17 Kasım 2021 Çarşamba

17 Kasım 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı240..................................Sonsöz: "VEDA"

Sonsöz: “VEDA”

“Susurluk için ne yapabiliriz?” sorusuyla başlayan ve ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’ olarak şekillenen çalışmamız Rabbime hamd olsun ki artık sonuçlanmış bulunuyor. Bildiğiniz gibi iki yıldır devam eden bu süreç; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak gelişti.  Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor. Böylece, '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân'  önerimizle halen bulunulan nokta ile ulaşılmak istenen durum arasındaki yol tarif edilmiş oldu. ANCAK, BU YOLUN YÜRÜNEBİLMESİ İÇİN ELBETTE Kİ ÖNERİMİZİN RESMİ BİR BELGEYE DÖNÜŞMESİ GEREKİYOR. Ardından da gelecek için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak. Şimdi sizlere bu konudaki ‘son sözlerimi’ yazıyorum. BU AYNI ZAMANDA BİR ‘VEDA’ YAZISI. Zira bugünden sonra Susurluk’la ilgili yazmayı düşünmüyorum. Belki yıldan yıla 5 Eylül kurtuluş günlerinde olabilir. Ancak, Susurluk’tan gelen haberler beni bu yaşımda heyecanlandıracak kadar olumlu olursa tekrar niye olmasın? ŞİMDİ LÜTFEN KENDİNİZİ 5 EYLÜL 2027’DE FARZ EDİN. KURTULUŞ TÖRENİNDE KÜRSÜDE KONUŞAN BELEDİYE BAŞKANI AŞAĞIDAKİ KONUŞMAYI YAPIYOR. Heyecanlanmaz mıydınız? Ben duysam hislenir, belki de ağlardım. Hala Susurluk için o gün belki gelir umudundayım. İşte beklediğim kurtuluş konuşması:

 “Sayın Kaymakamım, değerli misafirler, sevgili Susurluklular. Bugün Susurluğun kurtuluşunun 105.nci yılı. Hatırlıyorum, dört sene önce bir araya geldiğimizde moralimiz pek iyi değildi. Geleceğe dair umudumuzu yitirmiş gibiydik. Şevksiz ve isteksiz başladığımız Stratejik Plan yolculuğunun bize yeni ufuklar açabileceğinden açıkçası şüpheliydik. Yarınımızın ne olacağını, nereye gittiğimizi bilmez durumdaydık. Buna rağmen yüzümüzü geleceğe çevirip harekete geçtik. “AYAĞA KALK SUSURLUK! GELECEK ELLERİNDE!” diyerek çağrımızı Susurluğa duyurduk. “BİSMİLLAH” diyerek başladığımız o yürüyüş işte bizi bu günlere eriştirdi. Allaha hamd olsun. Önce elimizde ne olup olmadığını gözden geçirdik. Sonra da ne yapabileceğimizi. Kâğıt üzerinde aldığımız her mesafe cesaretimizi arttırdı. Bir avuç insan davranıp yürümeye devam ettik. ÇOK ZORLUK ÇEKTİK, ÖZELLİKLE DE BİRLİK BERABERLİĞİ SAĞLAMA NOKTASINDA. Ama şurası bir gerçek ki lokomotif nereye giderse vagonlar da oraya gidiyor. Sonunda başardık; Kaymakamımızın liderliğinde, Ticaret Sanayi odası Borsa, Siyasi partiler, Sivil toplum kuruluşları ve bir avuç gönüllü Kent Konseyinde bir araya geldik. Sonunda, geç te olsa bir plan yapabildik. Çok iyi hatırlıyorum, Cumhuriyetimizin 100. Yılında YİNE BÖYLE BİR 5 EYLÜL GÜNÜ STRATEJİK PLANIMIZ ELEKTRONİK ORTAMDA YAYINLANMIŞTI. Bugün planımızın 4.üncü uygulama yılı. Ülkemiz 2023 hedeflerini geride bıraktı, 2053 vizyonuna odaklanmış durumda. Çok çalıştık, Rabbim de önümüzü açtı. Önce Üniversite kampüsümüze kavuştuk. Şimdi iki fakülte 2 yüksekokulumuz var. Yakında bir de Türk müziği konservatuvarımız olacak inşallah. Deremiz Susurluk boyunca ıslah edilip yüksek taş duvarlarla kontrol altına alındı. Susurluğu boydan boya kat eden atık su kolektörümüz artık deremizin kirlenmesini engelliyor. Çocuklarımız, gençlerimiz eskiden olduğu gibi bu derede yüzebiliyor, balık tutabiliyorlar. Geçtiğimiz yıl eski panayır yerinden fabrika altına kadar dere boyu tümüyle kamulaştırılarak bölgenin en güzel millet parklarından birine sahip olduk. Çok yakında koca derede sandallarla gezinti yapabileceğiz. Yörsan ve Şeker fabrikası halkımızın elini taşın altına koyması ve yeni yatırımcılar sayesinde adeta küllerinden yeniden doğuyor. Bu arada İstanbul sanayisinden bir gurup yatırımcı Ömerköy’deki OSB’mizi hayata geçirmek üzereler. Sağ olsun Büyükşehir’imiz alt yapısını yaptı, şimdi sıra 3 fabrika 4 tesis olmak üzere 2000 kişilik yeni istihdam kapısının açılmasına geldi. Plana göre 2029 yılında OSB’miz tam kapasite çalışmaya başlayacak inşallah. Şimdiden Endüstri Meslek Lisemiz ve Meslek Yüksek Okulumuz iş garantisi ile onlara eleman yetiştirmeye çalışıyor. Susurluk inançla istedi, çalıştı, Cenab ı Allah da veriyor çok şükür. Bakınız Bandırma’dan bu yöne doğru yatırımcı akışı yaşadık son üç yıl içinde. Okçugöl-Yahyaköy arasında kurulan lojistik bölge de bu süreçte ortaya çıktı. Şu anda orada en az 1500 kişi istihdam edilmiş durumda. Tepelerimiz, boş yamaçlarımız daha fazla rüzgârgülü ve güneş paneliyle donandı. Üç yıldan beri kendi elektriğimizi kendimiz üretip kullanır olduk. Sadece bu sektörün Susurluğa yıllık katkısı 200 milyar lira. Kepekler ve Yıldız’daki jeotermal su kaynağının konutların ısınmasında kullanılması için proje çalışmaları son aşamada. 5 pilot köyümüzde uygulanan biyoenerji üretim tesisleri, artan hayvancılık faaliyetleri sayesinde o köylerin gaz ihtiyacını karşılayabilir duruma geldi. Demirkapı civarındaki bor rezervi, önce vatana kadar devam eden Sultançayır taşı ve Çatal dağdan çıkarılan granit kaynağımız için şu ana kadar 5 tesis ve işletme ruhsat almış durumda. İki yıl içinde üretim başlamış olacak. Size bir müjde daha vereyim; sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız Susurluğa bir yüksek teknoloji tesisi söz verdi. Onun da yer seçimi ve planları yapılıyor şu anda. BÜTÜN BU YOĞUN SÜREÇ İÇİNDE BİZİM YAPTIĞIMIZ İSE “STRATEJİK PLAN ÇERÇEVESİNDE SUSURLUĞUN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜNE ÇALIŞMAK” OLDU.  Değerlerimize bağlı kalarak ve ilkeli davranarak “Planlı kalkınmayı başaran, gelişmiş bir Susurluk” vizyonumuza ulaşmaya gayret ettik. Bu yolculuk sırasında Susurluk nüfusu ilk üç yıl içinde 50 bini aştı. Köylerimiz her geçen gün büyük şehirlerden dönüş yapan insanlarla şenleniyor. Dışarda yaşayan Susurluklu yetişmiş insan gücümüz de yavaş yavaş geri dönüp kalkınmamıza destek verir hale geldi. Girişimci gençlerimizin tarım ve hayvancılık sektöründeki çabaları nihayet ürün vermeye başladı. Sera ürünlerimiz, yaş meyve ve sebzemiz kurulan soğuk hava ve paketleme tesisleri vasıtasıyla anında pazar bulup değeriyle işlem görebiliyor. Dondurulmuş ve kuru gıda ürünlerimiz artık dış pazarlarda. Gençlerimiz ve kadınlarımız internet üzerinden satış yapmanın bilincine vardı. Bu alanda oluşan yeni Pazar payı ve katma değer Susurluk ekonomisine adeta bir sıçrama yaptırmış durumda. Susurluğumuz, içerdiği doğal güzellikler, termal ve butik tarzı konaklama tesisleriyle her geçen gün daha fazla turist ağırlıyor. İki yıl önce başlattığımız “Kendin topla, kendin pişir, kendin ye” sloganlı kampanyamız için değişik illerden tur teklifleri alıyoruz. Şu sıralarda Belediye olarak bu misafirleri taleplerine göre köylerimizde gezdirecek, ağırlayacak ve eğlendirecek kombin çalışmalarla meşgulüz. BURASI SUSURLUK. BURASI İYİ VE GÜZEL İNSANLARIN YAŞADIĞI YER. İNSANA DEĞER VERİLEN, ŞEHRİNİN ÖZENLE KORUNUP GELİŞTİRİLDİĞİ, AMA İLLA Kİ ‘ÖNCE VATAN!’ DENİLEN YER. Misafirperverliğimiz herkese, her yolcuya yetecek cömertlikte. Buraya gelen misafir tabi ki meşhur köpüklü ayranımızı içecek, tabi ki özel peynirli tostumuzu yiyecek. Mümkünse kuzu kokorecimizden tadacak. Yeter mi, hayır. Buradan geçen her yolcu bizim için aziz birer misafirdir. Elbette dinlenecek, gezecek, yiyecek, içecek. Ama giderken de bagajı; etimiz sucuğumuzla, lorumuz peynirimizle, domatesimiz biberimizle, fasulyemiz nohutumuzla dolacak. Kadınlarımızın göz nuru el işlerini de Susurluk hatırası olarak yanlarında götürecekler. Buradan ayrıldıklarında kalpleri bizde kalacak. “BİR GÜN YİNE MUTLAKA” diyerek gidecekler. Planımız çerçevesinde son üç yıl içinde kentsel dönüşüm hazırlıklarımızı tamamladık. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki plan dönemi sonunda nüfusumuz 70 bin dolayında olacak. Bu sebeple, sadece artan nüfusa yeni konut alanları açmak değil, şehrimizin alt ve üst yapısını da muhtemel bir deprem afeti karşısında sağlam bir yapıya kavuşturmayı amaçlıyoruz. İşimiz çok, yolumuz uzun. Nefesimizi ve enerjimizi iyi ayarlamamız gerekiyor. Şehrin yol, su, kanalizasyon, doğalgaz ve diğer temel hizmetlerini en az 100 bin nüfusa göre planlayıp yenilemeliyiz. Susurluk kendi nüfusunun da üstünde bir kentsel hizmet kapasitesine sahip olmalı. Yolcu misafirlerimiz hariç şu anda sadece üniversite öğrencisi olarak aramızda 2500 genç yaşıyor. Bunların da barınma, sosyal ve manevi yönden ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışıyoruz. Bu güne kadar iki yurt yapıldı, millet parkında gezinti yerleri ve kafelerde vakit geçirebiliyorlar. Allah nasip ederse en az 10 bin eserlik güzel bir şehir kütüphanesi planlanıyor. Muhtemelen 2029 yılında Millet parkında hizmete açılabilecek. Aynı binada bölgenin en büyük kongre ve konferans salonu da olacak. 17 Eylül üniversitemizin ve Hukuk fakültemizin de katkısıyla 2030’dan itibaren ulusal ve uluslararası Hukuk kongrelerinin burada, yani “HUKUK VE ADALETİN KALBİ SUSURLUK”ta yapılmasını istiyoruz. Sayın Kaymakamım, değerli misafirler. Sizlere çaylak mesire yeri, Gürece göleti ve Çataldağ’ı içeren Doğal Milli Park projesinden bahsetmek isterdim. Nostaljik tahta masa sandalye ve at arabası imalatından, sevgili süpürge imalatçısı kardeşlerimiz için açılacak olan atölye-satış yerinden de. Ancak heyecanımı mazur görün burada noktayı koymam gerekiyor. Yalnız size son bir müjdeyi de vermeden edemeyeceğim. Biliyorsunuz eski 5 Eylül ilkokulunun yerine çok güzel, sağlam bir okul yapıldı. Eski inebey binası da korumaya alınmıştı. Uzun süren çabalar sonucu bu binanın da Susurluğun tek ve özel etnografya müzesi olarak değerlendirilmesi onaylandı. Şimdi kendini bu işe vakfetmiş çok değerli bir hocamızın da desteğiyle obje toplanmasına başlandı. İnşallah önümüzdeki yıl onu da Susurluk kültürüne kazandırmış olacağız. Bugün 5 Eylül, kurtuluşumuz kutlu olsun. Kurtuluş savaşımızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve aziz şehitlerimizi şükran ve minnetle anıyoruz. Onlar kurtuluşumuzu canlarını ortaya koyarak sağladılar. ANCAK HER NESLİN KURTULUŞ MÜCADELESİ FARKLI. BİZİM DE SUSURLUĞUMUZU GERİ KALMAKTAN KURTARMA VE KALKINMA MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR. ÇOK ŞEYLER BAŞARDIK, HAMD OLSUN. FAKAT YÜRÜYÜŞÜMÜZ DEVAM EDİYOR. Şairin dediği gibi “SEN BİR DEVSİN/YÜKÜ AĞIRDIR DEVİN/ KALK AYAĞA, DİMDİK DOĞRUL VE SEVİN!”diyor hepinize saygılar sunuyorum.”

Evet, keşke bu konuşmayı ben de kulaklarımla duyabilsem. Memleketime olan vefa borcumu ödediğimi düşünüyorum. Bu Susurluğa 22 sene sonra ikinci seslenişim. Duymuyor, anlamıyor, destek vermiyorsa yapacak bir şey yok. “Bir şeyler yapmak lazım” demekle o ‘bir şeyler’ kendiliğinden olmuyor. Bu noktada SİYASET YAPTIĞINI SÖYLEYEN KARDEŞLERİME SESLENMEK İSTİYORUM: “Siyaset yukardakilerin söylemlerini aşağıda tekrar etmek, icraatlarını sahiplenmek, fotoğraf çektirmek değildir. İcraat dediğiniz şey zaten kısa vadeli, bütçeye bağlı en çok üç yıllık öngörülmüş işlerdir. Siz olmasanız da birilerinin seçilmek için, hizmet adına yapmak durumunda olduğu şeyler. Sürekli sızlanmak, şikayetlenmek ve çene yarıştırmanın da bir yararı yok. Bunlar siyaset değil düpedüz politika yapmaktır. Siz de onların teşkilatı olmuş oluyorsunuz. Bakış açınızı bir Belediye Başkanlığı meselesinin ötesine taşımanız gerekiyor.      SUSURLUĞUN İÇİNDE OLDUĞU DURUM BELEDİYE BAŞKANI OLMADAN ÇÖZÜLEMEZ! BU DOĞRU, AMA ONU ÇOK AMA ÇOK AŞAN BİR KONUDUR. Öte yandan siyaset denilen şey ufuk ister, vizyon ister, liderlik ister, adanmışlık ve olağanüstü çaba ister. Dava dediğiniz şey seçim kazanmakla sınırlı değildir. Ezelden gelip ebede uzanan, gelir geçer-yanar döner olmayan, istikamet üzere yürünecek bir yoldur. Elbette politika vazifelerinizi de yerine getirin ama, ASIL O DAVA SİYASETİNE İHTİYAÇ VAR. Susurluğun geleceğinin temellerini atmanız, önünü açmanız, hedeflerinizi Susurluğa ve sizden yukardakilere de benimsetmeniz bekleniyor. Bu konuda iktidar muhalefet demeden birlik olmanız isteniyor. Ufkunuzu üç yılın ötesine taşırsanız muhaliflerinizle bile anlaşabilirsiniz. Çünkü kavga bugündedir, tartışmalar çok çok 2-3 yıllık bir perspektif içinde döner. Herkes için ortak vizyonunuzu, kararlılığınızı, inancınızı önce siz ortaya koyun ki değer verilsin. Birileri aranızı ayırmak istese de siz aksine toparlayıcı olun, istikametinizi ve saflarınızı bozmayın. O yüzden “vıdı vıdılara kapılmadan” GELECEĞE ODAKLANMAYA, ‘besmele’ ile çıkıp yol almaya gayret etmeniz gerekiyor. “Oyuna oynaşa” dalıp oyalanmamalısınız. Hiç olmazsa bunu başarabileceğinize inanmak istiyorum.” 


BU YOLDA HİÇ KİMSE “NE YAPABİLİRİM Kİ?” DEMESİN. Hz. İbrahim için gagasında bir damla su taşıyan serçe kadar da mı olamıyoruz? Niyet halisse, inşallah akıbet de halis olacaktır. NİHAYETİNDE ÖNERDİĞİMİZ ÇÖZÜM YOLU, SUSURLUĞUN ÖNDERLERİ TARAFINDAN DA SAHİPLENİLMESİ GEREKEN ADIMLAR. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırmak inanın ki üç kişiyle de olur, on kişiyle de. Unutmayın, hayat devam ediyor. Peygamberimizin (sav) çok meşhur bir hadisi var: "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz!" Öyleyse Susurluk için herkes bir şeyler yapabilir. Düşünceleriyle, fikirleriyle, öneri ve katkılarıyla. Hiçbir şey yapmıyorsa yolda ‘diken’ olmasın yeter. Susurluğun geleceğini, evlatlarının nasıl bir ortamda yaşayacağını düşünen herkes en azından dua ederek katkıda bulunabilir. SON SÖZÜM KARAMSARLIK VE REHAVET İÇİNDE GÖRDÜĞÜM SUSURLUK GENÇLERİNE: ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’  adlı bu çalışma size, ama sadece size emanetimdir. EKİLEN BİR TOHUM GİBİ, DİKİLEN BİR FİDAN GİBİ SİZDE YEŞERMESİNİ BEKLİYORUM. Okumak istediğinizde, ‘Bir Stratejik Plan Önerisi’  yazılarıma ihtiyaç duyduğunuz her an ona
https://yzyorum.blogspot.com/search/label/GAZETE%20YAZILARI linkimden ulaşabilirsiniz. Okuyun ki anlayabilesiniz, anlarsanız benimseyebilirsiniz. Benimsemeniz destek vermenizi sağlar. Ama inanmadığınız hiçbir şeyde başarılı olamazsınız. Bilin ki hiç bir ‘alacakaranlık’ kalıcı değil. OYALANMA ARTIK, HAYDİ DAVRAN! KALK AYAĞA VE YÜRÜMEYE BAŞLA! YARINLAR ELLERİNİZDE. Siz de Rabbime emanetsiniz.  Hoşça ve sağlıcakla kalın.

15 Kasım 2021 Pazartesi

15 Kasım 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Corona günleri

Corona günleri

Bugün 15 Kasım 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 692 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 613.ncü gününde. Bu süreç kuşkusuz hayatımızı pek çok şekilde etkiledi. Artçıl etkileri ise şu ara bütün ülkeleri ve ekonomileri sarsmakta.

Geçen gün eşim etraftaki bebekli çocuklu kalabalığı gösterip: "Pandemide çocuk patlaması oldu galiba" dedi. Olabilir, bunu istatistikler yayınlandığında göreceğiz. Ancak bizim için hep "torunlar" zamanı olarak hatırlanacak. Bu dönemde 2 torun büyüttük, ikizlerimiz de 5 aylık oldular. Pandemi Martta iki yılını bitirecek ancak henüz sona ermiş değil. Torunlarımız da her geçen gün biraz daha fazla hayatımızı etkiliyorlar.

Elbette hemen herkesin bu pandemiyle birlikte yeni hobileri, meşguliyetleri oldu. Evden çalışma yaygınlaştı. İnternetten alışveriş büyük ölçeklere vardı. Bahçeli evlere ilgi arttı. Öğrenci ve ana babalar uzaktan eğitim deneyimi yaşadılar. Telefonlarımızla, sosyal medya ile daha çok zaman geçirir olduk. Yakınlarımızla görüntülü görüşmeyi keşfettik ve en çok yaptığımız şeylerden biri oldu hayatımızda. Daha bir sürü ilginç şey.

Kişisel olarak pandemide bol bol yazdım. Yazdıklarım neredeyse haftalık bir yayın organını aksamadan çıkaracak kadar yoğun ve çeşitliydi. Mesela bunlardan biri "Corona günleri" başlıklı olanlar. Eylül ayına kadar her gün hiç ara vermeden yazdım. Bir buçuk aydır da haftalık olarak yazmaya devam ediyorum. Yine bu dönemde memleketim Susurluk için "Bir stratejik plan önerisi" adlı çalışmayı tamamlamayı başardım. Bu sürecin ilginç hikayesini birkaç hafta boyunca "Corona günleri" başlığı altında okuyabilirsiniz. 

Bugünlerde sanki coronavirüs yokmuş gibi davranmamız aslında bilinçaltında "artık bitsin" isteğimizden. Etrafa baktığımızda hayatın olağan akışı içinde, hiçbir şey yokmuş gibi aynen yoğun ve hızlı bir tempoda devam ettiğini görebiliriz. Yüzlerdeki maskeler olmasa neredeyse bittiğini düşüneceğiz. Ama öyle değil. Kışa girerken yeni bir 5.nci dalgadan bahsediliyor. Özellikle de Avrupa, şu sıralar alevlenen salgının tam ortasında.

Tüm dünyada corona vakaları toplamda 254 milyonu (254.306.450) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (254.306.450-251.198.268) 3.108.182, bir günlük ortalama (3.108.182 /7) ise 444.026 görünüyor. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (459.875-444.026) 15.849 kadar, yani %3,4 azalma var.

Corona vakaları bizde de toplamda 8 milyonu (8.432.018) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre 172.515 (8.432.018-8.259.503=172.515/8.259.503) %2,1 artış kaydetmiş. Haftalık vaka sayısı (8.432.018-8.259.503), bir günlük ortalama (172.515/7) ise 24.645 görünüyor. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (28.262-24.645) 3.617 kadar, yani %12,8 azalma var. Bu dünya ortalamasına göre %9,4 daha hızlı bir azalma.

Dünyada ölümler de iki haftadır artık 5 milyonun (5.118.913) üstünde. Bir hafta içinde (5.118.913-5.074.005) 44.908 can kaybı yaşanmış. Bu da ortalama (44.908 /7) 6.415 demek. Şu halde geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayılarında (7.041-6.415) 626 azalma söz konusu. Buda günlük ortalamada (626/7.041) %8,9 azalma anlamına geliyor.

Türkiye'deki vefatlar de iki haftadır artık 70 binin üstünde. 15 Kasım itibariyle de maalesef 73.746 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (73.746-72.314) 1.432 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.432 /72.314) %1,9 artış demek. Bir başka açıdan günlük ortalama (1.432 /7) 205 vefat anlamına geliyor.  Yani hala her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz. Her ne kadar geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayılarında (212-205) 7 kadar bir azalma (7/212=%3,3) varsa da ortalamanın hala 200'ün üzerinde olduğunu görebiliyoruz. Bu azalma dünya ortalamasına göre (9,4-3,3) %6,1 daha yavaş.

Ancak 15 Kasım itibariyle iyileşenlerin toplamı 7.914.217'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 93,86%'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 93,68% idi. Yine çok küçük de olsa (93,86-93,68) %0,18 artış var. Bu haftanın tablosunda geçen haftanın umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların hep üstünde gerçekleşiyor. Ortalama olarak her gün 24.645 yeni vakaya karşılık 25280 kişi iyileşmekte.

Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu. Aşılama oranlarında yavaş da olsa artış sürüyor. Bir hafta önce 8 Kasım itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 89,68%  ve 2. doz ortalaması ise 79,38% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(55.663.530), 2. (49.270.114) ve 3.(11.423.235) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamı da 117.562.317'e yükselmiş durumdaydı.

Bugün 15 Kasım itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,01% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 80,08% olmuştu. Ayrıca 1.(55.867.039), 2. (49.707.889) ve 3.(11.685.335) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 118.559.680'ye ulaşmış durumda.

Bu verilere göre; her gün ortalama (118.559.680-117.562.317=997.363/7=) 142.480 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (997.363/117.562.317) binde 8,5 kadar bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Bir başka açıdan aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (153.726-142.480=11.246/153.726=) 7,3% bir azalış olduğunu gösteriyor. 

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (I)

Yıllardır ‘sıla’mdan yani ‘memleket’im Susurluk’tan uzakta yaşıyorum. Yatılı okul, üniversite, 35 yıl gurbette memuriyet ve nihayet emeklilik dönemim doğduğum yerden uzaklarda geçiyor.

Elbette sıla-i rahim sebebiyle alakam hiç kesilmedi. Her geçen yıl benden büyük akrabalarım giderek azalsa da köklerimin orada olduğunu biliyorum. Akranlarımın çoğu hayat mücadelesi nedeniyle orada değiller, yeni gençleri neredeyse hiç tanımıyorum. Bu yüzden gittiğimde kendimi yalnız ve yabancı hissetsem de nihayetinde oraya ait olduğumun farkındayım.

Bu yüzden “Nerelisin?” diye soranlara “Susurlukluyum” demeye devam ediyorum. Orada olmasam da kalbim Susurluk’la beraber. Gelen haberleri izliyorum, hakkında yazılanları okuyorum, konuştuğum insanlardan bilgi almaya çalışıyorum. Bunlar beni kâh üzüyor, kâh umutlandırıyor.  

1999’da yapılan seçimde memleketime olan vefa borcumu ödemeye çalışmıştım. Susurluğu gelecek yıllar ve gelişmelere karşı uyardım. Yeni sanayi yatırımlarına ihtiyaç olduğunu, Susurluğu teğet geçecek bir İzmir otobanı plânlandığını, gençler için bu günden bir şeyler yapılmazsa ilerde büyük sorunlar yaşanacağını dilim döndüğünce anlattım.

Ne yazık ki aynı şeyleri 22 yıldır yine söylüyor ve yazıyorum. Emekli olduktan sonra son iki buçuk senedir de sırf Susurluğa katkım olsun diye REİS gazetesine bilâ ücret yazı yazdım. Elim, dilim, yüreğim yettiğince yazmaya ve önerilerde bulunmaya çalıştım. Duyan, anlayan olmazsa da dua ederim, başka ne yapabilirim ki?

Bu çabam benim anama, babama, atama bağlılığım gibi sıla-i rahim inancımla da ilgili. Orada birilerine yardımım ve katkım olur diye düşündüm hep.

Susurluk’la ilgili ilkyazım Reis gazetesinde 6 Eylül 2017’de ‘Haydi Susurluk!’ başlığıyla çıkmıştı. Zaten ondan sadece 5 ay önce Nisan ayında gazetedeki haftalık yazılarıma başlamıştım. İkinci yıl 15 Ağustos 2018’de ‘Bir Susurluk rüyası’ yazım yayınlandı. Sonrasında bir yıl boyunca ara ara ağırlıklı olarak Susurluk’la ilgili yazılar yazmaya devam ettim.

Meselâ; 7 Kasım 2018’de ‘Susurluk değerleri’, 4 Eylül 2019’da ‘Meselâ dedim’, 11 Eylül 2019’da ‘Otoyolun düşündürdükleri’, 11 Eylül 2019’da ‘Lojistik’, 25 Eylül 2019’da ‘Susurluk’ta çocukluk’, 4 Aralık 2019’da ‘Quo vadis?’, 18 Aralık 2019’da ‘Yörsan depremi’ ve 25 Aralık 2019’da ‘Yörsan’a kayyum’ başlıklı yazılar böyle çıktı.

Fakat özellikle 22 Ocak 2020’de ‘Sıla-i Rahim’ yazımdan itibaren sadece Susurluk üzerine yazmaya karar verdim. Bu arada 29 Ocak 2019’da ‘Alacakaranlık’, 5 Şubat 2019’da da ‘Yol çatırığı’ yazılarım yayınlandı.

O dönem sık sık ‘Susurluk için artık bir şeyler yapılmalı’ sözünü duyduğumu hatırlıyorum. O cümle bende ‘Susurluk için ne yapabilirim?’e dönüşünce 12 Şubatta Susurluk için önerilerimi ulaştırmak, ortak bir bilinç oluşturabilmek ve katkılarını alabilmek amacıyla 60 kişilik bir ‘Susurluk WhatSapp grubu’ oluşturdum.

Bu gruba başlarken şöyle bir çağrım olmuştu: ‘Susurluklu akraba, dost ve arkadaşlarım. Susurluğun geleceği için çorbada tuzumuz olsun diye sizlerden bir gurup oluşturdum. Susurluk için gelecek önerilerimi sizlere ulaştırmak, bir ortak bilinç oluşturabilmek adına. Şüphesiz böyle bir arayışın sınırı bu değil. Giderek artacak. Kimi akrabam, kimi çocukluk kimi de okul arkadaşım. Bazısı dostlarım, yol ve dava arkadaşlarım. Şüphesiz farklı siyasi görüşlere de sahipler. Ancak hepiniz Susurluğu seven, daha iyi olmasını isteyen tanıdıklarımsınız. İstemeyen gruptan çıkabilir. Politik bir amacım ya da beklentim yok. Sıladan uzakta acaba ne katkım olabilir arayışındayım. Değerli arkadaşlar, Biliyorsunuz Susurluk REİS gazetesinde 2,5 yıldır haftalık yazıyorum. Ancak son bir aydır sadece Susurluk için çalışmaya başladım. Sanırım bir süre daha 'Susurluk için ne yapılabilir?' sorusuna bir cevap oluşturmaya çalışacağım. Tezim, önerim; 'Susurluk için orta-uzun vadeli bir bölgesel kalkınma planı, bir stratejik plan yapılmalı. Çıkış yolu ancak böyle olabilir' Hepinize ayrı ayrı çok çok selam.’

Doğal olarak bu süreçte de 12 Şubatta ‘Stratejik Plan’, 19 Şubatta ‘Bölgesel planlar’, 26 Şubatta ‘5n 1k formülü’ ve 4 Martta ‘Anlamadan olmaz’ başlıklı yazılarım Susurluk REİS gazetesinde peş peşe çıktılar.

Yazılarım artık tamamıyla ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünmeye ve yazmaya evrilmişti. Böylece ‘Susurluk için 2023-28 dönemine odaklanmış, daha sonrası için de güncellenebilen orta vadeli bir stratejik plân yapılmalıdır’ önerimizin temelleri atılmıştı.

Artık Plan çalışması her hafta yavaş yavaş biraz daha şekilleniyordu. Nitekim Coronanın ülkemizde başladığı gün, yani 11 Martta stratejik plan çalışmasının ilk aşaması olan ‘Neredeyiz?’ sorusuna girmiş bulunuyorduk.

(Devam edecek)