22 Kasım 2013 Cuma

092 15 Kasım 2013 Cuma 22:15:00 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER.............Merhaba !

Merhaba ! 


05.15'e ayarlı cep telefonumun alarmıyla uyandım. Biraz sonra da sabah ezanları okunmaya başladı. Pencereyi açtım, taze ve serin hava odaya doldu. Onunla birlikte evime dolan bir güzel nida: "essalatu hayrun minen nevm ! / essalatu hayrun minen nevm !" diyordu.

Okuyanın sesi hakikaten güzelmiş. Yanık tenli yanık sesli Bilal-i habeşi geldi aklıma. Bindörtyüz küsur sene önce bir Medine sabahında böyle okumuş olmalıydı. Peygamber efendimizin de beğendiği bu zarif çağrı "namaz uykudan daha hayırlıdır" diyordu.

Düşündüm. Hayat zor, sıkıntılar çok. Bakıyorum da pek çok kişi çevresindeki vefasızlıklardan, ihanetlerden şikayet ediyor. Sanal dünyada dönen özlü sözlerin çoğu "insanlık" özlemi ya da "sevgi ve dostluk" arayışlarını yansıtıyor. Günümüz insanı öylesine sitem dolu ve yaralı ki. İnsanoğlu bu kadar kalabalığın, türlü çeşit iletişim imkanının içinde bile kendini yalnız ve ötekileşmiş hissediyor. 

Bu yüzden bilenler kendilerine daima açık secde kapılarında sükun buluyorlar: "Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…/Yalnız seccâdemin yününde şefkat; / Beni kimsecikler okşamaz mâdem; /Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! " (Zindandan Mehmed'e Mektup/Necip Fazıl Kısakürek)

Mü'minlerin alınlarını koydukları seccade onları şefkatle sarıp sarmalıyor. Yalnız olmadıklarını, sevildiklerini hatırlatıyor. Manen şarz ediyor adeta. Böylece doğan güneşi, yeni bir güne uyanan dünyayı, insanları coşkuyla selamlayabiliyorlar. 

"Merhaba doğan güneş / Merhaba koca dünya / Merhaba ey insanlık / Merhaba merhaba " (Merhaba/Mesut Özkan)

Muhammed İkbal'in deyişiyle "Aynı gökte uçarlar ama, kuzgunun dünyası başka, şahinin dünyası başkadır." Ne yazık ki nasibi olmayanlar bilemiyor, anlayamıyorlar bu çağrıyı. Keşke bilselerdi...

Anlayabilselerdi başlarını kaldırıp yeniden yeniden yürüyebilirlerdi hayata. Duyabilselerdi o sesi işte o zaman gerçek sevgiye de anlam vermiş olurlardı. "Yaşamının anlamı ne ? Sebepsiz mi doğuşun, yaşadıkların ? Mutluluk mu arıyorsun ? O halde yaratılış amacına odaklan !"

"Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem / Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem…"(Mehmet Akif Ersoy)

Doğru cevapları bulabilmek için doğru soruları sormalı. Ne diyor Veysel: "Dünyaya geldiğim anda / Yürüdüm aynı zamanda / İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece" (Aşık Veysel)

O zaman söyleyin bana "Yol mudur insanı yola getiren, yoksa insan mıdır yola gelen? Yol mudur insanı girdiği yolda tutan, yoksa insan mıdır yolda kalmaya karar veren? O halde yol mudur insan için var edilen, yoksa insan mıdır yol için var edilen? Amaç sadece yola girmek ve yolda olmak mıdır, yoksa bu yolla asıl ulaşılması gereken yere ulaşmak mıdır?"

Bakın bizim Yunus ne diyor ötelerden: "Yol odur ki doğru vara / Göz odur ki Hak'kı göre" Öyleyse sen sen ol "Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" (Bâki)

Acaba, yaratılış amacıyla mutlu olmak arasında nasıl bir bağlantı var ? Hem mutlu olmak hem de ebedi kurtuluş mümkün mü ?

Mutluluk öyle bir şey ki kişiden kişiye değişiyor. Kimine göre sağlık, kimine göre sevgi. Bazen bir gülümseme, bir kaç tatlı sözcük. Hatta evlat sahibi olmak, mürüvvet görmek, torun sevmek de mutluluk sebebi. 

Demek mutluluğun belli bir tarifi yok. Neden ? Çünkü mutluluk insanın içinde. Kimimiz farkındayız, kimimiz hala arıyoruz. En tuhafı çok zaman ne aradığımızın bile farkında olmamamız. Belki mutluyuz da haberimiz yok.

"Şimdi durup dururken kendimi neden daha iyi hissedeyim ki ?’’ demeyin. Her zaman her halin daha iyisi ve daha kötüsü vardır. Önemli olan, mevcut şartlarda mutlu olabilmek öyle değil mi ? 

İsterseniz şöyle bir geriye bakıp düşünelim ve aklımıza güzel anılarımızı getirelim. Nedense hatırıma Nida Ateş'in buğulu sesinden bir türkü düştü: "Ömür Bahçasının Gülü Solmadan / Uyan Gel Gözlerim Gafletten Uyan / Ecel Bir Gün Bize Haydı Demeden / Uyan Gel Gözlerim Gafletten Uyan" (Sivas Divriği/ Aşık Ali Metin )

Evet, doğru; pek çok güzel anı var belleğimizde. Ama geçmişle mutlu olmak nerde görülmüş. Anılar geride kalan zamanı hatırlatmaktan başka işe yaramıyor. Ağır ağır çıktığımız ömür merdivenlerini. Şair bu hali ne de güzel tasvir etmiş: "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden / Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak / Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak" (Ahmet Haşim)

Hüzünlü değil mi ? Peki bir de ’’En önemli an şu an, En önemli yer burası, En önemli kişi de yakınımdaki" diye düşünsek. Ne geçmiş, ne de yarın için ömür tüketmesek. Yüzümüzde gülümseme, içinde bulunduğumuz anın tadını çıkarsak. Şayet böyle mutluluğu hissedebiliyorsak, o zaman onu bir serap gibi kaybolmadan içimize sindirebilsek. 

Kovabilsek içimizdeki kasaveti, olumsuz her şeyi. Unutmasak sadece bir hayatımız var ve tekrarı olmayacak. Anlayabilsek, bugün olmazsa o mutlu yarınlar hiç gelmeyecek. Hayalle, hep yarınları bekleyerek geçip gidecek bu güzelim günler. Fark edemeyeceğiz o "hiçbir hayale sığmayacak gerçeği". 

"Her gün yüzlerce hayal kurarsın / ve hiç biri gerçek olmaz; /ama bir gün bir gerçek yaşarsın / hiçbir hayale sığmaz…" (Paul Auster)

Demek bir yanda hüzün, bir yanda hayal olacak. Korkacağız ama umudumuz da olacak. Hayat böyle. Tek kanatla uçulabilir mi ? Gam da olacak, kasavet te. Sevinç de olacak coşku da. Mutsuzluk olmasa mutluluğu anlayabilir miydik söyleyin. 

"Bu dünyanın ötesini / Gördüm diyen yalan söyler / Baştan uca sefâsını / Sürdüm diyen yalan söyler " (Hataî) 

O halde mutluluğu dahi dışarda aramamalı. İçimize bakmalı. Bu daha kolay. Mesela her sabah penceremizi “Hayyalel Felah” sedasına açmakla başlayabiliriz. Mesela beş vakit “Haydin Kurtuluşa” çağrısına kulak verebiliriz. Yani 3 Şubat 1932’de Kadir gecesinde Ayasofya Camii’nden okunan Türkçe ezanda bile tercüme edilemeden bırakılan "Hayyalel felah!" sedasına. 

Yarın sabah inşallah derin bir nefes alalım ve ‘’bu sabah da kutlu bir çağrıyla uyandırıldım. Ne mutlu ki bana bugünü yaşamak lütfedildi’’ diye düşünelim. Geçmişin güzel anıları aklımızda, geleceğimizin umutları kalbimizde, yüzümüzde bir gülümseme, şükredelim. Hem mutluluk yoluna, hem de ebedi kurtuluşa giden yola çıktık demektir.


Kişi kendisi için istediğini sevdikleriyle de paylaşmalı. Bağışlayın, ben de düşüncelerimi paylaştım işte. Merhaba !..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder