18 Şubat 2022 Cuma

18 Şubat 2022 Cuma 17:30 DÜŞÜNCELER...........................................Düşününce...

Düşününce...

 

31 Ocak 2022, 15:36

 

"Hayatta ne yaptığından çok nasıl yaptığın önemli"

 

Bu sözü bugün bir çinliden duydum. Doğrusu bir kitaba sığacak deneyim sadece tek bir cümlede.

 

Sarsıcı, düşündürücü..

 

5 Şubat 2022, 17:48

 

Ne mi düşünüyorum? Dev uzay teleskoplarını. Henüz icad edilmiş bir zaman makinası yok ama onlar zaten böyle bir şey.

 

Nasıl mı? Şöyle: Günese baktığımızda onun 8 dakika önceki halini görüyormuşuz.

Daha da çarpıcı bir örnek: Galaksimize uzak bir Nebulayı izleyen teleskop bize onun 7000 yıl önceki görüntüsünü yansıtıyormuş.

 

Bu nasıl olabilir, neden?

 

Çünkü ışık bizim gözümüze ulaşana kadar belli bir mesafe kat ediyor. Teleskobun baktığı yıldızlar da bize ne kadar uzaksa o kadar geçmişteler. Bir başka deyişle baktığımız hiç bir şey şu andaki haliyle değil.

 

Kabul etmesi güç ama öyle işte.

 

18 Şubat 2022 7:00

 

Çok sevdiğiniz birinden ya da bir şeyden zamanla nefret eder hale geldiğiniz oldu mu? Sevgi ile nefret arasında gerçekten ince bir çizgi mi var? Nasıl oluyor da nefretten sevmeye ya da sevgiden nefrete dönüşebiliyor duygularımız?

 

Bu ikisi aslında birbirinin tamamen zıddı iki farklı kutup. Ancak çok ayrı gibi dursalar da aralarında sanki bir yakınlık var. Birbirine arkasını dönmüş iki insanın gerçekte ne kadar da yakın oldukları gibi. Habil'le Kabil, Alim'le Zalim, İsyan ve İman, aşk ile acı çekmek gibi. Geçirgenliği kolay, bir o kadar da sancılı bir ilişki var aralarında.

 

Eskiler "Çok muhabbet tez ayrılık getirir" demişler. Dün aşırı muhabbet gösterenler, bugün kolayca ayrılabiliyor, hatta düşmanlaşabiliyorlar. Bu tür hallere aşkta, evlilikte, arkadaşlıkta bolca rastlanıyor. İş hayatında, siyasette de örnekleri var. Doğrusu incelemeye değer bir durum. En azından biraz da düşünmek gerek.

 

Sevgi ile nefret, sanki zıt gibi görünse de, küçücük bir vesile birini diğerine dönüştürebiliyor. Sevgi nefreti harlatıyor, nefret de sevgiyi doğurabiliyor. Biri şöyle dizeleştirmiş bu durumu: "Biri aşk, biri nefret; bizim kanadımız çift/Ateş saçmalı ki nur, erisin kapkara zift".

 

Kendi içimizde de bu çelişkileri yaşarız aslında. İnsanız çünkü, bizi zıtlıklar farklılıklar sürekli yeniden inşa eder. Meselâ, hem riyakârlıktan nefret ederiz, hem de övülmeyi pek severiz. Bir taraftan kızmayı bir taraftan da vazgeçememeyi nasıl becerebiliyoruz acaba?

 

Zamanında pek sevdiğimiz, oy verip desteklediğimiz siyasi liderler, gün gelir çok itici gelir. "Yeter artık!" deriz, "bırakın da başkaları gelsin artık". Politik rekabet o kadar ileri gider ki, sürekli yenilmek, seçilememek nefret duyguları eker ruhumuza. Siyaset kurumu da bu duyguları kullanır sürekli. Rüzgarını çoğaltıp, dalgasını yükseltmeye çalışır. Etme bulma dünyasıdır bu. Gün gelir yaptıklarınızı bu kez kendi taraftarlarınızın ihanetiyle(!)ödersiniz. Biz de gençliğimizde Demirel'e, Özala çok laf ettik. Düşünüyorum da şimdı bazı başımıza gelenler bir tür rövanş olabilir mi?

 

Sevginin şartı şurtu yoktur. İmanlı bir müminin rabbini sevmesi böyledir. Çevreye karşı bol hoşgörü barındırır içinde. Olduğu gibi kabulü, empatiyi içerir. Bir annenin evladını sevmesi, çiçeklerin, hayvanların sevilmesi de öyle. “Nefret” ise genellikle canını acıtanlara karşı duyulan bir duygu. Fazlasıyla kötülük kokar.

 

“Korku” sanki ikisi arasında, ikisinin de altında yaşayan bir duygu. Daha naif, daha kırılgan. Çocukluğumuzdan beri öylesine tanıdık, öylesine bilindik ki içimize sinmiş adeta. Sanki; olmazsa olmazı hayatımızın. Severiz, sevdiğimizi kaybetmekten korkarız. Nefret ederiz, genellikle altında yine korkular vardır. Yani her iki halde de korku hayatımızdadır.

 

Birinden nefret ediyorsak, zamanında çok sevdiğimizden olabiliyor. Belki de yaşanan hâyal kırıklığı duygularımızı tepetaklak etmiş, nefrete dönüştürmüştür. Sevgi zannettiğimiz şey çok zaman alışkanlıkla da karışıyor. En ufak beklenmedik davranış tüm benliğimizde  nefrete sebep olabiliyor. Vazgeçemeyişin sebebi sevgi değil alışkanlıksa kötü. Seven insan kalbine gömer, dayanıp katlanır. Alışmış insansa vazgeçemez, hem nefret eder hem devam eder. Nefreti gün be gün büyür. İşte onun kurtuluşu yok.

 

"Tutku kördür"demişler. Severken de nefret ederken de."Haddi aşan herşey zıddına inkılap eder" sözü de en çok bu duruma anlatıyor zaten. Ölçü kavramını canımız yanınca hatırlıyoruz. Ama severken de nefret duygularıyla doluyken de ölçülü olmak gerek.

 

Bir de her ne kadar "sevgi", "hoşgörü" ve "barış" zamanımızda moda kavramlar olsa da günümüzde daha ziyade olan "nefret". Bütün çağdaşlık, uygarlık makyajına rağmen dolu dizgin koşturuyor dünyamızda. Sömürü, adaletsizlik, terör, çatışma, savaş ve zulmün bu kadar çoğalmasını başka neyle izah edebiliriz. 

16 Şubat 2022 Çarşamba

16 Şubat 2022 Çarşamba 21:00 ORJAN POSTASI................................Yol ağzında düşünmek

Yol ağzında düşünmek

Şurası bir gerçek; Orjan kaçınılmaz değişime gebe. Bir yol ağzına yaklaşıyoruz. O yol ağzı ki bir yandan konut kooperatifi olmaktan çıkıp çoktan olmamız gereken hale, yani site yönetimine geçeceğiz. Öbür yandan da kooperatifimizi küçülterek, bir işletme kooperatifine dönüştürmüş olacağız. Biri zorunlu, diğeri Orjan’ın durumuna en uygun tercih.

Varsayalım ki şu an o yol ağzındayız. “NE YAPMAMIZ, HANGİ YÖNE GİTMEMİZ GEREKİYOR?” Bu soru artık her an, hatta en ummadığımız zamanda birdenbire karşımıza çıkabilir. Biz bambaşka gündemler içinde, daha iyi yaşama peşinde uğraşırken o gün adeta bir duvara çarpmış gibi oluruz. Daha önceden hazırlıklı değilsek inanın bu olacak! O şok ve kargaşa içinde de kendimizi toparlayıp yolumuzu bulmamız bir hayli zor. Tabi ki kime denk gelirse ona patlayacak katlamalı maliyetlerden söz etmiyorum bile.  

O yüzden “geleceği inşa etmek bugünden başlar!” diyorum. Geç kalmış olsak da, ihmal ya da müteredditlikten sebep bugüne kadar gereğini yapamamış olsak da artık bir şekilde başlamalı. Bugün yarından erken sayılır. Yarın çok daha geç olabilir. Ama adım atmak için o yol ağzını da, sonrasını da iyi bilmek gerekiyor.

Öncelikle kanun maddelerine boğulmadan şunu anlamalıyız: “Konut kooperatifleri ilel-ebed kurulmazlar. Nihayetinde amaç ortaklarına konut yapmaktır. İş bittiğinde de dağılması/ veya şekil değiştirmesi gerekir. Bunun için tanınan süre de öyle yıllarca değil sadece 1 (bir) yıldır. Konutlar bitip iskân raporu alındığında işlemeye başlar. Konutların üçte ikisi fiilen kullanılıyorsa artık site yönetimine geçme bir tercih değil, zorunluluktur!”   

Peki, Orjan’da ne oldu? Konutlar tamamlanıp 9 tanesi hariç %99,5’u fiilen kullanıldığı halde yaklaşık 20-25 yıldır hem 1163 sayılı kooperatifler yasasına, hem de 634 sayılı Kat mülkiyeti kanununa aykırı olarak bu süreci erteleyip duruyoruz. Bilerek erteleme, ayak direme açık bir suç, ancak ORJAN’DA YAŞAYANLARIN KAÇI BÖYLE BİR DURUMDA OLDUĞUMUZU BİLİYOR?

Elimizdeki kat irtifakı tapularının arsa tapusu ile kat mülkiyeti tapusu arasında geçici bir ara form olduğundan kaç kişinin haberi var? Arsa üzerindeki inşaata yönelik mülkiyet hakkı” belgesi sahibiyiz. Ancak bu geçici belgenin proje tamamlanıp konutlar bittiğinde kat mülkiyeti tapusuna dönüşmesi şart. Bu işlem de iskân raporunun alınmasını izleyen bir yıl içinde yapılması lazım. BİLGİMİZ VAR MI?

Oturduğumuz 131m2 lik bina alanı için 277 m2’lik bir tür “hisseli tapu” sahibiyiz. Neden? Çünkü; Orjan arazisinin konut alanı durumundaki 500 bin m2’lik ana gayrimenkulün ortak alanlarında (cadde, sokak, parklar, çarşı, 414, gazino, yönetim merkezi, havuz, spor alanları, cami, sağlık ocağı vb) hepimizin hissesi var. Ayrıca ortaklar olarak, kooperatif mülkiyetinde olan Turizm ve Günübirlik tesis yerlerinde de dolaylı olarak hissedarız. YÖNETİMLERCE BU KONULARDA BİLGİLENDİRİLDİĞİNİZİ HİÇ HATIRLIYOR MUSUNUZ?

Haydi kanalizasyonu neden bizim yaptırdığımızı biliyoruz diyelim. Çünkü yıllarca bu tür yatırımları cebimizden yapmaya alıştık. Peki başka bir seçenek var mıydı? Elbette vardı ama “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” demiş atalarımız. Onu daha önce düşünecektik. Hiçbir şey için son değil, şimdi de düşünülmesi gereken şeyler var elbette. Meselâ kanalizasyon sistemini bittiğinde Baski’ye devretmek gibi.

Neden mi?

Elektrik sistemini neden devrettiğimizi hatırlıyor musunuz? Neden, ekstradan ciddi bir yatırım yaparak sistemi baştan aşağı yenilemiş ve öyle devretmiştik? Böylece hem yüksek şantiye elektriği ödemekten, hem de sistemin bundan sonraki bütün bakım, onarım, yenileme ve işletme masraflarından kurtulmadık mı? BU OLAY DA MI BİZE BİR ŞEYLER ÖĞRETMEDİ?

Gelelim doğalgaz konusuna. Gaz altyapısını yapan ilgili firmanın “Siz özel mülksünüz, verin parayı yapalım” demesinden de mi bir şey anlamadık? Cadde ve sokaklarımızı imarlı yollar haline getirseydik böyle diyebilecek miydi? İşte o zaman devlet “hık, mık” etmeden, evlerimizin önüne kadar doğal gazı çekmiş olacaktı. BUNDAN DA MI DERS ALMAYACAĞIZ?

Bitmedi, dahası da var: 1980’li yıllarda hazırlanıp, “Gelecekte Orjan bununla yönetilecek” denilen yönetim planı üzerinde düşünen, uygulayan ya da güncelleyen var mı? Yok. Bırakın uygulamayı, bir kenara konup bilhassa unutulması sağlanmış. Çünkü, üzerinden yıllar geçmiş, güncellenmeden şimdi uygulanmaya kalkılsa adeta kıyamet kopar da ondan. Bunları daha önceki yazılarımda maddeler halinde etraflıca açıkladığım için bir kez daha tekrar etmeyeceğim.

SONUÇ OLARAK ENİNDE SONUNDA SİTE YÖNETİMİNE GEÇECEĞİZ. Kooperatif olarak kalmayı sürdürmenin, kanunlara karşı direnmenin, hatta görmüyor-duymuyor-bilmiyor olmanın hiçbir yararı yok. Peki, “Kooperatifi ne yapacağız?”, “Hisselerimiz olan yerlerden vaz mı geçeceğiz?”, “Burası yol geçen hanı mı olacak?” ve “iki başlı yönetim olur mu?” gibi pek çok sorunun zihninizden geçtiğini görür gibiyim. Ama “korkunun ecele faydası yok” bilirsiniz. Korkularla, tereddütlerle yol yürünmez. Bunlarla yüzleşmek ve ne yapabileceğimizi vaktinden evvel düşünüp ona göre hareket etmek mecburiyetindeyiz.

Öyle bir yol ağzındayız ki yol önce: “Kooperatif olarak devam etmek” ya da “Site yönetimine geçmek” şeklinde ikiye ayrılıyor:

Sola dönersek kooperatif olarak kanunlara aykırı bir yürüyüşü sürdürmüş olacağız. Ya Bakanlık denetimi sonucunda, ya da bir mahkeme kararıyla Buraya kadar! Kooperatif dağılmış sayıldı. Tasfiyesi için kayyım tayin edilmiştir” duvarına çarpmazsak bu yol 60 yılın bitimi 2038’e kadar gider. O zaman 20 yıl daha süre mi isteyeceğiz. Hangi mazeretle? Buna izin verilir mi sanıyorsunuz? Mümkün değil, o zaman ne olacak? Geri dönmek zorunda kalırsak, geçen 16 yılı nasıl telafi edeceğiz?

“Görünen köy kılavuz istemez” denilmiş hazır yol ağzındayken “Mecburi istikamet” yönünü tercih etmeliyiz. Bu yol site yönetimine çıkar ama adım atmadan önce son bir soru daha sorabiliriz: “Orjan Kooperatifi ne olacak?” Orada da iki seçenek var: “Biri dağılma/tasfiye” diğeri ise “şekil değiştirme”. Hissedarı olduğumuz gayrimenkuller, ticari mal ve faaliyetler sebebiyle dağılma pek mümkün görünmüyor.

Diğer yolda, kat mülkiyeti konusu evler ve devlete bırakılacaklar dışındaki gelir getirici tüm ortak varlık ve faaliyetlerin işletilebilmesi için mevzuatımıza göre uygun bir oluşum gerek. Orjan için de bunun adı; “İşletme Kooperatifi”. Böylece, hem kooperatif yasal yoldan farklı bir şekle dönüşecek, hem de hissedarı olduğumuz mal ve faaliyetler sahipsiz kalmayacak.

Sonuç olarak mecburi istikamet “SİTE YÖNETİMİ”ne geçişle birlikte yavru bir “İŞLETME KOOPERATİFİ”miz daha olacak ve yolumuza öyle devam edeceğiz. Bu asla iki başlılık yaratmaz. Asıl kütle site yapısı. Orjan Sitesini yönetecek olan o. İşletme kooperatifi ise ondan çok daha küçük, amacı ve faaliyeti ticari olan profesyonel bir müessese. Onun üzerinden hissedarı olduğumuz mallar ve faaliyet alanlarının ortağı olmayı sürdürebileceğiz.

Ancak iş sırf bu adımla bitmediği gibi, gerçekleşmesi de kolay değil. İki önemli düzenleme, iki de güncelleme yapılması gerekiyor. Bunlardan biri “Tapu ile ilgili işlemler ve ferdi mülkiyete geçiş”, diğeri de “Yeni imar planı” düzenlemesi. Güncellemelerden ilki “Yönetim Planı”, diğeri de “İşletme Kooperatifi ana sözleşmesi” ile alakalı.  

Bu noktada 1163 sayılı kanunda yapılan son değişiklik sebebiyle 2023 sonuna kadar anasözleşme değişikliği yapma ve yeni düzenlemelere uyum sağlama sürecini unutmamamız lazım. Bu yüzden bir an evvel “konut kooperatifi olarak devam mı edeceğiz, dağılacak mıyız, yoksa başka bir şekle dönüşecek miyiz?” sorusunun cevabını vermek zorundayız. İki yıl sonra dağılmak durumunda kalacak bir kooperatif için yapılacak her düzenleme emek ve zaman israfı olur.  

Tabi ki bütün bu işlerde seçilmiş Orjan Yönetim Kurulu ve Genel Kurulun kilit önemi var. Öncelikle bu süreci doğal olarak yönetimin görev addetmesi, inanç ve kararlılıkla sürdürmesi gerekiyor. Bir tür “kurucu” misyonu üstlenecek. Hazırlıkları yürütecek ve stratejik karar önerilerini genel kurul gündemine koyacak.

Öte yandan Orjan Genel Kurulunun oluşumundaki bütün güçlüklere, toplantı verimsizliğine ve 2/3 karar gerektiren çoğunluk sorununa rağmen alınması gereken kararları cesaretle alması şart. Belki iki-üç yıl biri normal, diğeri olağanüstü yılda iki genel kurul yapılması icap edebilir.

Bütün bunlar “YOL AĞZINDA” önceden düşünülmesi gereken hususlar. Geçirilecek hiç boş zamanımız yok. Kesinlikle “yumurta kapıya geldiğinde” olacak işler değil. Elbette uzman kişilerden yararlanılması, insanların süreç hakkında bilgilendirilmesi, anlamaların sağlanması, inanılması, teknik olarak ciddi hazırlıklar yapılması ve çıkabilecek tüm olumsuzluklara karşı dirençli olunması gerekiyor.

Neden, işe bu günden başlamalı; yarın, gelecek yıl, üç yıl sonra yükümüz daha da ağır olacak dediğimi şimdi ANLAYABİLİYOR MUSUNUZ?

Gelecek hafta bu konuya devam edeceğiz. Sağlıkla ve esenlikte kalın.

14 Şubat 2022 Pazartesi

14 Şubat 2022 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Omicron boynunu büktü

Omicron boynunu büktü

Bugün 14 Şubat 2022 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 783 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 704.ncü gününde. 

Ekonomide aralık ayında alevlenen kur artışı ve enflasyonla mücadele de devam ediyor. İlk etapta dolar frenlendi. Şu anda 13-13,5 aralığında kıpırdıyor. Neredeyse 20 liraya fırlamak üzereyken bu noktada kontrol altına alınması doğrusu büyük başarı. Kur garantili TL hesabı bu anlamda oldukça etkili bir silah oldu.

Ancak piyasadaki yangın henüz söndürülebilmiş değil. Fiyatlar "dolar artıyor" bahanesiyle zincirleme arttı. Kayıtlara göre enflasyon %50 civarında ancak hemen herkes aldığı ekmekten, ödediği faturadan, arabasının masrafından, çarşı pazardaki el yakan fiyatlardan pahalılığın daha yüksek olduğunda hemfikir. Hükümetin son hamlesi gıda maddelerindeki %8'lik KDV'yi %1'e indirmek oldu. Şimdi bunun fiyatlar üzerindeki aşağı yönlü baskısını bekliyoruz. Denetimler hız kazandı, sonuç inşallah başarılı olur.   

Salgınsa bir ay sonra 11 Martta ikinci yılını geride bırakmış olacak. Geçtiğimiz hafta 8 şubatta vakaların yine 111 bini aştığını (111.096) gördük. Ancak bir sonraki gün 109 binin altına (108.563) düştü. Daha sonraki günler ise 100 binin de altına inerek nihayet bugün 76.632 oldu. Böylece vaka artışlarının yönü azalışa dönmüş durumda. Buna karşılık ölümler maalesef ortalama her gün 260'ın üzerinde seyrediyor. 12 Şubatta 272 sayısı ile bu Omicron döneminin en yüksek zirvesi gerçekleşti.

12 Şubat itibariyle tedavisi devam eden ağır hasta sayısı 1.000 civarındaymış. Vaka sayıları hayli düşükken ağır hasta sayımız bunun üstünde oluyordu. Omicron’un bulaşması fazla ama yoğun bakıma giren hasta sayısı eskiye göre çok çok az. Elbette aşının bu sonuçta etkisi büyük. Ancak öyle anlaşılıyor ki geçtiğimiz ayın 100 binin üzerindeki vakaları iki haftadır ciddi şekilde ölümlere yansımış durumda. Vakalar azalma trendine girdi şükür ama ölümler daha iki hafta böyle gidecek gibi görünüyor.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca bugün: "Salgın boyunca tespit edilmiş vaka sayımız yaklaşık 14 Milyon. Yetişkin nüfusumuz ise 62 Milyon civarında. Süreçten hepimiz etkilendik ama büyük kısmımız kendini korumayı başardı. Bu başarıyı bu dönemin sonuna dek götürmeye çalışın. Nasılsa bulaşacak demek yanlış! Doğrusu tedbir" diyerek salgının ülkemizdeki son durumunu yorumlamış.

Öte yandan dünya genelinde toplam vaka sayısı 413 milyonu (413.111.472) geçmiş bulunuyor. Can kayıpları da 5,8 milyonu (5.837.827) geçmiş. Günlük vaka 950.061, ölüm sayısı ise 3.533 görünüyor. Ölüm oranı (5.837.827/413.111.472) %1,41'e düşmüş durumda. Bu arada iyileşenlerin sayısı da 333.854.584'ini bulmuş. İyileşme oranı ise (333.854.584/413.111.472) %80,81 seviyesinde.

Bir haftada vakalar (413.111.472-397.287.561) 15.823.911 kadar yani (15.823.911/397.287.561) %3,98 oranda artmış. Günlük ortalama vaka sayısı (15.823.911/7) 2.260.558 civarında. Geçen hafta bu rakamlar 21.100.664, %6,61 ve 3.014.380 idi. Can kayıpları ise (5.837.827-5.762.478) 75.349 olmuş. Yani 7 günde (75.349/5.762.478) %1,31 oranında artmış. Günlük ortalama ölüm (75.349/7) 10.764 olarak gerçekleşmiş. Geçen hafta bu rakamlar 78.155, %1,37 ve 11.165 idi. Görüldüğü gibi vakalarda daha bariz, ölümlerde ise daha az oranda düşüş devam ediyor. Deltadan sonra Omicron da boynunu büktü diyebiliriz.

Ülkemizde de toplam vaka sayısı 12 milyonu (12.109.046), can kayıpları da 91 bini (91.245) geçmiş bulunuyor. 14 şubat itibariyle günlük vaka 76.632, ölüm sayısı ise 266 görünüyor. Ölüm oranı (91.245/12.109.046) % 0,75 yani hastalanan bin kişide 7,5 kişi coronadan ölüyor. Diğer yandan iyileşenlerin sayısı da 11.010.200'ini bulmuş durumda. Buna göre iyileşme oranı ise (11.010.200/12.109.046) %90,93 seviyesinde.

Bu hafta günde ortalama 446.178 test yapılmış. Hafta başında vaka/test oranı %22-24 iken hafta sonunda 17,73%'e düşmüş görünüyor. 7 günlük ortalamada bu oran 21,56% olmuş. Geçen hafta günlük ortalama test sayısı 442.799, ortalama vaka/test oranı 22,91% idi. Buradan çıkan sonuç düşme olsa bile hala test olan 5 kişiden 1'i pozitif çıkmakta. Bu omicron varyantının artış hızı kesilmekle beraber hala ne kadar hızlı bulaştığını gösteriyor.

Bir haftada vakalar (12.109.046-11.459.108) 649.938 kadar yani (649.938/11.459.108) %5,67oranda artmış. Günlük ortalama vaka sayısı (649.938/7) 92.848 civarında. Geçen hafta bu rakamlar 715.133, %6,66 ve 102.162 idi. Can kayıpları ise (91.245-89.407) 1.838 olmuş. Yani 7 günde (1.838/89.407) %2,06 oranında artmış. Günlük ortalama ölüm (1.838/7) 263 olarak gerçekleşmiş. Geçen hafta bu rakamlar 1.554, %1,77 ve 222 idi. Görüldüğü gibi vakalarda düşüş, ölümlerde ise artış devam etmekte.

Dr. Fahrettin Koca 9 Şubatta şöyle demiş: "Omicron’un ilk etkileyip, yayılım gösterdiği şehirlerde vaka sayıları ciddi düşüş gösteriyor. Diğer şehirlerimizde de durumun benzer şekilde seyretmesi bekleniyor. Hastalığı daha ağır geçirenler yaşlılarımızla kronik hastalığı olanlar. Çözüm tedbir ve aşı!"

Dr. Fahrettin Koca 8 Şubatta yaptığı bir açıklamada da: "İstanbul’da yaptığımız incelemeler, yoğun bakımda tedavi gören hastaların %90’ının 60 yaş üzerinde, yaklaşık %88’inin aşısız veya aşısı eksik kişiler olduğunu göstermiştir. Bu iki bilgi tüm illerimizde hepimiz için uyarıcıdır. Aşılar tam olmalı, büyükler kendini korumalıdır" demişti.

Aşı durumuna bakacak olursak; ülkemizde bugün itibariyle 1.doz aşı yapılma oranı % 92,76'u 2.doz aşı yapılma oranı da % 84,81'i bulmuş durumda. Buna göre 1.doz uygulanan 57.576.058, 2.doz uygulanan 52.640.859, 3.doz uygulanan 26.286.722, 1.,2. ve 3.doz toplamı ise 144.173.367'i geçmiş bulunuyor.

Geçen hafta 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 92,65%, 2. doz ortalaması ise 84,63% olmuştu. Ayrıca toplamda 143.125.638 doz aşıya ulaşılmıştı. Bu sayılara bakılırsa oransal artış hala düşük. Bir hafta içinde (144.173.367-143.125.638) 1.047.729 doz aşı yapıldığı bununda ortalama olarak bir günde (1.047.729/7) 149.676 doz aşıya denk geldiği görülüyor. Geçen hafta bu sayı  163.406 idi. Buradan aşılama miktarında düşüş olduğu görülebiliyor.

Sağlık Bakanı 8 Şubatta, "Turkovac’ın gitmediği il kalmadı. Aşı olmayan kalmasın! Şehir Hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri başta olmak üzere 81 ilimizdeyiz" haberini paylaşmıştı. 11 Şubat itibariyle TURKOVAC aşısı bütün Şehir Hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri başta olmak üzere 81 ilimize ulaştırılmış durumda. 

Yerli aşıyı bekleyenler acele etmeli.