Veda zamanı
9 Aralık 2017
Cumartesi: Umre yolculuğumuzda 22. gün
Bugün Mekke'de son günümüz.
Sabah yine erken kalkıp tavaf için buluşma yerine geldik. Diğer otelden
servisli arkadaşlar da geldi.
Kadınlar kabeye ayrıldılar. Biz hanımla Selçuk
hocanın grubunda kaldık.
Sabah tavafını 1. katta yaptık.
Çünkü üst katı kapatmışlardı. Özellikle sol baldırım fena halde yandığı halde
gruptan ayrılmadım, acıya dayandım.
Tavafımızı saat beşe beş kala tamamladık.
İnşallah kardeşlerimin çocukları için olsun. Rabbim sevabından nasipdar
eylesin.
Hemen arkada uygun bir yerde
tavaf namazlarını kıldık. Halı serili bir yerdi. Hala önümüzden tavaf edenler
geçiyordu. Yine grubumuza birer bardak zemzem suyu ikram ettim. Allah kabul
etsin.
Sabah namazını kabe imamına
uyarak kıldık. Ses sistemi gerçekten muhteşem. İmamın sesi her yerde aynı
netlikte duyulabiliyor.
İki rekat bizdeki dört rekat kadar bir zamanda
kılınıyor ama insan iliklerine kadar namaz kıldığını hissedebiliyor. Üstelik
karşında kabenin olduğunu bilmek çok farklı bir duygu.
Çıkışta bir ejyad caddesi
klasiği var yine. Binlerce insan gidiyor, bir o kadarı da geliyor. Çift yönlü
insan seli. Arapların dışındaki milletler genellikle gruplar halinde gidip
geliyorlar. Özellikle güney Asyalı müslümanlar hemen anlaşılıyor.
Kadınları ufak tefek, çekik
gözlü, boynundan büzmeli yukardan aşağıya giyilmiş beyaz ya da düz renkli
çarşaf giyiyorlar. Dışardan bakınca bir gurup bovling labutu gibiler. Erkekleri
de yan tarafında kabe resmi olan ucu
sivri beyaz başlıklarından tanımak mümkün. Çok sevimliler. İnsan onlara bakınca dünya müslümanı olduğunu bir kere daha anlıyor. Halleri vakitleri yerinde olmalı.
Çünkü en yakın güzel otellerde kaldıklarını görüyorum.
Otele dönüp kahvaltı yaptık ve
yattık. Otelimiz bugünlerde oldukça kalabalık. Cezayir’den gelmişler. Otelde en
çok onlar var.
Grupların biri gidiyor diğeri geliyor. Eşyaları da oldukça
fazla. Sanırım biz türkler sadece beşinci katta 5 odada 16 kişiyiz.
Hepsi uzun boylu, açık buğday
tenli, kemikli, güçlü insanlar bunlar. Kadınları da uzun boylu, açık tenli,
bazıları mavi gözlü. Şişman insan görmedim aralarında. Fakat oldukça gürültücüler. Odalarına tepsi tepsi yemek götürüyorlar ve kapıları sürekli açık.
Onlar geldiğinden beri
asansörler çok yoğun. Sonra bizim katta onların gelişiyle birlikte sinek de çoğaldı. Hemen kapının dibinde vız, vız..bekliyorlar sanki. Hemen odaya giriyorlar. Bir kaç defa ilaçlattırdık. Ama ardı arkası kesilmiyor. Kapıyı
fazla açık tutmamaya çalışıyoruz.
Saat 10'a geliyordu uyandık.
Çantaları topladık. Aldığım iple çantalara hurma paketlerini bağladım. Amacım
istanbul'a bu şekilde götürmek. Çünkü uçak bagajına böyle verebiliriz, o
şekilde gidebilir.
Ancak istanbul'da 15 kilo limiti sebebiyle iplerini çözüp
çantaları bagaja, hurma kolilerini de yanımıza almamız gerekecek.
Duş aldım ve öğle namazına
çıktım. Eşim toplanmak için kaldı. Namazı kabe karşısında Ümmühani annemizin
evini bulunduğu yerde kıldım. Artık orayı farklı yeşil avizesinden iyi tanıyorum.
Namazdan sonra zikir yaptım.
Bir günlük kaza namazı kıldım ve bol bol kabeyi insanları seyrettim. Ve dua
ettim. Yeniden…Yeniden…
İkindiye kadar böyle vakit
geçirdim. İnşaat alanından çok gürültü geliyordu. Bir şey püskürtüyorlar ama ne
?
İkindiden sonra çıkışta
ayakkabılarımı koyduğum yerde bulunca bayağı sevindim. Alan olmamıştı.
Hızlı hızlı hanımı bulmaya
gittim. Dışarda her zamanki yerimizde yoktu.
Yanımda telefon da olmadığı için
bir an tedirgin oldum. Fakat 3 nolu tuvalete doğru gidince, uzaktan kırmızı
mavi eşarplarından grubu tanıdım. Selçuk hoca başlarındaydı.
O bana nerdesin dedi, ben ona.
Selçuk hoca hadi deyince konu geçiştirilmiş oldu. Aslında bildiğim tavaf
olmayacaktı. Ama gurup bir veda tavafı yapalım demiş olmalı.
Bu sefer üst kata çıktık. Eşim ve birkaç kadın bizim yerimizde oturdular. Biz geri kalanlarla niyet edip
dönmeye başladık. Aslında yorgundum. Baldırlarım ara ara yanıyordu. Fakat veda
tavafı için katlanmalıydım.
Tavaf bitti. Topluca namaz
kıldık. Daha sonra da dua edildi. Allah var, Selçuk hoca bu tür şeylerde çok
başarılı.
Dua gözyaşları içinde
insanların birbirleriyle kucaklaşmalarıyla bitti.
Son yirmi günü birlikte geçiren
gurup birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi. Birbirleriyle helalleşti.
Dillerde hep şu ortak dua vardı "Allah yeniden gelmeyi nasip etsin. Rabbim
hacc etmeyi de bizlere lutfetsin".
Bizi getiren Ensar firmasından
genellikle memnunuz. Aksayan birkaç şey oldu ama o gibi şeyler her zaman
olabilir. Selçuk hoca, rehberimiz Ahmet, Mekke ve Medine sorumluları İbrahim ve
Usame kardeşler, babaları Mustafa, Seyfettin hoca ve hacı şükrü inancında ve hizmetinde samimi insanlar.
Emine'ye çok güvenmiştik. Bu
firmayla gelmemize o sebep oldu. Fakat birkaç gün içinde sadece ona
güvenemiyeceğimizi anlamış olduk. Böyle gurup halinde gidişlerde sadece bizimle
ilgilenmesini beklemek hataymış. Kendine has neşesi, hali tavrı ve sorunlarıyla
Emine ne yapsın ki ? Yine de ondan Allah
razı olsun. Sebep oldu, bize cesaret verdi ve bu grupla gitmemizi sağladı.
Merak etmiştim ya; Tavaf
sırasında aşağıdaki gürültünün jet motoruna benzer bir şeyin ağzından su
püskürtülmesinden ileri geldiğini gördüm. Sanırım inşaat toz kaldırmasın diye
yapıyorlar.
Bizim talihimizden gelişimiz
zemzem inşaatına rast geldi. 7/24 ibadet devam ederken bu inşaat da bir
taraftan devam ediyordu. Böylece orada ne yapıldığını adım adım izlemiş olduk.
Anladığım kadar zemzem suyu daha muhkem bir yapıyla tahkim edilmiş oluyor.
Ayrıca şu anda bidonlarla dağıtılan zemzem, inşaatın tamamlanmasından sonra
mescidi haramın her yerinde yapılan özel çeşme ve musluklardan akacak.
Grup olarak aşağıya indik. Ejyad
caddesinden otele doğru yürümeye başladık. Odaya geldiğimizde çantalar aşağıya
indiriliyordu. Ben de büyük çantaları verdim. Ardından yemek
için R katına indik.
Başta yemek yoktu ama biraz
sonra getirdiler. Çorba, kuru fasulye, adana köfteye benzer et ve pilav. Biz de
kalan domateslerimizi paylaştırıp dağıttık.
Böylece karnımızı doyurduk çok
şükür. Çay da içtik.
Odaya çıkınca hanımaa yatsıya
gitmek istediğimi söyledim. İtiraz edemedi. "Çabuk gel" dedi ama. Hızlı hızlı Mescidi harama doğru yollandım.
Yolda afrikalı işportacılar
vardı. Uzun elbiseler satıyorlar. Araplar için, Afrikalılar için ve biraz da
Afganlılar için. Kadınlar için siyah renkli yaldız işlemeli, erkekler için açık
renkli yuvarlak yaka entariler. Çok da ucuz, 10 riyal bir elbise.
Hanım
sentetik olduğunu söylüyor. Bu yüzden uzaktan bakıp geçmekle yetiniyoruz. Ama
bu işportalar son bir haftadır çoğaldı. Öyle de satış yapıyorlar ki. Hani
'kapış kapış' derler ya öyle.
Meydanı geçtim, rampadan
doğruca 1. kata çıktım. Biraz yürüyüp kendime halılı bir yer buldum.
Önümden tavaf edenler geçiyordu
ama aradan kabeyi görebiliyordum. Ezan okundu. Şevkle kıldım yatsı namazını.
Burada namaz kılmak gerçekten
de bir başka. Sanırım bir sayfadan az değil imamın okudukları. Çok da etkili
okuyorlar. Ruku'da, secdede, aralarda oldukça uzun duruyorlar.
İster istemez
insanın zihninden bir sürü dua geçiyor. Allahın huzurunda, beytullahın
karşısında binlerce müslümanla aynı anda yüzbinlerce dua. Müthiş bir şey bu.
Artık gideceğiz. Bu namaz bir
bakıma veda demek oluyor. İçimden bütün samimiyetimle "İnşallah yine
geliriz, inşallah rabbim haccı da nasip eder" diye düşünüyorum. Mevlama
çok şükürler olsun ki bize buralara gelip görmeyi nasip etti.
Tavaf ettik, say yaptık,
namaz kıldık, dua ettik. Bol bol kabeyi ve etrafımızı seyredip tefekkür ettik.
Bunlar güzel anlardı. Ama her şey gibi buradaki zamanımız da bitti işte.
İnşallah ziyaretimiz makbul, ibadetlerimiz ve dualarımız kabul olur.
Namaz sonrası elveda hatırası
birkaç fotoğraf çektim, çektirdim. Kabeyle vedalaştım ve İsmail kapısındaki
rampaya yöneldim. Ayakkabılarım bu defa da yerindeydi. Yine hamd olsun.
Fotoğraf çektirme sırasında,
kabeyi son bir daha doya doya seyretmeye çalıştım. Tavaf eden insanları, binlerce
müslümanın manevi buluşmasını zihnime sabitlemeye uğraştım.
Çıkışta ve meydanda
etrafıma hep "elveda" nazarıyla baktım. Baktığım her şeyde ve yerde
sanki başka bir hal varmış gibi dikkatle hep "onu" aradım. Sevdiğim
bir şeyi içer gibi, yer gibi, temiz havayı ciğerlerime çeker gibi baktım.
Sadece bir şey aklımda
kalmıştı: 'Biz İbrahimin dilinden yapılan ilahi daveti duyup, Allahın beytini
ziyarete gelmiştik. Lebbeyk ! sedası onun içindi. Geldik, gördük ve işte
dönüyoruz. İnşallah sırtımızdaki kamburları atmışızdır. İnşallah dönüş heybemiz
boş değildir.'