28 Aralık 2021 Salı

28 Aralık 2021 Salı 21:30 ORJAN POSTASI....................................Elimizin altında ama unuttuk

Elimizin altında ama unuttuk

Evet, biz 43 yıllık eski ve büyük bir kooperatifiz. Tabi olduğumuz bir yasa (1163 sayılı Kooperatifler kanunu) ve bir sözleşme (S.S Orjan Turizm ve konut yapı kooperatifi Ana Sözleşmesi) var.  Bu ana çerçeveyi zaman zaman unutup karıştırsak da gerçek değişmiyor. 

Bugün için kooperatifin “konut yapma” amacı sona erdiği halde, hala ferdi mülkiyete geçemediğimiz için makas değiştirip “site yönetimiyle” yola devam edemiyoruz. O noktaya kadar da birer “kooperatif ortağı” olarak “ana sözleşmede” belirlenmiş hak ve yükümlülüklere uygun hareket edeceğiz. Buna kooperatifin dağılması/tasfiyesi/şekil değiştirme süreçleri de dahil.

Bu kadar mı? Elbette hayır. 1986 yılında daha henüz subasmanları bile yokken ortakların ısrarlı talebi yerine getirilerek orjan’da bir “tapu dağıtım töreni” yapılmıştı. O günü yaşayanlar bilir, kırmızı kordelalara sarılı tapu kağıtları sembolik olarak hazır bulunanlara verilmişti. 

Sonra da takip eden yıllar Burhaniye Tapu Müdürlüğünden herkes o kağıtları almış oldu. Kimse de işin aslını esasını sorgulamadı. Neticede elimizde bir tapu vardı ya.

Halbuki bu kağıtlar imar planına göre kura sonucu belirlenen 276 m2 lik eklentili "bağımsız bölümlerin” sahibi olduğumuzu gösteriyordu. Konutlar peyderpey tamamlanıp iskan raporları alındıkça da belediyeye bu matrah üzerinden emlak ve çevre vergisi ödemeye başladık. Artık iş iyice garantiye alınmıştı. Yine kimse; “benim evim ve bahçem 131m2, iskan raporu alıp içinde yaşamaya da başladım, peki neden tapum değişmiyor?” demedi.

Böylece yaklaşık olarak konutların tamamlandığı 2000’li yıllar, yani 21 sene boyunca ferdi mülkiyete geçmedik/geçemedik. Bu arada iki kez kooperatifin süresi 20 yıllık dilimlerle 60 yıla çıkarılmış oldu. Zaman zaman bu konu genel kurullarda açılsa da henüz bitmeyen 13 konut (Bu konu özel bir yazıyı hak ediyor) bahane edilerek kooperatif olarak devam tercih edildi. Esasen niyet olsa ferdi mülkiyete geçiş konusunu bir gündem maddesi olarak getirebilirlerdi.

Şimdi dönelim yine 1986 yılına. Bize o tapuların verilebilmesi için Burhaniye Tapu Müdürlüğünde yapılan hazırlığa. Önce kura sonuçları bağımsız bölümlere bire bir eşleştirilerek tapuya işlendi. Sonra da hazırlanan “Yönetim planı” tescil edildi. İşte hepimizin imza atmış sayıldığı o yönetim planı 36 yıldır elimizde. Ama kaçımız biliyoruz, kaçımız öneminden haberdar? En garibi de bilenlerin bile elinin altındaki belgeyi unutmuş olması.

İnsan ne tuhaf. Güncel çer çöple uğraşır durur da, elinin altındaki gerçek kıymetleri unutur. Bu yüzden inşallah hafızalarımızı tazelemek üzere birkaç hafta boyunca daha 1986’da tapuda tescil edilmiş, ama o günden bu yana bir kenarda unuttuğumuz “Yönetim plan”ıyla devam edeceğiz. Dileğim tabi ki yazdıklarımın okunması. Kolaylaştırmak için uzun yazıları kısaltmak istedim. Konuyu üç haftaya yaymak bu zorunluluktan doğdu. Oldukça şaşırtıcı gerçekler okuyacaksınız, hazır olun.

Önce yönetim planı nedir, anlamaya çalışalım. 634 sayılı KAT MÜLKİYETİ KANUNU’nun BEŞİNCİ BÖLÜM, Ana gayrimenkulün Yönetimi başlığında yer alan 28.nci maddesi Yönetim planını tanımlıyor. “Yönetim planı yönetim tarzını, kullanma maksat ve şeklini yönetici ve denetçilerin alacakları ücreti ve yönetime ait diğer hususları düzenler. Yönetim planı, bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmündedir. Yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde, anagayrimenkulün yönetiminden doğacak anlaşmazlıklar bu kanuna ve genel hükümlere göre karara bağlanır.”

Bu madde üzerinde 1983 yılında bir değişiklik yapılmış. 2814/11 md.ye göre: “Yönetim planının değiştirilmesi için bütün kat maliklerinin beşte dördünün oyu şarttır. Kat maliklerinin 33 üncü maddeye göre mahkemeye başvurma hakları saklıdır. Yönetim planı ve bunda yapılan değişiklikler, bütün kat malikleriyle onların külli ve cüzi haleflerini ve yönetici ve denetçileri bağlar. Yönetim planının ve onda sonradan yapılan değişikliklerin tarihi, kat mülkiyeti kütüğünün (Beyanlar) hanesinde gösterilir ve bu değişiklikler yönetim planına bağlanarak kat mülkiyetinin kuruluş belgeleri arasında saklanır.

Demek ki neymiş? Yönetim planı ana gayrimenkulün YÖNETİM TARZINI belirleyen ve hepimizi bağlayan bir sözleşmeymiş. 4/5 çoğunlukla değiştirilebilir ve tapu kütüğünde tescil edilip saklanırmış. Şimdi gelin hep beraber 35 yıl öncesinden bize yazılmış bir mektup gibi onu okuyalım. Madde madde gözden geçirelim. Bir kenarda unuttuğumuzu yeniden yorumlayalım ve şaşkınlıklarımızı da gizlemeyelim.

Orjan Yapı Kooperatifi Site Yönetim Planının A-GENEL HÜKÜMLER başlığı altındaki 1.nci maddesi şöyle diyor:

“Bu yönetim planı 634 sayılı kat mülkiyeti kanununun hükümlerine göre hazırlanmış olup, Balıkesir İli Burhaniye İlçesi Çoruk Köyü Çiftlik mevkiinde tapunun 1303 parselde kayıtlı 499176 m2 yüz ölçümündeki arsa üzerinde yaygın stil 1803 bağımsız bölümlerden ibaret olup (OR-JAN) Sınırlı Sorumlu Orman ve Jandarma Mensupları Sahil Arsa Turizm Yapı kooperatifi adlı ana gayrimenkul için kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmündedir.

2.nci madde, Orjan’a ait ortak alan ve yerleri tadat ediyor. Bunlar;

a) Her bir bağımsız bölümün arka veya ön cephelerinde vaziyet planında belirtilen bahçeler

b) Vaziyet planında gösterilen otoparklar,

c) Plaj, Kır Bahçesi ve eklentiler,

d) Artezyen kuyusu ve buna bağlı olarak yapılacak tesisler,

e) Siteye ait orta alan genel aydınlatma tesisleri,

f) Siteye ait plaj önündeki iskele, dubalar ve buna benzer tesisatlar,

g) Plaj gölgelikleri ve buna benzer teferruat ve büfeler,

h) Vaziyet planında görüldüğü üzere gazino, çarşı, idare binaları ve yazıhaneler

Maddeye göre bunlar, “Ana gayrimenkulün bağımsız bölümlerine tahsis edilen eklenti”ler.  Bunların dışında “kat mülkiyeti kanununun 4. Maddesinde sayılan yerler  [1] ile ortaklaşa kullanma ve faydalanma için zorunlu olan sair yerler kat maliklerinin ortaklaşa istifade edecek yerler” olarak tanımlanıyor.

Buraya kadar aşağı yukarı bildiğimiz şeyler. Ancak son cümle ilginç. 2.nci maddenin son fıkrası “..bunların sevk ve idaresi her sene toplanacak Yönetim Kurulu kararı ile saptanacak ve ihale ve idaresi yapılacaktır” diyor. Burada bahsedilen “Yönetim Kurulu”nu Kooperatif yönetimi sandınız değil mi? Hayır. Burada kast edilen Kooperatif Genel Kurulu. Çünkü “her sene toplanacak” ifadesi var. Her sene toplanan kooperatif yönetim kurulu değil, Genel kurul. Ortak alan ve yerlerin idaresi de zaten Genel Kurul kararı gerektirmiyor mu? İşte ondan bahsediyor.

Gelelim 3.ncü maddeye. Bu maddede de hem bildiğimiz hem de şaşırtan bir ayrım var. Bildiğimiz husus maddenin ilk fıkrasında “Bu taşınmaz mal üzerindeki yapılar 1803 zemin ve birinci kattan ibaret 1803 Dubleks meskenden ibaret olup..” ifadesiyle geçiyor. Bu cümlede bilmediğimiz bir şey yok. Ancak takip eden ikinci fıkra adeta ezberimizi bozuyor: “..kat mülkiyeti kütüğündeki bu meskenler sadece konut ve pansiyon olarak kullanılabilecek bunun dışında başka amaçlarla kullanılmayacaktır.” Yani yönetim planımız daha en başta “KONUT” ve “TURİZM” amaçlı yazılmış.

Takip eden 4.ncü madde “Ortak yerlerin bozulması veya hasarı”yla ilgili. “Ortak yerlerin bozulmasına veya hasarına, kat maliklerinden biri veya onun bağımsız bölümünden faydalanan kimsenin kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, ortak gider o kat maliki tarafından ödenir. Eğer diğer kat malikleri ödememişlerse yaptıkları ödemeler oranında sebep olan şahsa karşı rücu hakları vardır.” Ne kadar uygulandığını bir yana koyalım. Çünkü özelde bu madde, genelde tüm yönetim planını kim uygular, kim sorumluludur meselesi biraz karışık. İlerleyen bölümlerde değineceğimiz sorunlardan birisi de bu. Ama şimdilik bu maddede ele alınan konuyu ne kadar biliyoruz takdirlerinize sunuyorum.

Madde–5 “Bu yönetim planı, Ana taşınmaz malın bütün bağımsız bölüm maliklerini ve onların mirasçılarını, bağımsız bölümleri sonradan satış veya herhangi bir sebeple iktisap edecek olan üçüncü kişileri de bağlar. Yönetim Planının değiştirilmesi için kat maliklerinin oy birliği şarttırdiyor. Ayrıca takip eden 6.ncı maddede “Bu yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde kat mülkiyeti kanunu Medeni kanun ve diğer kanunların emredici hükümleri uygulanır” ifadesi var.

Bana göre maddeden çıkan üç sonuç var. İlki, yönetim planının malik, varis ve alıcıları bağlıyor olması. İkincisi oldukça önemli; Yönetim Planının değiştirilmesini kat maliklerinin oy birliğine bağlıyor. Buradaki “kat malikleri” kavramı 634 sayılı kanundan geliyor. 1163 sayılı kanundaki “0rtaklar” kavramıyla benzer nitelikte.

Dikkat çeken üçüncü konu 6.ncı maddede yer alıyor. “Bu yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde kat mülkiyeti kanunu Medeni kanun ve diğer kanunların emredici hükümleri uygulanır” ne demek? Şu demek ki; burada yaşarken, iş görürken ve düşünürken “Yönetim planı” elimizde, önümüzde, dikkatimizde olacak. Yetmedi, işaret edilen kanunlar da. İşin bu tarafı nedense hep bildiğimizi sandığımız ama elimizin altında unuttuğumuz şaşırtıcı gerçeklerden. Siz hangi genel kurulda veya hangi olay karşısında bu pusulaların kullanıldığını gördünüz? Ya da pusulası olmayan bir yolculuğun akibeti ne olur düşündünüz mü?

Bitmedi, Yönetim planının B-KAT MALİKLERİNİN HAKLARI VE BORÇLARI bölümünün ilk maddesi şöyle diyor: “Madde–7) Kat malikleri kat mülkiyeti kanununun ve yönetim planındaki hükümler saklı kalmak üzere kendilerine ait bağımsız bölümler üzerinde Medeni Kanunun maliklere tanıdığı bütün hak ve yetkilere sahiptirler. Ancak kendi bağımsız bölümlerinde ana taşınmaz mala, zarar verecek veya sitenin görünüşünü bozacak her türlü tadilat, onarım, tesisler, yapmaları kesinlikle yasaktır.

Takip eden 8.nci madde bizi şaşırtan sorumlulukları saymaya devam ediyor: “Kat malikleri ortak yerlerin bakım ve temizliğine, korunmasına itina göstermeye ve sitenin güzelliğine gölge düşürecek her türlü hareketlerden, uğraşılardan kaçınmaya mecburdurlar. Bütün kat maliklerinin imzası alınmadıkça bu yönetim planı ile konulan yasaklara tüm kat malikleri uymak zorunluluğundadırlar.”

Şimdi paylaşacağım 9.ncu madde ise “Kat malikleri kendi bağımsız bölümleri ve bu yönetim planı ile kendilerine gösterilen bahçe ve ortak yerleri kullanırken hüsniyet kurallarına uymak zorundadır” kuralıyla başlıyor. Devamındaki bendler “Özellikle aşağıdaki yazılı hususları yapamazlar” başlığı altında Orjan’ı bildiğini sanan bizler için çok daha şaşırtıcı ve sarsıcı ifadeler içeriyor. 

Bu konu ve takip eden maddeler oldukça önemli. Bu yüzden inşallah kaldığımız yerden haftaya devam edeceğiz. Hoşça kalın.


[1] Madde 4 – Ortak yerlerin konusu sözleşme ile belirtilebilir. Aşağıda yazılı yerler ve şeyler bu Kanun gereğince her halde ortak yer sayılır.

a) Temeller ve ana duvarlar, taşıyıcı sistemi oluşturan kiriş, kolon ve perde duvarlar ile taşıyıcı sistemin parçası diğer elemanlar,bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, tavan ve tabanlar, avlular, genel giriş kapıları, antreler, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar ve buralardaki genel tuvalet ve lavabolar, kapıcı daire veya odaları, genel çamaşırlık ve çamaşır kurutma yerleri, genel kömürlük ve ortak garajlar, elektrik, su ve havagazı saatlerinin korunmasına mahsus olup bağımsız bölüm dışında bulunan yuvalar ve kapalı kısımlar, kalorifer daireleri, kuyu ve sarnıçlar, yapının genel su depoları, sığınaklar,

b) Her kat malikinin kendi bölümü dışındaki kanalizasyon tesisleri ve çöp kanalları ile kalorifer, su, havagazı ve elektrik tesisleri, telefon, radyo ve televizyon için ortak şebeke ve antenler sıcak ve soğuk hava tesisleri,

c) Çatılar, bacalar, genel dam terasları, yağmur olukları, yangın emniyet merdivenleri.

Yukarıda sayılanların dışında kalıp da, yine ortaklaşa kullanma, korunma veya faydalanma için zaruri olan diğer yerler ve şeyler de (Ortak yer) konusuna girer.

27 Aralık 2021 Pazartesi

27 Aralık 2021 22:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................2021 de bitiyor

2021 de bitiyor

Bugün 27 Aralık 2021 Pazartesi. Artık 2021 yılı da sona eriyor. Yeni yıla sadece 5 gün kaldı. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 734 gün geçti. Yani geçen Perşembe günü itibariyle dünyamız tam olarak 2 yıldır covid-19 nam virüsle mücadele halinde. Bu süreç içinde kapanmalar-gevşemeler, tedbirler-aşı mücadeleleri, 5 dalga-4 varyant, bir sürü sosyal, siyasi ve ekonomik kriz gördük yaşadık.

Dünyada corona vakaları toplamda 281 milyona (280.840.710) dayanmış durumda. Ölümler ise 5,5 milyon  (5.419.680) civarında. Uygulanan aşı toplam doz sayısı 9 milyara (8.806.100.479) yakın. Tüm aşıları tamamlanan kişi sayısı da neredeyse 4 milyara (3.766.763.086) ulaşmış durumda. Ancak bu sayı nüfusun sadece %48,4'ünün aşılarının tamamlanmış olduğunu gösteriyor.

Coronavirüs salgını ülkemizde de 655.nci gününde. Bizde de Corona vakaları toplamda 9,5 milyona (9.333.223) dayanmış durumda. Ölümler ise 82 bin (81.733) dolayında. Uygulanan aşı toplam doz sayısı 129 milyonu (129.332.845) geçti. Verilen 1 günlük yeni doz sayısı 305.630 olmuş. Tüm aşıları tamamlanan kişi sayısı da neredeyse 51,5 milyona (51.447.094) ulaşmış durumda. Bu sayı ile nüfusun %61,8'ünün aşılarının tamamlanmış olduğunu anlıyoruz.

Ülkemiz geçtiğimiz haftalarda suni olarak köpürtülen kur ataklarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Dolar 20 liranın bile üzerine çıktı. Bu bir ay içinde %100'den fazla artış demekti. Elbette bu yükselişle beraber, anında, hem de onunla yarışırcasına fiyatlara yansıdığını gördük. Enflasyon canavarının yeniden %20'lerin üstüne tırmanması söz konusuydu. Zaten salgın nedeniyle dünyayı etki altına alan yeni enflasyon dalgası üzerimize gelmekteydi. Bir de bunun üstüne kur kaynaklı fiyat artışları gerçekten de milli güvenlik sorunu haline gelmişti. 

Hükümetin bu soruna ilişkin hazırlık yaptığını hissediyorduk, ama sanki geç kalınıyor gibiydi. Üretim, istihdam ve ihracata dayalı programın cebimize yansıması nasıl olacaktı? Asgari ücretin %50 arttırılması fiyat artışlarına karşı ilk hamle oldu. Ardından kur korumalı türk lirası mevduat hesabı uygulaması geldi. Sayın cumhurbaşkanının bu yöndeki açıklaması bir gecede dövizdeki köpüğü silmeye yetti. Tabi bundan altın da payını almış durumda. Şu anda hala tam olarak dengesini bulmuş değil ancak %45 dolayında bir düşüş gerçekleşti. 

Doğal olarak hemen arkasından doların yükselmesi bahane edilerek "füze gibi çıkan" fiyatların bu düşüşe uygun geri çekilmesi bekleniyor. Hükümet denetimlerini bu yönde yoğunlaştırmış görünüyor. Ama genel yorum fiyatların "paraşütle" iniyor olmasında. Bu son bir ay içinde yaşadıklarımız en az salgın kadar hasar verdi. Mücadele bitmiş değil. Fakat, hem köpük yükselme hem de müdahale şekli uzun yıllar hatırımızdan çıkmayacak gibi duruyor.

Alfa, Beta ve Delta'dan sonra Omicron adı verilen yeni varyant Avrupa'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve birçok Asya ülkesinde hızla yayılmayı sürdürüyor. Örneğin sadece Birleşik Krallık'ta 12 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı birinci, yüzde 82'si ikinci, yüzde 50'si ise üçüncü doz Covid-19 aşısı yaptırdığı halde bir günde 90-100 bin yeni vaka tespit edilmiş. Ülkede bu güne kadar 170 bin kişinin ölüm belgesinde ölüm sebebi Covid-19 olarak geçiyor.

Bilim insanları Omicron taşıyan bir kişinin virüsü üç ya da beş kişiye bulaştırdığını düşünüyorlar.Türkiye'de de yeni vakaların yüzde 10'undan fazlasını oluşturan Omicron varyantı dünyanın yeni kabusu olmaya devam ediyor. Uzmanlar, Omicron varyantının soğuk algınlığına benzediğini söylüyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi elindeki veriler ışığında varyantta kuru öksürük, boğazda gıcık ve kaşıntının öne çıkan semptomlar olduğuna dikkat çekiliyor.

Omicron varyantı bütün dünyada Covid-19'a karşı önlemleri arttırmış durumda. Bazı ülkeler kapanma uygularken, bazı ülkeler aşılamaya hız verdi, bazı ülkeler ise seyahat yasakları getirdi. Örneğin Almanya 28 Aralık'tan itibaren özel toplantılara kişi sınırlaması getirmeyi planlıyor. Covid-19 aşısı olan ya da hastalık geçirenlerin en fazla 10 kişiye kadar toplanmasına izin verilmesine ilişkin yasa tasarısında restoran ve benzeri mekanlara girişte de sayı kısıtlaması ve aşı ya da iyileşmenin belgelenmesi istenecek.

Fransa Başbakanı Noel tatili süresince toplantıların küçük tutulması ve gerekirse test olunması çağrısında bulundu. Ayrıca yeni yılda "sağlık pasaportu"nun "aşı pasaportuna" dönüştürüleceğini ve bu sayede aşılanmayan kişilere karşı daha fazla kısıtlama uygulayabileceklerini de belirtti. Almanya ve Fransa, zorunlu olmadıkça İngiltere'den yapılacak seyahatleri de kabul etmeyeceklerini açıkladılar.

2021'in sonuna geldiğimiz şu günlerde aşıdan sonra covid ilaçları konusunda da önemli gelişmeler var. İlaç ve Gıda Dairesi FDA, Corona'nın tedavisinde kullanılması için ilaç şirketi Pfizer'ın antiviral Covid-19 hapı Paxlovid'e  ve Merck'in Molnupiravir hapına da acil kullanım izni vermiş.

Geçtiğimiz hafta bizim için de sevindirici bir gelişme yaşandı. Covid-19'a karşı ERÜ, Sağlık Bakanlığı ve TÜSEB desteğiyle geliştirilen, yerli ve milli inaktif Turkovac aşısı, acil kullanım onayı aldı. Yerli Covid-19 aşısı Turkovac’ın, üretim tesisinden ilk sevkiyat TIR’larla Ankara'daki Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nün aşı ve ilaç deposunayapıldı. 150 bin doz aşı, analiz çalışmasının ardından gelecek hafta uygulanmak üzere 81 ile dağıtılacak.

Bir dönem aşı karşıtı komplo teorilerinin odağı olan Gates Vakfı "Omicron dalgası 3 ayda biter" deyip yine ortalığı çalkalamış. Aşıların insanları ağır hastalığa ve ölüme karşı korumak için geliştirildiğini ve bunu başardığını ifade eden Gates "Eğer burada iyi bir haber varsa, o da Omicron'un hızlı hareketi sonucu bir kez bir ülkede baskın hale geldi mi o dalga üç aydan önce biter. Önümüzdeki birkaç ay kötü geçebilir ama ben inanıyorum ki eğer doğru adımları atarsak pandemi 2022'de bitebilir" diye yazmış.

Salgın sürecinde virüs kadar kafa karıştıran, endişeleri körükleyen felaket haberleri de çabuk yayılıyor. Son örnek dünya koronavirüs salgınından kurtulmanın yollarını ararken hem Delta hem de Omicron'un özelliklerini taşıyan yeni bir varyantın daha ortaya çıktığı şeklinde bir haber.

Delta varyantı, Nisan ortasından Haziran ortasına kadar küresel çapta dünyaya hakim oldu ve milyonlarca can alan ikinci koronavirüs dalgasından sorumlu gösterildi. İlk kez Güney Afrika'da görülen ve geçen ay tespit edilen Omicron varyantı ise ilk verilere göre Delta varyantı karşısında çok daha hafif belirtiler gösterdi. İddiaya göre dünyaya korku salan ve "çifte varyant" olarak anılan Delmicron'un son derece bulaşıcı ve şiddetli semptomlara sahip olma potansiyeli taşıdığı düşünülüyormuş.

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (VII)

Değerlerimizden yola çıkarak kendimize ilkeli bir Misyon biçebilmeli, görüş ve düşüncelerimizi aynı gelecek vizyonuna odaklayabilmeli, Stratejik amaç ve hedeflerimizi belirleyerek orta vadeli bir stratejik planla harekete geçebilmeliyiz. Bu yolculukta temel ilkeler; yoldaki trafik levhaları gibi bizi kural dışı hareket etmekten ve yoldan çıkmaktan koruyacaktır. Böylece, Susurluğun hayalimiz olan geleceğine yürüyebileceğiz.

Bunu inşallah zaaf ve eksiklerimizi tamamlayarak, güçlü yönlerimizi daha da güçlü hale getirerek, çevreye duyarlılık içinde değişim ve gelişimimizi sağlayarak yapacağız. Kalıcı çözüm; çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini düşünmekten, halkımızı bütünüyle dikkate alarak, farklılıklarına rağmen bir ve beraberce aynı hedefe yöneltebilmekten geçiyor.

İşte bu yüzden şu anda aklım ve kalbim aynı formülde birleşiyor: "Birlikte başarmak!" Hangi fikirde olursak olalım, hangi partiyi tutuyor olursak olalım, bölünmeden parçalanmadan, ortak gücümüzün sinerjisinden yararlanarak Susurluğu 2023-2028 Vizyonuna odaklayabiliriz. Ama bu yol ilkesiz yürünmez, ilkesizlik ise hiç olmaz.

İnanıyorum ki diktiğimiz fidan eninde sonunda meyve verecektir. Ben göremesem de gelecekte gölgesinden yararlanacakları şimdiden hayal edebiliyorum.

Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay değildir. İnsanların bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır.

Her şeye rağmen böyle bir sürece dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmaları gerekiyor. Şkayetlenmek de boşa böbürlenmek de olmamalı. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki acıları azaltabilir. Daha büyük sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız.

Unutmayın, hayat devam ediyor. Peygamberimizin Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı eserinde geçen çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz." Öyleyse herkes “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünmeye ve önerimizi hayata geçirmeye çaba göstermeli.

Bu noktada Susurluk için üzülen, ‘bir şeyler yapılmasını’ isteyen herkese çok teşekkür ederim. Çok bilinen bir deyimle ‘Elini taşın altına koyan’, ‘karınca misali elinden geleni yapan’, hiç değilse taş koymayan her gayret için şükran hisleriyle doluyum. Susurluğun geleceği için ortak bir bilinç aşılamaya çalışan her yüreği büyük insana müteşekkirim.

Elbet ben de çorbada tuzum olsun istedim. Sıladan uzak binlerce Susurlukludan biri olarak kafamda soru işaretleri yok değildi. Fakat umutlarımı hiçbir zaman yitirmedim, şimdi de aynı duygular içindeyim. Değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasın ki? Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte geleceğini inşa eden bir Susurluk görmeyi kim istemez? Umarım her şey özlediğimiz, dilediğimiz gibi olur. Rabbim ihlasla isteyene, ne istediğini bilene ve uğrunda istikamet üzere gayret gösterene şüphesiz yardım edecektir, inanıyorum.

Ancak, öncelikle Susurluğun neye ihtiyacı olduğunu, ne yapması gerektiğini, kimden ne talep etmesi lazım geldiğini, zamanını, mekânını ve tonunu belirlemesi gerekiyor. "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının hiç zamanı değil. Nerede durduğumuzu, zayıf ve güçlü yönlerimizi tespit etmeden sağa sola yalpa yapmanın bir yararı olmaz. Hiçbir kuşku olmasın ki bu hale Susurluğun geleceği konusunda görüş ve düşünce sahibi olan pek çok insanla büyüyüp, genişleyecektir.

Siyasi fikirler farklı olabilir. Ancak, beka gibi meselelerde politika olmaz. Böyle bir halkanın içinde olanlar bana göre bir kamu görevi yapacaklar. Politik anlamda yapılan konuşmalar, hatta verilen sözler bir yana içinde yaşadıkları beldeye, halka hizmet etmek, kalıcı eserlere önder olmak zorundalar. Zor günler sıçrama yapmak, büyük düşünüp yararlı işler yapmak için de bir fırsat olabilir. Ama "Dur bakalım ne olcek!" diye beklenirse hiç şüpheniz olmasın ki bir beş yıl daha kaybedilecektir.

Hastane ve Toki yatırımı için yürütülen çalışmalar elbet Susurluk için önemli. Bunlar olmalı, verilen sözler yerine getirilmeli. Ama bütün bunların ötesinde bir sıçrama hamlesi istiyorsak; Susurluk’ta bir Üniversite kampüsü açılmasına yönelik girişim, Organize Sanayi Bölgesi yada Lojistik merkezi tesisi çok çok çok daha önemli. Aman bu fırsat pas geçilmesin.

Değişim için belirlenecek amaç ve hedefler istikametinde alınacak kararlara öncelikle Susurluğun inandırılması gerekiyor. Vizyonu olmayan, bir stratejiye sahip olmayan, hedefleri olmayan hiçbir hareket başarılı olamaz. Ama biliniz ki onların da üstünde yürünecek yola 'inanmak' vardır. Yüzünü çevirdiği yöne, gideceği yola ve varacağı menzile inancı olmayan insanların başkalarından destek beklemesi beyhudedir.

Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı hedefler koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden yolda meşaleler gibi sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı niçin Susurluk için de geçerli olmasın?

Büyük fotoğrafı görmek, elimizdekinin kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla hayal edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum olabilelim.

Bu kutlu yürüyüşte suni ayrılıklara, laf üretmeye, sadece eleştiriye ve sen ben kavgasına yer yok, olmamalı. En başta bu ‘huruç hareketi’nin önderlerine böyle bir vazife düşüyor. Bırakın birileri alıştığı minval vıdı vıdı etmeye devam etsin, siz ‘besmele’ ile yola çıkmaya, ayrıştırmaya değil birleştirmeye gayret edin. Birileri aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve saflarınızı bozmayın. İlham mı istiyorsunuz? Edebalı ecdadımızın vasiyeti ortada, o her ‘bey’ için ve tüm zamanlarda geçerli nasihatını Osman gazi üzerinden bizlere de yapmış.

O halde sizler de Susurluk için farklılıkları zenginlik, olumsuzlukları fırsat sayın. Husumetleri silin atın kalbinizden ve dilinizden. Hep birlikte Susurluk için en iyi olana doğru yönelin. Hiç kimse “ne yapabilirim ki?” demesin. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyor sunuz?

Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, önerileri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından bir dua da mı edemez? İnanın ki sonrası üç kişiyle de olur on kişiyle de. Niyet halisse, inşallah akıbet de hayır olacaktır.

Bu noktada bir kez daha duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, akletmeyen akıllara ve hissetmeyen gönüllere bütün gücümüzle çağrımızı yenilemek istiyoruz: “Ayağa kalk Susurluk! Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!”