1 Ocak’ta başlayan ve 31 Aralık günü sona eren geçen bir
yılla birlikte 2010’lı yılları da artık geride bırakmış olduk. 2019 yılının
geçmişte kalan üçyüzaltmışbeş günü yerine, 2020’de ömrümüz varsa yine 365’e
bölünmüş benzer bir zaman dilimini daha yaşayacağız. Güneşin her gün tekrar
doğması, günün her sabah yeniden başlaması gibi. Ne güneş battığı yerde kaldı,
ne de gecelerimiz kalıcı oldu.
Her doğan ölümü tattı, toprağa düşen her canın yerine de taze bedenler boy verdi insanlık tarihi boyunca. Ne kavimler geldi geçti, nice devletler doğdu öldü tarih sahnesinde. Helak edilen de oldu, abâd olup yükselen de. Hiç biri kalmadı, yerlerine yeni yeni kavimler, milletler geçti. Hüküm sürdüler kendilerine verilen mühlet boyunca. Nesiller, nesilleri takip etti işte bugüne vardık. Şimdi emanet bizde, şu yalan dünyanın geçici sahipleri bizleriz.
Her doğan ölümü tattı, toprağa düşen her canın yerine de taze bedenler boy verdi insanlık tarihi boyunca. Ne kavimler geldi geçti, nice devletler doğdu öldü tarih sahnesinde. Helak edilen de oldu, abâd olup yükselen de. Hiç biri kalmadı, yerlerine yeni yeni kavimler, milletler geçti. Hüküm sürdüler kendilerine verilen mühlet boyunca. Nesiller, nesilleri takip etti işte bugüne vardık. Şimdi emanet bizde, şu yalan dünyanın geçici sahipleri bizleriz.
Yıllar bize bir şey katmıyor, aksine onlara renk veren, lezzet ya da ağulu hale getiren bizleriz. Hiçbir şeyi olduğundan fazla, olduğundan başka görmemeli, göstermemeli. Meselâ; 2019 ne kadar acı, kan ve gözyaşı hatırlatıyorsa, hiç kuşkunuz olmasın ki 1979 da öyleydi, 1919 da. Antik çağlar daha mı az kanlıydı sanıyorsunuz? Moğol istilasının, Haçlı ordularının tarumar ettiği Anadolu daha mı az acı çekmişti? Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Arap çöllerinde, Karsta, Erzurum’da, Maraş’ta, Antep’te yaşananlar bugün yaşadıklarımızdan daha mı hafifti? Her nesil kendi dönemini gördü, bildi. Onlara göre güzel günler de olmuştu, musibetlerin birbiri ardı sıra yıldırımlar gibi yağdığı yıllar da. Ama bu topraklarda umut hiç tükenmedi, yaşam ölmedi. Nihayetinde kim nerede ne zaman yaşarsa yaşasın insana verilen mühlet te imtihan da devam etti gitti.
2019’un son günleri ile 2020’nin ilk günleri büyük çapta terör
olayları ve suikastlar ile sarsıldık. İranlı General Kasım Süleymaninin
öldürülmesi Orta doğuda farklı hesaplaşmaların da fitilini ateşlemiş görünüyor.
Bizimse Kuzey Irak’ta Suriye’de henüz işimiz bitmemişken birdenbire bir Libya
cephesi gündemimize giriverdi. “Büyük başın büyük derdi olur” derler,
doğruymuş. Türkiye’nin küresel ölçekte artan gücü ve rolü, kendisine kurulan
tuzakları da büyüttü. Demek dünya çapında işler yapmak ve devler liginde
oynamanın da kendine özgü riskleri varmış. Denize girip de ilk temasta ben
çıkıyorum diyemezsiniz, yok öyle şey! Fırtınalı, çalkantılı denizlerde de yol
almayı bilmek gerek. Daha bunun okyanusu var, kıtalar arası mesafeleri var,
uzayı var. Daha yolun başındayız.
Bu noktada yine yerden göğe kadar haklı bir söz var,
hatırlayalım. Ne demiş atalarımız: “Hamama giren terler”. Otuz kilo
kaldırabilen birinin 130 kilo kaldırmak zorunda kalması gibi bir şey bu. Böyle
durumlar insanoğlu için olmayacak şey değil, hele de Havran’lı Seyit Çavuş’un
torunları için. Meselelerin çözümü; asla karşı karşıya kaldığımız sorunları
olduğundan fazla büyütüp ürkmekte değil, aksine ne kadar zor olursa olsun gelen
musibetleri kendi olağan akışı içinde karşılayıp, feraset, basiret, dirayet,
sabır ve şecaatle onlarla baş edebilmekte saklı.
Misâl, bu duruşun en bariz örneği geçtiğimiz yıl teröre
karşı verilen başarılı mücadeledir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gerek yurt
içinde gerekse sınır ötesinde terör örgütlerine karşı yaptığı başarılı
operasyonların sonuçlarıdır.
|
Şayet uyanık davranmayıp, kararlı olunmasaydı bu örgütler bir kanser gibi ülkemizi ve çevremizi saracaklardı. Çelik gibi bir irade, sağlam bir savunma altyapısı ve dünya çapında bir liderlikle bildiğimiz bilmediğimiz pek çok oyun bozulmuş oldu. Son otuz yıldır, milletimizi ve ülkemizin birliğini tehdit eden, kalleşçe saldırılarla asker-polis, kadın-çocuk demeden binlerce şehidimizi katleden teröristlerin yurt içinde ve dışında başlarını bir bir ezen ordumuz artık göğsümüzü kabartıyor.
Mücadele ettiğimiz örgütler PKK’ydı, FETÖ’ydü, DHKP/C’ydi, YPG’ydi, DAEŞ’ti. Ama onların ardında herkesin bildiği ama dış politika gereği adları açık açık söylenmeyen emperyalist dış güçler bulunuyordu. Bunlarla yurt içinde yapılan kararlı mücadele netice alırken, üst üste yapılan yurt dışı operasyonlar çevremizde kurulmaya çalışılan tezgâhlara da çomak sokmuş oldu. İçerde ve dışarda, adeta boğazımızı sıkmaya çalışan dış güçlerin oyunları da böylece boşa çıktı. Tarihte olduğu gibi bu gün de dostlarımızın ne kadar az, düşmanlarımızın da ne kadar çok olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Meselâ; hemen altımızda Doğu Akdeniz’de bizden başka her devlet var. Arap Baharı oyunlarıyla ya da fiili işgal yoluyla devlet otoritesini yok ettikleri ve çıkarları için iç savaş çıkarttıkları Irak’ta, Suriye de ve Libya’da da bizden başka herkes var.
Şimdi elbette 2020 için güzel umut ve güzel dileklerimiz var. Meselâ; kardeş Irak, Suriye ve Libya halkının huzur ve güvenlik içinde, barış içinde bir yaşama kavuşmalarını diliyoruz. Allahın izniyle başlarına örülen bu karanlık oyunların bozulmasını temenni ediyoruz. İnşallah küresel Savaş Baronlarının tezgâhları kendi başlarına musallat olacaktır. Yine meselâ; Doğu Türkistan’da yaşayan kardeşlerimizin Çin zulmünden kurtulması için de dua ediyoruz. Rabbim ülkemize bir acı, keder, ziyan vermesin. Devletimize ve ordumuza da zeval gelmesin, daima muzaffer olsunlar. Milletimiz birlik ve dirlik içinde hakkı olan daha güzel, daha mutlu yarınlara ulaşsın inşallah.
----------------------------------------------------------------------