Kentleşme Ve Çevre
Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ aşamasının sonuna geldik hamdolsun. Bu hafta Susurluğun ’GZFT.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ açısından
güçlü ve zayıf yönleri ile gelecekte karşı karşıya olabileceği fırsat ve
tehditleri ele alacağız. Böylece güçlü yön ve fırsatlardan yararlanarak daha da
ileriye gitmeyi, zayıf yanlarımızı telafi edip tehditlerden sakınmayı mümkün
kılacak bazı yeni HEDEF’ler belirleyeceğiz. Söz konusu güçlü yan ve fırsatlar
ile zayıf yön ve tehditler bugüne ait hususlar, ancak orta vadede de Susurluğun
gelişmesini olumlu/olumsuz etkileyebilecek faktörler. Bu sebeple öngörülecek
hedefler elbette ki; vizyonumuz, stratejik amaçlarımız ve uygulanabilecek
stratejiler çerçevesinde avantaj ve risklerimizin değerlendirilmesiyle ortaya
çıkmış olacak.
Daha önce yapılan tarama ve durum analizi (GZFT) çalışmasında Susurluk
için ’KENTLEŞME VE
ÇEVRE’ konusunda ’Güçlü yönler’; ‘GY.12.1-Çaylak
mesire yeri’ ve ’GY.12.2-Çataldağ’ olarak belirlenmişti. Öncelikle Çaylak mesire yeri olarak
isimlendirilen mevkîyi ele alalım. Burası ilçemizin güney doğusunda, dağdan
inen Çaylak suyunun Susurluk nehriyle birleştiği vadideki geniş alan. Eskiden
beri piknik yeri olarak kullanılmış, halen de böyle. Çataldağdan gelen küçük
dere burada doğal güzelliği ile eşşiz bir mini kanyon oluşturmuş. Çay yatağı
kayalardan akan küçük şelaleler ve minik göletlerle dolu. Burası suları sürekli
akan küçük bir dere ile çınar ağaçları altında gizlenmiş koyu gölgeli antik bir
yaşam bölgesi. Bugün bile piknik alanından çaylak deresini yukarı doğru takip
ederek dere yatağındaki kayalıklar üzerinde, buz gibi su içerisinde ve yıllanmış
çınar ağaçları altında heyecan dolu yürüyüşler yapılabiliyor. Geçmişte zaman
içinde vadi boyunca birçok su değirmeni kurulmuş ve bölge halkının tahıllarını
öğütmüş. Hatta Enver Paşa döneminde Almanların su ile elektrik üreten Siemens
jeneratörleri kullanılarak Susurluğun elektrik ihtiyacı bile buradan sağlanmış.
Halkın dinamo diye andığı santral yıllarca Susurluk bölgesinin enerjisini
sağlamış ve bir dönem sonra kaderine terk edilmiş. Çaylak mesire yeri
kuşkusuz bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun doğal güzellikleri
arasında akla geliveren en güçlü isimlerden biri.
İkinci doğal varlığımız Çataldağ Susurluğun doğusunda Kepsut'un Kuzeyinde
Mustafakemalpaşa'nın Güneybatısında, Balat vadileri arasında iki zirveli bir
masif. Çevredeki üç ilçenin birleştiği noktada bulunan 1336 metre ve 1306
metrelik zirveler Susurluk ilçe sınırlarında yer alıyor. Bugün her üç ilçeden
de Çatal dağa ulaşım mevcut. Alternatif turizm kapsamında iki adet Susurluk
yürüyüş yolları rotası üzerinde bulunuyor. 1.Rota; Kalfa Köy-Gölet-Çataldağ
Zirveye kadar 12 km. Rotanın başlangıç yüksekliği 560 m, bitiş yüksekliği 1250
m, ortalama yüksekliği ise 905 m. Meraklısı için zor bir parkur. Orman
yollarından devam ederek Çataldağ göleti kenarından geçip 1250 m rakımlı
Çataldağ'da sona eriyor. 2.Rota ise 8 km. lik Yayla Çayır
Köyü-Çobandede-Çataldağ güzergâhı. Yaylaçayırı Köyünden başlayarak Çataldağ'da
bitiyor. Rotanın başlangıç yüksekliği 690 m, bitiş yüksekliği 1250 m, ortalama
yüksekliği ise 1000 m. Bu rota da zor bir parkur olup, rota üzerinde 1310 m
rakımlı Çobandede tepesi var. Bu tepede de bir adet seyir terası mevcut.
Her iki doğal varlığımız ve çevre güzelliğimiz
‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE
YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ vizyonuna katkıda bulunmak
üzere, ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız istikametinde ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve
fırsatları kullanma’ stratejimiz çerçevesinde değerlendirilmeyi
bekliyor. Bu bağlamda öncelikle ‘GY.12.1-Çaylak mesire yeri’mizi ve
‘GY.12.1-Çataldağ’ımızı ‘Gürece göleti’yle birlikte bölgenin ‘Milli park’ı haline getirmek
gerekiyor. Bunun için ‘HDF.1.1.1.68-Çataldağ, Gürece göleti ve Çaylak suyu
bölgesinin Milli park ilan edilip koruma altına alınmasını sağlamak’ şart. Ardından; Orman Genel Müdürlüğü ve
Büyükşehir işbirliğinde ‘HDF.1.1.1.69-Susurluk Milli Parkı ihtiyacı altyapı
projelerini hayata geçirmek’ gerekecek.
Böylece yollar, oturma yerleri, çeşme, wc, işletme binaları, oyun alanları,
köprüler, gezinti ve seyir terasları gibi pek çok zaruri alt ve üst yapılar
inşa edilmiş olur. Bu arada kontrollü olarak ‘HDF.1.1.1.70-Çataldağ,
Gürece göleti ve Çaylak suyunu alternatif turizme açmak’ da
mümkün. Bu çerçevede özellikle ilgili kurumlarla yapılacak bir protokol
uyarınca ‘HDF.1.1.1.71-Çaylak
Mesire yerinin Susurluk Belediyesi tarafından işletilmesine devam etmek’ bir
geleneğin sürdürülmesi açısından ehemmiyet arz ediyor. Bu şekilde yasal statüsü
belirlenmiş, devlet eliyle korunan, alt ve üst yapısı tamamlanan bir Milli
Parkımız olacaktır. Dolayısıyla Çaylak mesire yerimizde de, Milli Parkımızın
diğer noktalarında da dört mevsim itibariyle daha fazla misafir
ağırlanabilecek. Böylece çevre
zenginliğimizin güçlü yanlarını kullanarak; Sosyal ve ekonomik kalkınmamıza yaklaşmak,
BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK vizyonumuza katkıda
bulunmuş olacağız. Kaldı ki bu stratejik hamleler aynı zamanda Susurluğun alternatif
turizm anlamında da öne çıkmasına yardımcı olabilecek hedefler.
KENTLEŞME VE ÇEVRE başlığında Susurluk için en önemli ‘fırsat’ ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek
yayılan ’FRS.12.1-Kentsel
dönüşüm uygulamaları’ uygulamaları olmalı. Ayrıca bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ’FRS.12.1-Artan çevre bilinci’ Susurluk için de
değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Kentsel
dönüşüm, 6306
sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet
riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale
getirilmesidir. Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik
ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin sağladığı yapım
kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak
yeniden yapılmasını öngörmekte. Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın
önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların
yeniden yapılarak muhtemel doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza
indirilmesi amaçlanıyor.
İçinde bulunduğumuz ve
yaşadığımız ortamı ‘çevre’ olarak adlandırıyoruz. Ancak son yıllarda
dünyanın en çok dikkat çeken konularından biri de çevre kirliliği. Geri dönüşüm
bilinci arttıkça, dünyada ve Türkiye’de bu konuda bilinçli önlemler alınıyor.
Meselâ plastiğin verdiği hasarlara dikkat çekmek için Temmuz ayından bu yana
milyonlarca tüketici plastik kullanımını azalttı ya da hiç kullanmadı. Bu
hareket 2011’den beri dünya çapında, günden güne büyüyerek popüler olmaya devam
ediyor. Bu anlamda Artan
çevre bilinci doğal çevreye dikkat etmek ve dünyaya zarar vermeyen ve fayda sağlayan
seçimler yapmak anlamına geliyor. Çevre dostu küçük evlerden organik gıdaya,
doğa dostu çözümlerden küresel ısınmaya kadar onlarca şey hakkında ilgi ve
süreklilik gerektiren, sürdürülebilir olması gereken bir konu. Özünde bir yaşam
yaklaşımı ve felsefesi. En basit noktadan başlarsak kişinin yere attığı sigara
izmariti ya da bir ürün ambalajı onun için bir sorun teşkil etmiyor. O sadece
onu elinden çıkartmayı düşünüyor ve birkaç adım ötede olan çöp kutusu bile onun
için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onu bilerek yere atıyor. Bu örnek en masum çevre
kirliliği olaylarından sadece biri. Asıl büyük sorunlar büyük çaplı sanayi
tesislerinden kaynaklanan büyük çaplı kirlilikler. Havaya, suya ve toprağa
büyük miktarlarda kirletici madde salıyorlar. Elbette eskiye nazaran gelişen
teknoloji ve getirilen yasalar sayesinde bir azalma var. Fakat hala suyumuz,
havamız ve toprağımız oluşan kirlilikle karşı karşıya. Tabi ki biz de.
Oysa şayet vizyonumuz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE
ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ise ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ yönünde bir stratejik
amacımız varsa bu fırsatlardan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını
değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde
yararlanabiliriz. Bu bağlamda geleneksel arsa
karşılığı daire veren müteahhitlik modeli Susurluk için hala geçerliğini
koruyan bir tür kentsel dönüşüm formülü. Bu kendi kendine işleyen eski
binaların yıkılıp kat karşılığı müteahhide verme süreci arz talep dengesi
içinde orta vadede de devam edecek gibi görünüyor. Özellikle de orta vadede iş
sahalarında ve üniversite kampüsü açılması nedeniyle konut talebinde meydana
gelecek artışlar dikkate alındığında. Bu yüzden hangi yöntemle olursa olsun ‘HDF.1.3.2.34-Susurlukta miadını
tamamlamış, risk taşıyan binaların kentsel dönüşümünü kolaylaştırmak’ hedefi
kuşkusuz ilçemizin gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Bu arada ‘HDF.1.3.2.35-Kırsal
mahallelerimizin yenilenmesi ve imarı için köye dönüş projeleri yapmak ve
uygulamak’ hedefi düşünülebilir. Ayrıca kentsel dönüşüm
kavramı riskli binaların yıkılıp yeniden yapılması yanında, yerleşim yerlerinin
kongre ve kültür merkezleri, park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçların
karşılanmasını da içermekte. Bu nedenle Büyükşehir desteğiyle Islah edilecek
Susurluk deresi kıyısında kent merkezi için ‘HDF.1.3.2.36-Büyük bir park, eğlence alanları ile yürüyüş
yolu, spor kompleksi, yaşam ve kültür merkezi yapılmasını hedeflemek’ kentsel
dönüşüm uygulamalarından maksimum yarar sağlamamıza imkân verecektir. Bunun
için her konuda olduğu gibi büyükşehir sınırları içinde olmamızın güçlü
desteğine güvenebiliriz.
Artan
çevre bilinci her şeyden önce kendi Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarımızın
kıymetini bilme meselesidir. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.37-İlçemizin konum, doğal kaynak ve çevre
imkânlarını tanıma ve değerlendirme bilincini yükseltmek’ tabi ki öncelikli hedefimiz olmalı. Çevre bilincini yükseltmek üzere ‘HDF.1.3.2.38-Susurlukta belirli zamanlarda toplu doğa
yürüyüşleri tertip etmek’ hedefi
içimizdeki doğa yoksunluğu ve bilgi eksikliğinin önüne geçebilir. Bu alanda’HDF.1.3.2.39-Geri dönüşüm, geri kazanım ve yeniden
kullanım projeleri yapmak, uygulamak’ hedefi de hem çevremizi koruyup geliştirmeye hem de ekonomik döngümüz için
yatırım ve kazanç sağlamaya imkân verecektir. Enerji
ve suyu dikkatli kullanmalı ve gerekirse enerji tasarrufu ve su tasarrufu
yapmaya dikkat etmeliyiz. Zira enerjide dışa bağımlıyız ve ayrıca su zengini de
değiliz. Bu nedenle ‘HDF.1.3.2.40-Yenilenebilir enerji kaynaklarını ve yağmur
suyu hasadı gibi yöntemleri tercih etmek’ hedefi planlama ve uygulamalarda
mutlaka dikkate alınmalıdır. ‘HDF.1.3.2.41-Plastik ürünleri kullanmaktan kaçınmak ve
sıfır atık projesini uygulamak’ hedefi de bu konuda çok önemli
adımlardan biri olacaktır. Kuşkusuz Çevre
Bilinci yaklaşımında ağaçların büyük önemi var. Ağaç
dikmenin önemini kavramalı, ağaç ve ormanların faydalarını öğretmeliyiz. Bir
kişi yılda 7 ağaç tüketiyor, en az bu kadar hatta daha fazlasını yerine
dikmemiz lazım. Bu meyanda ‘HDF.1.3.2.42-Susurlukta her yıl
kişi başı en az 7 fidan dikilmesini sağlamak’ hedefi geleceğimizin garantisi olacaktır. Son olarak ayrıca ‘HDF.1.3.2.43-Toprak ve rüzgâr
erozyonu ile çölleşmeye karşı önlemler almak’ hedefi ile bu konuda geç olmadan elden gelen yapılmalıdır.
