Bugün üç ayların 28.ncisi, Cumartesi
günü Recep ayı bitecek. 14 Mart Pazar günü de şaban ayına girmiş olacağız.
Ayrıca bugün İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12
Mart 1921 tarihinde kabulünün de 100.ncü yılı. 2021 yılı bu yüzden TBMM
tarafından "İstiklâl Marşı Yılı" ilan edilmişti.
Corona günlerinin de 365.ncisindeyiz.
Virüsle mücadele halinde tam bir yılı geride bıraktık. TÜRKİYE AŞI TABLOSU'na
göre 12 Mart 2021, Cuma saat 18:52 itibariyle Toplam Yapılan Aşı Sayısı 11
milyona (10.866.192) yaklaşmış. Bunların 7.883.380'i 1.Doz, 2.982.812'i ise 2.Doz Uygulama. Aşının olumlu
etkisi artık hasta, yoğun bakım ve vefat sayılarında hissediliyor.
İnşallah üç aylar boyunca her
gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve
zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye bugün de devam
ediyorum.Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmisekizincisi “El- Müzil'” var.
Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf
sırasına göre 114.ncü son sûresi olan “Nâs" ile
ilerliyoruz.
EL-MÜZİL: المذل
Müzil, Zillet veren anlamına
gelen bir sıfat isim. Zillete düşüren, hor ve hakir eden demek. Müzil (müzill)
ismi esmâ-i hüsnâ hadisinde Muiz'le birlikte zikredilmiş. Bunun kaynağı olan
âyette de iki isim yan yana getirilmiş. Müzil kelimesi “zelil olmak, hor
görülmek” anlamındaki züll (zillet, mezellet) kökünün “if‘âl” kalıbından bir
sıfat olup “zelil, hakir ve alçak duruma düşüren” demekmiş.
Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi
hor ve hakir duruma düşürüp bütün üstünlük niteliklerini ondan kaldıran”
mânasına geliyor (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ẕll” md.; Fîrûzâbâdî,
el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ẕll” md.).
Müzil Kur’an’da geçmemekte, muiz isminde olduğu gibi
türetildiği kökün masdarından gelen fiil şeklinde Allah’a izâfe edilmekte (Âl-i
İmrân 3/26). Bunun yanında bir âyette zül kavramı Allah’tan nefyedilmekte
(el-İsrâ 17/111), bir âyette de buzağıyı tanrı edinen İsrâiloğulları’na
Allah’tan bir gazap geleceği ve zillete uğrayacakları ifade edilirken dolaylı
olarak “izlâl” kavramı O’na nisbet edilmekte (el-A‘râf 7/152).
Tezlîl (boyun eğdirmek) ve bir yardımcı fiille
birlikte aynı anlama gelen zelûl kelimeleri de zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş
(Yâsîn 36/72; el-Mülk 67/15). Müzil esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde yer almış,
ayrıca fiil kalıplarında Allah’a nisbet edilmiş (el-Muʿcem, II, 183-184).
Âlimler, muiz-müzil isimlerinin karşıt olmakla
birlikte zât-ı ilâhiyyeye nisbetleri açısından beraber kullanılmasının
gerektiğini vurgulamış ve buna kābız-bâsıt, hâfıd-râfi‘ gibi isimleri örnek
göstermişlerdir. [1]
'O' alçaltan, zillete düşüren, zelîl kılan, hor ve
hakir eden, dlediğini zelil edip alçaltan, süründüren, rahmetinden
uzaklaştıran, değersiz kılan" demek.
NÂS
SÛRESİ: سورة الناس 6 âyet. Nâs, insanlar demek. Mushaftaki
sıralamada yüz ondördüncü ve son, iniş sırasına göre yirmi birinci sûre. Felak
sûresinden sonra, İhlâs sûresinden önce Mekke’de inmiş. Nâs sûresinin
Felak sûresiyle birlikte nâzil olduğu konusunda ittifak var.
Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına
gelen nâs kelimesinden almış. Felak sûresiyle birlikte Muavvizeteyn
(Muavvizetân: her türlü kötülükten Allah’a sığınmayı ifade etmekle başlayan iki
sûre) ve Mukaşkışetân (şirk ve nifak hastalığından uzak olmaya vesile olanlar),
İhlâs ve Felak sûreleriyle birlikte Muavvizât adını alır. Ayrıca “Kul eûzû bi
rabbi’n-nâs” ve Felak Sûresi’yle birlikte “Muavvizeteyn, Mukaşkışeteyn”
adlarıyla da anılmakta.
Felak sûresinde olduğu gibi Nâs sûresinde de
kötülüklerinden Allah’a sığınılacak şeyler bildiriliyor. Sûrede, pusuda
bekleyip kötü düşünceler aşılayan cin ve insan şeytanının şerrinden Allah’a
sığınılması emredilmekte.
İlk üç âyetinde Allah’ın “rab, melik, ilâh” sıfatlarına
vurgu yapılması O’nun ebeveyn şefkati gibi insanlara olan yakınlığına,
koruyuculuğuna, bütün kötülükleri etkisiz kılma hâkimiyet ve gücüne işaret
etmekte. 4. âyette kötülüklerinden sığınılacak varlıkların nitelikleri
belirtilirken kullanılan “vesvâs” kelimesi “sürekli vesvese veren, gizli
telkinlerde bulunan” anlamına geliyor.
Bu kavramın Kur’an’daki kullanılışı göz önünde
bulundurulduğunda vesvese veren şeytanın, kişinin nefsânî arzuları ve kötü
insanlardan ibaret olduğu anlaşılır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vesvese”
md.). Aynı âyette yer alan hannâs (sinsi) kelimesi de kendisinden sığınılacak
varlığın niteliğini göstermekte.[2]
Nâs sûresinde sinsice kötülüğe sürükleyen cinlerin ve
insanların şerrinden Allah’a sığınılması öğütlenmektedir.[3]
"Kul e’ûżu birabbi-nnâs. Meliki-nnâs. İlâhi-nnâs. Min şerri-lvesvâsi-lḣannâs. Elleżî yuvesvisu fî sudûri-nnâs. Mine-lcinneti ve-nnâs."
"De
ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi
vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların
İlah'ına sığınırım." [4]
“De ki:
"Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan
sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine,
insanların mâbuduna sığınırım!" [5]
“De ki: “Ben, insanlar ve cinlerden olup her fırsatta
insanların yanlarına sinsice sokulan, onların gönüllerine kötülükler fısıldayan
şeytanların şerrinden insanların sahibi, insanların yöneticisi ve insanların
ilâh’ı olan Allah’a sığınıyorum!” [6]
[4]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/nas-suresi-114/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[6] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 163
Es-Semi’/Süphane Rabbiye'l-azîm
Bugün üç ayların 29.ncusu, Corona
günlerinin de 366.ncısı. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci
değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmidokuzuncusu “Es-Semi’' var.
Yine namazda RÜKÛ'a eğilindiğinde okunan “Süphane Rabbiye'l-azîm" teşbihiyle ilerliyoruz.
Ama önce dünyada Coronavirüs ne durumda
ona bir bakalım. Virüs bulaşan insan sayısı 120 milyona
(119.335.338) yaklaşmış. Bu nüfusa göre 1 milyon kişiden 15.347’sı demek.
Salgında ölenler ise bugün itibariyle 2,6 milyonu (2.644.090) aşmış bulunuyor.
Oran %2,22 yani hastalanan 1 milyon kişiden 22.157 kişi ölmüş.
Dünya Corona günlerinin 15.nci ayını
bitirdi. Salgının en tepe noktaları 28 Kasımda 779.837, 5 Aralıkta 886.721, 19
Aralıkta 700.815, 10 Ocakta 870.814 ve nihayet günlük 1.723.209 vaka ile 20
Ocakta yaşanmıştı. O günden bu yana 53 gün geçti. Günlük vaka sayıları giderek
düştü. En son 6 Martta 354.856’a kadar gerilemiş durumda. Bu rakam 11 Ekim 2020'deki
günlük vaka sayısına (352.372) dönüşü gösteriyor.
Vefatlarda tepe noktaları 8 Ocakta 14.307, 14 Ocakta 16.071, 22 Ocakta
16.495, 28 Ocakta 16.331 ve son olarak günlük 17.704 ölümle 3 Şubatta görülmüş.
O günden bu yana 39 gün geçmiş. Vefat sayıları da vaka sayıları gibi giderek azalmış ve en
son 6 Martta 7.213'e düşmüş durumda. Bu da 4 Kasım seviyesine 7.523
inildiğini açıklıyor.
ES-SEMÎ': السميع Sözlükte “işitmek, duymak, bir dileği kabul
etmek, anlamak; duyurmak” mânalarındaki sem‘ kökünden türeyen semî‘ “işiten”
demekmiş. Allah’a nisbet edildiğinde “işitilmeye konu teşkil eden her şeyi
işiten” diye açıklanıyor.
Sem‘ kavramı sekiz âyette zât-ı ilâhiyyeye nisbet
edilmiş olup bunların ikisinde “işittirmek, duyurmak” anlamında “if‘âl” kalıbı,
bir âyette, “O’nun işitmesi şâyân-ı hayrettir” anlamıyla (el-Kehf 18/26)
taaccüb fiili kullanılmış. Beş âyette “ca‘l” (yaratmak, yapmak) yardımcı
fiiliyle Cenâb-ı Hakk’ın insanlara işitme duyusu ve organı lutfettiği, beş
yerde de kişilerin işitme yeteneklerine O’nun hâkim olduğu, dilediğinde bu
yetenekleri iptal edeceği belirtilmiş. Semî‘ ismi kırk altı âyette Allah’a
izâfe edilmiş olup bunların otuz ikisi alîm, on biri basîr, biri karîb
isimlerinden önce zikredilmiş, iki âyette de “semîu’d-duâ” (duayı işiten, kabul
eden) şeklinde kullanılmış (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “smʿ” md.).
Semî‘ esmâ-i hüsnâ hadisinin hem İbn Mâce hem Tirmizî
rivayetinde yer almış (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), ayrıca Buhârî ve Müslim
tarafından nakledilmiştir (“Daʿavât”, 5; “Ẕikir”, 44). [1]
'O' her şeyi hakkıyla işiten, O’na yapılan duaları,
kullarının niyazını kabul eden, gizli açık her şeyi, akıldan kalplerden geçen
gizli sesi, kâinat aleminde bulunan bütün sesleri işiten ve duyandır"
anlamlarına geliyor.
SÜBHÂNE
RABBIYE’L-AZÎM: Kıyam halinden “Allahü Ekber” diyerek
rükûa varıldığını biliyoruz. Burada da üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” deniliyor.
Rükû'da belini eğmek farz, Üç kerre (Sübhânallah) diyecek kadar eğlenmek vâcib,
Üç kerre (Sübhâne rabbiyelazîm) demek sünnet. Şayet beş yada yedi kerre denirse
o da müstehab imiş.
Erkekler, rükûda, parmakları açık olarak elleri ile
dizlerini tutup sırtı dümdüz yaparlar. Dizlerini ve dirseklerini dik tutarlar. Kadınlar
ise, rükûda, sırtlarını biraz meyilli tutarak erkeklerden daha az eğilirler. Ellerini
(parmaklarını açmayarak) dizleri üzerine koyarlar ve dizlerini biraz bükük
bulundururlar.
Rükû ve secdede âyet-i kerime okunmuyor. Bu sebeble
Resûl-i Ekrem (s.a.) rükû'da sadece; "Sübhâne Rabbiyel azîm" secdede
ise, sadece "sübhâne rabbiyel-a'la" dermis. Huzeyfe (r.a.), Peygamber
(s.a.)'ie birlikte namaz kıldığını ve (Peygamber (s.a.)'in) rükû'da iken,
"Sübhane Rabbiye'l-azîm” (Büyük olan Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim)
dediğini, secde halinde iken de "Sübhâne Rabbiye'l-a'la" (yüce olan
Rabbimi teşbih (ve tenzih) ederim) dediğini …rivayet etmiş. [2]
"Sübhane Rabbiyel-azîm" cümlesinin rüku'a, "Sübhane Rabbiyel' a'la" cümlesinin de secdeye tahsis edilişinin hikmeti hadis âlimleri tarafından şöyle açıklanmış: “İnsanın en şerefli organı olan alnım Allah'ın huzurunda yere koyması anlamına gelen secde mutlak eğilmekten ibaret olan rüku'dan daha faziletlidir. Bu sebeple mutlak bir tevazudan ibaret olan rükû'a mutlak azameti ifâde eden kelimesi tahsis edilmiş, tevazünün son haddi olan secdeye ise, "ism-i tafdil sigası" olan kelimesi tahsis edilmiştir.”
“Sübhane Rabbiye'l-Azîm”
"Büyük olan
Rabbim her türlü noksan sıfatlardan uzaktır" anlamına geliyor.
Kavme; namazda rükûdan
kalkarken, secdeye gitmeden önce iyice doğrulmak ve en az bir kere “Sübhâne
Rabbiye’l-Azîm” diyecek kadar ayakta durmaya deniyor.
Celse ise; namazda iki secde
arası en az bir kere “Sübhâne Rabbiye’l-Ağlâ” diyecek kadar oturmakmış.
Hanefilere göre celse ve kavme, vacip.
Yanılarak terk edilirse sehiv secdesi yapmak gerekiyor. Bilerek terkedilirse
tahrimen mekruh. Bu yüzden namazın iade edilmesi lazım.İmam Şâfiî, Mâlik ve
Ahmed b. Hanbel’e göre ise celse ve kavme farz. Bilerek terk edilirse namaz
bozulmuş oluyor. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 149, 157; İbn Kudâme,
el-Muğnî, II, 423; Nevevî, Ravda, II, 356-357).
Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatmış: “Hz. Peygamber bir gün mescide girdi, peşinden de bir adam gelerek namaz kıldı. Sonra gelip Hz. Peygamberi selamladı. O da selamını aldı ve ‘dön ve namazını yeniden kıl’ dedi. Bu durum üç kez tekrar etti, sonuncusunda şöyle buyurdu: ‘Namaz kılacağın zaman tekbir al, sonra Kur’an’dan bildiğin kolay gelen bir yeri oku, sonra rükûya eğil ve uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar rükûda kal. Daha sonra rükûdan kalk ve iyice doğrul. Sonra secdeye git ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar kal. Daha sonra iyice yerleşinceye kadar otur, sonra tekrar secdeye kapan ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar bekle. Bütün namazlarında böyle yap.” (Buhârî, Ezan, 95) [3]
[2] Tirmizî, mevâkît 79; Nesâî, iftitâh 77, 78, tatbik 73, Ibn Mace, ikâme 179; Dârimî, sa-lât 69; Ahmed b. Hanbel, V, 382, 384, VI, 24. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/370.
[3] Kaynak <https://fetva.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/155/namazda-kavme-ve-celsenin-hukmu-nedir--ne-kadar-beklemek-gerekir->