19 Aralık 2020 Cumartesi

19 Aralık 2020 Cumartesi 21:30 CORONA GÜNLERİ............................Dünya dönüyor, hayat devam ediyor

Bütçe görüşmeleri

Aralık ayı mecliste yapılan Bütçe görüşmeleriyle öne çıkar. Aslında Haziran-Temmuz aylarından itibaren devlet kurumlarında başlayan bütçe sürecinin galası gibidir bu görüşmeler. Çok stresli ve yoğun saatler yaşanmasına rağmen daha çok hafızalarda ilginç atışmalar, kavgalar ve sahneler kalır. Geçmiş yıllarda meclis kürsüsünde ilginç bütçe konuşmalarıyla Demirel-Erbakan düelloları hala hatırlanıyor.

10-15 günlük bir program kapsamında partiler bütün hünerlerini gösterir, varsa eteklerindeki tüm taşları kullanırlar. Neticede iktidar muhalefet herkes Bütçenin yılbaşına kadar kanunlaşması için çalışır. Ocak ayında bütçesi olmayan devlet gemisi hareket edemez, bu da pek çok hizmeti olumsuz etkiler. Çünkü kurumların çalışabilmesi ödeneklerin serbest bırakılmasına bağlıdır. 31 Aralık-1 Ocak arası ekmek dilimi gibi kesilemez. O yüzden 26 Aralığa kadar Bütçe Kanunu çıkabilmeli ki, onayı, resmi gazetede yayımı yeni yılın ilk gününe kadar tamamlanabilsin.

Meclis genel kurulundaki bu mesai bütçe maratonunun sadece çok küçük bir kısmı. Ondan önce yine mecliste Bütçe Plan Komisyonu aşaması var. Orada da Kasım ayı hareketli geçer. Başta Cumhurbaşkanlığı ve TBMM olmak üzere bütün bakanlıklar sırayla bütçelerini sunar ve savunurlar. Arka planda bekleşen kurum yöneticilerinin gözleri önünde hararetli görüşmeler yapılır. Bu görüşmeler de oldukça yoğun ama renkli geçer.

Bu süreçte pek çok kurum memur ve yöneticisi meclisin misafiri olur. Bakanlar olur da kendilerine ters bir soru gelir, cevaplandırabilsin diye getirtmiştir onları. Komisyona önerge verilmesine yardımcı olurlar. Bazı kurumlar, iktidar, hatta bazen muhalefet önerge vererek değişiklik yapılmasını isterler. Çünkü komisyon ödenek artışı konusunda genel kuruldan önce son şanstır. Genel kurulda ödenek arttırıcı önerge verilemez.

Bütçe önerisi meclise gelmeden önce aşağı yukarı 3-4 ay süren kurumlar aşamasından geçer. Eskiden yatırımlar için DPT’den, cari harcamalar ve transfer ödenekleri için de Maliye’den geçmek zorundaydılar. Şimdi ikisi de Cumhurbaşkanlığı bünyesinde. Eskiye göre işler daha kolay ve etkili. Bütçe nihayetinde bir hükümet tasarısı şeklinde değil de Cumhurbaşkanlığı teklifi olarak meclise geliyor. Biri bir tarafa diğeri başka yana çekiştirmiyor.

1980 yılından emekli olduğum 2012‘ye kadar kesintili de olsa 30 yıl boyunca bu bütçe süreçlerinin her aşamasında bulundum. Muhasebe şefi, Muhasebe Müdürü, Muhasebe ve Mali işler Daire başkanı, İdari Mali İşler Daire Başkanı, APK uzmanı ve Mali Hizmetler Müdürü olarak hep bu döngünün içinde oldum. 2003’ten sonra Bütçe sürecinde de önemli değişikler oldu. Mesela 1 yıllık program bütçe yaklaşımından 3 yıllık performans bütçelemeye geçiş çok şeyi değiştirip kolaylaştırdı.

Eskiden taşradaki kurumlar bütçe taslağını Ağustosta Ankara’ya getirir bir ay boyunca o kurumdan bu kuruma döner dururlardı. Ankara’daki bazı uzmanlardan geçebilmek için yine devletin etkili ve yetkililerinden torpil istendiği zamanlardı. Kurumlar mahsus 5 ister, Ankara 2’den dem vurur, belki 3’te anlaşırlardı.

Dünya dönüyor, hayat da devam ediyor! Corona salgını var diye dünya stop etmiyor, hayat akışı kesilmiyor. Bu arada her şey de değişmekte, farklı şeylere dönüşmekte. Bırakın 30 sene önceyi 3-5 sene önceki işler bile artık aynı değil. Çok bildik bir laf ama çok da doğru: “Değişmeyen tek şey değişim!”.

Siyaset de çalışmak zorunda, kurumlar da, memurlar da. Bu sadece devletle alakalı değil. Özel sektörün çarkı döndürebilmesi lazım. Tarlaların ekilmesi, hayvanların bakılması, sütlerin sağılıp işlenebilmesi lazım. İnsanların para harcaması, paranın malla yer değiştirmesi, insanların geçiminin sağlanması ve yaşam döngüsünün böylece devam edebilmesi lazım.

Hayat sarmalı

Hayat bir sarmala benziyor. İyiyle kötü, hayalle gerçek, hastalıkla sağlık, güzelle çirkin iç içe. İşle özel yaşamlar, krizlerle sakin günler, mutlu zamanlarla felaketler sarmaş dolaş. Sadece birbirine zıt şeyler değil alakalı alakasız sayamayacağım bir sürü farklı şey birbirine dolana dolana uzayıp gidiyor. 

Uyandığımızda ne olacağımızı bilmediğimiz, iki dakika sonrası için emin olamadığımız ama uzun uzun plan yaptığımız ömürler yaşıyoruz.

Bu corana salgını da birdenbire girdi hayatımıza. Oysa geçen yıl bu zaman bambaşka gündemlerimiz vardı dünya olarak. Bir harala gürele yaşıyorduk işte. Adına sarmal mı dersiniz, burgu mu, yoksa helezonik mi? Neyse ne, işte o çok boyutlu şekil; bir minare merdiveni gibi ya da güçlü bir sarmaşık gibi göğe yükseliyordu. DNA molekülleri gibi birbirine sarılıp dizilmiş hayat sarmalına birdenbire bir virüs karıştı. Bir yıldır neredeyse bir çay kaşığını doldurmayacak kadar virüs dünyayı sallıyor.

Coronadan dolayı ölenlerimiz var. Bu arada kanserden ölen, yüksek tansiyon böbrek yetmezliğinden giden, trafik kazasından, yangından ya da terörden vefat edenler de var. Can kıymetli, acının çeşidi çok ama yakışı aynı. Hastalık mı dediniz? Onun da envai çeşidi var, hepsi de zor, hepsi de sıkıntılı. Hayat bu işte; bir tarafta kıymetini bilmediğimiz sağlık ve onun türleri, öbür yanda hastalık ve onun çeşitleri.

Sarmalın bugün için dolanıp boğazımızı sıkan bir yanı hiç şüphesiz coronavirüs. Ama hayatın daha yüzlerce binlerce başka sarmaşık dalları var. Her şeye rağmen siyaset konuşmaya devam ediyor, öbür yanda da geçim derdi hiç bitmedi ki. Kötü günler geçiriyor olabiliriz ama umutlarımız da her daim çiçek açmayı sürdürüyor. Misal; ölenlere inat doğan her çocuk bir güneş gibi doğuyor ufkumuzda. Hastalanan onca insana karşılık bebek bekleyen her aile bu günleri bir müjde gibi yaşamıyor mu?

Corona günlerinin 283.ncüsündeyiz. Umudu ve sevinmeyi özledik. Vefat sayısının dün 246 iken bu gün 241'e düşmüş olması bizi sevindirebiliyor. 18 Aralıkta vaka sayısı 26.410 iken bugün 19 Aralıkta 22.195'e düşmüş olması da öyle. Hatta aradaki fark bir kişi bile olsa yeni hasta sayısının 4.103'ten 4.102'ye inmesi bile kafamızda bir lambanın daha ışıması gibi etki yaptı.

Bir yandan kuraklığa üzülüyoruz, öbür yanda karadenizden ya da doğu Akdenizden yeni doğal gaz müjdeleri bekliyoruz. Bir taraftan ABD ile, AB ile ne olacak böyle diye endişeleniyoruz, bir taraftan Azerbaycan için, Ukrayna için seviniyoruz. Corona kısıtlamalarından muzdaribiz ama Ankara Niğde otoyolunun açılması bize bir nefeslik ara verdirebiliyor. İstanbuldan kalkıp Azerbaycan üzerinden Çine giden tren vardı bile. Bu otoyol da İstanbuldan Şanlıurfaya kesintisiz götürebilecek. Bunlar tarihi olaylar. Hüznümüzü aralayan gelişmeler.

Ve hayatın sarmalı dolanarak, karışarak ve ömrümüzü renklendirerek uzayıp gidiyor işte. Ömür dediğin bu sarmalın sadece bir kısmı. Biz de o sarmalın sadece bir damarıyız. Tomurcuk verip yeşilleniyoruz, dalımız yaprağımız oluyor. Sonra da gün geliyor sararıp kuruyoruz. Bizden çıkan dallar yapraklar sarmalın içinde yola devam ediyorlar. Dünya dönüyor, hayat sürüyor. Böyle işte...

17 Aralık 2020 Perşembe

17 Aralık 2020 Perşembe 23:30 CORONA GÜNLERİ..............................Dünya daralıyor

Noel alarmı

Hristiyan batı dünyası Kasım ayından itibaren Noel ve Yılbaşı kutlamalarına hazırlanır. Amerika’da Kasım ayının son haftasında Şükran Günü yada bizde bilinen adıyla hindi kutlaması önemli bir gelenek. Pek çok ülkede Aralık ayının 26.sından sonra noel tatilleri verilir. İnsanlar kitleler halinde seyahat edip yer değiştirirler. 

Ancak corona virüsün neden olduğu vakaların ve ölüm sayılarının ürkütücü boyutta artıyor olması birçok ülkede daha radikal kısıtlamalara yol açtı. Bu yıl Noel ve/veya Yılbaşı kutlamalarının üzerinde çok ciddi kara bulutlar birikmiş durumda.

Koronavirüs nedeniyle sadece batıda değil tüm dünyada tedbirler arttırılıyor. Bazılarında tam karantina, bazılarında 3.ncü dereceden üst seviyede kısıtlamalar gündemde. Bu yüzden bu yılbaşı insanlar restoranlarda, gece kulüplerinde, lokallerde, barlarda, kafelerde bir araya gelip eğlenemeyecekler. 

Eğlence yerleri kapalı olunca Noel ve Yılbaşı amaçlı çoğu turistik tur da zorunlu olarak iptal edildi, ediliyor. Kısacası bizim deyimimizle tün dünya  “pijama, terlik, televizyon” ile tanışmış olacak.

Tüm dünyada toplam vaka sayısı 73,5 milyonu (73.573.455) aştı, nüfusa göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 9.462 görünüyor. Seyir grafiğine baktığımızda 1 Kasımdan bu yana günlük vakalar derin çizgiler halinde 440 bin ile 700 bin arasında yataya yakın bir düzeyde gidiyor. En son dün 15 Aralık itibariyle 496.156 olmuştu. Ama bu arada özellikle iki gün dikkat çekici; 28 Kasımda 779.837, 5 Aralıkta 886.721. Bu iki zirve tüm zamanların en yüksek rakamları.  

Ölümlerdeki artış daha vahim. Bilanço her geçen gün 2 milyona (1.637.805) yaklaşıyor. 1 milyon kişi başına ölüm sayısı 224 görünüyor. 13 Ekimden bu yana günlük rakamlar yine derin kırıklar 5 bin ile 10 bin arasında yukarıya doğru gidiyor. En son dün 15 Aralık itibariyle 8.443 olmuştu. Ama bu arada özellikle dört gün dikkat çekici; 28 Kasımda 14.036, 5 Aralıkta 12.931, 11 Aralıkta 13.141 ve 12 Aralıkta 13.342. Bu dört zirve tüm zamanların en yüksek rakamları. 

Avrupada durum gerçekten de vahim. İspanya’da son 24 saatte 10 bin 328 kişide daha Covid-19 tespit edilmiş. Ülkede toplam vaka sayısı 1.762.212’ye ulaşmış durumda. Ölenler de 48 bini (48.401) geçmiş. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 37.414, ölüm sayısı ise 1.028 görünüyor. Fransa’da vaka sayısında artış sürüyor. Son 24 saatte 11.532 kişide daha koronavirüs tespit edilirken, 790 kişi de yaşamını yitirdi. Ülkede toplam vaka sayısı 2.390.419’a ulaştı. Ölenler de 59 bine (58.712) yaklaşmış. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 11.128, ölüm sayısı ise 5.359 görünüyor.

İngiltere’de son 24 saatte 18.450 kişide daha virüs tespit edildiği, 506 kişinin de yaşamını yitirdiği duyuruldu. Ülkede toplam vaka sayısı 1.618.678’ye, ölüm sayısı 56.747’ye yükseldi. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 30.534, ölüm sayısı ise 1.070 görünüyor. İtalya'da durum çok kritik. Vaka ve ölü sayısında inanılmaz bir artış görülüyor. Kırmızı alarm bile fayda etmiyor. Bunun için hükümet Noel ve Yılbaşı ağaçlarının ve süslerinin uluorta açıkta satılmasını yasakladı. Saat 18’de bazı bölgelerde kapatılan restoranlar, lokaller, barlar, kafeler Noel ve Yılbaşında da açılamayacak. Salgında ölenlerin sayısı, son 24 saatte 846 artarak 65.857 oldu. 15 Aralık itibariyle vaka sayısı ise 14.839 artarak 1.870.576’i bulmuş vaziyette. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 31.050, ölüm sayısı ise 1.093 görünüyor.

Avrupa böyle de dünyanın başka yerleri farklı mı? Mesela eğlence meraklısı Güney Amerikanın Brezilya’sında da salgın kendisini fazlasıyla gösteriyor. Karnaval gibi Noel ve yılbaşını da sokaklara dökülen bu Katolik ülkede kutsal bayramın kutlanmaması öngörülüyor. Böylece gerek dini bayram ve gerekse yılbaşı şenlikleri evlere taşınacak. Ama uyarılar bunun tamamen aile içerisinde misafir ağırlamadan yapılması. Son 24 saatte 42.889 kişide daha virüs tespit edildiği, 964 kişinin de yaşamını yitirdiği duyuruldu. Ülkede toplam vaka sayısı 6.970.034’e, ölüm sayısı 182.799’a yükseldi. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 32.981, ölüm sayısı ise 865 görünüyor.

2021'e doğru

Şu malum 2020 yılı bitmek üzere. Ancak felaket haberleri bitmiş değil. Depremler, seller, büyük yangınlar, corona salgını ve kuraklık. Bu yılı böyle hatırlayacağız. En başta dünya için virüsle geçirilen tam 365 gün. Biz de 17 Aralık itibariyle 281.nci günü arkada bıraktık. Aşı haberlerinin giderek yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Ancak dünya hala virüsle boğaz boğaza.

Bu günün rakamlarına göre tüm dünyada toplam vaka sayısı 74,4 milyonu (74.423.687) aştı, nüfusa göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 9.571 görünüyor. Seyir grafiğine baktığımızda 1 Kasımdan bu yana günlük vakalar derin çizgiler halinde 440 bin ile 700 bin arasında yataya yakın bir düzeyde gidiyor. Ölüm Bilançosu ise her geçen gün 2 milyona (1.652.906) doğru yaklaşıyor. 1 milyon kişi başına ölüm sayısı da 226. 

Dünyada 1 milyonun üstünde vakaya sahip ilk 15 ülke şöyle: Amerika, Hindistan, Brezilya, Rusya, Fransa, İngiltere, İtalya, Türkiye, İspanya, Arjantin, Kolombiya, Almanya, Meksika, Polonya ve İran. Türkiye bu listede İtalya ile İspanya arasında 8.nci durumda. 

200 binin üzerinde vakaya sahip 40 ülke var dünya üzerinde. 

Uzun zamandır vaka sayıları konusunda ilk üç sırayı Amerika, Hindistan ve Brezilya işgal ediyor. Bazen Hindistan 3. oluyor bazen Brezilya. Ama 1.ncilik açık ara ve rakipsiz olarak Amerikada.

Yandaki çizelgeden de görülebileceği üzere bu durum ölüm sıralamasında da aynı. İlk üç daima Amerika, Hindistan ve Brezilya. 4.ncü Meksika, 5.nci İtalya, 6.ncı İngiltere, 7.nci Fransa, 8.nci İran, 9.ncu İspanya, 10.ncu Rusya, 11.nci Arjantin, 12.nci Kolombiya, 13.ncü Peru, 14.ncü Almanya, 15.nci Polonya, 16.ncı Güney Afrika, 17.nci Endonezya, 18.nci Belçika, 19.ncu Ukrayna. 

Türkiye bu sıralamada 20.nci sırada.

Bu listede ilginç olan ülkeler İran, Meksika, Türkiye ve Rusya. İran vaka sayısında 15.nci iken ölümlerde 8.nci, Meksika vakalarda 13.ncü iken ölümlerde 4.ncü, Türkiye vakalarda 8.nci iken ölümlerde 20.nci, Rusya vakalarda 4.ncü iken ölümlerde 10.ncu durumda. 

Amerika (1) ve İspanya (9) ise her iki konuda da aynı sıralama çizgisini koruyorlar. 

Dünyada 10.000'in üzerinde ölüm 26 ülkede gerçekleşmiş. 

Bir başka ilginç –belki de vahim demek lazım- durum vaka sıralamasında 164.ncü olan Yemen’de ölüm oranının %29,1 olması. Savaş, açlık, acı ve sefalet içindeki ülkede hastalanan her 100 kişiden 29’u ölüyor. Dünya üzerindeki en yüksek ölüm oranı bu.

Onun ardından en yüksek ölüm oranı %9 ile Meksika’da. Ekvador, Man Adası, Sudan ve Bolivya %6 ile sıralanıyor. %5’lik ülkeler de şunlar:  Suriye, Mısır, Çad ve Çin. Liberya, İran, Guernsey, Tanzanya ve Afganistan’da ölüm oranı %4 dolayında. 

Yandaki çizelgeden de görülebileceği üzere ölüm oranı %3’ün üstünde olan ülkeler ise 16 adet: Peru, İtalya, Mali, Nijer, Guatemala, İngiltere, Bosna Hersek, Bulgaristan, Antigua ve Barbuda, Gambiya, Avustralya, Malavi, Sierra Leone, Yunanistan, Endonezya ve Belçika.

Aynı listede Brezilya %2,6, Fransa %2,5, Pakistan %2, Amerika ve Rusya %1,8, Almanya %1,7, Hindistan %1,5, Japonya %1,4 görünüyor. Türkiye vaka sayılarındaki yüksekliğe rağmen ölüm oranında %1 bile değil (0,9).

Ülkeleri birbirleriyle kıyaslarken nüfus kriteri önemli bir kriter. Böyle olunca da gerek vaka sayıları gerekse ölüm rakamları daha doğru bir şekilde karşılaştırılabiliyor. . 

Örneğin 1 milyon kişi başına vaka sayıları kriterine göre en yüksek vaka sayısı Andorra adlı küçük bir ülkede. Belçika 8.nci, Amerika 10.ncu, İspanya 23.ncü, Fransa 27.nci, Arjantin 31.nci, Brezilya 34.ncü, İtalya 37.nci ve Peru 40.ncı sırada.

Aynı listede İngiltere 46.ncı, Türkiye 59.ncu, Rusya 69.ncu, Almanya 73.ncü, İran 83.ncü, Hindistan 104.ncü durumda. Türkiye bu sıralamada hemen hemen aynı nüfusa sahip iki ülke Almanya ve İrandan daha fazla vaka sayısına sahip. 

Yine 1 milyon kişi başına ölüm sayıları da ilginç bir sıralama veriyor. Buna göre 1000'in üzerinde yüksek ölüm; San Marino 1.608, Belçika 1.586, Peru 1.144, İtalya 1.104, Bosna Hersek 1.064, Kuzey Makedonya 1.056, Slovenya 1.046, İspanya 1.032 ve Andorra 1.019 şeklinde ilk 9 ülkede.

Söz konusu sıralamaya göre; İngiltere 986, Amerika 934, Arjantin 920, Meksika 915, Fransa 880, Brezilya 869, İran 635, Rusya 327, Almanya 292, Türkiye 192 ve Hindistan 106 görünüyor. Ülkemiz bu listede 82.nci sırada. Aynı nüfusa sahip Almanya (64) ve İran (34) dan daha gerilerde duruyor. Bu iyi bir şey.

16 Aralık 2020 Çarşamba

16 Aralık 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı192.................................Turizm

Turizm

Bu hafta Susurluğun ‘GZFT.07-TURİZM’ sektörü alanında güçlü/zayıf yönleri ile karşı karşıya olduğu fırsat/tehditlerden yola çıkarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde bazı hedefler belirlemeye çalışacağız. Daha önce bu alanda yapılan tarama ve durum analizi çalışmasında bugün değilse bile orta vadede Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak Güçlü yönler’; ‘GY.07.1-Alternatif turizm imkânları’, ‘GY.07.2-Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler’, ‘GY.07.3-Termal turizm için Jeotermal potansiyel’ ve ’GY.07.4- Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi’ ’GY.07.5-Ayranıyla meşhur, tost ve ayran için coğrafi konuma sahip olması’ olarak görülmüştü. Önümüze gelecek çevresel ‘Fırsatlar’ da‘FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması’ ve ‘FRS.07.2-‘Jeotermal yatırım potansiyeli’olarak değerlendirilmişti. Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu sektörde tespit edilen Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.07.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’ ve ’ZY.07.2-Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ olarak belirlenmişti. Diğer yandan ilimizde turizm alanında daha çok Erdek, Edremit, Burhaniye gibi ‘THD.07.1-sahil ilçelerinin öne çıkmış olması’ ve tarihi geçiş yoluna alternatif olarak ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi dışından geçmesi’ de bizim için birer ‘tehdit mahiyetinde hususlar olarak tespit edilmişti.

Güçlü yönlerimiz kuşkusuz bugün halen mevcut olduğu kadar orta vadede de varlığını sürdürebilecek, Susurluğun gelişmesini olumlu etkileyecek avantajlar. TR22 kodlu Çanakkale-Balıkesir Güney Marmara Bölgesi; pek çok alternatif turizm çeşidiyle ülke genelinde ön plana çıkan bir turizm koridoru, kültür turizmi gelişim bölgeleri ile sağlık ve termal turizm alanı olarak tanımlanmış. Ege ve Marmara Denizinde kıyı turizmi oldukça canlı. Öte yandan aynı bölge; içinde jeotermal kaynakları, tarihi ve kültürel değerleri bir arada barındıran yüksek turizm potansiyeline sahip bir merkez. Bu bağlamda turizm çeşitliliği ile birlikte ’Alternatif turizm imkânları’açısından da oldukça zengin. Susurluk ilçesi İstanbul, Bursa, İzmir hattı üzerinde yer almakla birlikte, halen içinden turizm merkezlerine akan yerli ve yabancı turistler için bir durak yeri değil geçiş güzergâhı olarak varlığını sürdürüyor. Herhangi bir antik kent, müze ve ören yeri bulunmuyor. İnanç ya da kültür turizminde değerlendirilebilecek varlığımız da yok. Buna karşılık doğa turizmi, termal sağlık turizmi, yöresel ürünler pazarı ve sportif turizm gibi alanlarda el değmemiş güçlü yönlerimiz var. Bu bağlamda ‘dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve piknik turizmi, motor kros, rahvan at ve yağlı güreş müsabakaları ile sportif olta balıkçılığı ve av turizmi’ gibi pek çok alternatif turizm faaliyeti için uygun bir konumdayız.

Göçer Yörüklerle birlikte, yoğun Balkan ve Kafkas göçlerine de yurt olan bölgemizin kültürel çeşitliliği oldukça dikkat çekici. Zira ilçemizde yerli manavlardan, muhacir ve romanlara kadar geniş bir kültürel dokunun izleri bulunuyor. Bu açıdan ’Keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerler’ söz konusuSon dönemde deniz, kum ve güneş turizmine alternatif arayışları ve farklı turizm çeşitlerine yönelme gözlendiği için bölgemizin sahip olduğu doğal kültür ve değerler de bu alana ilgi duyan pek çok ziyaretçi için keşfedilmeyi bekliyor. Sadece bunun için atadan nineden yadigâr el işleri, köyden köye değişen farklı özelliklere sahip düğün adetlerimiz, yöreye özgü konuşma biçimimiz, sebze ve meyvelerimiz, et-süt ve süt ürünleri yelpazemizin meraklısı için bilgiye ve görgüye açılması gerekiyor. Ayrıca ilçede Çataldağ’da Aygır Çeşmesi, Bıçkı Deresi, Farafat orman içi yerleri gibi gezilebilecek yerler, Çaylak, Yahyaköy Yandım Çavuş ve Günaydın Göleti çevresi gibi de görülmeye değer mesire yerlerimiz var.

Bölgemiz jeotermal kaynaklar bakımından da ülkemizin önde gelen yörelerinden biri. Özellikle sıcaklık ve debi açısından zengin termal kaynaklara sahip bir bölgedeyiz. Bu manada Balya, Bigadiç, Edremit, Gönen, Manyas, Sındırgı ile birlikte Susurluk ilçemizde de güçlü bir ‘termal turizm’ potansiyeli mevcut. Termal kaynaklarımız doğal çıkışlı olup içindeki eriyik mineral, tuz ve element yönünden zenginler. Termal Turizm; mineral içeren sıcak su banyosu, çamur banyosu ve içmeler gibi çeşitli kullanım şekillerini içeriyor. Bununla beraber fizik tedavi ve rehabilitasyon, idman, psikoterapi ve diyet gibi destekleyici tedavilerin birleştirilmesi ile yapılan uygulamaları da kapsıyor.  Hatta bu kaynakların eğlenme ve rekreasyon amaçlı kullanımı da söz konusu. Bu bağlamda ilçemiz Termal turizm için Jeotermal potansiyel’ açısından güçlü bir rezerve sahip. Bu potansiyel hem sağlık turizmi hem de dinlenme amaçlı olarak değerlendirilmeyi bekliyor. Kuşkusuz bunun için öncelikle tanıtım, eğitim ve alt yapıdaki bazı olumsuzlukların giderilmesi şart. Eğer bu alanda uygun stratejik hamleler yapılabilirse, onlar da Susurluğun kalkınmasını çeşitlendirecek birer kaldıraca dönüşebilirler.

Susurluk tarihinden bu yana içinden boylu boyunca yolgeçen bir yerleşim yeri. Doğal olarak da geçmişe dayanan köklü bir ’Geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübesi’ ne sahip. Yıllar boyu birçok irili ufaklı mola ve dinlenme tesisi oldu. Değişen ekonomik ve sosyal dönemler bu tesislerin çoğalıp azalmasına, duruma göre kapanmasına, değişmesine ve farklılaşmasına şahit oldu. Bütün bunlar sektöre hem girişimcilik açısından, hem de yetişmiş eleman yönüyle güçlü bir deneyim kazandırdı. Şu anda otoyolun bu alanda Susurluğa olumsuz etkisi olacağı düşünülüyor. Ancak, gereken değişim, yenilenme ve uyum sağlandığı takdirde bu avantajımızın orta vadede de devam edeceğini varsaymak mümkün.

İstanbul'u Edremit Körfezi'ne, İzmir ve diğer Ege illerine bağlayan güzergâh üzerinde bulunan Susurluk'taki tesislerde mola verenlerin ilk tercihlerinden olan Susurluk Tostu ve Ayranı, yurt içinde olduğu kadar yurt dışından gelen birçok turist tarafından da biliniyor. Ünü sınırları aşan bu ürünlerin tescillenmesiyle ilgili coğrafi işaret alınması için ilk başvuru Ticaret Odasınca Şubat 2013'te yapılmış. Kasım 2017’de de ‘Susurluk Tostu’ ile ‘Susurluk Ayranı’na coğrafi işaret alınmış. Böylece ’Ayranıyla meşhur Susurluk, tost ve ayranı için coğrafi konuma sahip’ olurken bu ürünlerin bundan sonra her yerde aynı kalitede yapılması da güvence altına alınmış. Yani ayran yağı alınmamış yoğurttan, tuz ve su kullanılarak yapılacağı için daima köpürecek ve taze olacak. Susurluk Tostu da daha çok bölgemiz ürünü tava ekmeğinden yapılacak ve az tuzlu kelle peyniri ya da bilinen adıyla Mihalıç peyniri kullanılacak. Diğer kaşar türü kolay eriyen peynir kullanan üreticiler yaptıkları tosta, Susurluk Tostu diyemeyecek. Artık Malatya'nın kayısısı, Aydın'ın inciri, Ayvalık'ın zeytini gibi artık Susurluk Tostu ve Susurluk Ayranı da coğrafi işaretler listesine girmiş durumda. Kuşkusuz bu tescil, ayran ve tostumuzun kalitesinin devamını sağladığı gibi bu ürünlerin satış garantisi de olacak. Belirlenen standartların dışında üretim yapan tesis ve iş yerleri Susurluk Tostu veya Susurluk Ayranı adını kullanamayacaklar. 

    Güçlü yönlerin daha güçlü hale getirilmesi ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ve ‘StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ Stratejik amacımız için önemli. Nitekim bu maksatla ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ stratejisi izlenmesi gerekiyor. Bu sebeple Susurluğun mevcut Alternatif turizm imkânlarının geliştirilmesine yönelik ‘HDF.1.1.1.18-Alternatif turizm için örgütlenmek’ ’gibi bir hedefle işe başlanabilir. Bu konuda ikinci adım ise HDF.1.1.1.19-Belli zamanlarda alternatif turizm kampanyaları düzenlemek’ bu alanda önümüzü açabilir. Aynı şekilde ilçemizde keşfedilmeye hazır zengin sosyo-kültürel yapı ve değerlerimizi netleştirmeli ve öne çıkarabilmeliyiz. Meselâ bu konuda ‘HDF.1.1.1.20-Keşfedilecek değerlerimizi belirleyip sıralamak’ ve ‘HDF.1.1.1.21-Sosyo kültürel yapımız üzerinde yazılmış metin, obje ve görsel materyalleri toplamak’, ‘HDF.1.1.1.22-Tarihi inebey binasını bir etnografya müzesine dönüştürmek’ ve ‘HDF.1.1.1.23-Sosyo kültürel yapımızı her alanda değerlendirerek turizme açmak’ gibi hedefler düşünülemez mi? Öte yandan biliyoruz ki Susurluk’ta termal turizm için önemli bir Jeotermal potansiyel var. Üstelik tarihi bir geçmişe de sahip. Ancak bu potansiyel alternatif turizm kapsamında yeterince değerlendirilebilmiş değil. Bu açıdan Ilıcaboğazı, Kepekler bölgesi ile Yıldız’da ‘HDF.1.1.1.24-Termal turizmin gelişmesi adına GMKA desteğinde projeler yapmak’  hedefi pekâlâ yararlı olabilir. ‘HDF.1.1.1.25-Sağlık turizmi için altyapı geliştirme ve tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmek’ hedefi bu konuda olmazsa olmaz bir adım.  Bunun yanında ilçemizde var olan termal kaynakları turizme kazandırabilecek ‘HDF.1.1.1.26-Termal tesis yatırımcılarını bulup davet etmek’ hedefi de ilçemiz kalkınması için çok çok önemli. Aynı zamanda bu hamleler yöre insanımız için yeni kazanç ve istihdam kapıları da açabilir. Kuşkusuz tarihsel süreç içindeki geleneksel mola ve dinlenme tesisleri tecrübemiz kolayca dönüştürebileceğimiz bir başka güçlü yönümüz. Nitekim ‘HDF.1.1.1.27-İlçemizden geçen yolculara yönelik yeni bir atak başlatmak’ bu süreci hızlandırabilir. Özellikle de yeni bir dinlenme ve alışveriş konsepti içinde ilçemizin lezzetli çorba, köfte, kokoreç vb. gibi yöresel tadlarımızı değerlendirerek. Öncelikle ilçemiz ayranıyla meşhur. Bu konu tarihsel olarak Susurluğun adıyla birlikte anıldı hep. Ayrıca bugün köpüklü ayran ve özel tostumuz için coğrafi konuma da sahibiz. O halde bu yönümüzü nasıl daha da güçlendirebiliriz? Örneğin ‘HDF.1.1.1.28-Ayran ve tostumuz için bir üretim alt yapısı ve marka sahibi olmak’ hedefi için geç bile kaldığımızı düşünüyorum. Böylece Susurluğun alternatif turizm açısından güçlü hale gelmesi mümkün olacağı gibi bu çabaların başta Tarım ve Hayvancılık olmak üzere Süt ürünleri tesislerine de katkısı olacağını bekleyebiliriz.  Bunlar neticede orta vadede ‘Sosyal ve ekonomik kalkınma’mızı olumlu etkileyecek hususlar.  Bölgesinde yükselen, öne çıkan gelişmiş bir Susurluk istiyorsak turizm sektöründe de var olabilmeliyiz. Alternatif turizm bu açıdan Susurluk için güçlü bir çıkış yolu sunuyor. Bu bir tercih değil aksine mecburi istikamet gibi. 
        GZFT.07-TURİZM’ sektörüyle ilgili önümüzdeki süreçte ilçemize dış çevreden yönelmiş ‘Fırsatlar’ da var. Örneğin bölgemizdeki FRS.07.1-Alternatif turizm talebinin giderek artması’ , termal turizm için kullanılabilecek ‘FRS.07.2- Jeotermal yatırım potansiyeli’ bu bağlamda
Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer birer dış fırsat. Alternatif Turizm kavramı kitle turizminden farklı bir yaklaşım. Bu ürün yavaş yavaş gelişen bir turizm hareketliliğini, optimum kârlılığın göz önünde bulundurulmasını, uzun vadeli programlarla turistik gelişme sağlanmasını, çevre değerlerine saygıyı ve çevreyle bütünleşmeyi de ifade ediyor.  Alternatif turizm faaliyetlerini tercih edenler çevreye daha duyarlı, daha sosyal, eğitimli, meraklı, daha bağımsız hareket edebilen, araştırma ve inceleme ruhuna sahip, gezdiği yerlerde daha çok para ve zaman harcayan insanlar. Bu bağlamda ‘yayla seni bekliyor’, ‘köyüne dön’, ‘tarladan kendin topla’, ‘dalından kopar ye’, ‘ormanda kamp’ vb. çeşitli aktiviteler farklı zevklere sahip şehirli insanlara oldukça cazip geliyor. Ayrıca doğa sporları da giderek yaygınlaşıyor. Temiz hava ve muhteşem manzaralara karşı günün her saati aktif bir tatil geçirebiliyorsunuz. Meselâ ilçemizdeki coğrafi şartlar, flora ve faunasıyla av turizmine uygun. Orta vadede belli esaslara uyularak geliştirilecek olan ‘av turizmi’ bir alternatif turizm türü olarak ilçemiz ekonomisine katkıda bulunabilir. Yine, şehir hayatının olumsuzlukları içinde bunalan insanların doğal ortamlara olan özlemleri ‘çiftlik turizmi’ gibi bir türün ortaya çıkmasına sebep olmuş durumda. Bu yüzden son yıllarda şehirlere yığılan insanlarda kırlara yönelik bir ters göç olgusu görülmekte. Bu hareket de insanların alternatif turizm çeşitlerinden çiftlik turizmine yönelmesine sebep oluyor. 

O halde ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ için StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki Stratejik amacımız doğrultusunda ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izleyeceğiz. Odaklanmamız gereken şey bu fırsatlardan azami ölçüde yararlanabilmek. Bu bağlamda ilk hedefimiz; HDF.1.3.2.17-İlçemizde alternatif turizm alanlarını belirlemek’, ikincisi ise  ‘HDF.1.3.2.18-Bu alanların duyurulmasını ve tanıtımını sağlamak’ olmalı. Ayrıca velev ki yolcu bile olsa ilçemize gelecek her turist için ‘HDF.1.3.2.19-Rehberlik yapacak gençler yetiştirmek’ gelecek için son derece değerli bir öngörü olur. Bu arada Susurluk’ta öncelikle mümkün olan ‘HDF.1.3.2.20-Meraklısını doğa yürüyüşü, av ve çiftlik turizmi, yöresel ürün ve tadlarla buluşturmak’ gibi etkinlikler ihmal edilmemeli. Bu arada yatırım yapacaklar ve kurulacak tesisler için ilçemizde ‘HDF.1.3.2.21-Turizm yatırım danışma ve destek hizmeti vermek’ da önemli. Gelecekte yoğun ve stresli büyük kent yaşamından kaçışları daha fazla göreceğiz. Bu bağlamda daha bugünden şehir hayatından kaçarak köye yerleşenlerin sayısı bir hayli artmış vaziyette. Kentte bunalan modern birey için doğaya kaçış, yalın köy hayatı, organik tarım, sükûnet ve inziva özlemi giderek büyüyor. Bir yandan da harika doğası olan köylerimiz ise boşalmaya devam ediyor. Köylerin terkedilmiş, metruk ve mahzun halleri yüreklerimizi burkmakta. O zaman hem bu olumsuz gidişi durdurmak hem de “alternatif hayat” trend fırsatını değerlendirmek üzere ilk etapta ‘HDF.1.3.2.22-Büyükşehirlerde oturan Susurluklu emeklileri köylerinde yaşamaya çağırmak’ la başlayabiliriz. Sonrasında uygun olan köyler için doğaya özlem duyan uygun kişilere HDF.1.3.2.23-Organik üretim yapmak üzere köyde yaşama çağrısı yapmak’ neden mümkün olmasın ki? Böylece hem cazibe merkezi olma stratejik amacımıza hem de konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek stratejimize uygun olarak alternatif turizm kaynaklarımızı geliştirmiş olabiliriz. 

    
Yapılan tarama çalışması ve durum analizi sonucu ‘GZFT.07-TURİZM’ sektöründe tespit edilen Zayıf yanlar’ımız ise; ’ZY.06.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’ ve ’ZY.06.2-Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ olarak belirlenmişti. Susurluk Büyük şehirler ile Turizm bölgeleri arasındaki güzergâh üzerinde. Konaklama noktası değil, daha çok bir duraklama ve geçiş menzili. Bu sebeple yönetmelik kapsamında ’Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’sı anlaşılabilir bir durum. Ancak kitle turizmine alternatif olarak gelişen yeni turizm yaklaşımında; kitlesel tüketim yerine grup ve bireysel turlar daha ön plana çıkmakta. Büyük konaklama tesisleri yerine küçük ve orta boy işletmeler öngörülmekte. Bu anlayış doğrultusunda gelen ziyaretçilerin konaklama ihtiyaçları, yerel ve kültürel öğelerin esas alındığı küçük konaklama noktalarında karşılanabilir. Bu nedenle orta vadede hedef alınan alternatif turizm alanlarına uygun tesislerin planlanıp işletilmesi için bugünden gerekli adımların atılması gerekiyor. Susurluğun bir deniz kıyısı ya da sahili olmaması konumundan kaynaklanan bir zayıflık. Doğal olarak bunun sosyal ve ekonomik anlamda birçok olumsuz etkileri var. ’Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ da bunlardan biri. Elbette ki Susurluğa deniz getirilemeyeceğine ya da Susurluk deniz kenarına taşınamayacağına göre öncelikle buradaki zayıflığı Marmara ve Ege denizine uzaklık olarak algılamakta yarar var. Bugünün ulaşım alt yapısı ve araçları ile 40 dakikada Bandırmaya 1,5 saatte Edremit körfezine ulaşmak mümkün. Bu mesafe büyütülecek bir sorun değil. Kaldı ki ilçemizin konumu Turizm açısından bu bölgelere yönelmiş tatilcilerin geçiş güzergâhında. 

        Şimdi zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna bakalım. Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ içinStrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızla ilgili olduğunu ve tedavisinin de ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ olma’ stratejisiyle mümkün olabileceğini belirtelim. İşte bu çerçevede özellikle nitelikli turizm tesislerine sahip olmama konusunda Turizm bakanlığı destekli  ‘HDF.2.4.1.06-Turlarla bağlantılı doğal köy ortamlarında alternatif turizm konaklama noktaları belirlemek’ ile ‘HDF.2.4.1.07-Geleneksel 5 Eylül Kurtuluş, kültür ve Ayran festivalini gıda ve turizmi de kapsayacak şekilde genişletip ulusal düzeyde yapmak’ için çalışmak yararlı olur. Öte yandan ilçemiz için bir deniz turizmi imkânı olmamasını alternatif turizm hamlesiyle fırsata dönüştürmek mümkün. Bu da ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizle bağlantılı bir şey. Mesela senenin sadece üç ayı için yazlığına gitmekte olanlara dolu dolu günlük ya da 3-4 günlük ‘HDF.2.4.2.05-Tatilcilere; “Yoldan çık! Misafirimiz ol” çağrısı yapmak’ suretiyle bir tür değişiklik turları teklif edilebilir. Hatta bu misafirperverliğimiz ürüne dönüştürülerek özellikle İstanbullular için’HDF.2.4.2.06-Günübirlik/hafta sonu gezileri düzenlemek’  şeklinde senenin dört mevsimine de yayılabilir. Böylece ancak yoldan geçenlerin ayran içmekle tanıdığı Susurluk; Güne çorba ile başlama, Çaylakta piknik, Gürece gölünde balık, Çataldağ’da kamp, Dereköy’de bahçe gezme, Dört mevsimde et ürünleri, Ilıcaboğazında çamur banyosu, Yıldızda termal banyo, Günaydın köyünde çınar altı çeşme başı sohbet, Keltepe’de panoramik manzara, Karaköy’de yöresel ikram ve ilçe merkezinde gece kokoreç ziyafeti vb. gibi pek çok yönümüzle de tanıtılabilir. Böylece gerek nitelikli turizm tesislerine sahip olmama gerekse deniz turizmi imkânı olmama gibi zayıflıklarımızı telafi etme yönünde ciddi adımlar atılmış olur. 

Yukarıda belirtildiği üzere ‘‘GZFT.07-TURİZM başlığı altında karşımıza çıkması muhtemel ‘THD.07.1-sahil ilçelerinin öne çıkmış olması’ ile ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi dışından geçmesi’ gibi vakıalar orta vadede bizim için birer ‘tehdit’ durumunda olabilirler. Örneğin deniz avantajları sebebiyle ilimizde turizm alanında daha çok Erdek, Edremit, Burhaniye gibi sahil ilçeleri öne çıkmış bulunuyor. Bu bizim için bugün olduğu kadar gelecekte de bir dezavantaj olacak. Susurluğun yol üstü konumu ancak oralara giden tatilcilere birer ayran ve tost ikram edebilmekten öteye geçemiyor. Bunun üzerine bir de otoyolun şehir dışından geçmesi mola ve alışveriş tesisleri sektörümüzü iyice zora sokmuş durumda. Geçmişte adımızın bir dönem ‘Fırt’ olarak geçiyor olması değiştirilemez bir kader mi Susurluk için? Elbette hayır! Uygun bir strateji ve netice alıcı hedeflerle bu tehditleri etkisiz kılabiliriz. Ancak zayıf yönlerimizi telafi etmeye harcadığımız gayret kadar bu gibi çevresel tehditlerle de mücadele etmeden netice alamayız. Kuşkusuz bir deniz sahilimiz olmaması turizm açısından bizi şanssız kılıyor. Aynı şekilde yeni otoyol nedeniyle daha az tatilci Susurluk’tan geçmeyi tercih edecek, bu belli, ama ne kadar? Kuşkusuz yolcuların tatilcilerin bakışı ve tercihleri üzerinde bir araştırma olabilir. Susurluk geçişleriyle ilgili trafik verileri ele alınarak risk değerlendirmesi yapılabilir. Ancak deniz getiremeyeceğimize, otoyolu kapatamayacağımıza göre gerçekleri kabullenmemiz gerekiyor. Buna karşılık ümitsizliğe kapılmamalı, dezavantajlı durumumuzu avantaja dönüştürecek çözümlere odaklanabilmeliyiz. Öyle görünüyor ki bunun da yolu farklı ve kendimize özgü bir turizm yaklaşımımız olmasına bağlı.  İnanıyorum ki; dış çevreden yönelen fırsat ve tehditler ile mevcut güçlü ve zayıf taraflarımızın gözden geçirilmesi bunun ipuçlarını bize veriyor. Yeter ki ilçemiz ile ilgili öncelikleri belirleyip bunlar üzerinde yoğunlaşarak stratejik çıkış noktaları arayalım. Bu çalışmalar 2023 sonrası dönem için önümüzün görülebilmesi ve maksimum kazanç istikametinde gerçekçi bir plan yapılabilmesi açısından da çok önemli. Bu çalışma sayesinde öncelikler ve hedefler konusunda mesafe almamız mümkün olabilecek. En azından ortak bir bilinç oluşturulması ve plan yapacaklara belli bir zemin sağlama görevini yerine getirmiş olacağız. 

Bu anlamda meselâ; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ arzu ediyorsak bazı çevresel tehditlere karşı ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisini izleyebiliriz. Bu ne anlama gelir? Şöyle düşünelim Susurluk her alanda kalkınmayı başarırsa eskisi kadar gelip geçen yolculara bağımlı olur muyuz? Deniz seçeneği dışında farklı şekilde tatil yapma, gezme görme arzusu ve arayışı içinde olan pek çok insan var. Onlara alternatif imkânlar sunabilirsek bambaşka bir alanda çok daha güçlü ve avantajlı olabiliriz. Madem kalkınma ve gelişme adına da olsa en büyük zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve suyumuzun zehirlenmesine razı değiliz. O halde neden bu zenginliğimizi değerlendirmiyoruz? Bu manada ‘HDF.2.4.3.08-Konumumuzu ve bozulmamış doğal güzelliklerimizi öne çıkaran projeler üretmek’ öncelikli hedefimiz olmalı. İkinci olarak HDF.2.4.3.09-Geleneksel Sportif etkinliklerimizi ulusal çapta düzenlemek’ hedefi bir turizm faaliyeti olarak öne çıkarılabilir. Böylece yöresel düzeyde ve zayıf kalan Rahvan at yarışları, Katrancı Mehmet Pehlivan güreşleri ve Motocros yarışmaları gibi organizasyonlar yeni bir formatla gücümüze güç katacaktır. Ayrıca ‘HDF.2.4.3.10-Oto yoldan çıkıp misafirimiz olanları hizmetimizle cezbedip ödüllendirmek’ hedefi başarılabilirse kesinlikle bizi eskisinden daha güçlü yapar.  Fakat bu hedefler için dayandığımız ortak cevher sahip olduğumuz değerlerdir. Çevre duyarlığı ilkemizden ayrılmamaksa bu hedeflerimizin olmazsa olmazıdır. Böylece hem değerlerimiz ve doğal güzelliklerimiz değerlendirilmiş, hem de korunup gelişmesi güvence altına alınmış olur. Aynı zamanda bu hedefler gelişmek istediğimiz turizm sektöründe de olabilecek tehdit ve riskleri bertaraf edecektir.

yyalcin3@gmail.com

15 Aralık 2020 Salı

15 Aralık 2020 Salı 21:30 CORONA GÜNLERİ........................................Hastalık ve ölüm

İncir ağacı

Hastalık ve acı denildiğinde Anadolu insanı kadar bunu yaşamış pek az millet vardır. Ya da şöyle diyelim acısını türkülerle ölümsüzleştirmiş pek az kültür vardır dünya üzerinde. Mesela “Hastane önünde incir ağacı” böyle bir türkü. Çok acıklı bir salgın hastalık hikayesinden doğmuş. Verem yüzünden sözlüsünü göremeyen bir genç yakmış. Sayın ki corona hastası olmuş. Hani öyle bir hastalıktan hastaneye düşüp kurtulamamış deyin, aynı şey:

 

Hastane önünde incir ağacı (anem ağacı)/Doktor bulamadı bana ilacı (anem ilacı)/Baştabip geliyor zehirden acı (anem vay acı)/Garip kaldım yüreğime derdoldu (anem derdoldu)/Ellerin vatanı bana yurdoldu (anem yurdoldu)/Mezarımı kazın bayıra düze (anem vay düze)/Yönünü çevirin sıladan yüze (anem vay yüze)/Benden selâm söylen sevdiğimize (sevdiğimize)/Başını koysun karalar bağlasın (anem bağlasın)/Gurbet elde kaldım diye ağlasın (anem ağlasın)

 

Hikayesi şöyle: Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat’ın Akdağmadeni’ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul’da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla bu türküyü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez ve İstanbul’da defnedilir.

Ya da kimbilir nasıl bir acıklı ayrılık/hastalık hikayesinden havalandırılmış şu türküyü bir dinlemelisiniz: “Şu uzun gecenin gecesi olsam/Sılada bir evin bacası olsam/Dediler ki nazlı yarin pek hasta/Başında okuyan hocası olsam/..” Hasta olmak ne demek; eşi, sevdiği hasta olması ne demek hissedersiniz. 

Ülke olarak bugün corona musibetine düçar olalı 278.nci gün. Her gün güncel corona tablosu yayınlandığında hastanelere düşen yeni hastalar, yoğun bakımda hayat mücadelesi verenler, yenilip vefat edenleri birer sayı olarak görüyoruz. Ancak her hastalık bir yıldırım gibi düşer aramıza. Bazısı canından olur, bazısı da yaralanır hastanelerde şifa arar. 

Yakınları için acı ve ayrılık demektir sayılardaki her "vaka". İlaveten hastasına sarılamaz, göremez bile. Bulaşmasın diye herkes kendi can kaygusuna düşer. Vefat eden canlarını dahi alel acele toprağa verir. Hülasa acıdır bu süreç, kaldırması zor bir yüktür. Bugün itibariyle 229 kişi daha vefat etmiş. 5.064 yeni hastamız var. Yoğun bakım ünitelerinde ağır hasta sayımız da 5.980 olmuş. Evinde ya da hastanede tedavi gören tüm hastalarımız ise 219.755 görünüyor. Ölenlere rahmet olsun, hastalara da yüce Allah'tan acil şifa diliyorum.

İbret ister isen ölüm yeter!

Eski bazı esnafın dükkânında çerçevelenmiş şu sözleri görmüşsünüzdür: “Dost istersen Allah yeter/Mürşit istersen Kur’an yeter/Delil istersen Muhammed yeter/Meşgale istersen ibadet yeter/Zenginlik istersen kanaat yeter/Şeref istersen islâm yeter/İbret istersen ölüm yeter/Düşman istersen nefsin yeter/Bunlar da yetmezse, Cehennem yeter”.

Gerçekten de ölüm her şekilde büyük ibret. Bir zamanlar ateist olduğunu bildiğim biri şöyle demişti: “Dünyada en gerçek şey ölüm”. Muhtemelen dünyanın bir varmış bir yokmuş halini, yalanlığını ifade etmek istemiş olmalı. Ölümden ötesine inanmayan biri için onun gerçekliği çok çarpıcı bir son.

 

Türkiye corona sürecinin 279.ncü gününde. Ölümlerde henüz bir iyileşme yok. 30 Ekimde 78 kişi vefat etmişti. 5.nci kabarmaya göre 3 Kasımda 79, 7 Kasımda 81, 13 Kasımda 93, 16 Kasımda 94, 17 Kasımda 103, 18 Kasımda 116, 19 Kasımda 123, 20 Kasımda 141, 21 Kasımda 135, 22 Kasımda 139, 23 Kasımda 153, 24 Kasımda 161 ve nihayet 25 Kasımda 168’i görmüştük.

Ancak rakamlar burada da kalmadı maalesef. 26 Kasımdan itibaren sayılar; 174, 177, 182,185, 188, 190, 193, 187, 193, 196, 195, 203, 211, 217, 220, 226, 222, 218, 229 oldu ve 15 Aralık itibariyle bugün 235 ile tüm zamanların en yüksek noktasına ulaştı. Görünen şu ki yoğun bakım hasta sayılarının 6000'e dayandığı bir tabloda bu yükseliş daha devam edecek gibi görünüyor. Ne zaman inişe geçer bu alınan tedbirlere bağlı.

Yeni hasta sayısındaki, dolayısıyla da yoğun bakım hasta sayılarındaki azalma ölümlerin de düşme sürecini başlatacak. Bu ne kadar sürer önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şu an için ölüm oranımız (Toplam ölüm 16.881 / Toplam vaka 1.898.447=) %0,089 görünüyor. Yani pozitif çıkan her 1000 vakanın 89’u maalesef kurtulamıyor bu hastalıktan.

Öte yandan iyileşme oranı (Toplam iyileşen 1.661.191 / Toplam vaka 1.898.447=) %87,5 seviyesinde. Halen tedavi görenler de (Toplam vaka 1.898.447 - Toplam ölüm 16.881 - Toplam iyileşen 1.661.191 =) 220.375 kişi. (%11,6)  5.988 olan yoğun bakımlık ağır hasta sayısının tedavi görenlere oranı ise bugün itibariyle (5988 / 220.375=) %2,7 görünüyor.

Ağır hastaların artışı halen endişe verici. 1 kasımda 2.177 iken 2 kasımda 2.341, 4 kasımda 2.464, 5 kasımda 2.564 ve 9 kasımda da 2.867 oldu. Oysa ilk kabarmada en yüksek entübe hasta sayısı 20 Nisanda 1.909 olarak görülmüş, kasım başına kadar da 2 bini hiç aşmamıştı. Ayın ikinci yarısında 3 binleri aşarak dört binlere doğru yükseldiğini gördük. 16 kasımda 3.610, 19 Kasımda 3.850, 21 kasımda 4.121 ve nihayet 22 Kasımda da 4.217’ye ulaştı.

 

25 Kasımda 4.641 den başlayarak sırasıyla; 4.711, 4.816, 4.903, 5.011, 5.190 oldu. Aralık ayında da artış devam etti. 5.303, 5.502, 5.601, 5.703, 5.800, 5.901, 5.943, 5.952, 5.961, 5.973 ve 15 Aralık itibariyle de bugün 5.980 oldu. Görünen; yoğun bakım sayılarındaki hızlı artış azalsa da halen devam ediyor.