Mesleği bir bilim
dalını, bir sanatı, bir tekniği veya belli bir bilgiyi öğretmeyi kendisine
meslek edinmiş olan kimseye öğretmen adı verilmiş. Eski dilde karşılığı,
muallim, muallime oluyor. Muallim, öğretmen ya da günlük dilde hoca; mesleğinin
gerektirdiği öğrenimi bitirerek ya da yeterliği kazanarak öğretmenlik yapma
yetkisi elde etmiş olan kimseye diyoruz.
‘Öğretmen’ kelimesinin kaynağı Türkçede akılla kavramak manasındaki ‘öğrenmek’ fiilinden geliyor. Bu sözcüğün eski Türkçe‘ de ‘düşünmek’ anlamına gelen ‘ö-mek’ fiilinden gelip gelmediği konusunda görüşler muhtelif. Ancak, ‘ög’ hecesinin ‘akıl, zihin’ anlamına geldiği konusunda ise kaynaklar neredeyse hemfikir. ‘Ög’ kökü aynı zamanda ögsüz/öksüz kelimesinden anlaşılabileceği gibi ‘anne’ manâsındayken, ‘öge’ kelimesinin ‘yaşlı, bilgin kişi’ anlamında kullanıldığını da biliyoruz. Aynı şekilde ‘öğüt’ kelimesinin verilen akıl ya da nasihat demek olduğunu hepimizin bildiği gibi. İlkokul dönemi çocuklukta ve sonrasında öğretmenlerimiz hayatımızda ailemizden daha fazla yer kaplar. Ergenlik çağında bizi en çok öğretmenlerimiz, hocalarımız ve arkadaşlarımız şekillendirir. Kimine hayran oluruz, kimini sevmeyiz. Bazısından korkarken arada bir aşık bile oluruz çocuk aklımızla. Ama hepsinden mutlaka öğreniriz. Birçok bilgiyi, kendimizi ifade edebilmeyi, en önemlisi öğrenmeyi öğreniriz öğretmenlerimizden. İnsanlığımızın temelleri onlarla atılır okullarda. Meselâ şimdi hayal ediniz: “Öğretmen tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor. “Bakın” diyor. “Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...” Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor: “Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar'.” Bir (0) daha...”Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz'.” Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek. disiplin.. sevgi..Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor: “Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir”. (Alıntı) Aman Yarabbi! Bu nasıl bir derstir? İnsanı etkileyen, sarsan, dünyasını yeniden kurup şekillendiren bir ders. İşte bence öğretmeni en iyi anlatan kıssalardan biri. Belki de bu yüzden “Bir öğretmen ebediyete hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede biteceği asla bilinmez” demiş Amerikalı tarihçi ve yazar Henry Brooks Adams. Yunan Ahlak Felsefesinin kurucularından Socrates:“Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez” demiş onlar için. Bir başka Antik Yunan filozofu olan Eflatun’un (Yunanca Platon) da “Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir” sözü aktarılıp gelmiş günümüze. Nedense öğretmen denince aklımıza hemen ilkokul öğretmenlerimiz gelir. Taze dimağlarımıza en büyük etkiyi onlar bıraktığı için olmalı. İlkokul öğretmenlerimizin hayatımıza değen o sihirli dokunuşunu yıllar geçse de unutamayız. O sımsıcak sevgi ve şefkatli bakışlar içimizi ısıtmıştır bir kere. Ondan sonra da birçok öğretmen, hoca girmiştir hayatımıza kuşkusuz. Onların da emekleri, katkıları olmuştur yaşamımıza. Bazıları yön vermiştir sonraki yıllarımıza, bazıları temel olmuştur kariyerimize. Unutamadıklarımız çoktur elbette onlardan da. Zamanında kendisine ‘lâkap’ takıp, ardından çekiştirdiklerimiz bile gün gelir sevgiyle, minnetle ve ‘rahmetle’ andıklarımız arasına katılırlar. Hocalık böyle bereketli bir şeydir işte. Bana göre öğretmen, sade okulla da sınırlı kalmaz hayatımızda. Önünde diz çöküp elifbâ, Kur’an öğrendiğimiz hoca da öğretmenimizdir, iş yaşamımızda hizmet içi eğitimleri aldığımız bilim insanları da. Hatta, bir çırak ya da kalfa için usta ne ise, çalışan için de yöneticisi odur benim gözümde. Ömür yolculuğumuzda böyle pek çok öğretmenden, hocadan, ustadan ders alır öğreniriz. Bir müntesip için kendisine intisap ettiği mürşit ne kadar değerliyse, misâl bir hat ya da ebru sanatı üstadı da o kadar kıymetlidir talebeleri için. Hepsinin bilgi, yetenek ve tecrübe dağarcığımıza katkıları olmuştur. O halde kadir bilir olmak, hepsini minnet ve şükranla anmamız gerek elbette. Yine de ilkokul öğretmenlerimiz bir başka. Onları bir başka sever, bir başka hatırlarız. Onları sanki ömür boyu bize örnek olan azimleri, çalışkanlıkları ve hayatlarıyla anarız. Kuşkusuz