22 Kasım 2013 Cuma

072 25 Eylül 2013 Çarşamba 11:24 ESKİMEYEN KELİMELER.............Halim / Tecessüs / Tevekkül / Hamiyet

Halim


Hâlim, günahları bağışlayan ve cezalandırmada acele  [1] etmeyen, öfkesine yenilmeyen, cahillerin ve asilerin isyanı kendisini öfkelendirmeyendir. Halim ismi, gücü olduğu halde bağışlayana verilir; gücü olmadan bağışlayana bu isim verilmez. 

"el-Halim" kelimesi Kur'an'ın onbeş yerinde [2]  geçer. Bunlardan on birinde Allah'a izafe edilmiştir. Tek başına kullanılmamış, altı ayette "bütün günahları bağışlayan" anlamındaki "el-Gafûr", üç ayette "hakkıyla bilen" anlamındaki "el-Alim", bir ayette "her şeyden müstağni olan, kendi dışındaki her şeyin O'na muhtaç olduğu varlık" anlamındaki "el-Gani", bir ayette de "az iyiliğe çok mükafat veren" anlamındaki "eş-Şekür" ismiyle birlikte anılmıştır.

Allah, Halim'dir. Cezaları erteleyen veya tamamen kaldırandır. O, cezayı hak edenleri cezalandırmada acele davranmaz, tevbe etmeleri için onlara süre verir. Dilerse, acil ceza verilmesi gereken günahlar için anında cezalandırır. Ancak, O'nun hilmi, günahkarlara süre tanımaktadır. 

Halim; (arapça) erkek ismidir. Ancak allah'ın isimlerinden olması sebebiyle "abd (kulu)" takısı alarak kullanılması tercih edilir. Zaten bu ismi bilen, Allah'a daha fazla sevgi besler, sözüne bağlı kalır, vaadini yerine getirir. Gördüğü ayıpları örter, kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmez. Bu yüzden halim kelimesinin insanlar için sözlük anlamı; sessiz sakin, tabiatı yavaş olan, yumuşak huylu, yumuşak ahlaklı, güler yüzlü, öfkesiz ve sabırlı demektir. 

Cenab-ı Hak ne kadar yumuşak bir kudrete sahiptir ki günah yapan ve sabahtan akşama kadar O'nu inkar etmekle uğraşan kullarına acele olarak azab etmiyor ve onlara mühlet veriyor. Bu da bizim için büyük bir nimettir. Belki aklımız başımıza gelir de tövbe ederiz. Rabbimiz de bizi bağışlar. 

Rabb'inin isyan edenlere karşı "Halim" olduğunu bilen her müslümanın, emirlerine aykırı davrananlara ve kendisine karşı çıkanlara da yumuşaklıkla davranması ve cezalandırmada [3] acele etmemesi gerekir. Nasıl ki Rabb'imizin bize yumuşak davranmasını istiyor ve seviyoruz, aynı şekilde bizde elimizin altında bulunanlara yumuşak davranmalı, böylelikle Rabb'imizin de hoşnutluğunu kazanmış oluruz. 

Bu yüzden bizler elbette Halim Rabbimize iman edenler olarak yumuşak huylu tatlı dilli, güler yüzlü, bal gibi sözlü olacağız. Bakın ki; su, yumuşacık ama kayaları deliyor. Kuru ağaçların tepesine çıkıp çiçeğe dönüşüyor. İbrahim'in yumuşaklığı Nemrut'un saltanatına son veriyor. 

Kaynak : DİB ve muhtelif
---------------
[1] Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görmektedir." (Fatır, 45)
[2] Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir." (Bakara, 235)
"Allah, kesinlikle tam bir bilgi sahibidir, halîmdir." (Hac 59)
"Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır." (Fatır, 41)
[3] Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez." (Şura, 40)


Tecessüs


Türkçe sözlükte "tecessüs" kelimesinin anlamı; belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma, merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı demektir. Yahya kemal belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma demek olan tecessüsü, doğuluların bir kusuru olarak görmektedir. 

Arapça bir kelime olan tecessüs, "cesse" fiilinin "tefa'ale" babının masdarıdır. Herhangi bir şeyin iç yüzünü, gizli tarafını, kusurunu araştırma, araştırma merakı, merak anlamındadır. Casus kelimesi de aynı kökten türetilmiştir.

Tecessüs, daha çok kötülükleri, kusurları araştırmada kullanılan bir tabirdir. Tahassus kelimesi ise daha çok hayırda [1] kullanılır. Ancak, her iki kelime kötülük ve kusurları araştırma hakkında da kullanılabilirler. Evzâî, [2] tecessüsün her hangi bir şeyi araştırmak anlamına, tahassüsün de, bir topluluğun konuşmalarını onlar istemediği halde dinlemek veya kapıları dinlemek anlamına geldiğini söylemektedir.

İnsanların dokunulmaz hak ve özgürlüklerinden biri de gizli yönlerinin araştırılmamasıdır. Dinimiz, insan onuruna yaraşır bir şekilde davranmayı emretmiş, onun şeref ve haysiyetine saldırılmasına asla izin vermemiştir. 

Tecessüs, casusluk kelimesi ile aynı kökten gelen ve başkalarının gizli ve özel hallerini, ayıp ve kusurlarını araştırmak anlamına gelen, dinimizin yasakladığı bir davranıştır. Resulullah (s.a.s) , tecessüsü men etmiş, inanan insanlara bundan uzak durmayı tavsiye etmiştir. Böylece tecessüsün zararlı ve kötü bir şey olduğunu haber vermiştir. Çünkü dinimizde başkalarının ayıp ve kusurlarını ortaya çıkarmak değil; örtmek [3] esastır. 

Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi insanın hiç bir şekilde çiğnenemeyecek ve dokunulamayacak olan şerefi, haysiyeti, hak ve hürriyetleri vardır. Bunlardan biri de, gizli hususların araştırılmamasıdır. İslâm dini, bu şekilde fevkalâde mükemmel bir tarzda fertlerin haklarına riâyet etmeyi emretmiştir. İslâm'da insana, insan olma onuruna yakışır bir şekilde davranma emredilirken, onun hiç bir şekilde taciz edilmesine izin verilmemiştir.

Tecessüs kelimesi Kur'an-ı Kerim'de sadece bir ayette [4] geçmektedir. Yüce Allah bu ayette, imân sahibi olan kişilere seslenmekte ve onlardan, zararlı olan üç şeyden uzak durmalarını istemektedir. Bu üç şey; kötü zan, tecessüs (birbirlerinin kusurunu araştırma) ve gıybet (dedikodu) dir. Görüldüğü gibi tecessüs, Kur'an'da menedilen, yasaklanan şeylerden biridir. 

Aynı zamanda burada bir nevi, müminin vasıfları belirtilmekte, mümin tanıtılmaktadır. Buna göre müminler, kötü zan, tecessüs ve gıybetten uzak dururlar. Bu gibi güzel özellikleriyle diğer insanlardan farklı olurlar .

Kaynak : DİB ve muhtelif
---------------

[1] Nitekim Allah Teâla Yakup (a.s)'ın oğullarına şöyle dediğini haber vermektedir: Ey oğullarım! Gidin Yusuf'u ve kardeşini iyice arayın (araştırın). Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin..." (Yusuf, 12/87).
[2] İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, İstanbul 1985. VII, 358
[3] Sevgili Peygamberimiz tecessüsü yasaklayarak, İslam kardeşliğine zarar verecek her türlü davranıştan uzak durulmasını istemiştir (Buhârî, “Nikâh”, 46). Bu konuda rivâyet edilen bazı hadisler şöyledir:
"Zandan kaçının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüste bulunmayın, birbirinizin içyüzünü araştırmayın, birbirinizin sözlerine kulak kabartmayın, birbirinizle yarışmayın, birbirinizi çekememezlik etmeyin, birbirinize karşı buğzetmeyin, birbirinize sırtınızı dönmeyin ve ey Allah'ın kulları kardeşler olun" (İbn Kesir, Tefsir VII, 357).
"İnsanların ayıplarının peşine düşersen, şüphesiz onları fesada uğratırsınız" (İbn Kesir, Tefsir, VII, 358).
"Ey dili ile inanıp, iman kalbine işlemeyenler topluluğu, müslümanları gıybet etmeyiniz. Onların ayıplarını araştırmayınız. Kim onların ayıplarını araştırırsa Allah da onların ayıplarını araştırır. Allah kimin ayıbını araştırırsa onun evinin içinde dahi ayıbını açar perişan eder" (Ebu Davûd, Edeb, 40; Ayrıca bk. Tirmizî, Birr, 84).
"Kim hürmeti düşecek, şerefinden noksanlık olacak bir yerde müslümana yardımcı olmaz, onu yalnız bırakırsa Allah da yardımını istediği yerde onu yalnız bırakır. Kim şerefinden kaybedeceği, saygısının azalacağı bir yerde müslümana yardımcı olursa, yardımını istediği yerde Allah ona yardımcı olur" (Ebu Davûd, Edeb, 41).
"Bir adam İbn Mes'ud'a gelerek falancanın sakalından rakı damlıyor" dedi. ibn Mesûd ise ona şu şekilde cevap verdi: "Biz tecessüs etmekten nehyolunduk. Ancak açığa vurduğu zaman, onu yakalayabiliriz." Mücâhit de, Birbirinizin kusurunu araştırmayın" ayetinden maksat "açığa çıkanı alın, gizli kalanı bırakın, demektir" diye bu hususta açıklamada bulunmuştur (Seyyid Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'an, Beyrut 1971).
[4] "Ey iman edenler! Zandan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah 'tan korkun . Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir" (el-Hucurât, 49/12).


Tevekkül


Tevekkül, Allah'a teslim olmak, güvenmek, dayanmak, bağlanmak ve sığınmak anlamlarına gelmektir. 

Dini bir terim olarak anlamıysa, bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah'tan beklemek demektir. 

Tevekkül, kişinin bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra O'na güvenmek, sebeplere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak, Allah'tan gelene razı olmak, kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek; kalbin, her işte Allah-ü teâlâya îtimâd etmesi, güvenmesidir. 

Allah’a iman konusu içerisinde yer alan [1]  ve kalple ilgili bir amel olan tevekkül, Allah’ın; çalışanın emeklerini boşa çıkarmayacağına, vaadini yerine getireceğine, mutlak adil olduğuna, bütün olup biteni sonsuz ilim ve hikmetiyle çekip çevireceğine inanmak, kişinin kendisine düşen vazifeyi yaptıktan sonra neticeyi Allah’tan beklemesi [2] demektir. 

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy da bu konuyu şöyle özetler: “Allah’a dayan, sâye sarıl, hikmete râm ol Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”

Kur’an’ın tek başına bir ümmet dediği (Nahl, 16/120)ve Müslümanlara örnek gösterdiği (Mümtehine, 60/4)İbrahim (a.s.), iman ve tevekkülün zirvesini yaşamış [3] bir peygamberdir. 

İnsanın çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendisinin yapması gereken işleri Allah'a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir. Örneğin bir öğrenci dersine çalışmadan "Ben Allah'ın yardımına güveniyorum, Allah bana yardım eder" diyerek sınava girmesi yanlış bir düşüncedir. Çalışmadan, hiçbir çaba göstermeden başarılı olmaya beklemek tembelliktir, miskinliktir.

Kaynak : DİB ve muhtelif
---------------

[1] Mü'minler “Eğer mü’minler iseniz yalnızca Allah’a tevekkül edin.”(Maide, 5/23) emrine uyarak; “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum.”(Hud,11/88) niyazıyla “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! Derler.”(Al-i İmran, 3/173) Çünkü olgun mü’min bilir ki: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.”(Necm, 53/39-41)
[2] Peygamberimiz “Deveyi bağlayayım mı, yoksa salıverip de mi Allah’a tevekkül edeyim?” diye sorana “Deveyi bağla da öyle tevekkül et.” buyurmuştur. (Tirmizi, “Kıyame”, 60)
[3] Nemrutla mücadelesi sonunda çarptırıldığı ateşe atılma cezası infaz edilirken, “Allah bize yeter O ne güzel vekildir” (Buhari,“Tefsir”, 4563) diyerek Allah’a ne kadar güvendiğini ortaya koymuş, Yüce Allah da onun bu güvenini boşa çıkarmamış “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol”(Enbiya, 21/69)diyerek ona ateş içinde bir nevi cenneti yaşatmıştır. O, yaşadığı güzel hayatın sonunda, “Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde Alemlerin rabbine teslim oldum demişti.”(Bakara, 2/131) iltifatını tam anlamıyla hak etmiştir.


Hamiyet


Hamiyet kavramının sözlükteki anlamı; bir insanın yurdunu, ulusunu, ailesini saldırı ve hakaretten koruma çabası olarak belirtilmektedir. 

Ayrıca hamiyet; (arapça) bir kadın ismidir. Milli onur ve haysiyet, İnsanlık, fazilet ve İzzeti nefs anlamlarına da gelmektedir.

Hamiyet; bir şeyin ateşte kızması, öfkelenme, himaye etme, kıskanma anlamlarındaki Arapça "hamy" kökünden türemiştir. Ahlaki bir terim olarak; din, namus ve vatan gibi üstün değerleri koruma, bunların saldırıya uğramasından dolayı öfkelenme, bunları savunmak için harekete geçme anlamları taşır. Ayrıca; utanç verici bir işten kaçınma eylemini tarif etmek için de kullanılır. Aralarında kan bağı olan kimselerde bulunan birbirini koruma duygusudur.

Bu sözcük yaygın olarak; milli onur ve haysiyet; insanlık, fazilet; izzeti nefs anlamlarında kullanılmaktadır. Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma, İstinkâf etmek, Gayret, Yurtseverlik, bir insanın yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabasıdır.

Bu anlamda insanın aile ve ülkesini koruma çabası ve iyilikseverliktir. Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyetini korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasletidir. İman ve İslâmiyeti, Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Sünneti Seniyyesini, din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayretidir. 

Hamiyet kelimesi Kur’ân’da bir âyette iki defa [1] geçmektedir. Bu âyette müşriklerin müslümanlar karşısındaki inatçı ve uzlaşmaz tutumları “hamiyet” olarak adlandırılmış, ancak bunun “cahiliyye hamiyeti” olduğu ifade olunmuştur.

Kaynak : DİB ve muhtelif
---------------
[1] Fetih, 48/26

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder