2019 yılı
31 Martta Türkiye’de mahalli
seçimler yapıldı. İttifaklar arasında adeta bir genel seçim havasında geçen seçimler
sonucu Cumhur ittifakı %52, Millet İttifakı %38 olarak gerçekleşti. Katılım
oranı %85 oldu. İstanbul ve bazı yerlerde nefes nefese geçen bir yarış izledik.
Millet; siyasette istikrarı, ulusal güvenlikte milli birlik ve bütünlüğü,
ekonomide büyümeyi, yerel hizmetlerde gelişmeyi, sosyal alanda gelecek umutları
yönünde oy kullandı. Nihayetinde bu seçimle ülke olarak iç dış bütün
saldırılara rağmen gücümüzü koruduğumuzu, demokrasiye ve geleceğimize sahip
çıktığımızı gösterdik. Sancağımızı yere düşürmedik. Demokrasi ve Millet
kazandı.
Seçimler özellikle İstanbul üzerinde bir tartışmayı da beraberinde
getirdi. İtirazlar, yeniden sayımlar derken sonunda 6 Mayısta Yüksek Seçim
Kurulu (YSK) üyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin
iptaline ve yenilenmesine karar verdi. 23 Haziranda İstanbul ilinde yenilenen
seçimler farklı bir sonuç getirdi. İlk seçimlerde arada 13 bin oy farkı
olmasına rağmen, Ekrem İmamoğlu bu defa 800 bin oy farkıyla seçimi kazanmış
oldu. İktidar açısından Ankara, İstanbul ve Antalya’nın kaybı elbette can
sıkıcıydı. Ancak, kazananlar açısından da Belediye meclislerinde ortaya çıkan
tablo işlerinin hiç de kolay olmayacağını gösteriyordu. Tarihte Kıbrıs için
ifade edilen “Siz bizim donanmamızı yakmakla sakalımızı tıraş etmiş oldunuz,
biz ise Kıbrıs’ı almakla kolunuzu kestik. Tıraş edilen sakal yine çıkar ancak
kesilen kol yerine gelmez” sözü kimi haklı çıkaracak göreceğiz. Kaybedilen
büyük şehirler kesilen sakal mı, yoksa kol mu? onu zaman gösterecek,
anlayacağız.
Ne yazık ki, 2019 yılı dünyanın
birçok yerinde zulüm, göç ve ölümün kol gezdiği bir yıl oldu. Önceki yıllarda
da Asya’nın öbür yakasında Uygur Türklerinin pek çok zulme ve baskıya maruz
kaldığını duyuyorduk. Bu yıl oradan dünyaya yayılan feryatlar daha bir işitilir
oldu. Bu hal Çin hükümetini bile bir açıklama yapmaya zorladı. 18 Martta,
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 2014'ten bu yana 13 bin kişinin gözaltına
alındığını bildirdiler. Sosyal medyada birçok vahşi görüntü ve bilgi dolaşıyor.
Ancak, gerçekte oralarda neler olduğunu daha tam olarak ne biz ne de dünya bilmekte.
Dünya eski acılarını ve yaralarını bile henüz sarabilmiş değil. Daha 2019 yılı 5
Haziranında Bosna Hersek'te, 1992-1995 yıllarında yaşanan savaşta öldürülen
Boşnak sivillere ait olduğu tahmin edilen kemik kalıntılarının bulunduğu yeni bir
toplu mezar daha tespit edildi. 16 Eylülde BM, Myanmar hükümetinin Arakan’lı
Müslümanlara karşı şiddet eylemlerinin ‘soykırım niyetiyle’ yapıldığının yeni
delillerle pekiştiği ve hükümetin Müslümanlara karşı "sistematik ve geniş
çaplı insanlık dışı eylem ve zulmünün" sürdüğünü duyurdu. 14 Kasımda da Uluslararası
Ceza Mahkemesi, bu mazlum Müslümanlara karşı işlenen suçlarla ilgili soruşturma
başlatılmasına izin verdi. Ardından, yapılan soykırımın soruşturulmasına
yönelik Uluslararası Adalet Divanında açılan dava 10 Aralıkta görülmeye
başlandı.
Dünyanın bir başka boyuttaki insani
felaketi; göç ve göçmen sorunu da büyümeye devam ediyor. 16 Ağustosta Beşşar
Esed rejimi ve Rusya'nın İdlib'in güneyine saldırılarında Kurban Bayramı
boyunca yerinden edilen 124 bin civarındaki sivil Suriye-Türkiye sınırındaki
kamplara göçtü. 21 Ağustosta AB üyesi 5 ülke, 19 gündür denizde bekleyen Open
Arms gemisindeki düzensiz göçmenleri ‘Lütfen’ almayı kabul etti. 31 Ağustosta
Hindistan'ın doğusundaki Assam eyaletinde 1,9 milyon kişi, yasal sakinleri
belirlemek ve yasa dışı göçmenleri ayıklamak için oluşturulan nihai vatandaşlık
listesinin dışında bırakıldı. 23 Ekimde İngiltere'nin Essex bölgesinde bir
kamyonda 39 Vietnamlının cesedi bulundu. Tırın sürücüsü Maurice Robinson, 39
kişiyi öldürme ve göçmen kaçakçılığı suçlamalarıyla 28 Ekim'de tutuklandı.
"Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" demişler. Bütün insanlığın
canını yakan bu sorun önümüzdeki yıllar boyunca görece gelişmiş ülkelerin daha
çook başını ağrıtacağa benziyor. Bütün bunların arasında Türkiye’nin Terörle mücadelesi
hala bütün sıcaklığı ile devam ediyor. Gün geçmiyor ki FETÖ'den gözaltına
alınan insanların haberlerini işitmeyelim. Gün geçmiyor ki güney doğuda ya da
doğudan bir şehit haberi ve etkisiz hale getirilen terörist haberleri
duymayalım. Ele geçirilen silah, mühimmat ve yaşam malzemelerininse bir türlü
sonu gelmiyor. Anlaşılıyor ki sorun basit bir terör örgüt meselesi değilmiş.
İşin bu noktalara gelmiş olması arkasındaki planın da ne denli kapsamlı ve
ciddi olduğunu da ortaya koyuyor zaten. “Gülme komşuna gelir başına” denmiş ya;
maalesef dünyada da terör ve şiddet giderek artmakta. 27 Ocakta Filipinler'in
güneyindeki bir Katolik kilisesini hedef alan iki ayrı bombalı saldırıda 20
kişi öldü, 81 kişi yaralandı. 15 Martta Yeni Zelanda'nın Christchurch
kentindeki iki camiye, cuma namazı sırasında düzenlenen silahlı terör
saldırısında 51 kişi öldü, 49 kişi yaralandı. Üstelik Saldırgan o kadar
pervasızdı ki, saldırıyı sosyal medyadan canlı yayınladı. 23 Martta Batı Afrika
ülkelerinden Mali'nin kabileler arası etnik çatışmaların yaşandığı Mopti
Bölgesindeki Ogossagou ve Welingara köylerine yapılan saldırıda 160 kişi
hayatını kaybetti.
21 Nisanda Sri Lanka'da kilise ve
otelleri hedef alan saldırılarda 253 kişi öldü, 500'den fazla kişi yaralandı.
Müslümanlara yönelik terör saldırıların artması üzerine, 14 Mayısta ülkenin
kuzeybatı bölgesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 30 Mayısta Irak'ın Kerkük
kentinin çeşitli noktalarında art arda 6 bombalı saldırı düzenlendi, 4 kişi
öldü, 15 kişi yaralandı. 17 Temmuzda Irak'ın Erbil kentinde bir restorana
düzenlenen silahlı saldırıda Türkiye'nin Erbil Başkonsolosluğunda görevli bir
diplomat ile bir Irak vatandaşı öldü. Saldırıyı düzenleyen terörist 3 gün sonra
yakalandı. 28 Temmuz Batı Afrika ülkesi Nijerya'nın kuzeydoğusundaki Borno
eyaletine bağlı Nganzai köyünde Boko Haram'ın cenaze törenine saldırısında 65
kişi hayatını kaybetti.
