17 Kasım 2013 Pazar

011 26 Aralık 2012 Çarşamba 17:00 İŞ DOKTORU..............................Çevir kazı yanmasın

Çevir kazı yanmasın

Genellikle sabırlı olduğumu söylerler. Çalışmayı severim ve pek az şeye kızarım. Ama oldum olası emek hırsızlarına çok sinirlenmişimdir. 

Kendini kurnaz zanneden, hep zeytinyağı gibi üste çıkan, kemik bulunca üşüşen, zoru görünce yandan sıvışan çakallara.

Bu türlerin fikri zikri de olmaz. Her cenahta, her yönde ve seviyede görebilirsiniz böylelerini. 

Sizi bilmem ama ben vücut çalımlarına, sırttan hançerlemelerine, zehirli dillerine alışığım da bir tek emek hırsızlıklarına tahammülüm olmaz. Kendimi tutamam, hiddetimden beni tanıyamazsınız.

Bunlardan bazıları tecrübeli, babacan tavırlarla nasihat da verirler. Onlara göre hiçbir işte ileri çıkmamak lazımdır. "Yat aşağı, al maaşını" cinsidirler. 

Böyle birilerini yıllar önce memuriyetimin ilk zamanlarında tanımıştım. Gençtim, idealisttim, sürgün gittiğim yerde terfi etmiş ve şef yardımcısı olmuştum. Bir ara, mevzuattan kaynaklanan bir boşluğun giderilmesi için kafa yordum ve konunun Ankara'dan, Genel Müdürlükten sorulmasını sağladım. Bana göre sorunun çözümü basitti, ancak, uygulayıcıların söz konusu mevzuat boşluğunu giderecek yetkisi yoktu. Bir taraftan da göz göre göre yanlış yapılıyor, öbür yandan demoklesin kılıcı gibi müfettiş korkusu yaşanıyordu. 

Cevap geldi. Geldi ama ne suya dokunulmuştu ne de sabuna. Kısa ve öz, bir cümlelik bir yazıydı. Şöyle diyordu: "Mevzuat uyarınca gereğini rica". İnanamıyordum. "Nasıl olur ? Zaten biz mevzuattan kaynaklanan bir sorunu iletmiştik. Böyle yapılmasında sakınca olmasa senden niye soralım ki ?"

Artık ne kadar sinirlendimse yanıma yaşlı memurlardan biri yaklaştı. Sözde teselli verecek, beni yatıştıracaktı. "Bak bu sözümü unutma; memuriyette konuşacak ama söylememiş olacaksın, yazacak ama bir şey demiş olmayacaksın !" Adamın yüzüne bakakalmışım. Ne demek abi bu ? Açıkladı; "Şu demek iş yaparken "mış" gibi yapmak en garantilisidir. Başına bir şey gelmez. Bak üsttekilerin cevabına, başka lafa ne hacet."

Hırs yaptım herhalde. Daha sonraları o üsttekilerle de birlikte çalıştım. Anladım ki, onlar da aynı kafada ve daha üstlerden nasihat alıyorlar. Hem de en üstlerden. Zamanın birinde Ankara'da yeni başbakan eskisini ziyarete gitmiş. Resmi teşrifattan sonra baş başa kalmışlar. Yenisi eskisine sormuş "Sayın Başvekilim bana bir tavsiyeniz var mı ?" Eskisi bir bilen tavrıyla arkasına yaslanmış ve "Sakın devletin hariciyesine, dahiliyesine ve askeriyesine karışma da geri kalan ne yaparsan yap !" 

Bunları bir hallerinden daha tanırsınız. "Üç mektupçudurlar". Bilmeyenlere anlatalım. 

Yeni Genel Müdür eskisinden devir teslim alırken, bizimki diğerinin eline üç zarf tutuşturmuş. Kulağına da şunları fısıldamış. "Bu zarfların ilkini ben çıktıktan sonra hemen aç. İkincisini de işler sarpa sarmaya başladığında açarsın. En sonuncusunu da benim gibi görevden ayrılırken. Sözümü dinlersen başın ağrımaz." 

Adam aldığı nasihate uyarak ilkini açmış hemen tabi. Zarfta şöyle yazıyormuş. "Kendinden öncekileri kötüle!". Yeni Genel Müdür işinin başına geçmiş ve olanca heybetiyle bir enkaz devraldığını söylemiş her yerde. Önceleri sinmiş herkes. Yeni projeler ve işler meşgul etmiş biraz. Fakat, işler gittikçe kötüye gitmekteymiş. 

Adam bunalmış. Can havliyle ikinci zarfı açmış. "Sorunlar hep yanındakiler ve üstündekilerden kaynaklanıyor" yazıyormuş orada da. Haklı demiş genel müdür. Bu sefer başlamış sorumlu aramaya ve birlikte çalıştığı arkadaşlarını, altında ve üstünde yer alan tüm insanları bol bol eleştirmeye. Kaos ve kargaşa dolu birkaç sene de böyle geçmiş. Başarısızlık ayyuka çıkmış. Nihayet görevden alınmış. 

Devir teslim yapmak üzere yeni genel Müdürü beklerken bir taraftan masasını toplamaya , çekmecelerini boşaltmaya çalışıyormuş ki diplerde bir yerde unuttuğu üçüncü zarfı bulmuş. Hiddetle açıp okumuş bu kez." Şimdi sen de üç zarf hazırla !".

Hiç mi utanmıyorsunuz ?

Bizim bulunduğumuz sitede Büyükşehir güzel bir hizmet yapıyor. Daha doğrusu üç aydır bir türlü bitiremedi. Tamamlandığında otantik bir Ankara evi olacak İnşallah. Gelip geçerken bakıyorum. Ağır çekim gibi ilerliyor. Belki 10-15 kişi var. Ama nedense hep bir iki kişiyi çalışırken görüyorum. Hep çay sigara molasındalar sanki. 

Bugün iyice tepemin tası attı. Hilafsız tam 9 kişi oturuyor, üç kişi çalışıyordu. Bu da yetmezmiş gibi çalışanlarla çene yarıştırıyorlardı. Hem de kaba saba gülmeler, sinkaflı konuşmalar. Öyle dikildim baktım. Berikiler benden rahatsız oldu sustular, cevap yetiştirmeye çalışan da işine döndü. "Ayıp dedim yahu, ayıp ! Hiç mi utanmıyorsunuz ?"

Bu gibi emek hırsızlarının partisi de rütbesi de makamı da olsa fark etmez. Bunları neden mi yazıyorum ? Hayatta rastladığınız küçük şeyler aslında çok daha derin olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder