20 Ağustos 2021 Cuma

20 Ağustos 2021 14:00 Cuma CORONA GÜNLERİ................................Durum tespiti

19 Ağustos itibariyle

Coronavirüs salgını ülkemizde 525.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 604 gün geçti. Bu günkü corona güncel tablosuna göre 19 Ağustos itibariyle  ülkemizdeki vaka sayısı 19.320 olmuş. Dün 19.944, 17 Ağustosta ise 21.692 idi. 

Demek oluyor ki vakalar üç gündür durağanlaşmış. Ancak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter'dan yaptığı açıklamada, "Vaka sayılarının 20 binin altında kalması yeterli değil. Hızla daha düşük vaka sayılarına ulaşmak zorundayız. Maske, mesafe ve temizlik kurallarına tam uyum şart" ifadelerini kullanmış.

Öte yandan vefat sayıları maalesef beklendiği gibi yükselişini sürdürüyor. Vefat sayılarının 22 Mayıs 2021'den sonra tekrar 200'ün üzerine çıkması dikkat çekici. Önceki gün 183, dün 168 iken bugün ikiyüzün üstüne 216'ya çıkmış durumda. Bakan Koca dün de, "Aşılanma oranı arttıkça ve tedbirlere uydukça yeni vaka sayısı da azalacak. Yarın bugünden daha güvenli olacak" demişti.

19 Ağustos 2021, Perşembe 19:00 itibariyle günlük aşı verileri 1.,2. ve 3.doz toplamının 87.195.574'e ulaştığını gösteriyor. En az bir doz aşı olmuş 18 yaş ve üstü nüfus 1.doz Türkiye ortalaması % 72,99 olmuş. 2.doz ortalaması ise % 55,50 seviyesinde görünüyor. Bu bağlamda günlük aşı verileri; 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısını 45.304.742, 2.Dozda 34.446.015, 3.dozda 7.362.337'ye ulaşmış durumda. 

Dünya toplam vaka sayısı 210 milyonu geçmiş (210.546.968) durumda. Toplam can kaybı ise 5 milyona doğru (4.412.529) gidiyor.

Son verilere göre 3 milyonu geçen vaka sayılarında ilk 15 ülke arasında 1.ncilik başından beri ABD'de (38.095.545). 2.nci Hindistan (32.356.944), 3.ncü Brezilya (20.458.221), 4.ncü Rusya (6.684.531), 5.nci Fransa (6.557.356), 6.ncı İngiltere (6.392.160). Türkiye bu listede 7.nci (6.138.452) durumda. Bizim arkamızdan diğer ülkeler: 8.nci Arjantin (5.106.207), 9.ncu Kolombiya (4.877.323), 10.ncu İspanya (4.758.003), 11.nci İran (4.587.683), 12.nci İtalya (4.464.005), 13.ncü Endonezya (3.930.300), 14.ncü Almanya (3.853.852) ve 15.nci Meksika (3.152.205).

Aynı 15 ülke can kayıplarına göre de şöyle sıralanıyor: 1.ncilik yine başından beri ABD'de (641.460). 2.nci Brezilya (571.703),  3.ncü Hindistan (433.605), 4.ncü Meksika (250.469), 5.nci Rusya (173.700), 6.ncı İngiltere (131.373),  7.nci İtalya (128.634), 8.nci Kolombiya (123.781), 9.ncu Endonezya (122.633), 10.ncu Fransa (113.103), 11.nci Arjantin (109.652), 12.nci İran (100.255), 13.ncü Almanya (92.444), 14.ncü İspanya (83.004) ve 15.nci Türkiye (53.675).

Tüm dünyada verilen doz sayısı 5 milyara (4,84) yakın. Bir günde 31,2 milyon aşı yapılmış. Tüm aşıları tamamlananların sayısı ise henüz 2 milyarı (1,87) bulmadı. Bunların toplam içindeki yüzdesi ise %24,0 olarak gözüküyor. Aşıda 1.ncilik Çin’de 1,83 Milyar doz aşı yapılmış.

Diğerleri sırayla; 2.nci Hindistan 562 Milyon, 3.ncü ABD 359 Milyon, 4.ncü Brezilya 168 Milyon, 5.nci Japonya 115 Milyon, 6.ncı Almanya 98,7 Milyon, 7.nci Birleşik Krallık 88,4 Milyon, 8.nci Türkiye 86,4 Milyon, 9.ncu Endonezya 84,6 Milyon, 10.ncu Fransa 81,9 Milyon, 11.nci Meksika 78,8 Milyon, 12.nci İtalya 74,6 Milyon, 13.ncü Rusya 74,4 Milyon, 14.ncü İspanya 62,2 Milyon ve 15.nci Kanada 51,9 Milyon. Türkiye yapılan aşı sayısı sıralamasında 8.nci sırada yer alıyor.

Tüm aşıları tamamlanan yüzdesine baktığımızda Çinin (223 Milyon) ve Almanyanın (48,4 Milyon) yüzdesinin hesaplanmamış olduğunu görüyoruz.  Diğerleri en yüksek orandan aşağıya doğru şöyle sıralanıyorlar: Kanada 65,00%, İspanya 64,50%,Birleşik Krallık 61,50%, İtalya 57,70%, Fransa 54,00%, Amerika Birleşik Devletleri 51,50%, Türkiye 41,60%, Japonya 39,60%, Brezilya 24,20%, Meksika 23,40%, Rusya 23,00%, Endonezya 10,90% ve Hindistan 9,10%. Bu listede de Türkiye 9.ncu görünüyor. 

Sonbahara girerken

Bugün 20 Ağustos 2021 Cuma. Coronavirüs salgını ülkemizde 526.ncı gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 605 gün geçti. Ne yazık ki coronavirüs salgını henüz bitmedi, kısa vadede de bitecek gibi görünmüyor. 


Vakalar artıyor, can kayıpları durmuyor. Üstelik bir çok ülkede aşı oranı nüfusun %50'sini geçtiği halde. Salgın adeta bütün dünyada "aşı olmamışların pandemisi" biçimine dönüştü.

 

Bütün dünyada hastanelere başvuranların arasında gençler ve çocukların sayısı da artıyor. Bu da bir tür mutasyon.  Şimdi bu Delta varyantının etkilediği ülkeler yeni yeni tedbirler almak zorundalar. Bu kabarmanın görüldüğü ve mücadeleyi zora sokan noktalardan biri de Türkiye.

 

Sağlık Bakanımızın dediği gibi, "Daha düşük vaka sayılarına inmek zorundayız. Aşılanma oranı arttıkça ve tedbirlere uydukça yeni vaka sayısı da azalacak". Yarının bugünden daha güvenli olması; en az iki doz aşı olmuşların oranının %70'in üzerine çıkmasıyla mümkün. 


Okullarda eğitimin yine yüz yüze yapılması için öğretmenlerde, velilerde, 15 yaş üstü çocuk ve gençlerde aşı olmayan kalmamalı. Aşı olmamakta direnenler de artık inadı bırakmalı. O zamana kadar  da bildik "Maske, mesafe ve temizlik kurallarına" tam uyum şart. 

Bu arada yanıltıcı hatta kasıtlı sosyal medya yalanlarına da itibar etmemeli. Haklı bile olsalar toplumsal olarak ilave karışıklıklara tahammülümüz yok. Zaten yeteri kadar başımız dertte. Aşıya rağmen salgın bir türlü bitmiyor, sanal dünyada her gün bir tanıdığımızın ölüm haberini alıyor, üzülüyoruz. Cep telefonlarımızda baş sağlığı dilemek sanki otomatiğe bağlandı. Daha "B" harfini yazar yazmaz telefonun ekranında "Baş sağlığı dilerim/dileriz" kelimeleri beliriveriyor. Ya da "A" kelimesiyle beraber karşımızda "Allah rahmet eylesin" ifadesini görüveriyoruz.

İnsanlığın teknolojik olarak çağ atlaması yeryüzünde barış ve huzuru sağlamadı. Savaşlar, çatışmalar, işgaller, zulüm ve eziyetleri adeta daha da azdırdı. Terör dünyanın hücrelerinde kanser tümörleri gibi çoğalıyor. Dünyanın bir yanında en yaygın hastalık; obezite. Diğer üçte ikisinde ise açlık, sefalet, salgın hastalıklar ve ölüm kol geziyor. 

Mavi gezegenimizin iyileşmeyen, kangren olmuş yaraları var. Filistin böyle, parça parça edilmiş kara Afrika böyle. Yemen'de savaşı kim başlattı, kimler sürdürüyor, neden bitmiyor bilen yok. Miyammardaki insanlık trajedisinin şu andaki durumu dünyanın magazin gulgulesi arasında kaybolup gidiyor. Uygurlar ezim ezim eziliyor yardım edemiyoruz. 

Herkesin gözü önünde darbeler yapılıp zaten zayıf demokrasiler iyice katlediliyor. Dünya siyasetinin satranç masasında kim ne verdi ne aldı, neden, alınıp verilenin hakkı ne oldu/olacak bilmiyoruz. "Afganistanda ne oldu, ne oldu da "öcü saydığımız Taliban" yeniden devlet oldu"yu sorup duruyoruz birbirimize. Yalanla yürüyen bir algı dünyası var etrafımızda. Böyle gizli kapaklı ahlaksız, hukuksuz işlerin döndüğü bir arena var ortada. Hakkı tutup kaldıramıyor, hukuku üstün kılamıyoruz.

Üstüne üstlük içinden geçtiğimiz dönem dünyada ve ülkemizde sık sık afetlerin yaşandığı bir zaman. İster sebebi ozon tabakasının delinmesi, ister iklim değişikliği ya da doğadaki bozulma ve kirlenme olsun. Neticede hepsi insanoğlunun "elinin ürünü". "Ne yaparsan onu biçersin" demiş atalarımız. Koştura koştura, nefes nefese gittiğimiz bu yol yol değil, verdiği işaretleri de  anlamıyoruz.

2021 yazı da bitmek üzere. Eylül ayıyla birlikte sonbahar mevsimi girecek. Yapraklar sararıp dökülecek, toprak kuruyup çatlayacak. Bir yerlerde kuraklık yakıp yıkarken, bir başka yerlerde fırtınalar, kasırgalar seller, orman yangınları güzelim dünyamızı helak edecek. Böylece yeryüzü bir afetten öbürüne yuvarlanıp bir kışa daha hazırlanacak. Kış demek zaten kapanmak demek, yeniden canlanmak üzere mağaralarımıza sinmek demek. Hayatı devam ettirmeye çalışırken bir yandan da yeniden bahar rüyaları görmek demek. 

Dünya ya da "insanoğlu" bu gidişi görmek ve Allah'a rağmen yürüdüğü bu yolun uğursuzluğunu anlamak zorunda. Sitemlerimiz, yakınmalarımız, öfüldenip pöfüldenmelerimiz boş. Davranışlarımıza iyilik hakim olmazsa, elimizle, dilimizle ve yüreklerimizle "insan" olmanın gereğini yapmazsak faturasını ağır öderiz/ödüyoruz. Sürekli birilerini ve birşeyleri suçlayarak iyiyi hakim kılamayız. 

Bu yüzden bir gün bize "...uğursuzluğunuz sizdendir!" hitabı ayan olursa hiç de şaşırmayalım. O bilinen bir sözdü, çok önce söylenmişti ve daima elimizin altında, gözümüzün önündeydi. Ama biz okumayı-anlamayı bilemedik...

18 Ağustos 2021 Çarşamba

18 Ağustos 2021 15:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ..........................Gelecek geldi, geliyor

Daha neler göreceğiz

Coronavirüs salgını ülkemizde 523.ncü gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 602 gün geçti. Corona güncel tablosuna göre 17 Ağustos itibariyle bugün Türkiye'de 21.692 yeni vaka, 183 vefat kayıtlara geçmiş. Ayrıca bugüne kadarki tüm vakalar 6.118.478'e, vefatlarsa 53.507'ye ulaşmış vaziyette.

Tüm dünyada ise vaka sayısı 209 milyonu (209.122.368) geçmiş durumda. Son 24 saatte doğrulanmış yeni vaka 450.439 görünüyor. Bu arada virüs sebebiyle yaşanan can kaybı da 4,5 milyona (4.390.417) yaklaşmış bulunuyor. Bir günde yaşanan can kaybı ise 7.267 olmuş. İyileşenler 187.476.040'ı bulmuş ancak 17.255.911 kişi halen tedavi altında imiş. Bunlardan 107.476'sının yoğun bakımda olduğu açıklanmış.

Rakamlar hem dünyada hem de ülkemizde durumun ciddiyetini koruduğunu gösteriyor. Meselâ ülkemizde bugünkü tabloda vaka sayısı yeniden 21 bini geçerken, vefat sayıları ürkütücü boyutlarda. Daha önce 19 Nisan 2020'de 117, 23 Aralık 2020'de 259 ve 30 Nisan 2021'de ise 394 zirvelerini görmüştük. Şayet bu seferki yükseliş durdurulamazsa daha yüzlerce insanımızı kaybedeceğiz demektir.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter'dan yaptığı açıklamada aşı mesajını yineleyerek, "Kontrollü hareket etmez, tedbirlere uymazsak aşı ile bağışıklık elde edene kadar kayıplarımız olacak. Tedbirli olup aşımızı hemen olmalıyız" ifadelerini kullanmış. Virüsle mücadelede aşı olmak en etkili yol.

Bugünkü aşı tablosuna göre; 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 72,04 ikinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 54,42 olarak görünüyor. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı 44.716.585'i birinci doz, 33.779.933'ü ikinci doz ve 7.018.463'ü üçüncü doz olmak üzere toplam 85.564.637'ye yükselmiş. Son 24 saatte yapılan aşı yine 1 milyonun üstünde (1.017.227).

En az bir doz aşı uygulananların oranının en yüksek olduğu 10 il sırasıyla Muğla, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Amasya, Aydın, Tekirdağ, Eskişehir ve Yalova oldu. En az bir doz aşı yapılanların oranının en az olduğu iller ise Şanlıurfa, Mardin, Bitlis, Muş, Diyarbakır, Gümüşhane, Batman, Bingöl, Iğdır ve Bayburt olmuş. Öte yandan sarı kategoride yer alan Mersin, Çorum ve Ardahan %75 aşılama oranını geçerek mavi kategoriye geçmiş. Turuncu kategoride bulunan Şırnak ise sarı kategoride gözüküyor.

Ülkemizdeki orman yangınları kontrol altına alınırken dünyada yangın haberleri gündemden düşmüyor. ABD'nin California eyaletinde bir aydır devam eden ve "Dixie" adı verilen yangında yaklaşık 210 bin hektar ormanlık alan kül olmuş durumda. Son dakika haberlerine göre, sıcaklar ve orman yangınlarıyla boğuşan Yunanistan’da, çeşitli yerlerde çıkan yangınlar giderek kontrolden çıkmaya başladı. Yunanistan'da başkent bölgesine ulaşan yangınlar nedeniyle ülke felaketin eşiğinde.  Fransa’nın Var bölgesinde Maures Masifi'nde çıkan orman yangını nedeniyle binlerce kişi tahliye edilirken 'sakın evinize dönmeyin' uyarısı yapılmış.

Bu arada en son dün Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Karadeniz'deki sel nedeniyle ölenlerin sayısının 78'e yükseldiğini duyurmuş. Yapılan açıklamada, Kastamonu'da 62, Sinop'ta 15, Bartın'da ise 1 kişinin hayatını kaybettiği, 8 kişinin tedavilerine hastanelerde devam edildiği vurgulanmış. Ayrıca sel afeti sonrası Bartın'ın Ulus ilçesinden 341, Kastamonu'dan 1480, Sinop'un Ayancık ilçesi ve mahallelerinden ise 560 afetzedenin tahliye edildiği açıklanmış.

Bugün 1999'da meydana gelen büyük Adapazarı-İzmit-Gölcük depreminin yıl dönümüydü.  Her yıl yapıldığı gibi yine bu acı olay üzerine yazılıyor konuşuluyor. Özellikle de bölgede en ufak bir depremde hemen hatırlanıveren büyük İstanbul depremi hakkında pek çok spekülasyon var. Beklenen bu büyük afet ne zaman, nasıl gerçekleşecek bilmiyoruz. Bununla ilgili önlemlerin ne kadar işe yarayacağını da maalesef ancak deprem olduğunda görebileceğiz. Rabbim korusun, ne diyelim.

Dünya bu günlerde bir başka depremi yaşıyor. Taliban Afaganistan'da başkent Kabil dahil her yeri ele geçirmiş durumda. Terörist kabul edilen milisler nasıl oldu da böyle devlet olabildiler? ABD'nin çekilme kararının ardında hangi hesaplar, hangi gizli anlaşmalar var? Taliban'ı silahlandıran, destekleyenler kim? İran'ın, Rusya'nın, Çin'in buradaki rolleri ne? En önemlisi Taliban uluslararası arenada nasıl bir devlet olacak? İslam adına neler yapacaklar? Oradan tetiklenen göç dalgası nasıl göğüslenecek? Sorular çok…Önümüzdeki zamanlar pek çok bilinmeze, pek çok depreme gebe. 

Hesabı kim ödeyecek?

Coronavirüs salgını ülkemizde 524.ncü gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 603 gün geçti. Her gün yayınlanan corona güncel tablolarına göre 28 Temmuzdan (22.291) bu yana ülkemizdeki vakalar 20-27 bin aralığında seyrediyor. 

Bazen 18 bine kadar (16 Ağustos; 18.163) düştü, bazen de 27 bini geçti (11 Ağustos; 27.356) ama genellikle 21-22 bin civarında odaklanmış durumda. İşte 12 Ağustostan beri  22.261'dan düşe düşe 16 ağustosta 18.163'e kadar düştükten sonra yeniden dün itibariyle 21.692'ye yerleşti.

Vefatlarda durum vahim. Kurban bayramı sonrası yeniden 20 binlerin üstüne çıkan vakalara bağlı olarak bir aylık bir aradan sonra yeniden 200'e doğru yükselme eğiliminde. Hep geleceği öngörmeye çalışırız ama bugünün dünün geleceği olduğunu hep unuturuz.

Hatırlayalım; en son Kurban bayramının 1.nci günü 46 olan vefatlar, bayramın son günü 60'a, bir hafta sonra (28 Temmuz) da 76'ya çıkmıştı. 1 Ağustosta 96'ya ulaşıp, 3 gün sonra 126'yı buldu. Neticede işte 11 Ağustostan (128) itibaren sürekli artarak (138, 157, 145, 154, 165) en son dün 17 Ağustosta 183'e kadar yükseldi.

Hastanelerde yoğun bakım tedavisi görenler nedeniyle bir süre daha bu seviyelerde olacağını bekliyorum. İnşallah Eylülün başında bu yükseliş durdurulabilsin. Aksi halde hem artan vakalar hem de yükselen vefat sayıları okulların açılışını olumsuz etkileyebilir.

Geleceği Allah'tan başka kimse bilemez. Ancak elimizdeki verilere bakarak tahmin yürütebiliriz. Bu anlamda sık duyduğumuz bir cümleyi hatırlatmak isterim: "Gelecek te elbet bir gün gelecek!" Hatta içinde bulunduğumuz bugünün geçmiş günlerin geleceği olduğunu da unutmamak lazım. Bir yıl önce kapanma zamanlarında henüz daha aşı yokken: "Ne olacak bu işin sonu. Salgın ne zaman bitecek?" demiyor muyduk?

İşte aradan bir buçuk yıla yakın bir zaman geçti. Dünyada 80'e yakın aşı çalışması var, en azından ilk 5'i ile bugüne kadar milyarlarca doz aşı yapıldı. Ama hala belirsizlikler aşılamadı. Delta varyantının ortaya çıkardığı kabarmalara bakarak: "Acaba yeni varyantlar, yeni dalgalar olabilir mi?" endişesindeyiz. Henüz ortada bir ilaç yok. Bu virüs için tam olarak kaç defa aşı olacağız bu bile belli değil. Sonbahar geliyor, insanlar tatil beldelerinden büyükşehirlere dönecekler. Artan vakalar durdurulamazsa Eylülde okullar nasıl açılacak? Açılabilecek mi?

Hasılı yaz aylarını da bu salgını sonlandıramamış olarak tüketmek üzereyiz. Temmuzda yeni normale girerken neredeyse salgın bitti havasındaydık. Ama kazın ayağının öyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Adeta lokantanın camında: "Yiyin için torununuz ödesin!" ilanı görmüş gibi çarşıya pazara, avm'lere, yeme içme yerlerine doluştuk. Bayram dedik tedbir filan unuttuk. Salgın bitmiş hesabıyla tıkabasa yedik içtik. Tabi ki sonunda bir fatura geldi karşımıza. Şaşırdık, "Hani torunumuz ödeyecekti?" dedik itiraz ederek. Gülerek şöyle dediler; "Evet bu yediklerinizi torununuz ödeyecek, doğru. Ama bu hesap dedenizin hesabı!" dediler. 

İşte böyle. Yaz aylarını biz de öylesine harcamış olduk. Tabi bunun bir bedeli olacaktı, oldu da. Gelecek pat diye karşımıza çıktı. Şimdi göz göre göre bizim hatalarımızı çocuklarımız, torunlarımız ödeyecek. Sonbaharın zaten insan ruhunu karartan bir psikolojisi vardır. Üstüne üstlük ağırlaşan salgın nedeniyle kış aylarında yeniden kapanmalar yaşamak hiç de keyifli olmayacak.

Bir ders de dünyanın uzak bir köşesinden. Bizim İstanbul depremi diye beklediğimiz 7,2'lik depremi şimdilik Karayip Denizi'nde bir ada ülkesi olan Haiti yaşadı. Haiti Cumhuriyeti, Amerika'ya yakın Küba'nın doğusunda yer alan Hispaniola adasının batı kısmında yer alan nüfusu 10 milyon civarında küçük bir ülke. Aday Dominik Cumhuriyeti ile paylaşıyor.

Son gelen haberlere göre Haiti açıklarında cumartesi günü meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde ölenlerin sayısı 1941'e yükselmiş, yaralı sayısı ise 9 bin 900'ü aşmış durumda. Yetkililer, şiddetli sarsıntı nedeniyle şimdiye kadar 60 binden fazla evin yıkıldığını, 76 bin ev ile çok sayıda kamu binasının hasar gördüğünü belirterek, enkaz altında arama kurtarma çalışmalarının devam ettiğini bildirmişler. Büyük yıkım ve sarsıntıya maruz kalan ülke yönetimi, uluslararası yardım çağrısında bulunuyor.

Dünyada meydana gelen salgın, afet ve felaketler bir biri ardınca insanoğlunun suratında patlıyor. İstisnasız herkes bu tür afetlerle karşılaşabileceğini biliyor, ama galiba uzak bir "gelecekte" olabileceğini varsaydığı için hemen her ülke böyle zamanlara apansız ve tedbirsiz yakalanıyorlar. Tıpkı torunlarının ödeyeceği sofrayı silip süpürdükten sonra dedesinden gelen faturayı görünce şaşırıp kalıvermesi gibi. Oysa bu tür olaylardan alınacak basit ve önemli bir ders var: "O gelecek bir gün geliverecek!"

18 Ağustos 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı227..........................Str.2.4.2 Hedefleri (II)

Str.2.4.2 Hedefleri (II)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz. Geçen hafta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisine ait ilk 8 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejinin geriye kalan; ‘08-SANAYİ’ sektöründe 3 ve ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektöründe de 5 olmak üzere toplam 8 hedefi var. Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da önemli araçlarından biri ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.

                Daha önce ‘08-SANAYİ’ konusunda;’THD.08.1-İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması’ orta vadede karşılaşılabilecek önemli bir tehdit olarak görülmüştü. Neticede orta vadede bu tehdidin ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle yumuşatılabileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.07-OSB’nin mümkün olan en geniş arazide ve yapıda kurulması için siyasi destek sağlamak’,’HDF.2.4.2.08-OSB kurulumun gerektirdiği şartlar, disiplin ve planlamaya katkıda bulunmak’ ve ‘HDF.2.4.2.09-Güçlü Tarım ve hayvancılığa dayalı özgün ve ileri bir sanayi oluşturmak’ şeklinde 3 hedef düşünülmüştü.


Gerçekten de gelecekte 08-SANAYİ  başlığı altında karşımıza çıkabilecek en önemli tehdit: ’İstanbul sanayisinden ilçemize kayacak olanlar için seçme ve yönlendirme lüksümüzün olmaması görünüyor. Doğaya duyarlı gelişim alanları olan Edremit Körfezi ve Kapıdağ Yarımadasının desantralizasyon için uygun görülmediğini biz de biliyoruz. Aynı şekilde verimli tarım toprakları ve sit alanları olan iç bölgelerin de hem nitelikleri hem de ulaşım modlarına uzaklığı bakımından İstanbul’la ilişkisinin zayıf kaldığı lehimize bir avantaj. Bu açıdan meselâ; İLÇEMİZDE KURULACAK KARMA ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNİN (OSB); YASAL ALTYAPISI, OLUŞUM DİSİPLİNİ SAYESİNDE BURAYA GELECEK SANAYİ İÇİN BELİRLİ BİR PLAN ÇERÇEVESİNDE VE KENDİ İÇİNDE OTOKONTROL SAĞLAYARAK DOĞRU TERCİHLER YAPILMASINI SAĞLAYABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM. Ayrıca, ilçemizin daha çok tarımsal üretime dayalı gıda sektöründe ileri olduğu açık. Bu sebeple NORMAL ŞARTLARDA GELİŞMENİN DAHA ÇOK GIDA SEKTÖRÜ AĞIRLIKLI VE ÖNCELİKLİ BİR SANAYİ BAĞLAMINDA OLACAĞINI ÖNGÖREBİLİRİZ. Diğer yandan bölgenin genelinde olduğu gibi orman ürünleri ve enerji üretimi de ilçemizde varlığı gözlenen diğer faaliyetler. Bu sebeple İLÇEMİZİN TAŞIDIĞI FIRSAT VE GÜÇLÜ YÖNLERİNİN GELECEK SANAYİ TESİSLERİ İÇİN ETKİLİ VE YÖNLENDİRİCİ OLACAĞINI TAHMİN EDİYORUM.  Ancak birlik ve beraberliğini korumaz, akıllı davranmaz, harekete geçmezsek bu defa da hava alırız. SUSURLUK’A BİR YATIRIM GELECEKSE EĞER, BU ŞEHRİN İNSANININ GÖSTERECEĞİ GAYRETE, İSTEĞE, BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE HAREKET EDİP ETMEDİĞİNE BAĞLI. Şayet gelecek on yıllara daha yaşanılası bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, Cumhuriyetimizin 100. yılından itibaren kalkınmış bir Susurluk olarak girmek istiyorsak, HER ALANDA SUSURLUK’UN GELİŞMESİNİ, İLERLEMESİNİ İSTİYORSAK, ÖNCELİKLE BİR YOL HARİTASINA İHTİYACIMIZ VAR. BİZ BAZI ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ.’ Yine başka bir arkadaşımızın çok doğru olarak söylediği gibi: ’Susurluğun Resmî kurumları, STK’lar ve Siyasiler ilçemize gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorunda olduklarını bilmeliler.’ Yoksa ESKİSİ GİBİ KISIR ÇEKİŞME, ÇIKAR HESAPLARI VE POLİTİK TARTIŞMALAR İÇİNE GİRERSEK SADECE İLÇEMİZ VE BİZLER KAYBETMİŞ OLMAYIZ, GELECEK NESİLLERİ DE MAĞDUR ETMİŞ OLURUZ. Odaklanmamız gereken soru şu: ‘İSTANBUL SANAYİSİ GELECEKTE NEREYE GİDECEK?’ TABİ Kİ DE ÜRETİMİNİ EN UYGUN FİYAT VE ŞARTLARDA YAPABİLECEĞİ, EN KOLAY ŞEKİLDE PAZARINA ULAŞTIRABİLECEĞİ YERLERİ TERCİH EDECEK. İŞTE BU NOKTADA ARSA FİYATI UYGUN, ALTYAPISI HAZIR SANAYİ PARSELLERİNİZ VAR İSE TERCİH NEDENİ OLABİLİRSİNİZ. Yeni yatırımcı sorun ile uğraşmayı sevmez, yatırımcı/sanayici sadece üretim yapmayı düşünür. Örneğin siz yatırımcıya doğalgaz altyapısı önümüzdeki sene gelecek derseniz sanayici beklemez, gerekirse daha fazla para vererek sorunsuz ve uğraşmayacağı yatırım yeri arar. BU SEBEPLE SANAYİCİYİ İYİ ANLAMAK, İYİ DİNLEMEK, NELERE İHTİYAÇLARI VAR ÇOK İYİ ANALİZ ETMEK GEREKİR. Unutulmamalı ki hayal etmeden gerçeklere ulaşılamaz. HAYAL EDEN VE İSTEDİĞİNİN PEŞİNDE ÇABA GÖSTEREN BİR SUSURLUK ALLAHIN İZNİYLE SAYGI GÖRECEK VE ELİ BOŞ KALMAYACAKTIR. BU KONUDA OSB GİRİŞİMİ ÇOK KIYMETLİ BİR FIRSAT. AYNI ZAMANDA ORTAYA ÇIKMASI MUHTEMEL BAZI RİSKLER İÇİN DE REGÜLATÖR DURUMUNDA. Çünkü OSB’ler çevre Dostu Planlı Üretime geçişin en başarılı ve yüz akı projeleri.  Bu sebeple hiç kuşkusuz SANAYİ ÜRETİMİNİN OSB ÇATISI ALTINDA YAPILMASININ FAYDALARI OLDUKÇA FAZLA. Ancak bir OSB kurmak da bir o kadar zor ve uzun yol işi. Bir defa kurulacak olan OSB’nin niteliği çok önemli. KARMA OSB HER ZAMAN DAHA AVANTAJLI. BU ŞEKİLDE İMAR PLANI İLE DÜZENLEME AŞAMASINDA ADA BAZINDA İHTİSASLAŞAN ÜRETİM ADALARI DÜŞÜNÜLEBİLİR. Yani OSB’nin örneğin güney kısmında Gıda üretim tesisleri planlanırken, belli bölgesinde masa-sandalye üretimine yönelik imar adaları, bazı yerlerinde yüksek katma değerli teknolojik üretim adaları oluşturulabilir. SUSURLUK OSB İÇİN BELİRLENEN BÖLGE OLDUKÇA UYGUN. Zira ülkemizdeki OSB’ler 35 ha ile 2500 ha arasında çeşitli büyüklerde. Ancak 400 ha altında olan OSB’lerin çarkı çevirmesi oldukça zor. BU YÜZDEN NE KADAR BÜYÜK OLURSA O KADAR İYİ. OSB’lerde imar planı, parselasyon planı, altyapı tesislerinin yapılması, merkezi atık su arıtma tesisinin yapılması ilk ihtiyaç duyulan işler olup OSB’nin büyümesi ve güçlenmesi ile birlikte Mesleki Teknik Öğretim Kurumu, İtfaiye, Sosyal ve Spor Tesisleri, Kreş önemli tesislere de ihtiyaç duyulur. İşte bu tesisleri yapmak hem zaman hem de ciddi bütçe gerektiren işler. Ülkemizde henüz altyapı, yol ve arıtma tesisini yapamadığı için üretim faaliyeti başlanamayan yaklaşık 70 tane OSB bulunuyor. HALEN ÖMERKÖY DEMİR KAPI ARASINDA BULUNAN 8700 DÖNÜMLÜK HAZİNE ARAZİSİNİN MİLLİ EMLAK’TAN BU AMAÇLA YER TAHSİSİ YAPILDIĞINI, BAKANLIKÇA DA OSB İÇİN ONAY ALINDIĞINI BİLİYORUZ.  FAKAT SÜREÇ DEVAM EDİYOR. OSB’nin sicil numarası verildi mi, altyapısı ne zaman yapılacak, kimler gelecek, kuruluş protokolü ne durumda, ortaklar kimler ve ortaklık oranları ne gibi daha birçok husus belirsiz. Yine de ‘Niyet hayır, akıbet hayır ola’ diye bir atasözümüz var. BU TEMELİN ATILMIŞ OLMASI BİLE SUSURLUK İÇİN GÜÇLÜ BİR ADIM. DİĞER TARAFTAN, ÖZELLİKLE BÖLGEYE YATIRIM YAPACAK YABANCI SERMAYE KONUSUNDA SEÇİCİ DAVRANILMASI DA ÇOK ÖNEMLİ. Bu açıdan Yörsan örneği de unutulmayarak HEM SÜRDÜRÜLEBİLİR SAĞLAM YATIRIMLARIN, HEM DE ÇEVREYE DUYARLI KALKINMA VİZYONUYLA YÜKSEK TEKNOLOJİLİ SİSTEMLERİN TERCİH EDİLMESİ YARARLI OLUR. Özellikle de İstanbul’daki sanayinin bölgemize taşınması noktasında bu iki bakış açısının dengelenerek hayata geçirilmesi yerinde olur. YENİ TEŞVİK SİSTEMİ KAPSAMINDA YATIRIMLARIN ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE GERÇEKLEMESİ HALİNDE BİR ALT BÖLGE DESTEĞİNDEN YARARLANABİLDİKLERİNİ BİLİYORUZ. BU NEDENLE BİZLER DE OSB’LERE YÖNELİK TEŞVİKLERİN HEM ULUSAL POLİTİKALARLA UYUMLU OLACAK, HEM DE SÖZ KONUSU TAŞINMAYI KONTROL EDECEK ŞEKİLDE OLMASINI TALEP VE TAKİP ETMELİYİZ. Bu teşvik ve özen kurulacak OSB’mizin doluluk oranının artmasına yardımcı olacağı gibi, DÜZENLİ SANAYİLEŞMENİN SAĞLANMASINA ve bununla birlikte muhtemel çevre tahribatının en aza indirilmesine katkıda bulunacaktır. BU KONUDA BİRAZ DAHA SABIRLI, DESTEK VE TAKİPÇİ OLMAK GEREKİYOR. Peki, ne yapmalıyız? ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız çerçevesinde Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygularsak karşılaşabileceğimiz herhangi bir tehditten çok fazla zarar görmeyebiliriz. Bu bağlamda İstanbul sanayisinden ilçemize gelebilecek yatırımlar için belki önceleri seçme ve yönlendirme lüksümüz olmayabilir. Ancak; OSB’NİN MÜMKÜN OLAN EN GENİŞ ARAZİDE VE YAPIDA KURULMASI İÇİN SİYASİ DESTEK SAĞLAMAK öncelik verilecek ilk hedef. İlaveten; KURULUMUN GEREKTİRDİĞİ ŞARTLAR, DİSİPLİN VE PLANLAMAYA KATKIDA BULUNMAK Susurluk için olmazsa olmaz bir çaba olur. Öte yandan GÜÇLÜ TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI ÖZGÜN VE İLERİ BİR SANAYİ OLUŞTURMAK bu sektörde ağırlıklı yönümüz olabilir. NETİCEDE BÜTÜN BU HEDEFLER AYNI ZAMANDA İLÇEMİZE GELECEK YATIRIM VE YATIRIMCILAR KONUSUNDA ELİMİZİ GÜÇLENDİRECEKTİR. Kaldı ki ‘Bozulmamış doğal çevre’ değerlerimiz ve ‘çevre duyarlığımız’  de bizi bu konuda yalnız bırakmaz. Bu sebeple KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK ile İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK vizyonumuza yaklaştığımız her an öncesinden daha güçlü olmamızı sağlayacağı gibi, seçme ve yönlendirme şansımızı da artıracaktır. Böylece bizi olumsuz etkileyebilecek tercihlere de geçit verilmemiş olur. 

