
Tüm dünyaya üç ay gibi kısa bir sürede yayılan, şu anda 2,5
milyon vaka sayısına dayanan Corona virüsü bugüne
kadar toplam 160 bin dolayında insan hayatına maloldu. İyileşenler ise 600 bin
civarında. 200 kadar, neredeyse tüm dünya ülkelerinde görülmüş durumda. Tablo daha kötüsünü yaşamamış bir çağ ve biz nesiller için oldukça ürkütücü. Ancak yine de bazı
gariplikler var sanki bu olayda.
Meselâ, Rockefeller vakfının 10 yıl önceki raporu ile
Bill & Melinda Gates ve WEF vakfının 2019 Koronavirüs çalıştayı bugünleri
nasıl öngörebildi acaba? Davos gibi dünyanın geleceğinin planlandığı
toplantılarda konuşulan; insan sorası toplum, insan ötesi toplum, yapay zekâ,
hiper-gerçeklik, hibrit robotlar, genetik haritalama, Epidemik Hazırlık Birliği
himayesinde bir aşı programı geliştirilmesi, akıllı-çipli ilaçlar, yeni sağlık
sistemi, biyometrik sensörler, data şirketlerinin savaşları vs. gibi daha pek
çok konunun acaba yaşadığımız süreçle herhangi bir ilgisi olabilir mi?
Küresel pandeminin neredeyse pik yaptığı ya da yapmak
üzere olduğu günler içindeyiz. Olabileceğin en kötüsünü yaşıyoruz. Dünyada
normal ölümlerin bu yılki toplamı 18 milyona yakın, bir günde ölenlerin sayısı
da yaklaşık 100 bin dolayında. Corona virüsünden ölenlerin şu ana kadarki 100
günlük ortalaması ise sadece 6000. Peki, hasta olan ve ölen insan sayısı, diğer
ölümlerden sayısal olarak çok daha az olduğu halde bu pandemiyi dünyanın sonu
gelmiş gibi anlamamıza sebep olan nedir? Size çok abartılı gelebilir ama acaba
bu bir komplo mu? Daha önce yaşanan sars, ebola, kuş gribi ve domuz gribi gibi
benzer covid vakalarında yaşadığımız böylesi algı kasırgalarına neden yine
muhatap oluyoruz?
Acaba bu işin içinde Çin ABD kapışması, Avrupa Amerika
ayrışması, küresel sermayenin doymaz iştahı, Dünya Sağlık Örgütünün kendisine
biçilen misyonu ve onun destek aldığı ilaç endüstrisinin süper güçlerle olan
karmaşık ilişkileri ne kadar var? Yaşadıklarımız, küresel güç odaklarının
önceden planladıkları şeyler olabilir mi? Ya da mevcut durumu, planladıkları
dünya için bir fırsata mı dönüştürüyorlar? Korona testlerinin güvenilirliği
kadar, aşı çalışması yürüten onlarca gizli laboratuarın stratejik önemdeki
çalışmalarına ne kadar bel bağlanılabilir? Adeta ülkeden ülkeye değişebilen
korona vaka tespit biçimleri, uygulanan ilaç ve tedavi şekilleri ile alınan
tedbirler neden bu kadar farklılaşabiliyor? Üzerinde yazan çizen ve söz
söyleyen bilim insanlarının açıklamaları neden böyle dağınık?
Komplocu biri değilim, ama samimi olarak bu ve buna
benzer pek çok soru var aklımda.
Bir müslüman olarak her hayırdan olduğu gibi her
şerden de ders çıkarmak zorundayız. Bu, olanı biteni nasıl değerlendirmemiz ve
anlamamız gerektiğine ışık tutacağı gibi sonrası için de bize yol
gösterecektir. Corona diye bildiğimiz Covid-19 adlı virüs de belki yüz yılda
bir gelen küresel bir afet. Sebebi ne olursa olsun, arkasında neler olursa
olsun ciddi bir salgınla karşı karşıyayız. Elbet onunla mücadeleye
odaklanılması ve en az hasarla atlatılmaya çalışılması çok normal. Ayrıca her
türlü musibete karşı panik yapmamak, korkulara yenilmemek, tedbirli davranmak
ve sabır direnciyle mücadele etmek müslümanlığımızın da icabı değil mi?
Ancak şu corona günlerinde her dünya insanının
öğreneceği çok şeyler olduğu gibi müslüman olarak bizlerin de ibret ve ders
alacağı şeyler var. Bir kere müslümanlar dahil tüm insanlık değerini bilmediği,
kıymetini takdir etmediği bir çok nimetten mahrum kaldı. Sağlığımızın ne kadar
önemli olduğunu, bir nefeslik dahi olsa yaşamanın kıymetini anlayabildik mi
acaba? Meğer özgürce dolaşabilmek, istediğimiz yere seyahat edebilmek ne kadar
güzelmiş. Evlere tıkılınca; çalışabilmeyi ve bir işimizin olmasını ne kadar da
özledik değil mi? Konuşmaya ve birlikte olmaya ne kadar da ihtiyacımız varmış.
Yakınlarımız, komşularımız, dostlarımız ve arkadaşlarımızla selamlaşıp
kucaklaşmak ne kadar da önemliymiş.
Her ülkenin umutla yükselttiği küresel örgütlerin
pandemiye olumlu hiçbir katkısı olmadı. Bu örgütlerin üçü beşi geçmeyen sözde
gelişmiş ülke çıkarlarına hizmet ettiği bir kez daha ispatlandı. İmaj ve PR
olarak kullandıkları “toplumsal dayanışma, halkların refahı, küresel mutluluk”
gibi kavramların meğer çağdaş dünya düzeninde gerçekte hiçbir karşılığı yokmuş.
Elbet zalimlerin dünyası da bu salgınla sarsıldı, ancak Pandemi sadece onlara
değil, tüm mazlum ve iyilere de zarar veriyor. Emperyalist ülkeler de, onlara
karşı birlikte mücadele edemeyen diğerleri de sadece virüsün değil, onun
tetiklediği sosyal ve ekonomik krizin de altında kaldılar. İnsanlık adeta
adalet, cesaret, dayanışma, eşitlik gibi uğruna mücadele etmediği çok sayıda
nimetten mahrum kalmış durumda.
Mesela müslümanlar bu yıl Kâbe ziyaretinden mahrum kaldılar. Belki de bu yıl Hac ibadeti yapılamayacak. Bu
ceza acaba, islam dünyasının vahdete sarılmadığı, Kâbe’yi yönetenlerin de
küresel güç odaklarına teşne olmaları sebebiyle gelmiş olmasın? İslam dünyası
eli kanlı zalimlere göz yumduğu, müslüman kanının akmasına, yaşanan açlık,
sefalet ve göçe sağır olduğu için mi acaba Kabe'nin kapanmasını hissetmedi.
Hani camiler de toplumsal birliğin, kardeşliğin ve dayanışmanın merkezleriydi?
Camide kılınan namaz en temel ibadet değil miydi? Acaba camiler o birliğin merkezi
olabildi mi? Cuma hutbesi ve namaz devlet olmanın icabıdır diye biliyorduk. Demek cemaatle
kıldığımız namazlar bizi bir Kuran Müslümanı ve islam devleti yapamamış. Düşünüyorum da acaba
daha böyle bir çok vahim hata, ihmal ve kusurlarımızın cezası camilerden ve
cemaatten mahrum kalmak olmuş olabilir mi?
Müslüman imanıyla vardır. İmandan kaynaklanan
değerlerle yaşar ve ölür. Şimdi hepimiz kendimize bir bakalım: Acaba ahireti
unutmuş, sadece dünya için yaşıyor olabilir miyiz? Ölmekten neden çok
korkuyoruz? Hastalıkla bilinçli ve sorumlu bir mücadele etmek varken, neden
telaş ve panik içinde kendimizi kaybediyoruz? Acaba para, makam, mal mülk,
geçimlik ve bedenlerimizi ahlak, inanç ve ibadetlerimizden daha çok mu
önemsiyoruz? Dünyadan mahrum kalmak neden bu kadar önceliğimiz oldu? Mesela
anne ve babalar olarak çocuklarımızın dünyasını önemsiyoruz da neden
ahiretinden bu kadar kaygılanmıyoruz? Dünya için onca gayrete karşılık, ahiret
hayatı için hiçbir çaba içinde olmamak acaba gayretullaha dokunmuş olabilir
mi? Bu yüzden mi acaba bedenlerimize ve evlerimize hapsolunduk. Artık biliyoruz
ki, virüsten korunmanın en etkili yolu temizlikmiş! Ama biz bu kuralı zaten
imanımızın yarısı bilmiyor muyduk? Beden temizliği yanında ruh ve kalp
temizliği de önemli değil miydi? Belki korona virüsünü yok edebiliriz ama ölümü
yok edemeyiz öyle değil mi? Sonuçta 'her nefis ölümü tadacak.' Bu ilahi yasayı
unuttuk mu?
Kur’an bize Allah’ın azabını sık sık hatırlatıyor ve
dünyanın bir imtihandan ibaret olduğunu söylüyor. Bakara suresi 155. ayet “Biz
sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden
eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele” diyor. Bu yüzden insan
olarak çeşitli zorluk, sıkıntı ve musibetlerle imtihan edildiğimizin farkında
olmalıyız. Ölümü öldüren bir bakış açısıdır bu. Kesin kazanmanın
tek yoludur. Neden? Çünkü, bize zarar verecek şeyleri Allah’tan başka giderecek
herhangi bir güç yok da ondan. Nihayetinde korona da bitecek. Ama başımıza
gelecek iyi ve kötü şeyler olmaya devam edecek. Sonuçta bu hastalık da
diğerleri gibi tarihe karışacak ama hayat yeni gailelerle sürecek. O zaman biz
de insan olmaya, daha da önemlisi 'teslim olan' anlamında müslümanlaşmaya ve böylece yaşamaya ahdetmeliyiz.
-------
http://www.islamianaliz.com/m/3818/coronavirus-krizine-muslumanca-bakmak
-------
http://www.islamianaliz.com/m/3818/coronavirus-krizine-muslumanca-bakmak
Geldi 23 Nisan, Geldi ramazan; Neşe dolamıyor insan
Bugün
23 Nisan, TBMM'nin 100. açılış yılı. Milli Egemenliğimizin ilan edildiği yıl. Çocuk bayramı olarak hep
cıvıl cıvıl kutlanan ve öyle
hatırladığımız bir bayram. Bu yıl 100 yaşına girmesi sebebiyle çok daha coşkulu ve görkemli kutlanacaktı. Ama
maalesef coronavirüs
sebebiyle ancak evlerimizden, balkonlarımızdan, dijital ortamlardan ve yüreklerimizden
kutlayabildiğimiz buruk bir yıldönümü oldu.
Yine bugün mübarek Ramazan ayının eşiğindeyiz. Gece
oruca kalkacağız ama bu akşam camilere teravihe gidemiyeceğiz. Oruç tutacağız
ama eşimizi dostumuzu iftara alamayacağız, arkadaş ve dostlarımızla geniş
katılımlı davetlerde bir arada olamayacağız. Camilerde alıştığımız mukabeleler
olmayacak. Beş vakit namazımızı cemaatle kılamayacağız. Muhtemelen fitre,
sadaka ve zekatlarımızı da dijital ortamlardan ulaştırmaya çalışacağız. Her
zamanki ramazan neşesini hissedemeyeceğiz. Belli ki Ramazan da bu yıl garip
geçecek.
Salgın sebebiyle vefat edenler var, hastanelerimizde
halen tedavi altında olanlar var. Karantina altında olanlar, 14 günlük gözetim
altında bulundurulanlar var. Çetin bir mücadelenin tam da ortasındayız. Oruç
bir yönüyle sabır, metanet ve istikamet üzere olmak demek. İnşallah hem
nefsimize hem de salgına karşı verdiğimiz mücadeleyi kazanacağız.
Kutlayacağımız bayram çifte bayram olacak. Allahın izniyle daha çok coşkulu 23
Nisanlar, kutlu ramazanlar ve sağlıklı bayramlara erişeceğiz.
Bütün çocuklarımızın 23 Nisan bayramını kutluyor,
müminlerin ramazan ayını da tebrik ediyorum. Bu arada ölenlerimize rahmet,
hastalarımıza şifa diliyor, iyileşenlere de geçmişler olsun diyorum.