İki ileri bir geri
Bugün 29 Kasım 2021 Pazartesi. Dünyada
Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden 706 gün geçti. Coronavirüs salgını
ülkemizde de 627.ncü gününde. Salgın devam ediyor, dünyanın her yerinde ciddi sıkıntılar
var. Yeni bir 5.nci dalga etkisi beklerken, şimdi de Güney Afrika kaynaklı Nu
(Omicron) varyantının korkusu sardı dünyayı. Ülkeler birer ikişer eski
tedbirleri yeniden gündeme alıyorlar.
İlk olarak Güney Afrika’da görülen ve bilinenlerden
daha bulaşıcı olduğu ifade edilen “B1.1.529” adlı yeni mutasyon dünya çapında
paniğe neden oldu. Ülkeler peş peşe Afrika uçuşlarını iptal etme kararı alırken
DSÖ ve aşı şirketleri yeni varyant üzerinde çalışmaya başladı.
Yazımın sonunda Susurluk için "Bir
stratejik plan önerisi" adlı çalışmanın hikayesini anlatmaya bu hafta da devam
ediyorum. III. Bölüm Şubat ayından Ekim sonuna kadarki süreci konu alıyor.
Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca 2 gün önce
yaptığı açıklamada: “Farklı ülkelerde ortaya çıkan varyantlara bağlı gelişmeleri izliyor ve
ülkemizin dışarıyla teması konusunda önlem alıyoruz. Gündemde olan Nu (omicron)
varyantına karşı en erken önlem alan ülkelerdeniz. Türkiye’de en yaygın varyant
Delta varyantıdır. Nu varyantına rastlanmamıştır” dedi.
Bir gün önce de Koca varyantla ilgili şu
bilgiyi verdi: “Omicron (Nu) varyantı
gelişmesini ve buna karşı aldığımız tedbiri 26 ve 27 Kasımda açıkladık.
Varyantlar, örneklerini daha önce yaşadığımız gibi, salgın sürecinin doğal bir
parçasıdır. Ülkemizde yeni varyanta rastlanmamıştır. Tedbirin önemi ise tekrar
ortaya çıkmıştır.”
Üzerine Nu (omicron) varyantının gölgesi
düşen dünyada corona vakaları toplamda 262 milyonu (262.082.865) geçmiş
durumda. Haftalık vaka sayısı (262.082.865-258.112.126) 3.970.739 görünüyor.
Halbuki bu rakam geçen hafta 3.805.676
idi. Fark (3.970.739-3.805.676) 165.063 olmuş, yani
haftalık vakalarda (165.063/3.805.676) %4,34 artış söz konusu. Yine, bir günlük
ortalama (3.970.739/7) 567.248 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya
nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (567.248-543.668) 23.580 kadar bir
yükselme görülmüş bulunuyor.
Corona vakaları bizde de toplamda 8,7
milyonu (8.770.372) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre
(8.770.372-8.596.410) 173.962 artmış. Geçen hafta bu rakam 164.392 idi. Fark,
(173.962-164.392) 9.570 olmuş. Yani haftalık vakalarda (9.570/164.392) %5,82
artış görülüyor. Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (173.962/7)
24852 seviyesinde. Oysa yine geçen hafta
bu rakam 23.485 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka
sayılarında (24852-23.485) 1367 kadar bir artış var. (1367/23.485) %5,82 artış,
geçen haftanın 4,71% azalışına göre (5,82+4,71) %10,53 artış anlamına geliyor.
Dünyada ölümler de iki haftadır artık 5,2
milyonun (5.221.223) üstünde. Bir hafta içinde (5.221.223-5.171.739) 49.484 can
kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 52.826 idi. Fark
(49.484-52.826) -3.342 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (-3.342/52.826)
%6,33 azalış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı 7.547 idi, bu hafta ise
bu rakam (49.484/7) 7.069'a düşmüş görünüyor. Aradaki fark (7.069-7.547) - 478
seviyesinde.
Türkiye'deki vefatlar bir aydır 70 binin
üstünde. 29 Kasım itibariyle de maalesef 76.635 oldu. Buna göre bir
hafta içinde (76.635-75.235) 1.400 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre
(1.400-1.489) - 89 daha az vefat demek. Haftalık artış (1400/75.235) %1,86,
oysa geçen haftanın artışı %2,02 idi. Fark (2,02-1,86) artışın %0,16 azaldığı
anlamına geliyor. Bir başka açıdan günlük ortalama gerçekleşen vefat (1.400/7)
200 geçen hafta 213 idi. Bu durumda geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm
sayısında (213-200) 13 kadar bir azalış olmuş. Elbette her can kaybı bizim için
önemli. Neticede maalesef hala ortalama her gün bir uçak dolusu (200) insan
kaybetmeye devam ediyoruz.
Ancak 29 Kasım itibariyle iyileşenlerin
toplamı 8.301.883'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 94,66% 'i demek.
Geçen Pazartesi günü bu oran 94,47% idi. Demek ki yine çok küçük de olsa
(94,66-94,47) %0,19 artış var. Bu hafta da geçen iki haftanın umut verici gelişmesinin
devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların hep üstünde
gerçekleşiyor. Son haftayı esas alırsak ortalama olarak her gün 24.852 yeni vakaya karşılık 25.857 kişi
iyileşmiş.
Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında
gözlenen yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu. Aşılama
oranlarında yavaş da olsa artış sürüyor. Bir hafta önce 22 Kasım
itibariyle en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,33% ve 2.
doz ortalaması ise 80,70% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(56.067.208),
2. (50.093.635) ve 3.(11.935.075) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamı
da 119.473.872'e yükselmiş durumdaydı.
Bugün ise 29 Kasım itibariyle 1 doz aşı
olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,59% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 81,21%
olmuş. Ayrıca 1.(56.232.602), 2. (50.409.060) ve 3.(12.164.789) doz aşısını
yaptıran vatandaş sayısı toplamda 120.261.629'ye ulaşmış durumda.
Bu verilere göre; her gün
ortalama (120.261.629-119.473.872=787.757/7) 112.537 doz aşılama yapıldığı
ve bir haftada (787.757/119.473.872) binde 6,6 kadar bir artış gerçekleştiği
anlaşılıyor. Ancak bir başka açıdan da aynı veriler geçen haftaya göre günlük
ortalamada (112.537-130.599) -18.062 kadar bir azalma, yani (-18.062/130.599)
%13,83 bir azalış olduğunu gösteriyor.
Salgınla ilgili verileri yorumlayan Fahrettin
Koca 28 Kasımda şöyle demiş: “Tabloda bir
süredir ciddi değişkenlikler görülmüyor. Bu seyir, kontrolü kolaylaştırıyor.
Tedbirlere daha fazla duyarlı olursak vaka sayılarında daha iyi sonuçlar elde
edebiliriz. Salgın ortamından çıkış için, aşı gündemde ilk sırada yer alıyor.
Aşınızı vaktinde yaptırın!”
Fahrettin Koca’nın bir de ilaçla ilgili
müjdesi var: “Covid-19’a karşı dünyada
ruhsatlandırılmaya başlanan MOLNUPİRAVİR adlı ilaca Cumhurbaşkanımızın
imzasıyla zorunlu lisans verildi. Firmalara çağrıda bulunuldu. İlaç, 1 ay
içinde kullanımda olacak.”
Anlaşılan hem yerli
milli aşı Turkovac hem de yeni ilaç, 2022 ile birlikte artık hayatımıza girecek.
BİR
ÖNERİ HİKAYESİ (III)
WhatsApp grubumuzun dağıtılması beni çok
üzmüştü. Her ne kadar aktif bir katılımları olmasa da sonuna kadar birlikte
olabilmeyi isterdim. Ancak, onlara en çok ihtiyacımız olduğu bir aşamada
birlikte hareket edememek az da olsa muhafaza ettiğim umutları tüketmişti.
"Ulaşmak istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?" sorusu artık sadece
bana bakıyordu.
Elbette, Susurluk için üzülen, ‘bir şeyler
yapılmasını’ isteyen herkese çok teşekkür ederim. Çok bilinen bir deyimle
‘Elini taşın altına koyan’, ‘karınca misali elinden geleni yapan’, hiç değilse
taş koymayan her gayret için şükran hisleriyle doluyum. Susurluğun geleceği
için ortak bir bilinç aşılamaya çalışan her yüreği büyük insana müteşekkirim.
Ben de çorbada tuzum olsun istemiştim.
Sıladan uzak binlerce Susurlukludan biri olarak kafamda soru işaretleri yok
değildi. Fakat süreç içinde umutlarımı yitirmemeye çalıştım. Kolay değildi,
zordu fakat değişen, gelişen, yükselen bir Susurluk niye olmasındı ki?
Çalışkan, kendi kişiliği ve saygınlığı ile hep birlikte geleceğini inşa eden
bir Susurluk görmeyi kim istemezdi. Umarım yine de her şey özlediğimiz,
dilediğimiz gibi olur. Rabbim ihlasla isteyene, ne istediğini bilene ve uğrunda
istikamet üzere gayret gösterene şüphesiz yardım edecektir, inanıyorum.
"Görmem, duymam, konuşmam"
duyarsızlığının hiç zamanı değildi. Mülki idaresi, Belediyesi, İşadamı ve esnaf
temsilcileri ile siyasi partiler, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları el ele
verebilseler hiçbir kuşku yok ki bu hale Susurluğun geleceği konusunda görüş ve
düşünce sahibi olan pek çok insanla büyüyüp, genişleyecekti.
Siyasi fikirler farklı olabilirdi. Ancak,
beka gibi meselelerde politika olmamalıydı. Zor günler sıçrama yapmak, büyük
düşünüp yararlı işler yapmak için de bir fırsat olabilirdi. Ama "Dur
bakalım ne olcek!" diye beklenirse hiç şüphe yok ki bir beş yıl daha
kaybedilecekti.
Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her
zamankinden daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı
hedefler koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon
sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden
yolda meşaleler gibi sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071
vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı
niçin Susurluk için de geçerli olmasın?
Büyük fotoğrafı görmek, elimizdekinin
kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla hayal
edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip
çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde
sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye
seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum
olabilelim.
Elbette ‘BİR DEĞİŞİM PLÂNININ OLMASI,
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN ASLA YETERLİ DEĞİL’di. Bu nedenle biz, ÖNERİMİZİN
UYGULANABİLİR BİR STRATEJİK PLÂN OLMASINA ÖZEN GÖSTERDİK. Mevcut durum, misyon
ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu
vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler
belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve
değerlendirilmesi gerekiyordu.
“Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun
cevabı; kuruluşların bölgenin ya da şehrin varoluş nedenini öz bir biçimde
ifade edilmesi anlamına gelen misyonun yeniden yazılması ile başladı.
Ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade
ile tasarlanıp yazılması geliyordu. Bu şekilde ortaya çıkan gelecek öngörüsünün
adı artık kısaca ‘Vizyon’ olacaktı. Yalnız bu tasarımın içi değerlerle dolu,
çevresindeki yol işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalıydı.
Stratejik yolculuk
işte bu değerlerden güç alarak ve belirlenen ilkelerin aydınlattığı istikamette
gerçekleşecek. Yol haritası diyebileceğimiz stratejiler de en sonunda
öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba ve eylemlerin belli bir
amaç için kurgulanmasıyla şekilleniyor. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak
tanımlanabilecek stratejik amaçlar için ulaşılması gereken ölçülebilir hedefler
ortaya koymak bu yöntemin olmazsa olmazı.
Bir sonraki İkinci aşamada, “Nereye gitmek istiyoruz?”
sorusunun cevabını aramıştık. Bu soru neticede bir gelecek öngörüsü ile
sonlanmıştı. Sonuçta bu ‘Stratejik yönetim’ yaklaşımıyla önerimizin temel
kavramları; misyon, değerler, ilkeler, vizyon ve stratejik amaçları belirlemiş
olduk.
Zira ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir
yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olamazdı. Süreç içinde gördük ki sahip
olunan değerler ve uyulması beklenen ilkelerin gelecek yolculuğu için anlamı
büyükmüş. Bu yüzden değerlerle bezeli ve ilkeleri olan bir vizyon olsun istedik.
İnsanî, toplumsal ve kültürel değerler
birer nostalji değildir. Yaşaması ve yaşanması gerekiyor. Sadece düne ait ya da yalnızca bugün için de lazım değiller. Asıl gelecek için değerlere
ihtiyacımız var. İnsan için olduğu kadar, şehirler hatta ülkelerin geleceği
için de değerler çok önemli. Onlar farkı fark ettiren pırıltılı özellikler.
Sadece bizde değil dünyanın her yerinde geçmişte sahip olunan değerler birer
birer silinip kayboluyor. Bugün nostalji olarak andığımız pek çok şeyin artık
bir daha geri gelmeyecek şekilde elimizden kayıp gittiğini unutmayalım.
Cebimizde paramız, evimiz arabamız var. Yokluk bilmiyoruz. Ancak maddi iklimlerimiz
değişirken tıpkı buzullar gibi insanlığımız da, şehirlerimize renk katan
değerlerimiz de her geçen gün çözülüp eriyor.
Nitekim II.aşamada bu bakış açısıyla gerekli stratejik kavramlar belli
olmuş, sektörler bazında toplam 278 hedef belirlenmişti. Şimdi bu hedeflerin
"Nasıl?" gerçekleşeceğine dair çalışmak gerekiyordu.
Kuşkusuz sürecin devamı için "ne
yapılabileceğinin" tartışılması gerekiyordu. “Güçlü yönler nasıl daha da geliştirilebilir?”, “Zayıf yönler
nasıl güçlü hale getirilebilir?” "Fırsatlardan nasıl
yararlanılabilir?" ve Tehditlerden nasıl sakınılabilir?" diye
düşünecektik. Böylece hedeflerin "nasıl?"ı ortaya çıkabilecekti.
İşte Susurluk için yol çatırığından çıkışı sağlayacak stratejiler kılavuzluğunda 278 hedefin nasıl gerçekleşeceğine dair görüşler büyük ölçüde bu yaklaşımla çalışmaktan doğdu. 24 Şubat 2021'de başlayıp toplamda 35 hafta
sürdü ve 24 Ekim 2021'de "Özet değerlendirme" yazımızla sona ermiş
oldu. Böylece stratejik plan önerimizin “Nasıl yapacağız?” sorusu da cevap bulmuştu.
(Devam edecek)