11 Haziran 2021 Cuma

11 Haziran 2021 17:30 Cuma CORONA GÜNLERİ.................................Ölümle gülmenin sınırdaşlığı

Neden ölüyoruz?

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde 455.nci günü. Hayat dün bir küskün iki barışıktı. Bugün de bir barışık iki küskün devam ediyor. Hakim dekor coronavirüs salgını ama hayat sadece bir hastalıktan ibaret değil ki.

Şu ana kadar 455 günde Covid-19'dan ölenlerimiz 48.524 oldu, yıllığa vurursak 38.926 eder. Peki diğer ölümlere de bir bakalım durum nasılmış:

Bir defa ülkemizde kaba ölüm denilen genel ölüm sayısı 2018 yılında 426.449 iken 2019 yılında 435.941 kişi olmuş. Yani 2020 yılını yaklaşık 440 bin olarak alırsak coronavirüsten ölenler bu sayının sadece %9'u ediyor.

1 Ocak’tan aralık ayına dek 2020 yılında Türkiye genelinde Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Başkanlığı verilerine göre 365 bin 5 trafik kazasında 2.197 kişi vefat etmiş. 2019 yılında ise meydana gelen 174 bin 896 adet ölümlü yaralanmalı trafik kazası sonucunda 2.524 kişi kaza yerinde, 2.949 kişi ise yaralanıp sağlık kuruluşlarına sevk edildikten sonra kazanın sebep ve tesiriyle 30 gün içinde yitirilmiş. Toplam 5.473 kişi eder. Bu da toplam ölümler içinde %1,25 ediyor.

Bu arada Bakanlığa göre 2020 yılında trafik kazalarının bir önceki yıla neredeyse yarıya yakın azalması koronavirüs tedbirleri nedeniyle sokağa çıkma kısıtlamalarından dolayı imiş.

Ölümlerin en yoğun olduğu hastalık türleri dolaşım ve tümör kaynaklı olanlar. Dünyada her yıl kalp ve damar hastalıklarından 18-25 milyon insan ölüyormuş. Türkiye'de ise her sene yaklaşık 200 bin kişi kalp krizi nedeniyle vefat ediyor. Bu sayı trafik kazası nedeniyle yaşanan ölümlerin 30-100 katı. Toplam ölümlerinse neredeyse yarısı (%45,5).

En ölümcül hastalık kanser türleri. 2020 Türkiye kanser istatistiklerine göre yeni kanser vakası 233.834, kansere bağlı ölüm ise 126.335 olmuş. Bu da toplam ölümler içinde %28,6 ediyor.

Dünyada 2020'de 19,3 milyon yeni vaka ve 10,0 milyon ölüm bildirilmiş. 2018 yılında bu sayılar 18,1 ve 9,6 milyon olmuş. 2012'te ise yıllık yeni kanser vakası sayısı 14,1 milyon iken, yıllık kansere bağlı ölüm sayısı da 8,2 milyon imiş. Buna göre dünyada küresel kanser yükünün giderek arttığı tahmin edilmekte.

Yani dünyada her 5 kişiden biri yaşamları boyunca kansere yakalanıyor ve 8 erkekten 1'i ve 11 kadından 1'i kanser nedeniyle ölüyor. Yapılan tahminler dünya çapında, 5 yıllık yaygınlık adı verilen kanser teşhisi konduktan sonraki 5 yıl içinde hayatta olan toplam insan sayısının ise 50,6 milyon olduğunu gösteriyor.

Tek derdimiz Coronavirüs değilmiş demek. Diğerlerinden ölmeye alışmışız. Covid-19 biraz hazırlıksız yakaladı galiba dünyayı. Kabul etmek lazım biraz da ürkütücü geldi. Öyle görünüyor ki dünya nüfusunun yaklaşık %3’ünü hasta edip, onun da %2,25’ini öldürdükten sonra kaybolup gidecek. Ama insanoğlu kalp krizlerinden, kanserden, trafik kazalarından, savaşlardan, açlık ve susuzluktan ölmeye devam edecek.

Neden gülüyoruz?

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 456.ncı günü. Hayatın tek bir yüzü yok. Ölüm de var, sağlık ta. Acı da var, sevinç te. Şu sıralar ana gündem coronavirüs ve onun acı etkileri olabilir ama hayatın geri kalanında neşe de var mutluluk da. Böyle yaratmış Rabbim. Acılar küllenir, hastalıklar şifa bulur, sevgiler doyasıya yaşanır yeniden. Her sabah yeniden kurulur dünya. Gecenin de gündüzün de bir anlamı, görevi, hikmeti var insan için.

Kuşkusuz ölüm hayatın en kaçınılmaz gerçeği. Sonunda her can onu tadacak. Bu yüzden onu düşünmek, unutmamak gerek. Ancak umudu yaşatmak, sevinçleri şükrederek karşılamak da insan için yaratılmış. Hayatın içinde kesik kesik gelen mutluluk dalgalarını kaçırmamak, yakalayabilmek lazım. Yeri geldiğinde gülmek, gülebilmek de öyle.

Bugün Cuma. Yenilenme ve Rabbimizle ahdi yenileme günü. Cuma kılabilmek, temizlenerek, güzel elbiselerle camiye gitmek ne güzel. Rabbe yönelip dua etmek, yaratıcı ile yakın olmak bir insan için ne büyük imkân. İnsanlarla selamlaşmak, birlikte olmayı hissedebilmek, yalnız olmamak ne saadet. Hayırlı, bereketli olsun.

"Gülmek" sözlüklerde; "insanın hoşuna ya da tuhafına giden olaylar, durumlar, sözler vb. karşısında sesli bir biçimde neşe duygusunu açığa vurmak" olarak açıklanmış. Hoşça, mutlu ve sevinçli vakit geçirmek de halk dilinde "gülme" fiiliyle anlatılıyor.

Sabah uyandığımızda açılan pencereden içeri giren temiz havayla birlikte bir yaşam sevinci de dolar ruhumuza. Açan bir çiçek mutluluk hisleri uyandırır. Baharla yeşillenen tabiat gönlümüzü ısıtır. Şırıldayıp akan su zihnimizi dinlendirir, düşüncelerimizi akıtıp paklar. Bir göl ya da deniz kenarında sanki ruhumuz da enginleşir. Ne zaman güzel bir manzara görsek onu adeta içercesine doya doya seyrederiz. Yüzümüz aydınlanır, dudaklarımız hafif bir gülümsemeyle aralanır. Böylesi zamanlarda öylesine pozitif şarj oluruz ki neşelenir güleriz ardı sıra.

Ailemiz sığınağımız, sıcak ocağımızdır. Güzel ve iyi bir eşin varlığı kime huzur vermez ki? Hele de cıvıl cıvıl çocuk ya da torun sesi o evin içinde yankılanıyorsa. O çocukların büyüyüp serpilmesi, başarılı olmaları hangi ana babayı mutlu etmez? Yaşlanırken yanında vefalı ve sadık bir hayat arkadaşının olması ne büyük bir nimettir insan için.  Ya da kendisine bir bardak su veren hayırlı evladın hissettirdiği sevgi ne büyüktür. "Ey insanoğlu! Canlan, neşelen ki elinin altındakiler çok özel. Gülümseyebilir hatta gülebilirsin. Kime ne zararı var."

Başarıyı kim istemez? Kazanma duygusu çarpan etkisi yapar bedeninde, adeta psikolojini kanatlandırır. İftihar edersin kendinle, sevdiklerinle. Hele de zorluklara rağmen, büyük gayret ve mücadeleyle başarmışsan. Evlatlarının, sevdiklerinin ve desteklediklerinin kazanması sanki sen başarmışsın gibi coşku yaratır göğsünde. Hakkındır, mutlu ol, neşelen. Hatta bütün dişlerini göstererek gülüver gitsin, tam da yeridir.

Sağlık hayatta en büyük nimetlerden. Kadrini kıymetini genellikle hasta olduğumuzda anlarız ama olsun. Sağ olmak, yaşıyor olmak başlı başına Rabbimize hamd vesilesi. Hele de sıhhat ve afiyet içinde isek ne mutlu bize. Yaşıyorsak, sağlıklı isek hayattan keyif alabiliriz. Neşelenmek ve gülebilmek de ancak böyle hallerde mümkün.

Güzel bir haber aldığımızda hoşumuza gider memnun oluruz. Hediye almak da öyle. Yüzümüz güler, gözlerimiz parlar. Güzel haberleri "müjdemi isterim" diye kazanca çeviren küçük sempatik bir geleneğimiz de var bizim. Yıl içinde türlü çeşit hediye günleri uydurmuşuz hediyeleşmek için. Doğum günü, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, evlilik yıldönümü, tanışma yıldönümü filan, bir sürü gün. Hediye almanın inanılmaz bir ticari yönü de var tabi. O günlerde işleri açılan esnafın memnuniyeti yüzünden bellidir. Gülsün, o da gülsün.

İşte böyle; hayatın ağlamak tarafı da var gülmek tarafı da. Elbette ölümü düşünelim, elbette hakkın divanında mümkünse ağlayalım. Gözlerimizden akan her damla yaş sözle edilen tövbelerden çok daha değerli. Ama hayatın diğer tarafı da var; gülümsemeyi de unutmamalı. Bakınız Hz. Peygamber (sav) bu duruma nasıl bir örneklik sergilemiş: Bir gün ashabıyla beraber yürürken yol kenarında bir köpek ölüsüne denk geliyorlar. Sahabelerden bazıları manzara karşısında "Bu leş ne kadar da pis kokuyor" demekten kendilerini alamaz. Ancak Allah Resûlünün sözleri hayli farklı olur: "Köpeğin ne güzel dişleri var!"

Evet, kuşkusuz hayatın zor, çileli ve sıkıntılı tarafları çok. Deprem, sel, yangın, trafik kazası, terör, ölümcül hastalıklar ve corona gibi felaketler insan için acılı olaylar. Öte yandan ömür deryasında tek kanatla uçulmuyor. Gülmeyi, gülebilmeyi de bilmek lazım. Misâl; Corona, morana onca sıkıntı dert bir yana, bugün artık "sahip olduklarımız ne kadar da değerliymiş" onu anlamış olmamız lazım.

Allaha binlerce hamd ve şükürler olsun. Gel de mutlu olma, gel de neşelenme. Yaslan arkana be kardeşim! Korkma gülmenin bir faturası yok. Aksine suratının hep duvar olması hiç iyi bir şey değil. Açıver sevdiğin bir şarkı ya da türküyü. Kapat gözlerini, gülümse. Bırak görenler: "Bu adam kendi kendine niye gülüyor" desinler.

9 Haziran 2021 Çarşamba

09 Haziran 2021 16:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ........................Bir kötü, bir iyi

Tehdit: Adaletsiz aşılama

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde 453.nci, dünyadaki 532.nci günü. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının gidişatında "cesaret verici işaretler" görmeye devam ettiklerini açıklamış. 

Buna göre DSÖ'ye bildirilen vaka sayıları son 6 haftadır, ölü sayıları ise son 5 haftadır düşüşte imiş. Ancak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Ghebreyesus açıklamasında bu olumlu gidişata karşın “dünya çapında hala karışık bir tablo" gördüklerini, geçen hafta DSÖ'ye bildirilen ölü sayılarının Afrika, Amerika ve Batı Pasifik bölgelerinde arttığını da belirtmiş.

Ghebreyesus, aynı zamanda Kovid-19 aşılarının küresel çaptaki adaletsiz dağılımına da tepkisini seslendirmeye devam ediyor. Örgütün Cenevre'deki merkezinde düzenlediği basın toplantısında da bu adaletsiz dağılıma tepkisini tekrarlamış ve "Salgında pek çok ülke tehlikeli bir durumla karşı karşıyayken, nüfusunun büyük bir kısmını aşılayan ülkelerde ise kısıtlamaların kaldırılmasının tartışıldığına” dikkat çekmiş.

Ghebreyesus, aşıların adaletsiz dağılımının virüsün yayılmaya devam etmesine neden olduğunu ve bunun da yeni ortaya çıkan varyantların aşıların daha az etkili olma riskini beraberinde getirdiğini düşünüyor. Ona göre: "Adaletsiz aşılama tüm uluslar için bir tehdit"

Gerçekten de baktığımızda ilk Kovid-19 aşılamalarının başlamasının ardından geçen 6 ayda, yüksek gelirli ülkelerin dünyadaki mevcut dozların neredeyse yüzde 44'ünü uyguladıklarını görüyoruz. Buna karşın düşük gelirli ülkelerde ise bu dozların sadece yüzde 0,4'ü uygulanabilmiş durumda.

Ghebreyesus üstüne basa basa şunu söylüyor: "Bu istatistikle ilgili en sinir bozucu şey, aylardır değişmemiş olmasıdır. Adaletsiz aşılama, yalnızca en az aşıya sahip olanlar için değil, tüm uluslar için bir tehdittir."

Ghebreyesus, dünya genelinde nüfusun yüzde 10'unun eylül sonu, yüzde 30'unun da yıl sonuna kadar aşılanması çağrısında bulunduğunu hatırlatıyor. Küresel çapta bu hedeflere ulaşmak için eylül ayına kadar ilave 250 milyon doza ihtiyaç var. Bu ihtiyaç sadece haziran ve temmuz ayları için 100 milyon doz.

Aşılara en fazla erişimi olan ülkelerde, ileri yaş grupları arasında ölüm oranlarında düşüş gözlemlediklerine de işaret eden Ghebreyesus, zengin ülkelere aşı bağışı yapma çağrısını yinelemiş ve:

“Bu hafta sonu G7'nin liderleri yıllık zirvede bir araya gelecek. G7'yi sadece dozların paylaşılmasını taahhüt etmeye değil, hemen haziran ve temmuz aylarında bu paylaşımı yapmaya davet ediyorum" şeklinde konuşmuş.

İyileşme işaretleri

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizde 454.ncü, dünyadaki 533.ncü günü. Salgının en tepe noktası günlük 1.723.209 vaka ile 20 Ocakta yaşanmıştı. Bir haftalık ortalama 780.236 idi. O günden bu yana 141 gün geçti. 21 Ocaktan (635.757) 20 Şubata kadar (398.366) %37,3 oranında hep düşmüş. 

Ancak 21 Şubattan (378.974) 15 Ocağa (890.193) kadar da yine 1,35 misli yükselmiş. Ardından 26 Nisandan itibaren (791.267) 5 Hazirana kadar (449.332) yine %43,2 bir düşüş gözleniyor. Bu rakam bile 20 Şubattan (398.366) hala %12,8 fazla. Yine de dünya için umut verici bir azalış trendi gözleniyor.  

Vefatlarda tüm zamanların zirvesi günlük 17.704 ile 3 Şubatta görülmüş. O tarihten sonra 15 Marta (7.202) kadar %59,3 gerilemiş. Ancak ardından 29 Nisana kadar (14.968) yine bir yükseliş gözleniyor. Bu defa artış  1,08 misli fazla. Sonrasında izlenen azalma ise 5 Hazirana kadar (10.720) sürmüş. Düşüş oranı bu kez %28,4 olmuş. Azalmanın bu şekilde devam ettiği ancak 15 Marttan (7.202) hala yüksek olduğu görülüyor.

Toplam vaka 174 milyonu (174.327.080), vefat sayıları 3 milyonu (3.755.614) geçti. Günlük vakalar 445 bin seviyesinde. 27 Ocakta bu tablo 146 milyon (146.628.322) , 3 milyon (3.102.588) ve 849 bin (849.130) şeklindeymiş. O günden bu yana vakalar %18,9 artmış. Vefatlardaki artış %21,0 görünüyor. Günlük vakalar ise neredeyse yarısı kadar (% 90, 8) azalmış.

1 milyon kişi başına vaka sayısı bugün itibariyle 22.419, 27 ocakta 18.857 imiş. Artış vaka artışına paralel  (%18,9) gözüküyor. Tüm vakaların 19,17% si, vefatların 15,93% si ABD'de. Gerileme 27 Ocaktaki 21,9% ve 18,4% e göre bariz. Hindistan vakaların 16,69% sini, vefatların 9,41% sini, Brezilya ise 9,82% ve 12,77% sini oluşturuyor. Buna göre Brezilya ölümlerde konumunu muhafaza ederken, Hindistan vaka sayılarında Brezilyayı geçmiş durumda. Türkiye  bu skalada vaka oranıyla (3,04%) 5.nci, vefatlarda (1,29%) 21.nci ve bu oranlar 27 Ocağa göre (3,16%-1,24%) çok fazla değişmemiş görünüyor.

Vaka sıralamasında ilk beş: ABD 33.420.582, Hindistan 29.089.069, Brezilya 17.122.877, Fransa 5.663.717 ve Türkiye 5.306.690 şeklinde. 27 Ocağa göre tek değişiklik Türkiye'nin Rusya ile yer değiştirmiş olması. Rusya 5.096.657 ile 6.ncı durumda. 4,5 ay önce Türkiye'de o gün itibariyle vaka sayısı 4.629.969 (ile 6.ncı),  Rusya 4.708.640 (ile 5.nci) idi. Diğerlerinin sıralaması aynı: ABD 32.103.720, Hindistan 16.960.172, Brezilya 14.340.787, Fransa 5.456.417. 

Vefatlarda sıralama şöyle değişiyor: ABD 598.355 (%15,93), Brezilya 479515 (12,77%), Hindistan 353528 (9,41%1), Meksika 229.353 (6,11%), Peru 186.511 (4,97%), İngiltere 127.860 (3,40%), İtalya 126.767 (3,38%), Rusya 122.802 (3,27%), Fransa    109.331 (2,91%), Kolombiya 92.923 (2,47%), Almanya 89.592 (2,39%), Arjantin 83.272 (2,22%), İran 81.519 (2,17%), İspanya  80.332 (2,14%), Polonya 74.363 (1,98%), Ukrayna 53.503 (1,42%) ve Türkiye 48.428 (1,29%) Buna göre Türkiye vefatlarda dünyada %1,29 ağırlıkla 17.nci sırada.

27 Ocak itibariyle vefatlarda sıralama şöyle idi: ABD 571.753, Brezilya 390.797, Hindistan 192.311, İngiltere 127.428 ve İtalya 119.238. Rusya 106.434 ile 6.ncı, Fransa 102.190 ile 7.nci. Türkiye 4,5 ay önce bu listede 38.358 vefatla 19.ncu sıradaydı, şu an 17.nci sırada.

Günlük vaka sayılarına göre dünyada ilk 10 şöyle oluşmuş: Hindistan 92.596 ile 1.nci, Brezilya 85.748 ile 2.nci, Arjantin 29.757 ile 3.nci, ABD 22.314 ile 4.ncü,  Kolombiya 18.586 ile 5.nci, İran 10.598 ile 6.ncı, Rusya 10.271 ile 7.nci, Güney Afrika 8.881 ile 8.nci, Endonezya 7.725 ile 9.ncu, İngiltere 7.312 ile 10.ncu. Bu listede Türkiye 6.454 günlük vaka ile 11. nci sırada. 27 Ocakta bu sıralama şöyle idi: 1.ABD 151.616, 2.Brezilya 61.963, 3.İspanya 36.435, 4.Fransa 21.860, 5.İngiltere 20.088, 6.Rusya 17.982, 7. Hindistan 12.689, 8.İtalya 10.584, 9. Almanya 9.387 ve 10.ncu Türkiye 7.103.

1 milyon kişi başına vaka sayıları itibariyle de ilk 15 şöyle görünüyor:21.nci Çekya 155.638 ile 1.nci sırada, 26.nci İsveç 104.699 ile 2.nci sırada, 1.nci ABD 101.411 ile 3.nci sırada, 20.nci Hollanda 95.557 ile 4.nci sırada, 28.nci Belçika 93.137 ile 5.nci sırada, 9.nci Arjantin 89.867 ile 6.nci sırada, 4.nci Fransa 84.437 ile 7.nci sırada, 3.nci Brezilya 81.022 ile 8.nci sırada, 11.nci İspanya 78.884 ile 9.nci sırada,  22.nci Şili 75.666  ile 10.nci sırada, 14.nci Polonya 74.944 ile 11.nci sırada, 12.nci Kolombiya  73.116 ile 12.nci sırada, 8.nci İtalya 70.344 ile 13.nci sırada, 7.nci İngiltere 68.273 ile 14.nci sırada ve 5.nci Türkiye 63.817 ile 15.nci sırada bulunuyor.  

Listenin geri kalan kısmı şöyle devam ediyor: 17.nci Peru 61.733 ile 16.nci sırada, 27.nci Romanya 55.619 ile 17.nci sırada,  16.nci Ukrayna 54.385 ile 18.nci sırada, 10.nci Almanya 44.689 ile 19.nci sırada, 23.nci Kanada 36.778 ile 20.nci sırada, 13.nci İran 35.890  ile 21.nci sırada, 6.nci Rusya 34.731 ile 22.nci sırada, 25.nci Irak 31.636  ile 23.nci sırada, 19.nci Güney Afrika 29.144 ile 24.nci sırada, 2.nci Hindistan 21.381 ile 25.nci sırada, 15.nci Meksika 19.291  ile 26.nci sırada, 

Halbuki 27 Ocakta il 10 sıralaması başka idi: 1.ABD 77.331, 2. İspanya 55.834, 3.İngiltere 55.539, 4.Fransa 45.776, 5.Brezilya 42.271, 6.İtalya 41.265, 7.Türkiye 29.371, 8.Almanya 26.026, 9.Rusya 25.324, 10.Hindistan 7.857.   

Dünyada virüs bulaşan insan sayısı bugün itibariyle nüfusa göre 1 milyon kişiden 22.419'i demek. Salgında ölenler yılbaşından bu yana %2,15 oranında /Vefat/Vaka sayısı) seyrediyor. Bu şu demek hastalanan 1 milyon kişiden 21.543 kişi ölmüş.

Bu arada dünyada 86 farklı aşının geliştirilme çalışması sürüyor. Bu zamana kadar toplam 12 aşı onay almış.Tarihin en büyük aşılama kampanyası devam ediyor. En son, 178 ülkede 2,23 milyar dozdan fazla aşı uygulandı. Aşılamada Çin 808,9 milyon dozla ilk sırada yer alırken, ABD 304,7 milyon dozla ikinci sırada, Avrupa Birliği ülkeleri ise 279,8 milyon doz aşı ile üçüncü sırada yer aldı.

Güncel verilere göre dünyada 20 milyonun üstünde aşı uygulanan 15 ülke şöyle: Çin 808,9 milyon, ABD 304,8 milyon, , Hindistan 242,5 milyon, Brezilya 75,0 milyon, İngiltere 69,3 milyon,  Almanya 56,6 milyon, Fransa 40,8 milyon, İtalya 39,7 milyon, Meksika 34,7 milyon, Rusya 33,0 milyon, Türkiye 31,8 milyon, İspanya 30,57 milyon, Endonezya       30,4 milyon, Kanada 27,1 milyon ve Polonya         22,7 milyon.

Milyonlarca doz aşıyı tedarik etmenin ve dağıtmanın, şimdiye kadar üstlenilen en büyük lojistik zorluklardan biri olduğu düşünülüyor. Küresel olarak, en son günlük aşılama 35.1 milyon doz olarak kaydedildi. Araştırmalara göre, bu hızla ilerlenmesi durumunda iki doz olarak uygulanan bir aşı tipi ile dünya nüfusunun yüzde 75’inin aşılanması tahmini olarak 5 yıl alacak.

09 Haziran 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı217...............................Str.1.3.2 Hedefleri (IV)

Str.1.3.2 Hedefleri (IV)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel amaçlarından ilki olan ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ üzerinde çalışmayı sürdürüyoruz. Sırada ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız ve onun ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi var. Bu bölümde 43 hedef söz konusu ve geçen haftalarda bu alanda daha önce tespit edilmiş bulunan 1’i ‘01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT’ başlığına,   5’i ‘02-KONUM’ alanına, 2’si ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ alanına, 2’si ‘04-ULAŞIM’ , 2’si ‘05- LOJİSTİK’, 4’ü ‘06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR’ , 7’si de ‘07-TURİZM’, 2’si  08-SANAYİ’ ve 6’sı da ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ alakalı toplam 31 hedefin  Str.1.3.2’ stratejimize uygun olarak ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki görüşlerimizi paylaşmıştık. Bu hafta Allah’ın izniyle; 1’i ‘10-SAĞLIK’ sektörü, 1’i ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ ve 10’u da ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ alanıyla alakalı toplam 12 hedefinin ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceği konusundaki önerilerimizi okuyacaksınız.  Israrla belirtiyoruz ki; şayet ‘AMAÇ.1- BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlamışsak onun olmazsa olmaz ayaklarından biri ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ durumudur. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL?’dan ilki ‘Str.1.3.1-OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlamak’ idiyse diğeri de yazımızın başlığını oluşturan ‘‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’ stratejimizin uygulanması oluyor.  Elbette ki burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk; ‘OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak’ ve ‘Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek’, güçlü yönlere dayanıp zayıf tarafları onararak, fırsatlardan yararlanıp tehditlerden sakınarak neticede ‘cazibe merkezi olma’ stratejik amacına ulaşmaya gayret edecek. Şimdi bu hedeflerin  Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’’’ stratejimizle ilgili 43 adedinin sıradaki son 12’sinin daha ‘‘NASIL?’ gerçekleşebileceğine bakalım.

İlk önce Susurluğun’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘10-SAĞLIK’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce Susurluk için bu alanda ‘ZY.10.5-Yetersizliklerden dolayı çoğu hastanın çevre ilçe ve il merkezlerine gitmek zorunda kalması’ sorunu gibi zayıf bir yön değerlendirilmişti. Sonuçta söz konusu zayıf yönün telafisi, ayrıca ’Str.1.3.2stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere; ‘HDF.1.3.2.32-Yetersizliklerden dolayı ilçe ve il merkezlerine gidemeyen hastalar için uygun ulaşım imkânı sağlamak’ ‘şeklinde bir hedef öngörülmüştü. İnşallah gelecekte ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ amaçlıyoruz. Bunun için ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ gibi bir stratejik amacımız var. ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisi izlemeyi düşünmüşüz. Ancak elbette ki YETERSİZLİKLERDEN DOLAYI ÇOĞU HASTANIN ÇEVRE İLÇE VE İL MERKEZLERİNE GİTMEK ZORUNDA KALMASI SUSURLUK İÇİN NEGATİF BİR DURUM. Sonuçta binası olan ama ‘DOKTOR YA DA ARAÇ GEREÇ CİHAZ DONATIM EKSİKLİĞİ’ OLAN HASTANELERİN BİZİ BU ALANDA GÜÇLÜ YAPMASI BEKLENEMEZ. Nitekim gelecekte bu gibi yetersizliklerden dolayı hastalarımızın hala çevre ilçe ve il merkezlerine gittiğini görmek sorunumuzu bir kez daha yüzümüze vuracaktır. Bu sebeple öncelikle YETERSİZLİKLERDEN DOLAYI İLÇE VE İL MERKEZLERİNE GİDEMEYEN HASTALAR İÇİN BEDELSİZ UYGUN ULAŞIM İMKÂNI SAĞLAMAK hedefine odaklanmamız gerekiyor. BU HİZMET BELEDİYE ÖNCÜLÜĞÜNDE; AKIN MİNİBÜSLERİ KOOPERATİFİ İLE İŞBİRLİĞİ VE SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI DESTEĞİNDE SAĞLANABİLİR. Bu güç birliğine Kent Konseyi ve diğer sivil toplum kuruluşlarının da gönüllü desteği mümkün. İLÇEMİZİN KONUMU, ÇEVREDEKİ BÜYÜK SAĞLIK KURULUŞLARINA YAKINLIĞIMIZ VE MEVCUT ULAŞIM İMKÂNLARIMIZ BÖYLE BİR ORGANİZASYONU KOLAYLAŞTIRACAK FAKTÖRLER. Susurluğun yaşayan ‘İyilik’ruhu, ‘Yardımlaşma ve dayanışma’  değerleri de böyle bir hareketi benimsemek için çok uygun. CAZİBE MERKEZİ OLMAK İSTİYORSAK, KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARIMIZI DEĞERLENDİREBİLMELİYİZ. Çünkü öncelikle kendi zafiyetlerimizi telafi etmekte göstereceğimiz başarı kuşkusuz dış çevrede de olumlu algılanacaktır.

Bu haftanın ikinci bahsi ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ hedefleri. Daha önce bu alanda bir adet güçlü yön; ‘GY.11.5-Motorkros sporu’ olarak belirlenmişti. Yapılan çalışma sonucunda belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ’HDF.1.3.2.33- Her yıl 5 Eylül etkinlikleri kapsamında spor müsabakaları düzenlemeyi geliştirerek sürdürmek’ şeklinde bir hedef daha ortaya çıktı. Kuşkusuz Susurluğun ’SPOR’ alanında önemli güçlü yönleri var. Bunlardan ilk akla geleni geçmiş yıllarda başarılan  ’Motorkros sporu’ deneyimleri. ÇAYLAK MESİRE YERİYLE BÜTÜNLEŞİK OLARAK YAPILAN MÜSABAKALAR HEM SPOR HEM DE TURİZM YÖNÜYLE SUSURLUĞA BİR RENK VE KATKI SAĞLAMIŞTI, YİNE SAĞLAYABİLİR. Ayrıca her yıl Göbelde yapılan KATRANCI MEHMET PEHLİVAN GÜREŞLERİ İLE KARAPÜRÇEK’TE DÜZENLENEN RAHVAN AT YARIŞLARINI da ulusal bazda sportif etkinlikler olarak buna eklemek mümkün. NİYE BU ETKİNLİKLER ORTA VADEDE DAHA DA GÜÇLENDİRİLİP GELENEKSEL HALE GELMESİN VE İLÇEMİZİN CAZİBE MERKEZİ OLMASINA KATKI SAĞLAMASIN Kİ? Nitekim ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ vizyonumuz için ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımız çerçevesinde ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz izlenerek bu güçlü yönümüzü daha da ileri seviyeye getirilebiliriz. Bu bağlamda İLÇEMİZDE BAŞTA GÜREŞ VE AT YARIŞLARI GİBİ ATA SPORLARI İLE MOTORKROS SPORUNU HER YIL 5 EYLÜL ETKİNLİKLERİNE DENK GETİREREK ULUSAL DÜZEYDE MÜSABAKALAR YOLUYLA SUSURLUKLA ÖZDEŞLEŞİR HALE GETİREBİLİRİZ. Kaldı ki bu etkinliklere Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığının da destekleri sağlanabilir. Bu hedef aynı zamanda bizi, ulusal düzeyde tanıtacak ve bölgede cazibe merkezi olma stratejik amacımıza da yaklaştırmış olacaktır.


Bu haftanın ve bölümün son konusu ’Str.1.3.2’stratejisi çerçevesinde belirlenmiş ‘12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’ hedefleri. Daha önce bu alanda iki adet fırsat; ‘FRS.12.1-Kentsel dönüşüm uygulamaları’ ve ‘FRS.12.2-Artan çevre bilinci’ olarak belirlenmişti. Yapılan çalışma sonucunda; belirtilen ’Str.1.3.2’stratejisine uygun ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere bu alanda; ’HDF.1.3.2.34-Susurlukta miadını tamamlamış, risk taşıyan binaların kentsel dönüşümünü kolaylaştırmak’, ‘HDF.1.3.2.35-Kırsal mahallelerimizin yenilenmesi ve imarı için köye dönüş projeleri yapmak ve uygulamak’, ‘HDF.1.3.2.36-Büyük bir park, eğlence alanları ile yürüyüş yolu, spor kompleksi, yaşam ve kültür merkezi yapılmasını hedeflemek’, ‘HDF.1.3.2.37-İlçemizin konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını tanıma ve değerlendirme bilincini yükseltmek’, ‘HDF.1.3.2.38-Susurlukta belirli zamanlarda toplu doğa yürüyüşleri tertip etmek’, ‘HDF.1.3.2.39-Geri dönüşüm, geri kazanım ve yeniden kullanım projeleri yapmak, uygulamak’, ‘HDF.1.3.2.40-Yenilenebilir enerji kaynaklarını ve yağmur suyu hasadı gibi yöntemleri tercih etmek’, ‘HDF.1.3.2.41-Plastik ürünleri kullanmaktan kaçınmak ve sıfır atık projesini uygulamak’,’HDF.1.3.2.42-Susurlukta her yıl kişi başı en az 7 fidan dikilmesini sağlamak’ ve ‘HDF.1.3.2.43-Toprak ve rüzgâr erozyonu ile çölleşmeye karşı önlemler almak’ şeklinde on adet hedef öngörülmüştü. KENTLEŞME VE ÇEVRE başlığında Susurluk için en önemli ‘fırsat’ ülkemizde yasal altyapısı ortaya çıkan ve giderek yayılan ’Kentsel dönüşüm uygulamaları’ uygulamaları. Kentsel dönüşüm, 6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesi oluyor. KANUN, TÜRKİYE’NİN HER TARAFINDAKİ KENT VE KÖYLERDEKİ EKONOMİK ÖMRÜNÜ TAMAMLAMIŞ, YIKILMA RİSKİ TAŞIYAN BİNALARIN DEVLETİN SAĞLADIĞI YAPIM KREDİSİ, KİRA YARDIMI, BELEDİYE HARÇ - VERGİ AVANTAJLARINI DA KULLANARAK YENİDEN YAPILMASINI ÖNGÖRMEKTE. Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak muhtemel doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmış. Bu fırsattan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz. Bu bağlamda GELENEKSEL ARSA KARŞILIĞI DAİRE VEREN MÜTEAHHİTLİK MODELİ SUSURLUK İÇİN HALA GEÇERLİĞİNİ KORUYAN BİR TÜR KENTSEL DÖNÜŞÜM FORMÜLÜ. Bu kendi kendine işleyen ESKİ BİNALARIN YIKILIP KAT KARŞILIĞI MÜTEAHHİDE VERME SÜRECİ ARZ TALEP DENGESİ İÇİNDE ORTA VADEDE DE DEVAM EDECEK GİBİ GÖRÜNÜYOR. Özellikle de orta vadede iş sahalarında ve üniversite kampüsü açılması nedeniyle konut talebinde meydana gelecek artışlar dikkate alındığında. Bu yüzden hangi yöntemle olursa olsun SUSURLUKTA MİADINI TAMAMLAMIŞ, RİSK TAŞIYAN BİNALARIN KENTSEL DÖNÜŞÜMÜNÜ KOLAYLAŞTIRMAK hedefi kuşkusuz ilçemizin gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Bu arada KIRSAL MAHALLELERİMİZİN YENİLENMESİ VE İMARI İÇİN KÖYE DÖNÜŞ PROJELERİ YAPMAK VE UYGULAMAK hedefi de ihmal edilmemeli. Ayrıca KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI RİSKLİ BİNALARIN YIKILIP YENİDEN YAPILMASI YANINDA, YERLEŞİM YERLERİNİN KONGRE VE KÜLTÜR MERKEZLERİ, PARK VE EĞLENCE ALANLARI GİBİ MODERN İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASINI DA İÇERMEKTE. Bu nedenle Büyükşehir desteğiyle Islah edilecek SUSURLUK DERESİ KIYISINDA KENT MERKEZİ İÇİN MİLLET BAHÇESİ ÖRNEĞİNDE BÜYÜK BİR PARK, EĞLENCE ALANLARI İLE YÜRÜYÜŞ YOLU, SPOR KOMPLEKSİ, YAŞAM VE KÜLTÜR MERKEZİ YAPILMASInı hedeflemek gerekiyor. Bu başarılabilirse ilçemizin kentsel dönüşüm uygulamalarından maksimum yarar sağlamasına da imkân verecektir. Bunun için her konuda olduğu gibi BÜYÜKŞEHİR SINIRLARI İÇİNDE OLMAMIZIN GÜÇLÜ DESTEĞİNE GÜVENEBİLİRİZ. Mademki içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız ortamı ‘çevre’ olarak adlandırıyoruz. Mademki son yıllarda dünyanın en çok dikkat çeken konularından biri de çevre kirliliğidir. İLÇEMİZİN DE BU OLGUYA İLGİSİZ KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ. Görülüyor ki geri dönüşüm bilinci arttıkça, dünyada ve Türkiye’de bu konuda daha bilinçli önlemler alınıyor. Meselâ plastiğin verdiği hasarlara dikkat çekmek için Temmuz ayından bu yana milyonlarca tüketici plastik kullanımını azalttı ya da hiç kullanmadı. BU HAREKET 2011’DEN BERİ DÜNYA ÇAPINDA, GÜNDEN GÜNE BÜYÜYEREK POPÜLER OLMAYA DEVAM EDİYOR. Ayrıca bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de güçlenerek ’Artan çevre bilinci’ Susurluk için de değerlendirilmesi gereken kıymetli bir fırsat. Bu bilinç doğal çevreye dikkat etmek ve dünyaya zarar vermeyen ve fayda sağlayan seçimler yapmak anlamında gelişen bir hassasiyet. ÇEVRE DOSTU KÜÇÜK EVLERDEN ORGANİK GIDAYA, DOĞA DOSTU ÇÖZÜMLERDEN KÜRESEL ISINMAYA KADAR ONLARCA ŞEY HAKKINDA İLGİ VE SÜREKLİLİK GEREKTİREN, SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI GEREKEN BİR KONU. Özünde bir yaşam yaklaşımı ve felsefesi. En basit noktadan başlarsak kişinin yere attığı sigara izmariti ya da bir ürün ambalajı onun için bir sorun teşkil etmiyor. O sadece onu elinden çıkartmayı düşünüyor ve birkaç adım ötede olan çöp kutusu bile onun için bir şey ifade etmiyor. Çünkü onu bilerek yere atıyor. Bu örnek en masum çevre kirliliği olaylarından sadece biri. ASIL BÜYÜK SORUNLAR BÜYÜK ÇAPLI SANAYİ TESİSLERİNDEN KAYNAKLANAN BÜYÜK ÇAPLI KİRLİLİKLER. HAVAYA, SUYA VE TOPRAĞA BÜYÜK MİKTARLARDA KİRLETİCİ MADDE SALIYORLAR. Elbette eskiye nazaran gelişen teknoloji ve getirilen yasalar sayesinde bir azalma var. Fakat hala SUYUMUZ, HAVAMIZ VE TOPRAĞIMIZ OLUŞAN KİRLİLİKLE KARŞI KARŞIYA. Tabi ki biz de. Oysa şayet vizyonumuz ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ ise ve ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ yönünde bir stratejik amacımız varsa bu fırsatlardan ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirme’ stratejimiz çerçevesinde yararlanabiliriz.   Zira ARTAN ÇEVRE BİLİNCİ HER ŞEYDEN ÖNCE KENDİ KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARIMIZIN KIYMETİNİ BİLME MESELESİDİR. Bu nedenle İLÇEMİZİN KONUM, DOĞAL KAYNAK VE ÇEVRE İMKÂNLARINI TANIMA VE DEĞERLENDİRME BİLİNCİNİ YÜKSELTMEK tabi ki öncelikli hedefimiz olmalı. Bu sebeple Çevre bilincini yükseltmek üzere SUSURLUKTA BELİRLİ ZAMANLARDA TOPLU DOĞA YÜRÜYÜŞLERİ TERTİP ETMEK hedefi içimizdeki doğa yoksunluğu ve bilgi eksikliğinin önüne geçebilir. Bu alanda GERİ DÖNÜŞÜM, GERİ KAZANIM VE YENİDEN KULLANIM PROJELERİ YAPMAK, UYGULAMAK hedefi de hem çevremizi koruyup geliştirmeye hem de ekonomik döngümüz için yatırım ve kazanç sağlamaya imkân verecektir. Kuşkusuz gelecekte de ilçemizde enerji ve suyu dikkatli kullanmalı,  bu konularda da tasarrufa dikkat etmeliyiz. Zira enerjide dışa bağımlıyız ve ayrıca su zengini de değiliz. Bu nedenle YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINI VE YAĞMUR SUYU HASADI GİBİ YÖNTEMLERİ TERCİH ETMEK hedefi planlama ve uygulamalarda mutlaka dikkate alınmalıdır. PLASTİK ÜRÜNLERİ KULLANMAKTAN KAÇINMAK VE SIFIR ATIK PROJESİNİ UYGULAMAK hedefi de bu konuda çok önemli adımlardan biri olacaktır. Kuşkusuz Çevre Bilinci yaklaşımında ağaçların büyük önemi var. Ağaç dikmenin önemini kavramalı, ağaç ve ormanların faydalarını öğretmeliyiz. Bir kişi yılda 7 ağaç tüketiyor, en az bu kadar hatta daha fazlasını yerine dikmemiz lazım. Meselâ bu meyanda  SUSURLUKTA HER YIL KİŞİ BAŞI EN AZ 7 FİDAN DİKİLMESİNİ SAĞLAMAK gibi bir hedef geleceğimizin garantisi olacaktır. Son olarak ayrıca TOPRAK VE RÜZGÂR EROZYONU İLE ÇÖLLEŞMEYE KARŞI ÖNLEMLER ALMAK hedefi ile bu konuda geç olmadan elden gelen yapılmalıdır. 

Orta vadede yapılacaklar için gelecekte Susurlukluların konumlarının, doğal kaynak ve çevre imkânlarının değerini çok daha fazla bileceklerini umuyorum. Meselâ hamurumuzda bulunan DEĞ.1-İyilik’, ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ böyle değerler. Bu süreçte içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış ‘DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlar’a ihtiyacımız olacak. Kuşkusuz ‘DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ orta vadede  ilçemiz için avantaj olmaya devam edecek. Yine aynı süreçte ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ sebebiyle ilçemizin bir cazibe merkezi olacağını ummak yanlış olmaz. Ancak Susurluğun bölgede cazibesi artarken diğer yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’sini özenle koruması gerekiyor. Bu değerlere yaslanmadan geleceğe sağlıklı ve etkin bir yolculuk mümkün olmaz. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılık gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; yerine göre Belediye (B) yerine göre Kaymakamlığın (K) liderliğinde Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekreteryasında; hedefin gerektirdiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV), Akın Kooperatifi (AKOP), İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM), Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) ve Orman İşletme Şefliğinin (OİŞ) desteklerine ihtiyaç olacak. Ayrıca Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP)  ve diğer Dernek, Sendika vb. diğer Sivil Toplum Kuruluşları (STK) da bu işbirliğine gönüllü olarak katılmalı. Elbette yine gerektikçe üst seviyeden Siyaset gücü (SG) yanımızda olmalı. Çünkü uygulanan projeler itibariyle Turizm Bakanlığının (TB), Gençlik Spor Bakanlığının (GSB), Şehircilik ve Çevre Bakanlığının (ŞÇB), Tarım Orman Bakanlığının (TOB) destekleri alınmak zorunda. Özellikle Büyük Şehir Belediyesi (BBB) her daim yanımızda olmalı. Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak durumunda. 

yyalcin3@gmail.com

7 Haziran 2021 Pazartesi

07 Haziran 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ...........................Coronadan sonrası için

Umudun şiir ve şarkıları

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 451.nci günü. 6 Haziran itibariyle Ağır hasta sayısı da 1.096'ya inmiş diğer sayılar da düşmeye devam ediyor. 204.827 test yapılmış; vaka sayısı 5.386, hasta sayısı 482, vefat 96 ve iyileşenler 6.003 görünüyor. Toplam vaka 5.287.980, iyileşenler 5.160.774, vefatlar da 48.164 olmuş.                 

Görüldüğü gibi vaka sayısı beş binlere, hasta sayısı beşyüzün altına, ağır hasta sayısı da bine inmiş durumda. Ayrıca bugün 22:58 itibariyle aşıda 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 17.616.262'e, 2.Doz sayısı ise 13.110.481'e, Toplam Yapılan Aşı Sayısı ise 30.726.743'e ulaşmış bulunuyor.

Hazır gelişmeler umutlarımızı çoğaltmışken, bugün biraz da umut dolu şiir ve şarkılara kulak verelim istedim. 

Edip Cansever bir şiirinde “..Bütün gecelerin sonunda/meltemi senden esen/soluğu sende olan/yeni bir başlangıç vardır…” demiş. Çok haklı. Corona günlerinde de olsa umut her zaman var. "Sakla samanı gelir zamanı" misali Metin Altıok bunu şöyle dile getirmiş: “Yarın farklıdır bugünden/Adı değişir hiç olmazsa/Kara bir suyu/Geçiyoruz şimdilerde/Basarak yosunlu taşlara/Sen bugünden yarına/Birazcık umut sakla.”

Sabretmek direnmektir demiş büyükler. Her musibete karşı cesaretini yitirmemek, umudu her daim canlı tutmak lazım. Çağdaş Türkü’nün ilk albümüne adını veren şarkı da bunu dile getiriyor. Ahmet Telli şiirinden Eftal Küçük’ün yaptığı bir beste: “..Uğuldayan bu rüzgâr / Bu delice yağan kar / Ürkütmesin seni direnmektir / Bekleyişin bir başka adı.”

Bir başka şairimiz Metin Eloğlu "Uyan" başlıklı şiirinde "Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için" uyan diyor: “Hadi uyan/Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın/İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine/Yoksul olsan da uyan/Garip olsan da uyan/Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için/Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için/Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için“

Çünkü her şey gibi acılar ve üzüntüler de fanidir. Gelir geçer zamanla. Necati Cumalı "..Bir gün gelir kendiliğinden/Geçer bütün üzüntün/Her yeni gelen günü/Yeni bir ümitle beklemeli“ diyor bir şiirinde bu yüzden.  Candan Erçetin “Yaşıyorum” adlı şarkısında "..Bahçenin yemyeşil canlanışına/Kirazın hınzırca çiçek açışına/Yüzüm gülüyorsa hala/Korkmaya gerek yok yaşıyorum demektir/Anlatacak hikayelerim bitmedi henüz/Anlaşacak dostlarım tükenmedi/Yorgunluk, kırgınlık hepsi gelir geçer/Her şeye rağmen yaşamak güzel" demişti hatırladınız mı?

Bir başka umut ve cesaret şarkısı "Yola devam". Sözleri Şems-i Tebrizi'den, Hande Yener söylemiş: "Yıkıldığın her an, yok olmadığına şükret; kalk, aynalara bak/Yorulduğun her an, kolay ölümden vazgeç; kalk, gökyüzüne bak/Yüreğine güneş koy/Yüreğine bulut koy/Yüreğine yıldız koy/Yola devam..."      

Corona günlerinin en puslu günlerinde bile hep "Bir Çaresi Bulunur" diye beklemedik mi? Sertab Erener de sanki bu duygularımızı dile getirmiş şarkısında: "Bir çaresi bulunur elbet yarın/Yeniden yaşamanın/Bir çaresi bulunur elbet canım/Bi uyuyup uyanalım/Ah bi yolu vardır elbet yarın/Yeniden yaşamanın/Bi çaresi bulunur çıkmazların/Bi uyuyup uyanalım"

Belki uyuyup uyanmakla değil ama düşüncede diri olmakla acılar daha kolay aşılabilir. Tıpkı Kıraç'ın "Zaman" şarkısında Hepimizi biraz feylosof olmaya davet etmesi gibi: "Zaman akıp gidiyor dur demek olmaz/Sarılıp da geçmişe avunmak olmaz/Ne sen kalırsın ne de ben bu dünyada/Umudun kaybedip pes etmek olmaz/Bir kez olsun çevir yüzün bak şu toprağa/Her gün bir çiçek açıyor diyor merhaba/Bütün geceler mecbur varır sabaha/Umudun kaybedip pes etmek olmaz/Gönül isterdi ki hep iyi olsun çok iyi olsun/Bütün acılar bitip her an hoş olsun/Ama ne yaparsın insanoğlusun/Acı olmayınca tatlı da olmaz "

Rahmetli Barış Manço "Dönence" şarkısında bir yerlerde bir şeylerin değiştiğini anlatıyor: "Simsiyah gecenin koynundayım, yapayalnız…/Uzaklarda bir yerlerde, güneşler doğuyor/Biliyorum, dönence…/Kupkuru bir ağacın dalıyım, yapayalnız…/uzaklarda bir yerlerde, bir şeyler kök salıyor…/Görüyorum, dönence…/Çatlamış dudağımda ne bir ses ne bir nefes/Uzaklarda bir yerlerde, türküler söyleniyor/Duyuyorum, görüyorum, biliyorum. "

Ünlü şarkıcı Erol Evgin de umutla çarpan yürekleri adeta havalandırıyor "Umut" adlı şarkısında: "Bu yaşlı yorgun dünya/Gözlerdeki bu kuşku/Bu çökmüş bezgin yüzler/Çevremdeki bu korku/Hiçbiri söndüremez/Hiçbiri söndüremez, içimdeki umudu/…Nasıl çarparsa kalbim/Yine öyle çarpacak/Nasıl çarparsa bugün/Yarın yine çarpacak/Tertemiz bir yüz görsem/Aydınlık tek bir bakış/Nasıl çarparsa kalbim/Yine öyle çarpacak/Nasıl çarparsa bugün/Yarın yine çarpacak.."

Umudun türküleri

Bugün Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 452.nci günü. Gelişmeler umut verici. Baharla gelen coşkuya benzer bir duygu var içimizde: "İnşallah bu salgın artık bitecek!" Hazır umutlanmışken biraz da türkülere kulak verelim istedim. Onlar en az acılar kadar sevinçlerin ve umutların da havalanıp avaza dönüştüğü halk eserleri.

 

Türkü deyince "Mihriban"ı hatırlamadan edemiyorum. "Lambada titreyen alevin üşüdüğü, yar deyince kalemin elden düştüğü, gözlerin görmeyip aklın şaştığı, Aşkını bir türlü kâğıda yazamayan aşık" geliyor gözümün önüne. Kağıda yazılamayan şairin dilinden dökülüvermiş, ustasının elinden havalanıvermiş de türkü olmuş işte. Ama öyle böyle değil. İçinde hem ayrılık acısı var, hem kavuşma umudu: 


"Sarı saçlarını deli gönlüme/Bağlamışım çözülmüyor Mihriban, Mihriban/Ayrılıktan zor belleme ölümü, ölümü/Görmeyince sezilmiyor Mihriban, Mihriban, Mihriban/Yar deyince kalem elden düsüyor/Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor/Lambada titreyen alev üşüyor, üşüyor/Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban, Mihriban, Mihriban/Tabiplerde ilaç yoktur yarama/Aşk deyince ötesini arama/Her nesnenin bir bitimi var ama, var ama/Aşka hudut çizilmiyor Mihriban, Mihriban, Mihriban" (Şiir:Abdürrahim Karakoç / Beste: Musa Eroğlu)

 

Bu vesile ile 7 Haziran 2012’de vefat etmiş olan şairimiz Abdürrahim Karakoç’u ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor ve Allah’tan rahmet diliyorum.


"Kara Tren" türküsünün şiiri Özhan Eren'e ait. Onu bir çok sanatçı gibi Yavuz Bingöl de seslendirmiş. Dizeler yine hem ayrılık acısını hem de kavuşma umudunu çok güzel dile getiriyor. Hikayesini öğrenince daha bir anlamlı geldi. Bakın şöyleymiş: 1915 yılının yaşandığı, Birinci Dünya savaşının yoğun olduğu yıllar. Türklerin birçok cephede savaştığı her türden levazımın gerekli olduğu aynı zamanda savaşacak askere de ihtiyaç duyulan 1.nci Dünya savaşında geçiyor.  Büyük kayıpların verildiği, gidenlerin geri dönmediği çoğunun akıbetinin bilinemediği günler. 


Daha hızlı ve güvenli olduğu için asker ulaşımı trenlerle yapılıyor. İnsanımız tren istasyonlarında sabahlamakta. Kimisi askerini yolcu ediyor, kimisi gelecek yaralı askerlerden yolcu ettiklerinden bir haber iki satır mektup var mı diye bekliyor. Ama ümitle beklenen kara trenler de çoğu zaman kara haber getirmekteler. Anaların, bacıların, eşlerin, gözleri ağlamaktan fersiz düşmüş, çaresiz ama umutla bekleyişteler. Bekledikleri bir defa ölmüş ama o her kara tren bir defa daha öldürüyor bekleyenler. Yorgun, bitkin ve başı eğik kara tren acı bir çığlıkla uzaklaşırken inadına yaşatılmaya çalışılan ümitler bir ağıta dönüşüyor. Ağlamaklı seslerde türkü oluyor bekleyişler dilden dile dolanıyor nağmeleri günümüze kadar: 


"Gözüm yolda gönlüm darda/Ya kendin gel yada haber yolla/Duyarım yazmışsın iki satır mektup/Vermişsin trene halini unutup/Kara tren gecikir belki hiç gelmez/Dağlarda salınır da derdimi bilmez/Dumanın savurur halimi görmez/Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez/Yara bende derman sende/Ya kendin gel yada bana gel de"

 

Bir başka ayrılık/umut türküsü de gurbet derdinden. 1956 yılında Ahmet Gazi Ayhan tarafından Kayseri'de derlenmiş. Kayseri’ye gelin gelen genç bir kadının hazin öyküsünü anlatıyor: "Yarim istanbulu mesken mi tuttun aman/Gördün güzelleri beni unuttun aman/Sılaya gelmeye yemin mi ettin aman/Gayrı dayanacak özüm kalmadı amman/Mektuba yazacak sözüm kalmadı amman/Yarim sen gideli yedi yıl oldu amman/Diktiğin fidanlar meyveye döndü amman/Seninle gidenler sılaya döndü amman/Gayrı dayanacak özüm kalmadı amman/Mektuba yazacak sözüm kalmadı amman"

 

Türkünün öyküsü özetle şöyle: Kayseri yöresinde Ali adında bir genç, dünyalar güzeli öksüz bir kız ile evlenir. Ne var ki, mutlu günler uzun sürmez. Ali yoksulluk yüzünden gurbete gidip çalışmak zorunda kalır. Ali, “biraz para biriktireyim tez zamanda dönüp gelirim” diyerek gitmişse de, günler aylar hatta yıllar geçer dönmez. Genç ve güzel gelin çevreden rahatsız edenlere kendisiyle ilgilenenlere yüz vermez, onun gönlünde sadece Ali’si vardır. 


Üzüntüsü kederi her geçen gün artar. Su taşımak için köyün çeşme başına vardığında köyün kadınları onun bu kederli haline bakıp bakıp üzülülüp yazıklanırlar. Bir çocuğu da yok ki oyalansın, sevgisini ona verip acısını biraz olsun unutsun. Ali gurbete gideli yedi yıl olmuştur. Ne bir haber ne kendisi… Güzel gelin günden güne solar sessizleşir; aklında hep Ali vardır. Ne gidip Aliyi bulabilir, ne de derdinin bir çaresi vardır. Kimi zaman gizli gizli ağlayarak gezer dolaşır. Onun ardında, yaşadığı bu umutsuz hayatın öyküsü ve türküsü kalır.

 

Kırmızı gül aşkın/sevdanın sembolüdür türkülerde. Aynı zamanda acılı yüreklerde büyütülen umutlarında remzidir. Muharrem Akkuş'un Erzurum'dan derlediği bu türkü de işte böyle duyguları anlatıyor: "Kırmızı gül demet demet/Sevda değil bir alamet/balam nenni yavrum nenni/Gitti gelmez o muhannet/Şol Revan'da balam kaldı/(yavrum kaldı balam nenni)/Kırmızı gül her dem olsa (olmaz)/Yaralara merhem olsa (olmaz)/(balam nenni yavrum nenni)/Ol tabipten derman gelse (gelmez)/Şol Revan'da balam kaldı/(yavrum kaldı balam nenni)/Kırmızı gülün hazanı/Ağaçlar döker gazeli/(balam nenni yavrum nenni)/Kara yağızın güzeli/Şol Revan'da balam kaldı/(yavrum kaldı balam nenni)"

 

"Bahçalara geldi bahar/Yeşil halı serdi bahar/Gel dedim gelmedi yâr gelmedi yâr" diye başlayan türkü de yine böyle bir umut yeşermesini ve hayal kırıklığını anlatıyor: "Meni yâd'a salsana yâr/Üreyimi alsana yâr/A ceyran sevdiğim/Mehriban sevdiğim/Sırrımı bilmedin bilmedin yâr/Negme deyib güldü çemen/Güldü çiçek güldü çemen/Gül dedim gülmedi yar/Gülmedi yar gülmedin yar/Bahçelerde güllü çemen/Güllü çiçek güllü çemen/Gül dedim gülmedi yâr gülmedi yâr/Şirin şirin gözle meni/Özüm dedim gözle beni/Gözledim gelmedi yâr gelmedi yâr" Burada "Bahar, çimen, gül ve çiçek" umudun simgeleri. "Yad, gülmedi yar, gelmedi yar" ise bir türlü bitmeyen ayrılığın ifadeleri. Bir KARS türküsü bu. Kaynak Kişi  İhsan TAFRALI, Derleyen Emin ALDEMİR.  

Son olarak Ali Ekber Çiçek'ten bir Pir Sultan Abdal deyişi: "Ağlama Gözlerim Mevlam Kerimdir" Sadece bu başlık bile ağlayan bir göz ve umutla Mevlaya dayanma halini anlatmaya kafi. Yine bir gurbet hali, yine umut peşinde derman ararken derde düşüp yare varamamak anlatılmış: "Gurbet elde bir hâl geldi başıma, geldi başıma/Ağlama gözlerim, mevlam kerimdir/Derman ararken, derde düş oldum/Ağlama gözlerim mevlam kerimdir, mevlam kerimdir/Bu maymuşu yere düştü ölmedi, düştü ölmedi/Dünya Sultan Süleyman'a galmadı/Dedim yare gidem, nasip olmadı/Ağlama gözlerim mevlam kerimdir, mevlam kerimdir"

Dikkat ettiniz mi? Türkülerdeki “umut” acı ile, ayrılık ile, dert ile iç içe. Açıkça ifade edilmiyor ama arzu edilen, beklenen, istenen şey; normale dönmek. Hayatı olması gerektiği gibi mutlu, mesut yaşayabilmek. Tıpkı bizim şimdi şu corona kabusundan kurtulmak isteyişimiz gibi. Tıpkı Haziranla birlikte “artık bitsin, normalimize, eski günlerimize dönelim” beklentilerimiz gibi.  

7 Haziran corona tablosuna göre: 218.164 test yapılmış; vaka sayısı 5.647, hasta sayısı 495, vefat 91 ve iyileşenler 6.576. Ağır hasta sayısı da 1.060'a inmiş durumda. Toplam vaka 5.293.627, iyileşenler 5.167.350, vefatlar da 48.255 olmuş.                 

Az kaldı vaka sayısı beş binin altına inmek üzere. Hasta sayısı beşyüzün altına indi bile. Ağır hasta sayısı da bine inmiş sayılabilir. Ayrıca bugün 23:34 itibariyle aşıda 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 17.894.621, 2.Doz sayısı 13.221.271 ve Toplam Yapılan Aşı Sayısı ise 31.115.892'i geçmiş bulunuyor.

31 Mayıs saat 01.20 itibarıyla uygulanan birinci doz aşı sayısı 16.515.018, ikinci doz aşı sayısı 12.315.673, toplam doz miktarı ise 28.830.691 idi. Buna göre bir hafta içinde birinci dozda %8,4, ikinci dozda %7,4 ve toplamda %7,9 artış sağlanmış. Böyle giderse ay sonunda toplamda %24 dolayında bir artış yakalanabilir. Bu da bizi 35.750.057 doz aşıya ulaştırır ki, nüfusumuzun %43’üne tekabül eder. Bunlar iyi haberler, umutlu olmamak için bir neden yok.