19 Kasım 2013 Salı

035 15 Mayıs 2013 Çarşamba 00:28 HAYATIN İKİ YÜZÜ......................İyilik ve kötülük(5)

İyilik ve kötülük(5)


En iyi kimse; kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi olarak tanımlanmış. (1) Bence bu muhteşem bir tarif.  Demek ki iyi kimse, hem kendisi iyi olan, hem de başkalarına kötülük etmeyeceği gibi onların da iyi olmasına çalışan kimse oluyor. Hatta insanı şerefli ve yüce yapan sır iyilik yapmakta gizli sayılmış ve iyilik yapmak müslümanın en önemli özelliklerinden görülmüş.  

Hatta o kadar ki bu konu bir iyilik  ölçüsü  olarak "Hasenen seni sevindiriyor, seyyien de seni üzüyorsa, sen müminsin" denilecek kadar da önemsenmiş. 

Hasene; Arapça'da iyilik, güzellik, sevab, iyi âkibet, iyi söz ve iş, nimet gibi iyiliğin ve güzelliğin her türünü anlatmak için kullanılan bir kelime. Karşıtı ise, suç, kötülük, günah demek olan "Seyyie" oluyor.

İnanan insan için en değerli ve en önemli husus kuşkusuz cehennemden kurtulmak ve korunmak olmalı. Anlaşılan bunun da yolu iyi olmak ve iyilik yapmaktan geçiyor. Çünkü, Kur’ân-ı Kerimde en büyük iyiliğin kişinin kendi nefsine yaptığı iyilik olduğu belirtiyor. Bunlar; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak,  sonra da Allah için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara , güçsüzlere ve isteyenlere sevdiği mallarından harcamak,  sözlerini yerine getirmek, sıkıntılı zamanlarda sabretmek  olarak sayılıyor.  Yani kurtuluşun anahtarı güzel ahlakın tamamı.

Bütün bu teşviklerin ve tavsiyelerin amacı ise “İyi insan” modeli oluşturmak ve iyilikleri alışkanlık haline getirmek oluyor.
Buna göre, iyi olmak için iyilik yapılacak, iyilik istenecek ve iyilik düşünülecektir. Çünkü, iyilik insanın sahip olabileceği en büyük zenginlik kaynağı durumunda. Herşeyden önce insanın bizzat kendisi için ahiret azığı ve gerçek sermayesi.  Sonuçta, ne verirseniz onu alırsınız. İyilik eken iyilik biçecek, iyilik bulacaktır.  Kötülük yaparsanız da layığınızı bulursunuz. Atalarımız “Rüzgâr eken fırtına biçer” diye boşuna dememişler.

İnsan ne için iyilik yapar ?  Allah bilsin diye mi ? Yoksa ah ne kadar da iyi bir insanım demek için mi ? Belki de iyilik yaparak daha huzurlu olabileceğine inanıyordur. Olsun, bunların hepsi aslında iyilik bulmak için iyilik yapmak değil midir ?

Tabi ki iyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık beklenmeyecektir. Zira, karşılık beklentisi ticarete girer. Öte yandan bir gün peygamberimizin (sav) “Hayırlı bir iş yapıp ta insanların kendisini methettiği kimse hakkında” (2) “Bu, mü’minin dünyada iken peşin aldığı mükâfattır” dediği nakledilir. Bu hadis iyiliğin dünyadaki mükâfatını hatırlatmakta ve kişi bununla gururlanmadığı ve başa kakmadığı sürece de ahiretteki mükâfatı müjdelenmektedir. Yine de iyi insanlar zaten karşılıksız iyiliği alışkanlık haline getiren insanlardır. Hatta onlar iyiliği iyiliğe karşılık olarak değil, kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. Çünkü karakterleri kötülüğe müsait değildir.

Allah indinde herkes, insan olarak eşit yaratılmış. Bir hadis-i şerifde bu konuda "İnsanlar eşittir" (3) buyuruluyor. Bu nedenle de "Layık olana da, olmayana da iyilik et!"(4) denilmiş ve ayrım gözetmeden herkese iyilik etmek tavsiye edilmiştir. Bu nedenle iyilik kötülükle karşılık görse de terk edilmeyecektir.  Hz. Ali'nin (ra) “İyilik Allah’ın emridir, kötülük ise nefis ve şeytanın isteğidir. Ben elbette Allah’ın emrine uymakla mükellefim!” dediği nakledilir.

