22 Kasım 2013 Cuma

075 29 Eylül 2013 Pazar 21:00 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER....................İnşallah'ın gücü, hamd'etmenin lezzeti

İnşallah'ın gücü, hamd'etmenin lezzeti


Günlük yaşamınızın, bazen sizi üzen, sinirlendiren, bazen de sevindiren, mutlu eden; küçük, önemsiz bazı ayrıntılarını düşünür müsünüz ? Mesela öylesine kullanıverdiğimiz, çok zaman da unuttuğumuz sözcüklerin anlamlarını. Ya da soframıza gelen bir lokmanın kaç yüzbin milyon ihtimal arasından sıyrılıp size ulaşabildiğini. Nasibin ne demek olduğunu, İnşallah'ın gücünü, hamdetmenin lezzetini. 

Tatil yaptığım yerde sabahları denize girerim. O saatlerde deniz temiz ve sakindir. Soğuk olacağı varsayılır ama aslında oldukça ılık olur. O gün de hava çok güzel, deniz adeta çarşaf gibiydi. Yürüyüşüm bitince sahildeki beton iskeleye yöneldim.

Baktım bir balıkçı kayığı yanaşmış, etrafında da birkaç kişi. Epeydir balıkçı görünmüyordu. Demek av mevsimi açılmış, merakla yaklaştım. İki kişiydiler, balıklarını genişçe bir sepete koymuş üstünü örtmüşlerdi. Görmek isteyenler bakıyor, sonra da pazarlık ediyorlardı.

Bu arada balıkçılar bir taraftan müşteriye laf yetiştiriyor, bir taraftan da yakaladıkları balıklar hala üzerinde olan ağlarını temizliyorlardı. Ağdan çıkıp sepete atılan balıklar gerçekten güzel ve tazeydiler. İri kefaller, parlak canlı levrekler göz alıyordu. Konuşmalardan anladığım kadar fiyatları da çok uygundu.

Almak istedim ama, üzerimde para yoktu. "Yarın da gelecek misiniz ?" diye sordum. "Gelirim" dedi, ben de iştahımı ertesi güne bırakarak denize girdim.

Ertesi gün yanıma biraz para aldım, o hevesle yürüyüşe çıktım. Hava biraz rüzgarlı gibiydi. Sahile çıktığımda denizde de hafif bir dalgalanma gördüm, ama girmeye mani değildi doğrusu. Gelirim dedi ya, balıkçının geleceğinden şüphem yoktu. Belki biraz sonra gelirdi. Denize atladım, bir taraftan da aklım, gözüm ve kulağım etrafta yaklaşan bir balıkçı kayığı olup olmadığındaydı. Bir müddet yüzdüm. Denizden çıktım, duşumu aldım ama balıkçı hala yoktu. Eve doğru yürürken gözüm hala boş iskeledeydi. Balıkçı o sabah gelmemişti. 

Bir sonraki gün hava nefis, deniz bir harikaydı. Balıkçı da iskeleye yanaşmış, ağlarını boşaltıyordu. Hemen sepetine el attım, örtüyü kaldırdım. Bir sürü küçük balık vardı, ama kefal ya da levrek yoktu. Bir umut balıkçıya seslendim "Hepsi bu mu, ızgaralık büyük balık yok mu ?" Balıkçı bir taraftan ağlarıyla meşgul, bir taraftan da beni kaçırmamaya çalışıyordu. "Abi levrek belki yarın çıkar. Bugün çok güzel sardalyam var, barbun var, mezgit var vereyim mi ?" Yüzümü buruşturdum "Izgara yapacaktık ta, dün neden gelmedin ?" Balıkçı ısrar ediyordu "Dün dalga vardı abi, bak bunlar çok taze, çok güzel tavası olur. İstersen temizleyivereyim sana."

Aklımdaki değildi ama nasıl oldu bilmem elimde iki kilo barbunla evin yolunu tutmuştum. Neye niyet, neye kısmetti, nasibimiz tavada barbunmuş. Izgara hevesimiz bugün de olmamıştı. 

Daha sonraki birkaç gün yürüyüşe çıkamadım. Zaten balığın yarısı buzluktaydı. Izgara işi hafta sonuna olabilirdi. Perşembe sabahı denize gittiğimde balıkçı benden evvel konuştu. "Abi, evvelsi gün gelmedin. Ne güzel levreklerim vardı, inanmazsın. Kapış kapış gitti valla." Olsun, Cumartesi günü alırım bende diye cevap verdim gülerek. "İstersen Çipura var bugün, onlar da ızgara olur." Yok, dedim sağol. Misafirimiz var büyük balık istiyoruz. Cumartesi ızgara yapacağız. "Olur değil mi o gün levrek, kefal de olabilir yani. Balıkçı benden umudu kalmayınca önüne döndü. "İnşallah abi, kısmet. Hava iyi olursa gelirim" dedi kısaca. 

Çok mahçup oldum. Demek ben inşallah dememişim kaç gündür. Plan yaptım, istedim olmadı. Şu balıkçı bana esaslı bir ders verdi ya aşk olsun ! Dilimi kırmak istercesine eve gidene kadar tekrar ettim; İnşallah, İnşallah, İnşallah...

Cumartesi sabah evden çıkarken cebimi bir kez daha yokladım. Evet yanıma fazlasıyla para almıştım. Yürüyüşün ilk turunda iskele tarafına baktım, boştu. Olsun, daha erkendi inşallah gelecekti. İkinci tur bittiğinde balıkçı hala görünürlerde yoktu. Biraz moralim bozuldu ya, yine de umutluydum bugün. İstediğim balıkları alacaktım inşallah. 

Denize girdim, dubaya kadar gittim geldim, ne gelen vardı ne giden. Allah, Allah ! İyice canım sıkılmıştı. Çıkmadan önce biraz sırtüstü yüzdüm. Bir müddet ellerimi başımın altında kenetleyip denizde yattım. İlginçtir, denizde tuzlu su insanı kaldırıyor, neredeyse sudan bir yataktaymışsın gibi. 

Hava güzel, su temiz ve ılık. Çok hoş bir duygu, dalmışım. Birden cılız bir motor sesi duydum, ses gittikçe yaklaşıyordu. Hızla, sesin geldiği yana döndüm, evet ! İşte oydu. Balıkçı Kadir dümende, arkadaşı kayığın burnunda bizim iskeleye doğru yaklaşıyorlardı. Çocuklar gibi sevinmiştim, şüphesiz küçük bir kelimenin ürünüydü bu. Yani "İnşallah" ın gücü. Üstelik karşılıklı söylenmişti ve bu defa iş tamamdı.

Ama bunun için doğru zaman, güzel hava, sakin deniz ve aynı mekanda bir sürü şey bir araya gelmişti. Aslında ben, cebimdeki para, balıkçı, arkadaşı, kayığı, ağı ve levrek balıkları hepsi takdir edilmiş bir "nasibin" parçasıydılar.  Biri eksik olsa nimet oluşmayacaktı. O ne muhteşem bir kudretti ki onca farklı şeyi yanyana ve denk getirmiş, böylece işi tamam etmişti. Düşündüm, bu sanatkara bir kere daha hayran oldum. Farkında olmadan hergün böyle binlerce olay yaşıyorduk ama genellikle de bunun bilincinde olamıyorduk. Aldığım sadece birkaç balık değildi, bu keşif de armağan olmuştu bana.

Balıklara gelince onlar zaten istediğimden daha güzeldiler. Oturdum iskeleye, keyifle temizlenmelerini seyrettim. Kayığın etrafına martılar birikmişti. Onlar, deniz, balıkçı, kayık herşey bana daha sevimli görünüyorlardı. Balıkçı Kadir temizlediği balığın içini martılara doğru atıyor, onlar da daha denize düşer düşmez yakalıyorlardı. İçim bir hoş oldu, demek bu nasip sadece benim değil aynı zamanda onlarındı da. Bu paylaşma da beni çok mutlu etmiş, içim sevinçle dolmuştu. 

Bu duygularla eve geldim. Oğlum büyük balık seviyordu ve ızgara olmalıydı. Izgara da levrekle olurdu doğrusu. Biz de "Bismillah" dedik kolları sıvadık. Taze levrekler bahçemizden taze taze dalından koparılmış domates, biber ve roka eşliğinde afiyetle yendi. 

Arkama yaslandım, bir sofradaki nimetlere, nasiplerimize, bir de sevgili aileme baktım tek tek. Hissiyatımı yine küçük ama büyük bir kelime özetleyebilirdi ancak. "Elhamdülillah" dedim sessizce, "elhamdülillah, yarabbim sana şükürler olsun !.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder