Merhaba !
05.15'e ayarlı cep
telefonumun alarmıyla uyandım. Biraz sonra da sabah ezanları okunmaya başladı.
Pencereyi açtım, taze ve serin hava odaya doldu. Onunla birlikte evime dolan
bir güzel nida: "essalatu hayrun minen nevm ! / essalatu hayrun minen nevm
!" diyordu.
Okuyanın sesi
hakikaten güzelmiş. Yanık tenli yanık sesli Bilal-i habeşi geldi aklıma.
Bindörtyüz küsur sene önce bir Medine
sabahında böyle okumuş olmalıydı. Peygamber efendimizin de beğendiği bu zarif
çağrı "namaz uykudan daha hayırlıdır" diyordu.
Düşündüm. Hayat zor, sıkıntılar çok. Bakıyorum da pek
çok kişi çevresindeki vefasızlıklardan, ihanetlerden şikayet ediyor. Sanal
dünyada dönen özlü sözlerin çoğu "insanlık" özlemi ya da "sevgi
ve dostluk" arayışlarını yansıtıyor. Günümüz insanı öylesine sitem dolu ve
yaralı ki. İnsanoğlu bu kadar kalabalığın, türlü çeşit iletişim imkanının
içinde bile kendini yalnız ve ötekileşmiş hissediyor.
Bu yüzden bilenler kendilerine daima açık secde
kapılarında sükun buluyorlar: "Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…/Yalnız
seccâdemin yününde şefkat; / Beni kimsecikler okşamaz mâdem; /Öp beni alnımdan,
sen öp seccâdem! " (Zindandan Mehmed'e Mektup/Necip Fazıl Kısakürek)
Mü'minlerin alınlarını koydukları seccade onları
şefkatle sarıp sarmalıyor. Yalnız olmadıklarını, sevildiklerini hatırlatıyor.
Manen şarz ediyor adeta. Böylece doğan güneşi, yeni bir güne uyanan dünyayı,
insanları coşkuyla selamlayabiliyorlar.
"Merhaba doğan güneş / Merhaba koca dünya /
Merhaba ey insanlık / Merhaba merhaba " (Merhaba/Mesut Özkan)
Muhammed İkbal'in deyişiyle "Aynı gökte uçarlar
ama, kuzgunun dünyası başka, şahinin dünyası başkadır." Ne yazık ki nasibi
olmayanlar bilemiyor, anlayamıyorlar bu çağrıyı. Keşke bilselerdi...
Anlayabilselerdi başlarını kaldırıp yeniden yeniden
yürüyebilirlerdi hayata. Duyabilselerdi o sesi işte o zaman gerçek sevgiye de
anlam vermiş olurlardı. "Yaşamının anlamı ne ? Sebepsiz mi doğuşun,
yaşadıkların ? Mutluluk mu arıyorsun ? O halde yaratılış amacına odaklan
!"
"Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın
gülerdi alem / Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka
matem…"(Mehmet Akif Ersoy)
Doğru cevapları bulabilmek için doğru soruları
sormalı. Ne diyor Veysel: "Dünyaya geldiğim anda / Yürüdüm aynı zamanda /
İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece" (Aşık Veysel)
O zaman söyleyin bana "Yol mudur insanı yola
getiren, yoksa insan mıdır yola gelen? Yol mudur insanı girdiği yolda tutan,
yoksa insan mıdır yolda kalmaya karar veren? O halde yol mudur insan için var
edilen, yoksa insan mıdır yol için var edilen? Amaç sadece yola girmek ve yolda
olmak mıdır, yoksa bu yolla asıl ulaşılması gereken yere ulaşmak mıdır?"
Bakın bizim Yunus ne diyor ötelerden:
"Yol odur ki doğru vara / Göz odur ki Hak'kı göre" Öyleyse sen sen ol
"Âvâzeyi bu âleme Dâvûd
gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" (Bâki)
Acaba, yaratılış amacıyla mutlu olmak arasında nasıl
bir bağlantı var ? Hem mutlu olmak hem de ebedi kurtuluş mümkün mü ?
Mutluluk öyle bir şey ki kişiden kişiye değişiyor.
Kimine göre sağlık, kimine göre sevgi. Bazen bir gülümseme, bir kaç tatlı
sözcük. Hatta evlat sahibi olmak, mürüvvet görmek, torun sevmek de mutluluk
sebebi.
