Neşet Ustanın Neşet Ustanın ardından
Neşet Ertaş; bozkırın tezenesi. Kendine özgü çalış biçimi ve avazıyla belki de
geleneğinin son temsilcilerinden biriydi.
Doğrusu
hayattayken çok da kadri bilinmemiş bir "garip" Anadolu ozanıydı o.
Ama, onlarca ölmez türkü bıraktı ardı sıra.
Her bir
türküsü "gonülden gonüle" yol oldu, ekildikleri gönüllerde büyüyüp devleştiler.
Bana göre
çok az adamın kendisi bu
kadar "garip", çileli ve toprağı kadar alçakgönüllü iken, eserleri
bir o kadar muhteşem, derin ve büyüktür.
Bir
türküsünde "Bir anadan dünyaya gelen yolcu"ya/kendisine/insana"
sorar:
"Görünce
dünyayı gönül verdin mi / Kimi büyük kimi böcek kimi kurt / Merak edip hiç
birini sordun mu
İnsandan
doğanlar insan olurlar/Hayvandan doğanlar hayvan olurlar / Hepisi de bu dünyaya
gelirler / Ana haktır sen bu sırra erdin mi"
Gerçekten
insanı sarsan, düşündüren sözler bunlar. Büyüğe, küçüğe, kurda kuşa böceğe,
hayvana ve insana haddini bildirir bir güzel. Sonunda sözü getirip
"Ana haktır sen bu sırra erdin mi " diye bitirir türküsünü.
"Cahildim
dünyanın rengine kandım / Hayale aldandım boşuna yandım / Seni ilelebet
benimsin sandım...Ölürüm sevdiğim zehirim sensin / Evvelim sen oldun ahirim
sensin"
Dünyanın
gelir geçerliğini bilir Neşet usta. Gene de sevgili, dünya gibi "işveli
nazlı" dır. Ona bu hal yakıştırılır çünkü. Fakat "tatlı dil, güler
yüz" öyle mi ya ? O vasıflar her gönlün ihtiyacıdır. Sevgilinin de böylesi
aranır zaten.
"Şu
garip halimden bilen işveli nazlı / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen /
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm / Gönlüm hep seni arıyor neredesin
sen
Ben
ağlarsam ağlayıp gülersem gülen / Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen / Sanki
kalbimi bilerek yüzüme gülen / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen"
Sevda
"Hasbahçenin Gülü" olarak tarif edilir, sevgili ise "Nar
tanesi"ne benzetilir bir türküsünde. Çünkü; sevgi ve güzellik insana
ait duygulardır. Kaynağı ilahidir. Zaten dünya da bu şekilde karşılık
bulabilmektedir insan ruhunda.
"Sevda
Olmasaydı (Da) / Gönülle Dolmasaydı / Dünya Neye Yarardı (Da) / Güzeli
Olmasaydı / Nar Danesi Danesi / Seviyom Merdanesi / Güzellerin İçinde /
Sevdiğim Bir Danesi
Sevda
Ömür Çürüdür / Hasbahçenin Gülüdür / Sevmeyeni Neyleyim (De) / Sevenim Sevgilidir
"
Bir
başka türküde "Tatlı dile güler yüze Doyulur mu doyulur mu" diye
paylaşır duygularını büyük usta.
"Tatlı
dile güler yüze / Doyulur mu doyulur mu / Aşkınan bakışan göze /Doyulur mu
doyulur mu / Doyulur mu doyulur mu / Canana kıyılır mı / Cananına kıyanlar /
Hakkın kulu sayılır mı
Hem
bahara hemi yaza / Yarın ettikleri naza / Yar aşkına çalan saza / Doyulur mu
doyulur mu / Garibim geldik gitmeye / Muhabbetimiz bitmeye / Yar île sohbet
etmeye / Doyulur mu doyulur mu"
Elbette
ya. Hem canana kıyılmaz hem de "aşkınan bakışan göze" doyulmaz. Ya
hasretlik girmişse araya, ya olmazlar sarmışsa dört bir yanı. Kavuşmak
bir rüya olur o zaman.
İşte
böyle bir ayrılık türküsüdür "Zahidem." "Hezeli dedeli gönül
hezeli/Çiçekdağı da döktü m'ola gazeli / Dolaştım alemi gurbet gezeli /
Bulamadım Zahidem'den güzeli" der
o yanık ve nahif sesiyle.
Gurbetin
verdiği acıya rağmen gümbür gümbür çaldığı sazıyla devam eder muradını
anlatmaya: "Gurbet ellerinde esirim esir / Zahide gurbanım hep bende
kusur / Eğer anan seni bana verirse / Nemize yetmiyor bu ev kadar hasır" İki gönül bir olursa samanlık seyran
olurmuş derler ya. Umutsuz bir sitem ve kavuşma rüyası bu kadar güzel daha
nasıl anlatılabilir ki ?
Sözü
ve müziği ile her defasında gönül tellerimizi titreten "Mühür Gözlüm"
türküsü kadar belki de çok az eser ardında büyük bir iz bırakmıştır. "Mühür gözlüm, seni elden,
Sakınırım kıskanırım/ Uçan kuştan esen yelden, Sakınırım kıskanırım../ Yağan
kardan, esen yelden Sakınırım kıskanırım.. / Havadaki turnalardan, Su içtiğim
kurnalardan, Giyindiğim urbalardan Sakınırım kıskanırım../ Beşikte yatan
kuzudan, Hem oğlundan hem gözünden, Ben seni, senin gözünden, Sakınırım
kıskanırım.."
Türküde
her sevenin yaptığı gibi sevilen yüceltilmiş. Ama şu finale bakınız: "Ben
seni, senin gözünden, Sakınırım kıskanırım." Türküyü dinleyince Anadolu
insanının o kendine özgü abartılı kıskançlığı ne kadar da sıcak geliyor insana
değil mi ?
Bana
sorarsanız Neşet ustanın sanatının şahikası "Gönül Dağı"dır. Şüphesiz
türkülerinin hepsi ayırd edilemeyecek kadar birbirinden güzeller. Hepsi
hayattayken çok az insana nasip olan "klasikleşmiş" eserler. Ama,
Gönül dağı bir başka işte, bambaşka !
"Gönül
Dağı yağmur yağmur boran olunca / Akar can özümde sel gizli
gizli
Bir
tenhada can cananı bulunca / Sinemi yaralar dil gizli gizli
Dost
elinden gel olmazsa varılmaz / Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten
kalbe bir yol vardır görülmez / Gönülden gönüle yol gizli gizli
Seher
vakti garip garip bülbül öterken / Kirpiklerin oku cana
batarken
Cümle
alem uykusunda uyurken / Kimseler görmeden gel gizli
gizli"
Bu
türkü sadece "Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez/Gönülden gönüle yol
gizli gizli" dizeleriyle bile bir dolu kitaba fark atar.
Onun
türkülerini bugüne kadar bir çok farklı sanatçıdan dinlemişizdir. Kuşkusuz
onların yorumları da çok güzel. Bazıları kendisinin adı bile anılmadan söylense
de bu eserler 20-30 yıldır yüreklerimizde saklandı, dillerimize
yerleşti.
Evet,
Neşet ustanın "Yar aşkına çalan" sazına doyamadık. Elbette zamanı
gelince o da her fani gibi mevlasına yürüyüp gitti. Ama, ardından herkese
nasip olmayan, unutulmaz derin bir iz bırakarak. Kendi deyimiyle
"Garib" gitmiştir gitmesine ya, bu ülke insanının onunla "Muhabbeti"
"Sohbeti" bitmeyecektir. Allah gani gani rahmet etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder