27 Mayıs 2021 Perşembe

28 Mayıs 2021 23:30 Cuma CORONA GÜNLERİ...................................Corona tüneli

Tünelden çıkıyor muyuz?

Corona günlerinin 441.ncisindeyiz. Bu karabasan başlayalı neredeyse 1,5 yıl oluyor. Her dalga ya da kabarmada yüreğimiz sıkıştı, her inişte "acaba?" diye umutlandık. Böyle modern bir zamanda, güya ilimlerin ve teknolojinin en gelişmiş olduğu bir çağda insanlık büyük bir şokla sarsıldı. Küçücük bir virüsün küresel ölçekte ne biçim bir kâbusa dönüştüğünü gördük, yaşadık. Ne gelişmişliğimiz, ne de sahip olduğumuz güç böyle bir felaket karşısında işe yaramadı. 

Tek umut aşıydı, onu da geliştirme ve üretme çalışmaları neredeyse bir yılı aldı. Şimdi 10'a yakın aşı çıktı meydana, ancak aralarındaki didişme ve çekişmenin ardı arkası kesilmiyor. Yüz milyar dolarlık pahalı bir dalaş bu. Üstelik 8,5 milyar nüfuslu bir dünyada yalnızca 1-1,5 milyarlık zengin ülkeler arasında dönüyor. Dünyanın geri kalanı şu anda onların gündeminde yok. Kendi başlarının derdindeler.

Evet, bir buçuk yıl sonra insanlar nihayet aşı olabiliyorlar. Yarısı oldu desek diğer yarısının olması da yaklaşık 6 ay sürer. Nerden baksanız 2021 yılı da böyle geçecek demektir. Görüyor musunuz bakın iki yıl nasıl da heba olup gitti. Genlerimize kadar işleyen pandemi izi, ölümler, sağlık sorunları ve ruhsal problemlerin iç karartan etkileri kolay kolay hafızalarımızdan silinmeyecek. Düşünsenize bu dönemde gözünü açıp büyüyen çocuklar bu "hastalık var!" korkusunu hiçbir zaman unutmayacaklar. Bu ne kadar sarsıcı bir imtihan.

"Evde kal!", "Temizlik, maske, mesafe" sloganlarıyla yaşadığımız bu iç karartıcı "tünel" sanırım sadece bizim ülkemizde değil bütün insanlık için hep endişeyle hatırlanacak. İçinde yol alırken "baharda bitecek", "yıl sonunda normale döneceğiz" ya da "Bu yaz rahatlayacağız" umutlarıyla geçti. Bazen çok yakınımıza kadar sokulan ölüm rüzgarları hayatta sadece umutların değil, düşünülmesi gereken akibetlerin de olduğunu gösterdi.

Kişisel dünyalarımızda, iş yaşamımızda, aile ve sosyal hayatımızda önemli tahribatları oldu salgının. Elbette bunlar sadece sağlıkla ilgili değildi; psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlara da sebep oldu coronavirüs. İnsanlar kadar; Hükümetler, aileler, işverenler ve çalışan kesimler de halen  bu yıkıcı tsunaminin enkazıyla meşguller. Neredeyse bütün insanlığın diline gelen tek bir dua var: "Allahım bitsin artık bu hastalık!"

Gencinden yaşlısına, çalışanından emeklisine, erkeği ve kadını hep birlikte artık "tünelin sonunu görmek istiyor". En çok duyulan konuşma; "Çok sıkıldık, çok bunaldık" muhabbeti.

Türkiye olarak yeni bir umudun şafağındayız. Ama yine de sorular üst üste zihnimizde. 1 Haziran "Normalleşmeye mi açılacak" yoksa Yine bir "bahar aldatmacası" yaşadıktan sonra  yine o karanlık tünellere geri mi döneceğiz? "tünelin sonuna mı geldik" yoksa "karanlıklara dalmadan önce kısa bir nefes alma molası" daha mı vereceğiz?

Dileğimiz bu günleri bir daha yaşamamak üzere artık geride bırakmak. Ancak en iyi bakış açısıyla bile sona erme sürecinin bu günden yarına pat diye olmayacağını biliyoruz. Muhtemelen her şey olumlu giderse bu da yıl sonunu bulacak. Ya da umutlar bir sonraki bahara kalabilir.

Neticede bu salgın küresel çapta bir hastalık. Dünyanın gelişmiş ülkeleri herkesi aşılasa bile dünyanın geri kalanı ne olacak? Onlar hallolmadan bu pandeminin sona ermesi teorik olarak mümkün değil. Hiçbir sınırın virüse duvar olamadığı geçtiğimiz süreçte gayet iyi anlaşılmış olmalı. Nasıl ki Dünya Sağlık Örgütü tarafından covid-19 küresel pandemi ilan edildi, aynı şekilde "artık bitti" denmeden de bitmiş olmayacak.

Dileriz o gün çok uzak olmaz. Gönlümüzce gezmeyi, sarılıp kucaklaşmayı, yasakların olmadığı günleri, işyerlerinin açık herkesin işinde gücünde olduğu sabahları ve akşamları, kaygısızca kalabalıklarda yürümeyi ve korkusuz günler geceler geçirmeyi çok özledik.