Aynı tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘KENTLEŞME VE ÇEVRE’ sektöründe tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.12.1-Düzenli kentleşme için uygun alan olmaması’,’ ZY.12.2-Mevcut
yapı stokunun doğal afetlere uygun olmaması’, ‘ZY.12.3-Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği’, ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen
atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ve ’ZY.12.5-Atık
yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin bulunmaması’ olarak belirlenmişti.

Susurluk içinden geçen ırmağın ikiye böldüğü, oluşturduğu vadi ve ovanın
üzerinde kurulu bir yerleşim bölgesi. Gerek ilçe merkezinin konuşlandığı dar
boğaz, gerekse ovadaki verimli tarım arazileri Susurluğun kentsel gelişimini
sınırlandırıyor. Var oluşu içinden geçen yola ve dereye bağlı ilçenin geçmişten
bu yana bu yönden pek büyüme şansı olmamış. Bu nedenle Düzenli
kentleşme için uygun alan olmaması ilçe için elbette bir dezavantaj. Deprem
bölgesinde bulunuyor olması da binaların yüksek katlı olmasını riskli hale
getiriyor. Tek çıkar yol; orta vadede ekonomik ömrünü tamamlamış konutların,
eski sokak ve mahallelerin sağlıklı bir kent planlaması ile kentsel dönüşümünün
yapılmasında. Bu konuda vizyonumuz ‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR
ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ olduğuna göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız kapsamında ve ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm
ve gelişim’ stratejimiz uyarınca
öncelikle ekonomik ömrünü tamamlamış eski mahallelerimizin yenilenmesi düzenli
kentleşmeye imkân veren ve kendi içinde yeni alanlar açan bir çıkış yolu gibi
görünüyor. Bu nedenle öncelikle ‘HDF.3.2.1.08-Şehir merkezindeki eski yapıların yıkılıp
yenilenmesi suretiyle düzenli kentleşmeye yönelmek’ Susurluk için gerçekçi bir hedef gibi görünüyor. Diğer taraftan TOKİ uygulamaları gibi bazı modellerin de şehirde
yeni ve uygun konut alanları üretilmesine katkısı olabilir. Bu açıdan ‘HDF.3.2.1.09-Şehir merkezi
çeperinde uygun yeni konut alanları için altyapı hazırlamak’ daha düzenli bir kentleşme için yol açıcı olacaktır. Böylece söz
konusu hedeflerle hem bu alandaki zayıf yönümüz telafi edilecek hem de
ilçemizin sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi içinde büyümesi
sağlanmış olacaktır.
İlçemizde mevcut binaların yangın, sel ve deprem gibi afetlere karşı ne
kadar uygun olup olmadığı konusunda yapılmış bir çalışma varmı yok mu
bilmiyoruz. Bu sebeple bugün ve orta vadede Mevcut yapı stokunun doğal
afetlere uygun olmaması gerçeğini elde bir varsaymak gerekiyor. Bu zayıflık
Orta vadede yine uygun bir şehir planlamasıyla kentsel dönüşüm zorunluluğu
dayatıyor. Mevcut yapı stoku; Afad afet yönetimi terimleri sözlüğüne
göre ‘hâlihazırda içinde oturulan, yaşanılan evler, iş yerleri ve onların
müştemilatı ile bunların adedi’ anlamına gelen bir inşaat terimi. Belediye
başkanlığımızın ilçenin daha yaşanır olması için mutlaka Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından 81 ile gönderilen kentsel dönüşüm planlamasına yönelik
yönetmeliği dikkate alması gerekiyor. Bunun için ilçedeki yapı stoku, stokun
kalitesi ve riskli alan tespitine yönelik raporların hazırlanmasıyla işe
başlanabilir. Varsa da güncellenmesiyle. Böylece devletin öncelikleri
arasında yer alan kentsel dönüşüm Susurluğun geleceği için de bir umut
olabilir. Zira Kentsel Dönüşüm Stratejisi her kent ve ilçenin kendine özgü
kentsel dönüşüm planlamasını yapmasını öngörüyor. Bu sayede beldemiz de, bir
dönüşüm anayasası sahibi olabilecek ve hazırlanan belgeye göre dönüşümünü
yönetebilecek. Ülkemiz başta deprem olmak üzere çeşitli afetlerden sıkça
etkilenen bir coğrafyada bulunuyor. Sık aralıklarla yaşamış olduğumuz depremler
ülkemizin önemli bir gerçeği. Periyodik aralarla büyük can ve mal kayıplarına
neden oluyor. Bir tabiat kanunu olarak bilinmesi gereken depremler ne yazık ki
çok büyük acıların yaşandığı bir ‘afet’ olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle
2012 yılında AK Parti hükümetinin depreme yönelik olarak hazırladığı 6306
sayılı ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’ ile
birlikte ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı gündemimize girdi. Bu kanunda 'Riskli Yapı'
ve 'Riskli Alan' diye iki çeşit tanım yapılmış. Halkın riskli yapıların
depremlere dayanıklı hale getirilmesi sürecini de ‘Kentsel Dönüşüm’ kavramı ile
ifade etmeye başlaması sonucu 6306 sayılı kanun Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak
telaffuz edilegeldi. Süreç şehrin bir bölümünün veya ciddi anlamda büyük bir
kısmının sistematik bir şekilde depremlere karşı risk değerlerinin
belirlenmesiyle başlıyor. Depremde yıkılması ve yıkılırken çevredeki diğer
yapılara zarar vermesi muhtemel riskli toprak zemin ve riskli yapıların
kullanım dışına çıkarılmasıyla devam ediyor. Bunların yerine toprak zeminin
yapısına uygun temelli yapıların yapılmasıyla sonuçlanıyor. Böylece söz konusu
kamusal çalışmalarla muhtemel deprem afetlerinde yaşanabilecek can ve mal kaybının
en aza indirilmesi amaçlanmış. İşte aynen bu gerekçelerle aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların
sağlık, huzur ve refah içinde; mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca ‘ZY.12.2-Mevcut yapı stokunun doğal afetlere uygun
olmaması’ konusunda öncelikle ve bir an önce ‘HDF.3.3.1.04-Susurluğun mevcut yapı
stoku envanterini çıkarmak/güncellemek’ gerekiyor. Bu yapılabildiği takdirde
doğal afetlere uygunluk konusunda daha somut çözüm ve hedefler
geliştirilebilir. Belediye başkanları da daha net projeler üretip halka
sunabilirler.
Türkiye, özellikle depremler ve seller gibi doğal afetlerin etkili olduğu
ülkelerden. 1999 yılında meydana gelen yıkıcı deprem, binlerce insanın hayatını
kaybetmesine neden olmuş ve ekonomi, hükümet, sanayi, sigorta sektörü ve kamu
yönetimi üzerinde büyük finansal yıkıma neden olmuştu. Bu yüzden ülkemizde
depremler başta olmak üzere doğal afetlerin sık yaşanması doğal afetleri
kentleşme, kent planlama sürecinde dikkate alınması gereken esas unsurlardan
biri haline getiriyor. Öte yandan kentsel yaşam merkezlerimiz, hızla artan
nüfus ve ihtiyaçları ile sebebiyle planlaması olmayan sağlıksız alt ve üst
yapılarla dolu. Kentleşme sürecini iyi değerlendirememiş olduğumuzdan ötürü
çarpık yapı stokları bugün en önemli kentleşme sorunumuz. Hâlbuki günümüzde
nüfusun yarısından fazlasının kentlerde yaşıyor olması sebebiyle kentsel
altyapının tesisi, gelişim aşamaları ve planlama süreçleri stratejik önemde bir
konu. Bugün sürdürülebilir gelişimin ve planların en temel sorunu Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği yani
kentsel teknik altyapı hizmetlerinin kent ihtiyaçlarına yeteri kadar cevap
verememesi. Bunun nedeni; kent inşa etmenin olmazsa olmazı kent planlaması ile
kentsel altyapı arasındaki hassas dengenin kurulamamasından kaynaklanıyor.
Kentsel ve çevresel altyapı yetersizliği bugün olduğu kadar orta vadede de
şehir ve beldelerimizin mutlaka baş edilmesi gereken zayıflıklarından biri. Bu
sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil
ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.2-Huzur içerisinde
yaşanabilen, çevreye duyarlı iyi insanlar şehri olma’ stratejisi
uyarınca ‘ZY.12.3-Kentsel
ve çevresel altyapı yetersizliği’ zafiyetine karşı ‘HDF.3.3.2.03-İlçenin orta vadede
ihtiyacı olan öngörümünü ve kent planlamasını güncellemek’ öncelikli hedef gibi duruyor. İlaveten ve mutlaka ‘HDF.3.3.2.04-Susurluğun kentsel ve çevresel altyapı
projelerini kent planlaması çerçevesinde yürütmek’ gerekiyor. Böylece kentsel
planlama ile altyapı projeleri arasında belli bir denge kurulabilir. Yeşil ve
yaşanabilir bir Susurluk yolunda, içinde huzur içerisinde yaşanabilen, çevreye
duyarlı bir şehir olma yolunda daha güvenle ilerleyebiliriz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2016 verileri üzerinden
hazırladığı ‘Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’na
göre; ülke genelinde, 30 ilde su kirliliği, 26 ilde hava kirliliği, 21 ilde
atıklar, 3 ilde gürültü kirliliği, 1 ilde de erozyon öncelikli çevre sorunları
olarak ifade edilmiş. Su kirliliğinin 1.,2. ve 3. sırada sorun olan il
sayısının toplamı 76. Su kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu illerin
yer aldığı havzalar ise Meriç-Ergene, Marmara, Susurluk, Gediz,
Kızılırmak-Yeşilırmak, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Van Gölü Havzaları olarak belirtilmiş.
Özetle; 2016 yılı verileriyle Türkiye genelinde birinci öncelikli sorun: Su
kirliliği. İlçemiz özelinde de Bazı tesis ve işletmelerden dereye
dökülen atıklardan kaynaklanan kirlilik iddiaları zaman zaman kitle
halinde balık ölümleriyle gündeme geliyor. İddialara göre Susurluk ırmağının
bugünkü durumundan bölgedeki fabrika ve tesisler sorumlu. Nitekim son olarak
2019 yılında meydana gelen toplu balık ölümleri sonrası açıklama yapan Bursa
valiliği ölü balıkların Balıkesir'in Susurluk ilçesi yönünden geldiğini
belirtmiş. Buna karşılık Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden
yapılan yazılı basın açıklamasında:’Balık ölümlerine sebep olan fabrikanın
Susurluk Şeker Fabrikası olduğuna dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.
Susurluk Çayı'nda balık ölümleri olduğuna dair ihbar üzerine, Balıkesir Çevre
ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Susurluk Şeker Fabrikası'nda denetimler
yapılmış olup aynı gün düzenlenen rapor doğrultusunda, fabrikamızda oluşan atık
suların mevcut çamur havuzlarına alınmakta olduğu ve çevreye alıcı ortama
herhangi bir atık su deşarjının söz konusu olmadığı tespit edilmiştir.
Dolayısıyla Susurluk Deresi'nde meydana gelen balık ölümlerinin Susurluk Şeker
Fabrikası ile herhangi bir ilgisi yoktur’ denilmiş. Anlaşılan ‘Kabahat
gelin olmuş alan yok’ sözünde olduğu gibi kirliliğin müsebbibi belli değil(!)
Belli veya değil, gerçek olan şey şu: bu dere kirli akıyor! Mühim olan
bölgesel bir plan çerçevesinde bu zayıf tarafımızı iyileştirmeye çalışmak ve
sularımızın kirlenmemesini sağlamak.
Bölgemizde Atık yönetimi konusunda iyi uygulama
örneklerinin bulunmaması da sularımızdaki
kirlilik sorununun ve çevresel kirlenmelerin çözümünü güçleştiriyor. Oysa ‘atık
yönetimi’ bu soruna bir çözüm olabilir. Atık yönetimi; herhangi bir ürünün
tasarım aşamasından başlayarak; üretim, tüketim, atık oluşumu, atığın geri
dönüştürülmesi ve/veya bertaraf edilmesini kapsayan sistematik bir yaklaşım. Bu
şekilde ilgili kuruluşlar, kirlenmiş atıkların güvenli ve çevre dostu bir
şekilde bertaraf edilmesi için bazı basit prosedürleri izleyerek; hem yasal
mevzuata uyum sağlayabilir, hem de finansal tasarruflarda bulunabilirler. Aynı
şekilde ‘Sıfır Atık’ uygulamasıyla da atıkların kaynağında ayrı toplanarak geri
dönüşümünün sağlanması mümkün. Böylece hammadde ve enerji israfının da önüne
geçilebiliyor. Nitekim bu kapsamda geri kazanılabilir atıkların yoğun olarak
oluştuğu kamu kurumları, terminaller, eğitim kurumları, alışveriş merkezleri,
hastaneler, otel ve restoranlar ile büyük iş yerleri başta olmak üzere 2023’e
kadar bütün Türkiye’de Sıfır Atık Projesi’nin hayata geçirilmesi
hedefleniyor. .
Bu sebeple ‘StrA.3.3-Yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik
amacı ve ‘Str.3.3.4-Yaşam
kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı’ stratejisi
uyarınca ‘ZY.12.4-Bazı tesis ve işletmelerden dereye dökülen
atıklardan kaynaklanan kirlilik’ ile ‘ZY.12.5-Atık yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin
bulunmaması’ zafiyetlerine karşı
öncelikle bir üniversite liderliğinde Kütahya, Bursa ve Balıkesir illerini
kapsayan ‘HDF.3.3.4.04-Susurluk deresinin
kirlenmesini önlemek amaçlı bölgesel bir plan için talep ve katkıda bulunmak’ hedefi zorunlu gibi gözüküyor. Ayrıca zaman zaman bu
konuda suçlamalara muhatap olan başta Şeker fabrikası olmak üzere bölgedeki
diğer fabrika ve tesisler gibi ‘HDF.3.3.4.05-Atıklarını Susurluk deresine deşarj eden
fabrika ve işletmelerin arıtma tesislerini sık sık denetlemek’ hedefi
onları varsa eksiklerini tamamlamaya ve verimli çalıştırmaya zorlayacaktır.
Tabi ki bu denetimler sonucu gerektiğinde ceza da uygulanmalıdır. Ama bu
denetimlerin esas amacı cezalandırmaktan çok derenin kirletilmemesi noktasında
ortak bir bilinç düzeyi oluşturmak olmalı. Öte yandan bölgedeki belediyelerde
de ‘HDF.3.3.4.06-Atık
yönetimi konusunda iyi uygulama örneklerinin çoğaltılmasına Susurluk olarak
katkıda bulunmak’ hedefi gerek derelerimizin, gerekse doğal
çevremizin kirlenmemesi için önemli. Son olarak ‘HDF.3.3.4.07-Susurlukta
bütün kamu kuruluşları, esnaf ve halk nezdinde Sıfır Atık Projesini etkin bir
şekilde uygulamak’ hedefi çevre kirliği ile mücadelede stratejik
hamleler olacaktır. Bu çabalar bölgesel bir plan kapsamında çok daha değerli
olacağı gibi çevre kirliliği konusunda zayıf taraflarımızı iyileştirmeye de
yardımcı olacaktır. Böylece yaşam kalitesini yükseltme ve çevre duyarlılığı
stratejimiz uygulanmış, yeşil ve yaşanabilir bir Susurluk stratejik amacımız
çerçevesinde bizi; İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza
daha da yaklaştıracaktır.
Diğer yandan Kentleşme Ve Çevre açısından karşımıza
çıkabilecek bazı ‘tehdit’ ve riskler de var. Örneğin; İstanbul gibi büyük
merkezlerin güçlü sanayi bölgelerinden gelmesi muhtemel bazı ’THD.12.1-Sanayi yatırımlarının
ortaya çıkarabileceği çevresel ve sosyal sorunlar’ ile yine muhtemel ’THD.12.2-Madencilik faaliyetlerinin
çevreyi tahrip etmesi’ tehdidi
ile karşı karşıya kalabiliriz. Yeni iş sahalarına elbette ki ihtiyacımız var.
Ancak bu gelişmenin getireceği kirlenme ve bozulma risklerine karşı da her daim
uyanık olmak ve ilkesel hareket etmek son derece önemli. Örneğin çevre
kirliliğine yol açtığı için İstanbul’da daha fazla barınamayacağını anlayan
kaçkın sanayi biçimine buyur gel denilemez. Ya da maliyetinden kaçınarak
çevreyi bilinçsizce kirletecek ilkel maden işletmeleri yöremize faydadan ziyade
zarar verecektir. Bu sebeple Sanayi yatırımlarının ortaya çıkarabileceği
çevresel ve sosyal sorunlar sadece
ilçemiz için değil çağımızın da ciddi bir tehdidi. Öte yandan vahşi Madencilik
faaliyetlerinin çevreyi tahrip etmesi geçtiğimiz yüz yılın bir gerçeğiydi. Günümüz
şartlarında artan çevre duyarlılığı bu tür işletmelerin kendilerini
yenilemelerine ve gerekli teknolojilerle donanmalarına yol açtı. Kaldı ki
sadece çıkarmak değil işleyerek katma değeri yüksek ürünler elde etmek herkes
için çok daha kârlı bir alan.
Bu konuda vizyonumuzun bir ayağı ‘AMAÇ.3-İYİ
İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ olduğuna
göre ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik
amacımız için çaba göstereceğiz demektir. Şayet ‘Str.3.2.1-Sürekli
değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz
uyarınca hareket edersek bu tehdit ve risklerden de sakınabiliriz. Örneğin ‘HDF.3.2.1.10-İlçemize gelecek yeni Sanayi yatırımlarını
atık yönetimi uygulanan OSB’ye yönlendirmek’ hedefi çevre duyarlığı olan ve bu yönde kuralları bulunan OSB’ler çok daha güvenli bir yol. Ayrıca OSB’lerde yer alan sanayi
tesisleriyle ilçemizde meydana gelebilecek sosyal sorunlara karşı birlikte
hareket etme ve çözüm geliştirme imkânları da var. Bu arada ilçemizde arama,
çıkarma ve işletme ruhsatı bulunan maden işletmeleriyle ‘HDF.3.2.1.11-Madencilik kaynaklı çevre kirliliğine karşı
işbirliği protokolleri yapmak’ hedefi bu konuda kuralları baştan koymayı ve denetim
ortamını sağlayacaktır. Böylece gerek sanayi gerek madencilik faaliyetleri
dolayısıyla ortaya çıkabilecek çevre kirliliği ve sosyal sorunlara karşı tedbir
alınabilir. İlçemiz sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim stratejisi bağlamında
orta vadede pek çok alanda farklılaşacak. Tabi ki büyümüş, müreffeh ve itibarlı
bir Susurluk amaçlıyoruz. Ancak bunu yaparken İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ
YEŞİL SUSURLUK vizyonumuzdan da vazgeçemeyiz.
Çevre kirliliği gibi olabilecek ‘THD.12.3-Doğal Afet Ve Felaketler’ ‘de hazırlıklı olunması gereken öncelikli ve hayati önemde bir başka risk
alanı. Bilindiği üzere Balıkesir ve ilçeleri Kuzey Anadolu Fayı'nın güney
koluna ait fay segmentleri üzerinde yer alıyor. Ayrıca Susurluk ve bazı ova
köyleri dere yatağının muhtemel etkileri altında. Geçmişte yaşanan Deprem, sel ve su taşkınları
gelecekte de Susurluk için stratejik birer tehdit. O nedenle yapılacak planda
bu gibi doğal afet risklerinin dikkate alınması ve tedbirlere özen gösterilmesi
şart. Doğal Afet Ve Felaketler sadece yıkıcı etkisiyle mal ve can
varlığımız üzerinde olumsuz etki yapmıyor. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal
hayatımızı da derinden etkiliyor. Üstelik gerek maddi gerek manevi tahribatları
da hemen giderilemiyor. Bugünümüzü harap eden bu gibi felaketler adeta
geleceğimizi de ipotek altına alıyorlar. O açıdan Susurluk gibi bir ilçede söz
konusu tehdit ve risklere karşı sürekli güncellenen doğal afet planlamalarının
olması lazım. Bu planlar böyle bir felaket başımıza geldiğinde ne yapılacağı,
nasıl hareket edileceğini düzenler. Ancak riski önceden görüp gerekli dönüşüm
ve alt yapı yatırımlarını zamanında yapabilmek çok daha akıllıca
olacaktır.
Bu sebeple aynı vizyonun ‘StrA.3.3-Yeşil
ve yaşanabilir bir Susurluk’ stratejik amacı ve ‘Str.3.3.1-İnsanların sağlık, huzur ve refah içinde;
mutlu, huzurlu ve umutlu olması’ stratejisi uyarınca öncelikle ‘HDF.3.3.1.07-İlçemizin doğal afet
ve felaketler eylem planını gözden geçirip güncel tutmak’ hedefine bakılması lazım. İkinci hedef ‘HDF.3.3.1.08-İlçemizin depreme
karşı dayanıklı konut stokunu %60’ın üzerine çıkarmak’ olmalı. Ayrıca
hazırlık yapıldığını bildiğimiz ‘HDF.3.3.1.09-Susurluk deresi taşkın önleme projesinin
tamamlanmasını sağlamak’ ilçemizin sadece can ve mal güvenliği için değil sosyal ve ekonomik hayatı
açısından da gerekli.
yyalcin3@gmail.com