Astarın
içinde ceketi kaybetmek
Neden
bilmem, düz yolda şaşırırız. Çerle çöple uğraşırken başlangıçta
yola çıktığımız amacı unutur,
nereye gittiğimizi bilmeden sağa sola savruluruz.
Millete
hizmet deriz, bir zaman sonra devlete hizmet etme iddiası içinde buluruz kendimizi. Kafamızdaki menzil
flulaşınca da bu iddia nedense kendimize hizmete dönüşüverir kolayca. Artık raydan çıkmışsak bir bakmışız hiç gönlümüzde olmayan başka bir yerlere savruluvermişiz.
İstesek de kurtulamıyoruz. Hani millete, devlete hizmet için yola çıkmıştık ?..
Bu millet, anamız
babamız bizi vatana millete hayırlı olsun diye okutur. Tahsilli adam muamelesi
yapar. Biz ne yaparız ? Anaya babaya ataya cahil muamelesi yapar, okumuş 'adam'
değil aydın bir 'eşek' oluruz. Çağdaş olduğumuzu iddia ederiz, ama bilmediğini
bilmeyen cahilliklerde de sınır tanımayız. Kanunu, mevzuatı gayet iyi biliriz
de nedense kafamız 'Nasıl yaparız da işimizi hallederiz ?' diye çalışır. Bir
zorlukla karşılaşınca torpil ararız, sıçramanın illa ki bir yolunu buluruz.
Kur'an okuruz, ama
ne dediğine kulak vermeyiz. Güzel sesle okunan kur'an'dan zevk alırız da yüce
Mevla'nın bize hitabından etkilenmeyiz. 'Allahüekber' deriz, 'lailahe illallah'
çekeriz ama araya türbe, şeyh koymaktan, fal, burç bakmaktan, boncuk, bez çaput
asmaktan, birilerinden şefaat ummaktan da geri durmayız. Hani şirk
koşmayacaktık ? Kur'an rafta durmak, duvara asılmak, ölüye okunmak için mi
geldi ? Kendimiz için, anlaya anlaya, yaşamak ve uymak için okumayacak mıydık ?
İbadet ederiz ama,
yaratıcının huzurunda olduğumuzu unuturuz. Müslümanım deriz ama 'teslim olmayı'
aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. İşimize gelen ayeti, hadisi eğip bükerek
kendimize fetva, başkalarına hüküm veririz. Bize bakanlar islamı göremezler, iğretiliklerimizin
külü içimizdeki koru çoktan söndürmüştür. Lafa gelince en güzel müslümanlık
bizde, benim dedem müftü, dayım hacıymış deriz. Alıntılar yaparız sanal alemde
göstermelik. Hani bu din en son ve mükemmel olandı ? Biz neden bilmiyor ve
uymuyoruz ?

"Batılılaşma
ve Düzenin Yabancılaşması" kitabının yazarı Doc. İdris Küçükömer "Türkiye'de
sağ sol, sol da sağdır" demişti. Bu sözlerin daha 70'lerin başında
söylendiğini ve hemen üstünün kapatıldığını hatırlayalım. Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği
fikirlerinden dolayı İdris Küçükömer maalesef büyük bir ambargoya maruz kalmış ve yok sayılmıştı. Çünkü İdris Küçükömer'e göre Türkiye'nin solcuları halkı yönetilecek koyun
olarak görüyordu. Türkiye'nin ilericileri ise sağ cenahta görülen muhafazakâr,
geniş İslamcı halk kitleleriydi. Buyrun buradan yakın ! Ne dersiniz ?
Çok gariptir; ne
zaman Avrupa ile sorun yaşasak o ülkelerin iktidarı Muhafazakar sağcı partiler
oluyor. Bizdekiler de öyle, sağcı sağcıya niye anlaşamıyorlar ? Aksine böyle
zamanlarda nedense dışardaki sosyal demokratlar hep Türkiye'nin yanında
oluyorlar. Bizim solcu, sosyalist ve sosyal demokratlar da tersine gidip gidip
Türkiye'yi o muhafazakarlara şikayet ediyorlar. Böylece düşmanlıkta Avrupa'nın
sağcılarıyla hep aynı hizaya düşüyorlar. Onlar mı muhafazakar, biz mi solcu
olduk bilmeden ? Bu nasıl iş ?
“Kıyametin koptuğunu
görseniz de elinizdeki fidanı dikin.” demiş peygamberimiz. Bir an düşünelim bu
söz sadece 'kıyamet' ve 'fidan' la mı ilgilidir ? Dünyada kıyametin kopmadığı
bir an var mı ki? Her an kopmakta kıyamet. Nefeslerimiz azalmakta değil mi her
an? Sevdiklerimiz birer ikişer gitmiyor mu aramızdan ? Daralmıyor mu
bizim için de vakitler gün be gün? Gerçek bu iken, neden bu kadar gafil
yaşayabiliyoruz ?
Demek, 'fidan dikme'
yi yalnızca 'kıyametin koptuğu' özel bir ân’a bağlamak ya da 'fidan' ı
sadece ağaç fidanı olarak anlamak gerekmiyor. Eldeki fidanı ya da iyilikleri
hak ettiği toprağa kavuşturmak her ânın işi. Aslında, insanoğlu için bir büyük anahtar
saklı bu sözde. Çünkü mümin; salt ahirete inanmakla kalmaz; ahireti
ve bugünü bilerek yaşar dünyasını. Mümin; sonunun sonsuzluk olduğu bilinciyle
katılır 'şimdi' ye. Sonsuzluk bilinciyle renk katar 'bugün' e. Derin alır
nefesini. Sonsuza açar kanatlarını. Öyle mi acaba ?
Biz denizin içinde sudan habersiz balıklar gibiyiz. Bu ülke tarih bakımından, kültürel zenginlik açısından, inanç derinliği yönünden, medeniyet mirası klasmanında büyük bir ülke. Geçmişi parlak, bugünü potansiyel yüklü ve geleceğin yıldızı bir memleket. Ama bunun düşmanlarımız farkında, yaban ellerdeki kardeşlerimiz farkında ama biz hala anlamış değiliz. Başımıza gelenlerden doğru dersler çıkaramıyor, nereye doğru gitmemiz gerektiği hakkında bitmez tükenmez tartışmaların içinde dönenip duruyoruz. Bu konuda solcusu sağcısı eyyamcısı yok birbirimizden farkımız. Galiba biz ceketimizin astarı içinde ceketimizi kaybeden şaşkınlarız. Nerden geldiğimizi, kim olduğumuzu, bizi biz yapan değerleri unuttuğumuzda nereye gitmekte olduğumuzu da göremiyoruz işte.