Elbette iyiliğin değerini ancak iyiler bilir. Onlara iyilik etmek iyidir ve zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, iyiliğe layık olmayana iyilik etmek sonra pişmanlık doğurabilir. Dikkat etmek gerekir. Zaten bunun için "İyilikten maraz doğar" denilmemiş midir ? Ancak, inanırız ki, kötü kimse hiçbir menfaat beklemeden sırf Allah rızası için iyilik eden kimseye zarar vermeye kalksa da, başarılı olamaz. Zira iyilik eden, aslında kendine iyilik etmiş olur. Ayrıca iyiler iyiliklerine devam ettikleri sürece kötüler kötülüklerinin cezasını bulacaklardır. Çünkü Hz. Süleyman (as) “Kötülerin evlerinden sefalet asla eksik olmaz” demiştir.

Bir düşüncenin ve hareketin iyilik olarak değerlendirilmesi için insanda öncelikle "niyet" olmalı. İlaveten iyilikler usulüne uygun olarak ve en iyi şekilde yapılmalıdır. Belki böylece, en kötü bir insan bile güzel sözle yola gelebilir.

Bu anlamda iyi söz ve güzel davranışların en güzel örneklerini peygamber efendimizde (s.a.v) bulmamız mümkündür. O  kendisine yapılan bütün kötülükleri ve kabalıkları unutmuş, kavmine ve kabilesine her zaman lütufla ve keremle muamelede bulunmuştur. Öyle ise mü’minlere daha nazik, daha kibar ve daha yumuşak huylu olmak yaraşır. Hz. Yusuf (as) da kendisini kuyuya atan kardeşlerine aynı şekilde davranmamış mıydı?

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde insanı “pek aceleci" (5) olarak vasıflandırmış. Ancak bu makbul görülmemesine rağmen Peygamberimiz (sav) “iyilik yapmada acele etmelisiniz(6) buyuruyorlar. Neden ? Çünkü, insan her an ölümle karşı karşıya olduğu için iyilikte acele etmek durumundadır. Hatta Peygamberimizin (sav) “İyilik yapmada acele ediniz. Neyi bekliyorsunuz?" (7) buyurarak ümmetini ikaz ettiği nakledilmektedir.

Atalarımız “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu haber vereyim” demişler. Çünkü, insanı yola getiren de yoldan çıkaran da arkadaştır. Salihlerle beraber olan salih, iyilerle beraber olan da onlardan sayılmış. Hz. Ebubekir (ra) peygamberimizin (sav) yanında yer aldığı için “Sıddık”, Hz. Ömer yine peygamberimizin yanında yer tuttuğu için “Adil” oldu. Hz. Ali’yi (ra) peygamberimizden ayrılmadığı içindir ki “İlim ve Hikmet” denizi oldu. Ashab-ı Kehfin köpeği bile onların yanında yer aldığı için cennetlik olmadı mı?

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu belirtiyor. İyiliği emretmekse doğal olarak iyilerin ve iyi düşünceli olanların işidir. Kalbinde kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar. Bu nedenle iyiliği emredenler iyi insanlardır ve iyiliği emretmek de en az iyilik yapmak kadar önemli görülmüştür.

Elbette ki insan akıl ve irade sahibidir.  Aklı ve iradesi sonucu yaptıklarını sahiplenebilir ve onunla övünmeye hakkı vardır.  Ancak, kendi iradesi ve aklının eseri olmayan ırkı, güzelliği ve emeği olmayan şeylerle de övünemez, övünmemelidir. Bu anlamda insanın Allah’ın takdir ettiği ve kendisine verdiği güzel duyguları ve ahlakı ile gururlanmaya hakkı yoktur. (8) Hz. Ali’ye (ra) sormuşlar: “İnsan kendisini kötülerden olduğunu ne zaman bilir?” Cevap vermiş “Kendisini iyilerden bildiği zaman…” Bu nedenle insan iyiliklerini; imanla, iyi niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenmelidir.

Demek ki bu konuda şükür çok önemli. Mesela insanın namazı onun Allah’a karşı şükran ifadesidir ve her rekâtında “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun” (9) ayeti okunarak bu teşekkür yapılır. Bu nedenle iyiliği bilmek ve iyiliğe mukabil teşekkür etmek doğal bir insanlık gereğidir.  İnsanı hayvandan ayıran en belirgin özelliklerinden birisi de budur herhalde. Onun içindir ki insanın gördüğü iyiliği iyilik olarak anlaması ve yapana teşekkür etmesi onun insanlığından kaynaklanır.

İnsan sanki iyilik yapmak var olmuştur.  Bunun için insanda öncelikle "niyet" olmalı. İyi olmak için iyilik istenecek, iyilik düşünülecek ve iyilik yapılacaktır. Amma iyilikler de usulüne uygun ve en iyi şekilde yapılmalıdır. İyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık beklenmeyecektir. En iyi kimsenin de kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi olduğu haber verilmektedir. Sonuçta cehennemden korunmanın yolu bile iyi olmak ve iyilik yapmaktan geçiyor. Şu kısa dünyada insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapıyor.  İyilik eken iyilik biçecek, iyilik bulacaktır. 

İyi insanlar iyiliği alışkanlık haline getirmişlerdir. Hatta onlar kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. Bu anlamda ayrım gözetmeden layık olana da, olmayana da iyilik edilmesinin tavsiye edilmesi boşuna değil. Çünkü, bütün insanlar eşit yaratılmış. Elbette iyiliğin değerini iyiler bilir ve onlardan zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, Dikkatli olmak gerek.

İnsan iyiliği yapmaya gücü yetmese hiç olmazsa iyilik yapacak olana yol göstermeli ve yardımcı olmalıdır.  Çünkü, iyiliğe sebep olan onu yapan gibi değerlendirilecektir. Ayrıca duada Allah’tan İyilik İstenmeli, iyilerle beraber olmalı, kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu da bilmelidir. Zira iyiliği emretmek de en az iyilik yapmak kadar önemli görülmüş. İşte yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu belirtiyor. Kalbinde kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar.

Ancak, insan iyiliksever olduğu kadar, iyiliğin değerini de bilmeli, kendisine iyilik yapana teşekkür ve duayı da esirgememelidir. Böylece insan iyiliklerini; imanla, iyi niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenebilir.

------------------------------ 
(1) "Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır."(Tirmizî)
(2) Bir gün peygamberimize (sav) “Hayırlı bir iş yapıp ta insanların kendisini methettiği kimse hakkında ne buyurursunuz?” diye soruldu. Peygamberimiz (sav) “Bu, mü’minin dünyada iken peşin aldığı mükâfattır” (Müslim)
(3) "İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir.) [İbni Lal]
(4) "Layık olana da, olmayana da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna layıksa ne iyi. Layık değilse, sen iyilik edicilerden olursun." [İbni Neccar]
(5) “İnsan pek acelecidir” (İsra, 17:11)
(6)Acele şeytandan teenni ise Rahmadan’dır; ancak iyilik yapmada acele etmelisiniz ki şeytan ve nefis sizi ondan vazgeçirmesin” (Taberani)
(7) “İyilik yapmada acele ediniz. Neyi bekliyorsunuz? Güç yetiremediğiniz ihtiyarlığı mı, yoksa aniden gelecek olan ölümü mü? Veya fitnesi gizli olan deccalı mı bekliyorsunuz?” (Tirmizi)
(8) Bediüzzaman’ın ifadesi ile “İnsan kendisine takılan göz, kulak, kalp ve akıl ile övünemez. Zira kendi malı değildir. Allah’ın takdir ettiği ve kendisine verdiği güzel duyguları ve ahlakı ile övünmeye hakkı yoktur. Zira onları da kendisine veren ve iyilik yapma kabiliyeti ile insanı yaratıp, ondan iyilikleri isteyen ve bunun sebeplerini yaratan Allah’tır. Öyle ise bunların hakiki sahibi odur ve insanın bütün bunlara karşılık ancak imanla, iyi niyetle, ihlâsla ve teşekkür ederek bunlara sahiplenmiş olur."
(9)Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun!” (Fatiha, 1:1)
(10) “Kardeşini güleryüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme ve basite almayınız” (Buhari)
(11) Bir gün Hz. Ali (ra) “Ben kimseye iyilik veya kötülük yapmadım” der. Yanındakiler şaşırırlar. “Nasıl olur? Siz daima insanlara iyilik yapmak için çırpınıp kendinizi helak ediyorsunuz” derler. Hz. Ali (ra) “Kime iyilik yapmışsam sevabını ben aldım, kötülüklerimin günahı da bana aittir. O halde bilin ki ben iyiliği de kötülüğü de nefsine/kendime yapıyorum” demiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder