük 610 sayısındaydık. 10 Martta bu rakam 814'e çıkmış. Daha yavaş olmakla birlikte ağır hastalarda da artış görülüyor. 1.191'den 1.309'a yükselmiş. Bu vaziyet henüz vefatlara yansımış değil. Şimdilik ortalama 65-66 dolayında. İyileşenlerin oranı ise %95,3'ten %93,9'a düşmüş görünüyor.

Dün bilim kurulu toplanmıştı. Pazartesi kabine toplantısı var. Türkiye’nin risk haritası güncellenecek. Büyük ihtimalle iyiye gitmeyen renk değişimleri olacak. Bunun anlamı bazı bölgelerde kısıtlamalar geri gelebilir.

EL-MUİZ: المعزّ  Sözlükte “dengi ve benzeri bulunamayacak derecede değerli ve şerefli, güçlü ve yenilmez olmak” mânasında masdar ve “güç, şiddet, yenilmezlik” anlamında isim olarak kullanılan izz (izzet) kökünün “if‘âl” kalıbından türemiş bir sıfat olan muiz (muizz) “aziz kılan” demek. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi yücelten, güçlü ve değerli kılan” mânasına geliyor (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ʿazz” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ʿazz” md.; Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ʿazz” md.).

'O' izzet ve şeref veren, aziz kılandır. Dilediğini yüceltip aziz kılan, ilimde yükselten Odur" anlamına geliyor.

Muiz ismi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiyormuş. Fakat esmâ-i hüsnâ içinde yer alan azîz doksan bir ve izzet altı âyette zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ʿazz” md.). İzzet kavramı bir âyette ta‘zîzden gelen mâzi (Yâsîn 36/14), bir âyette de i‘zâz masdarından muzâri fiil şeklinde Allah’a nisbet edilmiş (Âl-i İmrân 3/26).

Muiz ismini doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesine alan râvinin Âl-i İmrân sûresindeki âyetten yararlandığı anlaşılmakta: “De ki: Ey mülkün ve mutlak hâkimiyetin sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kādirsin.” Burada yer alan iki âyetin genel muhtevası şirk inancını reddedip tevhid ilkesini pekiştirmekte.

Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadis de bu yorumu desteklemektedir: “Allah’ın yücelik ve üstünlüğünü dile getiren âyet (âyetü’l-izz) şudur: Her türlü övgü çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü dost ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a özgüdür. Sen O’nu hep böyle yücelterek an” (el-İsrâ 17/111; Müsned, III, 439-440; Şevkânî, III, 257).

Muiz ismi hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer almış (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), ayrıca çeşitli hadislerde azîz, izzet kelimeleriyle “eazze” fiili Allah’a nisbet edilmiş. Muiz esmâ-i hüsnâ hadisinde müzil (müzill) ismiyle birlikte zikredilmiş. Bunun kaynağı olan âyette de iki isim yan yana getirilmiş.

Müzil kelimesi “zelil olmak, hor görülmek” anlamındaki züll (zillet, mezellet) kökünün “if‘âl” kalıbından bir sıfat olup “zelil, hakir ve alçak duruma düşüren” demektir. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi hor ve hakir duruma düşürüp bütün üstünlük niteliklerini ondan kaldıran” mânasına gelir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ẕll” md.; Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ẕll” md.).

Âlimler, muiz-müzil isimlerinin karşıt olmakla birlikte zât-ı ilâhiyyeye nisbetleri açısından beraber kullanılmasının gerektiğini vurgulamış ve buna kābız-bâsıt, hâfıd-râfi‘ gibi isimleri örnek göstermişlerdir. [1]

FELAK SÛRESI: سورة الفلق  5 âyet. Felâk, sabah aydınlığı demekmiş. Adını ilk âyette geçen "yarıp çıkarmak" anlamına gelen felak kelimesinden alıyor. Felak ve Nâs sûrelerinin beraber nâzil olduğu konusunda ittifak var. Nâs sûresiyle birlikte “muavvizeteyn”, İhlâs ve Nâs sûreleriyle birlikte “muavvizât” adını alıyorlar.

Mushaftaki sıralamada yüz on üçüncü, iniş sırasına göre yirminci sûredir. Fîl sûresinden sonra, Nâs sûresinden önce Mekke’de nüzul olmuştur. Medine’de indiğine dair rivayetler varsa da (bk. Şevkânî, V, 615) üslûp ve içeriği bakımından Mekkî sûrelere benzediği görülür.

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “sabah” anlamına gelen felak kelimesinden almıştır. 5 ayettir. Nâs sûresiyle birlikte “Mukaşkışeteyn” (şirkten uzaklaştıranlar) adıyla da anılmaktadır. Aynı sûrelere başlarındaki “eûzü” kelimelerinden dolayı “Muavvizeteyn” ismi de verilmiştir.

Sûrede bazı kötülüklerden dolayı Allah’a sığınılması öğütlenmektedir. [2] Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadise göre Resûl-i Ekrem rahatsızlık ânında ve gece yatağına gireceği sırada İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okuyup avuçlarına üfler ve elleriyle bütün vücudunu sıvazlardı (Buhârî, Feżâʾilü’l-urʾân, 14; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Daʿavât, 21). [3]


"Kul e’
ûzu bi-Rabbi’l-felak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğâsikın izâ vekab. Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased."

"De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım." [4]

"De ki: "Sabahın rabbine sığınırım;Yarattığı şeylerden gelebilecek kötülüklerden;Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden;Düğümlere üfürenlerin şerrinden;Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!" [5]

"De ki: "Ben, yarattığı şeylerin şerrinden, çöktüğü zaman karanlığın şerrinden, düğümlere okuyup üfleyen (afsuncu ve büyücü)lerin şerrinden ve kıskançlıkları tuttuğu zaman çekemeyenlerin hasedinden karanlıkları yarıp aydınlığı çıkartan sabahın Rabb'ine sığınırım." [6]

9 Mart 2021 Salı

10 Mart 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı204...................................Str.1.1.1 Hedefleri(II)

Str.1.1.1 Hedefleri(II)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’nin üçüncü bölüm ‘Nasıl yapacağız?’ aşamasındayız. Önceki yazımızda  ‘Yeşilelma’ vizyonumuzun birinci ayağı olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ temel amacımızla işe başlamıştık. Bildiğiniz gibi onun da üç adet stratejik amacı bulunuyor. Onlardan ilki olan ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ için de yalnızca ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi öngörülmüş durumda. Artık geride kalan ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamada bu strateji için toplam 71 hedef belirlenmişti. Geçen hafta bu hedeflerden ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığı altında 2, ‘02-KONUM’ başlığında ise 3 adet olmak üzere toplam 5 hedefle ilgili çalışma REİS gazetesinde yayınlandı. Bu hafta inşallah aynı yöntemle ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ başlığında 3, ‘04-ULAŞIM’  sektöründe 3 ve ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2 olmak üzere toplam 8 hedefin “nasıl gerçekleşebileceğini” ortaya koymaya çalışacağız. Kuşkusuz bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘nasıl?’ yazımızın başlığını oluşturan ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejimizin uygulanmasıdır. Zira söz konusu strateji Susurluk için belirlenmiş 12 başlıklı sektör/alanlarda öngörülmüş bulunan güçlü yönlerden ve orta vadede çevreden yönelecek fırsatlardan azami ölçüde yararlanmayı amaçlıyor. Böylece ilçemizin güçlü yönlerinin daha da güçlendirilmesi mümkün olabilecek. Sonuç olarak bütün bunlar neticede ilçemizin ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’ sını olumlu etkileyeceği gibi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ temel amacımıza da yaklaştıracak şeyler.

Bildiğiniz gibi ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi uyarınca ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ başlığı altında üç adet hedef belirlenmişti. Daha öncesinde yapılan tarama sonucu bu alanda Susurluk için en önemli ‘Güçlü yön’: ‘GY.03.1-Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik sistemi’ olarak tespit edildi. Ayrıca ‘Fırsatlar’ bahsinde de  ‘FRS.03.1-Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede olması’ değerlendirilmesi gereken bir avantaj olarak görülüyordu. Bu arada 20 Ağustosta 2846 Tarih sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Yatırım teşviklerinde değişiklik yapılarak Balıkesir 3.ncü Bölgeden, 2.nci Bölgeye yükseltilmiş olması Bölgemizin gücüne güç kattığı kadar Susurluk için de yatırım çekme şansını arttırmış oldu. Tabi ki bizim derdimiz Susurluk olduğu ve böyle bir gelişmişliği göremediğimiz için burada ilave çabaya ihtiyaç olduğunu anlayabiliyoruz. Gerçekleştirilecek muhtemel yatırımlar, belirlenen sektörler ile asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması halinde,  2.nci Bölge desteklerinden (Sektör numaraları: 1 2 3 4 5 6 9 10 11 16 20 27 28 30 32 33 34 35 39 41 42 43 44 45 46 48 50) yararlanabilecekler. Dikkate alınması gereken husus, bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması. Her şeye rağmen fırsatı değerlendirmemiz, söz konusu teşvik imkânlarının orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlaması için başkalarından daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü ‘Sosyal ve ekonomik kalkınmanın’ en önemli meselemiz olduğunu ve bu yolda öncelikli stratejimizin ‘Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ olduğunu artık biliyoruz.  Bu yüzden de mevcut güçlü yanımızı daha da güçlü hale getirmek ve teşvik fırsatlarından yararlanmak üzere kendimize yukarıda belirtilen hedefleri öngörmüştük. Bunların ilki olan ‘HDF.1.1.1.06-İlçemize davet edilecek yatırımcıları öncelikle teşvik edilen sektörler bazında seçmek’ için  ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ şeklindeki değerlerimize dayanarak çalışabiliriz. Ayrıca ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ ilkelerimiz bu hedefin gerçekleşmesinde bize ışık olacaktır. Hedef ‘nasılın’ iki unsurunu bünyesinde ifade ediyor zaten. Biri ‘yöremiz için teşvik edilecek sektörleri belirlemek’, diğeri de ‘uygun yatırımcıları ilçemize davet etmek’. Bunun için Stratejik Plan Ekibi (SPE), Tic.San.Odası Borsası (TSOB) ve Siyasi Partilerin (SP) birlikte çalışması gerekiyor. Elbette Kaymakamlık (K) ve Belediye (B) de bu hedefin ilgilisi olacaklar. İkinci hedefimiz ‘HDF.1.1.1.07-Susurluk ve yatırımcılar için bir OSB bilgilendirme ve teşvik rehberi hazırlamak’ ta bu faaliyetin bir başka boyutu. Davet edilecek yatırımcılar için ‘kurulacak OSB ve yöremizde teşvik edilen sektörlere dair bir bilgilendirme rehberi hazırlamak’ hem yatırımcılar hem de ilçemiz için yararlı bir belge olacak. Bunun için de kesinlikle Stratejik Plan Ekibi (SPE) ve Tic.San.Odası Borsa (TSOB) müşterek çalışmalılar.  Bu yönde yapılacak gayretler öncelikle ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ değerlerimizle ilgili. ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’ ve ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’ ilkelerimiz ise bu hedefimizin işaret levhaları durumunda. Üçüncü olarak ‘HDF.1.1.1.08-Güney Marmara Kalkınma Ajansı ile hem sosyal hem de ekonomik Kalkınma amaçlı projeler geliştirmek ve işbirliği yapmak’ hedefimiz ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ değerimize sahip çıkarak ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ ilkemizle gerçekleşebilir. Bu konuda da ilgi ve sorumluluk; Kaymakamlık (K), Belediye (B), Tic.San.Odası Borsa (TSOB) ve Stratejik Plan Ekibinde (SPE) olması gerekiyor. GMKA ile sosyal ve ekonomik kalkınma amaçlı projeler için işbirliği yapmak bu hedefimizin ‘nasılını’ oluşturuyor.

Diğer başlık ‘04-ULAŞIM’ sektörü alanında 3 hedef öngörülmüştü. Bunlar için de esas alınan güçlü yönler ‘GY.04.1-Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması’ ve ‘GY.04.2-Güçlü ulaşım ağlarına sahip olması’ idi. Yine fırsat olarak çevremizde yürütülen ‘FRS.04.1-Ulaşım ağını güçlendirmeye yönelik altyapı projeleri’ görülmüştü. Susurluk İlçemiz ulaşım ağı bakımından gerçekten de önemli bir konumda. Özellikle Bandırma limanına demiryolu ve karayolu ulaşımının bulunması Susurluğu çok avantajlı bir konuma oturtuyor. Oldukça gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve ticaret ağlarının yoğun olduğu iki büyük kente ulaşma alternatifimiz çok. Orta vadede bölgemizde dört önemli gelişme daha bekleniyor. Biri Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı yolları, diğeri Balıkesir havaalanı, üçüncüsü uluslararası Tekirdağ ihraç limanı, dördüncüsü de Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi. Bu gelişmeler zaten mevcut olan güçlü ulaşım ağlarımızı, dolayısıyla da pozisyonumuzu çok daha güçlendirmiş olacak. Bu bağlamda hiç şüphe yok ki elimizdeki güçlü yanları ve dış çevreden yönelen fırsatları kullanmak değerli bir başlangıç olur. O halde bizim bu noktada ‘HDF.1.1.1.09-İlçede dış pazarlara yönelik bir ekonomi oluşumuna katkıda bulunmak’ hedefi için düşünmemiz gereken şey en az %20 ihracat çıtasını önümüze koymak olabilir. Dış pazarlara yönelmek, öne çıkan bütün üretim dallarında stratejik bir seçim. Bunun için yılmadan çalışarak nitelikli bir insan gücü oluşturmak da öyle. Çünkü sonuçta gerekli teknik alt yapı, insan kaynağı, finansal güç ve üretim artışıyla beraber en az %20 ihracat hedefine yönelmemiz gerekiyor. Böylece güçlü olduğumuz noktalarda gücümüzü daha da arttırmak ve fırsatlardan maksimum yararlanmamız mümkün. Bu konuda doğal olarak Tic.San.Odası Borsa (TSOB) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) müşterek sorumlu ve ilgili olacaklar. ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ve ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ bu konuda dayanacağımız temel değerler. Yolculuğumuzun temel ilkeleri ise; ‘İLK.2-İstikamet üzere olma’, ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’ ve ‘ İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. Ayrıca getirisini öngörülecek somut göstergelerle izleyip yönlendirmek suretiyle ikinci hedefimiz olan ‘HDF.1.1.1.10-Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik avantajlarını değerlendirmek’ mümkün olabilir. İşin ‘nasılı’ öncelikle ‘Geçiş güzergâhı olmanın sosyal ve ekonomik avantajlarını’ araştırıp ortaya koymakla başlayacak. Bu araştırma bir yarışma ile gençlerden sağlanabileceği gibi bir üniversite ile işbirliği yapılarak da elde edilebilir. Bu süreçte ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz söz konusu hedefin gerçekleşmesinde sahip olduğumuz temel değerler olur. Kuşkusuz ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ gibi temel ilkelerimiz de yolumuza ışık tutacaklar. Bunun için de Tic.San.Odası Borsa (TSOB), Belediye(B), Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve Stratejik Plan Ekibi (SPE) bu hedefin ilgilileri oluyor.  Ulaşım başlığı altındaki son hedef olan ‘HDF.1.1.1.11-Bölgemizdeki ulaşım projelerinde ön almak’ ise ancak Siyasi Partiler (SP), Belediye (B), Kaymakamlığın (K) müşterek önderliğinde gerçekleşebilir. Bu yolda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ istikametimizin zeminini oluşturan temel değerlerimiz. Bu yolda bize rehberlik edecek ilkeler ise; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ olacaktır. ‘Nasıl’ olacağı konusunda bir iki örnek verecek olursak; ‘ilki Bursa-Bandırma-İzmir yüksek hızlı tren projesi ile bir yandan Bakü-Tiflis-Kars’a, öbür yandan Çandarlı ve İzmir’e, diğeri de Çanakkale 18 Mart köprüsü ve bağlantı yolları ile bütünleşerek uluslararası Tekirdağ ihraç limanına alternatif ulaşım güzergâhları peşinde olmak’ diyebiliriz. 

Sıradaki ‘05-LOJİSTİK’ sektörü için 2 hedef belirlenmişti. Halen mevcut bulunan ‘GY.05.1-Üretim merkezleri ve büyük pazarlara geçiş noktasında yer alması’ Susurluğun Lojistik açısından konumundan kaynaklanan güçlü yönü. Ayrıca netleşmemekle birlikte bölge bazlı bazı plan ve toplantılarda ifade edilen ‘FRS.05.2-ilçemiz sınırlarında bir Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili çalışmalar’ ilçemiz için orta vadede çok önemli bir fırsat. Bu faktörler değerlendirilebildiği takdirde Susurluğun gelişmesine katkı sağlayabilir. Özellikle de ilçemizin tarım ve hayvancılık konusundaki potansiyeli göz önüne alındığında İstanbul’a yakınlık lojistik alanında stratejik bir avantaja dönüşüyor. Zira çok yakınımızdaki Bandırma bir Anadolu yük birleştirme merkezi konumunda. Burada toplanan yükler limandan Tekirdağ’a denizyoluyla ulaşarak Avrupa’ya ve diğer dış pazarlara yol alacak. Ayrıca Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi ile bütünleşme hedeflenmiş. Böylece bölgemizden yüklenen ürünler, Avrupa ve Orta Asya’ya kadar kesintisiz ulaştırılabilecek. Bölgenin sanayi mallarının yanı sıra yöremizin tarımsal ürünleri; et, süt, kuru gıda, konserve gibi maddeleri de oluşan lojistik merkezlerden yüklenip yurtiçi ve yurtdışına taşınabilecek. Bu projelerin hayata geçmesiyle Bandırma ilçesi başta olmak üzere bölgemizin stratejik anlamda daha fazla önem kazanacağı gün gibi aşikâr. Tarım ve Hayvancılık, Hizmetler ve Sanayi sektörlerinde uzmanlaşmış farklı bölgeleri birbirine bağlayan konumuyla ilçemiz özellikle lojistik sektörü için son derece cazip bir nokta. Buna bağlı olarak, mal ve hizmet akımlarının geçiş yaptığı, yönetildiği ve yönlendirildiği muhtemel bir altyapıya da aday. Ancak bu pozisyonumuzu değerlendirmek, kazanca ve istihdama dönüştürmek bir an evvel Susurluk’ta bir Lojistik Bölge teşekkül etmesine bağlı. Bu yüzden elbette ‘Lojistik bölge alanını belirlemek, tesisini kolaylaştırmak’ çok çok önemli. Bununla beraber onu tamamlayıcı mahiyette ‘HDF.1.1.1.12-Lojistik bölge alt yapı ve bağlantı yollarını ikmal etmek’ şeklindeki hedefimizin de ihmal edilmemesi gerekiyor. Zira seçilecek alanın alt yapısının mutlaka önceden yapılması şart. Kaldı ki bölgenin üretim, ticaret ve pazarlama faaliyetlerini sürdürebilmesi için demiryoluna ve otoyola bağlantılarının gözden geçirilip güçlendirilmesi de olmazsa olmaz bir konu. Bunun ‘nasılı’ için Balıkesir Büyükşehir imkânlarından yararlanmak zorunlu. Siyasetin ve Belediyenin bu konuda iş ve güç birliği yapmaları gerekiyor. Bu yüzden hedefin sorumluları öncelikle Siyasi Partiler (SP), Belediye (B) ve Kaymakamlık (K) olacak. Elbette ki Stratejik Plan Ekibi (SPE) burada izleme ve raporlama görevi yapmalı.  Hedefin gerçekleştirilmesinde ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’, ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ temel değerler olarak öne çıkıyor. Ayrıca ‘İLK.3-Amaç Birliğine riayet’, ‘İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ’İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki ilkelerimiz de yolumuzu aydınlatacaklar. Çünkü bir sonraki aşamada sıra lojistik bölgemizin Bursa, İzmir ve İstanbul gibi yakın ticaret merkezleri ile Bandırma ve Tekirdağ limanı yoluyla dış pazarlara entegre edilmesine gelecek. Bunun için de bildiğiniz gibi ‘HDF.1.1.1.13-Lojistik bölgenin iç ve dış pazarlara entegrasyonunu sağlamak’ şeklinde bir hedefimiz var. İşin ‘nasılı’ Allah’ın izniyle kurulacak lojistik bölgenin doğal olarak iç pazarlara olduğu kadar dış pazarlara da yönelik bir misyonu olmasıyla mümkün. Bu da büyük depolara, konteynır ve tır filolarına ihtiyaç gösterir. Bu sebeple lojistik bölgede konuşlanacak olan firmaların buna yetecek yatırım güçleri ve görüş ufkuna sahip olmaları gerekiyor. Kuşkusuz bu konuda ağırlıklı görev Tic.San.Odası Borsaya (TSOB) düşüyor. Stratejik Plan Ekibi (SPE) ise bu sürecin izleyeni durumunda.  ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’, ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ ve ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ bu hedef için dayanabileceğimiz temel değerler. Ayrıca bu konuda’İLK.2-İstikamet üzereolma’,’İLK.4-Planlı değişim dönüşüm’ ve ‘İLK.5-Birlikte başarmak’ şeklindeki temel ilkelerimiz de yolumuzun işaret levhaları olacaklar. İşte bütün bu çabalar neticede Susurluğun Lojistik sektörü için daha da güçlenme ve Lojistik merkez kurulmasıyla ilgili fırsatı da değerlendirme imkânı sağlayacak.

yyalcin3@gmail.com