1973 yılı
"Gerek pratik,
gerekse teorik alandaki yoğun çalışmalar sebebiyle 1973-75 yılları arasını
'Milli Sinemanın Altın çağı' olarak tanımlamak kesinlikle yanlış olmaz."(Salih
Diriklik/Fleşbek)
1973
yılının ilk gününe İngiltere, İrlanda ve Danimarka'nın Avrupa Ekonomik
Topluluğu (AET) üyesi oldukları
haberiyle girilmişti. Bu arada Türkiye'nin batı
yarısının tamamını yayın ağının içine almayı başaran TRT televizyonu hamle
üstüne hamle yapıyor, mesela; 13 Ocakta Türkiye-İtalya milli maçı ilk kez Eurovision aracılığı ile
televizyondan naklen veriyordu, haftada bir yerli film göstermeye
başlıyordu. Bu hamle bile zaten azalan sinema seyircisini daha da küçültmeye yetmişti.
Bu
arada camiamızda tek tük sinema yazıları da görülüyordu. Bunlardan biri
İbrahim Müridoğlu'ydu. Müridoğlu Bizim Anadolu
gazetesinde haftalık yazılarına devam ediyor, Bekir
Oğuzbaşaran ise Ali Başoğlu imzasıyla Milli Gazete’de sinema ağırlıklı bir
‘Sanat sayfası’ yayınlamaya başlıyordu. Daha sonra sayfaya Salih Gökmen’in yanı sıra, Emrah Doğan ve Mustafa Topaloğlu adlı iki yeni
sinema yazarı daha eklenecekti.
Aynı günlerde 23 Ocak ta çok çok uzaklarda Vietnam'da ateşkes ilan edilmiş, 27
Ocakta da bir anlaşma imzalanmıştı. Aynı gün Türkiye'nin
Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir, Ermeni terör
örgütü ASALA tarafından öldürülüyordu. Anlaşılan dünyanın
bir yerlerinde sorunlar çözülürken, birileri ülkemizin başımıza yeni yeni
belalar açmakla meşguldü.
Gelecek olan fırtına hissedilmiş olacak ki; 03 Şubatta Türkiye'de polise elektrikli coplar dağıtılıyor, 22 Şubatta ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde üniversitelerdeki olayların çözümü
için bir tartışma yapılıyordu. Bu arada 07 Şubatta TBMM'de kabul edilen bir yasa ile "Maraş" iline "kahramanlık" unvanı veriliyor, 16 Şubatta Rauf Denktaş, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcılığına seçiliyordu.
Aynı
ay içinde Dünya’da ve Türkiyede Sabah Gazetesinde de ara sıra Sinema yazıları yayınlanmaya
başlamıştı. Salih Gökmen ise Milli Gazetedeki sanat
sayfasında ‘Sinemamızda Gelişme Gayretleri’ adlı bir
yazı yayınlıyordu. Gökmen bu yazısında Müslümanlar arasında sinemaya karşı artan
ilgiye dikkat çekmişti. Birkaç gün sonra 13
Şubatta Sabah gazetesinde ‘Türk Sineması Üzerine’ adlı bir yazısı daha yayınlanıyordu Gökmen’in.

Diğer
taraftan şubat ayında Türk sineması garip bir anafor da yaşamaktaydı. 10 Şubatta
Sinemacı Nevzat Pesen intihar etmiş, 17 Şubatta Taksimdeki Venüs sinemasında ‘Mısır Filmleri Toplu Gösterisi’ düzenlenmişti.
TRT’nin yaygınlaşması ve seks
filmlerinden paniğe kapılan bazı yerli yapımcılar ise çoktan Mısır Filmleri benzeri dini
film yapma arayışı içine girmişlerdi. Niyazi Mustafa’nın çektiği ‘Rabia’tül Adeviye’ adlı mısır filminin
yerli versiyonuna iki yapımcı (Memduh Ün ve Süreyya Duru) birden aynı anda sahip
çıkmış, bir süre “önce ben başladım, sen başladın” tartışması yapmışlar ancak
iki yapımcı da inadından vazgeçmemişti.
Mart
ayı siyasette de başka alanlarda da bazı çalkalanmalara şahit oluyordu. 03
Martta Milli Güven Partisi, Cumhuriyetçi Parti ve
bağımsızlar Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni kurdular. Kurulan partiye Turhan Feyzioğlu genel
başkan seçildi. 07 Martta İsmail Beşikçi komünizm propagandasından 8 yıl hapse mahkum oldu.10 Martta İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana sıkıyönetim
komutanlıkları bir bildiri yayımlayarak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
selametle sonuçlanması için, Millet Meclisine baskı yapabilecek veya Türk
Silahlı Kuvvetleri'ni rencide edebilecek her türlü bildiri, beyanat, yazı ve
haberin yayınlanmasını yasakladı.
13 Martta AP Genel
Başkanı Süleyman Demirel Genelkurmay Başkanlığı'nın
resmi açıklaması üzerine o meşhur sözünü söyledi: "Dün dündür, bugün bugündür!" 28 Martta Cevdet Sunay'ın
Cumhurbaşkanlığı süresi bitti. Yerine seçilecek Cumhurbaşkanı için Türk siyasi
tarihinin en ilginç olayları yaşandı denilebilir. Sarsıntılar o kadar derin ve yaygındı ki her
alanda tesirini gösteriyordu. Örneğin; 30 Martta öğretim üyeleri
ücret yetersizliğinden istifa edince 4 yüksek okul birden kapatılmıştı.
1973
yılının Mart ayı bu ülkenin sağduyulu insanlarının ilgi alanına giren sinema
sahasında da önemli gelişmelere sahne oluyordu. Artık sinema yazarları ve MTTB
Sinema Kulübü daha yüksek perdeden seslerini duyurmaya başlamışlardı.
09 Martta Emrah Doğan Milli Gazetede yayınlanan ‘Bir
Filmin Düşündürdükleri’ başlıklı yazısında Lütfü
Akad’ın çektiği ‘Gökçe Çiçek’ filmini eleştiriyor, 10 Mart
1973 Cumartesi günü MTTB'de o tarihi ‘Milli Sinema Açık
Oturumu gerçekleşiyordu. Üstelik Milliyet ve Yeni Ortam gazetelerinde çıkan küçük birer haber dışında
sol basın açık oturumun duyurulmasına bile itibar etmemişti.
Ancak, yazılan bez
afişler, dağıtılan bültenler ve gazetelere verilen ilanlar oturumun sinema ile
ilgili kişilere duyurulması için yeterli olmuş, MTTB’nin 500 kişilk salonu tahminen 700 kişi tarafından hıncahınç
doldurulmuştu. Dönemin belli başlı
sinema yazarları da dinleyiciler arasında yerlerini almışlardı.
Saat 14’de
başlayan açık oturum Sinema Kulübü sekreteri Mehmet Kılıç’ın takdimiyle
başlamıştı. Yönetici Üstün İnanç’tı ve açık oturumda ünlü yönetmenler Halit
Refiğ, Metin Erksan, Duygu Sağıroğlu ve Yücel Çakmaklı ile Türk Film Arşivi
Başkanı Sami Şekeroğlu ard arda konuşmuştular. İlerleyen saatlerde Milli-Ulusal kelimesi
üzerine çıkan tartışma alevlenince verilen ara ve sonrasında söz alan MTTB Sinema Kulübü
Başkanı Salih Diriklik sayesinde gerginlik azaltılmış oldu. Açık oturumun
bundan sonraki bölümü devlet-sinema ilişkileri ve sansür üzerine geçecekti. Üstün İnanç’in konuşmaları ustaca
özetlemesiyle yaklaşık dört saat devam eden toplantı bitmiş oldu.
Takip
eden günlerde muhtelif gazete ve dergilerde açık oturumla ilgili pek çok haber
ve yorum yayınlandı. 11 Martta Bugün gazetesinde açık
oturumun olumlu geçtiği yazıldı. 12 Martta Sabah
gazetesinde açık oturumla ilgili uzun alıntılar
yayınlandı. Yeni Ortam gazetesi ise 13 Martta açık oturumun Ulusal-Milli Sinema tartışmasına sahne olduğunu
haberleştirmişti.15 Martta Dünya
gazetesinde açık oturmla ilgili bir haber yayınlanmış, 16
Martta ise Milliyet sanat ve Milli Gazete açık oturumla
ilgili uzun birer özet yayınlamışlardı.19 Martta da Sinema
mecmuası’nda 20 Martta da Ekspres gazetesi’nde açık
oturumla ilgili bir haber yayınlanmıştı. 22 Martta Yeni
ortam gazetesinde Aydın sayman konuya değindi. Sinema-TV ve Ses dergileri de 24
Martta açık oturmla ilgili bir haber yayınladılar.
Bu
süreç yaşanırken MTTB Sinema Kulübünde düzenlenen özel
gösterimler de devam ediyordu. 13 Martta Halit Refiğin
‘Fatma Bacı’ filmi, 20 Martta Metin Erksan’ın ‘Sevmek zamanı’ filmi, 27
Martta da Duygu Sağıroğlu’nun ‘Vatan ve Namık Kemal’
filminin özel gösterimleri
yapılmıştı.
Basında
yer alan haber ve özetlerden farklı olarak ilk defa 22 Martta Ekonomi-Politika
gazetesinden Erden Güley 10 marttaki açık oturumu yorumlayan bir
yazı yazdı. Açık oturumu
yorumlayan ikinci yazı ise 23 martta Milli Gazete’nin sanat sayfasında imzasız
olarak yayınlanmıştı.
Ardından 26 Martta Yeni Ortam
gazetesinde M.Ethem Alkan’ın açık oturumu yorumlayan
üçüncü yazısı ‘Asgari Müşterek Oturumu’ başlığıyla yayınlandı. Aynı
gün Sinema Kulübü de MTTB Bülteninde açık oturumla
ilgili bir yazı yayınlamıştı.
Açık
oturum etkisini devam ettiriyordu. Nisan ayında da gazete ve dergiler açık
oturuma yer vermeyi sürdürdüler. Bunlardan
Hareket dergisi Nisan ’73 sayısında açık
oturumda yeni şeyler söylenmediğini ifade etmekle birlikte konuşmalardan uzun
özetler verdi. Atilla Dorsay devamlı yazı yazdığı Yedinci
Sanat dergisinin Nisan ’73 sayısında eleştri dozu epey yüksek bir makale yayınladı. Üç sayfalık bu yazıdan başka Yedinci
sanat dergisi açık oturum özetine sekiz sayfasını daha ayırdı. Tohum dergisinin Nisan ’73 sayısında Emrah Doğan meseleye değişik bir açıdan yaklaşmıştı.
Sinematek derneği
başkanı Onat Kutlar da Yeni-A dergisindeki yazısına Refiğ-Erksan ikilisi ile
kendisi arasındaki tartışmaların mazisini anlatarak başlamış, yazılarında
devamlı yabancı film eleştirilerine yer veren Biltin Toker, Devir adlı dergide
yerli filmcileri acımasızca eleştirmişti.
1973'ün Nisan ayı Türk siyasetinde de önemli olaylara sahne olmuş bir ay. 06 Nisanda Emekli Oramiral Fahri Korutürk Türkiyenin 6. Cumhurbaşkanı olmuş, 07 Nisanda
Başbakan Melen istifa etmiş, 15 Nisanda
Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk
tarafından Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Üyesi Naim Talu'ya verilmişti. Aynı günlerde Türkiye Halk Kurtuluş
Partisi-Cephesi (THKP-C) davası başlamış, 256 sanıktan 10'u için idam istenmişti. 20 Nisanda da
Cumhuriyet Halk Partisi sonradan çok eleştirilecek bir teklifi, Cumhuriyetin
50. yılı nedeniyle hazırladığı genel af teklifini Meclis'e veriyordu. Bir hafta
sonra 26 Nisanda Talu’nun Başbakanlığında, AP ve CGP'den oluşan bir koalisyon hükümeti yapılan güven oylaması sonucu kurulmuş oldu.
MTTB Sinema
kulübünün özel gösterimleri de devam etti bu ayda. 03 Nisanda Yücel çakmaklı’nın ‘Zehra’ filmi özel gösterimi yapıldı. 16-28 Nisan tarihleri arasında altı filmlik ‘Atıf Yılmaz Filmleri Toplu
Gösterisi’ düzenlendi. Ancak yönetmen söz verdiği halde
bu seminere de gelmeyince durum bir bülten ile basına duyuruldu ve kendisiyle
her türlü temas kesilmiş oldu. Bu sırada ulusal sinema iddiası taşıyanlar
ve ülke edebiyatı için önemli bir şahsiyet olan Yazar, Kemal Tahir 21 Nisanda ölmüştü.
Aradan
iki ay geçmiş basında açık oturumla ilgili yazılar bitmemişti. Mücadele Birliğinin Pınar dergisi Mayıs ’73 sayısında Milli Sinema
açık oturumunu Mart ayının en önemli sanat olayı olarak kabul etmiş, adeta özel
sayı niteliğindeki bu sayısında 6 sayfalık Sami Şekeroğlu bir röportaj yayınlamıştı. Bu röportaj da açık oturum ve içerdiği tartışmalara ilişkindi. Nihayet, Salih Gökmen’in
Hisar dergisinin Mayıs ’73 sayısında bazı yazarların tartışmanın boyutlarını
şahsi hesaplaşmaya götürmeleri eleştirilmiş ve oturumun olumlu yönleri ve
sağlanan asgari müşterekler dile getirmişti. Milli Gençlik dergisinin Mayıs sayısında da ‘Milli Sinema açık
oturumu ışığında’ başlıklı MTTB Sinema Kulübü Sekreteri Mehmet Kılıç’a ait bir
yazı yayınlanıyordu. Hareket dergisi ise Mayıs ’73 sayısında
Tamer Şuer imzalı bir yazı ile Atilla Dorsay ve Onat Kutlar’ın Nisan ayında çıkan görüşlerine cevap veriyordu.
27
Mayıs 1973 Pazar günü 51. Genel Kurulda Ömer Öztürk,
Genel başkanlığı Raşit Ürper’e devretti. MTTB’nin Kamuoyu ve gençlik üzerindeki
etkisi giderek artıyordu. Hemen ardından Sinema kulübünün gecikmeli dağıttığı Mayıs Ayı Sinema Bülteni’nde Salih
Diriklik kendi imzasıyla detaylı bir yazı yayınladı. Böylece bazı çevrelerin olayı çok başka boyutlara ve şahsi hesaplaşmalara çekmelerinin
önü kesilmiş oldu.
Bu arada Sinema kulübü üyeleri arasında yapılan bir anket sonucu 1972-73 sezonunun en
iyi on Türk filmi seçildi. Bunlar: ‘Zehra (Yücel Çakmaklı), Fatma Bacı (Halit
Refiğ), Cemo, Utanç, Kambur (Atıf Yılmaz), Dönüş (Türkan Şoray), Gelin, Yaralı
Kurt (Lütfi Akad) , Alın Yazısı (Orhan Aksoy) ve Namus (Duygu Sağıroğlu) idi.
Mayıs
ayının başlarında, 02 Mayısta Lübnan ordusunun
Filistinli mültecilere saldırmasıyla Lübnan iç savaşı başlamıştı. Bizde ise
70'li yılların çatışma ortamı
söneceğine, giderek alevleniyordu. 17 Mayısta Türkiye Komünist Partisi- Marksist Leninist (TKP-ML) ve Türkiye İşçi
Köylü Ordusu'nun (TİKKO) kurucusu İbrahim Kaypakkaya gözaltında
bulunduğu sırada gördüğü işkenceler sonucunda öldü. Öte yandan bu
süreçte ülke iç siyasetinde önemli bir adım daha atılmış, Necmettin Erbakan 11 Ekim
1972’de Süleyman Arif Emre tarafından kurulan MSP’nin
Genel başkanı olmuştu. Tarihler 20 Mayıs 1973'ü gösteriyordu.
Haziranın
ilk günü komşumuz Yunanistan'da monarşi kaldırılıp cumhuriyet ilan edilirken, bizde 08
Haziranda İstanbul Boğaz Köprüsü'nde taşıtla geçiş
denemesi yapılıyordu. Diğer yandan 13 Haziran günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu
kabul edilmiş oldu. Buna cevap bambaşka bir yerden; Uluslararası
Gazeteciler Federasyonundan (FIJ) geldi. 23 Haziranda Türkiye'de
basın özgürlüğünün olmadığını açıklayıp, tutuklu gazetecilerin serbest
bırakılmasını istiyorlardı.
Beri yanda Sinema sahasında
yapılan gayretler bir meyve daha vermiş 13 Haziranda Abdurrahman Dilipak’ın sahibi olduğu Fetih
Yayınevi Salih Gökmen tarafından yazılan 150 sayfalık
‘Bugünkü Türk Sineması’ başlıklı bir kitap basmıştı. Bu islami yayınevleri
arasında yayınlanan ilk sinema kitabıydı.
Temmuz
ayında kitapla ilgili olarak ilk yazı Milliyetçi
cephenin ilk sinema yazarlarından olan Ahmet Güner'den geldi. Güner 5 ve 6 Temmuz tarihli Sabah
gazetesinde ‘Bir kitap dolayısı ile’ başlıklı iki gün ardarda sinema ile ilgili
fikirlerini yayınladı. 18 Temmuzda Yeni Ortam gazetesinde
‘Bugünkü Türk Sineması’ adlı kitap sinema sanatına
olumsuz yaklaşmakla eleştirildi. 30 Temmuzda Mehmet Ali
Kışlalı tarafından çıkarılan haftalık Yankı dergisi 124. sayısında kitabı tanıtıcı tarafsız ve uzun bir yazı yayınladı.
Temmuz
ayında gençlik kesimi ve benim için önemli, önemli olduğu kadar da ilginç bir
olay yaşanmıştı. 05 Temmuzda Üniversite giriş sınavları
olmuş ancak hemen o gün soruların çalındığı şayiası çıkmıştı. Doğruymuş; 30
Temmuzda Üniversite giriş imtihanı sorularının
satıldığı anlaşıldığı için sınavın Eylülün 19’unda tekrar edileceği açıklandı. Bu arada
Türkiye'de siyasi ve ekonomik çalkantılar da devam ediyordu. 09 Temmuzda 17
şeker fabrikasında birden grev kararı alındı. Ondan tam bir ay sonra 07 Ağustos
Salı günü Ereğli Demir ve Çelik Fabrikası'nda hem grev,
hem de lokavt ilan edildi. 01 Eylül
de 5 bin işçi greve başlamıştı.
Sosyal
ve ekonomik alanda yaşanan çalkantılar fikir ve sanat dünyasında da etkisini
gösteriyordu. Yedinci sanat dergisinin Ağustos ’73 sayısında ‘Bugünkü Türk Sineması’ adlı kitap Türk sinemasını incelemeye çalışan ‘Bir sağ kuramcı’ tarafından
çıkarılan kitap olarak haberleştirilmişti. Bu arada sağ kuramcı olarak
kategorize edilmeye çalışılanlar da kendi aralarında bir çıkış hareketi
oluşturmaya çalışıyorlardı.
Bunlardan Elif film yaz sonu çekeceği film için bir proje
hazırlığı içindeydi. Ancak, mesajdan çok ticari kaygılarla hareket etmelerine
rağmen ‘Çile’ ve ‘Zehra’ filmlerinin ‘Birleşen yollar’ kadar iş yapmaması
onları düşündürüyordu. Uyarılara
rağmen kolaya talip olunca, nihayet ‘Oğlum Osman’ projesinde karar kıldılar.
Senaryosu Raif Celasun’un bir eserinden faydalanılarak Bülent Oran tarafından
yazılacak filmin başrollerinde Aytaç Arman, Fatma Belgen ve Nuri Altınok
oynayacaktı.
Diğer taraftan Sinema kulübünde ‘Akın Grup’un çekirdeği sayılabilecek bir kadro şekillenmeye başlamıştı. Bu isimler Salih Diriklik, Mehmet Kılıç, Abdurrahman
Dilipak, Mustafa Miyasoğlu, Bekir Oğuzbaşaran, Durali Yılmaz, Abdullah Uçman,
Ebubekir Eroğlu, Rıdvan Üzel, Hüseyin Bayraktar, Sedat Yenigün ve Alemdar
Yalçın’dı.
Bu isimsiz topluluk bir
yandan film hikayesi ve senaryo çalışmaları yapmak, diğer yandan da bir
sanat-edebiyat dergisi çıkarmak gibi iki ayrı sebepten bir araya geliyorlardı.
Eylül ayı içerde ve dışarda bazı şiddet hareketlerine sahne oldu. Bunlardan
ilki 05 Eylül'de Münih
olimpiyatlarında gerçekleşti. Filistinli "Kara Eylül
Hareketi" örgütü, Olimpiyat
Oyunları için Münih'e gelen İsrailli sporculara ateş açtı. Bir sporcu öldü,
biri ağır yaralandı ve 9 kişi rehin alındı. Alman polisi gerillalar ve
rehineler üzerine ateş açınca 9 rehine, 4 Filistinli gerilla ve 1 polis öldü. Öte yandan dünyanın öteki ucunda seçimle gelmiş bir devlet başkanına da darbe
yapılıyordu. 11 Eylül günü sosyalist
Şili Devlet Başkanı Salvador Allende, parlamentoda öldürüldü ve Pinochet iktidara geldi. Bizde ise Allende'nin öldürülmesini kınayan Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit 27 Eylülde seçim gezisi için Isparta'da taş ve şişe yağmuruna tutuluyordu.
19 Eylül Çarşamba günü soruları çalınıp satıldığı için iptal edilen
Üniversiteye giriş sınavları yeniden yapıldı. Sinema kulübü için de Eylül ayı önemli bir aydı. 07 Eylülde
Mustafa Topaloğlu Milli Gazete sanat sayfasında ‘Elif Film Çıkmazı’ adlı bir makale yayınladı. Sinema kulübü üyesi de olan yazar hırçın bir dille kaleme
aldığı yazısında aslında birçok doğru teşhis yapıyordu. Cevap 15 gün sonra 23 Eylül'de geldi.
Milli Gazete sanat sayfasında bu kez bir önceki sayıda
yayınlanan ateşli yazıya Elif Filmin en önemli ortaklarından Ali Osman
Emiroğlu’nun cevabı yayınlanıyordu.
Bundan bir hafta sonra da nihayet
hazırlıkları tamamlanan ‘Milli Sinema Açık Oturumu’ bir kitap olarak
yayınlanmıştı. 26 Eylülde yayınlanan kitap Mart ayında gerçekleşen
açık oturumu ölümsüzleştiriyor, 176 sayfalık çapıyla islamî camiada ikinci
sinema kitabı özelliği taşıyordu.
Ekim ayında hem iç
politikada, hem dünya ölçüsünde önemli olayların yaşandığı bir ay olmuştu. Ekimin başında genel
seçimlere 10 gün kala Milli
Selamet Partisiyle ilgili bir soruşturma açılıyordu. 14 Ekim 1973 Pazar günü yapılan Genel seçimlerde ise 14 Mayıs 1972’de İsmet İnönü’nün yerine genel Başkan seçilen Bülent Ecevit’in
CHP’si büyük bir sıçrama yapıyordu. Ancak 185 milletvekili ile birinci parti
olmasına rağmen hükümeti kuracak sayıya ulaşamamıştı.
Bu seçimlerin diğer sürprizi ise daha önce MNP’si kapatılan ve hakkında seçim sürecinde soruşturma açılan Necmettin
Erbakan’ın MSP’sinin Türkiye genelinde aldığı %11,6 oy ve 48 milletvekili oldu. Zaman işliyor 16 Ekim itibariyle hükümet kurma
çalışmaları başlıyordu. 21 Ekim Pazar günü yapılan kongrede ise Necmettin Erbakan Milli Selamet Partisi Genel Başkanına yeniden seçiliyordu. Nihayet ayın son günlerinde Türkiye bir heyecan
ve gurur daha yaşadı;30
Ekim Salı yapımı tamamlanmış olan Boğaziçi Köprüsü,
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından resmen açıldı.
Ekimin
ilk yarısı dünya için de sarsıcı olaylara sahne olmuştu. 06 Ekimde Arap ülkeleri ile İsrail arasında Savaş çıkmış, Şili'de ise takvimler 12 Ekimi gösterirken 18 yıl önce
iktidardan darbeyle düşürülen Juan Peron yeniden devlet başkanı seçilmiş, 17 Ekim 1973 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin Arap-İsrail
savaşında İsrail'i desteklemesi petrol fiyatlarının yükselmesine
yol açmıştı. Yetmişli yıllardaki ekonomik krizi adeta körükleyen bu kararla 10 Arap devleti petrol
fiyatlarına yüzde 70 zam yaptılar. Ayrıca, petrol üretimini de her ay yüzde 5 azaltacaklarını da açıkladılar.
İçerde ve dışarda bu önemli olaylar cereyan ederken benim için ve sinema ile
ilgili kesimler için oldukça ciddi dönemeçler söz konusuydu. Bunlardan ilki 10 Ekim Çarşamba günü MTTB sinema kulübünün I.Genel Kongresinin yapılmasıydı. Başkan yine Salih Diriklik'ti. Diriklik başkan seçilmesinden sadece bir hafta sonra Salih Gökmen imzasıyla Tohum dergisinin Ekim ’73 sayısında
‘Türkiyede yerli ve yabancı film seyircisi’ başlıklı bir yazı yayınlıyordu. Bu
sırada ben de çok çok farklı bir heyecan yaşıyordum.
20 Ekim
günü memleketim Susurluk'ta elime geçen puan kartıma
göre Üniversite sınavlarından; Fen 332, Sosyal 373, Yabancı Dil 337, toplam 353
puan almıştım. Bu puanlar geçen senelere göre bir başarı sayılabilirdi. Ancak
puanlar yükseldiği için normal muamelesi görecek, hangi
okula kayıt yapabileceğim iki ay kadar belirsiz kalacaktı. Nitekim 25 Ekim günü bir arkadaşımla birlikte
İstanbul'a ön kayıt yaptırmak için geldik. Bazı okullara
da ön kayıt yaptırdık. Ancak anladık ki sistemden dolayı daha henüz hangisinde
okuyacağımız belli değildi.
Bu
arada sinema piyasasında çok ilginç gelişmeler yaşanıyordu. 20 Ekim'de piyasaya hem Osman Seden’in yönetip
Fatma Giriğin oynadığı, hem de Süreyya Duru’nun yönetip Hülya Koçyiğit, Orçun
Sonat ve Hüseyin Peyda’nın rol aldığı iki ‘Rabia’ filmi çıkmıştı. Anlaşılan
filmin muhtevası ve oyuncularının Hz. Rabia’yı canlandırmaktan uzak olmaları
kimsenin umurunda değildi.
Bu arada Akün filmin sahibi İrfan Ünal, Rabia filminin orjinalini getirip piyasaya
sürmüş, bu gelişme durumu daha da renklendirmişti. Böylece aynı anda üç tane Rabia filmi birden seyirci karşısına çıkmış oldu.
Aynı
günlerde üst üste getirilmiş gibi başka yarışlara da şahit olacaktık. Önce 23
Ekim Salı günü Erman filmin daha önce 1949’da Lütfi
Akad’a, 1964’de Orhan Aksoy’a iki kere siyah beyaz çektirdiği ‘Vurun Kahbeye’
filmi bu defa yine aynı şirket tarafından üçüncü defa, ama
bu kez renkli versiyonu vizyona sokulmuştu.
Ticari hesaplarla gösterimi
özellikle Cumhuriyet bayramı
haftasına denk getirilen Halit Refiğ imzalı film, içerik olarak daha öncekilere
nazaran bazı olumlu eklemeler taşıyordu.
Öte yandan
hemen hemen aynı günlerde Türk sinemasında yine ticari kaygılarla farklı bir
dalga ortalığı kaplamıştı. Asaf Tengiz’in çektiği ‘Hz.
Ömerin adaleti’, Nuri Akıncı’nın çektiği ’Hz.Yusuf’un Hayatı’ ve ‘Kız Evliya’
ile Çetin İnanç’ın çektiği ‘Hz. Bilal-i Habeşi’ gibi filmler o dönemde birbiri ardı sıra piyasaya çıkan dini
filmlerden bazılarıydı.
Tabi ki bu durum sinema yazarlarının eleştirilerine de yol
açıyordu. Her türlü rolde oynayan
oyuncuların, rolü uygun olsun olamasın, dini muhtevalı filmlerde boy
göstermeleri, hatta seks filmi çeken bazı yapımcıların bile sırf ticari
gayelerle bu türe heveslenmeleri sosyalist Yedinci Sanat dergisinin bile
gündemindeydi. Derginin Ekim ’73 tarihli 8. Sayısında bu garip durum müstehzi
bir tavırla ele alınıp eleştirilmişti.
Kasım
ayı siyasi belirsizlik ve hükümet kurma çalışmalarıyla geçti. 10 Kasım'a kadar
görevlendirilen CHP ve AP genel başkanları hükümeti
kuramadı. Bu yüzden halen görevine
devam eden Talu'ya 13 Kasımda hükümeti
kurma görevi yeniden verildi. Talu, CHP, AP ve CGP'yi bir araya getirmeye
çalıştı. Bu arada 11 Kasımda Mısır ile İsrail arasında bir
ateşkes anlaşması imzalanmış, 25 Kasımda ise Yunanistan'da bir askeri darbe
olmuştu.
Puanları
takip etmek üzere istanbul'a ikinci
gelişimiz 18 Kasımda oldu. Ancak sistemden dolayı her gece radyoda saat 10.45 haberlerini
dinlememiz gerekti. Çünkü okullara yapılan kesin kayıtlara bağlı olarak her
gece puanlar düşmeye devam ediyordu. Bu da takip etmeyi gerektiriyordu. Aynı gün içinde bir Erzurum'a, bir Ankara'ya gidip, İstanbul'a dönenler olduğu konuşuluyordu.
Ancak bu defaki gelişimin benim için çok daha farklı bir tarafı vardı. 22 Kasım Perşembe günü ilk kez
MTTB binasına girmiş oldum. Daha önce Susurluğa gelen ve
"İstanbula geldiğinde mutlaka bizi bul" diyen iki mühendislik
talebesi Yüksel Çavuşoğlu ve Ramazan Divleli ağabeyleri arıyordum. Ramazan
abiyi böyle buldum. Bana geçici olarak kalacak yer ayarladılar. Bu vesile ile
puanların düşme süreci aynı zamanda benim MTTB’yi de tanıma ve öğrenme fırsatım
oldu. MTTB binasını, giriş katındaki Eğitim, Kitap ve Turizm müdürlüğünü, spor
salonunu ve bahçedeki Ehliyet veren Trafik Müdürlüğünü görmüş oldum.
05 Aralık Çarşamba günü benim için bir başka önemliydi.
Zira o gün ilk defa MTTB’de üst katta bulunan Başkanlığı ve karşısındaki sinema salonunu görmüş oldum. Ben zaten
ebedi sinemayı severim. İlgi alanıma girdiği için de merak ettim, öğrendim ki; bu salonda konferanslar ve açık oturum,
panel gibi toplantılar yapıldığı gibi tiyatro eserleri ve sinema gösterileri de
düzenleniyormuş. Zaten aşağıda ‘Sinema Kulübü’ ile ilgili bazı afiş ve ilanlar gözümden kaçmamıştı.
Merakım daha da arttı, bir abi bizi en yukarıya çıkardı.
Küçücük bir oda. Oda bile değil aslında bir makine dairesi. Dev, siyah bir film
gösterme makinesi var tam ortada. Önünde gösteri salonuna açılan küçük kare bir
pencere. Girişte bir masa ve birkaç sandalye. Ortalıkta matbaadan yeni alınmış
ambalajlanmış dergi desteleri. Masanın etrafında birkaç genç o dergiyi
inceliyorlar. Bizi götüren abi "bunlar sinema kulübümüzün üyeleri dedi, bunlar
da yeni çömezler" dedi bize bakıp gülerek. Böylece sinema kulübünü de görmüş,
tanımış olduk. O gün ellerindeki dergi çıkardıkları ‘Yeni Sanat’ dergisiydi.
Aylar sonra bu küçücük odanın, bu birkaç gencin ve ellerindeki derginin ne
kadar büyük bir mana taşıdığını çok daha iyi anlayacaktım. Şimdi artık ‘Milli Sinema’
diye bildiğimiz tarihi bayrak buradan, bu gençlerin elinden yükselmişti.
Aynı
günlerde bir taraftan Ulusal sinema cephesinde bir taraftan Sinema kulübünde yeni arayışlar hız kazanmıştı. Ulusal sinemacılar hareket dergisi ile irtibatlı
ortaya bir eser koyma gayreti içindeydiler. Metin Erksan'ın açık oturumda dile getirdiği ‘Medine Müdafaası’ adlı hikayenin
senaryosunu tamamlanmış ‘Sinema-TV ve Reklamcılık şirketi’nin kuruluşu
bitmişti. Ancak ne yazık ki bu süper prodüksiyon finasman sorunları sebebiyle
rafa kalkacaktı.
Öte yanda dört ay boyunca sinema kulübü ve Fetih yayınevinde
sayısız defalar buluşan bir topluluk sonuçta Bekir Oğuzbaşaran'ın sahibi
olduğu, Salih Diriklik’in ise yazı işleri müdürü olduğu Yeni sanat dergisinin
ilk sayısını piyasaya çıkarmıştılar. Bu ilk sayıda iki sinema yazısı ile bir
sinema soruşturması vardı. ‘Türk sinemasına devlet himayesi veya devletle
sinema arasındaki ilişki ne olmalıdır’ şeklindeki ankete verilen ilk cevap
sinema yazarı Erman Şener’den geliyordu. Dergide yayınlanan ilk sinema yazısı ise Salih Gökmen’e aitti. Gökmen'in yazısında 1973-74 sezonunda Türk
sinemasının ve sinema kurumlarının durumu ele alınmıştı. İkinci yazı ise
Mehmet Kılıç tarafından yazılmıştı. Yazar
‘Sinema eleştirisi üzerine notlar’ başlıklı yazısıyla bir hayli ilgi toplayacaktı.
21
Aralık 1973 Cuma günü nihayet Sultanahmet İktisadi Ticari İlimler Akademisine
bağlı Aksaray İktisadi Ticari İlimler Yüksek okuluna
kayıt yaptırmış oldum.
Bu
arada aralık ayında içerde ve dışarda önemli hadiseler vuku buluyordu. 18
Aralıkta Sovyetler Birliği Soyuz-13'ü uzaya yollamış, 20 Aralıkta İspanya Başbakanı Amiral Luis Carrero Blanco ETA örgütünce otomobilinde öldürülmüş, 23 Aralık 1973 tarihinde Petrol üreticileri Tahran'da toplanıp petrol fiyatlarını yüzde130 oranında arttırma ve Amerika'yla
Hollanda'ya petrol sevkıyatını bir süre için durdurma kararı almışlar, 28 Aralıkta Aleksandr Soljenitsin, Sovyet hapishanelerini anlattığı
"Gulag Takımadaları" adlı eserini yayımlamıştı.
Aynı
ay içinde MSP kazandığı 48 milletvekili sayesinde amblemi gibi anahtar haline gelmiş,
bu arada önceleri olmaz denilen CHP-MSP koalisyonuna çok yaklaşılmıştı. 1973 yılının
son ayı olan Aralık ülkemiz siyasetinde önemli bir yere sahip olan İnönü'nün
vefatına da tanıklık ediyordu.
25 Aralık Salı günü Ülkemizin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü vefat etmiş, radyo ve televizyon matem yayınına geçmişti. İsmet inönü 28 Aralık günü yapılan bir cenaze
töreni ile Anıtkabir’e defnedildi. İki üç gün sürekli olarak radyo ve televizyonda İnönü
ile ilgili programlar, yaptığı şeyler, cenaze töreni görüntüleri tekrar edip
durdu.
1973’ün sonunda yerli film oynatan sinemalarda bir taraftan dini (!)
filmler, bir taraftan da ‘Vurun Kahpeye’ gibi filmler gösterilirken bir yandan
da seks ögesi ağırlık taşıyan filmler de yaygınlaşmaya başlamıştı. Aslında
60’lı yılların ortalarında erotik sahnelerle dolu siyah-beyaz filmlerin
kaybolmasından sonra yaşanan sessizlik ilk olarak 1971 yılında Nazmi Özer’in
çektiği ‘Seks fırtınası’, Yılmaz Atadeniz’in çektiği ‘Jilet Kazım’ ile olmuştu.
Ancak yeni bir seks-avantür furyasının asıl başlayışı, bir yıl sonra Melih
Gülgen’in çektiği ‘Parçala Behçet’ filmiyle oldu. Ancak ardından sökün eden bu
kordelalar 1973 sonu itibariyle henüz çığrından çıkmamıştı.
(Devam edecek)