Hemen güneyimizde yer alan Suriye’de
kan ve gözyaşı ise hiç dinmiyor. Hem de yapılan bütün anlaşma, ateşkes ve
gerginliği azaltma çabalarına rağmen. 4 Nisanda Beşşar Esed rejimi güçlerinin İdlib
Gerginliği Azaltma Bölgesinde pazar yerine düzenlediği saldırıda 10 sivil
yaşamını yitirdi, 25 sivil yaralandı. 7 Nisanda yine rejim güçlerinin aynı bölge
içindeki sivil yerleşimlere düzenlediği saldırıda en az 11 sivil yaşamını
yitirdi, 40'tan fazla sivil yaralandı. 27 Mayısta Esed rejimine ait savaş
uçaklarının İdlib sınırları içindeki yerleşimlere yaptığı hava saldırılarında
24 sivil hayatını kaybetti, onlarca sivil yaralandı. 29 Mayısta rejim ve
müttefiki Rusya, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'ne sahur saatinden itibaren
düzenledikleri hava saldırılarında 17 sivilin ölümüne, çok sayıda sivilin
yaralanmasına sebep oldular. 10 Hazirandaki hava saldırılarında ise 20 sivil
yaşamını yitirdi. 22 Temmuzda Rusya ve Esed rejiminin Marratinnuman ve Serakib
ilçesinde yer alan pazar yerlerine düzenlediği saldırılarda 50 kişi öldü. Böylesine
terör kazanlarının kaynadığı bir coğrafyaya komşuyuz. Üstelik güney
sınırlarımız boyunca ABD’nin beslediği YPG bir terör devleti kurmak üzereydi.
Her türlü uyarıya rağmen verilen sözler tutulmayınca Türk Silahlı Kuvvetleri
Fırat kalkanı ve Zeytin dalı Afrin harekâtlarından sonra bu kez de 9 Ekimde
Suriye'nin kuzeyine bir Barış Pınarı Harekâtı başlattı.
|
PKK’nın bir nevi türevi durumunda olan YPG (Halk Savunma Birlikleri) nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) 30-35 km. güneye inmeye mecbur edildi. Şimdi Türkiye hem bölgeyi terörden temizlemeye, hem de yerinden yurdundan edilmiş Suriyeli mültecileri tekrar evlerine yerleştirmeye çalışıyor.
Dünyanın bir başka kanayan yarası Filistin de 2019 yılında ayaktaydı. 5 Nisanda İsrail askerlerinin abluka altındaki Gazze Şeridi sınırında düzenlenen barışçıl ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ gösterilerine müdahalesinde 83 Filistinli yaralandı. 4 Mayısta İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi'nden İsrail tarafına roket atıldığını bahane ederek savaş uçaklarıyla bölgeye hava saldırısı başlattı. Saldırılarda aralarında bir kız bebeğin olduğu 25 Filistinli şehit oldu. Aynı gün İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi'nde Anadolu Ajansı ofisinin de bulunduğu binaya da saldırdı. İslam coğrafyasının bir diğer acılı köşesi de Yemen. Orada da ne silahlar susuyor, ne de açlıktan, hastalıktan kırılan insanların feryatlarını duyan var. 16 Mayısta Yemen hükümeti, ülkenin güneyindeki Dali kentinde hükümet güçleri ile Husiler arasında 40 gündür aralıklarla devam eden çatışmalarda 27 sivilin hayatını kaybettiğini, 73 sivilin yaralandığını açıkladı. 1 Eylülde Yemen'in Zamar kentinde Husilerin alıkoyduğu kişilerin tutulduğu hapishaneye Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin düzenlediği hava saldırılarında 156 kişi öldü, 50 kişi yaralandı. Bütün bunların baş müsebbibi olan küresel güçler ise kendi ellerinin ürünü frankeştaynları yine kendileri boğazlıyor, sonra da dönüp bütün dünyaya terörle mücadele ettikleri propagandasını yapabiliyorlar. Örnek; 22 Ocakta terör örgütü DEAŞ'ı Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğrattıklarını, 27 Ekimde DEAŞ elebaşı Ebubekir el-Bağdadi’yi, ABD Özel Kuvvetlerinin 8 helikopteriyle İdlib kentinde düzenlenen operasyonla ölü ele geçirdiklerini açıkladıkları gibi.
Artık 2019 geride kaldı. Hiç mi güzel şey yaşanmadı? Elbette ki yaşandı. Mesela yılların hayali İstanbul İzmir otoyolu açıldı. İstanbul’un Anadolu yakası Avrupa yakasına demiryolu ile bağlandı. Atatürk havalimanı İstanbul havalimanına taşındı. Artık yıllık 150 milyon kapasiteli dünya çapında büyük bir havalimanına sahibiz. Ülkemize gelen turist sayısı 50 milyonu, bıraktığı döviz geliri de 28 milyar doları aştı. 12 aylık ihracatımız ise 190 milyar dolar civarında. Kanal İstanbul projesinin gerçekleşmesine artık çok yaklaştık. İlk yerli ve milli otomobilimizin prototipleri görücüye çıktı. Bundan sonrası seri üretime geçip onu aramızda ve yollarda görmek.
Dünyanın bir başka kanayan yarası Filistin de 2019 yılında ayaktaydı. 5 Nisanda İsrail askerlerinin abluka altındaki Gazze Şeridi sınırında düzenlenen barışçıl ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ gösterilerine müdahalesinde 83 Filistinli yaralandı. 4 Mayısta İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi'nden İsrail tarafına roket atıldığını bahane ederek savaş uçaklarıyla bölgeye hava saldırısı başlattı. Saldırılarda aralarında bir kız bebeğin olduğu 25 Filistinli şehit oldu. Aynı gün İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi'nde Anadolu Ajansı ofisinin de bulunduğu binaya da saldırdı. İslam coğrafyasının bir diğer acılı köşesi de Yemen. Orada da ne silahlar susuyor, ne de açlıktan, hastalıktan kırılan insanların feryatlarını duyan var. 16 Mayısta Yemen hükümeti, ülkenin güneyindeki Dali kentinde hükümet güçleri ile Husiler arasında 40 gündür aralıklarla devam eden çatışmalarda 27 sivilin hayatını kaybettiğini, 73 sivilin yaralandığını açıkladı. 1 Eylülde Yemen'in Zamar kentinde Husilerin alıkoyduğu kişilerin tutulduğu hapishaneye Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin düzenlediği hava saldırılarında 156 kişi öldü, 50 kişi yaralandı. Bütün bunların baş müsebbibi olan küresel güçler ise kendi ellerinin ürünü frankeştaynları yine kendileri boğazlıyor, sonra da dönüp bütün dünyaya terörle mücadele ettikleri propagandasını yapabiliyorlar. Örnek; 22 Ocakta terör örgütü DEAŞ'ı Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğrattıklarını, 27 Ekimde DEAŞ elebaşı Ebubekir el-Bağdadi’yi, ABD Özel Kuvvetlerinin 8 helikopteriyle İdlib kentinde düzenlenen operasyonla ölü ele geçirdiklerini açıkladıkları gibi.
Artık 2019 geride kaldı. Hiç mi güzel şey yaşanmadı? Elbette ki yaşandı. Mesela yılların hayali İstanbul İzmir otoyolu açıldı. İstanbul’un Anadolu yakası Avrupa yakasına demiryolu ile bağlandı. Atatürk havalimanı İstanbul havalimanına taşındı. Artık yıllık 150 milyon kapasiteli dünya çapında büyük bir havalimanına sahibiz. Ülkemize gelen turist sayısı 50 milyonu, bıraktığı döviz geliri de 28 milyar doları aştı. 12 aylık ihracatımız ise 190 milyar dolar civarında. Kanal İstanbul projesinin gerçekleşmesine artık çok yaklaştık. İlk yerli ve milli otomobilimizin prototipleri görücüye çıktı. Bundan sonrası seri üretime geçip onu aramızda ve yollarda görmek.
Milenyumda bir on yılı daha tükettik. Dünyanın, güneşin, gezegenlerin,
galaksimizin uzayda dönüp gitmesi gibi zaman da biteviye akıp gidiyor. 31
Aralık Salı günü gece saat 23.59 ile 01 Ocak Çarşamba günü saat 00.01 arasında
sadece sanal bir perde var. Ne kocamış bir yıl, ne de genç bir yeni yıl söz
konusu. Yılbaşı gibi, onlar da bizim yakıştırmalarımız. Ne dövünüp üzülecek, ne
de sevinip eğlenecek bir şey yok ortada. Başkalarının gelenek görenek ve
modaları kendilerine kalsın. Bizim için geçen zamanın muhasebesini yapmak,
gelecek günler için de hayırlısını dilemek en güzeli. 2019 yılındaki
olumsuzlukları yaşamayalım, 2020 yılı güzellik ve iyiliklerle geçsin inşallah.