17 Aralık 2022 Cumartesi

17 Aralık 2022 23:30 Cumartesi TORUNLARIMA MEKTUPLAR............Düşe kalka yaşama ve dua, dua, dua...


 17 Aralık 2022, Cumartesi

Sevgili torunlarım,

Allaha şükür her şey yolunda. Ufak tefek şeyler dışında sağğımız da iyi hamdolsun. Yaş 65'i geçince birer ikişer soldan soldan geliyorlar. Her doktor da fotokopi gibi aynı şeyi söylüyor: "Kendinize dikkat edin. Artık bunlarla yaşayacaksınız. İlaçlarınızı yazdım. Rahatsızlığınız artarsa yine gelirsiniz." Ben idare ederim de nenneniz beni endişelendiriyor.

Dizlerinden uzun yol yürüyemiyor, merdiven inip çıkmakta, oturup kalkmakta zorlanıyor. İki aydır da beli ağrıyor. Merhem sürüyorum sık sık. Zaten ben evin hem reisi, hem dışişleri görevlisi, hem hanımefendinin özel kalemi, refakatçisi, hem de eczacısıyım. Bu akşam beş gün sonraya yakınımızdaki hastanenin ortopedi ve travmatoloji polikliniğinden randevu aldım. Hastaneye, doktora gitmeyi sevmez. Nasıl olduysa bu defa da razı oldu. Ama "film tamam ama emara girmem" diyor. İnşallah doktor "emar da çekilsin" demez.

Nennenizin doktor, hastane, iğne aşı fobisi epey eski. O zamanlar sağlık sistemi bu günkü gibi değildi tabi. Hastaneler insanların "Allah düşürmesin, eksik de etmesin" dedikleri yerlerdendi. Doktorsuzluk, paralı ameliyatlar, hastanelerdeki kuyruklar, kötü muamele ve ilaç bulamama gibi şeyler sıradandı. 

İşte o zamanlar yaşadıklarımız sinirlerini bozmuş olmalı. Uzun zamandır bu durum böyle devam etti. Pandemide hep emrivaki yaparak birlikte aşı olduk. Her seferinde de "nasıl bak korktuğun gibi değilmiş, oldu bitti" diyerek. Aşı fobisini yendiği için neredeyse alkışlamadığım kaldı.

Sağ olsun gelinimiz Sibel tatlı diliyle kan verme korkusunu da yenmesini sağladı. Hem de "Bak anneciğim ben doktorum ama hala kan görmeye dayanamam" diyerek. Bu arada ben de en zayıf tarafını kullanarak tahlillerini olup ilaçlarını kullanmaya başlarsa "bir çeyrek" vadettim tabi. 

Sonunda onun da benim gibi şeker değerleri sınırda çıktı. Biraz da "belki kilo veririm" diyerek heveslendi ve o gazla ilaçlarını kullanmaya başladı. Daha bir ay oldu "niye kilo veremiyorum, ilaçlar beni fena yaptı, yemek canım istemiyor" gibi şikayet ediyor. Ben daha tecrübeli olduğum için "sabret, kilo da vereceksin ilaca da alışacaksın" diye onu yüreklendirmeye çalışıyorum.

Yaşlanmanın kaçınılmaz halleri bu. Hatalarımızla, yapabildiklerimizle, korkularımız ve umutlarımızla böyle düşe kalka yaşamaya devam edeceğiz. Hastalanacağız, giderek daha fazla gücümüz tükenecek. Allah ömür verirse biz de iki büklüm dede-nenne olacağız. Rabbim hayırlısını versin. Olacağı görüyoruz da insan yine de kendisine konduramıyor. 

Elbette bugünün yarını, yarının daha ötesi var. Kendimize yetelim, birbirimize destek olarak yaşayalım yeter. Kimselere muhtaç olmadan hüsn-ü hatime ile emanetini alsın yüce mevlam. O vakte kadar yanımızda yöremizde sizler olacaksınız biliyorum. İnşallah büyüdüğünüzü, hayırlı birer evlat olarak hayatta başarılı ve mutlu olduğunuzu görebiliriz.

Bugün telefonum bana bir sürpriz yapıp Tuna'nın 3 yıl önceki halini göndermiş. Fotoğraf 17 Aralık 2019'da çekilmiş olmalı. Yani henüz iki aylıkken. Ana kucağı denilen ayaklı sepeti mutfak masasının üzerine koymuşuz. Biz kahvaltı ederken o da kabak kafası, kocaman gözleriyle bakınıyor. Nennesiyle bir ona baktık bir de Hilal'in gönderdiği Tuna'nın okulda arkadaşlarının arasında koştururkenki haline. Maşallah, nasıl da büyüdü şu üç yıl içinde.  Kuzucuğumuz bizim.

Dün gece Nazlı torunum aradı. Merak etmiştik, iyiymiş. Vizeleri bitmiş, ocakta finalleri varmış. Yeni bir işe girmiş. İşletmenin mutfağında çalışıyormuş. "Bir ihtiyacın var mı?" dedim, "yok dede" dedi. Sesi de gayet iyi geliyordu, aradığına çok sevindim. "Nişana gelecek misin?" diye sordum, "evet dede, gelirim" diye cevap verdi. Canım kızım benim. Rabbim bahtını açık etsin.

Şu işe bak! Sen tekstil moda tasarımı okulunu kazan, sonra da aşçılığa heveslenip mutfakta çalış. Belki de yeniden sınava girmeyi düşünüyor, aşçılık okulunda okumak için. Ya sabır! Allah’ım sen şu evladıma feraset ver, basiret ihsan eyle, dirayet nasip et. Hayatı için en doğru kararları verebilsin. Hataları dahi ona ışık olsun. Üzülmesin, ağlamasın, dertlenmesin. Şaşırtmasın Rabbim. Daha nasıl dua edeyim bilmem ki. O bizim ilk göz ağrımız. Sevgili torunlarımızın en büyüğü. Dualarımız onunla.

Sevgili torunlarım,

Evet, son yıllarda sizlerin yeri dualarımda bolca yer tutuyor. Eskiden anne babalarınız, çocuklarımız için dua ederdik. Hiç unutmuyorum; umreye gittiğimizde kafileye "kabeyi ilk gördüğünüz andaki duanız kabul olur" demişlerdi. O hissiyatla birdenbire kabeyi karşımda görünce nerdeyse dilim tutulmuştu. "Evlatlarım, evlatlarım, evlatlarım…" deyip durdum defalarca. Neden sonra kendime gelip ailemizin sağğı, iki cihan saadeti için dualar ettim gözyaşları arasında. 4-5 yıldır dualarıma sizler de eklendiniz. 

"Allah'ım yalnız sana kulluk ve ibadet eder ancak senden yardım dilerim. Bizi dosdoğru yoluna eriştir. Sırat-ı müstakim üzere yaşayan razı olduğun kulların arasına kat. 

Beni, eşimi, çocuklarımı, torunlarımı, neslimi pak eyle. Bizi müslümanlardan, mümin mümine, salih saliha hayırlı evlatlardan eyle. Görünür görünmez her türlü kötülükten, kazadan beladan, şerden, günahtan, şeytan şerrinden, dertlerden, sıkıntılardan, hastalıktan, borçtan, salgın hastalık ve felaketlerden muhafaza et. 

Evlatlarıma hayırlı muvaffakiyetler, hayırlı bereketli işler, hayırlı eşler, hayırlı nesiller ve hayırlı ömürler ihsan eyle. Evlerimize sağlık, mutluluk, bereket, iki cihan saadet ve selameti nasip et."      

Dedeniz.

11 Aralık 2022 Pazar

11 Aralık 2022 23:30 Pazar TORUNLARIMA MEKTUPLAR...................Bir dönemeci daha geçtik

                                                    11 Aralık 2022, Pazar


Sevgili torunlarım,

 

Bizim ömrümüzden bir hafta daha geride kaldı. 2023'e sadece üç hafta var. Sizler bir hafta daha büyüdünüz. Yarın Pazartesi, çalışanlar mesailerine dönecek. Okullar yeni bir haftaya açacak kapılarını. Haftalık koşturmaca kaldığı yerden devam edecek. Sabah bir telaş koştur koştur gidilecek, akşam yorgun argın eve dönülecek. Bu döngü yarın, öbür hafta, gelecek ay, sonraki mevsimler de böyle sürecek. Yıllar bir biri ardına tükenecek, yeni yeni yıllar alacak yerlerini. Sizler her geçen yıl biraz daha serpilip büyüyeceksiniz, büyükler yaşlanacak.

 

Hayatın akışı böyle. Gençler hızlı aksın zaman diye acele ederler. Bizlerse ağırlaşan bedenlerimiz gibi zaman da yavaşladı mı acaba diye düşünürüz. Ama bu bir yanılsamadır. Ne daha hızlı geçer ne de yavaşlar. O bir nehir gibi okyanusa doğru akmaya, beraberinde de hayatı sürüklemeye devam eder. İnsan ancak arkasına baktığı zaman bu geçen günlerin, haftaların, ayların ve yılların farkına varabiliyor. Siz geçen zaman içinde ne çabuk büyüdüğünüzü anlayamazsınız. Bizlerse haftalar aylar geçtikçe size bakıp "nasıl da büyüdüler" diye hayret eder, "ne ara geçti bu yıllar" diye hayıflanır dururuz. 

 

Geçen hafta bizim için de yoğun geçti. Normalde her Salı akşamüstü İncek mesaimiz var. Ama bu hafta izinliydik. Oğuzhan dayı/amcanızı almaya gidecektik. Hafta sonu da bir misafirimiz olacaktı. O yüzden salı günü gecesi otobüsle Burdur'a gittik. Otogara vardığımızda daha saat 04.30'du. O saatte bir yere gidemeyeceğimiz için mecburen sandalye banklar üstünde sabahı bekledik. Otogarda bizim gibi yemin merasimi için gelenler de öyle. Nenneniz dayanamadı uzanıp uyumaya çalıştı. Ben de başında nöbetçi kaldım. Bir garip kedicik de bana eşlik etti. Sevdim, okşadım o da yanı başımda kıvrılıp mırıl mırıl uyudu.

 

Sabah ezanından biraz önce Esra da geldi. Birkaç simit aldım çay ocağından. Yakınımızdaki otogar lokantasına geçtik. Çalışan kadın çayı demlemiş, çorba da hazırdı. Biraz da orada vakit geçirdik. Sabah namazını otogar mescidinde kıldım. Dışarsı yavaş yavaş aydınlanıyordu. Ama yoğun bir sis tabakası yüzünden on metre ötesi görülmüyordu. Saat sekize doğru bir taksi çevirip askeriyeye gitmek istediğimizi söyledik. Otogar şehrin epey dışındaymış. Şehir içine doğru kışlaya 6-7 kilometre gitmemiz gerekti.

 

Taksiciden aldığımız bilgiye göre Burdur 100 bin civarında nüfusu olan küçük bir yermiş. Yemin töreni dolayısıyla kışla kapısı oldukça kalabalıktı. Gelenleri içeriye almaya başlamışlar. Girişin hemen sağ tarafında bir ziyaretçi salonu var. Ama insanlar oraya sığmamışlar. Görevliler de kalabalığı kontrol etmeye çalışıyorlardı. Hava soğuktu. Ayrıca yoğun sis burada da kendini gösteriyordu. Saat 9'a doğru insanları tören alanına doğru yönlendirdiler. Çam ağaçlarıyla dolu kışla içinde 150 metre yürüdükten sonra tören alanına vardık. Üç tarafı tribün şeklinde düzenlenmiş oturma yerlerini doldurduk.

 

Tören alanı bir buçuk futbol sahası büyüklüğündeydi. 12 kadar masa dizini protokol tribününe dikey şekilde yerleştirilmiş. Üzerine bayrak ve silahlar konulmuş.  Her birinin önünde de elinde bölük flamaları tutan askerler var. En önde de bayraklı bir top, orta yerde de kürsü bulunuyor. Hava oldukça soğuk, yerler nemli ve sisten etraf net görünmüyor. Gelenler arasında çocuklu, hatta bebekli aileler de var. Neyse ki çay, su vb. veren satıcı minibüsler koymuşlar dolayımıza. Saat 9,5 gibi bölüklerin marş söyleyen gür sesleri yankılanmaya başladı yakınlarda. Önce komutanlar, bir tören bölüğü ve iki tane de alay sancağı geldi. Sonra da bir bir sisler arasından yürüyüş düzeninde bölükler alana girip yerlerini aldılar.

 

Biz Oğuzhan'ı görebilmek için arkada en uçtaki tribüne geçtik. Gerçekten de bölükleri yemin için harekete geçtiğinde hem de yerlerine dönerken onu kısa süreli görebildik. Bu arada komutanlar konuştu ama herkesin aklında çocukları vardı. Ses düzeni de pekiyi değildi ne konuştuklarını anlayamadım. Duygulu anlar yaşanıyordu. Önümüzdeki askerler yeşil kamuflaj elbiseleri ve asker şapkalarıyla hepsi birer ana kuzusuydular. İki sıra halinde yemin edecekleri masa dizininin yanına geçip ellerini silahların ve bayrağın üzerine koyarak yeminlerini gür sesle yaptılar.  Bu şekilde tören yaklaşık bir saat sürdü. Ardından onlara 10-15 dakika aileleriyle görüşme izni verildi. Meydan çil yavrusu gibi dört bir yana dağıldı, tel örgülerin ardındaki aileleriyle buluştular. Bazı aileler alana girdiler. 

 

Nenneniz kalabalıktan korktuğu için Oğuzhan bize nispeten daha sakin bir nokta önermiş. Öyle de oldu, koşarak geldi bize doğru. Sarılıştık, konuştuk, hasret giderdik, fotoğraf çekindik. Tekrar toplandıklarında biz de alanı terk etmeye başlamıştık. Şimdi onlar birkaç saat eşyalarını teslim edecekler, terhis belgelerini alacaklar ve şehir merkezinde uygun bir yerde buluşacaktık. Kışla kapısından çıktığımızda şehrin bütün taksicileri sanki oradalarmış gibi sıraya dizilmişlerdi. Ama bu kez biz taksi tercih etmedik. Sis biraz dağılmış etrafı görebilir hale gelmiştik. Şehir merkezine doğru yürüdük.

 

Saat 11,5'a doğru geliyordu. Şehir meydanında bir lokantaya girdik. Oğuzhan gelinceye kadar karnımızı doyurduk ve onu bekledik. Yarım gibi Oğuzhan da geldi, ona da yemek söyledik. Arabamız belediye otoparkındaydı. 2,5 gibi Burdur'dan yola çıktık. Biz Oğuzhan'a soruyor, o biz sormadan anlatıyordu. 25 gün bile onun için büyük bir tecrübeydi. Daha önce hiç yatılı, yurt vb. hayatı olmamıştı. Her biri değişik, türlü çeşit 26 kişinin birlikte yattığı koğuşlarda uyumuştu. Her gün tıraş olmuş, soğukta talime çıkmıştı. Askerliğin kendine özgü hallerini birebir yaşamıştı. Son 10 gün üşümekten kaynaklı rahatsızlanmış, ilaç kullanmasına rağmen öksürüğü kesilmemişti. Anlatacak çok şeyi vardı, yol boyunca da anlattı durdu.

 

Bir sayfayı daha geride bırakmış şimdi yeni bir heyecanla karşı karşıyaydık. Cumartesi Esra'nın ailesi misafirimiz olacaklardı. Ayrıca Ankara'da arkadaşlarıyla görüşecek, nikâh yeri de araştıracaklardı. Perşembe ve Cuma günleri hızlıca geçti. Akşam Elif, Aydın ve Yağız okul çıkışı Gerede'den geldiler. Cumartesi saat 3 gibi de misafirler bizdeydi. Görüşme güzel, samimi ve sıcak bir havada geçti. Hemen her şeyi konuştuk. Oğuzhan'la Esra'yı da dinledik. Kafamızda herhangi bir soru işareti kalmadı.

 

Bundan sonraki adım; nişandı. 28 Ocakta İstanbul'da Fenerbahçe orduevi ile anlaşılmıştı. Yemekliydi. İsteme de aynı gün aynı yerde olacaktı. Gençler nikâhın da Haziran başında olmasını düşünüyorlardı. Ama İstanbul'da mı Ankara'da mı olacağı belli değildi. Nişana kadar onu da netleştirebileceklerini söylediler. Aile özel bir şey istemiyorlardı, sadece gelin evden kınalı çıksın istediler. Bu bir kına gecesi şeklinde değil de evde aile arasında olacaktı. Gençler ne gerekiyorsa yapacak, biz de gücümüz nispetinde onlara destek olacaktık.

 

Sevgili torunlarım,

 

2023 yılı ailemiz için oldukça önemli. Nazlı sen bu yıl ciddi bir karar vereceksin. “Tamam mı devam mı?” diyeceksin göreceğiz. Dilerim bu kritik yılı en doğru şekilde değerlendirirsin. Seni seviyoruz ve senin için duacıyız. Yağız torunum sen de artık ergenliğin eşiğindesin. Davranışların bazen kontrolden çıkıyor. Senden beklemediğimiz sululuklar, kaba saba hallerin inşallah çabuk geçer. Para merakın, abur cubur yeme sorunun devam etmez. Okulda derslerinle, hocalarınla ve arkadaşlarınla daha büyük sorunlar yaşamazsın. Sen çok zeki ve akıllı bir çocuksun. Adın gibi yağız bir delikanlı olacaksın. Bu geçici dönemi en kısa sürede atlatacağını ve her konuda başarılı olacağına inanıyoruz. Seni seviyoruz.

 

Bu hafta ikizleri göremedik. Aldığımız haberler, fotoğraflar iyi oldukları yönünde. İnşallah Salı günü siz kuzucuklarımızı da sevebileceğiz. Selim Erdem ve İnci Deniz 13 gün sonra 1,5 yaşlarını geride bırakmış olacaklar. 2023'ün Haziranında da onların 2.nci yaş gününü kutlayacağız. Muhtemelen o zaman Oğuzhan amcaları da evlenmiş olacak. Düğünlerinde onların yeni giysileriyle ortalıkta koşuşturmalarını şimdiden hayal edebiliyorum. Ece Mercan ablaları bugün bizdeydi. Oğuzhan amcasını İstanbul'a birlikte uğurladık. Akşam babası gelip alıncaya kadar da birlikteydik. Pazara gittik, alışveriş yaptık. Çok güzel çiçek resimleri yaptın bize.

 

Biz Oğuzhan'ı almaya gidince annene sormuşsun: "Anne hep erkekler mi askere gidiyor?" "Evet" demiş annen. "Bak o zaman anne, Selim'i her an askere çağırabilirler…Selim orada doymaz, evde iyice yemek yiyip gitsin!" Okuyunca güldüm ve "Bunu yazmalıyım" dedim. Burada hem zekâ hem de ablalık duyguları var. Biliyor musun sen çok akıllı ve güzel bir kızsın. Bizim sana "prenses" dememiz sebepsiz değil. Rabbim senin de bahtını açık etsin.

 

Tuna'yla hemen her gün WhatsApptan görüşüyoruz. O dünyanın bir ucunda biz öbür ucunda. Annesinin çalışğı Tai okulunda bir sürü arkadaşı var. Sanki uluslararası bir okul. İş makinalarının boyutu her geçen gün onunla birlikte büyüyor. Sevimli bir çocuk. Okulda da herkes onu seviyormuş. Ev komşuları da her gün ona "Baby!" diye seslenerek hediyeler veriyormuş. 2023 yılının 29 Ekim cumhuriyet bayramında yani cumhuriyetimizin 100. yılında o da 3 yaşını doldurmuş olacak. Oğuzhan dayısının Hazirandaki düğününe gelebilirler mi bilemiyorum. Onu şimdiden çok özledik.

 

Sibel Halk bankasından girişimci kredisi ile muayenehanesine bir ultrason cihazı alacak. Sosyal medyada alanıyla ilgili video yayınlarına başladı. İnşallah günden güne işleri daha iyiye gidiyor, gidecek. Cüneyt de maaşına ek eski kitap satışından iyi kötü kazanıyor. Bu yıl belki de Çayyolu'nda yeni bir eve taşınacaklar. Çünkü Ece'nin anaokulu, ikizlerin kreşi o tarafta. Hem Sibel'in hem de Cüneyt'in işyeri de o güzergâhta. Elifler iki hafta önce Aydın'ın Eski Avşarlar köyünde dede mülkünün tapusunu aldılar. Evlerinin projesi çizildi, gelecek günlerde inşaata hazırlanıyorlar. Belki de bahar gelmeden kabasını bitirmiş olurlar. 2023 yılı onlar için de hayallerini gerçekleştirecekleri bir yıl. İkisi de uzman öğretmen oldular. Yılbaşında 3600 gösterge de yürürlüğe girecek. Gerede'nin soğuğu dışında daha ne olsun.

 

Gördüğünüz gibi 2023 yılı hem bizim için, hem çocuklarımız hem de sizler için önemli görünüyor. En azından 2022'den daha iyi bir yıl olacağını ümit ediyorum. İnşallah böyle uzun metinleri okumaktan sıkılmazsınız. Çünkü büyüdüğünüzde bu satırları okursanız bizim için ne kadar değerli olduğunuzu, kalbimizin sizinle attığını ve dualarımızın sizinle dolu olduğunu anlayabilirsiniz. Anlatacak, yazacak çok şey var ama şimdilik bu kadar yeter. Haftaya devam ederiz.

 

Dedeniz.