herkesin öğretmeni onun için en sevgili ve en önemli kişidir. Bu manâda benim de ilkokul öğretmenim –Allah ona sağlıklı ve hayırlı ömürler versin- son derece güzel bir insan. Evet, o, bugün 65 yıllık evliliği olan bir eş, iki evladı olan bir anne ve torunlarının babaannesi. Ancak o her şeyden evvel bir öğretmen. Anadolu’da, İstanbul’da yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir ilkokul öğretmeni. Adı Fatma Mihriban Aktarı, 88 yaşında, Üsküdar'da yaşıyor. Yetiştirdiği öğrencileri, onların aileleriyle adeta ulu bir çınar gibi. Ama torununun deyişiyle hala ‘dünyanın en öğrenci babaannesi’. Fatma Mihriban Aktarı, üç yıl evvel haziran ayında 61 yıl sonra afla döndüğü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü'nden mezun olmuştu. 80 yaşının üstünde olmasına bakmadan bir ömür gibi 61 yıl aradan sonra üniversiteye dönüp, müthiş bir azim ve çalışkanlıkla resim bölümünü bitirdi. Duyanların “Başlasın, yarın bırakır”, “Bu yaşta bu olur mu ?” dedikleri Mihriban öğretmen her şeye rağmen yılmamış, öğrenimi süresince de boş durmamıştı. Zaten yeteneği olan resim sanatında hayli ilerlemiş; sergiler açmış, muhtelif tarzda gayet güzel eserler vermiş yetenekli bir ressamdı aynı zamanda. |
Şöyle anlatıyor o günleri: “Çok çalışıyordum. Başucumda kültür dersleri kitabı, elimde kağıt kalem vardı. Evde yemek dışında başka bir iş yapmıyordum. Bunun dışında bütün günüm resimle geçiyordu. Okula gelmek için 3 vasıta değiştiriyordum. Her sabah vapurla Üsküdar’dan Kabataş’a gidip geldim. Okulu bir gün dahi aksatmadım. Beni sürekli vapurda gören bir bey yanıma yaklaştı ve ‘Hanımefendi, dikkat ediyorum her gün aynı saatlerde karşıya gidip geliyorsunuz, merak ettim ?’ Gülümseyerek ‘Üniversiteye gidiyorum’ dedim kısaca. Yaşıma başıma bakıp bu defa da ‘Hocasınız herhalde’ dedi. ‘Hayır’ dedim ‘Öğrenciyim!’ Adamın hayretle açılan gözlerini unutamam.” İşte o benim öğretmenim. Köyden gelen fakir bir çocuğu kazanan, koruyan, değerlendiren ve yönlendiren bir öğretmen. Bana çalışmayı, azmi, mücadeleyi, başarmayı öğreten insan. Ona çok şey borçluyum, ama o hala öğretmeyi sürdürüyor. Mihriban öğretmeni tanımış olmaktan, onun öğrencisi olmaktan dolayı onur duyuyorum. Dünyanın en öğrenci babaannesi yüzlerce öğrencisi gibi bir zamanlar benim de öğretmenimdi, bana göre de hala öğretmenim. Onunla iftihar ediyorum. Bu yıl maalesef yaz aylarında eşini de toprağa verdi, Allah rahmet etsin. Rabbim onun kalan ömrünü de sağlıkla, huzurla, çocukları ve torunlarıyla geçirmeyi nasip etsin.
Pazar günü 24 Kasım; tüm öğretmenlerimizin şeref günü. Hatırlanma, onurlandırma ve anma günü. Altmış iki yaşındayım ama bugün bir öğrenci, bir talebe gibiyim. Böyle anlamlı bir gün için de şiirden başka yol bulamadım duygularımı ifade etmeye:
Geleceğe ışık tutan / Bilgimize bilgi katan / İrfan kaynağından akan / Dil sendedir öğretmenim.
Daim üzerimde gözün / Kulağıma küpe sözün / Ders işlerken güler yüzün / Gül sendedir öğretmenim
Karanlığa çıra sensin / Cehalete çare sensin / Hayatıma yön verensin / Yol sendedir öğretmenim
Türkçe, tarih gördük tek tek / Dini, fenni bilmek gerek / İlim dolu petek petek / Bal sendedir öğretmenim
Öğrettin edebi, yolu / Sayende sevdik okulu / Salkım salkım meyve dolu / Dal sendedir öğretmenim
Ata gibi sevilecek/Yoluna gül dökülecek/ Hep minnetle öpülecek / El sendedir öğretmenim.(Mehmet Postallı)
Tüm öğretmenlerimizin, hocalarımızın, ustalarımızın ve bize ‘bir şey öğreten’ herkesin ‘Öğretmenler Günü’ kutlu olsun. Okumuş olmak, ‘adam’ olmak, en önemlisi de ‘İnsan’ olmak için eğitim alırız. Eğitim; bedenimiz, aklımız ve ruhumuzdaki güzelliği çoğaltma gayretimizdir. Yaratılışımızdaki ‘eşref i mahlûkat’ hakikatine sahip çıkma uğraşıdır. Bu yolda bize ışık ve önder olan fedakâr öğretmenlerimiz, sizler de elbette her şeyin en güzeline layıksınız. Ancak, ellerinizden öpme dileğimi sunmaktan başka bir şey aklıma gelmiyor. Çünkü gerçekten de: “Ata gibi sevilecek/Yoluna gül dökülecek/ Hep minnetle öpülecek / El sendedir öğretmenim.”
Ellerinden öpülesi hocalarım, gözlerinden öpülesi öğretmenlerim hepinizin günü kutlu olsun! Rabbim size o kıymetli emekleriniz, sabrınız ve göz nurunuz için iki cihan saadeti versin. Başka ne diyeyim.