Bu haftanın ikinci konusu ‘‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için daha önce orta vadede doğabilecek fırsatlar olarak; ‘FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları’ ve ‘FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli’ öngörülmüştü. Ayrıca; ‘ZY.09.3-İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması’ ve ‘ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ şeklinde iki adet de zayıf yönümüz olduğu değerlendirilmişti. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.2.10-Tarım ve hayvancılık sektörü ürünlerimizin pazarlanmasında e-ticaret uygulamalarından artan şekilde yararlanmak’, ‘HDF.2.4.2.11-Ülkede ve dünyada kümes hayvancılığı ürünlerine artan talep artışı ve ihracat potansiyelinden en etkin şekilde yararlanmak’,’HDF.2.4.2.12- Tarım sektöründeki İşletmeleri daha ileri ve güçlü olmaya yönlendirmek’,’HDF.2.4.2.13-Mevcut tarım işletmeleri ve ürünlerimizi kendimize ait özgün bir modelle kurumsallaştırmayı denemek’ ve ‘HDF.2.4.2.14-Kurumsallaşan işletmelerimizle tarımsal ürünlerde markalaşma ve ihracat hedeflerini başarmak’ şeklinde 5 hedef ortaya çıkmış oldu. 


Ülkemizin artık pazar olmaktan çok yurt dışına satış yapması gereken bir modele evrilmesi gerekiyor. Bu süreçte yararlanılabilecek dijital pazarlama ve satış sektöründe teknolojik gelişmeler çok hızlı. Çok fazla gelişme ve yenilik yaşanıyor. Son yıllarda da giderek artan elektronik satış ve pazarlama uygulamaları ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar arasında. Elektronik ticaret aslında iki türlü işleyen bir ticaret modeli. Birincisi işletmeden işletmeye olan, araya hiç tüketicinin dâhil olmadığı bir model. İkincisi doğrudan tüketiciye yapılan bir pazarlama metodu. BUNA KISACA TÜKETİCİYE YÖNELİK E-TİCARET DENİYOR. Teknolojik araçlarla tanıtım, reklam ve nihayet satış yapmak demek. Ürün veya hizmeti müşterilere ulaştırmak için halkla ilişkilerden satışa kadar çeşitli disiplinler içeren bütüncül bir sistem. DİJİTAL PAZARLAMA STRATEJİLERİ DOĞRU UYGULANDIĞINDA E-TİCARET PLATFORMLARININ SATIŞ HEDEFLERİNE HİZMET EDER. BU ANLAMDA OLAĞANÜSTÜ BİR GÜCÜ VAR. Milyonlarca kullanıcıya saatler içinde, birkaç tıklama ile ulaşılabiliyor. Bunlar ucuz, kolay ve eşsiz fırsatlar. Yapılması gereken şey: HDF.2.4.2.10-TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜ ÜRÜNLERİMİZİN PAZARLANMASINDA E-TİCARET UYGULAMALARINDAN ARTAN ŞEKİLDE YARARLANMAK’ hedefiyle hareket etmek. Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin giderek azalmasıyla ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki artışlarla dengelenebiliyor. Fert başına piliç eti tüketimi 1990 yılında 3,8 Kg iken, 2010’da 19 kg’a yükselmiş. AB ülkelerinde ise ortalama tüketim 26 kg/kişinin üzerinde. SON YILLARDA SEKTÖR ÜRÜNLERİNE YÖNELİK YÜKSEK BİR TALEP OLDUĞU GÖZLEMLENİYOR, HATTA BELLİ SEZONLARDA ARZ TALEBİ KARŞILAYAMIYOR. BUNUNLA BİRLİKTE ARTAN NÜFUS VE ULAŞIM AĞLARIYLA TALEPLE İLGİLİ ŞARTLARIN GELECEKTE DAHA İYİ OLACAĞI DÜŞÜNÜLMEKTE. Ayrıca sektörle ilgili destekleyici kurumlar da artmış durumda. Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli söz konusu. Ülkemiz genel olarak kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor, yakın ve orta vadede de bu durum devam edecek. AYRICA BU ALANDA KÜRESEL TİCARET BAĞLAMINDA GİTTİKÇE BÜYÜYEN BİR İHRACAT POTANSİYELİ MEVCUT. MESELÂ ‘HELAL GIDA’ TRENDİ YATIRIMCILARIMIZ İÇİN BÜYÜK BİR FIRSAT. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu. Ülkemiz ihracat rakamları göz önüne alındığında 2006 kuş gribi vakalarının etkisinde düşüş olmakla birlikte 2000-2010 yılları arası kat kat arttığı anlaşılıyor. 2001 YILINDA TOPLAMDA YAKLAŞIK 24,4 MİLYON KG OLAN İHRACATIMIZ 2010 YILINDA 115,1 MİLYONA YÜKSELMİŞ. İHRACATIMIZIN BÜYÜK KISMINI IRAK VE TÜRKİ CUMHURİYETLER OLUŞTURUYOR. TÜRKİYE DÜNYA İHRACATINDA 21. SIRADA YER ALIRKEN, ALICI ÜLKELERİN BAŞI JAPONYA VE İNGİLTERE. Bu iki ülkenin ithalatı dünya ithalatının yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Bu ülkeleri Almanya, Hong Kong ve Suudi Arabistan takip etmekte. Bunlar ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygulayabileceğimiz uygun fırsatlar.  İlçemizin orta vadede bu fırsatları iyi değerlendirme şansı var. O nedenle; ÜLKEDE VE DÜNYADA KÜMES HAYVANCILIĞI ÜRÜNLERİNE ARTAN TALEP ARTIŞI VE İHRACAT POTANSİYELİNDEN EN ETKİN ŞEKİLDE YARARLANMAK  gerekiyor.

