9 Aralık 2017 Cumartesi

287 09 Aralık 2017 Cumartesi 23:50 UMRE GÜNLÜĞÜ.......................Cidde'ye doğru

Cidde'ye doğru

Namaz sonrası ejyad caddesine doğru akan bir sel gibiydi yine insanlar. Bu manzaranın da birkaç fotoğrafını çektim. 

Cebimdeki son üç riyali de sadaka olarak verdim. Allah kabul etsin.

Otele geldiğimde eşim lobiye inmişti. Eşyalar, insanlar lebaleb doluydu otelin girişi. Bir taraftan bizim gibi gidenler, diğer yandan henüz burada vazifesini sürdürmeye çalışanlar. Hanım odadan son birkaç şey almak için kapı kartını verdi. Acele etmem gerekiyordu.

Küçük el ve sırt çantalarını aldım. Terlikleri ve hanımın krem ayakkabılarını bir poşete koydum.

Bizi iki haftadır misafir eden odamıza bir kez daha baktım. Banyoyu, dolabı ve çekmeceleri kontrol ettim. Unuttuğumuz bir şey yoktu. Pencere kapalı ve her şey tertemiz ve yerli yerindeydi.

Kapıyı kapattım ve asansörle R katına indim.

İçinde terlikler ve ayakkabı olan çantayı İshak'a verdim. Biraz şaşırdı ama teşekkür etti. İnşallah işine yarar. 

Yemenli çocuklara da "Allahaısmarladık " dedim. İkisi de çok sevimli, garip çocuklardı. Küçük yaşta buralara çalışmaya gelmişler. Akrabaymışlar. Türk yemek şirketinde ve türk kafilelerin servisinde çalışmaları onlar için iyi bir şey. Zaten bizim grupla da araları pek iyiydi.

Yemek katından böyle vedalaşarak asansörle G katına, lobiye indim.

Hanım telaş içindeydi. "Bavulları otobüse koyuyorlar" hadi dedi. Kapı kartını resepsiyon görevlisine teslim ettim. Ona da "Allahaısmarladık" dedim, arap çocuk ne dediğimi anladı, başıyla tebessüm ederek karşılık verdi.

Son zamanlarda biraz sinekten ve gürültüden şikayet etsek de otelden genel olarak memnunduk. Medine'deki otelden daha temiz ve iyiydi.

Artık gitme vakti gelmişti. Önce büyük çantaları otobüse yerleştirdim. Sonra da küçük çantaları sırtlayarak otobüse bindik.

Hareket ettiğimizde saat dokuz gibiydi. Gidip diğer oteldekileri de aldık. 21.30'da Mekkeden çıktık. "İnşallah yine gelmek nasip olur" dedik ikimiz de.

Elifi aradım ve çıktık dedim. Oğuzhan'la da konuştuk. Ankara uçağına Chek-in'leri yapmış. Numaralarımız 19A ve 19B imiş.

Mekke'den çıkarken son bir kez zemzem kulesindeki saat'in altında Mekke ışıklarına dönüp baktım. Kule gerçekten çok ihtişamlı görünüyordu. Etrafındaki karanlık ve ışık denizi içinde yeşil ışıklarla epey uzaktan bile seçilebiliyordu. 

Ama dağların arasından kıvrılıp giden Cidde yolunda bir müddet sonra görülmez oldu. Ayet el kürsilerimizi okuduk, hayırlı yolculuklar diledik birbirimize.

Selçuk hoca yine kur'an okudu, dua etti. Sonra da Seyfettin hoca umre ziyareti sonrası dikkat edilmesi gereken şeylerden bahsetti. "Dönüşte insanlara buradaki güzel şeylerden anlatın. Olumsuz şeylerden söz etmeyin" dedi. Selçuk hoca o güzel 'Beytullahta ben' şiirini okudu.

Yolumuz bir buçuk saat kadar sürecekmiş. 

Etrafa bakıyordum ama öyle dikkate değer pek bir şey görülmüyordu. Genellikle düz bir arazide giden bir otoyoldu işte. 

Sadece yolda epey tanker gördüğümü fark ettim. Pek petrol tankerlerine de benzemiyorlardı. O zaman Cidde'de denizden arıtma yoluyla su elde edildiğini ve bu suyun tankerlerle Mekke'ye gönderildiğini hatırladım.

Cidde havaalanına geldiğimizde saat onbire gelmişti.

Bagaj teslim etme sırası epey zorluydu. Fazla (30+) ağırlıkları geçirmiyorlardı.

Sonunda biletimizi aldık. Çantalarımızın biri 14, diğeri 17 kilo geldi. Üstelik hurma kolileriyle beraber. Kişi başı otuz kilo hakkımız olduğu için Mithat kurnazı kendi fazlası bir çantayı da bizimmiş gibi geçirdi. Böylece çantalarımızı da bagaja vermiş olduk.

Bakalım İstanbul'da ne yapacağız. Saat 01.30 oldu. Bekliyoruz.

Pasaport kontrolü kolaydı. Ancak el bagajlarının x-ray'dan geçişi epey sıkıntılı oldu. Zemzemleri almıyorlardı ! Neden olduğunu bilen yok. Ama pencereden görüyoruz çantalardan şişelerin, bidonların çıkarılıp el konulduğunu. 

Yavaş yavaş kuyruktakiler de kendiliklerinden zemzem şişelerini çıkarıp duvar boyuna bırakmaya başladılar. Ne çok insan bizim gibi düşünmüş. Ya da biz onlar gibi.

Sonunda biz de 4 şişe zemzem ve bir küçük bidon cirane suyunu duvar dibine bırakıverdik. Hadi zemzem neyse ama olan Cirane suyuna oldu. Bir damla bile içmek nasip olmadı.

286 09 Aralık 2017 Cumartesi 20:35 UMRE GÜNLÜĞÜ.......................Veda zamanı

Veda zamanı

9 Aralık 2017 Cumartesi: Umre yolculuğumuzda 22. gün

Bugün Mekke'de son günümüz. Sabah yine erken kalkıp tavaf için buluşma yerine geldik. Diğer otelden servisli arkadaşlar da geldi. 

Kadınlar kabeye ayrıldılar. Biz hanımla Selçuk hocanın grubunda kaldık.

Sabah tavafını 1. katta yaptık. Çünkü üst katı kapatmışlardı. Özellikle sol baldırım fena halde yandığı halde gruptan ayrılmadım, acıya dayandım. 

Tavafımızı saat beşe beş kala tamamladık. İnşallah kardeşlerimin çocukları için olsun. Rabbim sevabından nasipdar eylesin.

Hemen arkada uygun bir yerde tavaf namazlarını kıldık. Halı serili bir yerdi. Hala önümüzden tavaf edenler geçiyordu. Yine grubumuza birer bardak zemzem suyu ikram ettim. Allah kabul etsin.

Sabah namazını kabe imamına uyarak kıldık. Ses sistemi gerçekten muhteşem. İmamın sesi her yerde aynı netlikte duyulabiliyor. 

İki rekat bizdeki dört rekat kadar bir zamanda kılınıyor ama insan iliklerine kadar namaz kıldığını hissedebiliyor. Üstelik karşında kabenin olduğunu bilmek çok farklı bir duygu.

Çıkışta bir ejyad caddesi klasiği var yine. Binlerce insan gidiyor, bir o kadarı da geliyor. Çift yönlü insan seli. Arapların dışındaki milletler genellikle gruplar halinde gidip geliyorlar. Özellikle güney Asyalı müslümanlar hemen anlaşılıyor.

Kadınları ufak tefek, çekik gözlü, boynundan büzmeli yukardan aşağıya giyilmiş beyaz ya da düz renkli çarşaf giyiyorlar. Dışardan bakınca bir gurup bovling labutu gibiler. Erkekleri de yan tarafında kabe resmi olan  ucu sivri beyaz başlıklarından tanımak mümkün. Çok sevimliler. İnsan onlara bakınca dünya müslümanı olduğunu bir kere daha anlıyor. Halleri vakitleri yerinde olmalı. Çünkü en yakın güzel otellerde kaldıklarını görüyorum.

Otele dönüp kahvaltı yaptık ve yattık. Otelimiz bugünlerde oldukça kalabalık. Cezayir’den gelmişler. Otelde en çok onlar var. 

Grupların biri gidiyor diğeri geliyor. Eşyaları da oldukça fazla. Sanırım biz türkler sadece beşinci katta 5 odada 16 kişiyiz.

Hepsi uzun boylu, açık buğday tenli, kemikli, güçlü insanlar bunlar. Kadınları da uzun boylu, açık tenli, bazıları mavi gözlü. Şişman insan görmedim aralarında. Fakat oldukça gürültücüler.  Odalarına tepsi tepsi yemek götürüyorlar ve kapıları sürekli açık.

Onlar geldiğinden beri asansörler çok yoğun. Sonra bizim katta onların gelişiyle birlikte sinek de çoğaldı. Hemen kapının dibinde vız, vız..bekliyorlar sanki. Hemen odaya giriyorlar. Bir kaç defa ilaçlattırdık. Ama ardı arkası kesilmiyor. Kapıyı fazla açık tutmamaya çalışıyoruz.

Saat 10'a geliyordu uyandık. Çantaları topladık. Aldığım iple çantalara hurma paketlerini bağladım. Amacım istanbul'a bu şekilde götürmek. Çünkü uçak bagajına böyle verebiliriz, o şekilde gidebilir. 

Ancak istanbul'da 15 kilo limiti sebebiyle iplerini çözüp çantaları bagaja, hurma kolilerini de yanımıza almamız gerekecek.

Duş aldım ve öğle namazına çıktım. Eşim toplanmak için kaldı. Namazı kabe karşısında Ümmühani annemizin evini bulunduğu yerde kıldım. Artık orayı farklı yeşil avizesinden iyi tanıyorum.

Namazdan sonra zikir yaptım. Bir günlük kaza namazı kıldım ve bol bol kabeyi insanları seyrettim. Ve dua ettim. Yeniden…Yeniden…

İkindiye kadar böyle vakit geçirdim. İnşaat alanından çok gürültü geliyordu. Bir şey püskürtüyorlar ama ne ?

İkindiden sonra çıkışta ayakkabılarımı koyduğum yerde bulunca bayağı sevindim. Alan olmamıştı.

Hızlı hızlı hanımı bulmaya gittim. Dışarda her zamanki yerimizde yoktu. 

Yanımda telefon da olmadığı için bir an tedirgin oldum. Fakat 3 nolu tuvalete doğru gidince, uzaktan kırmızı mavi eşarplarından grubu tanıdım. Selçuk hoca başlarındaydı.

O bana nerdesin dedi, ben ona. Selçuk hoca hadi deyince konu geçiştirilmiş oldu. Aslında bildiğim tavaf olmayacaktı. Ama gurup bir veda tavafı yapalım demiş olmalı.

Bu sefer üst kata çıktık. Eşim ve birkaç kadın bizim yerimizde oturdular. Biz geri kalanlarla niyet edip dönmeye başladık. Aslında yorgundum. Baldırlarım ara ara yanıyordu. Fakat veda tavafı için katlanmalıydım.

Tavaf bitti. Topluca namaz kıldık. Daha sonra da dua edildi. Allah var, Selçuk hoca bu tür şeylerde çok başarılı.

Dua gözyaşları içinde insanların birbirleriyle kucaklaşmalarıyla bitti.

Son yirmi günü birlikte geçiren gurup birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi. Birbirleriyle helalleşti. 

Dillerde hep şu ortak dua vardı "Allah yeniden gelmeyi nasip etsin. Rabbim hacc etmeyi de bizlere lutfetsin".

Bizi getiren Ensar firmasından genellikle memnunuz. Aksayan birkaç şey oldu ama o gibi şeyler her zaman olabilir. Selçuk hoca, rehberimiz Ahmet, Mekke ve Medine sorumluları İbrahim ve Usame kardeşler, babaları Mustafa, Seyfettin hoca ve hacı şükrü inancında ve hizmetinde samimi insanlar.

Emine'ye çok güvenmiştik. Bu firmayla gelmemize o sebep oldu. Fakat birkaç gün içinde sadece ona güvenemiyeceğimizi anlamış olduk. Böyle gurup halinde gidişlerde sadece bizimle ilgilenmesini beklemek hataymış. Kendine has neşesi, hali tavrı ve sorunlarıyla Emine ne yapsın  ki ? Yine de ondan Allah razı olsun. Sebep oldu, bize cesaret verdi ve bu grupla gitmemizi sağladı.

Merak etmiştim ya; Tavaf sırasında aşağıdaki gürültünün jet motoruna benzer bir şeyin ağzından su püskürtülmesinden ileri geldiğini gördüm. Sanırım inşaat toz kaldırmasın diye yapıyorlar.

Bizim talihimizden gelişimiz zemzem inşaatına rast geldi. 7/24 ibadet devam ederken bu inşaat da bir taraftan devam ediyordu. Böylece orada ne yapıldığını adım adım izlemiş olduk. 

Anladığım kadar zemzem suyu daha muhkem bir yapıyla tahkim edilmiş oluyor. 

Ayrıca şu anda bidonlarla dağıtılan zemzem, inşaatın tamamlanmasından sonra mescidi haramın her yerinde yapılan özel çeşme ve musluklardan akacak.

Grup olarak aşağıya indik. Ejyad caddesinden otele doğru yürümeye başladık. Odaya geldiğimizde çantalar aşağıya indiriliyordu. Ben de büyük çantaları verdim. Ardından yemek için R katına indik.

Başta yemek yoktu ama biraz sonra getirdiler. Çorba, kuru fasulye, adana köfteye benzer et ve pilav. Biz de kalan domateslerimizi paylaştırıp dağıttık. 

Böylece karnımızı doyurduk çok şükür. Çay da içtik.

Odaya çıkınca hanımaa yatsıya gitmek istediğimi söyledim. İtiraz edemedi. "Çabuk gel" dedi ama. Hızlı hızlı Mescidi harama doğru yollandım.

Yolda afrikalı işportacılar vardı. Uzun elbiseler satıyorlar. Araplar için, Afrikalılar için ve biraz da Afganlılar için. Kadınlar için siyah renkli yaldız işlemeli, erkekler için açık renkli yuvarlak yaka entariler. Çok da ucuz, 10 riyal bir elbise. 

Hanım sentetik olduğunu söylüyor. Bu yüzden uzaktan bakıp geçmekle yetiniyoruz. Ama bu işportalar son bir haftadır çoğaldı. Öyle de satış yapıyorlar ki. Hani 'kapış kapış' derler ya öyle.

Meydanı geçtim, rampadan doğruca 1. kata çıktım. Biraz yürüyüp kendime halılı bir yer buldum.

Önümden tavaf edenler geçiyordu ama aradan kabeyi görebiliyordum. Ezan okundu. Şevkle kıldım yatsı namazını.

Burada namaz kılmak gerçekten de bir başka. Sanırım bir sayfadan az değil imamın okudukları. Çok da etkili okuyorlar. Ruku'da, secdede, aralarda oldukça uzun duruyorlar. 

İster istemez insanın zihninden bir sürü dua geçiyor. Allahın huzurunda, beytullahın karşısında binlerce müslümanla aynı anda yüzbinlerce dua. Müthiş bir şey bu.

Artık gideceğiz. Bu namaz bir bakıma veda demek oluyor. İçimden bütün samimiyetimle "İnşallah yine geliriz, inşallah rabbim haccı da nasip eder" diye düşünüyorum. Mevlama çok şükürler olsun ki bize buralara gelip görmeyi nasip etti. 

Tavaf ettik, say yaptık, namaz kıldık, dua ettik. Bol bol kabeyi ve etrafımızı seyredip tefekkür ettik. Bunlar güzel anlardı. Ama her şey gibi buradaki zamanımız da bitti işte. İnşallah ziyaretimiz makbul, ibadetlerimiz ve dualarımız kabul olur.

Namaz sonrası elveda hatırası birkaç fotoğraf çektim, çektirdim. Kabeyle vedalaştım ve İsmail kapısındaki rampaya yöneldim. Ayakkabılarım bu defa da yerindeydi. Yine hamd olsun.

Fotoğraf çektirme sırasında, kabeyi son bir daha doya doya seyretmeye çalıştım. Tavaf eden insanları, binlerce müslümanın manevi buluşmasını zihnime sabitlemeye uğraştım. 

Çıkışta ve meydanda etrafıma hep "elveda" nazarıyla baktım. Baktığım her şeyde ve yerde sanki başka bir hal varmış gibi dikkatle hep "onu" aradım. Sevdiğim bir şeyi içer gibi, yer gibi, temiz havayı ciğerlerime çeker gibi baktım.

Sadece bir şey aklımda kalmıştı: 'Biz İbrahimin dilinden yapılan ilahi daveti duyup, Allahın beytini ziyarete gelmiştik. Lebbeyk ! sedası onun içindi. Geldik, gördük ve işte dönüyoruz. İnşallah sırtımızdaki kamburları atmışızdır. İnşallah dönüş heybemiz boş değildir.'

8 Aralık 2017 Cuma

285 08 Aralık 2017 Cuma 22:10 UMRE GÜNLÜĞÜ..............................Kabe'de son Cuma

 Kabe'de son Cuma 

8 Aralık 2017 Cuma: Umre yolculuğumuzda 21. gün

Dün gece Nesibe teyzenin son macerası sebebiyle ikiye kadar uyuyamadık. O yüzden sabah tavafına da kalkamadık tabi.

Neyse ki yaka kartını birilerine göstermiş de telefon etmişler. Böylece gidilip alındı. Acaip kadın.

Uyandığımda saat 6.30'du. Güneş doğmakta. Bu yüzden tekrar yattım. 9'da kalkıp namazı kıldık ve kahvaltıya indik.

Bugün Cuma. Mekke'de son cumamız. Aslında iyi değerlendirmek istiyordum. Ama hanım bu, hiçbir plana uymaz. 

Tam mescidi harama yaklaşmıştık ki suudi polisler  kalabalığın önünü kesip zemzem kulenin altına inen bir tünele yönlendirdiler.

Tabi eşim zınk diye  durdu. "Ben girmem, geri dönüyorum" dedi.  Baktım kaldım. Israr etsem olmaz. Çaresiz "peki" dedim. O geri döndü. (Meğerse o civarda bir yerlerde diğer kılanlarla birlikte seccadesini serip kılmış cumayı)

Ben akan insan seliyle birlikte tünele girdim. Biraz da merak etmiştim. Bakalım nereye çıkacak ? Öyle ya yönlendirdiklerine göre bizi bir yere götürecek elbette.

O hooo ! Aşağısı şehir meydanı gibi. İki tane kocaman bulvar kabenin altından birbirlerine çaprazlama geçiyor. Bayağı trafik var yani.

Otellerin otopark girişleri buradan yapılıyormuş. Şaşırtıcı genişlikte bir alan var aşağıda.  Bizi yönlendirdikleri bulvar araç trafiğine kapatılmış.

Yaklaşık bir kilometre yürüdükten sonra büyük merdivenler bizi Kral Abdullah kapısı karşısına, Ebubekir camii önüne çıkardı. 

Meydanın buradaki bölümü daha tenha. Yani bizi bu tarafa göndermeleri boşuna değil.

Cuma namazını bulduğum gölge bir yerde kıldım. Namaz sonrası meydan gerçekten bir mahşer yeri gibiydi. Hanım iyi ki gelmemiş dedim içimden.

Ben doğru A.Aziz kapısından kabenin bulunduğu kata indim. Sevdiğim yerde oturdum. Bir müddet kabeyi seyrettim. Yasin okudum ve dua ettim.

Vakit burada daha çabuk geçiyor sanki. Yalnız biraz belim ağrıdı, biraz da karnım acıktı. Kendime bir tabure sandalye bulup bir süre de öyle oturdum.

Saat iki buçuğa doğru eşimi aradım. Yiyecek bir şeyler getir yanında diye. İkindiden sonra buluşmak üzere sözleştik.

İkindiyi kıldık. Sonra meydana çıkıp 3 numaralı tuvalet önüne geldim. Selçuk hoca beni bekliyormuş. "Hadi gidelim" dedi. "Hanımı alıp geleyim" dedim.

Üst kata çıktık. Niyet edip tavafa başladık. Bu tavaf inşallah kardeşlerim için olsun. Sevabından nasipdar olsunlar inşallah.

Selçuk hoca önde biz onun hemen sol yanındayız. Grup halinde duaları hep beraber tekrar ederek yürüyoruz. İki gündür baldırlarım yanıyor. Doktor bel fıtığından demişti. Ayakta fazla kalmak acıyı tetikliyor. Dayanmaya çalışıyorum.

Kabenin kapısına denk gelen hizada yüksek sesle şunu okuyoruz. "Allahumme inne’l-beyte beyteke ve’l- Harama Haram eke ve’l-emne emnek ve hâzâ makâma’l-âiz bike."

Allahım! Sana ibadet için yönelinen şu Kabe Senin Beytin’dir. Saygı gösterilmesini buyurduğun bu kutsal belde Harem’indir. Buradaki emniyet ve güven senin sağladığın emniyettir. Burası Cehennem ateşinden sana sığınanların makamıdır.

Manasını bilerek okumak ne güzel. Keşke okuduğumuz her şeyin manasını zihnimizde böyle canlandırabilsek.

Tavaftan sonra gurup gitti, biz kaldık. Akşam namazını ve yatsıyı kılıp öyle dönmeyi düşünüyoruz.

Yine yerimizi bulup oturduk. Eşimin getirdiği katmer ve çerezleri yedik. Zemzem içtik. Böylece açlığımı bastırmış oldum.

Kabeyi, tavaf edenleri seyrettik. Birkaç poz fotoğraf çektik. Hanım kur'an okudu, ben defterimi yazdım. Akşam ezanı okundu.

Akşam namazını üst katta kıldık. Açık havada, insan uzaydaki konumunu merak ediyor ister istemez. Kabenin üstünde hiç yıldız görmedik. Bazen belli belirsiz sabah yıldızı seçilebiliyor. Ama gece gökyüzünde hiç yıldız yok gibi.

Muhtemelen kabenin ve haramın güçlü ışıklarından olsa gerek. Gerçekten de çekilen hava fotoğraflarından mescidi haramın aydınlık hali açıkça görülebiliyor. Uzaydan görülebilen bir ışık yoğunluğu var burada.

Nitekim Rus kozmonot Nikolayevich Ryazansky, 17 Ağustos 2017'de Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan Mekke'nin böyle iki fotoğrafını yayınlayıp şöyle demiş: "Mekke, gece de gündüz de muhteşem !"

Mekke, Milyarlarca Müslümanın secde yönü ve toplanma mekanı. Gücü yeten her Müslümana Kabe, Müzdelife ve Arafat Dağı'nı kapsayan bir yolculuğa çıkarak bu şehre gelmesi farz kılınmış. Bu anlamda da İslam'ın kutsal merkezi durumunda. 

Kabenin meşhur altın oranla ilgisi olduğuna dair ciddi iddialar ve bulgular var. Altın oran; yani fi sabiti denilen şey 1,618 oluyor. 

Bu rakamı, kalp atışlarımızda, DNA' sarmallarının en ve boy oranında, kainatın dodecehadron adı verilen özel tasarımında, bitkilerin filotaksi denen yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde görüyoruz.

Hep aynı muhteşem sayı, yani matematikteki üstün tasarım sayısı yani 'Altın oran-1,618'

Bu konudaki özel çalışmalara göre tüm harita sistemlerindeki bir kaç km'lik ufak farklarla dünyanın Altın Oran noktası Mekke'de Kabe'yi de içine alan Kutsal Bölge dairesinde kalıyormuş.

Mekke şehrinin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı ile güney kutup noktasına olan uzaklığının oranı da tam olarak 1,618 miş. Ayrıca Mekke şehrinin Güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup arasındaki uzaklığın birbirine oranı da yine 1,618 olarak hesaplanmış.

Tüm insanlığın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Dünyanın Altın Oran noktası Mekke şehrindeymiş.

Çünkü Mekke'nin gün dönümü çizgisi olarak belirtilen sınıra olan doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı 1,618 olarak ölçülmüş. Yine Mekke'nin gündönümü çizgisine batı yönlü uzaklığının, dünyanın o enlemdeki çevre uzunluğuna oranı da Altın oran yani 1,618 sayısını veriyormuş.

Namazdan sonra zemin kata indik. Silinen fotoğraflar için yenisini çektirmeyi düşünmüştüm. Çok şükür o da oldu.

Sonra da dışarıya çıktık. Ejyad caddesi yine kalabalıktı. Ayaklarımız bizi Zemzem kulesi tarafındaki çarşıya götürdü. 

Birkaç dükkan derken önce alt katı sonra da üst katı dolaştık. 

Hatta istanbul pazarındaki Kadir'e bile Allahaısmarladık, artık gidiyoruz dedik. Adamla alışveriş yapmadık ama o yine de kibar davrandı çay kahve teklif etti.

Hanım çarşıdan kendine bir başörtü aldı. Bir de çocuk çantası. 30 riyal tuttu. Ben hala çöl kumu hayalindeyim. Cebimdekini harcamadım.

Otele geldik. Doğru yemeğe çıktık. Kimse yoktu. Sadece biz kalmışız. Saat 21.30.

Çok şükür beklediğim gibi Özbek İshak çöl kumunu bir bardağa koymuş getirdi. Çok sevindim. Sarıldım, cebimdeki 10 riyali ona verdim. Helal olsun.

Böylece Cüneyt'in isteğini de yerine getirmiş olduk. Yarın burada son günümüz. Akşam Cidde'ye gideceğiz. Uçağımız gece oradan kalkacak.

Sabah son tavafımızı yapacağız. Uyumalıyız.

7 Aralık 2017 Perşembe

284 07 Aralık 2017 Perşembe 22:30 UMRE GÜNLÜĞÜ.......................Çöl kumu

Çöl kumu

7 Aralık 2017 Perşembe: Umre yolculuğumuzda 20. gün.

Sabah tavafına eşimle gittik. Yine güzel ve rahat bir tavaf oldu. Ümit için niyetlenmiştim. Rabbim kabul etsin, onu da nasipdar etsin.
Üst katta gruptan ayrılmadan mümkün olduğunca kenar boyundan yürüyoruz. 

Bazen başka gruplar önümüze çıkıyor. O zaman da aralardan sıyrılarak tekrar gruba katılmaya çalışıyoruz. 

Bu aralar üst katta tavaf edenler fazlalaştı. Tabi ki ihramsız erkeklerin aşağıya alınmaması etkili.

Ama, bence aynen bizim gibi açık havada grup halinde tavaf etmek isteyenler çıkıyor buraya. Galiba biraz da son günlerde umreci sayısında bir artış var. Bunu oteldeki yoğunluktan da anlayabiliyorum.

Tavaftan sonra grup olarak yine birlikteyiz. Yine zemzem suyu dağıttım. Soğuk algınlığım devam ediyor. Bu yüzden boynuma tülbent sırtıma hırkayı ihmal etmiyorum. Ama iki gündür zencefil, tarçın ve bal iyi geldi galiba. Daha iyiyim. İnşallah kötü olmam.

Akşam Oğuzhan'la ve Hilal'le konuştuk. Oğuzhan zemzemleri almış (20 Kg) kargodan. Safiye de temizliğe başlamış. 

Hilale yeni arabaları için hayırlı olsun dedik. İkinci el değilmiş. Markası yine Citroen. Allah ödemeyi nasip etsin.

İki gündür Cüneyt'in isteği aklımdan çıkmıyor. Çöl kumu istedi. Hudeybiye'den önce bilseydik kolaydı. Şimdi nereden bulacağım ki ? Acaba kum saati mi arasam ? Paramız da yok, ne yapsam bilmiyorum.

Hicaz bölgesinin çöl olduğunu kim söylemiş ? Etraf safi siyah kaya. Değil çöl, kum bile yok ortalarda. Bölgede mutlaka çöl vardır. 

Ama şu anda bana faydası yok. Hurma paketleriyle çantaları birbirine bağlamak için de ip lazım. Hanım 50 lira verdi. Riyale çevireceğim.

Kahvaltıdan sonra öğleye kadar uyuduk. Kalktık namaz kıldık. Öğle yemeği yedik. Hazırlandık çıktık.

İkindi namazını zemzem tower'in önündeki yerimizde kıldık. Etraf gerçekten kalabalık. İlk günlere nazaran umrecilerin sayısında ciddi artış var.

İkindiden sonra hanım kur'an okuyacağını söyledi. Ben de kum aramak üzere Bindawood çarşısına gittim. Gerçekten büyük bir çarşıymış. Ama benim aradığım yok. 

Dolaştım durdum ama boş. Artık umudum kalmadı. Akşam namazına yakın döndüm.

Namaz sonrası eşim abdest tazeledi ve kabe katına indik. Hanımı uygun bir yere oturtup ben önlerde kendime yer aradım. 

Biraz defterime yazdım, biraz da kaza namazı kıldım. Burada namaz vakitleri aşağı yukarı Türkiye'dekine yakın.

Sabah namazı (salatül fecr) al-fajer / fajr, öğle namazı (salatüz zuhr) al-zohr / zuhr, ikindi namazı (salatül asr) al-asr / aser, akşam namazı (salatül mağrib) al-maghreb / maghrib ve yatsı namazı ( salatül işa') al-eshaa / isha oluyor.

Düşünceler arasında vakit çabucak geçti. Ezan okundu. 

Kabeyi tavaf edenler çabucak halkalar hainde saf tuttular. Binlerce kişi kalkıp kabe imamının güzel okuyuşu eşliğinde yatsıyı kıldık.

Burada fatiha suresinden sonra daha uzun ve sesli bir 'Amiiinnn !' çekiliyor. Medine'de daha musikili bir 'Aaamiiinnn!' dinlemiştik. 

Sanırım güney asyalı müslümanların geleneği böyle. Biz de 'Aminn !' deriz ama çok yüksek sesle değil. Kısa ve öz. Kabede sanki biraz orta yol bulunmuş gibi.

Namaz sonrası eşimi bulup boşalan yerlere doğru ilerledik. İki tabure sandalye alıp kabeyi seyrettik önce. Etrafımıza baktık. Birkaç fotoğraf çektik, çektirdik.

Saat sekiz buçuğa doğru birlikte bir dua yapıp otelimize gitmek üzere kabeden ayrıldık. Ben buraya doyamıyorum. İnşallah yarın da gelirim.

Yemekte Nesibe teyzenin yine kayıp olduğunu öğrendik. Taif'ten dönerken toplanan yardım parası da onaymış. Çünkü parasını çaldırmış. 

Nesibe teyzenin maceraları devam ediyor. İnşallah başına bir hal gelmeden bulunur gelir.

Yemekte çalışanlardan birinin özbek asıllı olduğunu öğrendik. Biraz konuştuk. 28 yaşındaymış ve iki çocuğu varmış. Aslında çok daha genç görünüyor.

Çöl kumu meselesini ona da açtım. Bakalım yardımcı olabilecek mi ?

Bu akşam kabede ve dönüş yolunda pek çok küçük çocuğa rastladık. Bazılarını sevdik. Tavafta en az beş çocuk, iki bebek anne babalarıyla dönüyorlardı. Çok hoş, çok duygulu manzaralar.

Eğer imkanım olsaydı sadece kabedeki çocukların fotoğraflarını çekmek isterdim. Bir de birbirinden özgün ve güzel yüzlerce değişik takke-başlıklardan bir koleksiyon.