30 Kasım 2018 Cuma

30 Kasım 2018 Cuma 22:00 NE DÜŞÜNÜYORUM.................................Mukayese

Mukayese
Taş uygarlığı mı ? / Zarafet medeniyeti mi 

Bir tarafta mermer heykeller, sütunlarla yükseltilmiş devasa taş tapınaklar, kayalara oyulmuş suretler yazıtlar, binlerce yılın taşlar üzerinden okunabilen hikayesi. 

Öbür yanda insan nefsinin ve ruhunun terbiyesini önceleyen, iyiliği emreden hakkı tavsiye eden, güzel ahlakı özendiren, mimariye, musikiye, hüsnü hatta, ebruya, minyatüre, oymacılığa, çiniye, tezhipe, şiire, halıya, kilime ve çeyizlere yansıyan bir zarafet medeniyeti.

Kıl çadırlardan muhteşem süleymaniye ve selimiyelere uzanan bir medeniyet çizgisi. Ardında onca kasır, külliye, han, hamam, kütüphane, aşhane, şifahane ve çeşmeler bırakmış bir fetih ve medeniyet yolculuğu.

Bir an için demiri kesen haçlı kılıcının gücüne karşılık, tülü ikiye bölen ince çeliğin zarafetini düşününüz. Farkı fark edeceksiniz.

Avrupa ortaçağ karanlığı içinde bocalarken, temel ilimlerin zirvesine çıkmış bir aydınlık içindeydi islam coğrafyası. Yüzyıllar boyu kitapları tercüme edilerek batı üniversitelerinde ders olarak okutuldu. Rönesansın temeli oldu bu aydınlanma. Şimdi tersi oluyor ne yazık ki...

Stonehenge taşlarının günümüze yansımış yüzü gökdelenlere karşılık, birbirinin önünü kapatmayan toprak ağaç ve taşın elbirliği ile donanmış avlulu mütevazı evlerimizi hatırlayınız. Evlerinin, yapılarının bir köşesinde güvercin evlerini ihmal etmeyen sevgi ve merhameti unutmayınız.

Bir yanda çağın makinalaşmış kalabalıklarında yalnızlaşmış insanı, diğer yanda komşulukla, selamlaşmayla, yardımlaşmayla, imanla ve duayla eşrefi mahlukat olan insan var. 

Kıyaslanamaz bir üstünlüktür bu. Yaşamayan ne bilsin ?

Bugün için ne oradan ne buradan iki arada bir derede kalmış olabiliriz, mağlup ve zelil düşmüş olabiliriz, çağdaş uygarlık düzeyinin altında, islam medeniyetinin ise çok çok uzağında bulunuyor olabiliriz, ama zamanın hiçbir anında zalim, hırsız ve emperyalist olmadık olmayacağız da.

Bizi taş, madde ve para uygarlığı ile ölçmeye kalkanlar, hayallerinin ötesinde kalan mukayeseli üstünlüklerimizi göremeyenlerdir. Ki o üstünlükler kilo ile, metre ile ve para ile ölçülemez değerlerdir.

Eksiklerimiz, yanlışlarımız, iğretiliklerimiz bize bulaşmış hastalıkların eseridir. Zarafet medeniyetinin değil.

28 Kasım 2018 Çarşamba

28 Kasım 2018 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı87....................................Göreceli haller

Göreceli haller

Dünyaya bile yalan dünya denilmiş, öyle değil mi ? Zaman hale göre bazen uzun, bazen kısacık geliyor. Bir dakika sana göre farklı, bana göre daha farklı olabiliyor. O halde neye göre yaşıyoruz?

Dünya dönüyor, güneş sistemi dönüyor. Samanyolu ve galaksiler hep hareket halinde. Kâinat bile bir saniye önceki konumda değil. Neredeyiz ? Ahh dünya ! Senin hallerin ne kadar da göreceli böyle.

Evet, lüzumsuz yere kibirlenen insanoğlu için hal-i perişanlığını görmesi ve düşündürmesi gereken şeyler bunlar. Hani Kur'an’da; “Sonra tekrar tekrar bak; bakışların âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” (MULK suresi 4.ayet) deniyor ya, aynen öyle.

Konuştuğumuz, doğru sandığımız her şey o kadar da güvenli olmayabilir. Küçük/büyük ‘göreceli' hallere dikkat etmeli. Halin kıymetini bilmeli insan.
Ziyâ Paşa’nın şu beyti de bu konuda: “Giden gelmez gelen meşkûkdür bil kadrini hâlin/Bu dehrin mihnet ü zevkı bütün efkâra tâbi'dir.”

Yani; Giden gelmez, beklenen şüpheli. O halde eldekinin kıymetini bilmeli. Karşılaştığın hâl, sana sıkıntı mı verir yoksa ferahlık mı; bu tamamen bakış açısına bağlı, aldanma !