Bazı zayıf yönlerimiz için de ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi izlemek faydalı olabilir. Çünkü o konulardaki zafiyetimizin altında kurumsallaşma, markalaşma ve ihracat deneyim eksiklerimizin bulunduğu açık. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi var. TARIMSAL FAALİYET, BU İŞLETMELERDE KENDİ HESABINA ÇALIŞANLAR, İŞÇİLER VE TÜM AİLE BİREYLERİ İÇİN İŞTEN ÇOK DAHA ÖTE BİR YAŞAM BİÇİMİ. Ancak, İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması elbette ki ekonomiklik açısından ileri ve güçlü olmamızı engelliyor. Ancak özgün bir model inşa etmemizin önünde ciddi bir engel değil. YETERSİZ BİR SEKTÖRE VE ZAYIF İŞLETMELERE SAHİP OLSAK DA ONLAR BİZİM. İHRACAT VE MARKALAŞMA SEVİYESİ DÜŞÜK ÜRÜNLER DE BİZE AİT DEĞERLER. ONLARA SAHİP ÇIKIP KORUYARAK ÖZGÜN BİR MODELLE GELİŞTİRMEYE ÇALIŞMAKTAN DAHA DOĞAL NE OLABİLİR. Eğer Susurluk’ta topyekûn bir kalkınma, gelişme ve büyüme söz konusu olacaksa bu değerlerimizle birlikte ve onların üstünde yükselerek olacak. Esasen KIRSAL ÜRETİMİN ÜÇ ANA KALEMİ VAR. BUNLAR ÜRETİM, PAZARLAMA VE FİNANSMAN ŞEKLİNDE BİR SACAYAĞI. ŞAYET BU ÜÇ UNSUR DOĞRU ÇALIŞTIRILABİLİRSE KIRSAL KALKINMANIN OLMAMASI DA ZATEN MÜMKÜN DEĞİL. KALDI Kİ BÜNYEYE UYMAYAN ŞABLON MODELLER YERİNE DEĞERLERİMİZ ÜZERİNE OTURMUŞ BİZE AİT İŞLETME MODELLERİNİ GELİŞTİRMEMİZ DAHA AKILLICA OLUR. Bir örnek vermek gerekirse; güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyelimize karşılık pazarlamaya yönelik PAKETLEME TESİSLERİYLE ENTEGRE SOĞUK HAVA DEPOLARI EKSİKLİĞİ İLÇEMİZ İÇİN ÖNEMLİ BİR BOŞLUK.  BU ALANDA SAĞLAYACAĞIMIZ İLERLEME İŞLETMELERİMİZİN KURUMSALLAŞMASINA DA KATKI SAĞLAYACAK. Böyle yatırımları yapabilmek; kapasite büyütmek ve güçlenmek de demek. Bu nedenle SEKTÖRDEKİ ZAYIFLIĞIMIZI GİDERMENİN AKLA GELEN İLK YOLU BİR SEFERBERLİK RUHU İÇİNDE ÜRETİM, YİNE ÜRETİM, UYGUN SUNUM VE DAHA FAZLA SATIŞ YAPMAKTIR.  Öte yandan Tarımsal faaliyetler; birçok risk, belirsizlik ve yaşamsal önem nedeniyle stratejik bir sektör. Bu nedenle her toplumda çeşitli destekleme araçları ile korunuyor. Şayet UYGULANAN DESTEKLER ETKİN BİÇİMDE KULLANILIRSA BUNU TALEP EDEN TARIMSAL FAALİYET VE İŞLETMELERİN ŞARTLARA UYMA ÇABASIYLA BİRLEŞİP BU ZAFİYET ONARABİLECEK. O yüzden: TARIM SEKTÖRÜNDEKİ İŞLETMELERİ DAHA İLERİ VE GÜÇLÜ OLMAYA YÖNLENDİRMEK hedefi bizim için oldukça önemli. Ancak bunu yaparken MEVCUT TARIM IŞLETMELERI VE ÜRÜNLERIMIZI KENDIMIZE AIT ÖZGÜN BIR MODELLE KURUMSALLAŞTIRMAYI DENEMEK  ihmal edilmemeli. Böylece SEKTÖRDE ZATEN GÜÇLÜ BULUNAN SUSURLUK İÇİN KURUMSALLAŞMA AÇISINDAN DA ÖZGÜN İŞLETME MODELLERİ GELİŞTİRİLEBİLİR. Örneğin, doğal üretim, sağlıklı depolama, işleme, paketleme ve internet üzerinden satış vb. uygulamalar kurumsallık açısından pekâlâ kullanılabilir. Ancak bu konuda asıl sıçratıcı formülün: KURUMSALLAŞAN İŞLETMELERİMİZLE TARIMSAL ÜRÜNLERDE MARKALAŞMA VE İHRACAT HEDEFLERİNİ BAŞARMAK olduğu da asla unutmamalı. Zira Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması şeklindeki zafiyetimiz ancak böyle iddialı hedeflerle giderilebilir. Kaldı ki, ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimiz de zaten bunu gerektirmektedir.

2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlarımız var. ‘Her alanda ilerleme sağlama’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Ayrıca sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB), Kaymakamlık(K), Belediye(B), Siyasi Partiler (SP) ve Esnaf Sanatkârlar Odası (ESO) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir. Onlara da yerine göre Kent Konseyi (KK), Siyasi Partiler (SP), Ziraat Odası (ZO), İlçe Tarım Müdürlüğü (İTM) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı(TB), Ticaret Bakanlığı(TB), Ticaret Bakanlığı (SB), Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) ve Tarım Orman Bakanlığından (TOB) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) da yararlanılabilmeli. Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak durumunda. 

yyalcin3@gmail.com

16 Ağustos 2021 Pazartesi

16 Ağustos 2021 21:00 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..........................Bir yıl daha geçti ömrümden

Salgınla, afetlerle bir yıl daha

Coronavirüs salgını ülkemizde 521.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 600 gün geçti. Bugün aynı zamanda benim doğum günüm. Acısıyla tatlısıyla bir yılı daha geride bırakarak altmışdört yaşıma girdim. 

Psikolojik sınır 65'e daha bir yıl var. Onun için yaşlandım demiyorum ama her Ağustosta ötelere doğru bir yaş daha aldığımın da farkındayım.

Rabbim bu güne kadar sağlıklı ve hayırlı bir ömür verdi bana, hamdolsun. İnşallah ömrümün geri kalanı da sağlık ve esenlik içinde geçer. Öncekinden daha iyi, daha güzel ve daha hayırlı bir ömür diliyorum Rabbimden.

Ömrümün bir buçuk yılı şu Coronavirüs salgını ile geçti. Muhtemelen de bu yılı da böyle tüketeceğiz. İnşallah umutla güzel haberler bekliyoruz. Son olarak ortaya çıkan Delta varyantının dünyada estirdiği son virüs rüzgarı görünüşe göre bel vermek üzere.

Bu dalganın günlük vaka olarak zirvesi  31 Temmuzda  703.241 olarak kayıtlara geçmiş. 8 Ağustosta 628.361 idi, 15 Ağustosta da 625.288 olmuş. Bu trend yavaş da olsa aşağı doğru bir eğilme işareti. Türkiye'de aynı tarihlerde görülen günlük vaka sayıları ise; 22.332, 22.699 ve 18.847 şeklinde ağır ağır düşmekte olduğu görülüyor.

Kuşkusuz vakaların yükselmesini durduran ve hatta düşmesini sağlayan en önemli etken tüm dünyada yürütülen aşı kampanyası. Bir önceki gün itibariyle tüm dünyada bu güne kadar uygulanan toplam doz sayısı 4,5 milyarı geçmiş (4.696.915.782) durumdaydı. Our World In Data verilerine göre son 24 saatte 34.166.601 doz aşı yapılmış. Tüm aşıları tamamlanan kişi sayısı ise 1.832.776.738'e ulaşmış. Böylece tüm aşıları tamamlanmış nüfusun yüzdesi %23,6 olarak hesaplanabiliyor.

Ülkemizde 15 Ağustos 2021, Pazar 19:00 itibariyle en az bir doz aşı olmuş 18 yaş ve üstü nüfus 1.doz Türkiye ortalaması % 70,92 olmuş. 2.doz ortalaması ise % 53,03 seviyesinde görünüyor. Son 24 saatte yapılan aşı miktarı 422.949 olmuş. Bu bağlamda günlük aşı verileri; 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısını 44.020.437, 2.Dozda 32.916.449, 3.dozda 6.612.245 ve toplamda da 83.549.131'e ulaşmış durumda. 

Bu arada Batı Karadeniz'de 11 Ağustos'ta başlayan aşırı yağışlar sonucunda Bartın, Kastamonu ve Sinop'ta  meydana gelen sel ve su baskınları sonucu can kaybı 64'e yükseldiği duyuruldu. AFAD'dan yapılan açıklamada can kayıplarının; Kastamonu'da 54, Sinop'ta 9 ve Bartın'da 1 kişi olduğu ve 8 vatandaşımızın tedavilerine hastanelerde devam edildiği açıklandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dün yaptığı açıklamada, 77 kişi için kayıp ihbarı yapıldığını bildirmişti.

Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine meydana gelen sel felaketinin ardından enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor. Ayrıca Kızılay ekiplerinin, Kastamonu Bozkurt ve Sinop Ayancık'taki yardım çalışmalarının yanı sıra selden etkilenen köylere de su, ekmek, gıda ve hijyen malzemesi ulaştırdığı, ulaşılamayan köylere Türk Silahlı Kuvvetleri helikopterlerinin desteğiyle yardım malzemesi ulaştırıldığı da duyuruldu.

Bu afet belki bölgenin tarihinde görülen en büyük felaket. Yaşanan maddi yıkımın yanı sıra yaşanan can kayıpları da acıyı büyütüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eski müsteşarı Prof. Mustafa Öztürk, 5 bin nüfuslu Bozkurt ilçesinde belediyenin doğru planlama yapacak, yeterli imar biriminin ve teknik kadrosunun olmadığı kanaatinde. 

“Görüntüler ilçedeki yapılaşmanın plansız olduğuna işaret ediyor. Aşırı yağışlar, dere üzerine yapılan yanlış yerleşim, köprüler, tomruklar hepsi afeti büyüten nedenler. Su akarken metal köprü yıkılıp, ileride bariyer yaparak suyu biriktiriyor; tomruklar depodan yayılarak suyun akışını daraltıyor ve çevreye yayılmasına neden oluyor” demiş.

Anlaşılan bu afetten ders alınacak ciddi noktalar var. Dileriz bütün karadeniz bölgesinde bu tür afetlere karşı yapılabilecek olan şeyler yapılır, alınabilecek tedbirler alınır ve benzer acıları bir daha yaşamayız. 

Aşı olmazsak neler olur

Coronavirüs salgını ülkemizde 522.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 601 gün geçti. Ağustos ayının yarısıyla beraber 2021 yılının 227 günü de geride kaldı. Önümüz sonbaharın ilk ayı Eylül. Tatiller bitecek, okullar açılacak. Senenin geri kalan 4 ayında hep beraber yeni bir normalleşme denemesi daha yaşayacağız. 

 

Şunu artık biliyoruz; kontrol altına alınsa bile salgının tamamen bitmesi bütün dünyada sona ermesine bağlı. Halen tedbir ve aşıdan başka ilacımız da bulunmuyor. Belki önümüzdeki yıllar o da olacak ama şu an için yok. Muhtemelen en az 3 doz, hatta önümüzdeki kış için 4.ncü, 5.nci dozlar söz konusu olabilir. Bu arada o çok sözü edilen "toplumsal bağışıklık" için de neredeyse beş kişiden ikisinin covid geçirmesi bile ihtimal dahilinde. 

 

Böylece öyle ya da böyle ömrümüzün iki yılı coronavirüs salgını ile geçmiş olacak. Hiç de masum olmayan, nesiller boyu hatırlanacak bir pandemi bu. Şakası yok, gerçek şu: “bağışıklığın güçlü değilse öldürüyor!” Antikorlarımızın onu tanıması, herhangi bir saldırıya karşı hazırlıklı olması lazım. Onun için aşı oluyoruz ya.

 

Ülkemizde 16 Ağustos 2021, Pazartesi 19:00 itibariyle en az bir doz aşı olmuş 18 yaş ve üstü nüfus 1.doz Türkiye ortalaması % 71,46 olmuş. 2.doz ortalaması ise % 53,72 seviyesinde. Gelinen bu nokta bağışıklık çabamız için oldukça önemli. Mücadele devam ediyor. Nitekim son 24 saatte yapılan aşı miktarı 998.279 olmuş. Hemen hemen bir milyon kişi aşılanmış. Günlük aşı verileri tablosuna göre; 1.Doz Uygulanan Kişi Sayısını 44.357.493, 2.Dozda 33.342.431, 3.dozda 6.815.458 ve toplamda da 84.547.410'e ulaşmış görünüyor.

 

Hiç kuşkusuz vaka sayısının bugün 18.163’e gerilemesi sadece tedbirler nedeniyle değil.  Aşılanmış kişi sayısının artmış olması salgının frenlenmesinde birinci derecede etkili. Aşı olan herkes hem kendisini hem çevresini güvenceye almış oluyor. Artık biliyoruz ki aşılamanın yaygınlaşması, haritadaki kırmızı noktaların giderek kaybolmasına, daha sağlıklı bir normal içinde yaşamamıza katkıda bulunuyor.

 

Bunun için karamsar değiliz, belki geriliyoruz üzülüyoruz ama umutlarımızı asla yitirmiyoruz. Şu fani dünyadaki her yaratılmış gibi bu günler de geçip gidecek insanoğlunun yaşamından. Mesele, tedbiri elden bırakmamak, eskilerin deyimiyle “sebebe tevessül” etmeyi ihmal etmemek. O da bu günkü şartlarda aşı olmak anlamına geliyor.

 

Ancak şu da bir gerçek ki; bu günlerdeki vefat sayıları bizi üzmeye devam ediyor; 16 Ağustos itibariyle 165 olmuş. Elbette kurban bayramı sonrasında yükselen vaka sayıları doğal olarak hastanede tedavi gören, yoğun bakımlık olan ve vefat eden kişi sayısına da yansıyacaktı. Bu bekleniyordu. Unutmamalı ki daha bir hafta öncesine kadar 27 binlere kadar yükselmiş bir kabarmanın içindeydik.

 

Kuşkusuz yitirilen her can üzüntü ve acı kaynağı. Hastanelerde ölümle karşı karşıya olan hastaların ve onların ailelerinin yaşadıklarını tarif etmek imkansız. Ama aşı olmamak, aşıya direnmek ya da aşıyla ilgili çağrılara kulak tıkamak şu an için yapılabilecek en kötü şey. Bunu yapanlar sadece kendilerini riske atmıyorlar, çevrelerindeki insanları da hasta ediyorlar.

 

Eğer aşılamada bağışıklık seviyesini %70’lerin üzerine çıkaramazsak bu salgını bitiremeyiz. Zor günlerimiz 2022’yi de karartır. Nasıl ki Delta varyantından önce Alfa, Beta, Gama varyantları oldu. Belki onları izleyen; Epsilon, Digama, Zeta, Heta, Eta, Teta, Yota, Sigma, Upsilon, Omega vs. eski yunan alfabesi harfleri kadar başka varyantlar da türeyebilir.

 

Bunları öngörebilecek yeterince tecrübemiz oldu. Artık daha bilinçli davranabilmeliyiz. Aşı olmak salgınla mücadele için belki bıktığımız maske, mesafe ve hijyen tedbirlerinden çok daha kolay ve etkili.