1 Aralık 2021 Çarşamba

01 Aralık 2021 Perşembe 21:30 ORJAN POSTASI..................................Geleceği inşa etmek bugünle başlar!

Geleceği inşa etmek bugünle başlar!

Söz verdiğim yazı dizisi "Orjan postası" önümüzdeki haftadan itibaren her hafta yayınlanacak. Amacım, bildiğimizi sandığımız ama unuttuğumuzu da unuttuğumuz gerçekleri yazmak. Ne yönetime adayım, ne de taraf ya da muhalifim. Tam da sözü özüne uygun "bağımsız bir Orjanlıyım".

 

Üyeler için birer iletişim fırsatı olan bütün face gruplarının da üyesiyim. Oralarda yapılan paylaşımları görüyor, konuşulanları ve yazılanları okuyorum. Ancak, izlediğim kadarıyla maalesef Orjan'ın bugününden çok geleceğinden endişe eder hale geldim. Çünkü, bilgi olmadan fikrin, olgunluk olmadan fevri eylemlerin hiçbir yararı olmaz. Her şeyden önce "Nerede durduğumuzu", "Nereye baktığımızı" ve "Nasıl bir yol haritasına" ihtiyacımız olduğunu görebilmemiz gerekiyor. Bunu; yansız, ön yargısız, gelir geçer ve hiçbir faydası olmayan seviyesi düşük tartışmalara mesafeli durarak yapabiliriz.

 

Asla susmak değildir bu tercih, aksine gargaraya gelmeden sağlam durmanın ve sağlıklı düşünmenin arayışıdır. Doğru bir çizgide yürümek; ortak akılda toplaşmayı, ortak bir vizyona inanmayı ve uzun nefesli çalışmayı gerektiriyor. Bunu da birbirimizi kırmadan dökmeden parçalanmadan, saygıyla yapabilmeliyiz. İşte bu nedenle yazılarımı hiçbir ayrım yapmadan her iki grupta da paylaşmaya karar verdim. İnşallah katkısı olur.

 

Merak edenler için yineliyorum. Daha önce de Kaya beyin grubunda albüm şeklinde 10 adetlik bir yazı dizisi yayınlamıştım. Hatırlayıp okumak isteyenlere aşağıda bir link vereceğim. Okuma zahmetinde bulunursanız bir Orjan sever olarak meramımı anlayabilirsiniz. Okumaya en başından, yani 25 Aralık 2020 tarihli "Orjan için Vizyon önerisi" yazımdan başlayıp öne doğru gelmenizi tavsiye ederim.

 

Kişisel olarak şöyle bir inancım var. "Okursanız ANLAYABİLİRSİNİZ. Ki düşünmeniz ve tartışmalarınız işe yarasın. Şayet anlarsanız onu BENİMSEMENİZ mümkün olabilir. İçselleştirmekse DESTEKLEMENİN önünü açar. Ama İNANMADIĞINIZ hiçbir şeyin peşinde olmamalı." Şimdi önceki yazılarımdan bir adım daha ileriye gideceğiz. Umarım karanlık kuyulara taş atmamış, zihinlerdeki aydınlanmaya ışık yakmış oluruz.

 

Şimdilik, sizlere aklıma gelen bir fıkra ile "merhaba!" demek istiyorum. Bunu önden bir "sunuş" olarak kabul ediniz lütfen.

 

Bedava şeylere düşkün, gününü gün etme peşindeki adam lokantanın önünden geçerken camda bir yazı görür. "İstediğiniz kadar yiyin, hesabı torununuz ödesin!" Bunu okuyunca sevinçle gözleri parlayan adam "Tam bana göre!" deyip içeri girer. İzzet ikram içinde önüne geleni yedikten sonra çıkmak üzere ayağa kalktığında, elindeki hesapla garson çıkagelir.

 

Hesap bayağı kallavidir. Adamda şafak atar ve o panik içinde sesini de yükselterek garsona çıkışır. "Olur mu böyle rezalet! Hem cama hesabı torununuz ödeyecek diye yazıyorsunuz, hem de utanmadan para istiyorsunuz!" Garson bütün nezaketiyle,"Haklısınız efendim. Bugün yediklerinizin parasını tabii ki torununuz ödeyecek. Ama bu hesap dedenizden kalmıştı…"

 

Neticede bu bir fıkra. Amma içimizdeki kısa vadeli, çıkarcı bakış açısına da ciddi bir ders niteliğinde. Teşbihte hata olmaz, zira bugün başımıza gelen kötü şeyler geçmişte yapıp ettiklerimizdendir. Hatta yapıp edemediklerimizden de kaynaklı. Tıpkı gelecekte olacakların da bugün yaptıklarımızdan/yapamadıklarımızdan oluşması gibi. Mutlu olmak, başarıyı yakalamak ve istenen sonuçları almak da aynı sarmalın eseri.

 

Kaldı ki bu hakikat sadece özel hayatımızda değil hayatın her alanında geçerli. Bugün karşımıza çıkan şeylerin geçmiş günlerde nasıl yavaş yavaş şekillendiğini görüp ders alabilmek gerek. Yetmez, gelecekte de şimdiden hiç bilemeyeceğimiz kötü faturalarla burun buruna gelmek istemiyorsak bu günden heybemizi doldurmanın, yolumuzu inşa etmenin çabası içinde olmalıyız.

 

Kuşkusuz Orjan kamuoyunda kanalizasyon altyapı ihalesi, doğalgaz işi, bozulan üst yapıların yenilenmesi ve daha birçok güncel mesele tartışılıyor, tartışılmalı da. Güvenlik sorunu, daha güzel bir yaşam talebi, birlikte yaşam ilkeleri, hayvan hakları konuşuluyor, konuşulmalı da. Orjanın güzelleştirilmesi, sosyal aktivitelerin arttırılması,  ortak alan işletmelerinin geliştirilmesi isteniyor, istenmeli de. ANCAK, BÜTÜN BU MESELELER OLMADIĞIMIZ HALDE BİR SİTE İMİŞİZ GİBİ DÜŞÜNEREK ÇÖZÜLEMEZ!

 

Oysa ki sağlıklı düşünmeye, gerçekçi olmaya ve her şeyden önce “Nerede duruyoruz?” sorusunu cevaplandırabilmemize bağlı. Ki bu soru; “Hangi yasal zeminde bulunuyoruz?”, “Biz bir site miyiz, kooperatif mi?”, “İkisi arasında ne fark var?”, “yasal zorunluluklarımız neler?”, “Geçiş süreci nasıl olacak?” ve “Bu süreç bize ne getirir ne götürür?” gibi pek çok soruyu da içeriyor. İşin çarpıcı tarafı bu konuları irdelemeden ne bu günkü sorunları çözebilmenin ne de geleceğe dair öneri üretebilmenin imkanı var.  

 

Bu noktada hepimizin bildiği ama yer yer unuttuğumuz bir gerçeği, daha işin başında çerçeveleyip bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum. Şaşırmayalım, öfkelenmeyelim, unutmayalım ki; "Geleceği inşa etmek bugünle başlar!"

 

Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın.

-----------

Orjan'la ilgili önceki yazılarım

http://yzyorum.blogspot.com/.../S%C4%B0TE%20Y%C3%96NET%C4... 

Daha Azını Gör

29 Kasım 2021 Pazartesi

29 Kasım 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................İki ileri bir geri

İki ileri bir geri

Bugün 29 Kasım 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 706 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 627.ncü gününde. Salgın devam ediyor, dünyanın her yerinde ciddi sıkıntılar var. Yeni bir 5.nci dalga etkisi beklerken, şimdi de Güney Afrika kaynaklı Nu (Omicron) varyantının korkusu sardı dünyayı. Ülkeler birer ikişer eski tedbirleri yeniden gündeme alıyorlar.

İlk olarak Güney Afrika’da görülen ve bilinenlerden daha bulaşıcı olduğu ifade edilen “B1.1.529” adlı yeni mutasyon dünya çapında paniğe neden oldu. Ülkeler peş peşe Afrika uçuşlarını iptal etme kararı alırken DSÖ ve aşı şirketleri yeni varyant üzerinde çalışmaya başladı.

Yazımın sonunda Susurluk için "Bir stratejik plan önerisi" adlı çalışmanın hikayesini anlatmaya bu hafta da devam ediyorum. III. Bölüm Şubat ayından Ekim sonuna kadarki süreci konu alıyor. 

Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca 2 gün önce yaptığı açıklamada:  “Farklı ülkelerde ortaya çıkan varyantlara bağlı gelişmeleri izliyor ve ülkemizin dışarıyla teması konusunda önlem alıyoruz. Gündemde olan Nu (omicron) varyantına karşı en erken önlem alan ülkelerdeniz. Türkiye’de en yaygın varyant Delta varyantıdır. Nu varyantına rastlanmamıştır” dedi.

Bir gün önce de Koca varyantla ilgili şu bilgiyi verdi: “Omicron (Nu) varyantı gelişmesini ve buna karşı aldığımız tedbiri 26 ve 27 Kasımda açıkladık. Varyantlar, örneklerini daha önce yaşadığımız gibi, salgın sürecinin doğal bir parçasıdır. Ülkemizde yeni varyanta rastlanmamıştır. Tedbirin önemi ise tekrar ortaya çıkmıştır.”

Üzerine Nu (omicron) varyantının gölgesi düşen dünyada corona vakaları toplamda 262 milyonu (262.082.865) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (262.082.865-258.112.126) 3.970.739 görünüyor. Halbuki bu rakam geçen hafta 3.805.676  idi.  Fark (3.970.739-3.805.676) 165.063 olmuş, yani haftalık vakalarda (165.063/3.805.676) %4,34 artış söz konusu. Yine, bir günlük ortalama (3.970.739/7) 567.248 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (567.248-543.668) 23.580 kadar bir yükselme görülmüş bulunuyor.

Corona vakaları bizde de toplamda 8,7 milyonu (8.770.372) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre (8.770.372-8.596.410) 173.962 artmış. Geçen hafta bu rakam 164.392 idi. Fark, (173.962-164.392) 9.570 olmuş. Yani haftalık vakalarda (9.570/164.392) %5,82 artış görülüyor. Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (173.962/7) 24852  seviyesinde. Oysa yine geçen hafta bu rakam 23.485 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (24852-23.485) 1367 kadar bir artış var. (1367/23.485) %5,82 artış, geçen haftanın 4,71% azalışına göre (5,82+4,71) %10,53 artış anlamına geliyor.

Dünyada ölümler de iki haftadır artık 5,2 milyonun (5.221.223) üstünde. Bir hafta içinde (5.221.223-5.171.739) 49.484 can kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 52.826 idi.  Fark (49.484-52.826) -3.342 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (-3.342/52.826) %6,33 azalış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı 7.547 idi, bu hafta ise bu rakam (49.484/7) 7.069'a düşmüş görünüyor. Aradaki fark (7.069-7.547) - 478 seviyesinde.

Türkiye'deki vefatlar bir aydır 70 binin üstünde. 29 Kasım itibariyle de maalesef 76.635 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (76.635-75.235) 1.400 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.400-1.489) - 89 daha az vefat demek. Haftalık artış (1400/75.235) %1,86, oysa geçen haftanın artışı %2,02 idi. Fark (2,02-1,86) artışın %0,16 azaldığı anlamına geliyor. Bir başka açıdan günlük ortalama gerçekleşen vefat (1.400/7) 200 geçen hafta 213 idi. Bu durumda geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayısında (213-200) 13 kadar bir azalış olmuş. Elbette her can kaybı bizim için önemli. Neticede maalesef hala ortalama her gün bir uçak dolusu (200) insan kaybetmeye devam ediyoruz.

Ancak 29 Kasım itibariyle iyileşenlerin toplamı 8.301.883'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 94,66% 'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 94,47% idi. Demek ki yine çok küçük de olsa (94,66-94,47) %0,19 artış var. Bu hafta da geçen iki haftanın umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların hep üstünde gerçekleşiyor. Son haftayı esas alırsak ortalama olarak her gün 24.852 yeni vakaya karşılık 25.857 kişi iyileşmiş.

Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu. Aşılama oranlarında yavaş da olsa artış sürüyor. Bir hafta önce 22 Kasım itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,33%  ve 2. doz ortalaması ise 80,70% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(56.067.208), 2. (50.093.635) ve 3.(11.935.075) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamı da 119.473.872'e yükselmiş durumdaydı.

Bugün ise 29 Kasım itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,59% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 81,21% olmuş. Ayrıca 1.(56.232.602), 2. (50.409.060) ve 3.(12.164.789) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 120.261.629'ye ulaşmış durumda.

Bu verilere göre; her gün ortalama (120.261.629-119.473.872=787.757/7) 112.537 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (787.757/119.473.872) binde 6,6 kadar bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Ancak bir başka açıdan da aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (112.537-130.599) -18.062 kadar bir azalma, yani (-18.062/130.599) %13,83 bir azalış olduğunu gösteriyor. 

Salgınla ilgili verileri yorumlayan Fahrettin Koca 28 Kasımda şöyle demiş: “Tabloda bir süredir ciddi değişkenlikler görülmüyor. Bu seyir, kontrolü kolaylaştırıyor. Tedbirlere daha fazla duyarlı olursak vaka sayılarında daha iyi sonuçlar elde edebiliriz. Salgın ortamından çıkış için, aşı gündemde ilk sırada yer alıyor. Aşınızı vaktinde yaptırın!”

Fahrettin Koca’nın bir de ilaçla ilgili müjdesi var: “Covid-19’a karşı dünyada ruhsatlandırılmaya başlanan MOLNUPİRAVİR adlı ilaca Cumhurbaşkanımızın imzasıyla zorunlu lisans verildi. Firmalara çağrıda bulunuldu. İlaç, 1 ay içinde kullanımda olacak.”

Anlaşılan hem yerli milli aşı Turkovac hem de yeni ilaç, 2022 ile birlikte artık hayatımıza girecek.

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (III)

WhatsApp grubumuzun dağıtılması beni çok üzmüştü. Her ne kadar aktif bir katılımları olmasa da sonuna kadar birlikte olabilmeyi isterdim. Ancak, onlara en çok ihtiyacımız olduğu bir aşamada birlikte hareket edememek az da olsa muhafaza ettiğim umutları tüketmişti. "Ulaşmak istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?" sorusu artık sadece bana bakıyordu. 

Elbette, Susurluk için üzülen, ‘bir şeyler yapılmasını’ isteyen herkese çok teşekkür ederim. Çok bilinen bir deyimle ‘Elini taşın altına koyan’, ‘karınca misali elinden geleni yapan’, hiç değilse taş koymayan her gayret için şükran hisleriyle doluyum. Susurluğun geleceği için ortak bir bilinç aşılamaya çalışan her yüreği büyük insana müteşekkirim.

Ben de çorbada tuzum olsun istemiştim. Sıladan uzak binlerce Susurlukludan biri olarak kafamda soru işaretleri yok değildi. Fakat süreç içinde umutlarımı yitirmemeye çalıştım. Kolay değildi, zordu fakat değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasındı ki? Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte geleceğini inşa eden bir Susurluk görmeyi kim istemezdi. Umarım yine de her şey özlediğimiz, dilediğimiz gibi olur. Rabbim ihlasla isteyene, ne istediğini bilene ve uğrunda istikamet üzere gayret gösterene şüphesiz yardım edecektir, inanıyorum.

"Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının hiç zamanı değildi. Mülki idaresi, Belediyesi, İşadamı ve esnaf temsilcileri ile siyasi partiler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları el ele verebilseler hiçbir kuşku yok ki bu hale Susurluğun geleceği konusunda görüş ve düşünce sahibi olan pek çok insanla büyüyüp, genişleyecekti.

Siyasi fikirler farklı olabilirdi. Ancak, beka gibi meselelerde politika olmamalıydı. Zor günler sıçrama yapmak, büyük düşünüp yararlı işler yapmak için de bir fırsat olabilirdi. Ama "Dur bakalım ne olcek!" diye beklenirse hiç şüphe yok ki bir beş yıl daha kaybedilecekti.

Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı hedefler koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden yolda meşaleler gibi sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071 vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı niçin Susurluk için de geçerli olmasın?

Büyük fotoğrafı görmek, elimizdekinin kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla hayal edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum olabilelim.

Elbette ‘BİR DEĞİŞİM PLÂNININ OLMASI, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN ASLA YETERLİ DEĞİL’di. Bu nedenle biz, ÖNERİMİZİN UYGULANABİLİR BİR STRATEJİK PLÂN OLMASINA ÖZEN GÖSTERDİK. Mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi gerekiyordu.

“Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabı; kuruluşların bölgenin ya da şehrin varoluş nedenini öz bir biçimde ifade edilmesi anlamına gelen misyonun yeniden yazılması ile başladı. Ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılması geliyordu. Bu şekilde ortaya çıkan gelecek öngörüsünün adı artık kısaca ‘Vizyon’ olacaktı. Yalnız bu tasarımın içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalıydı. 

Stratejik yolculuk işte bu değerlerden güç alarak ve belirlenen ilkelerin aydınlattığı istikamette gerçekleşecek. Yol haritası diyebileceğimiz stratejiler de en sonunda öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba ve eylemlerin belli bir amaç için kurgulanmasıyla şekilleniyor. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak tanımlanabilecek stratejik amaçlar için ulaşılması gereken ölçülebilir hedefler ortaya koymak bu yöntemin olmazsa olmazı. 

Bir sonraki İkinci aşamada, “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabını aramıştık. Bu soru neticede bir gelecek öngörüsü ile sonlanmıştı. Sonuçta bu ‘Stratejik yönetim’ yaklaşımıyla önerimizin temel kavramları; misyon, değerler, ilkeler, vizyon ve stratejik amaçları belirlemiş olduk.

Zira ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olamazdı. Süreç içinde gördük ki sahip olunan değerler ve uyulması beklenen ilkelerin gelecek yolculuğu için anlamı büyükmüş. Bu yüzden değerlerle bezeli ve ilkeleri olan bir vizyon olsun istedik.

İnsanî, toplumsal ve kültürel değerler birer nostalji değildir. Yaşaması ve yaşanması gerekiyor. Sadece düne ait ya da yalnızca bugün için de lazım değiller. Asıl gelecek için değerlere ihtiyacımız var. İnsan için olduğu kadar, şehirler hatta ülkelerin geleceği için de değerler çok önemli. Onlar farkı fark ettiren pırıltılı özellikler. 

Sadece bizde değil dünyanın her yerinde geçmişte sahip olunan değerler birer birer silinip kayboluyor. Bugün nostalji olarak andığımız pek çok şeyin artık bir daha geri gelmeyecek şekilde elimizden kayıp gittiğini unutmayalım. Cebimizde paramız, evimiz arabamız var. Yokluk bilmiyoruz. Ancak maddi iklimlerimiz değişirken tıpkı buzullar gibi insanlığımız da, şehirlerimize renk katan değerlerimiz de her geçen gün çözülüp eriyor.

Nitekim II.aşamada bu bakış açısıyla gerekli stratejik kavramlar belli olmuş, sektörler bazında toplam 278 hedef belirlenmişti. Şimdi bu hedeflerin "Nasıl?" gerçekleşeceğine dair çalışmak gerekiyordu. 

Kuşkusuz sürecin devamı için "ne yapılabileceğinin" tartışılması gerekiyordu. “Güçlü yönler nasıl daha da geliştirilebilir?”, “Zayıf yönler nasıl güçlü hale getirilebilir?” "Fırsatlardan nasıl yararlanılabilir?" ve Tehditlerden nasıl sakınılabilir?" diye düşünecektik. Böylece hedeflerin "nasıl?"ı ortaya çıkabilecekti.

İşte Susurluk için yol çatırığından çıkışı sağlayacak stratejiler kılavuzluğunda 278 hedefin nasıl gerçekleşeceğine dair görüşler büyük ölçüde bu yaklaşımla çalışmaktan doğdu. 24 Şubat 2021'de başlayıp toplamda 35 hafta sürdü ve 24 Ekim 2021'de "Özet değerlendirme" yazımızla sona ermiş oldu. Böylece stratejik plan önerimizin “Nasıl yapacağız?” sorusu da cevap bulmuştu.

 

(Devam edecek)