13 Ağustos 2020 Perşembe

14 Ağustos 2020 Cuma 23:30 CORONA GÜNLERİ...............................Isınan sular

 

Doğu Akdeniz sorunu


2020 yılı dünyada bir pandemi kasırgası estirirken Türkiye açısından gerek ekonomik alanda gerekse jeostratejik konularda peşpeşe yeni saldırılarla mücadele edilen bir yıl olarak geçiyor. Bunlardan biri de enerji alanında. Şu sıralarda Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin karşısında çok farklı bir sorun büyütülüyor.


Doğu Akdeniz'deki gerginliğin kökeni, 2000'li yılların başında zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin öngörülere dayanıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı. 

Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı. Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs'ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde arama ruhsatları verdi. Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü, Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.

 

Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun araştırmalarına göre, Doğu Akdeniz’deki Levant bölgesi yaklaşık olarak 1,7 milyar varil petrol ve 3,45 trilyon metreküp doğal gaz potansiyeline sahip. Levant bölgesi İsrail, Lübnan ve Suriye’nin kıyıdaş olduğu 83 bin kilometrekarelik bir alanı kapsıyor. Bunun yanı sıra Doğu Akdeniz’de halihazırda bulunmuş doğal gaz yatakları da mevcut. Bunun en büyüğü Mısır’a ait Zohr doğal gaz sahası. Doğal gaz rezervinin 849 milyar metreküp büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor. 


İsrail ise kendi münhasır ekonomik bölgesi içinde Tamar doğal gaz sahasına sahip. Bin 700 metre derinlikte bulunan rezervde 280 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin ediliyor. Kıbrıs Rum Yönetiminin İsrail adına arama çalışmalarını yürüten Noble Energy'ye verdiği ihaleyle bulunan ilk doğal gaz rezervi olan Afrodit sahasının 129 milyar metreküp kapasiteli olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra yine Kıbrıs Rum Yönetimi Glaucus-1 isimli sahada ilk tespitlere göre 142 ile 227 milyar metreküp aralığında büyüklüğe sahip bir doğal gaz rezervi tespit ettiklerini açıkladı.


ABD'nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar. Exxon Mobil'in 2018 sonunda Kıbrıs Adası'nın güney tarafında yer alan 10 numaralı parselde doğalgaz aramaya başlaması gerginliği daha da artıran bir adım oldu. Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.Türk hükümeti, ikinci sondaj gemisi Yavuz'u da doğalgaz arama faaliyetleri için bölgeye gönderdi.


Kıbrıs, son 10 yılda bulunan doğalgaz kaynaklarını ekonomik zenginliğe çevirme arayışında. Türk tarafının da elde edilecek gelirden yararlanacağını, bunun için bir fon oluşturulacağını belirten Kıbrıs hükümeti, başta BM olmak üzere uluslararası toplumdan gelebilecek baskıyı hafifletmeyi amaçlıyor. Türkiye'yi uluslararası planda zor duruma düşürmeyi de hedefleyen Kıbrıs hükümeti, bu politikaya paralel olarak, BM gözetimindeki müzakere sürecini de ucu açık bir sürece yaymayı öngörüyor. Türkiye ise Kıbrıs'ın tek taraflı olarak gördüğü politikasına karşı hamlelerini sürdürüyor. Kendisini Doğu Akdeniz'de sadece Antalya Körfezi tarafına sıkıştıracak politikaları boşa çıkartmaya çalışan Türkiye, hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için imkanlarını seferber ediyor.

 

Bu arada 7 Temmuz'da erken seçime giden Yunanistan'da iktidar değişti, radikal sol koalisyon (SYRIZA) seçimi ikinci sırada bitirirken Yeni Demokrasi Partisi tek başına iktidara geldi. Doğu Akdeniz'de hidrokarbon rezerv yataklarının keşfedilmesi, kıyıdaş ülkeler arasında hem yeni işbirliği alanları hem de ittifaklar kurulmasına neden oldu.

 

İsrail'in Tamar ve Leviathan, Mısır'ın Zohr ve Kıbrıs'ın Afrodit yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması hedefinde birleşen bu ülkeler, Yunanistan'ın da katılımıyla yeni bölgesel işbirliği platformları oluşturmaya başladılar. Ocak ayında Kahire'de bir araya gelen Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurduklarını ilan ettiler. Forumun amacı bölgesel kaynakların üretimi, tüketimi ve pazarlanması süreçlerinde işbirliği yapmak ve Doğu Akdeniz'i yeni bir enerji üssüne dönüştürmek olarak açıklanıyor.

 

Bu sürece paralel olarak Kıbrıs, Yunanistan ile birlikte Mısır, İsrail ve Ürdün'le ayrı ayrı üçlü işbirliği oluşumları kurarken, hem ABD'nin hem de AB'nin güçlü desteğini de aldı. Bu gelişmeler, Doğu Akdeniz'in önde gelen ülkelerinden biri olan Türkiye ve Kıbrıs adasının bir parçası olan Kıbrıs Türkleri'nin izolasyonuna neden oldu. Kıbrıs'ı zaten egemen bir devlet olarak tanımayan, Mısır ve İsrail ile ilişkileri de son derece gergin olan Türkiye, ekonomik ve siyasi haklarını korumak için daha yüksek sesle görünür olma politikasına yöneldi.

 

Yunanistan, Kıbrıs ve İtalya'nın AB üyesi olması, Doğu Akdeniz'de ABD, Katar, Fransa gibi ülkelerin büyük şirketlerinin yer alması Türkiye'nin daha da yalnızlaşmasına neden oldu. Türkiye, bu nedenle, Kıbrıs sorunun çözümünde tek yetkili olan BM'nin bu süreçte daha çok ses çıkarmasını talep ediyor.

 

Akdenizdeki mavi vatan


Akdeniz'de birbirleriyle ihtilaf içinde olan çok sayıda kıyıdaş devlet var. Bu ülkeler şimdi yeni ittifaklarla farklı bir husumetin eşiğindeler. Gerginlik Akdeniz'deki enerji kaynaklarının kullanımı üzerine. 


Mısır ve İsrail arasında yapılan doğal gaz anlaşması daha önce benzeri görülmemiş bir ittifak. Son günlerde Yunanistan da bu bu plana dahil oldu. Aynı şekilde Ürdün ve Mısır arasında da bir doğal gaz ticaret anlaşması var. Ülkeler arasında bu ve benzeri yapılan ikili anlaşmaların yanı sıra, bölgedeki enerji stratejisi kapsamında atılan en büyük adım, Akdeniz’e kıyısı olan yedi ülkenin, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır’ın bu yılın başında oluşturduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu oldu. 

Türkiye’nin bu ittifak içinde yer almaması, Ankara’nın bölgede dışlandığı şeklinde algılandı. Aslında bu bir nevi Ankara’nın bazı bölge ülkeleriyle ilgili politikalarına tepkiydi. Mesela Ankara’nın 2013 yılındaki askeri darbeden bu yana Mısırla diplomatik kriz yaşadığı biliniyor. Gaz Forum’un merkezi de Kahirede ve resmi olarak bütün ülkelere açık. Ancak eylül ayında Kahire’de yapılan toplantıda, Türkiye, Lübnan ve Suriye yer almadı. Peki, Türkiye bugüne kadar hangi adımları attı?

Türkiye 2019’un başından itibaren bölgede çalışıyor. İlk olarak Nisan 2017’de Barbaros Hayreddin Paşa sismik arama gemisi Doğu Akdeniz’e gitti. Türkiye'nin ilk sondaj gemisi Fatih de geçen mayıs ayı başında Kıbrısın batısında çalışmaya başladı. Doğu Akdeniz’deki bu kritik hamle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından “Kıbrıs Türk halkını yok sayan, siyasi eşitliği temelden yok sayan ve Kıbrıs Türk halkının iradesini yok sayan bir çözümü bizim kabul etmemiz mümkün değil” şeklinde duyuruldu.

Bu yıl ikinci hamle Haziran ayının sonunda Yavuz Sondaj gemisinin gönderilmesiyle gerçekleşti. AB’nin Türkiye'ye karşı yaptırım kararının ardından Oruç Reis sismik araştırma gemisi yola çıkarıldı. Çavuşoğlu bu kez de AB yaptırımlarıyla ilgili “Eğer Türkiye'ye yönelik böyle kararlar alırsanız, faaliyetlerimizi artıracağız, 4. gemiyi de en kısa zamanda göndereceğiz" diye konuştu.

Oruç Reis Araştırma Gemisi ülkemizin deniz etki alanları başta olmak üzere tüm denizlerde en etkin şekilde araştırma yapılabilmesi amacıyla yerli ve milli şekilde üretilen, yerli ve milli firmalarımızdan destek alınarak çalıştırılan bir sismik araştırma gemisi. Geçtiğimiz günlerde Antalya'dan demir alarak Doğu Akdeniz'de çalışma yapacağı alana ulaştı. Ülkemizin gururu olan Oruç Reis doğalgaz, petrol arama çalışmaları, kıta sahanlığı araştırmaları, deniz tabanının haritalanması, incelenmesi, ayrıntılı görüntülenmesi, bu kapsamda deniz üstü rüzgar santrallerinin kurulacağı yerlerin veya doğalgaz, petrol araştırma platformlarının deniz tabanında oturacağı yerler için mühendislik çalışmaları yapabilecek kapasiteye sahip.

Sismik araştırmaya Kıbrıs adasının batısından başlayan Oruç Reis, Yunanistan ile Mısır’ın korsan anlaşma imzaladığı bölgenin sınırı olan 28 derece doğu boylamında. Bölgedeki tehdit seviyesinin artması üzerine 6 savaş gemisi refakatinde göreve başlayan MTA Oruç Reis’i koruyan gemi sayısı, Navtex sahasının sözde korsan anlaşma sınırı olan en batı uca yaklaşıldığında ve Yunan fırkateyn tacizinin püskürtülmesi sonrası 8’e kadar çıkarıldı.

Halen bölgede, Oruç Reis’in yanı sıra toplam 11 gemi faaliyet yürütüyor. Öte yandan denizaltılar ve diğer donanma unsurlarıyla da bölge yakından izlenmekte. Türk donanması, geminin sismik faaliyetlerinin engellenmesine hiçbir şekilde izin vermeyerek kilometrelerce uzaktan önlem alıyor. Oruç Reis’in bölgedeki faaliyetleri, daha önce belirlenerek ilan edilen 23 Ağustos’a kadar devam edecek.

12 Ağustos 2020 Çarşamba

12 Ağustos 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı174..............................Yolculuk ilkeleri

 

 Yolculuk ilkeleri

   Bir süredir “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabını arıyoruz. Susurluğun Misyonunu yani yapması gereken görevi, Vizyonunu yani gelecek öngörüsünü tespit etmeye çalışıyoruz.  Bu çalışma orta vadede gerçekleşmesi beklenen geleceğimizin planlanmasına yönelik bir çabadır. İstikametimizin temel değer, ilke, stratejik amaç ve hedeflerinin genel çerçevesini çizmeye matuftur. Önerilen stratejik plan yönteminin özelliği de bu zaten: “Mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi.”

              Kuşkusuz bu yöntem katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor. Güncelle değil, gelecekle ilgili bir yol haritası olarak şekilleniyor. Böylece daha alt segmentte faaliyetlerin projelendirilmesi ve programlanabilmesine zemin hazırlanmış oluyor. İşte bu yolda değerler ve ilkeler Misyon için sağlam bir zemin, gelecek vizyonu için de ışık ve rehber olurlar. Özellikle ‘Vizyon’ tasarımının içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri de ilkelerle sıralı olmalı. Böyle olunca da bu amaç için birlikte olanların 'yol arkadaşlığı' da çok değerli. 

            Önceki yazılarda değerler üzerinde durmuştuk. Aslında değerler ile ilkeler arasında çok yakın bir ilişki var. Örneğin geçmişte bir Ahilik müessesesi vardı. Ahiliğin esasları, ahlâkî ve ticarî kaideler fütüvvet namelerinde yazılıydı. Bu nizamnâmelere göre, mensuplarında bulunması gereken vasıflar; “vefâ, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, nasihat, affedici olma ve tövbe” idi. “Yalan, gıybet, hile gibi dinen de yasaklanmış bazı kötü davranışlar” ise meslekten atılmayı gerektirirdi. Ne yazık ki böyle güçlü bir kültür zamanımızda yok. Şimdilerde hakim kültür daha çok “dünyevileşme ve pragmatizm/yararcılık” üzerine. Maalesef bugünkü nesillere bu değerleri taşıyamadığımız gibi ticaretimize ve sosyal hayatımıza da yansıtamadık. Böylece o güzelim değerlerin toplumsal etkinliği de yok olup gitti. Fakat bir türlü sonu gelmeyen günümüz kriz dönemlerinde insanların, toplumların hatta şehirlerin yeni arayışlara girdiğini görüyoruz. Bu anlamda tabi ki öncelikle sahip olduğumuz evrensel inanç değer ve ilkelere sığınıyoruz. Çünkü bugünün dünyasında iyi örneklere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. “Hak, hakikat, ahlâk, adalet, doğruluk ve dürüstlük” böyle değerler. Doğal olarak bu değerlerin yaşandığı müslüman bir toplumun herkese güven vermesi bekleniyor. Zira “özüne sözüne güvenilir, eylemlerinde dosdoğru” olan insanların elinden ve dilinden herkesin emin olacağı kanısı yaygın. İşte bu kadim değerler günümüzde bile benimsendiğinde birer kural, temel uygulama ilkesi haline gelebiliyorlar. Meselâ inancımızın önemli değerlerinden ve salih insan özelliklerinden birisi: “iyilik ve hayırda yarışmak, kötülükten sakınmak” tır. İşte bu değer uygulamada  “iyiliği tavsiye etmek, kötülükten sakındırmak” prensibine dönüşmüş olur. Kur’an’ın birçok ayetinde müminlerin görevlerinden sayılan bu ilke, toplumda iyilik ve güzelliklerin yayılması, kötülük ve çirkinliklerin azalması için halâ en etkili yol.

                  Peki, “temel ilkeler” ne demek? Temel ilkeler; bireysel ve kurumsal prensiplerin genelleştirilmesi ile elde edilen, hem teorik hem de uygulama faaliyetlerinde yol gösterici ana kurallar” oluyor. Karar ve eylemlere yol gösterdikleri gibi, tutarlı ve eleştirel biçimde değerlendirilmesine de imkân sağlıyorlar. Bu anlamda temel ilkelere “düşünce ve inanç değerlerinden kaynaklanan; ana umde, genel prensip ve davranış kuralları” diyebiliriz. Bunlar her türlü tartışmanın dışında ve üstündedirler. Örneğin Adalet kavramı sözlükte; insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, eşit olmak, eşit tutmak, her şeye hakkını vermek, düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve hakkaniyet anlamlarına geliyor. Dini bir terim olarak ise; hak yol üzere dosdoğru olmak, davranışlarda ölçülü olmak, insanlarla ilişkilerde hakkaniyete riayet etmek, insafı davranmak, haksızlık etmemek, haklıya hakkını vermek, düzeltmek, her şeyi yerli yerinde yapmak anlamlarına geliyor. Adaletin zıddı ise zulümdür. Biliyoruz ki bir toplumun mutlu, siyasi, iktisadi ve hukuki bakımdan istikrarlı olabilmesi ve gelişmesi adaletin kurumsallaşmasına, bireysel ve toplumsal bazda yaygınlaşmasına bağlı. Bunun için “adalet mülkün temelidir” denilmiş. Bu yüzden İslâm dini, hangi durum da olursa olsun, adaletten ayrılmamayı tavsiye ediyor. 

 Nitekim yönetim bilimi açısından da kurumsal yönetim süreçleriyle ilgili düzenlemelerde dört temel ilkeye odaklanılıyor: “Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk.” Adillik ilkesi; yönetiminin bütün paydaş ve hak sahiplerine karşı eşit davranmasını gerektiriyor.  Şeffaflık ilkesi; çalışmaların kamuoyu ile doğru, açık ve karşılaştırılabilir bilgi paylaşımı ile yürütülmesi demek. Hesap verebilirlik ilkesi; tepe yönetim performansının bağımsız bir şekilde izlenmesi ve yöneticilerin her şekilde hesap verebilirliğinin temin edilmesini anlamına geliyor. Sorumluluk ilkesi ise; gelecek için değer üretilirken topluma, onun kanun ve düzenlemelerine uyum gösterecek şekilde faaliyet gösterilmesini ifade etmekte. Bu bağlamda başka bazı temel ilkelerden de bahsedebiliriz. Mesela “Amaç Birliği” önemli bir baş ilke örneğidir. Bu nedenle hareketimizin amaçları açık seçik yazılmalı, stratejik amaçlarla belli bir hiyerarşi içinde ve birbirleri ile uyum içinde olmalıdır. “Birlik ve beraberlik içinde İş bölümü” de benzer önemde bir temel ilke olabilir. Başarı için takım ve birlik ruhu gerekir. İş disiplini ve birlikte çalışma becerisine sahip olmak gerekir. Bunun için elbette önce bir iş ahlakı olmalı. Enerjimiz ve kalplerimiz asla bölünüp parçalanmamalı. Herkesin geçmiş nesilleri suçlayıp artık “Bir şeyler yapılmalı!” dediği bir ortamda iyi kötü kendi takımını engelleyip bölmek izah edilemez. Bu çerçevede tartışmaya mahal vermemek üzere takımın verimliliği ve etkinliğini artırmak için görevler, varılması öngörülen hedefler açık seçik belirlenmelidir. Yolculuk sürecinde yetki ve sorumluluklar arasında belli bir denge bulunmalı, liyakate saygı duyulmalıdır. Elbette makul ölçülerde liderlik ve yönetimde bütünlük koordinasyon için faydalıdır. Fakat bütünlüğü bozmayacak şekilde farklı fikir ve katkılar da sağlıklı gelişme için bir ihtiyaçtır. Karşı görüşlü kişilere saygı duyma ve her görüşe açık olmak kısır döngülere meydan vermez. Kaldı ki işleri danışarak yapmak İslâm'ın temel ilkelerinden biridir. Dini literatürde "Şûra" ve "müşavere”, günlük yaşamımızda ise "İstişare”olarak bilinen uygulama bu anlamda değerlidir. İster demokratik deyin, ister danışma-görüşme olarak niteleyin “istişareye riayet etmek” yönetsel faaliyetlerin de baş ilkesidir.  Ancak, insanların güven içinde birlikte hareket edebilmesi için her şeyden önce kendilerine iyi ve adil davranılması gerekir. Kişilerin birbirine saygı, sevgi ve nezaket kuralları çerçevesinde davranması esastır. 

 

               İşte “eşitlik ve hakkaniyet” ilkesi de bize bunu anlatır. "Düşünce ve inançlarımız engellenemez, saygıyı hak eder”, o halde başkalarının düşünce ve inançlarına da saygı göstermemiz gerekir. “Geriye kalan her şey birlikte yapılabilir". Bu noktada “devamlılık, düzenlilik, denge ve uyum” ilkesi çalışmaları doğru istikamette tutacak bir başka temel ilke gibi duruyor. Aynı zamanda belli bir düzen disiplini getiriyor. Her şey ve herkes olması gerektiği gibi, olması gereken yerde ve denge içinde olmalı. Ama bu süreç içinde olmasa olmaz; insanın merkeze, yani odak noktaya alınmasıdır. Elbette insan merkezli düşünmek ve geleceğe odaklanmak; genel geçer günübirlik çıkarlardan uzak durmayı, bencilliği, kişisel beklentilerimizi aşabilmeyi ve kısa vadeli düşünmemeyi gerektiriyor. O halde; “Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan!” demeliyiz. Böyle bir ana ilke bize her şeyden önce insan olduğumuzu, Susurluğun geleceği için çalıştığımızı ve Vatanımızın her karışını sahiplenmek gibi bir sorumluluğumuz olduğunu hatırlatacaktır. Biliriz ki vatan ve millet sevgisi diğer her şeyin üzerindedir. Bu çerçevede bize geleceği planlayabilme kabiliyeti ve plana sadakat kadar “girişim ve teşebbüs ruhu” da gerekiyor. Çünkü bunlar Susurluğun beka meselesi olan yeni iş sahaları açılması konusunda adeta ihtiyacımız olan bir tür dinamo işlevi görecekler. Girişimcilik; düşünme ve düşündüğünü hayata geçirme demektir. Bu anlamda Susurluğun her kesiminde gelecek için topyekûn bir seferberlik, çalışma isteği ve girişimcilik gücü için bir an evvel harekete geçmeliyiz.

Bu konuda edindiğimiz bilgileri artık toparlamalı, aklımızı ve tecrübemizi kullanmalı ama yüreğimizi de ortaya koyan bir çözüm formülü geliştirmeliyiz. Elbette en önemli sorun Susurluğun geleceği ve istikrarlı bir gelişme ile daha üst seviyelere ulaşabilmesidir. Bu da sadece “olması lazım, iş sahası lazım, lazım…lazım…lazım…”diyerek olmuyor. Değerlerimizden yola çıkarak kendimize ilkeli bir Misyon biçebilmeli, görüş ve düşüncelerimizi aynı gelecek vizyonuna odaklayabilmeli, Stratejik amaç ve hedeflerimizi belirleyerek orta vadeli bir stratejik planla harekete geçebilmeliyiz. Bu yolculukta temel ilkeler; yoldaki trafik levhaları gibi bizi kural dışı hareket etmekten ve yoldan çıkmaktan koruyacaktır. Böylece, Susurluğun hayalimiz olan geleceğine yürüyebileceğiz. Bunu inşallah zaaf ve eksiklerimizi tamamlayarak, güçlü yönlerimizi daha da güçlü hale getirerek, çevreye duyarlılık içinde değişim ve gelişimimizi sağlayarak yapacağız. Kalıcı çözüm; çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini düşünmekten, halkımızı bütünüyle dikkate alarak, farklılıklarına rağmen bir ve beraberce aynı hedefe yöneltebilmekten geçiyor. İşte bu yüzden şu anda aklım ve kalbim aynı formülde birleşiyor: "Birlikte başarmak!" Hangi fikirde olursak olalım, hangi partiyi tutuyor olursak olalım, bölünmeden parçalanmadan, ortak gücümüzün sinerjisinden yararlanarak Susurluğu 2023-2028 Vizyonuna odaklayabiliriz. Ama bu yol ilkesiz yürünmez, ilkesizlik ise hiç olmaz.

yyalcin3@gmail.com

11 Ağustos 2020 Salı

12 Ağustos 2020 Çarşamba 23:30 CORONA GÜNLERİ...........................Felaketler yılı

 

Felaketler yılı 2020

Acısıyla tatlısıyla ama çoğunlukla felaketler yılı olarak hatırlayacağımız 2020 devam ediyor. 2020 yılına girdiğimizden beri çığ, deprem, yangın, uçak düşmesi, koronavirüs, çekirge istilası, göktaşı ve meteor düşmesi gibi pek çok olay meydana geldi.

Yılın en büyük felaketi Corona pandemisi olmakla beraber peş peşe gelen seller, yanardağ patlaması ve en son Beyrutta meydana gelen A.Nitrat infilaki gibi olağanüstü olaylar da dünyayı şaşırtmaya devam ediyor. 

07 Ocak 2020

ABD'den Bağdat'a yapılan hava saldırısında İran Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani ve Haşd-i Şabi komutanı Ebu Mehdi el Mühendis'in öldürüldü. Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek ve ABD ile İran’ın arasında var olan gerilimi daha da tırmandıran suikast sonrası ülkesinde kahraman olarak görülen Süleymani’yenin cenazesi oluşan izdiham nedeniyle birkaç gün boyunca gömülemedi. İzdihamda 50 kişi hayatını kaybetti. İran ve ABD arasında tansiyon arttı. İran Devrim Muhafızları Ordusu, ABD'nin Irak'taki el Esed Hava Üssü'nü onlarca balistik füze ile vurduğunu açıkladı. Pentagon, saldırıda hiçbir askerinin zarar görmediğini açıkladı. İran tarafından yapılan açıklamada, ABD'nin karşılık vermesi durumunda İran tarafından "çok daha sert ve ezici" karşılık verileceği uyarısında bulunuldu.

 

08 Ocak 2020

İki ülke arasındaki gerginliğin ilk kurbanı Ukrayna Havayolları oldu. Ukrayna Havayollarına ait yolcu uçağı kalkıştan bir süre sonra düştü, 176 yolcu hayatını kaybetti. 167 yolcu ve 9 mürettebatın bulunduğu uçaktan sağ kurtulan olmadı. İlk yapılan açıklamalar uçağın teknik arıza nedeniyle düştüğü yönündeydi; ancak İran'dan kalkan uçağı ABD füzesi sanan İran'ın düşürdüğü ortaya çıktı. İran özür diledi. İran Genelkurmay Başkanlığı 11 Ocak'ta yaptığı açıklamada, Ukrayna Havayollarına ait yolcu uçağının "hassas askeri bir noktanın" üzerinden geçerken "insani hata" sonucu hava savunma sistemi tarafından yanlışlıkla düşürüldüğünü duyurdu.


Son dönemin en büyük yangınlarından birisi Avustralya’da meydana geldi. 2019 yılının Eylül ayında başlayan yangın kontrol altına alınamayınca bir milyardan fazla hayvan hayatını kaybetti. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Avustralya, yaptığı en son açıklamada 1,25 milyar hayvanın direkt yangınlarda ya da yangınlardan ötürü hayatını kaybettiğini tahmin ettiklerini belirtti. Ocak ayında etkisini arttıran yangınlarda 28 kişi öldü, 10.3 milyon hektar alan yok oldu, yaklaşık 2 bin ev küle döndü. Kuraklıkla mücadele eden Güney Avustralya'da su kaynaklarını tükettiği gerekçesiyle yaklaşık 10 bin yabani devenin helikopterlerden ateş edilerek itlaf edilmesine karar verildi. Ülke yangınların ardından sel felaketi, kum fırtınası ve ceviz büyüklüğünde doluyla karşılaştı. 2017’den beri yükselen sıcaklıklar, düşük yağış ve kuraklık koşulları sebebiyle yaşanan felaketleri eski Avustralya başbakanı Kevin Rudd  “ulusal kıyamet” olarak adlandırdı.

 

09 Ocak 2020

2020'nin en büyük felaketi Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıktı. Başta tanımlanamayan bir virüs olan Kovid-19 hızla dünyaya yayıldı ve dünya çapında hasara ve paniğe yol açtı.

 

13 Ocak 2020

Filipinler'de Taal Yanardağı yeniden faaliyete geçti. Kül ve duman püskürten yanardağda ikinci bir patlama daha meydana geldi. Patlamadan bu yana yanardağ çevresinde  toplam 52 volkanik deprem kaydedildi. Çıkan küllerin 100 kilometre kuzeye yayıldığı ve başkent Manila'nın güneyinde görüş alanını etkilediği ifade edildi. Patlamanın ardından can veya mal kaybının yaşanmadığı Taal Yanardağı bölgesinde yaşayan 6 bin 346 kişi tahliye edildi. Manila Uluslararası Havalimanı'ndaki iç ve dış hat uçuşları da patlama nedeniyle geçici süreliğine ertelendi.

 

14 Ocak 2020

Pakistan kontrolündeki Keşmir'de yaşanan yoğun kar yağışı sonucu meydana gelen çığ felaketinde 108 kişi hayatını kaybetti, 176 kişi de yaralandı.

 

22 Ocak 2020

Manisa’nın Aksihar ilçesinde 5.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

 

24 Ocak 2020

22 Ocak’ta Manisa’nın Aksihar ilçesinde meydana gelen 5.4 büyüklüğündeki ilk depremin ardından kent aylardır irili ufaklı depremlerle sarsılıyor. Bugüne kadar bölgede 5 binin üzerinde irili ufaklı deprem meydana gelirken, bazı depremler İzmir, Balıkesir ve İstanbul’dan da hissedildi. Bölge halkının tedirginliği sürüyor.

 

Aynı akşam Türkiye bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşti. 24 Ocak 2020’de Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 6,8’lik deprem Türkiye’yi derinden sarstı. Derinliği 6,75 kilometre olan depremde 37’si Elazığ’da, dördü Malatya’da olmak üzere en az 41 kişi hayatını kaybetti,1466 kişi de yaralandı. Arama-kurtarma çalışmaları sonucunda 45 kişi enkazdan sağ çıkarıldı. Depremden izleyen günler içerisinde binden fazla artçı deprem yaşandı. Bu depremlerin en büyüğü 5,4 olarak ölçülürken, 4 üzerindeki artçı sarsıntıların toplam sayısı da 22 oldu. Kentin yüzde 30’unu etkileyen sarsıntının ardından binlerce kişi eksi 15 derecelere düşen kış soğuğunda çadırlarda yaşam mücadelesi verdi.

 

26 Ocak 2020

Türkiye Suriyeli mültecilere Avrupa’ya gitmeleri için sınır kapılarını açtı. Sınır kapılarının açıldığı yönündeki haberler sonrası Avrupa'ya geçme hayalleriyle Yunanistan'a akın eden Suriyeliler burada sert müdahalelerle karşılaştılar. Bir Yunanistan Sahil Güvenlik Teknesi İçinde Çocukların da Bulunduğu Mülteci Botunu Batırmaya Çalıştı.

 

Brezilya'nın güneydoğusunda bulunan Minas Gerais eyaletinde şiddetli yağışlar sonrası meydana gelen sel ve toprak kaymalarında ölü sayısı 53'e yükseldi. Aşırı yağışların son 48 saattir en fazla etkilediği eyalet olan Minas Gerais'te son 110 yılın rekor yağış miktarı kaydedildi. Yağışların eyalette yol açtığı sel ve toprak kaymalarında şu ana kadar 37 kişi yaşamını yitirirken, 25 kişinin kayıp olduğu bildirildi. Bölgede tahliye edilen kişi sayısının ise 17 bine ulaştığı açıklandı.

 

27 Ocak 2020

Afganistan'da Ariana Afgan Havayolları'na ait bir uçağın Gazne bölgesinde düştüğü bildirildi, Kabil'e gittiği belirtilen uçakta kabin ekibi dahil 83 kişinin bulunduğu belirtiliyor. Düşen uçağın ABD Hava Kuvvetlerine ait olduğu açıklandı. ABD Hava Kuvvetleri Sözcüsü Albay Sonny Leggett, uçağın "düşman ateşiyle" düştüğü yönünde herhangi bir emarenin olmadığını açıkladı. Taliban ise uçağı kendilerinin düşürdüğünü iddia etmişti.

 

28 Ocak 2020

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) ve Uluslararası Tsunami Bilgi Merkezinden yapılan açıklamada, Küba ve Jamaika arasındaki bölgede 7,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği belirtildi. Deprem sonrası Küba, Jamaika ve Cayman Adaları için tsunami uyarısı yapıldı.

 

5 şubat 2020

Türkiye’nin yüreğini yakan başka bir afet haberi ise Van’dan geldi. Van’ın Bahçesaray ilçesinde 4-5 Şubat 2020 tarihlerinde iki farklı çığ felaketi yaşandı. Van-Bahçesaray karayolunda üzerine çığ düşen minibüsteki 2 kişiyi kurtarma çalışmaları sürerken, can kurtarmaya gidenler bölgeye düşen ikinci çığda canlarından oldu. 11 asker, 9 korucu, 2 itfaiye erinin aralarında bulunduğu 41 kişi hayatını kaybetti.75 kişi de yaralandı.

 

Pegasus Havayolları’nın İzmir-İstanbul seferini yapan uçağı, 5 Şubat akşamı Sabiha Gökçen Havalimanı’na inişi sırasında pistten çıktı. İçinde ikisi bebek 177 yolcu ve altı mürettebat bulunan uçak savrularak üçe bölündü. Kazada üç kişi öldü, 180 kişi yaralandı.

İdlib’te ateşkes kararına uymayan Rusya destekli Suriye Rejim ordusu, gönderilen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarına yoğun topçu atışı ile saldırdı. Saldırıda, 7 asker ve bir sivil personel şehit oldu. Saldırının ardından TSK’ya ait Fırtına obüsleri ve topçuları rejim mevzilerini ağır şekilde vurdu.

 

27 Şubat 2020

Rusya destekli Suriye Silahlı Kuvvetleri, İdlib’de 400 askerin bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetlerine ait piyade taburuna hava saldırısı düzenledi. Saldırıda 36 Türk askerimiz şehit düştü.

 

22 Ocak’ta Manisa’nın Aksihar ilçesinde meydana gelen 5.4 büyüklüğündeki ilk depremin ardından kent günlerdir sallanmaya devam ediyor. Zaman zaman 4’ün üzerine de çıkan sarsıntılar İzmir, Balıkesir ve İstanbul’dan da hissedilirken bölgedeki vatandaşların tedirginliği sürüyor.

 

02 Mart 2020

Ukrayna'da bulunan ve milyonlarca kişinin hayatını olumsuz etkileyen Çernobil Nükleer Santrali'nin çevresindeki radyasyon seviyesi orman yangını sebebiyle 16 kat arttı. Ukrayna'da bulunan ve 34 yıl önce yaşanan facia sonrası milyonlarca kişinin hayatını olumsuz etkileyen Çernobil Nükleer Santrali'nin civarında radyasyon seviyesinde artış yaşandı.

 

11 Mart 2020

Dünya Sağlık Örgütü, Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni tıp koronavirüsü küresel salgın yani 'pandemi' ilan etti. 


Virüs şu anda dünyanın 180 ülkesine yayılmış durumda ve 20 milyondan fazla insana bulaştı.  10 Ağıustos itibariyle 720 binin üzerinde can kaybı var.

 

10 Nisan 2020

Doğu Afrika’da son 70 yılın en büyük çöl çekirgesi istilası gerçekleşti. Çekirge istilası, Afrika’da başladıktan sonra yayılım gösterdi ve dünya gündemine girdi. BM, Kovid-19 salgınıyla mücadele etmeye çalışan Doğu Afrika ülkelerinin gelecek yağmur döneminde öncekilerin 20 katı büyüklükte bir çekirge istilasıyla karşılaşabileceğini bildirdi.

 

11 Nisan 2020

ABD'nin Minneapolis kentinde elleri kelepçelenerek yüz üstü yere yatırılan George Floyd 'Nefes alamıyorum' demesine rağmen polisin sert müdahalesi nedeniyle hayatını kaybetti.

 

8 Mayıs 2020

Geçtiğimiz aylar içerisinde Afrika'da görülen Çekirge İstilasına ilişkin BM tarafından yapılan yeni uyarı kapsamında Çekirge İstilasında 3. dalganın olacağını ve 3. dalga sürünün 4 kat daha büyük olacağı duyuruldu. İlk istilanın ardından ikinci dalgada gelen Çekirgelerin daha büyük ve saldırgan olduğu duyuruldu.   İstilacı çekirgeler son olarak İran ve Irak’ta ortaya çıktı. Orta Asya coğrafyasında görülen bu olayda, yaklaşık 85 milyon çekirge birlikte hareket etti. Türkiye'yi 'teğet geçen' olaydan, İran, Irak, Yemen etkilendi.

 

26 Mayıs 2020

Pakistan Uluslararası Havayolları'na ait Airbus A320 tipi yolcu uçağı Cuma günü Karaçi kentinde bir yerleşim alanına düştü. PK8303 sefer sayılı uçak 8'i mürettebat 99 kişi taşıyordu. Lahor'dan Karaçi'ye giden uçak ikinci iniş denemesinde düştü. 97 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi sağ kurtuldu. Uçakta ölenlerin kimlik tespit çalışmaları devam ederken, yakınlarını kaybedenler ise yaralarını sarmaya çalışıyor. Kazanın nedeni henüz bilinmiyor.

 

02 Haziran 2020

George Floyd'un öldürülmesinin ardından ABD'de geniş çapta protestolar düzenlendi. Binlerce göstericiye polis biber gazı, plastik mermi ve ses bombalarıyla karşılık verdi. ABD'de Gözaltına Alınırken Hayatını Kaybeden George Floyd İçin 'Siyahileri Öldürmeye Son Verin' diyen halk Sokağa Döküldü.

 

14 Temmuz 2020

Asya'nın en uzun, dünyanın Nil ve Amazon'dan sonra üçüncü en uzun nehri olan Yangtze Nehri'nde sular yükselerek sele neden oldu. Çin'deki sel felaketinde ikinci seviye alarma geçildi. Yetkililer can kaybının 140’ı geçtiğini açıkladı. Yangtze Nehri ve çevresinde son 50 yılın en şiddetli yağışlarının neden olduğu sel binlerce kişiyi evinden etti, maddi zararın ise yüzlerce milyon dolar olduğu ifade edildi. Yangtze Nehri'nin geçtiği Hubey eyaleti, selden en çok etkilenen bölgelerden oldu. Corona virüsünün merkezi Wuhan'ın da bulunduğu bölgeye yardım ve kurtarma çalışmaları için askerler sevk edildi.Sel suları birçok kentte evlerin çatısına kadar yükselirken, uzmanlar son yıllarda yapılan barajların nehir ve göllerin arasındaki bağlantıyı kestiğini ve selleri daha da kötü hale getirdiğini açıkladı.

 

5 Ağustos 2020

Beyrut'taki limanda 2 bin 700 ton amonyum nitratın patlamasıyla kent felaketi yaşadı. Patlamada 137 kişi yaşamını yitirirken, 5 bin kişi de yaralandı. Öte yandan kentte milyarlarca dolar maddi hasar meydana geldi. Bir binanın çatısından kaydedilen görüntülerde, patlama anı kameralara yansıdı. Patlamayla birlikte yayılan şok dalgasının yüksek apartman bloklarının camlarını havaya uçurduğu Yüksek Savunma Konseyi, başkentte 2 hafta olağanüstü hal (OHAL) ilan etti.


 

2020'deki gök olayları

2020 olağanüstü olayların peş peşe yaşandığı bir yıl oldu. Meteor yağmurları da bunlardan biri. Temmuz ortasından Ağustos ortasına kadar her gece izlenebildi. Dünya atmosferine çarpan meteorların sayısının artması ile oluşan olay, meteor yağmuru ya da yıldız kayması olarak adlandırılıyor. 


Meteor yağmurunun doruğa çıktığı tarihse bugün, yani 12 Ağustos gecesi olacak. Parçalanan meteor sayısı saatte 80’i bulabiliyormuş. 


Bu gece Ay’ın %47’si aydınlanmış durumda. Işık kirliliğinden uzak bir yerde ve berrak bir gökyüzünde maksimum 50-75 göktaşı görülebilirmiş. En ünlü meteor yağmuru işte bu 12-13 Ağustos’ta doruğa çıkan Perseid yağmuru. Perseid göktaşı yağmurunun kaynağı bir kuyrukluyıldız. Swift-Tuttle adı verilen bu kuyrukluyıldız güneş etrafındaki yörüngesini 133 yılda tamamlıyormuş.  


Göktaşlarının gökyüzünde ortaya çıktığı noktaya saçılma noktası deniyor. İşte bu saçılma noktası 12 Ağustos akşamı güneş’in batışından sonra kuzeydoğu ufkunun üzerinde ortaya çıkacak. Ancak göktaşlarını izlemek için yine de en iyi zaman, saçılma noktasının ufkun üzerinde en yüksek noktaya ulaştığı şafak vakti öncesi.

 

2020 yılında gerçekleşen 8 göktaşı yağmurundan ilki Quadrantid (Dörtlük) Göktaşı Yağmuru, yılbaşının hemen ardından 2-3 Ocak tarihlerinde izlendi. Yapılan gözlemlere göre bu göktaşı yağmurunda saatte ortalama 40 göktaşı görülebildi. Lyrid (Çalgı) Göktaşı Yağmuru ismiyle bilinen bir başka göktaşı yağmuruna, 1861'de keşfedilen Thatcher Kuyruklu Yıldızı'nın geride bıraktığı parçaların sebep olduğu belirtiliyor. Ülkemizden de gözlemlenebilen Lyrid (Çalgı) Göktaşı Yağmuru'nda saatte ortalama 20 göktaşı görüldü.

 

Yine ülkemizden de izlenebilen bir göktaşı yağmuru olan Eta Aquarid (Eta Kova) Göktaşı Yağmuru, 5-6 Mayıs tarihlerinde gerçekleşti. Halley Kuyruklu Yıldızı'nın geride bıraktığı parçaların sebep olduğu belirtilen Eta Aquarid (Eta Kova) Göktaşı Yağmuru'nda saatte ortalama 60 göktaşı görülebiliyor. Bu göktaşı yağmuru en net Güney Yarımküre'de izlenebildi. 27-28 Temmuz tarihlerinde Ülkemizden de gözlemlenebilen Delta Aquarid (Delta Kova) Göktaşı Yağmuru 27 Temmuz gecesinde başlayarak 28 Temmuz sabahına doğru aktivitesini arttırdı ve aynı günün gecesinde son buldu. Delta Aquarid (Delta Kova) Göktaşı Yağmuru'nda saatte ortalama 20 göktaşı gözlemlenebildi.

 

2 Ekim'de başlayacak olan Orionid (Avcı)Göktaşı Yağmuru’nun aktivitesinin en yüksek olduğu tarihim 20 ve 21 Ekim olacağı öngörülüyor. Saatte ortalama 20 adet göktaşının geçişine sahne olacak göktaşı yağmuru, ülkemizden de izlenebilecek. 6-30 Kasım tarihleri arasında gerçekleşmesi beklenen Leonid (Aslan) Göktaşı Yağmurunun aktivitesi 17 Kasım tarihinde maksimum düzeye ulaşacak. Leonid Göktaşı Yağmuru'nda saatte ortalama 15 göktaşı gözlemi yapılabileceği tahmin ediliyor. 13 ve 14 Aralık tarihlerinde ülkemizden gözlemlenebilecek Geminid (İkizler) adlı son göktaşı yağmuru diğerleri arasında en çok göktaşını göreceğimiz  bir gök olayı. Göktaşı Yağmuru'nda saatte ortalama 120 göktaşı gözlemi yapılabileceği belirtiliyor.

 

Yılın ilk Süper Ay’ı 9 Şubat’ta, diğerleri ise 9 Mart, 8 Nisan ve 7 Mayıs’ta gözlendi. Ay’ın normalde olduğundan çok daha büyük ve parlak görülmesi olayı “Süper Ay” olarak adlandırılıyor. Ay’ın Dünya etrafındaki yörüngesi elips şeklinde olduğu için yerküreye mesafesi yıl içinde değişiyor. İşte ay Dünya’ya en yakın olduğu zaman dolunay durumunda veya ona yakınsa süper ay meydana geliyor.

 

5-6 Haziranda gerçekleşen ikinci Parçalı Ay Tutulması 2020'nin ilk Ay tutulması gibi ülkemizden gözlenebildi. Bu tutulmanın Türkiye dışında Avustralya, Antarktika, Asya, Afrika, Avrupa, Hint Okyanusu, Atlantik Okyanusu’nun güneyi ve Pasifik Okyanusu’nun batısından da izlendi. Tutulmanın en net görüleceği orta evre ise ülkemizde 22.25’te meydana geldi. 5 Temmuzda meydana gelen yılın üçüncü Parçalı Ay Tutulması ilk iki parçalı Ay tutulmasının aksine ülkemizden görülemedi. Bu tutulma ise; Afrika’nın büyük bölümü, Avrupa’nın batısı, Antarktika, Kuzey ve Güney Amerika ile Atlantik Okyanusu’ndan gözlenebildi. 2020 yılının dördüncü ve son parçalı Ay tutulmasının 30 Kasım akşamında gerçekleşeceği öngörülüyor. Ancak ülkemizden görülemeyecek.

 

2020 yılının ilk Parçalı Güneş Tutulması 21 Haziranda meydana geldi. Greenwich Zamanı'na göre 03.46 ve 09.34 saatleri arasında gerçekleşen bu tutulma ülkemizden de gözlenebildi. Ancak Güneş’in az bir kısmı Ay tarafından örtülmüştü. Yılın son gök olayı 14 Aralıkta gerçekleşecek Tam Güneş Tutulması. Oldukça önemli bir gök olayı olan tam Güneş tutulması, ne yazık ki bu sene ülkemizden görülemeyecek. Greenwich Zamanı'na göre 13.34 ile 18.53 saatleri arasında gerçekleşecek tutulma, Güney Amerika, Antarktika, Pasifik Okyanusu, Atlantik Okyanusu’nun güneyi ve Afrika’nın güneydoğusundan izlenebilecek.

10 Ağustos 2020 Pazartesi

10 Ağustos 2020 Pazartesi 23:30 CORONA GÜNLERİ...........................İkinci dalgacılar

Okullar açılacak mı?

İçinde bulunduğumuz günler salgınla ilgili korkuların yeniden körüklendiği bir zaman dilimi. Türkiye'de de 4 Ağustos'tan beri vaka sayısı 1000'in altına düşmüyor. Bu yüzden vaka artışları herkesi geriyor. Özellikle de okulların açılmasına yaklaşılmışken insanların çocuklarıyla ilgili böyle endişelenmeleri pek de haksız sayılmaz. Bayramlar öyle ya da böyle geçti, tatil günleri de bitti sayılır. Doğal olarak kamuoyu okula gidecek öğrencileri, kreşe verilecek çocukları düşünmeye başladı.

Bu konuda hükümetin de ciddi bir sorumlulukla karşı karşıya olduğu açık. Bir hafta içinde toplumun tedbirlerdeki gevşekliği sayılara yansıyacak. Muhtemelen konu Bilim Kurulu'nun da gündemindedir. Milli Eğitim Bakanlığı da her şekilde nasıl bir yol izleyeceğinin hazırlığı içinde. Hükümet Bilim Kurulu'nun görüşü ve Bakanlığın önerileri doğrultusunda en uygun kararı alacaktır.

Birileri ısrarla "ikinci dalga" korkusu pompalamaya çalışıyor. Bir defa ikinci dalgadan söz edilebilmesi için birincinin sona ermesi lazım. Daha birincinin sonunu görmüş değiliz ki ikincisi olsun. Bu kadarlık basit bir gerçeği bile göremeyenler bilmediğini bile bilemeyen kişiler. Ama biliyorlar da bunu bilhassa yapıyorlarsa bunun adına kışkırtıcılık denir. 

Bu insanları anlamıyorum. Sağlık gibi hayati bir konuyu bile politik cak cak konusu yapabiliyorlar. Sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla korku ve panik üflüyorlar. Görgü kurallarına aykırı biçimde yüksek sesle hükümeti ve tabi ki başkan Erdoğan'ı çekiştiriyorlar. Şu söze bakar mısınız: "MEB ayrı konuşuyor, Sağlık bakanı başka şey söylüyor. Bunlar yediler bitirdiler memleketi. Şimdi de paraya ihtiyaçları var. Özel okullar kayıt paralarını alacak, bunlar da okulları kapatacak. Paraların üstüne yatacaklar!"

Bu sözün neresini düzeltelim ki, her tarafı yalan dolan. Üstelik bunları söyleyen, yazan çizenler okumuş, çağdaş, hali vakti yerinde yazlık sahibi insanlar. Ellerinden de sözcü gazetesi düşmüyor. Değer mi politik hırs, nefret ve partizanlık uğruna böyle seviyelere düşmek. Dedikodu tadında o kadar çok mogurdanıyorlar ki onlar adına bile rahatsız olmamak mümkün değil. 

Acaba böyle yaparak, etrafa nefret tükrükleri saçarak ve  sadece konuşarak iktidar olabileceklerini mi sanıyorlar. Bir kutuplaşmadan bahsediyorlar, böyle yaparak o kutuplaşmayı daha da harlattıklarının farkında bile değiller. Ama her şeyin ötesinde devam eden salgın konusunda, mesnetsiz ileri geri konuşarak hangi politik kazancı elde edecekler ki? Peki ama ne pahasına?

Şurası çok açık; ikinci dalga filan söz konusu değil ama Pandemi halen devam ediyor. Konu elbette önemli ve ciddi. Ama sadece korkarak, endişelenerek de yaşayamayız. Görevli olanlar gereğini yapacak, fakat bu mücadele herkesin tedbirlere azami uymasıyla neticeye ulaşacak. Bu kesin.

Salgın ne durumda?

Bugün salgının ülkemizde görülmesi üzerinden tam 153, 1 Hazirandaki yeni normal üzerinden de 70 gün geçti. Son dönemde vakalarda bir miktar artış gözleniyor. Özellikle bayram öncesi ve sonrasında ülkede yaşanan hareketliliğin böyle bir artışa neden olacağı bekleniyordu. Ancak, ne kadar fazla bunu bir hafta sonraki rakamlar gösterecek. Şimdilik psikolojik eşik binin bir miktar üzerindeyiz. Bu da kara propaganda yapanları hiçbir şekilde doğrulamıyor.

Doğal olarak hükümetimize, onun sağlık bakanına ve bilim kuruluna güveniyor ve onlara kulak veriyoruz. İşte bu akşam da resmi Twitter hesabından açıklama yapan Bakan Koca, son corona virüs tablosunu duyurdu. Buna göre, yapılan 61 bin 446 testten 1182'si pozitif çıktı. Böylece toplam hasta sayısı 240 bin 804 oldu.15 hasta vefat ederken toplamda 5 bin 844 hasta koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetmiş durumda. Ağır hasta sayımız 596, zatürre oranı ise %8,1 oldu. Bu arada bugün taburcu olanlar 1.083 olurken bugüne kadar iyileşenler de böylece 223 bin 759'a ulaştı.

Bakan Koca "Test sayımız, salgın boyunca en yüksek olduğu dünkü seviyenin biraz altında. Yakın zamanlarda vaka sayılarının en çok arttığı illerimizden Gaziantep'te, son bir hafta içinde, ortalama vaka sayıları %10 düştü. 25 ilimizde son 2 gündür entübe hastamız yok" dedi.

Açıklanan 8 Ağustos Türkiye Günlük Korona Tablosu'na göre dün son 24 saatte 1082 kişinin daha iyileşmesiyle Kovid-19 tedavisi tamamlananların sayısı 222 bin 656 olmuştu. Yine son 24 saatte salgın sürecinin en yüksek test sayısına ulaşılmış, 63 bin 842 test içinde 1185 kişiye Kovid-19 tanısı konulmuştu. 15 kişi hayatını kaybederken toplam vaka sayısı 238 bin 450'e, can kaybı ise 5 bin 813'e ulaşmıştı.

Bakan Koca, yaptığı dünkü açıklamada da zatürre oranına dikkat çekerek, "Zatürre oranı tüm Türkiye’de düştü. Günlük test sayısında 64 bine çıktık. En yüksek sayı yaklaşık 58 bindi. Hastane doluluk oranlarımızda, yeni yatan ve taburcu olan hastaların yakın sayılarda olması sebebiyle değişiklik yok. İyi sonuç sıkı tedbire bağlı" demişti.

Tatil beldelerindeki yoğunluk, düğün ve nişanlar derken koronavirüs vakaları neredeyse tedbirlerin başladığı dönemi yakaladı. Başkan Tayyip Erdoğan’ın kabinesinde en önemli gündem maddesi son dönemde tatil ve bayramın etkisiyle artış gösteren koronavirüs vakalarına karşı yeni önlemler. Tabi ki okulların açılış tarihi de. Koronavirüs salgınına karşı Türkiye genelinde denetimlerin arttırılması, vaka sayılarının artış yaşandığı il, ilçe ve mahallelerde sıkı tedbir uygulanmasına dönük atılacak adımlar da masada.

Toplantıda, okulların açılmasıyla ilgili Bilim Kurulu'nun tavsiyeleri ve salgında bu hafta ortaya çıkacak rakamlara göre yeni bir değerlendirme yapılabileceği bekleniyor. Bu kapsamda okullarda alınan önlemlerin yanı sıra okulların açılış tarihiyle ilgili değerlendirmeler de yapılacak. Kabinede Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, salgının seyriyle ilgili Türkiye'deki son durum, okullarda alınan tedbirler ve yapılan çalışmalar hakkında kabineye detaylı bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Dünyada salgın

Dünyada Ağustos ayının ilk on gününde koronavirüs vaka sayısı 20 milyona (19.616.793) yaklaştı. Covid-19 kaynaklı can kaybı ise 700 bini (727.091) aştı. Birçok ülkede uygulanan kısıtlamalar gevşetilirken ABD, Brezilya ve Hindistan gibi bazı ülkelerde vaka sayılarında artış var. 

ABD, Brezilya, Hindistan, Rusya ve Güney Afrika en çok vaka görülen 5 ülke konumunda. Corona virüsüne bağlı sebeplerle yaşamını yitiren sayısının en çok olduğu 5 ülke ise sırasıyla ABD, Brezilya, Meksika, Birleşik Krallık ve Hindistan.

Corona virüsünün en çok etkilediği ABD’de dün 54 bin 199 yeni vakanın tespit edilmesiyle toplam vaka sayısı 5 milyon 149 bin 723’e yükseldi. Bu sayıya göre her 66 ABD vatandaşından 1’inde Covid-19 bulunuyor. Ülkede şu ana kadar 2 milyon 638 bin 470 kişi virüsü yenerek sağlığına kavuştu.  ABD'de geçtiğimiz 24 saatte 976 kişi corona virüsü nedeniyle hayatını kaybederken toplam can kaybı ise 165 bin 70'e yükseldi. Bu rakam, dünya üzerindeki her 4 ölümden 1’inin ABD’de gerçekleştiğini gözler önüne seriyor.

Corona virüsü salgınının en çok etkilediği ülkelerin başında gelen Brezilya’da geçtiğimiz süreçte 100 bin can kaybı yaşandı. Corona virüsü salgınının en çok etkilediği ülkelerden biri olan Meksika’da da vaka ve ölüm sayısında ciddi bir artış meydana geldi. Meksika’da dün itibariyle 6.495 insanda corona virüsü tespit edilirken, 695 insanın da Covid-19’a bağlı sebeplerle yaşamını yitirdiği açıklandı. Güncel verilere göre Meksika’da corona virüsü vaka sayısı 475.902’ye çıkarken ülke genelinde Covid-19 yüzünden yaşamını yitirenlerin sayısı da 52.006’ya ulaşmış durumda.