Tüneldeki haller

Corona günlerinin 442.ncisinde bir Cuma günündeyiz. Corona günlerinde hayat da kendi sarmalını öre öre yoluna devam ediyor. Ona dur durak yok. Dünya savaşı da çıksa, küresel felaketler de yaşansa, corona gibi pandemik salgınlar da türese o akışını değiştirmez. Denize ulaşmaya odaklanmış nehirler gibi akibete doğru yol almayı sürdürür. İş insanoğlunda; her ne olursa olsun bir yolunu bulup ayakta kalmaya, imtihanını tamamlamaya mecbur.

Adı "Corona günleri" olsa da yolculuk hep aynı. Sanki hızla yol alan bir otobüstesiniz; akıp giden manzara, geçtiğiniz şehirler, sabah güneşi ya da akşam karanlığı, yağmur, kar, soğuk sıcak hepsi dekormuş gibi. Yolculuğunuzun sizi çepeçevre saran, biteviye değişen yenilenen ortamını oluşturuyor. O yolculuğu sade biriyle anlatamazsınız. Rengiyle, sesiyle, olumsuzlukları ve güzellikleriyle içinden geçtiğiniz herşey katkı sunar hayatınıza.

Hastalık da böyle bir şey, sağlık ta. Mutluluk da o yolculuğun içinde, zorluk ya da acılar da. Corona günlerini bir tünele benzettik ya, orada bile takip eden iki saniye boyunca gördüğünüz yaşadığınız şeyler asla birbirinin aynı değildir. Yola odaklanmışsanız farkları pek önemsemezsiniz. Ancak bu onlar yok demek değildir.

Şu yaşadığımız 1,5 yılı bir düşünelim. Aynı süreçte ne felaketler de yaşandı dünyada. Seller oldu, depremler yıktı geçti, kasırgalar fırtınalar koptu dünyanın çeşitli yerlerinde. Darbeler oldu, savaşlar çatışmalar sürüp gitti yakınımızda uzağımızda. Terör can almaya devam etti, insanlar sinek gibi öldü patlayan bombalarla. Siyasilerin yüreğimizi ağzımıza getiren atışmaları oldu sıkça. Ekonomik savaşlar, ambargolar, yaptırım kararları bütün hızıyla devam etti aynı süreçte.

Corona vakalarına, ölümlere, korkulara, hastanelerdeki çaresizliklere, hükümetlerin bazen sıkılaşan bazen gevşeyen tedbir kararlarına o kadar odaklıydık ki, bütün bu diğer olup bitenlere dikkatimizi vermek mümkün olamıyordu. "Ne zaman bitecek bu hastalık?" sorusu "Bu tünelin ucu ne zaman görünecek?" hissiyatıyla adeta bir olmuştu. "Ne olacak?" sorusu bizi o kadar meşgul ediyordu ki ömrümüzden ömür gittiğini bile fark edemiyorduk. 

Bu 1,5 yıl içinde iki ramazan, üç bayram geçirdik. İki kış bir yaz yaşadık, fark edemedik ama ikinci bahar da bitti bu arada. Mesela bugün Cuma. Müslümanlar için başlı başına önemli bir gün. Haftanın bayramıdır denilmiş bu yüzden. Her hafta defalarca geldi geçti hayatımızdan. Bazen cumaya bile gidemedik, hava uygun olduğunda açık alanlarda kıldık bazen. Kuru Cuma paylaşımları çoğaldı belki ama Cuma bilincinde önemli bir zaafiyet yaşadık, yaşıyoruz ümmet olarak.

Bu pasiflik; Mescidi Aksa işgal edilirken, oradaki Filistinliler itilip kakılırken, kovulup evlerinden çıkarılırken, hatta kadir gecesi ve bayramda uçaklarla masum çocuk ve kadınlar katledilirken de devam etti. Mübarek belde Kudüsü şerifte, Gazzede İslamın izzeti ayaklar altına alınırken "yeter artık!" bile diyemedik. İslamın gür sedasının sesi işitilemedi bir türlü. Zalimlerin zulmü dünyanın gözü önünde kanırta kanırta ifa edildi yine.

26 Mayıs 2021 Çarşamba

26 Mayıs 2021 23:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ.............................Coronada son durum

Aynel yakîn Corona

Bugün Corona günlerinin 439.uncusu. 11 Mart 2020'den bu yana 14 buçuk ay geçmiş. Dünya da Türkiye de bu süreçte oldukça ağır yara aldı. Küresel çapta 167.243.444 vaka, 3.465.348 ölüm var. Türkiye'de bu tablo;  5.194.010 vaka, 46.446 vefat şeklinde. Bu sayılara göre ölüm oranı dünyada %2,78, Türkiye'de ise %0,089 görünüyor.

Dünyada da, Türkiye'de de 4.ncü dalga denilen son kabarma aşağıya doğru eğrilmiş durumda. Ancak özellikle Nisan ayında müthiş bir zirve yaptı hastalık. 22 Nisanda günlük vakalar 888.795'i, 23 Nisanda 899.728'i gördü.  Türkiye'de ise bu sayılar daha önce hiç görülmemiş biçimde 16 Nisanda 63.083 ve 17 Nisanda 62.606'i buldu. Şu anda dünyada 600 bine, Türkiye'de ise 7 bin 500'lere gerilemiş durumda.

3.ncü dalga dünyada 2021'in Ocak-Şubat aylarında ölümler açısından günlük 18 binlere (3 Şubat 17.704) ulaşmıştı neredeyse. 14 Ocakta 16.071, 22 Ocakta 16.495 olmuştu. 4. dalgada bu kadar değilse de yine Nisan-Mayıs aylarında bazı günler 15 binlere yakın gerçekleşti. 30 Nisanda 14.620, 6 Mayısta 14.853 idi.

Türkiye'de ise  3. dalga 27 Aralıkta 254'ü, 28 Aralıkta 257'yi zirvesini görmüştü. 30 Aralıktan (254) 11 Marta kadar (63) bir düşüş süreci yaşandı. Ancak bu tarihten sonra artan vakalara paralel olarak 27 Martta 151'e, 6 Nisanda 211'e, 15 Nisanda 297'ye, 21 Nisanda 362'ye ve nihayet 30 Nisanda 394 ile zirve noktaya yükseldi. Çok şükür ki 4 Mayıstan itibaren (336)12 Mayıs (232) ve 21 Mayısta 214 ile devam eden yeni bir düşüş süreci yaşıyoruz.

Bunlar işin rakamsal tarafı. İstatistikler, rakamlar elbette önemli, olup biteni anlamaya, işin filmini çekmeye yarıyor. Onlara bakıp nerden gelip nereye gittiğimizi, nerede durduğumuzu yorumlayabiliyoruz. Fakat hayatın kendisi çok farklı, çok boyutlu ve derinlikli. Rakamlar işin sadece görünen yüzü, işin gerçeği ancak yaşanınca anlaşılabiliyor.

Misâl; bu hastalıktan korkup evinden dışarı çıkamayan insanların halini, bir felaket rüzgarı halinde ülkeyi hatta dünyayı kasıp kavuran salgının ürkünçlüğünü, yakını hastaneye düşmüş olanların sıkıntısını, bu yüzden sevdiklerini kaybedenlerin acılarını rakamlarla hissedemezsiniz.  Aynen bir fotoğrafın her şeyi anlatamayacağı gibi.

Biz de Mayıs ayı başında ailece ülkede bu virüse yakalanmış 5 milyon kişi gibi hastalığı aynel yakîn yaşadık. O kadar korunmamıza rağmen nasıl oldu da virüsü kaptık, kimden nasıl aldık, hangi varyanttı bilmiyoruz. Sanki üşütmüşüz, boğazımız ağrımış gibi başladı.

Birkaç gün her zamanki gibi evde bildik bitki çaylarıyla zaman geçirdik. O günlerde 2. doz aşımızın randevusu gelmişti. Son iki gün ateşim yükseldi, aşımı olayım aynı gün aile hekimiyle de görüşürüm diye düşünmüştüm. Ramazanın son günleriydi orucumu aksatmamalıydım. Hele de Corona filan hiç aklımda yoktu.

Çocuklar durumu anlamış, "Baba test olmalısın" diye beni uyardılar. Sabah erken gidip test yaptırdım, saat 11 de de 2. doz aşımızı olduk. Akşam filyasyon ekibi eve gelince durum anlaşıldı. Eşim ve çocuklarımı da onlar test ettiler. Sonuçta dördümüzün de covid olduğu ve 10 gün süreyle izolasyonda olduğumuz bildirildi. İlaçlarımızı verdiler, uyarılarını yaptılar ve böylece başladık.

İlk gün 8 tane birden hap yutunca işin ciddiyeti belli oldu. 3-4 gün ateşim aralıklarla indi çıktı. Dengemi bulamıyor, ilaçların hastalık kokan o itici tesiri gözümde büyüyordu. Hamdolsun, eşimde ve çocuklarımda böyle önemli bir durum yoktu. Çok şükür hastane ihtiyacımız olmamış, bende de bir hafta sonra düzelme belirtileri görülmeye başlamıştı. Ateşim kaybolmuş, arada tutan öksürük nöbetleri dışında ciddi bir sorunum kalmamıştı.

Bayrama böyle girdik. Ayın onbeşinde bayramın son günü bizim de karantinamız bitti. Ama zaten 17 Mayısa kadar tam kapanma devam ediyordu. Birkaç gün de öyle geçti. Filyasyon ekibi Pazartesi günü evden çıkabileceğimizi söylemişti. Tabi ki maskeyle.

Sonraki günler tek tük çıkan öksürük de giderek kayboldu. Bugün hastalanmamızın 21.ncü günü benim dışımda herkes iyi, normal halinde. Ben hala ciğerlerimde kalan son kalıntıların etkisiyle kendimi normal hissedemiyorum. Dolu dolu nefes alamıyorum, çabuk yoruluyorum ve çok nadiren de olsa bir iki kuru eksürük oluyor.

Sağlık Müdürlüğünü aradım bunların normal olduğunu, sürecin böyle bir ay kadar sürdüğünü söylediler. Bunun için ayın son günü şehir hastanesi göğüs hastalıkları bölümünden randevu aldım. Olabilirse filmi çekilsin, varsa yapılabilecek bir tedavi onu da ihmal etmeyeyim diye.

İşte böyle. Hem bayram hem hastalık sebebiyle hiç olmadığı kadar telefonla arandık, pek çok insanla görüştük. Biz de corona olmuş, ama hamdolsun atlatmıştık. Bazen espri bile yapılıyordu hakkımızda; "çifte antikor oluşmuştur" diye. Hem aşılarımızı tamamladığımız, hem de virüsü geçirdiğimiz için.

Hafif geçirmiş olsak da hasta olmanın iyisi kötüsü yok. Allah daima sağlık afiyet versin. Hasta olunca aylardır evde kalmanın sıkıntısı bile hafif kaldı yanında. Rabbim kimseyi hastalıkla imtihan etmesin. Bir an önce şu salgın hastalıktan da kurtulalım inşallah.

Dünya ne durumda ?

Bugün dünyada Coronavirüs ne durumda ona da bir bakalım. Dünya Corona günlerinin 17 buçuk ayını bitirdi. 26 Mayıs itibariyle virüs bulaşan insan sayısı 168 milyona (167.951.168) yaklaşmış. Günlük vakalar 600 bin seviyesinde. Bu nüfusa göre 1 milyon kişiden 21.599’sı demek. Salgında ölenler ise bugün itibariyle 3,5 milyona (3.488.242) dayanmış bulunuyor. Oran %2,08 yani hastalanan 1 milyon kişiden 20.769 kişi ölmüş.

Dünyada da, 4.ncü dalga adı verilen son kabarma düşüşe geçmiş gibi görünüyor. Ancak özellikle Nisan ayında müthiş bir zirve yaptı hastalık. 22 Nisanda günlük vakalar 888.795'i, 23 Nisanda 899.728'i gördü.  Oysa salgının bir önceki tepe noktası günlük 898.893 vaka ile 20 Ocakta yaşanmıştı.

O günden bu yana 4 ay geçti. Günlük vaka sayıları 22 Mayısta 607.681’ye kadar gerilemiş durumda. Bu rakam 2 Ocaktaki günlük vaka sayısının (630.501) biraz altında. Bu azalma %29,9’luk bir gerileme anlamına geliyor. Ancak 8 Marttan (382.356) itibaren kabaran son dalganın henüz bitmediği çok açık.

3.ncü dalga dünyada 2021'in Ocak-Şubat aylarında ölümler açısından günlük 18 binlere (3 Şubat 17.704) ulaşmıştı neredeyse. Oysa ondan bir önceki tepe noktası günlük 16.284 ölümle 22 Ocakta görülmüştü. O günden bu yana geçen 4 ayda ancak 12.457’ye (22 Mayıs)  düşmüş durumda.  23 Ocakta 15.846 idi. Nisan-Mayıs aylarında da bazı günler 15 binlere yakın gerçekleşmiş. 30 Nisanda 14.620, 6 Mayısta 14.853 olmuş.

Tüm vakaların 19,8% i, vefatlarınsa 17,0% si ABD’de. Hindistan vakaların 16,2% sini, vefatlarınsa 8,90% unu oluşturuyor. Türkiye bu skalada 3,1% vaka, 1,3% vefat oranıyla 5.nci görünüyor.

Vaka sıralamasında ilk beş ABD 33.207.442, Hindistan 27.157.795, Brezilya 16.194.209, Fransa 5.552.977 ve Türkiye 5.203.385 olarak sıralanıyor. 6. Sırada Rusya (4.960.174) var. 4.446.824 ile İngiltere 7.nci durumda. Ardından 8.nci sırada İtalya (4.197.892) geliyor. 3.662.568 vaka ile Almanya 9.ncu, 3.652.879 ile İspanya 10.ncu, 3.586.736 ile Arjantin 11.nci, 3.270.614 ile Kolombiya 12.nci, 2.867.187 ile Polonya13.ncü ve 2.855.396 ile İran da 14.ncü gözüküyor.

Vefatlarda sıralama şöyle değişiyor: (1)ABD 593.533, (2)Brezilya 452.031, (3)Hindistan 311.388, (4)Meksika 221.960, (5)İngiltere 127.668, (6) İtalya 125.501, (7) Rusya 117.197, (8) Fransa 108.071, (9) Almanya 87.733, (10) Kolombiya 85.666, (11) İspanya79.801, (12) İran 79.056, (13) Arjantin 75.056, (14) Polonya 73.096 ve (15) Türkiye 46.621 olmuşlar. Buna göre Türkiye vefatlarda en son sıraya yerleşmiş.

Günlük vaka sayılarına göre; Hindistan 208.921 (1), Brezilya 73.453 (2), Arjantin 24.601 (3), ABD 22.581 (4), Kolombiya 21.181 (5), İran 11.873 (6), Türkiye 9.375 (7), Rusya 7.762 (8), İspanya 5.359 (9), İtalya 3.220 (10), Fransa 2.834 (11), Almanya 2.578 (12), Meksika 2.483 (13), İngiltere 2.410 (14) ve Polonya 1.006 (15.nci) durumda.

Nüfuslarına göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı açısından ülkeler sıralamasında: ABD 100.764 (1), Fransa 82.786 (2), Arjantin 79.814 (3), İspanya 77.555 (4), Brezilya 76.628 (5), Polonya 74.707 (6), İtalya 69.682 (7), İngiltere 66.934 (8), Kolombiya 66.213 (9), Türkiye 62.575 (10), Almanya 44.048 (11), İran 34.266 (12), Rusya 33.801 (13), Hindistan 19.961 (14) ve Meksika 18.959 (15.nci) olmuş.

Vefat/Vaka sayılarından çıkan Vefat oranlarına göre ise aynı ülkeler bu defa; ABD %17,0 (1), Brezilya %13,0 (2), Hindistan %8,9 (3), Meksika %6,4 (4), İngiltere %3,7 (5), İtalya %3,6 (6), Rusya %3,4 (7), Fransa %3,1 (8), Almanya %2,5 (9), Kolombiya %2,5 (10), İspanya %2,3 (11), İran %2,3 (12), Arjantin %2,2 (13), Polonya %2,1 (14) ve Türkiye    %1,3 (15) olarak sıralanmışlar.

Anlaşılıyor ki Türkiye dünyada vakalar açısından 5.nci, Günlük vaka sayılarına göre 7.nci, Nüfusa göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı açısından 10.ncu, vefatlar ve vefat oranlarına göre ise 15.nci sırada bulunuyor.

Şimdilik dünyanın ve Türkiye'nin mukayeseli fotoğrafı bu. Dünyada yaşanan aşı uygulamalarına bir başka gün girelim.

25 Mayıs 2021 Salı

26 Mayıs 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı215...............................Str.1.3.2 Hedefleri (II)

Str.1.3.2 Hedefleri (II)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Şu anda sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var. Bu bölümde 43 hedef söz konusu. Geçen hafta bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına,   5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına ve 2’si de ‘04-ULAŞIM’  sektörüne ait olmak üzere toplam 10 hedefin  Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık. Bu kez Allah’ın izniyle yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin; 2’si ‘05- LOJİSTİK’ sektörü, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörü ve 7’si de ‘07-TURİZM’ sektörüyle alakalı toplam 13 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.  Yine belirtmeliyiz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin uygulanması oluyor. Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’ neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya çalışacak. Bu sebeple söz konusu stratejiler için belirlenmiş hedeflerin gerçekleşmesi Susurluk için gerçekten stratejik önemde.  Şimdi bu hedeflerin  Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili olan 43 adedinin sıradaki 13’ünün daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım. Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak.

Şimdi Allah’ın izniyle Susurluğun ’05-LOJİSTİK’ sektörü konusuyla başlıyoruz. Daha önce bu alanda ‘ZY.05.1-Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’ sorunu zayıf bir yön olarak değerlendirilmişti. Bu sebeple belirtilen ’Str.1.3.2stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; HDF.1.3.2.11-Entegre et, süt ürünleri, konserve ve dondurulmuş gıda üretim tesislerine sahip çıkmak’ ve ‘HDF.1.3.2.12-Soğuk hava depoları, paketleme ve pazarlama tesislerini teşvik etmek’ şeklinde 2 hedef öngörülmüştü.  

    

Susurluk için  ’LOJİSTİK’ sektörü açısından Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması işin başında önemli bir zayıflık. Gerçekten de Lojistik sektöründe sadece güçlü ulaşım ağları üzerinde bulunmanın yeterli olmadığı, bu alanda GEREKLİ LOJİSTİK ALTYAPISI OLMASININ, İLAVE OLARAK GÜÇLÜ FIRMALARA, LOJISTIK TESISLERE VE BAĞLANTILARA SAHIP OLUNMASI gerektiği çok açık. Kuşkusuz daha önemli olan konu; bu faaliyetlerin ancak MÜMBIT BIR ÜRETIM ALT YAPISI ÜZERINE BINA EDILEBILECEĞI. LOJİSTİK MERKEZLER; FARKLI İŞLETİCİ VE TAŞIYICILARLA ULUSAL VE ULUSLARARASI, YÜK TAŞIMACILIĞI, DAĞITIMI, DEPOLAMA VE DİĞER TÜM HİZMETLERİN YAPILDIĞI ALAN OLARAK TANIMLANIYOR. Lojistik ve taşımacılık şirketleri ile ilgili resmi kurumların içinde yer aldığı, her türlü ulaştırma moduna (karayolu, demiryolu, havayolu, denizyolu vb.) etkin bağlantıları olan, DEPOLAMA, BAKIM-ONARIM, YÜKLEME-BOŞALTMA, ELLEÇLEME, TARTI, YÜKLERİ BÖLME, BİRLEŞTİRME, PAKETLEME VB. FAALİYETLERİNİ GERÇEKLEŞTİRME İMKÂNLARI OLAN ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli, aktarma alan ve donanımlarına sahip bölgeler. Karayolu, demiryolu, denizyolu ve yerine göre havayolu erişimi ile KOMBİNE TAŞIMACILIK İMKÂNLARININ OLDUĞU DEPOLAMA VE ULAŞTIRMA HİZMETLERİNİN BİRLİKTE SUNULDUĞU MERKEZLER. Yapılması planlanan 16 adet lojistik merkeze bakıldığında ülkemizin her bölgesinde  ÖNCELİKLE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİYLE BAĞLANTILI OLARAK, YÜK TAŞIMA POTANSİYELİNİN YOĞUN OLDUĞU BÖLGELERDE YAPILDIĞI gözleniyor. Bu bakımdan ilçemizde şu an için herhangi bir lojistik merkez oluşumunun bulunmaması acilen telafi edilmesi gereken bir zafiyet. Ancak ORTA VADEDE BU ALANDA GÜÇLÜ HALE GELMEMİZ DE ŞAŞIRTICI OLMAZ. Zira TCDD tarafından yapılan lojistik merkezler, iltisak hatları, Marmaray, Kars-Tiflis-Bakü, Kars-Nahcivan-İran, Nusaybin-Musul-Basra Demiryolu Projesi, Van Gölü Feribot Geçişi, Kavkaz-Samsun ve Derince-Tekirdağ, Bandırma-Tekirdağ Feribot Projesi vb. projelerin yapım çalışmaları sürüyor. O halde StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’şeklindeki Stratejik amacımızı gerçekleştirmek üzere ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyerek bu noktada ÖNCELİKLE EN GÜÇLÜ BULUNDUĞUMUZ TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI ÜRÜNLERİN SEVKİYATINA VE PAZARLANMASINA DAYALI HEDEFLERİMİZİN BAŞARILMASI gerekiyor. Bu bağlamda ENTEGRE ET, SÜT ÜRÜNLERİ, KONSERVE VE DONDURULMUŞ GIDA ÜRETİM TESİSLERİNE SAHİP ÇIKMAK stratejik öncelikli bir konu. Fakat bunun sözde değil fiiliyatta somut adımlarla yapılması gerek. Örneğin; hemen beraberinde bölgede SOĞUK HAVA DEPOLARI, PAKETLEME VE PAZARLAMA TESİSLERİNİ TEŞVİK ETMEK şart. Böylece söz konusu hedeflerle Lojistik alt yapımızın sağlam temellere dayalı olarak güçlenmesi mümkün olabilir.

                        Bu haftanın ikinci bahsi ‘06- ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’               hedefleri. Daha önce bu alanda üç fırsat;  FRS.06.1-Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması’, ‘FRS.06.2-Bölgemizde biyogaz kapasitesi varlığı’ ve ‘FRS.06.3-Güneş enerjisi projeleri’ olarak belirlenmişti. Yapılan çalışma sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ’HDF.1.3.2.13-Rüzgâr, güneş ve biyogaz enerjisi üretim alanlarını belirlemek’, ‘HDF.1.3.2.14-Bu alanlarda yatırım yapılmasını kolaylaştırıp desteklemek’, ‘HDF.1.3.2.15-Bu sektörde faaliyet gösterecek esnafın yönlendirip teşvik etmek’ ve ‘HDF.1.3.2.16-Meslek lisesinde bu alanda eğitim verilerek sektöre eleman yetiştirilmesi’ şeklinde 4 hedef öngörülmüştü.

‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş değerlendirilebilecek fırsatlar görünüyor. Çünkü TÜRKİYE’DE İZLENEN ENERJİ KAYNAKLARININ ÇEŞİTLENDİRİLMESİ POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE BAZI UYGULAMALAR BÖLGEMİZDE DE GİDEREK YAYGINLAŞMIŞ BULUNUYOR. Bu bağlamda yakın çevremizde RÜZGÂR GÜCÜNÜ YENİLENEBİLİR ENERJİYE DÖNÜŞTÜREN pek çok ilçe var. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda da artan şekilde GÜNEŞ ENERJİSİNDEN YARARLANMA PROJELERİ görebileceğiz. Şimdiden güneş gören bazı kıraç ve yamaç arazilerde güneş panelleri çoğalıyor. İleriki dönemlerde bu tip projelerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Aynı şekilde BÖLGEMİZ YÜKSEK TARIM VE HAYVANCILIK BİRİKİMİ İLE ÜLKENİN EN ÖNEMLİ BİYOGAZ/BİOKÜTLE ÜRETİM MERKEZLERİNDEN OLMAYA ADAY. Özellikle bizim de yakın olduğumuz Bandırma Alt Planlama Bölgesi bu açıdan öne çıkıyor. Gönen’de ve Edincik’te biyogaz/biokütle enerji santralleri kurulup faaliyete geçti bile. BİZ NİYE BÖYLE BİR SANTRALE SAHİP OLMAYALIM Kİ? Susurluk bir fırsat olarak önümüzdeki orta vadede bu rüzgârı görüp değerlendirmelidir. Bu açıdan bölgemizde; Rüzgâr enerjisi üretiminin yaygınlaşması, hayvancılık faaliyetine bağlı olarak mevcut  biyogaz kapasitesi varlığı ve gelişmekte olan Güneş enerjisi projeleri kuşkusuz  Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış 'Fırsat’ örneği. DEVLETİMİZİN BU YÖNDE ATTIĞI HER ADIM İLÇEMİZ İÇİN DE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN STRATEJİK BİR FIRSAT. O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyeceğiz demektir. ODAKLANMAMIZ GEREKEN ŞEY; BU FIRSATLARDAN AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANABİLMEK. Bu bağlamda ilk hedefimiz; RÜZGÂR, GÜNEŞ VE BİYOGAZ ENERJİSİ ÜRETİM ALANLARINI BELİRLEMEK, ikincisi ise  BU ALANLARDA YATIRIM YAPILMASINI KOLAYLAŞTIRIP DESTEKLEMEK olmalı. Ayrıca bölgemizde kurulacak bu gibi tesisler için ilçemizde bir an evvel montaj, bakım, onarım ve işletme yan sanayisinin oluşumu da önemli. Bu nedenle BU SEKTÖRDE FAALİYET GÖSTERECEK ESNAFI YÖNLENDİRİP TEŞVİK ETMEK,  ayrıca MESLEK LİSESİNDE SEKTÖRE ELEMAN YETİŞTİRİLMESİNİ SAĞLAMAK stratejik hedefler olarak öne çıkıyor.

Bu haftanın son konusu ‘07-TURİZM’ alanında belirlenmiş olan hedefler. Daha önce bu alanda ‘FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması’ ve ‘FRS.07.2-Jeotermal yatırım potansiyeli’ şeklinde iki fırsat belirlenmiş ve üzerinde çalışılmıştı. Sonuçta belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun olarak, ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; HDF.1.3.2.17-İlçemizde alternatif turizm alanlarını belirlemek’, ‘HDF.1.3.2.18-Bu alanların duyurulmasını ve tanıtımını sağlamak’, ‘HDF.1.3.2.19-Rehberlik yapacak gençler yetiştirmek’, ‘HDF.1.3.2.20-Meraklısını doğa yürüyüşü, av ve çiftlik turizmi, yöresel ürün ve tadlarla buluşturmak’, ‘HDF.1.3.2.21-Turizm Yatırım danışma ve destek hizmeti vermek’, ‘HDF.1.3.2.22-Büyükşehirlerde oturan Susurluklu emeklileri köylerinde yaşamaya çağırmak’ ve ‘HDF.1.3.2.23-Organik üretim yapmak üzere köyde yaşama çağrısı yapmak’şeklinde 7 hedef öngörülmüştü.

Hiç kuşku yok ki bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak ‘07-TURİZM’  sektöründe de var olabilmeliyiz. ALTERNATİF TURİZM BU AÇIDAN SUSURLUK İÇİN GÜÇLÜ BİR ÇIKIŞ YOLU SUNUYOR. Hatta bu bir tercihten ziyade mecburi istikamet gibi.  Bu konuyla ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş değerlendirilebilecek ‘Fırsatlar’ da var. Örneğin bölgemizdeki Alternatif turizm talebinin giderek artması , termal turizm için kullanılabilecek Jeotermal yatırım potansiyeli bu bağlamda Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer dış fırsat olarak gözüküyor. Elbette ALTERNATİF TURİZM KAVRAMI KİTLE TURİZMİNDEN FARKLI BİR YAKLAŞIM. Bu süreç YAVAŞ YAVAŞ GELİŞEN BİR TURİZM HAREKETLİLİĞİNİ, OPTİMUM KÂRLILIĞIN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASINI, UZUN VADELİ PROGRAMLARLA TURİSTİK GELİŞME SAĞLANMASINI, ÇEVRE DEĞERLERİNE SAYGIYI VE ÇEVREYLE BÜTÜNLEŞMEYİ DE İFADE EDİYOR.  Alternatif turizm faaliyetlerini tercih edenler çevreye daha duyarlı, daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha bağımsız hareket edebilen, araştırma ve inceleme ruhuna sahip, gezdiği yerlerde daha çok para ve zaman harcayan insanlar. Bu bağlamda ‘YAYLA SENİ BEKLİYOR’, ‘KÖYÜNE DÖN’, ‘TARLADAN KENDİN TOPLA’, ‘DALINDAN KOPAR YE’, ‘ORMANDA KAMP’ VB. ÇEŞİTLİ AKTİVİTELER FARKLI ZEVKLERE SAHİP ŞEHİRLİ İNSANLARA OLDUKÇA CAZİP GELİYOR. Ayrıca DOĞA SPORLARI da giderek yaygınlaşıyor. Temiz hava ve muhteşem manzaralara karşı günün her saati aktif bir tatil geçirilebiliyor. Meselâ İLÇEMİZDEKİ COĞRAFİ ŞARTLAR, FLORA VE FAUNASIYLA AV TURİZMİNE UYGUN. Orta vadede belli esaslara uyularak geliştirilecek olan ‘AV TURİZMİ’ BİR ALTERNATİF TURİZM TÜRÜ OLARAK İLÇEMİZ EKONOMİSİNE KATKIDA BULUNABİLİR. Yine, şehir hayatının olumsuzlukları içinde bunalan İNSANLARIN DOĞAL ORTAMLARA OLAN ÖZLEMLERİ ‘ÇİFTLİK TURİZMİ’ GİBİ BİR TÜRÜN ORTAYA ÇIKMASINA SEBEP OLMUŞ DURUMDA. Hatta bu yüzden SON YILLARDA ŞEHİRLERE YIĞILAN İNSANLARDA KIRLARA YÖNELİK BİR TERS GÖÇ OLGUSU GÖRÜLMEKTE. Bu trend de İNSANLARIN ALTERNATİF TURİZM ÇEŞİTLERİNDEN ÇİFTLİK TURİZMİNE YÖNELMESİNE SEBEP OLUYOR. Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejisi izleyeceğiz. O halde ODAKLANMAMIZ GEREKEN ŞEY ÖNÜMÜZDEKİ DIŞ FIRSATLARDAN AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANABİLMEK olmalı. Bu bağlamda ilk hedefimiz; İLÇEMİZDE ALTERNATİF TURİZM ALANLARINI BELİRLEMEK olacaktır. Doğal olarak  BU ALANLARIN DUYURULMASINI VE TANITIMINI SAĞLAMAK yapacağımız ikinci şey olur. Ayrıca velev ki GELİR GEÇER YOLCU BİLE OLSA İLÇEMİZE GELECEK HER TURİST İÇİN REHBERLİK YAPACAK GENÇLER YETİŞTİRMEK gelecek için son derece değerli bir öngörü olacaktır. Bu arada Susurluk’ta öncelikle mümkün olan MERAKLISINI DOĞA YÜRÜYÜŞÜ, AV VE ÇİFTLİK TURİZMİ, YÖRESEL ÜRÜN VE TADLARLA BULUŞTURMA ETKİNLİKLERİ de ihmal edilmemeli. BU TÜR ETKİNLİKLERİN YIL İÇİNE YAYILMASI VE EN ZİRVE NOKTANINSA ÖZELLİKLE 5 EYLÜL HAFTASINA DENK GETİRİLMESİ ÖNEMLİ. Bu arada YATIRIM YAPACAKLAR VE KURULACAK TESİSLER İÇİN İLÇEMİZDE TURİZM YATIRIM DANIŞMA VE DESTEK HİZMETİ VERMEK de ihmal edilmemesi gereken bir diğer faaliyet. Gelecekte yoğun ve stresli büyük kent yaşamından kaçışları daha fazla göreceğiz. Bu bağlamda daha bugünden ŞEHİR HAYATINDAN KAÇARAK KÖYE YERLEŞENLERİN SAYISI BİR HAYLİ ARTMIŞ VAZİYETTE. Kentte bunalan MODERN BİREY İÇİN DOĞAYA KAÇIŞ, YALIN KÖY HAYATI, ORGANİK TARIM, SÜKÛNET VE İNZİVA ÖZLEMİ GİDEREK BÜYÜYOR. Bir yandan da harika doğası olan köylerimiz boşalmaya devam ediyor. KÖYLERİN TERKEDİLMİŞ, METRUK VE MAHZUN HALLERİ YÜREKLERİMİZİ BURKMAKTA. O zaman hem BU OLUMSUZ GİDİŞİ DURDURMAK HEM DE ‘ALTERNATİF HAYAT’ TREND FIRSATINI DEĞERLENDİRMEK ÜZERE ilk etapta BÜYÜKŞEHİRLERDE OTURAN SUSURLUKLU EMEKLİLERİ KÖYLERİNDE YAŞAMAYA ÇAĞIRMAK la işe başlayabiliriz. Sonrasında UYGUN OLAN KÖYLER İÇİN DOĞAYA ÖZLEM DUYAN UYGUN KİŞİLERE ORGANİK ÜRETİM YAPMAK ÜZERE KÖYDE YAŞAMA ÇAĞRISI YAPMAK NEDEN MÜMKÜN OLMASIN Kİ? Böylece hem cazibe merkezi olma stratejik amacımıza hem de konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme stratejimize uygun olarak ALTERNATİF TURİZM KAYNAKLARIMIZI GELİŞTİRMİŞ OLABİLİRİZ.

Susurluklular için DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’ ’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ çok çok önemli değerler. Geçmişi ve konumuyla bu hep böyleydi, böyle de sürecek. Kaldı ki eminim Susurluklular konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini gelecekte çok daha fazla bilecekler. Yapılacak çok şey var. Bu stratejik hamleler için elbette içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız var. Onların bu sürece dahil olmaları ve aktif destekleri önemli. DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’, ‘DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve Bölgede halen var olan ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’in de bu süreçte hiç kuşkusuz oldukça stratejik bir değeri olacak. Kaldı ki her konuda ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ilçemiz için avantaj sağlamaya devam ediyor olacak. Yine orta ve uzun vadede ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını beklemek yanlış olmaz. Ancak Susurluğun bir yandan bölgede cazibesi artarken diğer yandan da ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması da şart. İşte bütün bu değerler öngördüğümüz hedeflerin gerçekleşmesinde bize temel oluşturacak, hayat ve güç verecek unsurlar. Onlarsız geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Köklerine yaslanmayan hiçbir hareketin geleceği de yoktur. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık gerektiriyor. Nitekim bu amaçla; yerine göre Tic.San.Odası Borsa (TSOB), yerine göre Kaymakamlık (K) liderliğinde; Belediye (B), Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP), Esnaf sanatkâr Odası (ESO) ve Stratejik Plan Ekibinin (SPE) birlikte hareket etmeleri lazım.  Elbette yine yerine göre İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü (İMEM), İlçe Halk Eğitim Müdürlüğü (İHEM), Ziraat Odası (ZO) ve Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine aktif olarak katılmalı. Kuşkusuz bazen üst seviyeden Siyaset gücüne (SG) de ihtiyaç olacak. Ayrıca yetki alanı gereği;  Kalkınma Bakanlığına (KB), Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanlığına (UAB), Turizm Bakanlığına (TZB), Tarım Orman Bakanlığına (TOB) da başvurmamız gerekecek. Ancak her konuda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri durumunda. 

yyalcin3@gmail.com