Demek mutluluğun belli bir tarifi yok. Neden ? Çünkü
mutluluk insanın içinde. Kimimiz farkındayız, kimimiz hala arıyoruz. En tuhafı
çok zaman ne aradığımızın bile farkında olmamamız. Belki mutluyuz da haberimiz
yok.
"Şimdi durup dururken kendimi neden daha iyi
hissedeyim ki ?’’ demeyin. Her zaman her halin daha iyisi ve daha kötüsü
vardır. Önemli olan, mevcut şartlarda mutlu olabilmek öyle değil mi ?
İsterseniz şöyle bir geriye bakıp düşünelim ve
aklımıza güzel anılarımızı getirelim. Nedense hatırıma Nida Ateş'in buğulu
sesinden bir türkü düştü: "Ömür Bahçasının Gülü Solmadan / Uyan Gel
Gözlerim Gafletten Uyan / Ecel Bir Gün Bize Haydı Demeden / Uyan Gel Gözlerim
Gafletten Uyan" (Sivas Divriği/ Aşık Ali Metin )
Evet, doğru; pek çok güzel anı var belleğimizde. Ama
geçmişle mutlu olmak nerde görülmüş. Anılar geride kalan zamanı hatırlatmaktan
başka işe yaramıyor. Ağır ağır çıktığımız ömür merdivenlerini. Şair bu hali ne
de güzel tasvir etmiş: "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden /
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak / Ve bir zaman bakacaksın semaya
ağlayarak" (Ahmet Haşim)
Hüzünlü değil mi ? Peki bir de ’’En önemli an şu an,
En önemli yer burası, En önemli kişi de yakınımdaki" diye düşünsek. Ne
geçmiş, ne de yarın için ömür tüketmesek. Yüzümüzde gülümseme, içinde
bulunduğumuz anın tadını çıkarsak. Şayet böyle mutluluğu hissedebiliyorsak, o
zaman onu bir serap gibi kaybolmadan içimize sindirebilsek.
Kovabilsek içimizdeki kasaveti, olumsuz her şeyi.
Unutmasak sadece bir hayatımız var ve tekrarı olmayacak. Anlayabilsek, bugün
olmazsa o mutlu yarınlar hiç gelmeyecek. Hayalle, hep yarınları bekleyerek
geçip gidecek bu güzelim günler. Fark edemeyeceğiz o "hiçbir hayale
sığmayacak gerçeği".
"Her gün yüzlerce hayal kurarsın / ve hiç biri
gerçek olmaz; /ama bir gün bir gerçek yaşarsın / hiçbir hayale sığmaz…"
(Paul Auster)
Demek bir yanda hüzün, bir yanda hayal olacak.
Korkacağız ama umudumuz da olacak. Hayat böyle. Tek kanatla uçulabilir mi ? Gam
da olacak, kasavet te. Sevinç de olacak coşku da. Mutsuzluk olmasa mutluluğu
anlayabilir miydik söyleyin.
"Bu dünyanın ötesini / Gördüm diyen yalan söyler
/ Baştan uca sefâsını / Sürdüm diyen yalan söyler " (Hataî)
O halde mutluluğu dahi dışarda aramamalı. İçimize
bakmalı. Bu daha kolay. Mesela her sabah penceremizi “Hayyalel Felah” sedasına
açmakla başlayabiliriz. Mesela beş vakit “Haydin Kurtuluşa” çağrısına kulak
verebiliriz. Yani 3 Şubat 1932’de Kadir gecesinde Ayasofya Camii’nden okunan
Türkçe ezanda bile tercüme edilemeden bırakılan "Hayyalel felah!"
sedasına.
Yarın sabah inşallah derin bir nefes alalım ve ‘’bu
sabah da kutlu bir çağrıyla uyandırıldım. Ne mutlu ki bana bugünü yaşamak
lütfedildi’’ diye düşünelim. Geçmişin güzel anıları aklımızda, geleceğimizin
umutları kalbimizde, yüzümüzde bir gülümseme, şükredelim. Hem mutluluk yoluna,
hem de ebedi kurtuluşa giden yola çıktık demektir.
Kişi kendisi için istediğini sevdikleriyle de
paylaşmalı. Bağışlayın, ben de düşüncelerimi paylaştım işte. Merhaba !..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder