Sevgili
torunlarım,
Size en son üç hafta önce yazmışım. Bu kadar uzamasının sebebi yoğunluk. Bugün size bu yüzden epey uzun bir mektup yazdım. Sizler de dahil, ailemizin üç haftalık güncesini okurken umarım sıkılmazsınız.
Bir haftalık ziyaretten sonra memleketten yeni döndük. Ondan önceki hafta mecliste yaptırdığımız tahlil sonuçlarını doktorla konuşmuş, nennenizin diş tedavisi için görüşmeye gitmiştik. Ondan önceki hafta Şubatın 27'sinde Mecliste genel kontrol amaçlı tam sayım kan vermiştik. Ayrıca nenneniz Guatr ultrasonu da olmuştu.
Bu uzun yıllar sonra korkusunu yendiği bir gündü. Bu yüzden çocuklarıma "Günaydın. Anneniz başardı!" diye yazmıştım. Tabi bunda aldığı bir çeyreklik ödülün faydası oldu. Ama olsun, korkusunu yenmiş olması önemliydi. Bu yaştan sonra doktora hastaneye gitmek olağan şeyler. Onun geçmişte yaşadığı olumsuz davranışlar yüzünden hissettiği korku beni de korkutuyordu.
Hamdolsun onu
birlikte yendik. Nitekim bir sonraki Pazartesi sabahı 6 Martta da yine
meclisteydik. Sonuçları uzman doktor Şermin
Baloğlu ile konuştuk. İkimizin de sonuçları iyi imiş. Mesela şeker
değeri bende 91 onda 96 çıktı. Total kollestrol da
169 ve 202 imiş. İlaçlarınıza devam edin dedi. İlaveten ikimize de D vitamini verdi. O ürik asit
nedeniyle ben de guatr biyopsisi için daha sonra bir kez daha gideceğiz. Elif "Bravo" demiş, Oğuzhan
"Annem çeyreği kapmış belli ki" derken Elif "Bu da bir tek
bizde olur" diye de eklemiş. Bu keyifle Mecliste yeni bina 5.nci katta güzel bir kahvaltı ettik. Milli saraylar satış yerinden alışveriş yaptık ve birkaç ziyaretten sonra saat 13 gibi meclisten
ayrıldık.
Bu arada Elif'ler köy evinin temelini atmış, beton dökmüş, birinci katın demirleri bağlanıyordu. Sık sık köye gitmeleri bu yüzdendi. Elif "Köyde gece" fotoğrafı paylaşınca Oğuzhan "İnşaaatı mı bekliyonuz" demiş, Elif de "Ustalar elektrik istedi. Komşudan kablo çekmek için gittiydik" diye cevap vermiş. Elif bu evi otantik döşemeyi düşünüyor. Hatta "Antikaları toplamaya başladık" diyerek eski bir saat resmini koymuş. Oğuzhan, "Hayırlı olsun abla" derken biz de "Pazartesi biz de bakmıştık. 900 TL dediler" diye konuşmaya katılmıştık. Meğer Elif o saati bedavaya bulmuş. "İyiymiş. Biraz bakımla güzel olur" dedim sevinerek.
Bu iş onların hem hayali hem de bir başarı hikayesi olacak. İkisi de heyecanla büyük bir yükün altına girdiler. Bu arada öğreniyorlar da. Elif, "Teftiş sonucu kolonlarda 12 ile 14 demir olduğunu da öğrendim" demiş mesela. Aydın için "Yakında müteahhitliğe başlayacak sanırsam" diye de ilave etmiş. "Eh bu kadar tecrübe işe yarasın bari" dileğimize "İlkini alnımızın akıyla bir bitirirsek o da olur belkim" diye cevaplamış. "İnşallah" demişiz mukabeleten.
Hilal sağolsun sık sık Tuna'nın fotoğrafını gönderiyor. Bu kez formalı bir fotoğraf paylaşınca Elif "Forma mı giymeye başladı?" diye sormuş. Hilal de "2 tip formaları var. Bi bu diğeri de spor olan. Ama zorunlu değil isterse. Taylılar seviyor forma işini. Yakın arkadaşlar, aileler bir örnek giyinmeyi seviyor hatta. Öğretmenlerde haftada 3 forma giyiyor diğer günler serbest" diye açıklama yapmış.
1 Martta Hilal: "Çalışma iznim çıktı" haberini vermiş. Hepimiz sevindik, "Gözün aydın, hayırlı olsun.." diye kutladık. Elif: "Hadi inşallah darısı Tuna ile Ümit'e" diye yazmış. 2 Martta "Hilal kızım, bir çanta kargoyu gönderebilmemiz için açık adresini yazar mısın" dedim. Gönderdi. Adresleri; 1/14 Moo 3, Sri Sunthon su-District Thalang District Phuket, Thailand imiş. Hilal, "+66 61 843 5084 telefon numarasını da yazarsın baba" diye de ilave etmiş.
3 Mart Cuma idi. Evlatlarıma "hasbünallahü veliğmel vekil, niğmel Mevlâ ve niğmen nasir." O bizim mevlamızdır. O ne güzel vekildir. Hayırlı cumalarımız olsun inşallah" diye yazdım. Elif, "Hayırlı cumalar", Oğuzhan, "Amin" diye cevaplamış. Ertesi gün Ulus postanesinden Tayland'a kargoyu gönderdik. Epey bir canımız yandı ama torunum Tuna'ya feda olsun. İyi ki zeytinyağı, diş macunu ve peyniri almadılar. Olsaydı ne olurdu kim bilir? 15 günde gider dediler.
Dedim ya bu günler ülkemiz kadar ailemiz için de oldukça yoğun geçti. Oğuzhan amcanız/dayınız dört yıldır severek kaldığı Beşiktaş'tan taşındı. Haberi 3 martta "Hayırlı akşamlar. Muhtemelen önümüzdeki hafta Beşiktaş maceram bitiyor" diye vermişti. Buldukları ev Esraların evine yürüme mesafesindeymiş. Bina 12 senelik ama içi sıfır, ankastreli imiş. Ayrıca otoparkı da varmış.
Elif, "Çok mu kirası?" diye sormuş, Oğuzhan, "Yani size çok Piyasaya göre normal. Ama daha iyisi zor" diye kaçamak cevap vermiş. Böyle şeyleri biz üzülmeyelim diye söylemez. Ne yapalım haklarında hayırlısı olur inşallah. Ağız tadıyla, mutlulukla otursunlar da Allah kolaylığını verir elbet. Ablası "Evin resimlerini de atarsın" derken muzip abisi "kadıköyün kutlu olsun oğuzhan" diye laf atmış kardeşine.
Hilal, "İlk defa hastaneye gittik. Okulda ufak bir kaza olmuş. Arkadaşı tahta blokla vurmuş kafasına. Şişlik ve ezilme vardı. Kontrolleri yapıldı, çok şükür iyi" demiş Tayland'dan. Çok geçmiş olsun dedik tabi ki hep birlikte. Hilal de "Sağolun" demiş. O akşam aynı zamanda Ramazan müjdecisi, dua ve iltica fırsatı Berat kandiliydi. Duamız kur'an diliyle "Hasbünallahü veliğmel vekil, niğmel Mevlâ ve niğmen nasir. Gufraneke Rabbena ve ileykel masir" olsun. Evlatlarımızla birbirimizi mübarekledik. Rabbim korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eylesin.
Ertesi gün Oğuzhan'dan
haber geldi: "Biz evimizi tuttuk". Hilal ta Tayland'tan,
"Hayırlı olsun çalışma odası olması güzel" demiş.
Nazlı, Sibel, Aydın da hayırlı olsun demişler.
Annesi, "Hayırlı olsun annem sağlıkla
huzurla mutlulukla oturun inşallah"
derken Elif de, "Çok güzel. Bu kadarı Şam da
kayısı" ifadesini kullanmış. Ben
de "Hayırlı olsunnn. Hadi bakalım sıra taşınmada" dedim. İşte gözde büyüyen bütün zorluklar böyle birer birer aşılıyor işte.
Hilal beklenen öbür haberi de verdi; "Ümit viza turuyla malezya sınırına gitti sabahtan tekrar giriş yaparak vizesini uzattı". O da hayırlı olsun. Hilalin ilginç ve iyi bir komşusu var. Sabah taksiyle işe gittiklerini görünce çıkışta araç gönderip eve getirmiş onları. Oğuzhan, "Ne güzel komşu" demiş, Elif de "Sağ olsun" diye sağlık dileğinde bulunmuş. Hilal bu arada başka bir anekdot daha paylaşmış; "bugün bir konuda konuşurken İngiliz müdür 'tahtaya vur' dedi ve tahtaya vurdu, şaşırdım. Bize özgü zannederdim" demiş. Batıl inancın sınırı yok demek ki. İyilik de hurafeler de insanoğluna sari. Allah hepimizi iyi olanlardan, iyilerle karşılaşanlardan eylesin.
Bazen öyle ilginç enstanteneler oluyor ki kaçırdığım zaman hayıflanıyorum. Yandaki fotoğraf da yakalayabildiğim böyle ilginç anlardan birisi. Elif, "Oyuncakların arasında iki minik" diye tarif etmiş tabloyu. Oğuzhan birinin kitap karıştırması diğerinin bir elinde elma diğeri abaküs oyuncak olmasına bakarak "Karakterler kendini belli ediyor" yorumunda bulunmuş.
Sabahları uyanır uyanmaz saat 7.30 gibi salona
bize getiriliyorlar. Ondan sonra yaklaşık
1,5 saat bizim onlarla mesaimiz oluyor. İnci
doğru nennesinin yanına yatıp sabah şekeri
durumu oluyor. Selim'se "deddem!" diyerek benim yanımdan ayrılmıyor.
Zahmetleri olsa da sevimlilikleri yüzünden sıkıntı değil. Bol bol sevip, koklayıp, öpüyoruz. İnci birşeyler
giyip çıkarmayı, takıp takıştırmayı
seviyor. Selim'se oyuncakların birini bırakıp ikisini eline almayı. Ece daha
ziyade etkinlik türü şeylerle
ilgileniyor. Saat 9 gibi çıkarken hiçbiri zorluk çıkarmıyor. Asansöre binerken
de el sallamayı ihmal etmiyorlar bize.
Akşam Cüneyt morali bozuk geldi. Bakanlıktan deprem bölgesine gönderilecekler listesinde o da varmış. "Gitmek isterdim ama gidemem" demiş. "Israr ederseniz de istifa ederim!" Tabi bu durum akşam evdeki hali daha da zorlaştırdı. Zaten İnci hasta, biz Cuma günü akşamına tren bileti almışız gideceğiz, bir de Cüneyt göreve giderse Sibel tek başına ne yapabilir? Bir de görev öyle birkaç gün değil 15 gün. Geç saat bu konuyu biraz konuştuk. Önce sakin olmasını, istifa filan gibi şeyler söylememesini istedim. Mutlaka bir hal çaresi bulacaktık. Seçeneklerden birisi de Selma hanımın gitmemesiydi. Ben tek başıma Susurluğa gider yapılacakları yapabilirdim.
Ertesi sabah 9 Martta Cüneyt'ten haber geldi: "Diyarbakıra gitmiyorum, sabah haber verdiler. Anne baba siz Susurluk planınızı bozmayın". Ben "Keşke gidebilseydin. Ama mazeretiniz var, kör sağır değiller ya anlamışlardır. Yine de böyle sonuçlanmasına Sevindik. Bak Allah nasıl önünü açtı. Hamdolsun ona" dedim. Elif, "Gönderme sebepleri ne?" diye sormuş. Cüneyt, "Hasar tespit" diye cevaplayınca Elif de "İptal olması iyi olmuş dedi. İnci de o kadar ateşlenmedi. Saat 2 civarında uyudu.
Ben de şimdiden bahçelerine ekecekleri kayısı, elma, vişne, asma üzümü gibi meyve fidan çeliklerini, hanımeli ve gül gibi çiçekleri hazırladım. Hilal Tayland'ta çiçek edinmiş. Tuna'nın çok sevdiği karpuz çekirdekleri de filizlenmiş.
Son yıllarda fırsat olduğunda, müsait bulduğum her yerde ben de fidan ve çiçek ekip yetiştirmeye çalışıyorum. Torunlarım için de blok bahçesine hep ağaç ve meyve fidanları diktim. Olup olmayacağını, olursa da görüp göremeyeceğimi bilemiyorum. Ama çiçek ve fidan bana göre umudu temsil ediyor. Bir tür evlat yetiştirmek gibi.
Trenimiz akşam saat 20'deydi. Adetimiz üzere bir fotoğraf çekip altına "Nasipse gidiyoruz" dedim. Elif'ten "İyi yolculuklar", Oğuzhan'dan "Hayırlı yolculuk" ve Sibel'den de "iyi yolculuklar, sağlıkla gidip gelin" karşılığı geldi.
Öğleye kadar çalıştık. İşçimiz kazma ve bel ile soğanların arasını temizledi, çapaladı. Ben de asma üzümlerini öğrenebildiğim kadar budadım ve sağlamladım. İnşallah bahçenin sağ tarafı olduğu gibi üzüm bağı olmuş olacak. Sol taraf ta meyvelik. Öğlen saatinde yağmur indirdi, paydos ettik. Çarşamba günü hava güzel olacakmış. Çalışmaya o gün devam etmek için sözleşip ayrıldık.
Biz bahçede çalışırken aynı anda Oğuzhan
da artık Beşiktaşa veda etmek üzereydi. Saat 09:12'de "Çıktık evden", 10:34'te de "Hoşgeldim Ataşehir"
mesajı geldi. "Eşyaları
attım bitti" demiş
kuzum. Belli ki rahatlamıştı.
Çünkü onun için gözünde büyüyen bir başka
adımı daha geride bırakmıştı.
Nazlı torunum "Hayırlı olsun" demiş dayısına. Elif de "Yeni başlangıçlara merhaba"
diyerek umutlandırmış kardeşini. Sibel, "Eski ev vb konusunda duygusal
olmayın, nice güzel evleriniz olsun, kendi evleriniz olsun" diye gelecek için yüreklendirmiş. Hilal, "Hayırlı olsun oğuzhan" demiş taa Tayland'tan.
Saat 15:55'te Oğuzhan'dan yeni bir haber daha var: "Ev yerleştiriyoruz esrayla. Baya kolayladık. Ama ben bittim. Günlerdir stres yorgunluk. Mis gibi merkezi sistem. Kemiklerim ısındı." Güzel kızım Elif yine kardeşini yalnız bırakmamış: "Kolay gelsin. Resim at bize de". Rakun'u sormuş bir de. Daha Esra'lardaymış. Ev hazır olunca gelecekmiş. "Kolay gelsin oğlum" dedim. "Güzel günleriniz olsun inşallah". Yarın Pazar dinlenir, temiz ve sıcak evin keyfini çıkarsın. Bu akşam Cumartesi TRT1'de Gönül Dağı akşamı. Bizim televizyon çalışmıyor. "Nerede seyredeceğiz, nereye gidelim?" derken misafir geldi gidemedik. Emine abla, oğlu Halim, gelini Nurgül ve iki kızı ev ziyaretine geldiler. Gittiklerinde artık geç olmuştu. Biz de kendi bilgisayarımızdan seyrettik bu bölümü.
Pazar günü biz de evde dinleniyoruz. Yarım gün de çalışmış olsam vücudum alışık değil. Dün öğleyin Selma kalkana kadar simitçi Yakup'tan simit, süt üreticilerinden de kahvaltılık alıp gelmiştim. Bu arada Çarşamba gününe hazırlık olmak üzere iki bağ makasımı Şoraların dükkanında onartmış oldum. Yepyeni oldular. Çünkü Ankara'dan getirdiğim kaliteli makası Hacı Mehmet'e hediye vermeyi düşünmüştüm. Eve gelince güzel bir kahvaltı yaptık.
Pazartesi sabahı ben erken çıktım evden. Amacım kahvaltıdan önce bazı işleri halletmekti. Matikten para çektim, sarraf Cemil'e giderek 3.ncü ata lirayı aldım. Altın giderek yükseliyor. Onsu 2000 doları geçmiş. Geçen hafta Amerikada iki banka iflas etmiş. Bunun etkisi deniyor. Zaten ekonomide dünya ABD ve dolar hegemonyası altında. Onlar nezle olsa biz grip oluyoruz. Her nasılsa orda kriz de olsa, iyi de olsalar bizdeki etkisi doların ya da altının yükselmesi oluyor. Oğuzhan'ın düğününe kadar 4 ata lirayı tamamlamam gerekiyor. 5.nciyi Oğuzhan kendisi alacak. Bu sefer eldeki yarım ve çeyrek altını vererek bir Ata (7.950 TL) lira ile hediyelik bir gram (1.125 TL)altın almış oldum. İnşallah önümüzde üç ay var diğerlerini de yapabiliriz diye düşünüyorum. Dönüşte rahmetli annemin evine gittim. Herhangi bir sorun yoktu. Yakup'tan oval simit alıp eve döndüm. Çıtır simitle iyi bir kahvaltı yapmış olduk.
Öğleden
sonra önce müteahhide uğradık. Evimizin iskan raporu çıkmış, onu aldık ve 1800 TL borcumuzu kredi kartıyla
ödedik. İlişkilerimiz iyi, asansör de çalışıyor. Ama evin arkasındaki çukurun doldurulmasını
istiyoruz. Bu sefer sanki yapacağım
gibi bir tavır içindeydi. Aksi halde bina arkadan rutubet alacak. Oradan yine
yeni mahalleye geçtik. Bulvardaki evlerinde Nafiye halayı ziyaret ettik. Allah
sağlık versin 95 yaşında ama bize kapıyı o açtı. Ailemizin en yaşlısı o. Ziyaretimizden mutlu oldu. Kalmamızı
istedi ama gönlünü alıp oradan Zübeyde yengeye geçtik. Bu arada ben köylüm olan
berberde traş oldum. Zübeyde yenge sağolsun halaoğlu
rahmetli Mesut abinin yadigarı. İyi
bir insandır, konuştuk, ikramını yedik,
namazları kıldık ve çıktık.
Sonra hemen yan sokaktaki Şirin evlerde oturan Rahmi dayı ve eşi Melahat yengenin evine gittik. Yaşlı ve hastalar. Ziyaretimizden çok memnun oldular
tabi. Bir sürü dua aldık. Hava serin ve ıslaktı. Dondurmacı kervan kapalıymış. Demek kışın
kapatıyor. Çok ucuza dondurma satar. Yazın önü daima kalabalıktır. Parkın
yanından dolanıp cadde üzerinde bulunan kokoreççiye gittik. Onun kokoreçi bize
göre bir numara. Her gelişimizde
mutlaka gelip yemeye çalışıyoruz.
Oradan çıkışta tatlı bir şey yiyelim mi diye düşündük ama artık vakit geç olmuştu. Biz de cebimdeki çukulatalı şekeri paylaşıp
evimizin yolunu tuttuk.
Yaklaşık bir saat kadar güzel bir sohpet oldu. Söylemem gerekenleri anlattım. Şimdi emanet onda. Bakalım yeniden basım ve ekip kurma konusunda söylediklerini yapabilecek mi.
Kaymakam kitabı takdimde yazdığım şekliyle
İlçe Halk Kütüphanesine verecek. Zaten kendisine
elektronik ortamda PDF olarak da göndermiştim.
Yeter ki okusun.
Ayrıldıktan sonra Belediyede yazar Ramazan Serdar
Topraktepe'yi ziyaret ettim. Kardeş
gazetesinde haftalık yazıları çıkar, okurum. Beni de sever sayar, yazdıklarımı
da okuyanlardandır. Çıkarken alt katta emlak tahsilatında çalışan kısmen akrabam Özkan Çetin'i de gördüm. O da
kardeş gazetesinde yazı yazıyor. Daha Pazartesi günü
yüzyüze yeni tanıştık. Yazdıklarıma karşı ilgisi olan Susurluğun genç kuşağından. Muhtemelen belediye başkanlığına
aday. Onu da akşamüzeri çarşı
caminin altındaki rahmetli Mehmet abinin kahvesindeki sohpete davet ettim. İkindi namazından sonra aşağıda
5-6 kişi bir araya geldik. Konu
son kitabımdı tabi ki. Onu Hakan hocanın şahsında
Susurluk gençlerine emanet ettiğimi,
bundan sonrasını onlardan beklediğimi
anlattım.
Oradan çıkar çıkmaz minibüsle Karşıyaka'ya geçtim. Hafızlar akşam yemeği
için davet etmişlerdi. Sözleştiğimiz
üzere nenneniz daha önceden gidecekti. Ben de gecikmeden vaktinde gitmiş oldum. Sağolsunlar
yine ellerinden geleni yapmışlar. İbrahim gece çalıştığı için yoktu. Oğulları Furkan'la konuşmuş
olduk yemek sırasında. Yemek sonrası çay, sohpet, televizyon haberleri, namaz
derken saat geçiverdi. Son minibüs 22.15'de olduğu için erken ayrılmak zorunda kaldık.
Önce bahçenin sağ sınırına 10 kadar kuş üzümü çeliği ektik. Sağ olsun bizim köyden akrabamız Dursun abiden istemiştim, Yenal'la göndermiş. Çocukluğumdan bildiğim kuş üzümünü yıllar sonra onun bahçesinde görmüştüm. İnşallah tutarlar da bahçenin sağ tarafı onlarla sarmaşık gibi doğal çit olur. Bu arada Selma hanım termosta çay yapıp gönderdi doğrusu pek iyi geldi, soluklanmış olduk. O akşamki davet için Göbel'e gidecekti. Ben de iş bitince son minibüsle yemeğe katılacaktım.
Öğleye
yakın Göbel'li Hacı Mehmet geldi sağolsun.
Yanında bir sürü aşı kalemi getirmiş. Minnetimi belirtmek, gönlünü almak için ona
Ankara'dan getirdiğim yeni bağ makasını hediye ettim. Önce nar ve ıhlamuru
usulüne uygun budadık. Özellikle ıhlamuru o söyledi ben budadım. Böylece budama
nasıl yapılır öğrenmeye çalıştım. Bu arada İbrahim de 4 yeni meyve fidanı ve 4 yediveren gülü ile geldi.
Meyveleri bahçenin sol tarafındaki boşluklara
belli bir sıraya dikkat ederek paylaştırdık.
Sonra da gülleri platform önüne koyduk. Bu arada söylediğim pide ve lahmacun geldi yedik.
Namaz arası verdik ama bu arada küçük bir kriz
çıktı. Evin anahtarını bulamadım. Düşürüp
kaybettiğimi sandım. Panikle
telefon ettim, minibüse vermelerini istedim. İbrahim gidip motorla yazıhaneden alacaktı. Sıra fidanları dikmeye ve
aşı işlerine
gelmişti. Biz İbrahim'le
dikim işleri ile uğraşırken
Hacı da aşılamaya girişti. Halil ibrahim de sarımsakların olduğu bölgeyi belleyecekti. Bu şekilde armut, elma, vişne ve şeftali
fidanları toprakla buluştu.
Ön tarafa da güller dikildi. Ayrıca önde iki yana pembe bahar dalları yerleştirdik.
Lavabo suyunun aktığı yerde geçen yaz ektiğim
ortanca tutmuş, ona çok sevindim.
Rahmetli annemden hatıra olacak. Hemen karşısına
bir melisa ile iki yanına da gül çeliği
diktim ilave olarak. Hacı da eriği,
bademi ve elmayı aşıladı. Böylece ağaçlarımıza süt eriği, mor erik, kayısı, kırılabilen tatlı badem ve amasya elması aşılanmış
oldu. Önce İbrahim sonra da işi bitince Hacı gittiler. Biz Halil ibrahimle çalışmaya devam ettik. Bir kez daha göztaşı bordo bulamacı ilaçlaması yaptım. Saat 17.30
gibi paydos ettik.
Minibüsle Göbele giderken yorgundum ama mutluydum
da. Çünkü Allaha hamd olsun bu mevsimde yapılması gereken tüm bahçe işlerimizi (budama, aşı, ot yolma, belleme, ilaçlama) işini bitirmiştik. Malum
atalardan kalan güzel bir söz var: "bakarsan bağ bahçe,
bakmazsan dağ olur"muş. Rabbim yağan
rahmet yağmurlarıyla güzel bir bahçe
görmeyi, meyvelerinden yemeyi ve huzur içinde sizlerle oturup dinlenmeyi nasip
etsin. Sağolsun Hacının hanımı,
Selma hanımın halasının kızı Feride'nin elinden güzel bir akşam yemeği yedik.
Bülent ve eşi yüksel de oradaydı. Bizi
Emine ablayla birlikte evimize getirip bıraktılar. Emine abla gece bizde kalıp
yarın bahçede sarımsak dikimi yapacak.
Ertesi sabah perşembeydi. Kahvaltıdan sonra ablayla bahçeye indik. O dün bellenen
yerin bir kısmına sarımsak ekti. Kalan kısma Allah nasip ederse biraz domates
biber ekecek. Ben bahçe kapısı ve yolunu işaretledim.
Yolun üzerinde kalan marul vb. şeyler
de kaldırılıp belli bir bölgeye dikilecek. Öğleden sonra Selma hanım misafir bekliyor. Dayısının kızı ve akranı
Güner evimize hayırlı olsuna gelecek. Bu yüzden o yukarda kısır yapıp misafire
hazırlanmakla meşgul oldu. Emine abla da
Güner gelmeden evvel işini
bitirip gitti.
Eve çıktığımda
Güner gelmişti. Salonda sohpet
ediyorlardı. Bana da verildi ikramlar. Doğrusu
acıkmışım, çayla kısır iyi geldi.
Bu arada taa Tayland'tan [17:18] "Abla deprem mi olmuş" diye bir mesaj geldi ailemiz grubuna.
Elif, "Evet 4.7 Bolu. Biz okulda hissetmedik" demiş. Geçmiş olsun dedik,
Allah korusun. 20.30 gibi Eliften bir haber daha geldi: "köye geçiyoruz. Dua edin. Bolu'da yine olmaya devam
ediyor." Oğuzhan: "Dikkatli
olun" demiş, Elif: "İnşallah"
demiş. Geç vakit [23:20] "Kızım
nasılsınız" diye sordum.
"Köyde amcalardayız" diye
cevap verdi. Belli ki korkmuşlar. "Allah korusun kızım. Selam söyle" diye yazdım.
"Çok geçmiş" dilekleri sabah da devam etti. Güvende olup olmadıklarını, devam ediyor mu diye
sordular. Elif: "Sağ
olun. Dün gece rahat uyudum"
diye cevap verdi. "Biz
hissetmiyoruz küçük küçük devam ediyor. En
son 9 da 2 olmuş" diye de devam etti.
Hepimiz "Allah korusun" dedik. Ankara'da bile hissedilmiş. Son depremlerden sonra hepimiz ürker korkar
olduk. Duaya sığınıyoruz neticede; "Hayırlı
cumalarımız olsun inşallah" diye yazdım ama hemen ardından da ilave
ettim; "Allah nasip ederse bugün Bursaya gideceğiz".
Cuma namazı sonrası Bursa'ya gittik. Terminalden
Kanalboyu semtine belediye otobüsü varmış
onunla ve navigasyon kolaylığı
sayesinde teyzemin evini kolayca bulduk. Dört katlı bir ev. Bütün katlarda
onlar var. Oğlu evlenen kızı Meral
4.ncü katta, 3.ncü katta Saime, onun altında kızı Melek oturuyor. Teyzem giriş katında. Çok çile çekmiş bir kadın. Genç yaşta kocasını kaybetti. O evi yaptı ve çocuklarını tek başına büyüttü. Seksenli yaşlarda, Allah sağlık ve hayırlı ömür versin. Şadiye
de oradaymış. Işın'ın nikahı için Fuatın eşi, küçük kızı Umay ve kayınvalidesi de gelmişler. Muhabbet ettik, yemek çıkardılar yedik. Saat
18.00'de Elif kızım sağolsun,
"İyi yolculuklar"
dilemiş.
Gece dayımlarda kaldık. Erdal'la Ayhan'da gelmişlerdi. Muhabbet ettik. Dayım da çok yıpranmış. Bir damadını, iki gelinini kaybetmiş yaşlı bir adam. Psikiatrik tedavi de görmüş ama duygusallığı hala devam ediyor. Son zamanlarda başka sıkıntılar da yaşamaktaymış.
Bu arada Şadiye bana bir sürpriz yaptı annemin bir genç kızlık fotoğrafıyla Elifin ortaokul çağından resmini bulup gösterdi. Annemin resmini kardeşlerime gönderdim tanıyamadılar, annem dedim "Aaaa!" dedi Nafiye. Elife de fotoğrafını, "Bu kim acaba🙂" diye paylaştım. "O eşarp hala var😅" demiş cevaben "Selam söyleyin" diyerek.
İnternetten Susurluğa dönüş biletimizi almıştım. Sağolsun Erdal'da terminale getiriverdi. Susurluğa geldiğimizde saat 16 olmuştu. Çorbacı Hasan ustada karnımızı doyurduk.Üç saat sonra Balıkesir'e gitmemiz gerekiyordu. Son arabaymış. Trenimiz de 23.15'teydi. Gittiğimizde bir saat rötar olduğunu öğrendik. Sorun değildi bekleme salonu sıcaktı ve telefonumuzdan "Gönül Dağı'nı izleyerek vakti değerlendirdik.
Aynı vagonda aynı koltuklarda Ankara'ya döndük.
Tren hem ucuz hem daha rahat. Gidiş dönüş ve yaş
indirimi var. Pulman koltukları geniş,
vagonlar ferah ayrıca temiz WC'leri var. Kütahya'dan sonra dört beş saat uyuyabildik. Bu yolculuğu otobüsle yapsaydık gidiş dönüş
1.500 TL'yi bulacaktı. Bu şekilde
Susurluk gidiş gelişleri dahil toplam 700 TL'ye, neredeyse yarı
yarıya oldu. Sabah saat 10 gibi gardaydık.
WhatsApp Ailemiz'e "Ankara'dayız. Geldik
çok şükür"
yazdım. Sibel kızım "hoşgeldiniz ❤🖐" diye karşılamış. Bu arada Hilal,
"Yan tarafımıza yeni komşu taşındı , Tuna 3 ay büyük" diye yazmış. Sibel "yaşasın, arkadaş
geldi Tunacığa🤗❤", Elif, "Tuna sevinmiştir 😊" demişler.
Geldiğimiz günün (Pazar) akşamı Cüneyt aradı. Selim ateşlenmiş. Gelip alayım sizi dedi. Yorgunduk ve Pazartesi için planlarımız vardı. Düşünelim dedik. Ertesi gün pazartesiydi ve zor durumda oldukları anlaşılıyordu. Nenne güne gitmekten vazgeçti, ben de kızılay'a erken saatte gider dönerim diye düşündüm. Böylece arayıp "yarın öğleye sizde oluruz" dedik. Çaresiz o saate kadar Cüneyt işe gitmeyecekti.
Öyle de
yaptık gittiğimizde saat 13 gibiydi.
Sibel Lösante'den gelmiş,
Cüneyt de işine gitmiş. Selim her zamanki sevimliliği ile "deddem!" "nennem!"
diyerek koşup sarıldı. Gece bir ara
ateşi çıksa da durumu fena değilmiş.
Yetişmiş
olduk, annesinin de yapılacak işleri
varmış.
Pazartesi Selimle ilgilendik. Akşam İnci
ile Ece de geldiler. Onlarla da sarılıp özlem giderdik. Biz de olunca biraz
daha hareketli oluyorlar. İnci
baya konuşkan olmuş. Bıcır bıcır. Bir kelimeyi tekrar edince
söyleyebiliyor. Selimin ateşi
normale düştü. İlaçları da veriliyor tabi. Salı sabahı kreşe gittiler. Temizlikçi kadın geldi gün boyu dağılmış evi
toplayıp temizledi. Ben de bilgisayarda biraz çalışma fırsatı buldum. Akşam çocuklar geldi, her zamanki hareketli saatler
başladı.
Salı banyo günüydü. Birer birer alınıp
temizlendiler. Yıkanan salonda bize veriliyor. Hemen kucağımıza zıplıyorlar. Hem nennesi hem ben böyle
anlarda çok mutlu oluyoruz. Bizim bardağımızdan
su içmeyi pek seviyorlar. Biz olduğumuzda
çorba ve mamalarını elimizden yiyorlar. İnci özellikle nennesinin soğumuş
çayından içmek istiyor. O zaman Selim de geliyor yanına tabi. O manzarayı
görmek lazım. Nennesi bir birine, bir diğerine
yudum yudum çay içiriyor. Tıpkı kuş yavrularının beslenme saati gibi. Tabi nenne çayı
tatlı oluyor ne olsa. Dede kucağı da öyle.
Bu yüzden Elif kızımız da o fotoğraflara
bakıp "Kavuşulmuş😉" notu düşmüş.
Selim dedeci, İnci daha çok nenneye düşkün.
Bizimle oldukları zaman çok sorun çıkarmıyorlar, ama anne baba salonda olunca
daha çok olay oluyor. Özellikle de uyumaya yakın saatte. Üçü de anne babaya çok
düşkünler. Onlarla birlikte olduğumuzda müdahil olmamız mümkün değil. Sadece bizimleyken daha sakinler. Ece artık
iyiden "abla" havasında. Yanlışlıkla
"mama" kelimesini kullandım, hemen kaşlarını çatıp itiraz etti "Hayır! Ben bebek değilim. Yemek demelisin". Daha önce de yazdım
herhalde Ece düzgün konuşan,
kelimelerin farkında olan bir çocuk.
Rabbim sağlık versin, hasta olmasınlar. Neşeleri, yüzlerinden gülümsemeleri eksik olmasın. Anne babalarına da Allah gayret kuvvet versin. İşlerinde bol kazançları, evlerinde huzur ve mutlulukları daim olsun. Kuzucuklar böyle böyle büyüyorlar işte. Önümüzdeki ay Ece 5 yaşında, Haziranın 23'ünde de ikizler 2 yaşında olacaklar inşallah.
Sevgili torunlarım,
Feyiz ve bereketlerle, af ve mağfiretlerle dolu olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın toplum hayatında yoğunluk kazandığı, ibadet hayatımızın zenginleştiği bu ay peygamber efendimizin ifadesi ile “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olan bir aydır.
Her şeyden önce yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmiş. Cenab-ı Allah bunu kendi kelamıyla şöyle bildirmiş: "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.” (Bakara suresi 2/185)
Yine “bin aydan hayırlı” (Kadir suresi 97/2) olan “Kadir gecesi” de bu ayın içinde yer alıyor. Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. (Bakara suresi 2/183-185) Ayrıca o, sabır ve yardımlaşma ayıdır. Bu ayda sağlık ve bereket vardır denilmiş. Oruç tutarak kendini çirkinliklerden uzak tutan, iyilik çabalarını arttıran müminlere ne mutlu. İnşallah sizler de bu rahmet ve fırsat ayına eriştiğinizde onu değerlendirenlerden olursunuz. Duam budur.
Hayırlı mübarek olsun inşallah. Rabbim hepimizi sağlıkla bayrama eriştirsin.