6 Haziran 2020 Cumartesi

06 Haziran 2020 Cumartesi 12:00 CORONA GÜNLERİ.........................Yazlık günleri

Evimizin halleri

Bugün 5 Haziran. Corona günleri 90. gününü doldurmak üzere. Haziran ayı yazın da başı kabul edilir. Aynı zamanda 1 Haziran itibariyle de salgında yeni bir döneme girdik. Alınan kararlar duyuruldu ve normalleşmenin 'Yeni normal' adıyla ilk adımları atılmış oldu. Biz de şehirler arası seyahat kısıtlaması kaldırınca körfezdeki yazlığımıza geldik.  Üç gündür evimizdeyiz.

Yolculuğumuz sırasında herhangi bir sorunla karşılaşmadık. Siteye girişte ateşimizi ölçtüler, adlarımızı ve ev numaramızı aldılar. Alınan karara göre 14 günlük karantina süremiz başlamış oldu. Bundan şikayetçi değiliz. Ankara'da da bir iki zorunlu çıkış dışında iki aydır evimizden çıkmamıştık. Burada zaten evde yapılacak çok işimiz var. Benim bahçede, hanımın evde işlerimiz çok. Sağlık olsun, güvende olalım da bir iki hafta daha evden çıkmayalım, ne olur ki? Çok şükür kendimizi buraya attık ya, bundan sonrası nasip kısmet.

Arka bahçemde biz gelmeden meyva ağaçlarımızı ilaçlattırmıştık. Bu yıl ne olacağı belli olmadığı için sebze ektirmemiştim. Yine de otların temizlenmesi, etrafa çeki düzen verilmesi, çiçeklere bakım yapılması gerekiyor. İki gündür ben bahçede hanım evde işleniyoruz. Her gün biraz biraz ot temizliği yapıyorum. Ankara'dan getirdiğim üç dört şeftali fidanı diktim bir kaç yere. Kendiliğinden çıkmış karpuz ve kavunların boğazlarını doldurdum. Güllerin bakımlarını yaptım. Sardunyalarım iyi görünüyor. Martta diktiğim lavantalar tutmuş. Yasemin çiçeğimiz bembeyaz gelin gibi olmuş. Balkonumuza gerdiğim ipe boydan  boya salkım saçak, beyaz oyalı çember gibi yayılmış. Akşamları mis gibi kokar. Bir de melisa diktim ön bahçeye. Tutturabilirsem o da çok güzel kokar yaz akşamları. Ön taraftaki begonvil kurumuş ama arkadaki gayet iyi durumda. Yerini sevmiş görünüyor. Onu da arka balkonumuzun üstündeki perguleye sardıracağım inşallah. Yaz boyu pembe pembe açar, görüntüsünü çok severim. Egenin simgesidir adeta.

Önümüzdeki günlerde arka bahçeyi bitirip ön bahçeyi de elden geçiririm. Çapalarım, yeni çiçekler ekerim. Akşamları yemek için ön balkonu yıkadığımda, sabahları da kahvaltı için arka balkonu yıkadığımda sularım çiçeklerimi, meyvelerimi. Hanımın da temizlik işi çok. Önce tüller perdeler yıkanır. Halılar yıkamacıya gider. Kap kacak elden geçer. Buzdolabı doldurulur, kahvaltılıklar tamamlanır. Kendini çok yorduğu, sonra da bir hafta kendine gelemediği için ev temizliği için bir kadın tuttuk. Şu anda evde hummalı bir faaliyet var. Erkenden kahvaltımızı yapmıştık. Onlar içerde çalışıyor, ben balkonda yazımı yazıyorum.

Küçük misafirler

Yazlıkta 4.günümüz. Dünya hancı biz yolcu misali senede bir kaç ay buradayız. Son yıllarda torunlar sebebiyle öyle uzun kalamadık. Ama yine de malınız varsa derdiniz de var demektir. Her yıl Mart veya Nisanda bahçenin ve meyva ağaçlarımızın bakımını yaptırmaya geliyorum. Bazen de tadilat işlerim olur. Çocuklar gelmeden o işleri yaptırmaya gelirim. Burası körfez, hazirana kadar serin olur evler fazla kalınmaz. Normalde Haziranda gelip Ekim başında döneriz. Ancak üç yıldır parçalı bulutlu oldu buradaki günlerimiz. Torun beklemek, bebekliğini kaçırmamak, dede ve nene olarak vazifelerimizi yapmak önceliğimiz oldu tabi ki. Şimdi küçük torunlarımızın biri 2 yaşını doldurdu, diğer de 7 aylık.  Yine de plan ve programlarımız onlara göre ayarlı.

Geçtiğimiz 10 yılda ramazanlar yaza denk gelmişti. 11 ayın sultanını burada geçirmek hoşumuza gidiyordu. Ayrıca  iki bayram da yaza denk gelince çocuklarımız izinlerini ona göre ayarlıyorlardı. Öyle olunca yaz ayları dolu dolu geçiyordu. Birlikte vakit geçiriyor, çevrede gezilere çıkıyorduk. Artık ramazan mayısa ilk bahara döndü. Bundan sonra ancak bayramdan sonra gelebiliriz. Sadece kurban bayramı burada geçecek. Bir 5-6 yıl da böyle geçer. Bir daha yaza gelmeleri 33 sene ister. Geçen geçti gülüm, artık bir daha o günleri görür müyüz Allah bilir. Hoş görsek de yaş 90 olunca bizden ne köy olur ne kasaba. Mühim olan yaşarken, elimizdekinin kadrini kıymetini bilebilmekmiş.

Bu yıl ilaveten önce annemin rahatsızlığı, ardından corona musibeti hayatımızı allak bullak etti. İşte corona günleri üç ayı doldurdu, annemi toprağa verişimiz de 40 gün oldu. Hayat devam ediyor. Zaman durmuyor ve devran dönüyor biteviye. Herşeyin bir yaradılışı, bir eceli var. İnsanların ömrü gibi bu salgın da bir gün bitecek elbet. Ancak ardında derin izler bırakacağı muhakkak. İnsanlık böyle çok bela görmüş geçmişte. Bizim nasibimize de bu imtihan düştü işte. Her ne olursa olsun günümüzü hamd ile yaşamak, olanlardan ders almamız gerekiyor. Bu şiiri benzer duygularla dün yazmıştım.

Ögretti / bize bu günler /Etrafımızdaki /Selsebil güzellikleri
Bildik / Evlere kapanınca /Harcanan özgürlükleri
Düsünce can telasına /Bir nefes ne kadar / Mühimmis, anladık
Hamd olsun sana Rabbim / Suçluyuz, affeyle bizi

Dün küçük oğlum İstanbul'a döndü. Ondan iki saat sonra küçük kızım, damadım ve en küçük torunum geldiler. Bir hafta sonra onlar gidecek inşallah büyük kızım, damadım ve büyük iki torunum gelecekler. Daha sonra da gelebilirlerse büyük oğlum, gelinim ve 3 numara torunumu bekleyeceğiz. Önümüzde kurban bayramı var; Herkes durumuna, iznine ve vaktine göre gelip gidecek. Yani onlar misafir biz hancı konumundayız. Bu ev üç kuşağa böyle hancılık etti 1990'dan beri. Şimdi üçüncü nesil en küçük torunlar da burayı görüp yaşayacaklar. Onlar bizim canlarımız, şimdilik misafirler. Ancak buraların gerçek sahibi onlar, biz emanetçiyiz.

Bu evin bir de çok minik misafirleri var. Onlar da neneden toruna her sene birkaç ay bizimle yaşıyorlar. Kedilerden söz ediyorum. Şu anda geçen sene elimizde büyüyen 'Panda' kediciğimiz gelip gidiyor. Annesi 'Boncuk' da arada sırada gelenlerden. Martta hamileydi, doğurmuş olmalı. Yavruları daha küçük olduğu için saklıyordur. Biraz ayaklanınca onları da görürüz. Anne Boncuk da bu evin yavru kedisiydi. Geçen yıl Panda ile birlikte iki yavru daha doğurdu. Ancak ilk doğumu olduğu için onlara bakamadı. Sadece Panda hayatta kaldı. Boncuktan bir önceki kedimiz 'Çikin'di. İki yıl baktık sonra bir daha göremedik. Ondan evvelki kedilerimizin adları 'Meraklı', 'Şımarık' ve 'Yaramaz' dı.

Daha evveli de var ama bu kadarı kafi. Bunlar özgür bahçe kedileri. Belli bir alanda bahçeden bahçeye ev ev dolaşıp yaşıyorlar. Herkes balkonuna, bahçesine mama, su bir şeyler koyuyor onlar da canları hangisini isterse onu yiyorlar. Kışın da burada kalanlar olduğu için tamamen aç kalmıyorlar. Yine de kış şartları ve hastalık sebebiyle bazıları yaza çıkamıyor. Bu yüzden her sene acaba görebilecek miyiz diye geliyoruz. Görünce de çok mutlu oluyoruz tabi ki. Bana öyle geliyor ki evleri ve insanları hatırlıyorlar. Onlar için vefasız derler ama tam olarak öyle değiller galiba. Olmadığımızda hayatta kalmak için başkalarıyla da iletişim içinde olmaları normal. Ama onlarsız bir yazlık, yazlıkçılar olmadan kediler olmaz. Onlar bizim minik misafirlerimiz. Yerine göre evlerimizin tadı tuzu ve rengi oluyorlar. Kucağımıza hopladığında biz mutlu oluyoruz, başını okşadığımızda onlar mest oluyor.

4 Haziran 2020 Perşembe

04 Haziran 2020 Perşembe 20:30 CORONA GÜNLERİ.........................Son durum

Corona son durum

Bakan Koca sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada; Test sayısının son 24 saatte yapılan 52.305 testle toplam 2.155.349’a ulaştığını bildirdi. Bugünkü vaka sayısı ise 867 olmuş. Böylece toplam vaka sayısında 166.422’ye çıkılmış bulunuyor. Vefat edenler de 24 artarak 4.609’a yükselmiş. İyileşen hasta sayılarına bakacak olursak bugün 931 ilavesiyle 130.852 kişi taburcu olmuş görünüyor. 612 kişi yoğun bakımda, 261 kişi ise halen entübe yani solunum cihazına bağlı vaziyette.

Şimdi bunların ne anlam ifade ettiğini görebilmek için toplam sayıların süreç içinde nasıl bir seyir izlediğine bakalım. Öncelikle toplam 2.155.349 test sayısı içinde 166.422 pozitif vaka % 7,7 ediyor. Bu oran 29 Martta %14,1 (9.217/65.446) , 4 Nisanda %14,8 (23.934/161.380), 18 Nisanda %13,7 (82.329/598.933), 25 Nisanda %12,4 (107.773/868.565), 5 Mayısta %10,8 (129.491/1.204.421), 11 Mayısta %9,9 (139.771/1.403.320), 19 Mayısta %9,0 (151.615/1.675.517), 26 Mayısta %8,5 (158.762/1.873.607) ve 1 Haziranda %7,9 (164.769/2.070.719) idi. Görüldüğü gibi test sayısı artarken vaka sayısı nisbi olarak düşüyor. Nitekim 3 Haziran itibariyle bu oran günlük olarak %6,0’a (867/52.305) inmiş vaziyette.

Bu arada hastaların toplam %2,8 (4.609/166.422) si vefat etmiş. Bu oran da 4 Nisanda %2,1 (501/23.934), ), 5 Mayısta %2,7 (3.520/129.491), 19 Mayısta %2,8 (4.199/151.615), 26 Mayısta %2,8 (4.397/158.762) olmuştu. Anlaşıldığı kadar ülkemizde korona virüsü bulaştığı her 100 kişinin üçünü öldürüyor. Bu neredeyse standart haline gelmiş.

İyileşenlere bakacak olursak onlar da toplam vakaların %78,6'sını (130.852/166.422) oluşturuyorlar. Süreç içinde mesela 4 Nisanda %1 bile değilken (786/23.934), ), 5 Mayısta %56,6 (73.285/129.491) ile yarıyı aşmış, 19 Mayısta %74,5 (112.895/151.615) olmuş, 26 Mayısta da %76,5 la (121.507/158.762) 4 kişinin 3'üne ulaşmıştı. Öyle anlaşılıyor ki oran %80'lere doğru gidiyor.

Öte yandan Bakanın verdiği bilgiye göre: 1 ay önce bugün 1.424 olan yoğun bakım hasta sayımız %57 oranında, 766 olan entübe hasta sayımız %66, günlük vaka sayımızsa %48 oranında azalmış. Test sayısı 50 binin üzerine çıktığı halde vaka sayısının 1000 den 800 e oradan da 700 lere doğru inişte olması umut verici. Bütün bu sayılar ülkemizde corona ile mücadelenin kazanılmak üzere olduğunu gösteriyor. Gevşememek, rehavete kapılmamak ve mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürmek şart.

Dünyada son durum

3 Haziran itibariyle tüm dünyada onaylanmış vaka sayısı 6,5 milyona doğru gidiyor. (6.287.771) Ölenlerin sayısı da 400 bine yaklaştı. (384.016) Oran %6. Bu oranın çok şükür ki bizde %2,8 olduğunu hatırlayalım. Dünya genelinde 1 milyon kişi başına vaka sayısı da 809 olmuş. Bizde ise bu sayı çok çok düşük 5 veya 6 kişi. Covid-19'u atlatarak iyileşenlerin sayısı da 3 milyonu ( 3.096.117) geçmiş durumda. Halen 3 milyonu aşkın (3.021.015) insan hastanelerde tedavi görüyor.

ABD hem vaka hem de can kaybı sayısında en ağır bilançoya sahip ülke konumunda. Bu ülkede 1 milyon 887 bin 872 kişi Kovid-19'a yakalandı. ABD'nin ardından en fazla vaka görülen ülkeler sırasıyla Brezilya (558 bin 237), Rusya (432 bin 277), İspanya (287 bin 12), İngiltere (279 bin 856), İtalya (233 bin 836), Hindistan (214 bin 664) ve Almanya (184 bin 163) oldu.

Vaka sayısı 50 bini aşan diğer ülkeler ise şöyle sıralanıyor: Peru (174 bin 884), İran (160 bin 696), Fransa (151 bin 325), Şili (108 bin 686), Meksika (97 bin 326), Kanada (92 bin 748), Suudi Arabistan (91 bin 182), Çin (83 bin 21), Pakistan (80 bin 463), Katar (62 bin 160), Belçika (58 bin 685) ve Bangladeş (55 bin 140).

İtalya Avrupada salgının ilk vurduğu ülke. İtalya'da yeni tip corona virüs (Covid-19) nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı son 24 saatte 71 artarak 33 bin 601'e yükseldi. Yapılan açıklamaya göre ülkedeki aktif koronavirüs vaka sayısı son 24 saatte 596 azalarak 39 bin 297’ye geriledi. Ancak bugüne kadar Kovid-19 bulaşanların toplam sayısı 233 bin 836’ya ulaşırken, ülke genelinde son 24 saatte kaydedilen yeni vaka sayısı 321 oldu. İyileşenlerin sayısı ise bugün 846'lık artışla 160 bin 938'e çıktı. Yoğun bakımda tedavi görenlerin sayısındaki düşüş sürüyor. Dün 408 olan sayı bugün 353'e geriledi. Ülke genelinde bugüne kadar 3 milyon 999 bin 591 test yapıldı.

İspanya Avrupada İtalya'dan sonra salgında ilk etkilenenlerden. Sağlık Bakanlığı, yeni tip corona virüs (Covid-19) salgınından hayatını kaybedenlerin sayısını 27 bin 128 olarak açıklamış ve Kovid-19 kaynaklı son iki gündür yeni ölüm tespit edilmediği belirtilmiş. PCR testlerine göre son 24 saatte yeni vaka sayısının 219 olduğu ve toplam vaka sayısının 240 bin 326'ya yükseldiği bilgisi paylaşılmış. İspanyada virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 27 bin 128'e ulaşmış durumda.

Fransa'da yeni tip corona virüs (Covid-19) salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 29 bin 21'e çıkmış bulunuyor. Ülkede virüs tespit edilen kişi sayısı son 24 saatte 253 artışla 189 bin 82'ye ulaşmış durumda. Covid-19 nedeniyle 1210'u yoğun bakımda olmak üzere 13 bin 514 kişi hastanelerde tedavi görüyor. Yoğun bakımda bulunanların sayısı ise düşmeye devam ediyor. İyileşen kişi sayısı da 668 artarak 69 bin 455'e yükselmiş. Ancak salgın yüzünden son 24 saatte 81 kişinin yaşamını yitirmesiyle toplam can kaybı 29 bin 21'e ulaştığı belirtiliyor.

Avrupada salgından en çok etkilenen ülkelerden birisi de İngiltere. İngiltere, Covid-19 kaynaklı can kaybı sayısı bakımından Avrupa'da birinci, dünyada da ABD'den sonra ikinci sırada bulunuyor. Bu ülkede yeni tip corona virüs (Covid-19) nedeniyle ölenlerin sayısı son 24 saatte 359 artarak toplamda 39 bin 728'e çıkmış bulunuyor. Yapılan açıklamaya göre, son 24 saatte 171 bin 829 test yapılırken, toplam test sayısı mükerrerler dahil 4 milyon 786 bin 219 olmuş. Ülkede son 24 saatte Kovid-19 nedeniyle 359 kişi daha hayatını kaybederken, toplam sayı 39 bin 728'e yükselmiş durumda. Vaka sayısının ise 1871 artarak 279 bin 856'ya ulaştığı belirtiliyor. 

3 Haziran 2020 Çarşamba

03 Haziran 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı164...............................Güçlü ve Zayıf yanlar(IV)

Güçlü ve Zayıf yanlar(IV)

Geçen haftaki yazımızda “SANAYİ“ sektöründe bugün mevcut olan ve orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacağı varsayılan “Güçlü yönler” den “Şeker fabrikası”, “Yörsan” ve “İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için alternatif OSB potansiyeli” ile ilgili değerlendirmelerimizi yapmıştık. Bu hafta Susurluğun diğer güçlü yönleri; “Entegre et tesisleri”,“Beyaz et tesisleri“,“Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri “ ile “Ahşap sandalye, masa imalatı” konularındaki görüşlerimizi okuyacaksınız.
Bölgemizdeki mevcut sanayinin genellikle tarıma dayalı ve doğal kaynakların işlenmesine yönelik geliştiği ortada. İlçemizin %80´lik bölümünün tarımla uğraşırken %20´lik bölümünün de sanayiden geçimini sağladığını biliyoruz. Bu bağlamda Balıkesir ve Çanakkale yöresinin başlıca sanayi ürünleri; un, yem, salça, konserve, nebati yağ, yumurta, gübre, margarin, işlenmiş sebze ve meyve, bakliyat, beyaz-kırmızı et, sofralık zeytin ve zeytinyağı, süt ve süt mamulleri, dondurulmuş ve kurutulmuş gıda, deniz ürünleri, bor ve mermer başta olmak üzere maden ürünleri, seramik mamulleri, çimento, inşaat demirçeliği. Sanayi işletmelerinin sektörlere göre dağılımı incelendiğinde her iki ilde de gıda sektörünün önde geldiği görülüyor. Susurluk da kendi çapında bu karakteristiği doğrulayan bazı tesislere sahip.  
 Örneğin “Entegre et tesisleri” kapsamında 3 adet mezbaha ilçemizde faaliyet gösteriyor. Bunlar: Dört Mevsim Et Entegre Tesisi, Göbel mahallesi Medist işletmesi ve Yılmazlar et entegre. Susurluğun geçmişten bu yana bilinen, çok kaliteli et ve et ürünlerinin pazarlanması bu merkezlerde gerçekleştirilmekte. Özellikle İstanbul piyasası bu ürünlerin en çok tercih edildiği megakent. Diğer taraftan bölgemiz “Beyaz et tesisleri “ ile bu üretim işkolunda ön sıralarda yer alıyor. Bu anlamda da bölgemiz çok sayıda beyaz et üretim işletmesine ve tavukhaneye sahip. İlçemiz de Türkiye’nin beyaz et ihracatında önde gelen bir markasının kesim ve işleme tesisine sahip olması dolayısıyla beyaz et sektöründe söz sahibi durumda. Karapürçek mahallemizde yer alan Hastavuk adlı işletmede hem kanatlı kesim hem de bu ürünlerin dış il ve ilçelere pazarlanması gerçekleştiriliyor. İlçemiz ve bölgesi, ülkemizin salça ve konserve imalat merkezi konumunda. “Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri “güçlü bir yönümüz. Bu çerçevede ilçemizde de bazı salça, donmuş gıda ve konserve fabrikaları gibi gıda işleme tesisleri bulunuyor. Bunların başlıcaları Karapürçek’teki Askon Gıda sanayii Meyve Suyu Fabrikası, Kepekler’deki Assan Foods Gıda Sanayii Gıda Üretim ve İşleme Ketçap - Mayonez ve Salça Üretim tesisi, Göbel’deki Fide Konserve Fabrikası, Ümiteli’deki Ahi Güven Konserve ve Donmuş Gıda Fabrikası ile Susurluk’taki Tunalı Ayçiçek Yağ Sanayii işletmesidir. Bu fabrikalar hem yurt içi hem de yurt dışına satış yapmaktadırlar. İlçemiz ve bölgemiz bu fabrikaların hem üretim hem de tarımsal ürün tedarik merkezi konumundadır. Bunların dışında besi ve süt yemleri ile silaj ve küspe türünden maddelere en çok ihtiyaç duyulan ve üretimi yapılan bölgelerden birisi Susurluk. Besi sektörü için önemli bir maliyet durumundaki yem hammaddeleri konusunda oldukça zengin olan ilçemiz, çok çeşit ve miktarda yem üretiminin gerçekleştirildiği bir bölgede yer alıyor. Bu bağlamda özellikle hububat, ayçiçeği, silajlık ve dane mısır üretim alanları geniş yer kaplıyor. 
 

Öte yandan “Ahşap sandalye, masa imalatı” geçmişten bu güne Susurluğumuzun önemli bir değeri ve güçlü yönü. Özellikle 50’li 60’lı 70’li yıllarda ağaç sandalye, masa, at arabası vb. ürünler konusunda ilçemiz haklı bir şöhrete sahipti. Şu anda da halen Yeni sanayi sitesinde bu ürünlerle uğraşan; Özenç sandalye, Cms sandalye, Habeş sandalye,  Palmiye koçak sandalye, Güler Sandalye ve Ada Sandalye gibi işletmelerimiz ilçemizin geçmişten gelen bu güçlü yönünü geleceğe taşıma gayreti içindeler. Özellikle son dönemde sahil kasabalarında, çay bahçelerinde, yeme içme mekânlarında yeniden ahşap malzemeye dönüş gözleniyor. Nostalji de olsa nihayetinde sağlıklı, ortopedik ve dayanıklı olması sebebiyle bu sektörün orta vadede güçlenerek varlığını sürdüreceğini tahmin etmek zor değil. İnsan emeği ve ustalık gerektiren bu alanda yetenekli gençler desteklenir ve kazanılabilirse bu ürünlerin yine ülkede aranan bir marka olması şaşırtıcı olmaz. Ahşap Sandalyecilik akıllı stratejilerle yine Susurluğun başlıca gelir kaynaklarından biri olabilir.
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu “SANAYİ“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız; “Sektörün yetersizliği”, “Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması”,“Nitelikli ara eleman yetersizliği”, “İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” ile “Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” ve “Üniversite işbirliğinin bulunmaması” olarak belirlenmişti.
“Sektörün yetersizliği” genelde bölgemiz ve özellikle de ilçemiz için olumsuz bir faktör. Ülkemizdeki sanayi işletmelerinin yüzde 71’inin başta İstanbul olmak üzere 12 ilde yoğunlaşmış bulunduğunu, bu anlamda Marmara Bölgesinin sektörün en fazla yoğunlaştığı coğrafi bölge olduğunu biliyoruz. Buna karşılık Balıkesir ve Çanakkale’yi kapsayan Güney Marmara bölgesi ise bu güne kadar sanayi sektöründeki gelişmişlikten yeterince faydalanamamış durumda. Zira Marmara Bölgesi’ndeki sanayi sektörü içinde oransal olarak payı en az olan bölge. Ancak Güney Marmara TR22 Bölgesi sanayinin geliştiği büyük kentlere olan coğrafi yakınlığı, lojistik bağlantılarını güçlendiren altyapı yatırımları, doğal kaynaklarının zenginliği ve çevresindeki büyük merkezlere alternatif arayan sanayinin yer arayışı sebebiyle son derece gelişmeye açık. Bu nedenle şu an itibariyle zayıf görünen bu tarafımızın orta vadede güçlü hale gelebileceğini varsaymak, ona göre stratejiler geliştirmek akıllıca olacaktır. “Kurumsal kapasitesi gelişmiş KOBİ’ler olmaması” bölge için bir başka genel zafiyet. İlçelere Göre Sanayinin Sektörel Dağılımı Tüik, 2012 verilerine göre TR22 Bölgesi’nde İSO 500 listesinde yer alan İçdaş, Kastamonu Entegre Ağaç Sanayi, Akçansa Çimento, Banvit, Kale Seramik, Şeker Piliç, Yörsan, Turyağ, Best Elektromekanik, Yarış Kabin, Bupiliç ve Teksüt gibi pek çok sanayi işletmesi bulunuyor. Ancak bu gibi sanayi işletmelerinin çoğu KOBİ statüsünde. Bölgedeki diğer büyük ölçekli tesisler ile KOBİ’ler arasındaki iletişim zayıf. Ayrıca, bölge illerinde girişimcilik kültürünün yeterince gelişmemiş olduğunu da biliyoruz. Öte yandan bunların uygun ve zamanında finansmana erişim güçlükleri de var.
“Nitelikli ara eleman yetersizliği” geleceğimizi negatif etkileyen önemli bir sorun. Bilgi ekonomisi ve küresel rekabet, şirketlerin işe eleman alırken çıtayı yükseltmesini zorunlu kıldı. Ama ezbere dayanan eğitim sistemi, nitelikli gençler yetiştirmede yeterince başarılı olamadı. Kronikleşen ekonomik krizlerden sonra şirketler, maliyetleri düşük tutmak için yeni eleman alımında cimri davranınca sorun daha da ağırlaşıyor. Gençler iş bulmakta zorlanıyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu’nun iş gücü istatistiklerine bakıldığında da 24-29 yaş arasındaki her 100 eğitimli gençten 30’unun işsiz olması, sorunun gerçek boyutlarını gözler önüne seriyor. Aynı soruna iş sahipleri, sanayiciler ve şirketlerin insan kaynakları yöneticilerinin gözüyle baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Onlar da şöyle söylüyorlar: “Aradığımız nitelikte eleman bulmak çok zor. Ortada fakülte diplomasını her kapıyı açan bir anahtar olarak gören, iş dünyası hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan on binlerce genç var. Bir iş bulanların önemli bir bölümü de işinden memnun olmuyor.” Bir sorun, iki farklı bakış açısı. İş arayan gençlerin sadece diploma ile yetinmeyip niteliklerini de var güçleriyle artırmaları gerekiyor.
Bölgenin rekabetçilik gücünü anlamak için 2007-2010 yılları “İller Arası Rekabetçilik Endeksi” çalışmalarının sonuçlarına bakmak gerekiyor.  Buna göre her iki ilin de Marmara Bölgesi’ne göre alt; ülkeye göre orta sıralarda seyrettiği görülmekte. Bu sebeple “İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması” oldukça zayıf bir tarafımız. 2012 Ticaret becerisi ve üretim potansiyeli endeksinde Balıkesir’in 2008’den 2010 yılına gelindiğinde 41. sıradan 27. sıraya yükselişi bu alanda bir gelişme olduğunu gösteriyor. Ancak markalaşma becerisi ve yenilikçilik konusunda her iki ilde yıllara göre durağan bir seyir izlenmekte. “Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” güçlendirilmesi gereken bir başka zayıf yönümüz. Zira bölgemiz bilgi yoğun sanayi sektörlerinde bugüne kadar yeterince yol kat edememiş durumda. Ancak küresel rekabette ön plana çıkarak kalkınmayı hızlandırmak için, kalkınmanın motoru olan teknolojiye yatırım yapmak; teknoloji geliştirmek ve yüksek teknolojili ürünleri üretmek gerekmektedir. Bu sektörlerin başında 2023 yılına kadar ülkede 40 Milyar € katma değer yaratması beklenen yenilenebilir enerji teknolojisi sektörü geliyor. Yaşlanan nüfus ve buna bağlı olarak artan sağlık sorunları sebebiyle orta vadede hızla gelişmesi beklenen medikal elektronik sanayii ve ilaç sektörü de yatırım yapacak işletmeler için son derece cazip alanlar. “Üniversite işbirliğinin bulunmaması” konusuna gelince; Bugüne kadar Süt ürünleri MYO nedeniyle Balıkesir üniversitesiyle güçlü bir işbirliği kurulduğunu söylemek oldukça zor. Şimdi Bandırma Üniversitesi ile birlikte bir Ziraat Fakültesi kurma teşebbüsü var. Bize lazım olan şey sadece kuru bir bina ve öğrenci kalabalığı değil bunun da ötesinde aktif ve üretken bir işbirliğidir. Aslında bugüne kadar Uludağ üniversitesi ve Balıkesir üniversitesi ile böyle bir işbirliği kurulamamış olması ilçemiz için talihsizlik olmuş. Bu konuda daha atak olmak, işbirliği projeleri geliştirmek ve ısrarla talep etmek Susurluğumuzun gelişmesine çok şey katacaktır.

2 Haziran 2020 Salı

02 Haziran 2020 Salı 13:30 CORONA GÜNLERİ...................................Yeni normal

Yeni normal dönemi

Geçtiğimiz perşembe günü açıklanan 'yeni normal' kararı toplumda çok geniş yankı buldu. Zira hemen hemen her kesime dokunan şeyler vardı içinde. 65 yaş üstü büyüklerimiz için değişen bir şey olmadı. Onlar için yasak devam ediyor. Bu yüzden belki de en tepkili ve sitemkâr olanlar onlar. Dışarıya çıkma izni verilen pazar günü içinde mutlu değiller. Hafta içi bir gün olsa daha memnun olacaklar gibi. 20 yaşın 18'e düşürülmesi kısmen olumlu oldu. Tabi beklentiler daha fazlaydı, ama kontrollü gidildiği belli.

Açık söylemek gerekirse 1 Haziran kararı çoğu kimse için sürpriz oldu. Galiba büyük çoğunluk kendini 15 Hazirana alıştırmıştı. Birden bütün hesaplar karıştı. Şehirler arası gidecekler bir telaş yolculuk hesapları içinde buldular kendilerini. Memurların işbaşı yapmaları, kreşlerin açılma kararı da bir çok aile için paniğe sebep oldu. Bu karar işe gitme telaşının, kreş koşturmacasının yeniden başlayacağı anlamına geliyordu. Kreşleri henüz belli olmayan ya da hazırlıklarını tamamlamamış olanlar ne yapacaktı? Coronadan tedirgin olanlar küçükleri güvenle kreşe verip vermeyeceklerinden emin değillerdi. Ama kendileri işe gittiğinde çocuklar ne olacaktı? Velhasıl henüz hazır olmadıkları bir durumla birdenbire burun buruna geldiler.

Pazartesi günü yani bu gün şehirlerarası yollarda bir yoğunluk olacağı açık. Memleketlerine, yazlıklarına ve evlerine gitmek için bu günü bekleyenler heyecanlı bir telaş içine girdiler. Belki gittikleri yerde de kısıtlamalar olacağını, çoklukla evlerden çıkamayacaklarını düşünmek bile istemiyor olabilirler. Birinin şöyle dediğini okudum: "sahilde dolaşamazsam, denize giremezsem, gezemezsem niye gidiyorum ki?" Yine de iki aydan fazladır evde kalmanın gerginliği var üzerlerinde. Değişiklik olur beklentisi, belki herşey daha iyi olur umudu var herkeste.

Okulların Eylülde açılacağı haberi çocuklar için müjde gibi. Ama evde çocuklarla bunalan aileleri için, hele de öğretmenler için aynı şeyi söylemek biraz zor. Yine de tatil planlarını hemen güncellemeye başladılar bile. Lokantalar, kafeler, çay bahçeleri için bu karar neredeyse çıkmayacak gibi görünüyordu. Hepsi işletmelerini yeni döneme hazırlama telaşı içindeler. Onların da derdi maişet tabi ki. Allah hayırlı işler, bereketli kazançlar versin. Yeni normal düzenin türlü çeşit icatlarıyla karşılaşacağız onların sayesinde. Her mekan oturma yerleri, dezenfeksiyon ve klima sistemlerini kendi imkanlarına göre ayarlayacak. Gülümseten sahnelere hazır olun.

Bir de işin kimsenin duymak istemediği tarafları var elbette. Bilim insanları "ben olsam tatile gitmem" diyorsa, devlet yetkilileri "hiçbir şey olmamış gibi bir normal yok, abartırsanız daha sert tedbirler gelir" ikazı yapıyorlarsa durum o kadar da pembe değil. Anlaşılan bu yaz iki arada bir derede geçecek.

Yeni normal sancıları

Yeni normalin ikinci gününde Körfeze gidiyoruz. Bir taraftan da corona günlerinin bu aşamasında neler görüp yaşayacağız diye düşünüyorum. Hiç bir gün bir evvelinkisiyle aynı olmaz, dönemler için de aynı şeyi söylemek mümkün. O yüzden farklılıkları kısa sürede hayatımıza bir şekilde monte edeceğimizden kuşkum yok. Ancak bilinen bir şarkıyı "Neler geldi, neler geçti hayatımdan/Hiçbirisi...." şeklinde biraz değiştirerek söylüyorum galiba.

Yeni dönemin ilk farkı gözümüzün kulağımızın sürekli değişen karar ve tedbirlerde olması. Sağlık bakanımızın güncel tablolarının abonesi olduk milletçe. Tabi uyarılarını da eksik etmiyor sürekli. Başarımızın milletçe tedbirlere uymakta olduğunu hatırlatıyor.

Her pazartesi kabine toplantısından ne kararlar çıkacak diye merakla Cumhurbaşkanımızın konuşmasını bekliyoruz. Hemen peşinden İçişleri bakanımızın genelge ve tebliğlerine de alıştık.

Bu dönemde bir de 'rehberler' le tanışacağız. Sağlık bakanlığından kurum, kuruluş ve işletmelere gönderilen rehberler oralarda geçerli kural ve tedbirleri açıklıyor. Yanımız yöremiz duyuru, kural ve ikazlarla dolu olacak. Kamu spotları ve afişlerde olacak gözümüz kulağımız.

Geçtiğimiz dönemde en çok duyduğumuz sözcük "Evde kal Türkiye" idi. Yeni dönemin sloganı ise "Kontrollü normalleşme" olacak belli ki. TV reklamları bile corona günlerine uyum sağlamış durumda. Hepsi elbirlik: "biraz daha sabır, rehavete kapılmayalım, maske, sosyal mesafe ve temizlik" diyecekler.

Evet 2, 5 aydır evlerden çıkmadık. Evde kal! dendi, biz de kaldık. Kaldık kalmasına da orada da sorunlar yaşanmadı değil. Yürüyemedik, hava alamadık, gezemedik, sevdiklerimizle bir araya gelemedik doğru. Sinirlerimiz gerildi, evde bazen tatsızlıklar yaşandı. Üstüne üstlük ücretsiz izin ya da işsizliklerle ezildik. Ekmek teknelerimiz kapandı alışmadığımız sıkıntılarla başetmek zorunda kaldık.

Yeni dönemle birlikte hepimizin aklında şu üç şey var: "ne zaman bitecek bu kabus, yaralarımızı sarabilecek miyiz ve ikinci dalga filan diyorlar olur mu ki?" Maske takalım iyi de çok kötü kokuyor, uzun süre dayanılmaz. Temizlik tamam onda sorun olmaz ama çarşıda, pazarda, otobüste, dolmuşta sosyal mesafe hiç kolay değil.

Yeni normal korku ve paniğin yerine risk ve belirsizlik bulutları getirdi. Normale dönmek istedikçe yollar çetrefilleşecek,uzayacak ve kıvrılacak. Birdenbire bahardan yaza geçmiş gibi aniden bittiğini duyacağız. Bu kadar alıştıktan sonra belki de bir süre kendimizi eksikli gibi hissedeceğiz. Hani bazen "bende birşey eksik ama ne?" deriz ya işte öyle.

31 Mayıs 2020 Pazar

31 Mayıs 2020 Pazar 20:30 CORONA GÜNLERİ...................................İyi şeyler oluyor


İyi şeyler oluyor

Salgın sebebiyle dünyada pek çok ülkenin sağlık sistemi çökerken ülkemizde olağanüstü başarı hikayeleri yazılıyor. Böyle bir dönemde Türkiye, hem mevcut sağlık alt yapısını en iyi şekilde kullanarak başarılı bir tedavi süreci yürüttü, hem de geleceğe yönelik yeni imkanlar üreterek farklı bir konuma geldi. İki ay gibi kısa bir zamanda dünya çapında yeni hastaneler yapıp açtı. Bu hastanelerin yapılmasıyla muhtemel salgın hastalıklara olduğu kadar kaçınılmaz İstanbul depremine karşı da acil durum kapasitemizi yükseltmiş olduk. Bu hastaneler normal zamanda yurtdışından gelen tedavi taleplerinin karşılanmasında da kullanılacak.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) enfeksiyonunun yurtta görülmesinin ardından daha önce haziran ayında açılması planlanan 600 hasta yatak ve 81 yoğun bakım üniteli Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi 30 Martta açıldı. Normal zamanından tam iki ay önce hizmete açılan hastaneye salgın nedeniyle Türkiye'de hayatını kaybeden ilk hekim olan Profesör Cemil Taşçıoğlu'nun ismi verildi.

2 bin 682 yatak kapasiteli Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi'nin açılışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin video konferans yoluyla katılmasıyla 21 Mayısta açıldı.789 bin metrekare arsa üzerine kurulan hastane, 1 milyon 21 bin metrekare kapalı alana sahip ve 107 branşta hizmet verecek.

Bundan sadece bir hafta sonra 29 Mayıs İstanbul'un fetih günü yapımı tamamlanan Sancaktepe Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi de açıldı. Açılışta bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz kadirşinas bir milletiz. Ülkemize hizmet eden, bu uğurda fedakarlık gösteren hiç kimseyi unutmayız. Bunun için buraya Prof. Dr. Feriha Öz, Okmeydanı’nda inşa edilen şehir hastanesine Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu, Yeşilköy’de inşa edilen hastaneye Prof. Dr. Murat Dilmener ve Hadımköy’de restore edilen hastaneye de Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş’un isimleri verildi. Böylece ömürlerini insan sağlığına adayan, salgın döneminde de yine büyük bir gayretle çalışırken son nefeslerini teslim eden hocalarımızın isimleri ebediyete kazındı” diye konuştu.

Kapasitesinin tamamı gerektiğinde yoğun bakım altyapısına sahip olan bu hastane iki ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Bir iniş pistine de sahip. Aynısı Murat Dilmener’de de var. Uluslararası herhangi bir hasta buraya gelmek istediğinde, buraya inecek ve yürüme mesafesinde hastaneye gelebilecek. Tedavi bitince de yine hemen gitmesi gereken yere gidecek. İster ulusal düzeyde bir acil durum olsun, ister uluslararası talepler ya da sağlık turizmi şeklinde olsun hepsini karşılayabilecek düzeyde tasarlanıp inşa edildi.

Salgın sürecinde sağlık konusunda ülkemizin elindeki imkanların ne kadar kıymetli olduğu çok daha iyi anlaşıldı. Bu durum şu an itibarıyla 190’ı aşkın ülkeden gelen taleplerle teyid edilmiş durumda. Şu anda Türkiye 90’ı aşkın ülkeye sağlık ürünü göndermiş alicenap bir ülke. Dünyanın en kapsamlı ve en düşük maliyetli Genel Sağlık Sigortası sistemine sahibiz. Bu alt yapının önemi salgın sürecinde diğer ülkelerin hiçbirinde böyle bir sistemin olmaması nedeniyle daha da artmış durumda. Nüfusumuzun neredeyse tamamını kapsayan genel sağlık sigortamıza dışardan gıptayla bakılıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mayısta ağırlıklı olarak sağlık turizmi nedeniyle Yeşilköyde inşa edilen Prof. Dr. Murat Dilmener Acil Durum Hastanesi'ni de açtı. "Prof. Dr. Murat Dilmener hocamız başta olmak üzere, koronavirüs salgınında kaybettiğimiz hocalarımızı ve vatandaşlarımızı saygıyla yad ediyorum. Murat Dilmener hocamız, insanlara hizmet etmeyi hayat gayesi haline getirmiş gerçek bir gönül insanıydı. Kendisine gelen insanı eşrefi mahlukat olarak görüp tüm imkanlarıyla kucaklamış bir kişiydi. Hocamızın ismi elbette gönüllerde yaşayacaktır. Biz de Yeşilköy'de inşa ettiğimiz bu hastaneye ismini vererek hocamıza vefamızı göstermek istedik" diye konuştu.

Başkan Erdoğan aynı gün Hadımköy Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş Hastanesi'nin de açılışını yaptı. Hastanenin banisi Abdülhamid-i Sani Hazretlerini rahmetle, minnetle yad ettiğini belirten Erdoğan, bu eserin yaklaşık bir asır boyunca asker hastanesi olarak hizmet verdiğini anlattı. Erdoğan, bu bölgenin artık yerleşim yeri haline dönüştüğü için binanın restorasyonu yapılarak ve içinin de modernize edilerek şehrin hizmetine sunmak istediklerini dile getirerek; "Hamdolsun ortaya gerçekten hem buram buram tarih kokan hem de vatandaşlarımıza şifa vesilesi olacak bir eser ortaya çıktı. Eser güzel olunca isminin de bununla mütenasip olmasını arzu ettik. Böylece Hadımköy Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş Hastanemize kavuşmuş olduk" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hasta, talebe, garip gureba on binlerce insana yardım eli uzatan Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş'un ismini yaşatmanın, boyunlarının borcu olduğunu dile getirerek merhum Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş'un iyi bir gençlik yetiştirmek için çalışıp didinmiş olduğunu anlattı.

Son 18 yılda mevcutlarının çoğu yenilenen bir sağlık altyapısına sahibiz. Sağlık ordumuz 1,1 milyonu bulmuş durumda. Yapılan şehir hastaneleri neredeyse küresel düzeyde bir model haline geldi. Salgın döneminde bile böyle büyük kapasiteli ve donanımlı acil durum hastanelerini 2 ay içinde inşa edip hizmete sunabildik. Üstelik bu hastanelerimizin başka özellikleri de var. Örneğin Feriha Öz hastanemiz askeri havalimanının ucunda yapılmış ve uçakla gelen bir hastanın yaya mesafede ulaşabileceği bir yer. Yine eski Yeşilköy Havalimanımıza yapılan Murat Dilmener hastanesine yurtdışından gelen hastalar yaya mesafede gelip tedavilerini olabilecekler. Gerektiğinde salgın ya da deprem halinde tamamı yoğun bakım için kullanılabilecek 1008 yatağıyla buralar ülkemizin yüz akı olacak.

Cumhurbaşkanımız Erdoğanın ifadesiyle: “Daha bir asır önce ‘hasta adam’ yaftasıyla tarihe gömülmek istenen bir milletin bugün gıptayla takip edilmesinden" iftihar ediyoruz. İnşallah ülkemize yapılacak daha çok hizmetler var. Bu konuda 2023 hedefleri Türkiye için hala bir "kızılelma" gibi ışıldıyor.