17 Kasım 2013 Pazar

007 21 Aralık 2012 Cuma 13:23 İŞ DOKTORU....................................Himmet de ne ola ki ?

Himmet de ne ola ki ?


"Buraya değil eğri bir adam, eğri bir odun bile giremez."
Yunus EMRE

Yunus bir derviştir, büyük bir ozandır. Belki vardır, belki yoktur. Anadolu toprakları belki birden çok Yunus yetiştirmiştir. Bilemem. Ancak, Yunus bana asırlar öncesinden öyle bir ders verdi ki, onu unutmam mümkün değil. Şiir mi sevdirdi, aşk mı öğretti, yoksa Hak'ka mı yaklaştırdı. Evet. Bunların hepsi doğru. Ama bana asıl gösterdiği yol galiba; aşkla çalışmak, dosdoğru hizmet etmek ve kalite bilinci oldu. Ne alakası var diyeceksiniz. Bakın anlatayım.

Erenler yurdunda himmete ulaşmanın ilk şartı teslimiyet ve hizmete talip olmaktır. Bu Yunus için de böyle oldu. Şeyhine "Ne hizmet varsa yaparım"dedi. Tabduk da Yunus'u, Dergâhı'ndaki odunculuğa tayin etti. Kimi işler, görünüşte sıradandır. Onun nasıl bir sonuca yol açacağı önceden bilinemez. İster hizmetli olun, ister memur ya da yönetici farketmez. İşini ciddiye almak, insana, kuruma ve içinde olduğu çevreye ne kadar önem verdiğini gösterir. Ürettiği iş kalitesi iç dünyasının düzgünlüğünü de yansıtır bir bakıma. Yunus'un "Oduncu Yunus" olması elbette tesadüfî değildir. Yunus da, görünüşte odunla ilgilenir, onların eğriliklerini düzeltmeye çalışırken, hakikatte kendi nefsini terbiye etmekte ve düzeltmektedir. Vurduğu her balta darbesi, nefsinin hastalıklı hâllerinedir.

Yunus Emre'nin, her seferinde Dergâha düzgün odunlar getirmesi insanların konuşmasına neden olur. "Öyle ya nihayetinde odun yanacaktır. Ha düzgün olmuş ha eğri. Memleketi o mu kurtaracaktır yani, enayilik bu başka bir şey değil ! İşgüzar ne olacak." Onun arkasından tıslayan bu sözler size de yabancı gelmedi değil mi ? Çok tanıdık. Fakat, Yunus ısrarla ormandan ya düzgün odunları seçmekte ya da olmayanları yontup düzgün hâle getirmektedir. 

Aslında, Yunus, için bu hizmet bütün yönleriyle tam bir olgunlaşma sürecidir. Kendi deyimiyle; "Hamdık, piştik elhamdülillah !" diyecektir sonraları. O, dağda önce kendiyle ve Hak'la baş başa kalmanın yolunu bulmuş, bu süreç içerisinde zaten çok saf olan gönlünü daha da saflaştırmış olmalı. Varlıkların esrarlı dilini öğrenmiş, her biri bir âyet hükmündeki tabiatta bulunan varlıklar üzerinde derin tefekkürlere dalmıştır. Etrafında ağaçlar, hayvanlar, kuşlar, akan sular, gökyüzü yani bütünüyle tabiat vardır. Ama onun gibi can gözüyle bakabilen için görünen hiçbir şey, göründüğü gibi değildir. Böylece, olup bitenlerin hikmetini kavrar. Tabi bu içsel eğitim, Dergâhta yapılan sohbetlerle, verilen derslerle de desteklenmektedir.

Sonunda Tabduk Emre bile: "Yunus Can, dağda hiç mi eğri odun yok ki sen hep düzgün odun getirirsin" diye sorar. Yunus da "Şeyhim, burası öyle bir kapı ki, buraya değil eğri adam, eğri odun bile giremez." der.

İşini ciddiye almak


Bu hikayeyi bir tasavvufi kıssa gibi okuyabilirsiniz. Bağlılık, sadakat, nefsin terbiye edilmesi, arzu edilen "Himmet"e ulaşılması gibi. 

Şüphesiz bunlar önemlidir. Fakat ben bu misalde zahirdeki görüntüden çok daha farklı bir şey gördüm. Yunus ile aslında asırlar öncesinden bir "Kalite" tarifi yapılmıştı. Bugün bildiğimiz kalite yaklaşımlarında eksik olan; insanla yüceltilmiş, inançla yoğrulmuş ve aşkla lezzetlendirilmiş kaliteli hizmet anlayışı. 

Siz ne dersiniz ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder